Nataşa'nın Dansı - Orlando Figes Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nataşa'nın Dansı kimin eseri? Nataşa'nın Dansı kitabının yazarı kimdir? Nataşa'nın Dansı konusu ve anafikri nedir? Nataşa'nın Dansı kitabı ne anlatıyor? Nataşa'nın Dansı PDF indirme linki var mı? Nataşa'nın Dansı kitabının yazarı Orlando Figes kimdir? İşte Nataşa'nın Dansı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Orlando Figes
Çevirmen: Figen Dereli
Orijinal Adı: Natasha's Dance: A Cultural History of Russia
Yayın Evi: İnkılâp Kitabevi
İSBN: 9789751028334
Sayfa Sayısı: 784
Nataşa'nın Dansı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Rusyanın dünyadaki yeri ve amacı neydi? Ve gerçek Rusya neredeydi? Avrupada mı, Asyada mı? St. Petersburg mu, Moskova mı? Bunlar, Puşkinden Pasternaka kadar Rus kültürünün altın çağındaki bütün ciddi yazarların, edebiyat eleştirmenlerinin, tarihçilerin, ressamların, teologların ve filozofların aklını meşgul eden lanetli sorulardı. Tolstoyun ünlü Savaş ve Barış eserindeki bir dans sahnesinden ismini alan bu kitapta ele alınan bütün bu konular, tarihle bir araya gelerek ulusal bilincin izlenimleri olarak toplandı. Fikir ve davranışlar tarihini, Rus tarihinin kültürel ve sanatsal dönüşümlerini, Rusya ve Avrupa arasındaki karmaşık etkileşimi akademik olmayan bir dille okuyucusuna aktaran Nataşanın Dansı, Rus kültür tarihçisini, yüzeydeki sanatsal görünümün altını irdelemeye davet ediyor.
Muhteşem... Figes formunun doruklarında. GUARDIAN
Modern Rus tarihinin büyük hikâyecisinden bir yetenek gösterisi... Figes serf haremlerini, hanedanları, politbüroları, hovardaları, köylüleri, sefihleri, film yapımcılarını, yazarları, bestekârları, şairleri, çarları ve zorbaları harekete geçiriyor... Fevkalade, gösterişli ve ustaca. FINANCIAL TIMES
Nataşa'nın Dansı Alıntıları - Sözleri
- Ruslar, Avrupa'daki yerleri konusunda da kararsızdılar (hala da kararsızlar), üstelik bu kararsızlık kültürel tarihlerinin ve kimliklerinin en önemli anahtarıydı. Avrupa kıtasının sınırlarında yaşarken, kaderlerinin orada olup olmadığından hiçbir zaman emin olamadılar.
- “Gazeteler, kitaplar, hepsi ilerledi ama insanlar bir adım bile gitmediler.”
- İnsanların gözleri caddelerde, istasyonlarda, heryerde güzeli görmek üzere eğitilmeli...
- Sahtelik. Rus devletinin hastalığı bu. Sahtelik ile onun kardeşleri ikiyüzlülük ve sinizm. Rusya onlarsız var olamaz. Ama elbetteki sorun sadece var olmak değil, onurlu bir şekilde var olmak. Ve eğer biz kendimize dürüst olmak istiyorsak, şunu kabul etmeliyiz ki, Rusya geçmişte var olduğundan başka türlü var olamayacaksa, o zaman var olmayı hak etmiyordur.
- Sevgili anne, dün gece yarısı uyandım ve birine -kim olduğunu bilmiyorum-geceyi, yıldızları ve Tanrı'yı sordum: Gerçekten bir daha hiç geri dönmeyecek miyim, gerçekten her şey bitti mi, silindi, yok mu oldu? Anne, dönmeliyiz, öyle değil mi, bütün bunlar ölmüş olamaz, toza dönmüş olamaz. Cennetimize ne kadar az değer vermişiz! Daha anlamlı, daha bilinçli sevmeliymişiz.
