Mesaj - Carl Sagan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Mesaj kimin eseri? Mesaj kitabının yazarı kimdir? Mesaj konusu ve anafikri nedir? Mesaj kitabı ne anlatıyor? Mesaj PDF indirme linki var mı? Mesaj kitabının yazarı Carl Sagan kimdir? İşte Mesaj kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Carl Sagan

Çevirmen: Mehmet Harmancı

Orijinal Adı: Contact

Yayın Evi: Say Yayınları

İSBN: 9786050204551

Sayfa Sayısı: 456

Mesaj Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ellie daha önce yüz kere yaptığı gibi uçağın penceresinden aşağı bakıp Dünya'nın böyle 14 kilometre yüksekten uçan ve bizim gibi gözlere sahip bir dünya dışı yaratıkta nasıl bir izlenim yaratacağını düşünmeye başladı. Ortabatı'nın göz alabildiğine uzanan geniş arazisi, tarımsal ya da kentsel yerleşime göre kareler, dikdörtgenler ve dairelerle kesik kesikti; Güneybatı'nın şimdi üzerinde uçtukları bölgesinde ise yaşamın tek belirtisi dağların ve çöllerin arasından uzanan dümdüz bir çizgi. Daha ileri uygarlıklara sahip dünyaların sakinleri tarafından mı inşa edilmişlerdi acaba? Yoksa gerçekten ileri bir uygarlık tek bir iz bile bırakmaz mıydı yaşadığı yerde? Bir bakışta bizim akıllı varlıklar olarak evrimsel gelişmemizin neresinde olduğumuzu söyleyebilirler miydi?

Kendini uzaydan gelen radyo frekanslarını dinlemeye adayan Dr. Ellie Arroway yıllar süren araştırmalarının sonunda, tam vazgeçeceği sırada gizemli bir mesaj almaya başlar. Mesaj, Carl Sagan'ın anlatım gücü ile bilimsel hayallerini birleştirdiği muhteşem bir roman.

(Tanıtım Bülteninden)

Mesaj Alıntıları - Sözleri

  • "Kendinizi hiç... hiç evrende kaybolmuş hissetmez misiniz?"
  • "Neden ama, Ellie? Cehalet ve yanılgı yeteri kadar acı verici değil mi?"
  • Evrende, ne kadar akıllı olursa olsun, pi sayısını son rakamına kadar hesaplayacak bir varlık yoktur. Sonsuz bir sayı dizisi yani.
  • Ama, bu annesiydi, Alfa Lyrae değil, burada gereken şifre çözücü algoritmler değil, duyguydu.
  • Yasalara boyun eğmeleri için insanların Tanrı’ya inanmalarını istiyorsunuz. Bunun için düşünebildiğiniz tek çare bu: sert bir laik polis gücü ve polisin gözden kaçırdığı şeyler için her şeyi gören bir Tanrı’nın cezalandırma tehdidi.
  • "Ona taşla iletişim kurabildiğine göre ölülerle de iletişim kurup kuramayacağını sordum." "Ne cevap verdi?" "Ölülerle konuşmanın kolay olduğunu söyledi. Güç olan canlılarla konuşmakmış."
  • "Bir gram gözlem, bir ton kuram değerinde değil midir?"
  • Reklam insanlara kendi yargılarına güvenmemeyi öğretir.
  • "Sembollerin, kehanetlerin, efsane ve folklorların sayısı ne kadar fazla olursa bunlardan bazılarının rastlantısal olarak çağdaş bilimsel anlayışa uygunluk göstermeleri olasılığı da o kadar artar. Ama emin olamam."
  • Ellie bu korkunç karışıklığın ortasında Dünya'nın geniş evrensel bir halının ancak bir ipliği olduğu düşüncesinin kök salmaya başladığını sezer gibi oluyordu.
  • "Yaşamın esrarı birbirine sarılı iki ipliktir."
  • Önemli olan evren gibi düşünebilmekti.
  • Ölülerle konuşmanın kolay olduğunu söyledi. Güç olan canlılarla konuşmakmış.
  • Radyo dalgalarını inceleyerek gezegenler, yıldızlar ve galaksiler, yıldızlar arasında dolaşan büyük organik molekül bulutları, evrenin kökeni ve evrimi ve geleceği konusunda pek çok şey öğrenilebilirdi.
  • Kuşkuculuk zekanın iffetidir GEORGE SANTAYANA

