Meteliksiz Aşıklar - Zaven Biberyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Meteliksiz Aşıklar kimin eseri? Meteliksiz Aşıklar kitabının yazarı kimdir? Meteliksiz Aşıklar konusu ve anafikri nedir? Meteliksiz Aşıklar kitabı ne anlatıyor? Meteliksiz Aşıklar PDF indirme linki var mı? Meteliksiz Aşıklar kitabının yazarı Zaven Biberyan kimdir? İşte Meteliksiz Aşıklar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Zaven Biberyan
Yayın Evi: Aras Yayıncılık
İSBN: 9786055753894
Sayfa Sayısı: 224
Meteliksiz Aşıklar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yeniyetme Sur’un, ailesi ve kız arkadaşı Norma’yla ilişkisini merkeze alarak 1950’ler Türkiyesinin röntgenini çeken keskin bir toplumsal eleştiri romanı Angudi Siraharner (Meteliksiz Âşıklar). Lise son sınıf öğrencisi Sur’un, başta anne ve babası, sonra İstanbul Ermeni toplumu ve nihayet çevresindeki her şeye karşı isyan duygusuyla dolmasına yol açan çelişkileri, çatışmalari ve eşitsizlikleri gözler önüne sererken, havada adeta asılı duran, neredeyse patlamak üzere olan gerginliklere dikkat çeken Zaven Biberyan, 6-7 Eylül sonrası ve 27 Mayıs askeri darbesi öncesinde Türkiye toplumunun sinir uçlarında dolanıyor adeta. Yıllar yılı çabalayarak Ermeni cemaati içinde nihayet bir mevki sahibi olan taşra kökenli babası ve İstanbullu annesi, onların değerler dünyası, tutuculukları ve burjuva yaşam tarzları karşısında derin bir tiksinti duyan, kız arkadaşının kendisinden yaşça büyük ve üstelik çalışan bir kadın olması nedeniyle ailesinin baskısıyla karşılaşan Sur, gençlere özgü güven bunalımları ve erkeklik halleriyle çevresine ördüğü duvarın içinde, giderek yoğunlaşan bir öfke sarmalı içinde kavruluyor. Bugün artık tarih olmuş bir İstanbul’un arka planda salındığı Angudi Siraharner, kâh Adalar, kâh Eminönü, kâh Şişli sokaklarını adımlarken, bir ailenin hikâyesi etrafında geçmişten geleceğe devredilen travmaların sürekli sızlayan izlerine odaklanıyor. Adı artık 20. yüzyılın en önemli Ermeni yazarlarından biri olarak kabul edilen ve Türkçeye de çevrilen eserleriyle sadık bir okur kitlesine sahip olan Zaven Biberyan, toplumsal gerçekçi romanın en iyi örneklerinden birini sunuyor okura. (Tanıtım Bülteninden)
Meteliksiz Aşıklar Alıntıları - Sözleri
- Yarını düşünmekten yaşamayı unutuyoruz: "Yarın... Yarından sana ne? Yarın böyle olur mu? Hava böyle güzel olur mu? Bir hafta sonra ne olur, belli mi? Yaşıyor olur muyuz? Gelecek ay İstanbul yerinde olur mu? Dünya yerinde olur mu? Yarın... Hayatta yarın yok ki. Ve bugünü elinden kaçırdığında, ne kalır geriye?"
- Yarın... Yarından sana ne? Yarın böyle olur mu? Hava böyle güzel olur mu? Bir hafta sonra ne olur, belli mi? Yaşıyor olur muyuz? Gelecek ay İstanbul yerinde olur mu? Dünya yerinde olur mu? Yarın... Hayatta yarın yok ki. Ve bugünü elinden kaçırdığında, ne kalır geriye?
- Mutlu insan yok, mutlu anlar var hayatta
- "Kalpleri hızlı hızlı, deli gibi çarpan, ama bir şey belli etmeyen kızlar... Köşebaşında, bir çocukla el ele tutuşmaya can atan kızlar... Kızlardan biri, bir çocukla el ele tutuşamadan, yıldızları kucaklayıp bu dünyadan göçmüş. Öbür kız, 'sinir bir çocuk' gelip elini tutsun diye yaşamaya devam etmiş, ne var ki çocuk, bu basit jestin o kız için ne kadar uzun ve heyecanlı bir bekleyişi taçlandırdığından bihabermiş. Ve o kız hayatının en büyük heyecanını, buna değmeyen sinir bir çocuk için harcamış. Sonra başka bir çocuk gelmiş, o heyecanı duyurmaya ve duymaya layık bir çocuk, ama bu sefer de kızda o heyecandan eser yokmuş."