- İnsanların gözleri caddeler de, istasyonlarda, her yerde güzeli görmek üzere eğitilmeli,
- Yüzyıllar boyunca köylüler karılarını dövme hakkını talep etmişlerdi. Rus atasözleri bu vahşetin hikmetiyle doluydu: "Karına baltanın sapıyla vur, eğil ve nefes alıyor mu bak. Eğer alıyorsa, o zaman hasta takliti yapıyor ve daha fazlasını istiyordur." "Yaşlı kadını ne kadar döversen çorba o kadar lezzetli olur." "Karını kürk mantoymuş gibi döv, o zaman daha az ses çıkar." "Bir eş iki kere güzel olur: Eve getirildiği zaman [gelin olarak] ve mezarına taşındığı zaman."
- Köylü Düğünü etnografik bir müzikaldi. Sonraki yıllarda Stravinski bunu inkar etmeye çalıştı. Savaş sonrası Paris'inin kozmopolit kültürü içine dalan ve Sovyet rejimine karşı duyduğu nefretle hareket eden Stravinski, gösterişli bir şekilde Rus mirasından uzaklaştırdı kendini. Ama hiç de ikna edici değildi. Bale, tam olarak Stravinski'nin olmadığını iddia ettiği şeydi: Köylü sınıfın müzik ve kültürünün doğrudan bir ifadesi. Folklorik kaynakların dikkatli araştırmalarına dayanan ve bütün müziklerini köylülerin düğün şarkılarından alan balenin bütün fikri, köylü düğün ritüellerinin bir sanat çalışması olarak sahnede yeniden yaratılmasıydı. Hayat ve sanat sıkı sıkıya bağlıydı. Rus köylü düğünü zaten bir dizi toplumsal ritüel olarak gerçekleşiyor, her birine törensel şarkılar eşlik ediyordu ve bazı kesişme noktalarında hora gibi tören dansları vardı. Rusya'nın güneyinde, Stravinski'nin folklor kaynaklarının alındığı yerde, köylü ayini dört ana parçadan oluşuyordu. Birincisi çöpçatanlıktı; önce gelinin evine biri kadın biri erkek iki ihtiyar yanaşır, ardından gelinin incelenmesi gelirdi, gelinin ise, ailesi ve evi için ağıt yakması adettendi. Sonra nişan, yani karmaşık çeyiz ve toprak değişimi işleri ve kontratın mühürlenmesi gelirdi, buna bütün topluluk şahit olurdu ve demircilerin koruyucu azizlerinin (köylülerin söylediğine göre bütün evlilikler "dövülmüştür') şarkısı "Cosmas ve Demian"ın söylenmesi ile sembolik olarak kutlanırdı. Ardından evlilik öncesi ritüellere sıra gelirdi, bunlar gelinin yıkanması ve yine ağıtlar okunarak devichnik'e geçilmesi (bakirenin saç örgüsünün açılması) ve düğün sabahı gelinin aile ikonu tarafından kutsanmasının ardından köylü kızların ağıtları arasında kiliseye doğru yola çıkılmasıydı. Sonra düğün töreninin kendisi ve arkasından verilen evlilik ziyafeti gelirdi. Stravinski bu ritüelleri, gelin ve damadın bir araya gelmelerini "iki nehrin birleşmesi" gibi vurgulayacak şekilde dört tablo halinde yeniden düzenlemişti: 1) Gelin tarafında; 2)Damat tarafında; 3) Gelini uğurlama; 4) Düğün Ziyafeti. Köylü düğünü bu antik ritüellerde ailenin köy kültürü ile birleşmesinin bir sembolü olarak görülmekteydi. Kolektif bir ayin gibi resme dilmişti -evlenen çiftin köylü topluluğunun ataerkil kültürüne bağlanmasıydı- iki bireyin romantik birleşmesi değil.
