Müşahedat - Ahmet Mithat Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Müşahedat kimin eseri? Müşahedat kitabının yazarı kimdir? Müşahedat konusu ve anafikri nedir? Müşahedat kitabı ne anlatıyor? Müşahedat kitabının yazarı Ahmet Mithat kimdir? İşte Müşahedat kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Mithat
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9786051004006
Sayfa Sayısı: 416
Müşahedat Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bütün bir Tanzimat ve Servet-i Fünun devirlerini ve hatta Meşrutiyet devrinin de ilk yıllarını eserleriyle dolduran Ahmet Mithat Efendi’nin birden çok sıfatı vardır: Gazeteci, hikaye ve roman yazarı, tarihçi, ilahiyatçı, felsefeci… O, bütün bu alanlarda ciltler dolusu eseri bulunan edebiyattan coğrafyaya, müzikten dinler tarihine hemen her konuda kalem oynatmış ve okuyucunun her alandan haberdar etmek isteyen bir gazeteci, bir ansiklopedisttir.
Müşahedat rommanı, son yıllarda postmodern anlatının edebiyatta bir çeşit ana akım haline gelmesiyle birlikte, Ahmet Mithat Efendi’nin diğer eserlerinden daha fazla ilgi görmüş ve hakkında çok sayıda inceleme yapılmıştır. Yeni okumalarla bu ilginin daha da artacağı kuşkusuzdur.
Müşahedat Alıntıları - Sözleri
- İnsan bazı kere öyle yüzler görür ki, sebep ve hikmetini kendisi de bilmediği hâlde sever
- “Fakat mutluluk denilen şey daima görecelidir.”
- Biz yeme içme alemlerimiz de sevdayı köreltmişiz . Bizden öyle büyük sevdalar ummayın
- Büyük adam her meslekte bulunabilir..
- Bilgelikten söz etmek lazım gelince insanoğlu ne kadar bilge olur ama insaf ve insanlığın gereği gösterilmek lazım gelince insanda insaf ve insanlık pek kıt görülür.
- Bazen bir dakikalık davranış insanoğlunun içyüzünü anlamaya yetiveriyor.Bazen kırk yıllık deneyim insanoğlunun içyüzünü anlamamıza yetmiyor !
- Çenemi gevşettiniz oğlum. Bence bir aşk,bir sevda, bir garam demek olan şeyi tahrik ettiniz. Başınızı ağrıttımsa af dilemeye mecburiyetim yoktur. Çünkü siz, kendiniz istediniz. Kendiniz sebep oldunuz..
- Sevdanın Mecnun'unki gibi o çılgınca şekli insan için bir iki ya meydana gelir ya gelmez. O da her insanda görülmez.
- “Her yol, başlangıcında gidilmemiş değil miydi?”
- Herkesin gözü devlet memurluğuna dikilmiş. Ondan başka geçim vasıtası bilinmiyor. Hâlbuki devlet hazinesi yalnız geçinmeleri için oraya göz dikenleri neyle doyuracak? Gelirleriyle değil mi? O gelirleri ziraat, sanayi, çobanlık ve ticaret meydana getirmeyecek mi?
- Fakat mutluluk denilen şey daima görecelidir.
- Valide denilen şeyin kıymeti küçük çocuklar nezdinde ol kadar takdir olunamaz. İnsan yirmi, yirmi beşi geçmelidir ki valide kıymetini bilsin.
- -…Ün denilen şey insanların sanatlarına göredir.Bendeniz de acizane çok ünlü bir adamsam da,anladığım kadarı ile siz de benim ismimi hiç duymamışsınız!Bir sınıfın ünlüleri,diğer sınıfın bilinmeyenleri oluyorlar.
- Kesin olan bir şey var ki,bizde cinayetlerin en büyük nedeni cahillik ve sarhoşluktur.
- Hayal, ne kadar süratlidir...