Mesaj İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Okuduğum en eğlenceli ve akıcı romanlar listesine ilk 10 da yer alır.Özellikle bilim kurgu ve Dünya dışı akıllı canlıların varlığıyla ilgilenenlerin seveceği bir roman bence.Astronomi kitapları ben de her zaman alçak gönüllülük oluşturuyor.Ama kitabın bazı bölümleri benim için hayal kırıklığı yarattı.En azından ben böyle düşünmemiştim.Kitapta sevdiğim hatta en sevdiğim şey dini tartışmalar oldu.Dini tartışmalar azdı ama.Keşke daha çok olsaydı.Astronomi terimleri o kadar fazla gelmedi bana.Zaten kitap Carl Sagan kitabı ve Carl Sagan bilimi anlatırken halkın diline inmeyi başarıyor.Carl Sagan kurgu kitaplar yazma konusunda iyi geldi bana. (Irmak Ada)

Carl SAGAN - Mesaj İncelemesi: > Evet, sihirli parmaklar yavaş yavaş kendine geliyor ve geldik gene okumuş, bitirmiş olduğum güzel bir kitabın incelemesine daha. Çaylar, kahveler hazır mı? Konumuz gene bir hayli uzun ve bu sefer Carl Sagan ile birlikte, uzayın engin derinliklerine ve sonuz çıkmazına doğru yol alacağız. Bu aralar ufak tefek hadiseler yüzünden canım sıkkın olsa da, unutabilmek için okumak ve yazmak istiyorum. Biliyorum, biliyorum. Hangimizin dertleri ve sıkıntıları yok ki? Ve hepimiz gündelik hayatın yorgunluğunu ve stresini atmak için kitaplara sığınıyor, burada, 1K’da sevdiklerimiz ile güzel kitaplar hakkında bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Hepinizin dertsiz, sıkıntısız günler geçirmesini ve neşenizin daim olmasını diler ve ısınma turlarımızı da tamamladıktan sonra, artık yavaş yavaş uzayın boşluklarına akalım derim. :) > Gene günlerden bir gün, üzerime gelen işsizlik ve can sıkıntısın, afakanlar ile ortaklaşa beni darladığı bir anda, kendimi benim sahaf arkadaş, Beyhan’ın mekânında buldum. Onca güzelliklerin arasında, hoş kitap kokusunun eşliğinde gezinirken ve kendime uygun bir şeyler ararken; “büyük bir heyecanla avını arayan avcıymışım” hissine kapıldım ve işte, avım orada bana kitap/mesaj--24620 vermeye çalışıyordu. İşte asıl şimdi aklıma, sevgili yazar/Richard-bach’ın; “Cevap alamamanızın en büyük sebebi, soruları sormamış olmanızdır,” geldi ve elimi kitaba doğru uzatarak, bir bilinmeyene yolculuk edeceğimin farkında olmadan, soruları sormak için aldım bu kitabı. İlgi duyduğum ve sevdiğim türde olan bu kitabı satın almak konusunda hiç tereddüt etmedim ve acaba gerçekten, kafamda kuyrukları birbirine değmeden dönen tilkilere aradıkları doğru cevapları verebilecek miydim, bu romanın içeriğiyle? Göreceğiz! > Yıl olmuş 2019, 21. yüzyıla girmişiz ve ben yaklaşık 34 yıl önce yazılan bu kitaba daha yeni kavuştum ve nihayet Carl Sagan'ın Mesaj’ına nail olacaktım. İlk olarak 1985 yılında yayınlanan kitap, 1997 yılında beyaz perdeye uyarlanarak bir film haline getirilmiştir. Kitaba ilgi duymaktaydım, çünkü Carl Sagan'ın bir tür ikonik figür olduğunu biliyor ve kendisinin daha geniş bilim ve din ilişkisi ile de ilgileniyordum. Şimdi bu inceleme ile Sagan’ın bilimsel dünya görüşlerini, Atticus Finch'in; “dünyayı başka birinin gözüyle görmek” sözünde ifade ettiği gibi, elimden geldiğince dikkatli bir şekilde aktarmak, anlatmak istiyorum. Açıkçası, tüm zamanların en çok satan İngilizce bilim kitabı olan Mesaj’ın, günümüz dünya görüşü ve sorunları hakkında da iyi bir giriş yaptığı kanısındayım. > Kitabı okumaya başladıktan sonra, yazarın kalemine olan hâkimiyeti ve edebi niteliği çok hoşuma gitti doğrusu. Kitap, farklı karakterler için titizlikle belirlenmiş rol yapısı, romandaki kişilerin psikolojisi ve konuşması gibi ayrıntılarla bezenmiş yaratıcı bir duyarlılığa sahipti. Uzaylılarla ilgili okuduğumuz, bildiğimiz kitapların birçoğu içerik olarak uzay savaşları ve dünya istilası ile ilgilidir. Fakat dünyalılar olarak alacağımız bu mesaj jeopolitik, dini ve kültürel dinamikleri kapsamakta ve Sagan bunların hepsini gerçekçilik ve incelikle anlatmaktadır. > Bazı okurların, Sagan’ın anlatım tarzının zaman zaman az biraz ağır gittiğini düşüneceklerine eminim. Fakat kendinizi gerçekten kitaba verdiğinizde, kitabın esasında yatmakta olan fikirlerin dikkatinizi çekecek kadar önemli ve ilginç geleceğine eminim. Size ilk heyecan verecek olan, dünyamızdan yaklaşık 26 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızdan bir mesaj alınması ve alınan bu karmaşık, deşifre edilmesi zor mesaj aracılığı ile önemli bilgilerin aktarılması olacaktır. Kitap hakkında benim için en ilginç ve dikkat çekici olan şeyler ise, teolojik ve manevi çıkarımlardır. Çok sayıda bilim-din diyaloğuna şahit olacağız ve projenin geleceğine dair büyük çaba sarf eden bilim insanları ile maneviyatın ağır bastığı figürler arasında geçen keskin bir tartışmaları merakla okuyacağız. Sagan, özellikle bu bölümlerde ve konunun ilerleyişinde dini, belki kendisinden beklediğimden daha farklı resmetti. Ama kabul etmek gerekirse, arada dini fanatizmin bilime ters düşen çirkin ifadelerini ve eleştirilerinin bir kısmını da göreceğiz. Kitapta aynı zamanda, en sempatik ve merak uyandıran karakterlerden biri bir Hristiyan papazdır (beyaz perdeye aktarılan filmde, Matthew McConaughey'nin canlandırdığı karakter Palmer Joss). > Kitabın ilerleyen bölümlerinde, şaşırtıcı bir şekilde, romanda geçenlerin, dünya görüşüne nasıl ters düşmeye başladığını ve bu mesaj aracılığı ile zorlu bir misyona çıkmış olan bilim insanlarına, bu bilinmeyene yaptıkları zorlu yolculuk sonrası nasıl davranıldığını okuyacağız. Gerçekler inkâr edilmez ve gizlenemez, ama onlara karşı yapılan haksız ve yersiz eleştiriler, daha öncesinde olduğu gibi, dini kitaplarda, din adamları tarafından belirtilen argümanlar ile aynıdır. Göze alınan bunca şey sadece deneyime hitap edecek türde, doğrulanabilir verilerden yoksun şeylerdir ve tüm bu dipsiz kuyuya yapılan maceralı yolculuk sadece büyük bir ironiden ibarettir. > Fakat unutmamalıyız ki, evrende insanlar dışında, başka zeki varlıkların olabileceği ihtimali bile biz insanları heyecanlandırmaya ve hatta bazılarımızı korkutmaya yetiyor. Sagan’a göre, onlarla iletişim kurabiliriz ve muhtemelen bu canlılar bizden daha da yaşlılar ve daha akıllılar. Bize karmaşık bilgi birikimlerini ve engin deneyimlerini gönderiyorlar. Bunu, bize gönderdikleri matematiksel sıralamalar ile şifreledikleri gizli mesajları aracılığı ile anlatma gayreti içerisindeler. Bu mesajların, dünyanın kendi ekseninde dönmesinden kaynaklı ara boşluklar sayesinde, diğer rakip ülke istasyonları tarafından tespit edilmesi ve istenmeyen kişilerin eline geçmiş olması bile, konuya uzman olan kişi ve yöneticileri bir hayli endişelendirmeye yetecek derece de önemliydi. Matematikçiler hangi temel keşifleri kaçırmış olabileceği konusunda bir hayli tedirgindiler. Dini liderler, bu mesajı bize ileten uzaylıların, özellikle gençler arasında daha çok taraf bulacağından endişe duyuyorlardı. Ve gökbilimciler, bugüne kadar incelemiş oldukları yakın yıldızlar ile ilgili nerede, neyi yanlış yaptıkları konusunda kendilerini düşünmekten alamıyorlardı. Politikacılar, hükumet liderleri ve askeri kanattan bazıları ise oldukça farklı düşünceler ve bir takım önlem alma eğilimi içerisindeydiler. Evet, biz insanlardan daha üstün bir medeniyet takdir, hatta kabul edilebilir, ama doğru olduğunu düşündüğümüz şeyler ya bir yanlış anlama ya da özel bir durum veya mantıksal bir hata içeriyor ise? > Burada, kitap bize “temas - mesaj”ın galaksinin tek bir sisteminde bulunan bir yıldızdan gelmediğini ve daha derinden, daha aşkın bir kaynaktan geldiğini anlatmaya çalışıyor. Aslında, birkaç teleolojik argümanla, biz okurlara anlatılmak istenilen: “mekânın dokusunda ve maddenin yapısında, bilinmeyen bir sanatçının küçük bir imzasının olduğudur. Ama şunu da bilmekte fayda var; Sagan, Einstein ve Spinoza gibi, bilinmezcilik veya bilinemezciliğin; teolojik olarak tanrının varlığından veya yokluğundan, bilimsel olarak da evrenin nereden türediğinin bilinmediğini veya bilinemeyeceğini ileri süren felsefi akım olan Agnostisizm’e inandığı ifade etmiştir. Birçok insan bilimin bir şekilde dinin yerini aldığı fikrine sahiptir. Sagan'ın kendisinin de, buna benzer ileri görüşlere sahip düşünce ve mesajları vardır. Ancak bu hikâye, bilimsel keşif ve ilerleme ile birlikte biz okurlara, Tanrı'nın daha temel ve içsel olduğu inancını veriyor ve Ellie Arroway ve ekibi aracılılığı ile bize vicdanımıza kulak vermemiz gerekliliğini tekrar hatırlatıyor. Şimdiden keyifli okumalar dilerim arkadaşlar. Bir sonraki kitap yorumu ve değerlendirmesin de görüşmek dileğiyle. Esen kalınız! ~ A.Y. ~ (A.Y.)