- "Eğer içlerinden biri eksik olsa, diğerleri huzursuz, asabi ve yılgın olurlardı. Üçü bir araya geldiğinde zapt edilemez olur, kudururlardı. Keyiftendi bu. Kendilerini göstermeye çalışırlardı birbirlerine. Hatta birbirleriyle kavga bile etseler yine keyiftendi. Mutluluktan. Yan yana olmanın sevincinden."
- "Silva memnundu. 'Babamı mars ettin' demişti. Bunu söylemesi, onu gururlandırmak yerine, tam tersi, üzüntüsünü artırmıştı. Silva, babasını mars etmenin onu sevindirdiğini mi sanıyordu? Oysa o kendisini mars edecek bir baba istiyordu. Gururla arkadaşlarına gösterebileceği, işte bu benim babam diyebileceği bir baba. Ne zaman bir sıkıntısı, endişesi, korkusu olsa güçlü kanatları altına sığınabileceği bir baba... Çözümsüz sorunlarını emanet edebileceği, her şeyi sorabileceği ve cevaplarına yüzde yüz güvenebileceği bir baba. Yeter ki kendisini sevdiğini bilsin. Böyle bir babaya sahip olanlar kim bilir nasıl mutluydular..."
- Mutlu insan yok, mutlu anlar var hayatta.
- "Mutluluk ne ki? Lezzetli bir balık alacak paranın olması değil mi? Oturup tıka basa yemek, sonra üstüne rehavet çökmesi, şekerleme yapmak değil mi? Başkalarının meraklı bakışları altında, kurum kurum kurumlanarak kiliseye girmek değil mi? Dönüşte, sıkan ayakkabılarını çıkarıp eziyet görmüş ayaklarını terliklerin içinde rahatlatmak değil mi? Başkasının yapamadığını yapmak ve bunu göstermek değil mi?"
- "Etrafında bir dostun olduğunu bilip korkmamak ne güzel şey."
- "Ona göre mesele basitti. Her kadın gibi, o da evlenmeliydi, yaşı da zaten geçmek üzereydi. Eve bir erkek girecekti, Margos olmuş, Giragos olmuş ne fark eder? Gerçekten de ne fark edebileceğini anlayamıyordu. Bu yüzden, kendi kendine bile sormamıştı bunu. Annesi büyüklerin elini öpmeyi, iki büklüm durmayı bilen Kevork'u beğenmişti. 'Neticede bunlar taşralı, büyüğü sayarlar' diye övüyordu onu. Meline on yedi yaşındayken ve babası sağken, taşralıya kız vermek istemediğini unutmuştu."
Meteliksiz Aşıklar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bugün var, yarın yok!: “Yarın.. Yarından sana ne? Yarın böyle olur mu? Hava böyle güzel olur mu? Bir hafta sonra ne olur, belli mi? Yaşıyor olur muyuz? Gelecek ay İstanbul yerinde olur mu? Dünya yerinde olur mu? Yarın.. Hayatta yarın yok ki.. Ve bugünü elinden kaçırdığında, ne kalır geriye?” Sevgili Sur, Seni tanıdığım bu süre boyunca anlatacağım ve dinleyeceğim çok hikaye çıktı. Ben hikayelerin peşinden koşmayı ve onlarla yaşamayı seviyorum. Senin hikayen parasızlığın getirdiği bir dünyada açıldı karşıma. Karışabileceğin bir hayatın varken hepsinden uzaklaştırılmaya başlamıştın. Seni sana değil okuyanlara anlatmak isterdim. Üzerinde yapışmış düşmanlık Türkiye tarihinin en kötü olaylardan birine aitti. Sen kimsenin düşmanı değilken insanlar senin kimliğinde evlerinizi, dükkanlarınızı yağmalamıştı. Sevgisizliğin temellerini toplum atmıştı üzerine. Bu toprakların kan ile beslendiğini hepimiz biliyorduk. Ailendeki olaylar bu sevgisizliğin ateşini daha da arttırmaya başladı. Ben senin hikayeni okurken o evin içerisinde yaşamaya devam ettim. Eve girdiğin anda üzerine yapışan mutsuzluk evden ilk çıktığın ana kadar yakana yapışıyordu. Bazen annen kız kardeşindir ve onunla yaşarsın sevgini, geleceğini. Kardeşin senin için birşeyler yapabileceğini biliyordu. Ama senin adın Sur’du ve bizim dilimizde aşabileceğimiz bir duvar değildi. Sana verilen taşlar