Müşahedat İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ahmet Mithat Efendi, Tanzimat döneminde anılmasına rağmen Tanzimat ikinci dönem ve Servet-i Fünun arasındaki "Ara Nesil'de eser vermiş sanatçılardan biridir. Her ne kadar kusurlu diye tabir edilebilecek şekilde yazsa da, Ahmet Mithat Efendi'nin kalemini seviyorum. Çok içten, samimi bir yazar olmak ile beraber nüktedanlığı ile okurların gönüllerinde bir yer edinmekte. Müşahedat, o döneme ve Batı Edebiyatına bakıldığında daha önce hiç kullanılmamış bir tarzda yazılan bir romandır. Diğer yazarlardan farklı olarak üst kurmaca tekniği ile yazmıştır. Şöyle ki, Ahmet Mithat Efendi bir yazar olarak Müşahedat romanının bir karakteridir. Diğer roman karakterleri ile beraber bu romanı yazarlar. Naturalist bir roman yazmak isteyerek Emile Zola'dan esinlenir. Ahmet Mithat, bir gün bir vapurda iki kadın ile karşılaşır, konuşmalarını dinler, onlan takip eder ve tanışırlar. Bu iki kadın Siranuş ve Agavni'dir. Yazar, onların hayatlarını roman olarak yazmak ister. Bu yolculukta karşılarına çıkan Refet Bey ile birlikte kafa kafaya verip bir roman yazmaya başlarlar. Oldukça ilgi çekici bir konusu vardı, severek okudum. (Gökyüzü kitaplığı)
Nereden, nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Doğalcı romana bir örnek olarak Müşahedat’ı yazdığını iddia eden Ahmet Mithat Efendi ki bence de öyle ama başlangıçta romantik romandan da izler vardı, başka türlü olduğunu iddia edenler de olmuş, okurken, araştırırken ilginç şeyler deneyimledim. Dergâh Yayınlarından 2013 birinci baskıyı okudum ve anladığım kadarıyla ikinci baskı şimdilik yapılmamış, alışveriş sitelerinde tükendi yazıyor. Bu ayrıntıyı niçin veriyorum, Dergah Yayınları eseri sadeleştirmeden basmış ki, eserin kalitesi ve orijinalliği bakımdan özenli bir çalışma da yapmışlar ama ülkemin gerçekleri farklı olunca belki de bu sebepten ikinci baskıyı yapamadılar. Ne diyorum ben! Okurken yoruldum, yoruldum demek eseri beğenmedim, keyifle okumadım, sıkıldım manasında değil. Bilmediğim kelimeler, bilemediğim kelimeler, yayınevinin dipnotları ve sözlük arasında gidip gelmeler, bazı yerleri tekrar okumama sebebiyet veren durumlar… Yıl 1890, yıl 1920 de, yıl 1935 de, yıl 1940 da fark etmiyor… Yanlış bir şeyler var çok açık ortada… Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini sadeleştirmek durumda kalmışız… Derinden üzüldüğüm için bu konuya girdim… İşin bir başka boyutu Türk Dil Kurumu tarafından eser 2000 yılında basılıyor… Eee Cemil Meriç Ahmet Mithat Efendiye “tek kişilik akademi” diyor, Türk edebiyat tarihinde romancılığa yeni başlandığı zamanlarda, meddahlık kültürü ile yetişmiş bir topluma kitap okuma alışkanlığı kazandırmış, kendini sevdirmiş ve bu uğurda da bir sürü eser vermeye çalışmış bir yazar ki şöyle söyleniyor hakkında: “Gazeteci, hikaye ve roman yazarı, tarihçi, ilahiyatçı, felsefeci…O, bütün bu alanlarda ciltler dolusu eseri bulunan, edebiyattan coğrafyaya, müzikten dinler tarihine hemen her konuda kalem oynatmış ve okuyucularını her alandan haberdar etmek isteyen bir gazeteci, bir ansiklopedist hatta ilk öğretmen” Ama değeri geç anlaşılanlardan… Ahmet Mithat Efendiden sonra yetişenler, onun romancılıktaki eksikliklerini görmüşler, iyi de onun eksiklerini görmek onu yok saymakla eş değer olur mu? Bir defa denemiş, yeni bir şeyler denemiş… İddia atmış ortaya doğalcı roman aynı zamanda şöyle de olmalıdır demiş, bu da