- Pek çok Rus ailesi Moğol kökenliydi. "Rus'u biraz kazı altından Tatar çıkar," demişti Napolyon bir zamanlar. Rus ailelerinin -süvari kılıcı, ok, yarımay ve sekiz köşeli yıldız gibi Müslüman motiflerin bolca olduğu- hanedanlık armaları Moğol mirasına tanıklık etmektedir. Moğol soyundan gelen dört ana grup vardı. Birincisi 13. yüzyılda Cengiz Han'ın ordularıyla giren ve 15. yüzyılda "Altın Orda"nın dağılmasından sonra Rusya'ya yerleşen Türkçe konuşan göçebelerin soyundan gelenlerdi. Volga kıyısındaki Moğol ordusu, çadırdan karargahı pırıl pırıl parladığı için Ruslar tarafından "Altın Orda" olarak adlandırılmıştı. Bunların arasında Rus tarihinin en önemli isimlerinden bazıları bulunmaktaydı: Karamzin, Turgenyev, Bulgakov ve Ahmatova gibi yazarlar; Chaadaev, Kireevski, Berdiaev gibi filozoflar; Godunov, Bukharin, Tukhachevski gibi devlet adamları ve Rimski-Korsakov gibi besteciler. 2. batıdan Rusya'ya gelen Türk kökenli ailelerdi: İtalya'dan gelen Tiutchev ve Chicherinler ya da 18. yüzyılda Polonya'dan gelen Rahmaninovlar. Kutuzovlar bile Tatar kökenliydi (qutuz, "kudurmuş" veya "kuduruk" anlamına gelen Türkçe bir kelimedir) Büyük General Mikhail Kutuzov'un, tamamen Rus hamurundan çıkan bir kahraman olarak statüsü düşünüldüğünde ironik bir durumdur bu. Slav ve Tatar karışımı atalara sahip aileler 3. kategoriyi oluşturmaktadır. Bunların arasında Rusya'nın en büyük hanedanları bulunmaktadır -Şeremetevolar, Stroganovlar ve Rostopchinler- daha alt seviyede olanlar da çoktur. Örneğin Gogol'un ailesi Polonya ve Ukrayna karışımı bir soydandı ama soyadlarını Çuvaş gogtil kelimesinden alan -bir tür step kuşu Türk Gogellerle ortak ataları vardı (Gogol kuş benzeri yüz hatları, özellikle gaga gibi burnuyla ünlüydü). Son grupta ise soyadlarını kulağa daha Türkçe gelmesi için değiştiren grup vardı, ya evlenerek Tatar bir aileye girmişlerdi ya da doğuda toprak almış ve yerli kavimlerle daha yumuşak ilişkiler kurmak istemişlerdi. Örneğin Rus Veliaminovlar, Orenburg yakınındaki Başkir kavminden muazzam büyüklükte step arazisi almayı kolaylaştırmak için soyadlarını Türkçe Aksak ("topal" anlamına gelen aqsaq) olarak değiştirmişlerdi, böylece Slavların en büyük ailesi Aksakovlar kurulmuştu. 10 Türkçe isimler edinmek, Altın Orda'nın Tatar etkisinin hala çok güçlü olduğu ve pek çok soylu hanedanın kurulduğu 15. ve 17. yüzyıllar arasında Moskova sarayında çok moda olmuştu. 18. yüzyılda, Petro'nun soylularının Batı'ya yönelmelerinin zorunlu olduğu dönemde, bu moda düşüşe geçti. Ama 19. yüzyılda tekrar canlandı, hatta öyle ki, pek çok safkan Rus ailesi kendilerini daha egzotik gös termek için sözde Tatar atalar icat etti. Örneğin Nabokov, ailesinin, "12. yüzyılda, son derece sanatsal bir Rus kültürünün olduğu dönemde, bir Rus kızıyla evlenen önemsiz Tatar prensi Nabok'un babası olduğunu söyleyen" Cengiz Han gibi bir şahsi yetin soyundan geldiğini (belki şaka yollu) iddia etti.