ile kişiliğini örmeye başladın. Yaptığın buzdan sarayda eritmeye bir ateş yakmaya çalıştı ailen. Önüne konan dünyanın en güzel yemeği de olsa gözyaşı ile sulanmıştı. Aldığın ekmek bir taş parçası olmaya başladı. Bana anlattığına göre 20’li yaşlarındasın. Lise son’a gidiyorsun ve hayatına Norma ile tanıştın. Sevgili Sur, hala Türkiye’de dışarıda öpüşenlere karışıyorlar. Biz bir adım daha ileri gidemedik. Seninle aynı zamanda yürüseydik yine ahlak bekçileri yapanlar ile karşılaşırdık. Norma... Beyaz eteği, küçük çantası ile her zaman iskelede buluşurdun. İşyerinden kaçamak aldığı izinle yanına gelir sen de parasızlığını yaşarken mutlu olmaya çalışırdın. Anlattığına göre (görmedim çünkü) Norma senin bu halini biliyordu ve para harcamamak için bir mısır ile öğlen yemeği geçirebilirdi. Mayosunu giyip adada yüzer daha sonra sahilde uzanırdınız. İstanbul bir cehennemdi ama Norma’nın teni senin cennetindi. Sen hem maddi olarak, hem düşünce olarak meteliksiz kaldın. Katip ile tartıştığın anda bile gururunu yedirmek istemedin. Çünkü seni kimliğin ile vurabileceğinden korktun. Şimdi buna karışan daha sonra kim bilir hangi hareketlerine karışırdı. Bugün var Sur, yarın yok. Yarın gelirse deriz ki, bugün var yarın yok. Ailenin isimlerini anmayacağım çünkü kızkardeşin dışında seni seven yok. Senin hikayeni okurken her gün aynı şarkıyı dinledim. Senin tavsiye ettiğin şarkı da hep kulağımda. Zaver Biberyan eski İstanbul’u sevenler için bulunmaz bir nimet. Ben bu sene tanıştım kendisi ile ama geç değil. Çünkü bugün var benim için yarın yok. #meteliksizaşıklar #kitap (Deniz Dilbaz)
Bazı yazarları okumaya geç kalmışlık hissimiz vardır ya Biberyan okuyunca aynı his beni yine yokladı. Kitabı okumayı çok istiyor ama bir türlü stoklarda yakalayamıyordum. arasyayincilik ,Mart 2022 de tekrardan baskıya gitmiş ve bizlere Biberyan eserlerine ulaşma fırsatı vermiş. Romanı okumaya başlamadan önce Biberyan hakkında araştırma yaptım ve en kapsamlı bilgileri notoskitap ‘in 89. sayisinda buldum. Dergide Biberyan’in çocukluğu ,gençlik yılları,siyasi duruşu,Türkiye’de yaşayan Ermeni’lerin durumu,kitapları hakkında her şeyi okudum. arasyayincilik ‘a ve notoskitap ‘a teşekkür etmek az kalır. Kitabın ana kahramanı Sur’un aşkı ve onun Aile bireyleri arasındaki çatışmalar ,o yıllarda Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin durumu,vatanseverliğin ne demek oldugu, hatta asıl vatanseverin kim olduğunun anlatıldığı bir roman . Severek okudum demek basit olur belkide… etkilenerek,cok düşünerek okudum. Çünkü Biberyan gayrimüslümlerin dertlerini öyle bir anlatmış ki…. •Herkesin vatanseverliği kendi vicdanındadır .• •Yarın…Yarından sana ne ? Yarın böyle olur mu ?Hava böyle güzel olur mu ? Bir hafta sonra ne olur ,belli mi ? Yaşıyor olur muyuz ? Gelecek ay İstanbul yerinde olur mu ? Dünya yerınde olur mu ?Yarın…Hayatta yarın yok ki. Ve bugünü elinden kaçırdığında ,ne kalır geriye ? Biberyan okumaya gec kaldım ,siz kalmayın … (Hülya)
Meteliksiz Aşıklar PDF indirme linki var mı?
Zaven Biberyan - Meteliksiz Aşıklar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Meteliksiz Aşıklar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Zaven Biberyan Kimdir?
İlk eğitimini Kadıköy Aramyan-Uncuyan ve Dibar Gırtaran (Sultanyan) Ermeni ilkokullarında alan Biberyan, sırasıyla Saint Joseph Lisesi ve İstanbul Ticari İlimler Akademisi'nde eğitim gördü.