yetmemiş onu göstermek için daha önce denenmediğini iddia ettiği şekilde Müşahedat’ı yazmış… Romanın yazılışını roman haline getiriyor, romanın yazılması esnasına roman kişilerini de katıyor ve romanın içine kendisi yazar Ahmet Mithat Efendi olarak karışıyor... Hasan Ali Toptaş’ın en beğendiği eserlerin başında gelen 1759 yılında yayınlanmış “Tristram Shandy” de romanın yazılışını konu haline getirdiği söyleniyor. Ahmet Mithat Efendi’ni bu eserden haberi var mıydı bilmiyorum. Özetle; Müşahedat türk romancılığının ilk yıllarında batıda denenmemiş bir şekilde yazım tekniği denenerek yazılması hadisesi ile büyük bir iştir. (ihtiyar)
Yeni Türk Edebiyatı dersinde kısa sınav sorumdu romanın tahlili :) Aynı zamanda Ahmet Mithat Efendi üzerine ve Hayret / Kafkas romanlarının tahlili üzerine bitirme tezi hazırlamıştım. Gerçekten dönemine göre ve hatta içinde bulunduğumuz dönemde de çok keyifli bir kalemi olduğunu söyleyebilirim. Oldukça ilginç hikayeleri var namı diğer yazı makinasının. :) Tüm eserlerini şiddetle tavsiye ederim. (misskarabulutt)
Müşahedat PDF indirme linki var mı?
Ahmet Mithat - Müşahedat kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Müşahedat PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmet Mithat Kimdir?
Ahmet Mithat (d. 1844; Tophane, İstanbul - ö. 28 Aralık 1912, İstanbul), Türk yazar, gazeteci ve yayıncı. Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1878'de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921'e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur.
Yaşamı
1844 yılında İstanbulun Tophane semtinde dünyaya geldi. Babası Bezci Süleyman Ağa, annesi bekar çamaşırı diken Nefise Hanım idi.[1] Annesinin ilk evliliğinden olma Hafız İbrahim adlı bir ağabeyi ve Halime, Şerife, İsmet ve Şerife adlı kardeşleri vardır.
6-7 yaşlarında iken babasını kaybetti ve ailesi büyük geçim zorluğuna düştü. Ailesi ile beraber ağabeyi Hafız Ağanın kaza müdürü olarak görev yaptığı Vidine gitti ve bir mahalle mektebinde öğrenim görmeye başladı. Ertesi yıl İstanbula dönerek öğrenimine Tophane Sıbyan Mektebinde devam etti. 1857-1861 yıllarında Mısır Çarşısında bir aktar dükkânında çırak olarak çalıştı.
1861de ağabeyinin yeniden Vidin Kasabasına atanmasıyla Vidine, Mithat Paşanın ağabeyini yanına aldırması üzerine Niş kasabasına gitti ve 1864 yılında üç yıllık Niş Rüştiyesini bitirdi.
Memuriyet Yaşamı
Mithat Paşanın Tuna Valisi olarak atanıp ağabeyini vilayet merkezi Rusçuka getirtmesinden sonra kendisi de Rusçukta bir devlet dairesine memur olarak atandı. Memuriyetini sürdürürken bir yandan da Arapça, Farsça ve Fransızcasını ilerlettiği için kendisini takdir eden Mithat Paşa ona kendi ismini verdi. Böylece asıl adı olan Ahmet'in yanına Mithat da eklenerek, bu şekilde anılmaya başladı.
Bu dönemde memuriyet görevlerine ilave olarak Teşkilat Kanunu gereği çıkartılan Tuna Gazetesinin yazıişlerinde yardımcılık yapmaktaydı.
1866da ağabeyinin yanında tercümanlık göreviyle gittiği Sofya'da ailesinin isteği üzerine evlendirildi. Kısa süre sonra Rusçuka dönerek çeşitli işlerde çalıştı. 1868de Tuna Gazetesinde yazar olarak göreve başladı, gazetenin başyazarı oldu. Bu dönemde tanıştığı Muhacirin Komisyonu (Göçmen Komisyonu) başkanlığını yapmakta olan Şakir Beyin evinde uzun süre konuk olan Ahmet Mithat, onun zengin kitaplığından yararlandı, Şakir Beyin Romanyalı bir müzisyen olan eşi sayesinde ilk defa Batı sanatı ile tanıştı.