- St. Petersburg bir şehirden çok daha fazlaydı. Rus insanını Avrupalı olarak yeniden yapılandıracak geniş ve neredeyse ütopik bir kültürel mühendislik projesiydi. Dostoyevski, Yeral tından Notlar (1864) isimli eserinde, "Dünyadaki en soyut ve kasıtlı şehir," demişti St. Petersburg için.17 Petro kültürünün her yönü "ortaçağ" (on yedinci yüzyıl) Moskovi'sini inkar amacın daydı. Petro'nun tasarladığı gibi, Petersburg vatandaşı olmak "karanlık" ve "geri kalmış" Moskova adetlerini geride bırakıp, Avrupalı bir Rus olarak ilerleme ve aydınlanmanın modern, Batı dünyasına girmekti.
- Kilisenin hakimiyeti, Moskovi'nin Rönesans'tan bu yana Avrupa'da şekil alan dünyevi sanat biçimlerinde gelişmesini engelledi. Dünyevi sanat yerine, Moskovi'nin dini yaşam tarzının odak noktası olan ikonlar vardı. İkonlar yaratıcı sanat eserleri olmalarının yanı sıra, aynı zamanda günlük ritüelin insan eliyle yapılmış eserleridir. İkonlarla, sadece evlerde veya kiliselerde değil, dükkanlarda, ofislerde ya da yol kenarlarındaki mabetlerde, kısacası her yerde karşılaşılıyordu. İkonu Avrupa'nın, kökeninde Rönesans olan laik resim geleneğine bağlayacak hemen hiçbir şey yoktu. 17. yüzyılın sonlarında Siman Ushakov gibi Rus ikon ressamlarının, Batı Barok tarzının klasik teknikleri ve tenselliği için ortaçağ ikon resminin sade Bizans tarzını terk etmeye başladıkları doğruydu. Ama Avrupa'dan gelen ziyaretçiler, Rus görsel sanatlarının ilkel durumu karşısında daima şaşkına dönmekteydiler. Rus sarayının İngiliz Doktoru Samuel Collins, 1660'larda Kremlin'deki ikonlarla ilgili olarak "düz ve çirkin" gözleminde bulunmuştu: "Tasvirleri görseniz, yaldızlı bir kurabiyeden başka bir şey demezsiniz." İlk dünyevi portrelerin (parsuny') tarihi 1650'lere uzanmaktadır. Ama düz ikonik tarzı hala korumaktadırlar. 1645 ile 1676 arasında hüküm süren Çar Alexei, az da olsa kendisine benzeyen güvenilir bir resme sahip olduğumuz ilk Rus yöneticidir. Diğer resim türleri (natürmort, manzara, alegori, vb) ise Petro'nun zamanına, hatta daha sonrasına kadar Rus repertuvarında hemen hemen hiç yer almamışlardı. Rus Kilisesi diğer sanat dallarının dünyevi gelişimine de eşit derecede sekte vuruyordu. Enstrümantal müzik (kutsal ilahilerekarşıt olarak) günah olarak görülüyor ve kilise otoriteleri tarafından insafsızca bastırılıyordu. Ama zengin bir halk ozanlığı, müzik ve skomorokhi (Stravinski tarafından Petruşka'da [Petrushka] gösterilen) halk geleneği vardı; kilisenin ajanlarından kaçar, köyleri dolaşıp tef ve gusli (bir tür kanun) çalarlardı. Yine de her yerde hazır ve nazır olan kilise yüzünden edebiyat da geri kalmıştı. 17. yüzyılın sonuna doğru ucuz baskı teknikleri sayesinde halk hikayelerinin ve beyitlerin renkli baskı biçimlerinde yayımlanması ile canlı bir endüstri oluşsa da, henüz basılı gazete, dergi, oyun veya şiir yoktu. Petro 1682 yılında tahta çıktığında, Moskova Basımevi'nde 1560'lardaki kuruluşundan beri basılan din dışı konulu kitap sayısı üçten fazla değildi.
- Züppeler sosyal hayatlarını bir gösteri sanatına çevirmişlerdi; yapmacık pozlarının hepsi dikkatlice prova edilmişti.
- Petro’nun tasarladığı gibi, Petersburg vatandaşı olmak “karanlık” ve “geri kalmış” Moskova âdetlerini geride bırakıp, Avrupalı bir Rus olarak ilerleme ve aydınlanmanın modern, Batı dünyasına girmekti.
