diorex
sampiyon

Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk - Wilhelm Genazino Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kimin eseri? Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabının yazarı kimdir? Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk konusu ve anafikri nedir? Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabı ne anlatıyor? Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk PDF indirme linki var mı? Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabının yazarı Wilhelm Genazino kimdir? İşte Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.07.2022 07:00
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk - Wilhelm Genazino Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Wilhelm Genazino

Çevirmen: Zehra Yılmazer

Orijinal Adı: Das Glück in glückfernen Zeiten

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755398075

Sayfa Sayısı: 160

Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Aramızda bir sessizlik oluyor. Yatış pozisyonumuzu değiştiriyoruz, yorgan hışırdıyor. Başlattığımız tartışma içimde, öncekinden de şiddetli bir biçimde devam ediyor. Traudel'le bu tür konuşmalar yapmaya alışık değilim. Ayrıca, gerçekten korkuyorum. Bana göre, bu konuşma bile, çok korktuğum yıkımın gizlice başladığının bir işareti... Şimdi biraz kafa dağıtmayı çok isterdim, ama cinsel birleşmeden sonra televizyonu açmayı ikimiz de kaba buluruz. Fakat burada böyle karanlıkta yatıp duramam da. Yalnızlık normal de, birdenbire ortaya çıkması öyle iğrenç ki.

Sürekli hayat üzerine kafa yoran ve bir imge avcısı gibi etrafındaki küçük ayrıntıları gözlemleyerek mutluluk kırıntıları yakalamaya, bunlara tutunmaya çalışan bir adam iç dünyasıyla, hayatla, işiyle iyi kötü idare ederken, bir gün her şey sevgilisinin çocuk sahibi olmak istemesiyle altüst oluyor. Dengeler bozulmuş, sorgulama ve hesaplaşma başlamıştır artık…

"Kafka'nın anlatı geleneğini sürdüren Genazino, titiz ayrıntılarla ördüğü romanlarını giderek mükemmelleştiriyor... Bu kitap küçük bir şaheser."

-Jan Bürger, Literaturen-

"Gündelik hayatın ince ince gözlemlenmesi, mizah duygusu, sıradanlığı evrensel bir insanlık durumu olarak yorumlama eğilimi... Genazino'nun tipik özellikleri."

-Ulrich Greiner, Die Zeit-

(Tanıtım Bülteninden)

Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk Alıntıları - Sözleri

  • Hayat o kadar içinden çıkılmaz bir hal aldı ki, hepten vazgeçmek istiyorum hayattan. Ama sonra hepten vazgeçmekten de vazgeçiyor, gayet iyi bildiğim o hüsran duygusuna bırakıyorum kendimi; ki bundan da çok sıkıldım.
  • Bir kez sevmiş olan ve hâlâ seven biri, kendini aşka elverişli bir hale getirmenin ne kadar zor olduğunu, ne kadar uzun sürdüğünü bilir. İnsan acı çekerken anlar, aşk için emek vermeye bir daha kolay kolay kalkışamayacağını. Çekilen acı bir tür aşk tembelliği yaratır. Acı çeken kişi, bu kadar ağır bir işi boşu boşuna yaptığından korkar.
  • Hüznümle o kadar bütünleştim ki, kardeş gibi olduğum hüzün hakkında konuşmaya alışık değilim.
  • Bir kadın yaşamdan zevk aldığı anda daha da güzelleşir.
  • Beni şaşırtan şey, melankolim ile dünyanın geri kalanının bu kadar uyumlu olması. Başka bir deyişle, çoğu insanın melankolimi makul karşılamasına şaşırıyorum. Koşulların melankolisi, benim küçük ruhumun onayına muhtaç değil ki.
  • “…Bach’ın bir çello sonatı gibi yaşıyorum: Hiçbir yere bağlanmadan, askıda, ezgin, muğlak, her insanın hemen kavramasına rağmen, özünde anlaşılmaz.”
  • Ikimiz birlikteyken yalnız olmak istemiyorum.
  • Çok uzun bir süre duygusal ve melankolik bir ruh haliyle sızlanıp durdum ama sonunda şunu anladım: İnsandan beklenen, mutsuzluğuyla ihtiyatlı bir ilişki kurması.
  • "Kendi içlerinde yalnız olduklarını şiddetle inkâr eden bir sürü insan olduğunu biliyorum"
  • Anlaşmazlıklarını çözemeyen insanlar, anlaşmazlıklarını yüzleşilmemiş bir tür metafizik çaresizlik olarak omuzlarında taşırlar.
  • Bir kadın yaşamdan zevk aldığı anda daha da güzelleşir.
  • Kliniğe yatırıldıktan kısa süre sonra doktor bana, sesler duyduğunuz olur mu? diye sordu. Hayır, dedim, ben sadece kendimi duyarım. Kendinizi mi duyarsınız? diye sordu doktor. Kendimle ya da kendime konuşurum, dedim. Demek öyle, dedi doktor, kendinizle yüksek sesle mi konuşursunuz? Hayır, dedim, kendimle içimden konuşurum.
  • Olağanüstü olanı kendimiz yaratmak zorundayız, yoksa hiçbir zaman ortaya çıkmaz.
  • Başladığım bir cümleyi bitiremediğim anda bıçak gibi saplanıyor yalnızlık.
  • İçimdeki hangi niyetin peşinden gittiğimi anbean bilemiyorum, hatta içimde bir niyet olup olmadığını da bilmiyorum.

Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bizi Hayatta Tutan Ürperti: Karakteri az -hatta bir iki taneyle sınırlı olan- ve daha çok anlatı formatında olan, psikolojik tahlilleri fazla olup teması varoluş sancısı, bireyin yabancılaşması üzerine olan roman veya hikayeler en sevdiğim kitaplardır. Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk da bu özelliklere uyan, epey beğendiğim bir eser oldu. Romanın kahramanı Gerhard Walrich, 41 yaşında büyük bir çamaşırhanede organizasyon müdürü olarak çalışan biridir. Felsefe bölümünden mezun olan Gerhard, öğrenim kredisini ödemek için mezun olur olmaz önüne çıkan ilk işe girmiştir. Bir banka şubesinde çalışan 38 yaşındaki Traudel ile uzun süredir devam eden bir ilişkisi bulunan Gerhard, sevgilisinin evlilik ve çocuk istemesi nedeniyle huzursuzdur. Aslında huzursuzluk ve buna eşlik eden mutsuzluk, onun kişiliğinin en derinine yerleşmiş birer özellik olmuştur. Ancak sahip olduğu yüksek gözlem yeteneğiyle, oldukça sıradan durum ve olaylardan kendisine ufak ufak mutluluk parçacıkları üreterek bir nebze de olsa nefes alabilmektedir. Bu tarz gözlem yeteneğinin ve gözlenen durumların altında saklanan anlamları ortaya çıkarma eğiliminin temelinde, insanın aileden beri yetiştiği ortamın etkili olduğunu düşünüyorum; şöyle ki, sorunların hasıraltı edildiği, olumlu duyguların bile dile getirilmekten çeşitli nedenlerle sakınıldığı bir ortamda büyüyen bir insan, çevresindeki bu suskunluğu anlamlandırma ihtiyacı duyar. İşte, romanda yer yer ailesinden de -özellikle annesinden- bahseden Gerhard'ın gözlem gücü ve gözlemlediği durumların altındaki anlamı çözme arzusunu buna bağlıyorum. Bir felsefe mezunu olarak anlam üzerine de epey düşünmüş biridir Gerhard ve iş çıkışlarında oturduğu kafede, yorgun argın oturup sohbet etmekte olan insanların hayatın anlamını çözmüş gibi davranmalarına nüktedan şekilde yaklaşır. Aslında bu tavrı roman boyu göze çarpar ve roman boyu da devam eder. Kendisi, "İnsandan beklenen, mutsuzluğuyla ihtiyatlı bir ilişki kurması," şeklinde tanımlar bu tavrını diyebiliriz. Gerhard'a yakınlık duymamızı sağlayacak en önemli faktör ise onun istemediği bir işte çalışmak zorunda kalmasıdır. İnsanın istemediği bir işte çalışması, daha önce uyanmış olmasına karşın ısrarla alarmın çalmasını beklemesidir 'uyanmak' için ve aslında bu zaman aralığı onu gün içinde en kahreden andır; zira bir kere sokağa kendini attıktan