Bağdat yılları
Şura-yı Devlet Reisi olan Mithat Paşa 1869 yılında Bağdat Valiliği'ne tayin olduğunda Şakir Paşayı da merkez mutasarrıfı olarak Bağdatta görevlendirmesi üzerine Ahmet Mithat, onunla birlikte Bağdata gitmek istedi. Bu isteğini kabul eden Mithat Paşa kendisini bir matbaa kurmakla görevlendirdi ve çıkartılacak olan Zevra adlı gazetenin başına geçirdi.
Bağdat yolculuğu sırasında ressam Osman Hamdi Bey ile tanışmıştı. Osman Hamdi ile dostluğu sayesinde Batı kültürünü tanımaya başladı. Bağdatta bulunduğu sırada Muhammed Zuhavi ve yarı derviş bir kişi olan Şirazlı Muhammed Bakır Can Muattar ile tanışıklığı onun kültürünü genişletti, öğrenme hırsını kamçıladı.
Bağdat'ta hem gazete yönetmenliği yaparken hem de sanat okulu öğrencileri için fen bilgileri kitabı hazırladı. Kitabı Maarif Nezaretinin yarışmasında ödül kazanıp ders kitabı olarak okutuldu. Devrin Maarif Nazırı Saffet Paşa ile yazışmaları onda İstanbula dönme isteği doğurdu.
Yayıncılık ve yazarlık
Basra mutasarrıfı (valisi) olan ağabeyi Hafız İbrahimin ölümü üzerine 1871 yılında görevinden istifa eden Ahmet Mithat, İstanbul'a dönüp ailesinin geçim yükünü üstlendi. Ceride-i Askeriye ve Basiret Gazetelerinde çalıştı gibi matbaahanesini de kurup eserlerini bastı. İlk önce kendi evinin altında kurduğu matbaayı kısa süre sonra Eminönünde kiraladığı bir odaya taşıdı.[1] Edebiyatımızın ilk hikâye koleksiyonu olan Letaif-i Rivayat adlı eseri kaleme aldı. Letâif-i Rivayat, Kıssadan Hisse ve Hace-i Evvel isimli eserlerini kaleme aldı, bu eserlerin satışıyla geçimini temine çalıştı İlk sayıda kapatılan Devir ve 13. Sayıda kapatılan Bedir Gazetelerinin ardından Dağarcık adlı dergiyi çıkardı.
Bu dönemde Genç Osmanlılar ile ilişki kuran Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik aracılığıyla Namık Kemal ile tanıştı. Kendi bastığı eserlerinin yanı sıra gazetelerde de yazıları yayımlandı. Namık Kemal'in yayınlamaya başladığı "İbret" gazetesinin sürekli yazarları arasına girdi. 1873 yılında kendine ait Dağarcık mecmuasında yazdığı yazılar ve Yeni Osmanlılar'la yakınlığı nedeni ile tepki çekti. Özellikle mecmuanın 4. Sayısında yayınladığı Duvardan Bir Seda adlı makalesi nedeniyle dinsizlikle suçlandı. Namık Kemalin Vatan Yahut Silistre oyununun yarattığı hava içinde Gedikpaşa Tiyatrosunda iken 6 Nisan 1873te Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos'a sürüldü.
Rodos sürgünü
38 ay süren sürgün sırasında çok sayıda eser yayınladı, Rodoslu çocuklara ders verdi, Medreseyi Süleymaniye adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan yazar, Hasan Mellah, Hüseyin Fellah ve Dünyaya Yeniden Geliş ya da İstanbulda Neler Olmuş gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbulda çıkan Kırkambar dergisine yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi ve V. Murat ın başa geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi.