- Kırım Savaşı yenilgisi Alexander’ı, serf ekonomisini bir yana itip kendini modernleştirmediği sürece Rusya’nın Batılı güçlerle yarışamayacağına ikna etmişti.
Nataşa'nın Dansı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabın basımını iki senedir bekliyordum. Ancak şimdi okuma şansına erişebildim ki oldukça da mutluyum. Tarih kitaplarıyla oldum olası aram kötüdür ancak bu kitabı mesleğim gereği okumam gerekiyordu. Daha doğrusu gerek boyutuyla, gerek içindeki resimlerle ve anlatımıyla adeta bir ansiklopedi diyebiliriz. O yüzden okuması zaman bakımından uzun sürebiliyor. Kitabı gerçekten çok ama çok beğendim. İçerik olarak günümüzde hepimizin aşina olduğu Rus edebiyatından baleye, yazarların ve şairlerin özel yaşamından etnik ve dinsel konular da dahil bir çok bilgi içermekte. Özellikle Tolstoy ve Çehov ilişkisini bu denli incelemek güzel bir deneyimdi. (melis)
İhtiva ettiği bilgiler açısından çok zengin bir eser. Ancak aşırı detay ve alanım dışı konular sebebiyle yarım bıraktım. Rus kültürel tarihi açısından edebiyat, sinema ve aristokrasinin oluşumu ilgisini çekenler için mutlaka okunması gerekir. (Nurşah A.)
Figes, birkaç tarihi karakter yakalayıp bu karakterler üzerinden kurguyu ve anlatımı yapma konusunda çok yetenekli bir tarihçi-yazar.Nataşa’nın Dansı çok dolu bir kitap.Rus/Sovyet klasiklerini okumadan önce bu kitabı okumuş olmayı dilerdim.Herbir sanatçısına ve eserine bakışım daha derinleşerek değişti.Okumasi zaman alan ve emek isteyen bir calisma oldugunu belirmem gerekiyor. (Veysel Aral)
Nataşa'nın Dansı PDF indirme linki var mı?
Orlando Figes - Nataşa'nın Dansı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nataşa'nın Dansı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Orlando Figes Kimdir?
Orlando Figes Kitapları - Eserleri
- Nataşa'nın Dansı
- Karanlıkta Fısıldaşanlar
- Avrupalılar
- Kırım - Son Haçlı Seferi
- Haberini Alayım, Yeter
Orlando Figes Alıntıları - Sözleri
- Petro’nun tasarladığı gibi, Petersburg vatandaşı olmak “karanlık” ve “geri kalmış” Moskova âdetlerini geride bırakıp, Avrupalı bir Rus olarak ilerleme ve aydınlanmanın modern, Batı dünyasına girmekti. (Nataşa'nın Dansı)
- Bellek oyunlarına tutsak düşen diğer her disiplin gibi, sözlü tarihin de metodolojik güçlükleri vardır; fısıltıyla konuşmanın öğretildiği ve Sovyet tarihine ilişkin anıların efsanelerle ve ideolojilerle yüklü olduğu Rusya gibi bir ülkede bu sorunlar özellikle ağırdır. Kazara muhbirlere konuşmaktan dolayı milyonlarca kişinin tutuklandığı bir toplumda yaşamış olan birçok yaşlı insan, mikrofon (KGB'yle özdeşleşmiş bir araç) uzatan araştırmacılara bir şey anlatmakta son derece sakıngandır. Böyle bir vartadan geçenler acılı anılarını korku, utanç ya da metanet nedeniyle bastırmışlardır. Birçoğu kendi yaşamı üzerine düşünemeyecek durumdadır; çünkü herhangi bir konuyla, hele Sovyet sisteminde kişisel yükselmenin belirleyici anlarındaki ahlaki tercihlerle ilgili tekinsiz sorulardan kaçınmayı alışkanlık edinmiştir. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Stalin'in 1928'de Parti önderliğini ele geçirmesinden sonra, yarattığı sistemin değilse bile terör döneminin sona erdiği 1953'teki ölümüne kadar süren çeyrek yüzyıl içinde ölçülü tahminlere göre yaklaşık 25 milyon insan Sovyet rejimince bastırıldı. Bu 25 milyon kişi - infaz mangalarınca kurşuna dizilen insanlar, Gulag mahkumları, "özel yerleşme"lere gönderilen "kulaklar", çeşitli türden köle işçiler ve yurtlarından edilen milliyetlerin mensupları - 1941'de 200 milyona varan Sovyet nüfusunun yaklaşık sekizde birini temsil eder; yani, Sovyetler Birliği'nde her 1,5 ailede ortalama bir kişinin baskı gördüğü anlamına gelir. Bu rakamlar kıtlık kurbanlarını ya da savaş ölülerini kapsamıyor. Öldürülen ya da köle konumuna düşürülen milyonlarca insanın yanı sıra, Stalin'in mağdurlarının sayıca on milyonları bulan akrabalarının yaşamları da köklü sosyal sonuçları bugün hala hissedilen rahatsız edici yollarla zarar gördü. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Sessiz ve uyumlu bir toplum, Stalin döneminin kalıcı sonuçlarından biriydi. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- 1917'den sonra Parti'ye katılmak sınıf atlamak gibi bir şeydi. Bürokratik görevlerde öncelik, seçkin bir statü ve ayrıcalıklar ve Parti-devlet içinde bir kişisel pay sağlamaktaydı. İç Savaş bittiğinde Bolşevikler devletin bütün önde gelen kademelerine sağlamca yerleşmişti; Sovyet Rusya'daki yaşamın hemen her veçhesinin devlet denetimi altına girmesiyle bürokrasi şişkinleşti. 1921'de Sovyet bürokrasisi çarlık devletinin on katı büyüklüğe ulaştı. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- "Acı çekmek anlamsız şeyleri yok eder ve güçlü şeyleri pekiştirir." (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- 1921'in ilkbaharına varıldığında, savaş komünizmi politikaları Sovyet ekonomisini yıkıma uğratmış ve köylü Rusya'nın büyük bir bölümünü kıtlığın eşiğine getirmişti. Sovyet Rusya'da köylülüğün dörtte biri açlıktan kırılacak noktaya geldi. Ülkenin her yanında köylüler Bolşevik rejimine ve tahıla el koyma sistemine başkaldırarak, bizzat Lenin'in "bütün Beyazların bir araya gelmesinden çok daha tehlikeli" diye nitelendirdiği bir dizi ayaklanmaya giriştiler. Kırsal Rusya'nın büyük bir bölümünde Sovyet iktidarı fiilen ortadan kalkarken, köylerin denetimini ele geçiren köylüler kentlere tahıl sevkiyatını durdurdu. Aç işçiler grevlere gitti. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Ruslar, Avrupa'daki yerleri konusunda da kararsızdılar (hala da kararsızlar), üstelik bu kararsızlık kültürel tarihlerinin ve kimliklerinin en önemli anahtarıydı. Avrupa kıtasının sınırlarında yaşarken, kaderlerinin orada olup olmadığından hiçbir zaman emin olamadılar. (Nataşa'nın Dansı)
- Züppeler sosyal hayatlarını bir gösteri sanatına çevirmişlerdi; yapmacık pozlarının hepsi dikkatlice prova edilmişti. (Nataşa'nın Dansı)