Çok uzun zaman önce filmini seyretmiş, çok beğenmiştim. Kitabını okumak bu günlere kısmet oldu. Allah'tan filminden aklımda kalan pek bir şey yoktu da okuma şevkim kırılmadı. Kitap boyunca aralara serpiştirilmiş özellikle okuyucunun anlayacağı seviyeye indirilmeye çalışılmış bilimsel veri ve bilgiler insanı, bilhassa benim gibi bir bilim kurgu hastası ve yazarını resmen mest ediyor. Şu ana kadar okuduğum bu tür eserler içinde bilgi açısından tam doyuma ulaştığım bir kitap oldu. Kurguyu söküp alsak bile içinden geride kalan bilimsellik, kitabı zevkle okunur yapmaktadır. Hele böyle bir kurguyla birlestirilince tek kelimeyle harika bir kitap olmuş. Evet Carl Sagan'ın çok akıcı bir anlatımı olduğunu söyleyemeyiz. Üstelik kitap da bir solukta okunmayacak kadar kalın. Ilaveten bilgileri anlamak icin de üzerinde düşünmek gerekiyor. Böylece hele benim gibi algilama süresi uzun olanlar için oldukça uzun ve zor bir okuma oluyor. Bildiğim kadarı ile Sagan hiç bir inanca sahip değil. Kitapta da bütün dinlere bilimsel sonuçlara dayanarak atıflarda ve iğnelemelerde bulunmaktadır. Sadece Islamiyeti bunların dışında tuttuğunu düşünüyorum. Yanlış algilamis olduğumu düşünüyorsanız sadece kitabın son cümlesini okumanız yeterli. Bunu alıntı olarak da paylaştım linki de burada: gonderi/79574664 Gelelim filmcilere; kitabı bitirdikten sonra oturup filmi bir kez daha izledim. İlkinde seyrederken kendimden gectigim film bu sefer o kadar basit ve yapmacik geldi ki anlatamam. Jodie Foster'in oyunculuğu bile kurtaramadı. Sırf kendi inançlarına söylenenleri göstermemek için karakterlerle bile oynanmış. Dürüst olamayacaksanız cekmeyin kardeşim. Birazda içerik bilgisi verelim. Uzayı dinleyen teleskoplar Vega yıldızından bir mesaj alır. Mesaj çözüldüğünde hic bilinmeyen bir makine projesi ortaya çıkar. Uzun uğraşlar sonucu makine yapılır ve Dr. Arroway hem zamanda hem uzayda büyük bir yolculuğa çıkar. Kendi saatine gore 28 saat olarak ölçtüğü süre dunyada sadece 20 dakikadır. Bu durum bana peygamberimizin miraç mucizesini hatırlatmaktadır. Allah bize o hız ve zaman dışılığı bahşeder mi bilmiyorum. Ama inanıyorum ki ışık hızı bir gün geçilecektir. Bilim kurguya merakı olup da bu kitabi okumayan çok şey kaybeder. Carl Sagan okumaya baslamak icinde iyi bir kitap. Diger kitapları tamamen bilimsel makale ve deneme oldukları için biraz zorlayacağını düşünüyorum. Elimde iki kitabı daha var. Biraz ara versem de en kısa sürede okuyacağım. Her zaman dediğim gibi bir yazarin kitabını okumadan önce hayatına kısaca da olsa bir göz atmak lazim. Carl Sagan zamanın en iyi astronomu ve karısının deyimiyle inanmayı değil bilmeyi tercih eden bir yapısı var. Emin olmadığı şeyleri de yazmaz bence. Güvenilir bir kaynak, sadece astronomi değil dinler tarihi, coğrafya ve daha bir çok konuda da tam bir bilgi deposu. Daha fazla uzatmadan bitirelim. Yoksa eveleyip geveleyip aynı şeyleri söyleyeceğiz. Bilim kurgu sevmiyorsanız bile okuyun. Aldiği zamanın hakkini verecek bir kitap. Bitirdiginizde anlayacaksiniz. Şöyle düşünebilirsiniz falan yildizin uzaklığını, filan gezegenin yaşını ve oluşumunu bilsem ne olur? Bilin efendim, bilin; çok şey olur. Herekese mutlu ve kitaplı bir ömür diliyorum. Sürç-ü lisan ettimse affola. (Uğur Ukut)