Sürgün sonrası
İstanbula döndükten sonra gazetecilik, yayıncılık ve romancılığa ağırlık verdi. İstanbula dönüşünden 15 gün sonra İttihad adlı gazeteyi çıkardı. Vakit gazetesinde yazar (1877), Takvim-i Vakayi'de müdür oldu (1878). Bu dönemde yazdığı ve sürgüne kadarki hayatı ile sürgün yıllarını anlattığı Menfa adlı eserinde Yeni Osmanlılar'ı eleştirdi; Üss-i İnkılab adlı eserinde de II.Abdülhamid'in siyasetini överek yeni sultanın gözüne girdi.
Tercüman-ı Hakikat Gazetesi
27 Haziran 1878'de Osmanlı sarayının desteği ile Tercüman-ı Hakikat gazetesini yayımlamaya başladı; gazete, Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından birisi oldu. Başlangıçta gazetenin tüm yazılarını kendisi yazıyordu. Zamanla gazetenin yazarları arasına giren Ahmet Cevdet, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim gibi isimler, bu gazetenin sütunlarında meşhur oldular. 1879da Matbaayı Amireye müdür olarak tayin edildi.
Şair Fitnat Hanım ile aşkı
Rodos sürgününden döndükten sonra Kabataşta yeni bir eve taşınan Ahmet Mithat Efendi, burada şair Fıtnat Hanım ile komşu olmuştu. Annesi Nefise Hanımın kardeşinin kızı olan Fıtnat Hanım ile aralarında doğan aşk, mektuplarla sürdürüldü. Mektuplaşmaları 1944 yılında kitaplaştı.
Beykoza Yerleşmesi
1880 yılında Beykoz bir çiftlik satın aldı. Ona ait araziden kaynayan suya Sırmakeş adını verdi ve şişeleyerek içme suyu satışı başlattı. Beykoz kıyısında bir yalı satın alarak sanat ve edebiyat çevrelerinden pek çok kişiyi bu yalıda ağırladı.
1884te büyük kızı Medihayı Muallim Naci ile evlendirdi. Damadı Muallim Naci, 1883te Tercüman-ı Hakikatin edebiyat sayfasının yönetimini üstlendi. Ne var ki Ahmet Mithad eski edebiyat alışkanlıklarını savunan damadı ile görüş ayrılığına düştüğü için 2 yıl sonra onu gazeteden kovdu.
1888de Gümüş İmtiyaz Madalyası, 1889da Bâlâ Rütbesi ve ikinci dereceden Mecidî aldı. 1888de Türkiye temsilcisi olarak Stockholmdaki VIII. Müsteşrikler Kongresi (Doğu Bilimleri Kongresi)ne katıldı. Dönünce gözlemlerinden yola çıkarak Avrupada Bir Cevelan kitabını yayımladı.
1908e kadar Tercüman-ı Hakikatte roman, hikaye ve makaleler yazmayı sürdürdü.
Emekliliği
Yazar, II. Meşrutiyet döneminde yaş haddi nedeniyle emekliye ayrıldı. Yazıları eskisi gibi rağbet görmediği için yazı hayatından da çekildi[1]; Bakanlar Kurulunun özel kararıyla Darülfünunda genel tarih, felsefe tarihi; Darülmuallimatta tarih ve eğitimbilim dersleri; Medreset-ül-Vaizinde dinler tarihi dersleri verdi; ayrıca Darüşşafakada gönüllü olarak öğretmenlik yaptı. 28 Aralık 1912 tarihinde Darüşşafakada nöbetçi olduğu bir sırada kalp durmasından hayatını kaybetti. Fatih Camii Mezarlığına defnedildi.
Eserleri hakkında
Ölümüne dek ikiyüzden fazla eser yayımlayan Ahmet Mithat, Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. En büyük arzusu kitap okuyan bir toplum yaratmak idi. Çoğunluğa hitap etmek, dertlerine tercüman olmak kaygısıyla çok sayıda eser verdi kırk beygir gücünde yazı makinesi olarak tanındı.