sonra kalabalığa karışan insan, yanlarından geçtiği her kişiden toplumsal yükümlülük parçacıklarının üzerine yapışmasıyla kendini gün içindeki standart konumuna adapte ederek rolüne bürünür. Böyle insanlar, bilinenin aksine işlerinde çok başarılı da olabilirler; çünkü o günü akıl sağlığını koruyabilme dürtüsüyle, benliğinden tamamen kopup işteki rolüne kendilerini adarlar. Ancak bu duruma eşlik eden kayıtsızlık zerreleri dolar dolar ve kafede sipariş edilen kahve bardağından taşar; o an işte, geçmişteki hayalleriyle, sevinçleriyle kim olduğu ve o halinden geldiği nokta olan şimdiyi kıyaslar ve büyük bir mutsuzluk yaşar. Sonra da geleceğinin de tıpatıp aynı geçeceğini fark ederek karamsarlığın üzerine çöktüğünü fark edip, kendini mutlu edebilecek en kırılgan bir dala bile sarılır. Bu dal çoğunlukla bir sevgili veya eş olur; lakin iş hayatındaki mutsuzluk genellikle özel hayatına da bir şekilde sirayet eder, ki etmiyorsa bile, özel hayatındaki oluşacak mutluluk vahalarından her sabah tekrar tekrar kopup çöle dönecek olmak, ızdırapların en sarsıcısı ve korkuncu olacaktır. Bu ızdırap Kafka'nın kahramanının bir sabah odasında bir böcek olarak uyanmasına sebep olurken, Gerhard'ın dilinden "Tek istediğim, küçük bir böceğin pencerenin camında yukarıdan aşağıya yavaş yavaş ilerlemesini izlemek," şeklinde kendini dışa vurur ve romanın sonlarına doğru ise "Şu sıralarda günlerimi korku ve dehşet imgeleri olmaksızın, neredeyse belleksiz yaşayıp giderken, her gün kolayca yiyecek bulan, akşamları da yuvasına çekilen bir böceği andırıyorum," dediği anda dönüşümün tamamlanmasıyla neticelenir. Ancak onu, Kafka'nın kahramanından ayırt eden ve her şeye rağmen hayatında olumsal bir bakış açısına sahip olmasını sağlayan, gözlemleyip mutlu olduğu anların zihnine nefes aldırdığı zerrelerin kişiliğindeki birikimi olacaktır. Bu birikim, ona hala mutlu olmasının kendi tercihlerine bağlı olduğu hissini bahşeder ve o, bunu "Bir tür mutluluk tepeden tırnağa ürpertiyor beni. Bundan sonra nasıl yaşamak istediğimi, her şeye rağmen, seçme şansım hâlâ var belli ki," diyerek ifade eder. Bu ürpertidir bizi yaşatan ve bize bu ürpertiyi veren şeylere yönelme arzusu duymalıyız mesajı verir Gerhard karakteri bizlere. Mutluluk, mutsuzluğumuzun bile tercihlerimize bağlı oluşundadır belki de. Ve tercihimize binaen hayat bulan mutsuzluk, aslında mutluluğumuza açılan birer penceredir. Keyifli okumalar.. (Kaan)