Ermenice yayın yapan birçok gazetede yazılar yazdı, yöneticiliğini yaptı. 1946'da Nor Lur adlı gazetedeki Al Gı Pave... (Artık Yeter) başlıklı yazısından dolayı hapis yattı. Bu yazısı Ermeniler aleyhinde tutuma ve Ermeni karşıtı yayınlara karşı yazılmıştı. Daha sonra bulunduğu işlerden de sosyalist düşüncelerinden ötürü baskılar görerek ayrılmak zorunda kalan Biberyan, 1949'da Beyrut'a yerleşti. Orada da gazeteciliğe devam etti ve Ermenice yayın yapan Zartonk ve Ararad 'ın yazı işlerinde görev aldı.
1953 yılında İstanbul'a dönerek, Osmanlı Bankası ve Meydan Larousse: Büyük Lugat ve Ansiklopedisi 'nin redaksiyon kurulunda görev aldı. Ayrıca 1968 yılında TİP'ten İstanbul Belediye Meclis üyeliğine seçildi.
Zaven Biberyan, 4 Ekim 1984'te vefat etti ve Şişli Ermeni Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Yazar varlık vergisi mağdurlarındandır ve o dönemlerde çok acılar çekmiştir. Bu konuyla ilgili Mırçünneru Verçaluysı (Karıncaların Günbatımı) adlı romanı 1970 yılında Jamanak gazetesinde tefrika edilmiş ve ölümünden birkaç hafta önce Aras Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır. Bu kitap, "Babam Aşkale'ye Gitmedi" adıyla, 1998'de Türkçe'ye çevrildi.
Bazı eserleri
- Lıgırdadzı (Arsız) - 1959
- Dzovı (Deniz) - 1961
- Angudi Siraharnerı (Meteliksiz Aşıklar) - 1962
- Mırçünneru Verçaluysı (Karıncaların Günbatımı) - 1984, 2007
Zaven Biberyan Kitapları - Eserleri
- Yalnızlar
- Karıncaların Günbatımı
- Meteliksiz Aşıklar
- Babam Aşkale'ye Gitmedi
- Car Vıvre, C’étaıt Se Battre Et Faıre L’amour
Zaven Biberyan Alıntıları - Sözleri
- Gezmek buna mı diyorlar? Sokaktan sokağa saatlerce dolanıp durmak. Tek başına oturup bir dondurma yemek. Başkalarını seyretmek. Eve dönmek. Yapayalnız. (Yalnızlar)
- "Ona göre mesele basitti. Her kadın gibi, o da evlenmeliydi, yaşı da zaten geçmek üzereydi. Eve bir erkek girecekti, Margos olmuş, Giragos olmuş ne fark eder? Gerçekten de ne fark edebileceğini anlayamıyordu. Bu yüzden, kendi kendine bile sormamıştı bunu. Annesi büyüklerin elini öpmeyi, iki büklüm durmayı bilen Kevork'u beğenmişti. 'Neticede bunlar taşralı, büyüğü sayarlar' diye övüyordu onu. Meline on yedi yaşındayken ve babası sağken, taşralıya kız vermek istemediğini unutmuştu." (Meteliksiz Aşıklar)
- "Hayat bilir misin neye benzer, Madam Yeranik? Rüyanda denizi görürsün, sana olmuş mudur hiç? Yüzmek istersin. Tam yüzeceğin anda kurur, kendini yerde yatmış bulursun. İstanbul'un karına da benzer. Şehri örter, sevinirsin. Kalkayım gezeyim, kartopu oynayayım dersin. Bir de bakarsın, erimeye başlamış, sokaklar çorbaya dönmüş. Çamura batarsın." (Yalnızlar)
- -Hayata yapışıp kalmak kötüdür, çirkindir. Bıkkın sevgililerine yapışan karılar gibi! İnsan değişmeli oğlum, eskimeli, yıpranmalı, bozulmalı, karmakarışık olmalı ki hayatın geçtiğini anlasın. Ölmeye razı olmalı. Yola çıkmaya hazırlanmalı. Bir yer gelir ki, içinde değişiklik hissetmediğin için korkarsın. (Karıncaların Günbatımı)
- Sen kimse için adım atmazsan, başkası senin için yerinden kıpırdar mı hiç? (Yalnızlar)
- Biz yaşamımızı çalışarak ve uyuyarak geçiriyoruz. Yaşamaya zaman kalmıyor. Güya yaşamak için çalışıyoruz. Nefes almayı yaşamak sanıyoruz. (Karıncaların Günbatımı)