Eserlerinde Avrupa'nın bilim, sanayi ve çalışkanlığını överken Osmanlı toplumunun ahlaki değerlerinin korunması gerektiğini vurguladı. Genç yazarlara destek verdi, dilde sadeleşmeyi savundu, devlete ve dine itaatsizliği, tembelliği, müsrifliği, özentiliği eleştirdi. Ürünlerini daha çok öykü ve roman türünde vermiştir. Romancılığı ve öykücülüğü, halk öykücülüğünden Batı tarzı öykü ve romancılığına geçiş olarak kabul edilebilir. Ayrıca tiyatro alanında da çalışmalar yapmış, Açıkbaş, Ahz-i Sar, Ziba adlı kitaplarıyla dram ve operet türlerinde ürünler vermiştir.
Fransızcadan yaptığı roman çevirileri, Batı yazınının ilk çeviri örneklerini oluşturur. Romanları, Namık Kemal, Şemseddin Sami ve Samipaşazade Sezai ile birlikte onu ilk Türk romancılar kuşağının bir üyesi yaptı.
Gazeteciliğin dışında tarih, coğrafya ve felsefeye ilgi duymuş; çoğunlukla Batı kaynaklarından yararlanarak kaleme aldığı bu eserleri hem kitap oylumunda, hem de fasikül olarak çıkarmıştır.
Ahmet Mithat Kitapları - Eserleri
- Felatun Bey ile Rakım Efendi
- Dolaptan Temaşa
- Çingene
- Şeytankaya Tılsımı
- Henüz 17 Yaşında
- Dürdane Hanım
- Esrâr-ı Cinâyât
- Müşahedat
- Çengi
- Jöntürk
- Ölüm Allah’ın Emri
- Hüseyin Fellah
- Felsefe-i Zenan
- Hasan Mellah
- Letaif-i Rivayat
- Kıssadan Hisse
- Beşir Fuad
- Musullu Süleyman
- Bahtiyarlık
- Fatma Aliye
- Acaib-i Alem
- Ben Neyim?
- Cellat
- Yeniçeriler
- Esaret
- Paris'te Bir Türk
- Avrupa'da Bir Cevelan
- Schopenhauer'in Hikmet-i Cedidesi
- Demir Bey
- Beliyat-ı Mudhike
- Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar
- Diplomalı Kız
- Cinli Han - Taaffüf - Gönüllü
- Durub-ı Emsal-i Osmaniye: Şinasi Hikemiyatının Ahkamı
- Karnaval
- Daniş Çelebi ve Çengi Sümbül
- Peder Olmak Sanatı
- Kafkas
- Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi
- Altın Aşıkları
- Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı
- Menfa
- Aleksandr Stradella
- Karnaval - Vah
- Berlin'de Üç Gün
- Üss-i İnkılap
- Hikmet-i Peder
- Avrupa Adab-ı Muaşereti Yahut Alafranga
- Vah
- Sevda'yı Sa'y ü Amel
- Denizci Hasan
- Arnavutlar Solyotlar
- Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi
- Amiral Byng
- Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap
- Evlilik
- Karı Koca Masalı
- Musahabat-ı Leyliye
- Kadınların Felsefesi - Felsefe-i Zenan
- Cinli Han
- Sayyadane Bir Cevelan
- Yeryüzünde Bir Melek
- Zeyl-i Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrar
- Edebiyat Yazıları 1
- Çerkes Özdenleri
- Paris’te Otuz Bin Budist
- Arnavutlar Solyotlar / Demir Bey Yahut İnkişaf -ı Esrar / Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktorları
- Çocuk Melekat-ı Uzviye ve Ruhiyesi
- Fatma Aliye Hanım
- Süleyman Muslî
- Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Bibliyografyası
- Alayın Kraliçesi - Alayın Kraliçesi’ne Zeyl
- Üss-i İnkilap 2 / II.Abdülhamid Han'ın Cülüsundan Birinci Seneye Kadar
- Ahmet Midhat Efendi Bütün Eserleri
- Kamere Âşık
- Ahmet Metin ve Şirzat
- Gönüllü
- Muhaberat ve Muhaverat
- Çalışma Sevdası
- Hace-i Evvel
- Felsefe Metinleri
- Obur ve Kambur
- Haydut Montari
- Müdafaa - 1.Cilt