Bazı kitaplar vardır, kitabın ana karakteri öylesine baskın bir karakterdir ki, konu artık ikinci planda kalır ve kitabı bırakıp karakteri anlatmaya başlarsınız. Çünkü o karakteri anlamak demek, o kitabı anlamakla eş değerdir. Tıpkı Albert Camus'nün Yabancı kitabındaki Meursault gibi... Açıkçası ben karakterin ön plana çıktığı kitapları çok önemsiyorum ve ayrı bir seviyorum. Gündelik hayatın koşturması ve yaşam mücadelesi içerisinde belki varlığından bile haberimizin olmadığı ne müthiş insanlar yanımızdan geçip gidiyor. Belki otobüste, sokakta, iş yerinde tam yanımızda duruyor; fakat içinde ne müthiş fırtınaların koptuğunu anlayamıyoruz. Bir insan olarak bir başka insanı tanımaya çalışmaktan kaçıyoruz, imtina ediyoruz. Bu noktada Sabahattin Ali'nin bir alıntısı ile sormak istiyorum: "Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?" İşte Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk'ta Gerhard Warlich isimli bir karakter var ki, sayfalarca anlat bitiremezsin. Öylesine özgün, öylesine farklı bir karakter... Eskimiş pantolonunu balkondaki ipe asan, iklimin ve tozun etkisiyle eprimesini günden güne izleyip bundan anlamlar çıkartan, hatta hayatın anlamını çıkartan bir karakter. Sabahattin Ali'nin tabiriyle, kendi kafasının içinde yaşayanlardan. Biraz Raif Efendi, biraz aylak adam Bay C., biraz Meursault... Böylesine özgün bir karakter ile karşı karşıyayız kitapta. Gerhard Warlich, günümüzü mutsuzluk çağı olarak tanımlıyor ve kendisi de aslında tüm davranışlarıyla bu mutsuzlukla baş etmenin yollarını arıyor. Büyüleyici bir gözlem gücü var. Beni en çok etkileyen yönü de insanları, nesneleri, hayvanları, kısacası hayatı gözlemleme yeteneğiydi. Bir olayı gözlemlerken, bir anda yerdeki bir karınca ilgisini çekiveriyor ve karıncanın hareketlerini gözlemleyip bir takım manalar çıkararak gülümseyebiliyor. O an onun için karıncanın hareketlerini gözlemlemek bu hayattaki en önemli meşgale haline geliyor. Hatta Gerhard şöyle bir cümle kuruyor: "Bir kitap yazabilseydim başlıca tezi şu olurdu: İnsan felaketleri ancak izleyebilir, kavrayamaz." Yani yanı başında büyük bir felaket gerçekleşse hemen çekirdeğini alıp keyifle gözlemleyebilecek biri. Gördüğünüz üzere, çok ilginç bir karakter Gerhard Warlich. Neden bu kadar ilginç bir karakter olduğunu ise, kitabı okudukça anlayabiliyoruz. Warlich, felsefe eğitimi almış zeki bir adam ve bir çamaşırhanede müdür olarak çalışıyor. Felsefe eğitimi almış bir çamaşırhane müdürü mü? Evet, tam olarak öyle. Zira felsefe eğitimini tamamladığı 27 yaşlarında, üniversitede aldığı öğrenim kredisini ödemek zorunda kalıyor, hangi işte çalıştığını umursamadan çamaşırhanede çalışmaya başlıyor ve 14 yıl boyunca istemediği ve eğitimini almadığı bu işte çalışıyor. Bir de uzun yıllardır birlikte yaşadığı kız arkadaşı var: Traudel. Görünüşte normal gibi görünen bir ilişkileri var. En azından Traudel’in evlenmek ve çocuk sahibi olmak istemesine kadar normal görünüyor her şey. Kitabın Traudel'in içerisinde bulunduğu kısımlarında Gerhard Warlich'in kadınlara, erkeklere ve ilişkilere karşı olan ilginç bakış açısını da öğreniyoruz. Gerhard, insanların mutsuzluklarının incelikli bir hayatı nerede arayacaklarını bilmemelerinden kaynaklandığını savunuyor. Gerhard'ın bizler için bir çözümü de var: Yatıştırma Okulu. Yatıştırma Okulu kurulur kurulmaz, mutluluktan uzak ortamlarda mutluluğun kurulması hakkında seminerler vermeyi planlıyor. Ayrıntılı olarak Yatıştırma Okulu derken ne demek istediğini önümüze sunmuyor; ama ipuçlarını Gerhard Warlich'in hayatı içerisinde yakalayabiliyoruz. Son olarak, aşırı duyarlı birisi Gerhard. Her şeyde olduğu gibi duyarlı olmada da "aşırılığın" zararlı olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Zira her şeyin fazlası zarar... Şayet siz de aşırı duyarlı biriyseniz, çevrenizi gözlemlemekten hoşlanıyorsanız, bir pantolonun bile eprimesini gözlemlemek, bir karıncayı izlemek hoşunuza gidiyorsa, Gerhard Warlich'i hemen tanımalısınız. Belki hayatınızın karakteridir, belki de hayatınıza yön verecek biridir. Geç kalmayın. (Semih Doğan)