- -Karıncaları hep mükemmel örnek diye gösteriyorlar. İnsanı karıncaya dönüştürmek istiyorlar. Başarıyorlar da. Tüm sevimsiz ve çirkin şeyleri insanların yapacağı, hayranlık duyacağı araçlara dönüştürmekte gerçekten çok ustayız. Ben karıncadan nefret ediyorum. Hayatım boyunca ne karınca olmak istedim ne de olabildim. Çalış, çabala, taşı, depola, kışın ye, sonra yeniden çalış çabala, taşı, depola. Koca bir hayat. Sonra da öl. Piramitler yap, şehirler yap, binalar, fabrikalar, makineler, sanayi, uygarlık. Bütün bunlara hizmet et. Koca bir hayat. Sonra da öl. Kim için? Ne için? Kim yararlanıyor? Kim keyfini sürüyor? Dört kişi. Yani hiç kimse. (Karıncaların Günbatımı)
- Vatanseverlik adına ölüme gönderilen askerin, işin içyüzünü öğrenince, vatandan nefret etmesi gibi... (Yalnızlar)
- "Etrafında bir dostun olduğunu bilip korkmamak ne güzel şey." (Meteliksiz Aşıklar)
- "Bir kişi çalışmadan yaşasın diye, bin kişi yaşamadan çalışır. Okul kitaplarımız çalışmanın övgüsünü yapar. Enayiler çoğalsın diye. Çalışmadan yaşayanlar oldukça, çalışmak enayiliktir. Forsalık. Forsalar kürekleri çeker, gemi yol alır. Forsalar gökyüzünü görmez ama kaptan denizin karşısında keyif çatar. Eğer gemi batarsa kaptan canını kurtarır, forsalar da farelerle birlikte boğulur. Vay, vay, vay, sen gel bak Tanrı'ya ki, bu kadar aptal bir yaratığı güya kendine benzer yaratmış." (Karıncaların Günbatımı)
- -Serseri diyorsunuz, çünkü kıskanıyorsunuz. Siz haklı olduğunuzu kendinize ispatlamak zorundasınız. Karanlık bir delikte günlerinizi hareketsiz geçirmeye, yaşamak diyorsunuz. Geçiminizi kazanacaksınız. Peki ne zaman yaşayacaksınız? Çalışmak için çalıştığının farkına varmazsın. Hayatın amacı çalışmak değil ki! Ne demiş Tanrı? Çalış çabala diye bir şeyler zırvalanmış. Bir kişi çalışmadan yaşasın diye, bin kişi yaşamadan çalışır. Okul kitaplarımız çalışmanın övgüsünü yapar. Enayiler çoğalsın diye. Çalışmadan yaşayanlar oldukça, çalışmak enayiliktir. Forsalık. Forsalar kürekleri çeker, gemi yol alır. Forsalar gökyüzünü görmez ama kaptan denizin karşısında keyif çatar. Eğer gemi batarsa kaptan canını kurtarır, forsalar da farelerle birlikte boğulur. Vay, vay, vay, sen gel bak Tanrı'ya ki, bu kadar aptal bir yaratığı güya kendine benzer yaratmış. İyi iş dediğin nedir? Temiz bir ev, yeni giysiler. Dostun sana kravatını nereden aldığını sorduğunda sevinir ve gururlanırsın. Günün iki üç saati zaten yemek, yıkanmak ve tıraş olmaya gider. Ötede bir şey kalmaz. Ev sahibin için, bakkal için, kasap için, devlete vergi vermek için, polise, jandarmaya aylık vermek için çalışırsın, kafana vursunlar diye. Çamaşırcıya, terziye, ayakkabıcıya çalışırsın. Kazandığını verirsin. Sana ne kalır? Pazardan pazara bir yarım gün kalır sana hayatından. Eğer o yarım gün de yaşıyorum demek için yetiyorsa, işin iş. Sen yaşadığını sanırsın. Eğer yaşamak, senin için yemek, giyinmek, bir delikte başkası için çalışmaksa, eğer nefes almaksa, hazmetmek için ilaç, uyumak için ilaç, sevişmek için ilaç almaksa, yaşıyorsun tabii. Benim için yaşam bu değil. Ben tenimde, kanımda hissetmeliyim dünya yüzünde yaşadığımı. Her dakika, uykumda bile. Evrenin ortasında olduğumu, onun bir parçası olduğumu hissetmeliyim. (Karıncaların Günbatımı)