- İstibşar
- İlhamlar ve Ayartmalar
- Edebiyat Yazıları 2
- Zübdetü'l-Hakayık 93 Harbi'nin Arka Planı
- İktisat Metinleri
- Fazıl ve Feylesof Kızım
- Her Peygamber’in Müjdesi Son Peygamber
Ahmet Mithat Alıntıları - Sözleri
- "Tevekkeli her akşam yarım litre rakı içmeksiniz gözlerime uyku girmiyor. Benim rüyalarımı teşkil edecek vukuat neden ibaret olur? Bir kızın aşkıyla suzan olarak kalbimde eser-i aşk yok ki rüyamda muaşakalarla mütelezziz olayım. Tüccar değilim ki rüyamda kendimi zengin mağazalar içinde bulayım. Her kimin işi neyse rüyası o olur. Kah rüyamda o gayretli çilingirle uğraşırım kah katil İtalyan'la boğaz boğaza gelirim. Yarım litre rakı tesiriyle dahi uyuyamayarak uykudan uyandığım ve sabaha kadar uyanık bulunduğum geceler pek çoktur. " (Cellat)
- Gerçi şu “konak yavrusu” tabiri bugünkü günde âdeta unutulmuş bir tabir hükmüne girdi. “Konak” kalmadı ki yavrusu olsun. (Jöntürk)
- Fakat dert ne kadar müthiş olursa devası da o kadar güç olur. (Ahmet Metin ve Şirzat)
- Zira ben Kağıthane'yi tam manasıyla anlatmaya mecbur olursam bir cilt yazarım. (Çingene)
- Herkes bir ümide hizmet eder. (Dolaptan Temaşa)
- Söylediğiniz sözleri öyle sert söylüyorsunuz ki kurşun gibi ciğerime işliyor. (Çengi)
- Parlak bir elmasın üzerine ne kadar toz konsa yine elmastır. (Cellat)
- Bize derlerdi vakt-i mazide Senden ednaya bak da şükreyle Şimdi aks-i kaziyedir alem Senden âlâya bak da şükreyle (Kıssadan Hisse)
- Bizi birbirimize birleştirse birleştirse ölüm birleştirecekti.. (Ölüm Allah’ın Emri)
- Birçok ahvale göre insan adeta çocukluktan çıkamaz. Büyür, ihtiyar da olur, fakat tab'ında hala çocukluk baki kalır. (Diplomalı Kız)
- Bir de zarif Çerkez süvarisine dikkat ediniz.Hayvanı eşkin yürüttüğü zaman üzerinde o kadar doğru durur ki insan yaya yürüdüğü zaman bile bu kadar doğru durarak bu derece latif bir hırama muktedir olamaz. (Kafkas)
- “(D)ünyada saadet denilen şey bir nevi hülyadan ibarettir. Hatta dünya dediğin şey bile bir rüyadır.” (Felsefe-i Zenan)
- İnsan, sevdiği bir kızın aşkından bütün bütün vazgeçebilir mi? (Denizci Hasan)
- "Kimseye bir ziyanı olmayan meraka hürmet etmeye herkes terbiyeten mecburdur." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)
- Aşk denilen şey hissiyat-ı fikriye ve kalbiyenin bir nokta üzerinde ya'ni ma'şuk hakkında içtima' etmesinden ibaret olmakla beraber evvel be-evvel (her şeyden önce) hissiyat-ı mezkureyi o nokta üzerine celb ve da'vet eyleyecek bir vasıta ve vesileye ihtiyac-ı zaruri vardır. (Sevda'yı Sa'y ü Amel)
- İnsanoğlu gerçek mutluluğu tatmak için yaratılmamıştır.Biri geçtikçe diğeri gelen üzüntüler içinde ezilmek için yaratılmıştır. (Hüseyin Fellah)
- ... âdem evladının istidad-ı mahsusu medeniyetten ziyade bedeviyettedir. (Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi)
- "Düşündüm taşındım, sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım." (Fatma Aliye Hanım)
- Alemin çarkının ekseni evliliktir ve evlenmenin alemde en büyük bir saadet olduğunu inkar edemem. (Evlilik)
- "Çocuklarımız ciğerparelerimizdir." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)