"Eviyenin üzerine eğilirken aklıma bir fikir geliyor:Traudel’in güllerin solmasını günlerce izlediği gibi, ben de balkondaki pantolonumun eprimesini izleyeceğim." Bazen sadece asılı bir nesne olmak istersiniz, teki asla bulunamayan bir çorap, delik deşik olmuş bir atlet ya da boşluğa uzanıp tıslayan bir kemer. Ama asılı olmak, baş aşağı. Tepeden tırnağa tersine imgelere boğulmak, çünkü çoğu zaman olan bu değil mi? Bu dileğimiz çok da yanlış değil veya tastamam hayal ürünü sayılmaz çünkü hepimiz bir şekilde tarladaki korkuluk misali süsleniriz, erdemle ve zorunlulukla. Hatta iç organlarımızda bir sancıyla zincirlenmişizdir. Aheste gezinen bir el bağırsaklarımızda korkuyu okşar, karaciğerimizde beş para etmezlik cirit atar, safra kesesinde intikam birikir, ödü bütün dürüst davranışların. İnsan bir askılıktır, hepsi bu. Üzerine ne asarsanız onu tartar. Zamanla onunla bütünleşir, hatta kitap/tarcin-dukkanlari--123249 daki babanın mobilya ilminde ustalaştığı gibi yükselir nesnelerin üstünde, madeni tiksintiler uyandıran melodik bir alışverişe girer. Hiç bir odunun konuştuğunu görmediniz değil mi ama konuştuğunda gırtlağının ötesinde odun, çamur ve yapraklarla tıkanmış kirli bir göl saklayan insanları tanıyorsunuz değil mi? İnsana biçtiğimiz değerler, zayıf bir iskelet prototipine isimler atfederek bir halt bildiğimizi farz etmekten ibaret, göstergesel bir kaftanın altına tüm ezik kemikleri, çürümüş, pörsümüş etimizi sığdırabiliyoruz sanıyoruz. "Pantolonu balkona asacağım ama onu oradan bir daha (ya da uzun bir süre) almayacağım; çünkü pantolonun havanın, iklimin ve tozun etkisiyle yavaş yavaş çözündüğünü, sonra da (öyle hayal ediyorum) yine doğanın bir parçası haline geldiğini görmek istiyorum." Epriyen, çürüyen, kokuşan pantolon değil, kişiliklerimiz. Paha biçilmez bir kumaşta bir ip kaçar da tüm güzellik çöpe gider ya işte o hain ipin adı ruh. Ruh bir çamaşır ipidir, bir pandül. Ucunda akrabasi yapan kirli düşüncelerden tutun da ne ararsanız vardır. Yıllar sonra bu kitabın anladığım tek noktası bu kısım oldu, belki de yanlış anladığım ya da hiç anlamadığım. Asın ruhumuza sevgiyi, iyiliği, özgürlüğü, ölümü, acıyı, nefreti, direnci ta ki üzerimizde epriyip birer nişaneye dönüşene dek. Ancak o zaman onlardan kurtuluruz. (tabula rasa)

Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk PDF indirme linki var mı?

Wilhelm Genazino - Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Wilhelm Genazino Kimdir?

22 Ocak 1943’te Mannheim’da dünyaya geldi. Almanca, felsefe ve sosyoloji okudu. 1965’e dek gazetecilik yaptı. 1970’ten sonra radyo oyunları, tiyatrolar ve başarılı romanlar yazdı. 1980 ve 1986 yılları arasında, edebiyat dergisi Lesezeichen’in editörlüğünü üstlendi. 2001’de çağdaş Alman edebiyatının en önemli eserleri arasında gösterilen Ein Regenschirm Für Diesen Tag (O Gün İçin Bir Şemsiye) adlı romanıyla büyük bir başarı kazandı ve 2004'te Almanya’nın en prestijli edebiyat ödülü Georg Büchner Preis’e layık görüldü.

Wilhelm Genazino Kitapları - Eserleri

  • Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk
  • Elden Düşme Dünya
  • O Gün İçin Bir Şemsiye
  • Aşk Aptallığı

Wilhelm Genazino Alıntıları - Sözleri

  • "Benim asıl davam, genel olarak hayattan tasarruftu. Cansız yaşantılardan kaçınmanın en iyi yolu, sessizce bir yerde oturmak, bir binaya veya duvara bakmak ve bu arada, örneğin, uzaktaki bir lunaparkın çocukça gürültüsünü dinlemekti." (Elden Düşme Dünya)
  • Mutluyken çalışamam. Ben sadece mutsuz bir insanın sürekli çalışabileceğine inananlardanım. (Aşk Aptallığı)
  • "Yavaş yavaş ruh hastası mı oluyorum, diye soruyorum kendime. Neyse ki içimdeki parçalanmadan kimsenin haberi yok." (Aşk Aptallığı)
  • "Uçabilen hayvanlar olsaydık arada bir kanat çırpabilirdik. Ama insandık ve bütün çıplaklığımıza rağmen alışkanlıklarımızla örtünüyorduk." (Elden Düşme Dünya)
  • Tam olarak söylemem gerekirse, birinin bana burada olmayı gerçekten isteyip istemediğimi sormasını bekliyorum hâlâ. (O Gün İçin Bir Şemsiye)
  • "Bütün dünyadan tiksinmek için fazla bir şey gerekmez." (Aşk Aptallığı)
  • Beni şaşırtan şey, melankolim ile dünyanın geri kalanının bu kadar uyumlu olması. Başka bir deyişle, çoğu insanın melankolimi makul karşılamasına şaşırıyorum. Koşulların melankolisi, benim küçük ruhumun onayına muhtaç değil ki. (Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk)
  • Bütün bu neşeli insanların, acımasız olmak işlerine geldiği takdirde, hemen acımasız olacaklarına eminim. (O Gün İçin Bir Şemsiye)
  • "Ölüm geride kalanları da biraz ölüme benzetiyordu." (Elden Düşme Dünya)
  • “Sanki duygular yaşananlardan kopup tek başlarına yaşamaya devam ediyor. “ (Aşk Aptallığı)
  • “Çılgınlığın diyalektiği şöyle işliyor: Hemen hemen hiç kimse bir şey yapmıyor, kimse de bir şey başarmıyor; yine hemen hemen kimse para kazanmıyor ama yine de her şey sürekli devam ediyor. “ (Aşk Aptallığı)
  • Bazı günler, diri diri yalnızlaştığımı gözlerimle görüyordum. (Elden Düşme Dünya)
  • Delirmiyordum ama sakinleşmiyordum da. (Elden Düşme Dünya)
  • Hayat karşısında şimdiye kadar hiç bilmediğim bir ürküntü beni sıkı sıkı pençesine almıştı. (Elden Düşme Dünya)
  • Biraz yalnızlık acısı çekmekteydim, veya içimdeki dipsiz uçurumun acısını. (Elden Düşme Dünya)
  • Benim için insanlar neyse evlerde öyle. (O Gün İçin Bir Şemsiye)
  • İnsanlığın yüzde doksan beşinin en sevdiği uğraş yakınmak ve uyarmak... (O Gün İçin Bir Şemsiye)
  • "Güzel resimlere bakmak yoluyla başka biri olmaya çalışmıştım ama olamamıştım." (Elden Düşme Dünya)
  • “…Bach’ın bir çello sonatı gibi yaşıyorum: Hiçbir yere bağlanmadan, askıda, ezgin, muğlak, her insanın hemen kavramasına rağmen, özünde anlaşılmaz.” (Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk)
  • “Ölü birini sevmeye başlamanın insanı neredeyse öldürdüğünü bilmiyordum. “ (Aşk Aptallığı)

Yorum Yaz