- Aci cekmek anlamsız seyleri yok eder ve güçlü şeyleri pekiştirir. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Kilisenin hakimiyeti, Moskovi'nin Rönesans'tan bu yana Avrupa'da şekil alan dünyevi sanat biçimlerinde gelişmesini engelledi. Dünyevi sanat yerine, Moskovi'nin dini yaşam tarzının odak noktası olan ikonlar vardı. İkonlar yaratıcı sanat eserleri olmalarının yanı sıra, aynı zamanda günlük ritüelin insan eliyle yapılmış eserleridir. İkonlarla, sadece evlerde veya kiliselerde değil, dükkanlarda, ofislerde ya da yol kenarlarındaki mabetlerde, kısacası her yerde karşılaşılıyordu. İkonu Avrupa'nın, kökeninde Rönesans olan laik resim geleneğine bağlayacak hemen hiçbir şey yoktu. 17. yüzyılın sonlarında Siman Ushakov gibi Rus ikon ressamlarının, Batı Barok tarzının klasik teknikleri ve tenselliği için ortaçağ ikon resminin sade Bizans tarzını terk etmeye başladıkları doğruydu. Ama Avrupa'dan gelen ziyaretçiler, Rus görsel sanatlarının ilkel durumu karşısında daima şaşkına dönmekteydiler. Rus sarayının İngiliz Doktoru Samuel Collins, 1660'larda Kremlin'deki ikonlarla ilgili olarak "düz ve çirkin" gözleminde bulunmuştu: "Tasvirleri görseniz, yaldızlı bir kurabiyeden başka bir şey demezsiniz." İlk dünyevi portrelerin (parsuny') tarihi 1650'lere uzanmaktadır. Ama düz ikonik tarzı hala korumaktadırlar. 1645 ile 1676 arasında hüküm süren Çar Alexei, az da olsa kendisine benzeyen güvenilir bir resme sahip olduğumuz ilk Rus yöneticidir. Diğer resim türleri (natürmort, manzara, alegori, vb) ise Petro'nun zamanına, hatta daha sonrasına kadar Rus repertuvarında hemen hemen hiç yer almamışlardı. Rus Kilisesi diğer sanat dallarının dünyevi gelişimine de eşit derecede sekte vuruyordu. Enstrümantal müzik (kutsal ilahilerekarşıt olarak) günah olarak görülüyor ve kilise otoriteleri tarafından insafsızca bastırılıyordu. Ama zengin bir halk ozanlığı, müzik ve skomorokhi (Stravinski tarafından Petruşka'da [Petrushka] gösterilen) halk geleneği vardı; kilisenin ajanlarından kaçar, köyleri dolaşıp tef ve gusli (bir tür kanun) çalarlardı. Yine de her yerde hazır ve nazır olan kilise yüzünden edebiyat da geri kalmıştı. 17. yüzyılın sonuna doğru ucuz baskı teknikleri sayesinde halk hikayelerinin ve beyitlerin renkli baskı biçimlerinde yayımlanması ile canlı bir endüstri oluşsa da, henüz basılı gazete, dergi, oyun veya şiir yoktu. Petro 1682 yılında tahta çıktığında, Moskova Basımevi'nde 1560'lardaki kuruluşundan beri basılan din dışı konulu kitap sayısı üçten fazla değildi. (Nataşa'nın Dansı)
- ... terörden sağ kurtulan birçok insan, özellikle özgürlük ve bireycilik ideallerine güçlü biçimde bağlı aydınlar açısından bir gerçeği yansıtmakla birlikte, Stalinist rejimin birçok mağdurunu da kapsayan ve bu içsel özgürlük ya da muhalefet duygusunu paylaşmayan, aksine sistemin temel değerlerini sessizce benimseyip" içselleştiren, kamusal kurallarına uyan ve belki de suçların işlenmesinde işbirliği yapan milyonlarca sıradan insanı temsil etmez. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- "Burjuva aile"nin sosyal bakımdan zararlı olduğu 1920'lerde kesin bir doğru olarak benimsendi: Çünkü içe dönük ve tutucuydu, din, boş inancın, cehaletin ve önyargının bir kalesiydi; bencilliği ve maddi açgözlülüğü güçlendiren, kadınları ve çocukları baskı altında tutan bir yapısı vardı. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- "Gerçek bir Bolşevik'in ailesi olmamalıdır ve olamaz; çünkü kendisini tam anlamıyla Parti'ye vermesi gerekir." (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- St. Petersburg bir şehirden çok daha fazlaydı. Rus insanını Avrupalı olarak yeniden yapılandıracak geniş ve neredeyse ütopik bir kültürel mühendislik projesiydi. Dostoyevski, Yeral tından Notlar (1864) isimli eserinde, "Dünyadaki en soyut ve kasıtlı şehir," demişti St. Petersburg için.17 Petro kültürünün her yönü "ortaçağ" (on yedinci yüzyıl) Moskovi'sini inkar amacın daydı. Petro'nun tasarladığı gibi, Petersburg vatandaşı olmak "karanlık" ve "geri kalmış" Moskova adetlerini geride bırakıp, Avrupalı bir Rus olarak ilerleme ve aydınlanmanın modern, Batı dünyasına girmekti. (Nataşa'nın Dansı)
- Yüzyıllar boyunca köylüler karılarını dövme hakkını talep etmişlerdi. Rus atasözleri bu vahşetin hikmetiyle doluydu: "Karına baltanın sapıyla vur, eğil ve nefes alıyor mu bak. Eğer alıyorsa, o zaman hasta takliti yapıyor ve daha fazlasını istiyordur." "Yaşlı kadını ne kadar döversen çorba o kadar lezzetli olur." "Karını kürk mantoymuş gibi döv, o zaman daha az ses çıkar." "Bir eş iki kere güzel olur: Eve getirildiği zaman [gelin olarak] ve mezarına taşındığı zaman." (Nataşa'nın Dansı)
- Sevgili anne, dün gece yarısı uyandım ve birine -kim olduğunu bilmiyorum-geceyi, yıldızları ve Tanrı'yı sordum: Gerçekten bir daha hiç geri dönmeyecek miyim, gerçekten her şey bitti mi, silindi, yok mu oldu? Anne, dönmeliyiz, öyle değil mi, bütün bunlar ölmüş olamaz, toza dönmüş olamaz. Cennetimize ne kadar az değer vermişiz! Daha anlamlı, daha bilinçli sevmeliymişiz. (Nataşa'nın Dansı)
- Bolşeviklere göre, siyaset dünyasından ayrı "özel yaşam" fikri saçmaydı; çünkü siyaset her şeyi etkilerdi ve bir kişinin sözde "özel yaşam"ında siyasal olmayan hiçbir şey yoktu. Kişisel alan kamusal gözetime ve denetime tabi olmalıydı. Bolşevikler devlet denetiminin ötesindeki özel alanları, açığa çıkarılması ve kökünün kazınması gereken karşı-devrimcilerin üreyeceği tehlikeli kaynaklar saymaktaydı. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- ... bir "kulak" çocuğunun, yıllarca bir "halk düşmanı" olarak sürgün yaşamakla birlikte hayatı boyunca inanmış bir Stalinist olarak kalan bir adamın sözleriyle, "Stalin'in adaletine inanmak ... aldığımız cezaları kabullenmeyi kolaylaştıran ve içimizdeki korkuyu çekip alan bir şeydi". (Karanlıkta Fısıldaşanlar)
- Solts Parti Ahlakı kitabında Parti'yi yoldaşların şahsi güdülerinin ve davranışlarının her Bolşevik tarafından dikkatle gözlendiği ve eleştirildiği bir özdenetimli kolektif yapı olarak algılamaktaydı. Ona göre, bu şekilde her Bolşevik kendisini Parti'nin bakışıyla tanır hale gelecekti. Ancak gerçek hayatta bu karşılıklı gözetim tam tersi bir sonuç doğurdu: İnsanları Sovyet ideallerine uyuyormuş gibi görünürken, gizli bir özel alanda gerçek benliklerini saklamaya yöneltti. Bağlılıkgöstensi isteyen ve aykırılığın dışa vuruluşunu cezalandıran Sovyet sisteminde böyle bir ikiyüzlülüğün yaygınlaşması kaçınılmazdı. ... İnsanlar evlerinin kapalı ortamında başka ilkelere göre yaşasalar bile, bir maske takmayı ve sadık Sovyet yurttaşı rolünü oynamayı öğrendiler. Bu toplumda konuşmak tehlikeliydi. Ailede konuşulanları evin dışında tekrarlamak tutuklanmaya ve hapse atılmaya yol açabilirdi. (Karanlıkta Fısıldaşanlar)