- Kalbi sıkışıyordu . Hayatı beğenmiyordu . Dünyadaki hiç bir şeyi beğenmiyordu . (Babam Aşkale'ye Gitmedi)
- Yarını düşünmekten yaşamayı unutuyoruz: "Yarın... Yarından sana ne? Yarın böyle olur mu? Hava böyle güzel olur mu? Bir hafta sonra ne olur, belli mi? Yaşıyor olur muyuz? Gelecek ay İstanbul yerinde olur mu? Dünya yerinde olur mu? Yarın... Hayatta yarın yok ki. Ve bugünü elinden kaçırdığında, ne kalır geriye?" (Meteliksiz Aşıklar)
- -Altı gün çalış, yarım gün yaşa! Yaşamak nedir? Hangisidir? Yaşasan ne olacak, yaşamasan ne olacak... (Karıncaların Günbatımı)
- Hiç kimseye, hiçbir yere bağlı olmamak, hür olmak, harikulade bir şey olsa gerekti. Kimse sormasın: Nerede kaldın? Kimse emretmesin: Uzat saçlarını! Kimse azarlamasın: Niye geciktin! Kimse karışmasın: Niye onu giydin? (Yalnızlar)
- "Kalpleri hızlı hızlı, deli gibi çarpan, ama bir şey belli etmeyen kızlar... Köşebaşında, bir çocukla el ele tutuşmaya can atan kızlar... Kızlardan biri, bir çocukla el ele tutuşamadan, yıldızları kucaklayıp bu dünyadan göçmüş. Öbür kız, 'sinir bir çocuk' gelip elini tutsun diye yaşamaya devam etmiş, ne var ki çocuk, bu basit jestin o kız için ne kadar uzun ve heyecanlı bir bekleyişi taçlandırdığından bihabermiş. Ve o kız hayatının en büyük heyecanını, buna değmeyen sinir bir çocuk için harcamış. Sonra başka bir çocuk gelmiş, o heyecanı duyurmaya ve duymaya layık bir çocuk, ama bu sefer de kızda o heyecandan eser yokmuş." (Meteliksiz Aşıklar)
- -Aklından hiç geçti mi hayatın ne rezil bir şey olduğu? Seni doğuranı gömeceksin, bazen senin hayat verdiğin kişiyi bile gömeceksin. Tüm sevdiklerini birer birer kaybedeceksin. Yalnız kalacaksın, yaşlanacaksın. Bir gün elin ayağın da tutmayacak. Bütün bunlar olacak. Her şeyi kaybedeceksin ama unutma ki, hatıralarını kaybedemezsin. Onlar canına okuyacak. Tam sabah olmuşken bir de bakacaksın ki akşam olmuş. Gözünü açıp kapamışsın akşam olmuş ama sabahtan akşama kadar neler görmüşsün. Sana en tatlı şeyleri göstermişler, sonra birden elinden almışlar. Bari güzel şeylerin tadını almamış olsan, dert değil. Tadını alırsın, bir daha da vermezler. Ne tarafa dönsen kaybetmek var, kazanmak yok. Kelebek bir gün yaşar ve ışığın sevdasına ölür. (Karıncaların Günbatımı)
- Kimin yüzüne baksan, bizim köy, bizim tarla, bizim inekler, bizim eşekler... Kimse demez, bizim sefalet, bizim çektiğimiz... (Yalnızlar)
- "Silva memnundu. 'Babamı mars ettin' demişti. Bunu söylemesi, onu gururlandırmak yerine, tam tersi, üzüntüsünü artırmıştı. Silva, babasını mars etmenin onu sevindirdiğini mi sanıyordu? Oysa o kendisini mars edecek bir baba istiyordu. Gururla arkadaşlarına gösterebileceği, işte bu benim babam diyebileceği bir baba. Ne zaman bir sıkıntısı, endişesi, korkusu olsa güçlü kanatları altına sığınabileceği bir baba... Çözümsüz sorunlarını emanet edebileceği, her şeyi sorabileceği ve cevaplarına yüzde yüz güvenebileceği bir baba. Yeter ki kendisini sevdiğini bilsin. Böyle bir babaya sahip olanlar kim bilir nasıl mutluydular..." (Meteliksiz Aşıklar)
- "Buydu arzusu .Oh demek . Canı gönülden bir oooh . (Babam Aşkale'ye Gitmedi)