Mesaj PDF indirme linki var mı?

Carl Sagan - Mesaj kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Mesaj PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Carl Sagan Kimdir?

Carl Edward Sagan, 9 Kasım 1934'te New York'da doğdu. Çok küçük yaşlarda başlayan astronomi ilgisi, ailesi tarafından da desteklenince giderek büyüyen bir tutku halini aldı ve tüm dünyanın tanıdığı bir astronom haline geldi. Küçük yaşlarda astronomi ile uğraşırken, "nasıl hayatını kazanacaksın" sorusu karşısında boynu bükük kalıyordu. Liseye giderken bu iş için para ödendiğini öğrenince çok sevinmişti. Ancak bu sevinç, para kazanacağı için değil, geçinmek için başka bir iş yapmak zorunda kalmadan tüm gün astronomi ile ilgilenebileceği içindi. Carl Sagan'ın en önemli özelliği tüm fiziksel ve matematiksel yanıyla karmaşık bir olgu olan evreni en sıradan bir insana bile tüm açıklığıyla anlatabilme becerisidir. Bu becerisini yazınsal ortamda da sürdürünce, Pulitzer ödüllü bir bilimci oldu. 62 yıllık yaşantısında yaptığı üst düzey bilimsel çalışmaların yanında çok iyi bir bilim yazarı olduğunu da yazdığı ya da editörlüğünü yaptığı 20'den fazla kitap ile gösterdi.

Sagan'ın bilimsel merakı ona lisans seviyesinde, Chicago Üniversitesi'nden dört farklı dalda diploma almasını sağladı. Bunlar içinde en önemlileri tabii ki, fizik ile astronomi ve astrofizik diplomalarıydı. Carl Sagan öldüğünde, 1968'de girdiği Cornell Üniversitesi'nde,  David Duncan Kürsüsü profesörü ve aynı üniversitedeki Gezegen Araştırmaları Laboratuvarı’nın da müdürüydü. Güneş Sistemi'nin araştırılması ile ilgili çalışmaları, bugünkü bilgilerimizin temelini oluşturmuştur. Daha önceleri Venüs'ün yaşanabilir bir yer olduğu sanılırken Sagan tam tersini iddia etmiş ve Venüs'ün cehennem gibi bir yer olduğunu söylemiştir. Sonra Mariner'ler ile bu kanıtlanmıştır. Sera etkisini ilk olarak tanımlayan ve Venüs'ün sıcaklığının buradan kaynaklandığını ortaya atan da Carl Sagan'dır. Ayrıca evrende yaşamın var olabilmesi için karbon kökenli elementlerin olması gerektiğini de önermiş ve Satürn'ün en büyük uydusu Titan'ın böyle uygun bir yer olduğunu söylemiştir. Pioneer uzay araçları sayesinde Titan'ın atmosferindeki karbon ve metan elementleri ispatlanmıştır. Sagan'ın bu ileri görüşlülüğü ve üst düzey bilimsel çalışmaları bunlarla sınırlı kalmamaktaydı. O hayatı boyunca Dünya dışında bir uygarlıkla iletişim kurulabilmesinin yollarını aradı. Bunun için birçok araştırmacıyla ortak çalışarak SETI projesini güçlendirdi ve hep destek oldu. Yalnızca bir uygarlığı aramakla değil aynı zamanda Dünya'daki yaşamın kökenini aramakla da ilgilenmiş ve bu konuda kitaplar yazmıştır. Dünya'daki yaşamın kökeni ve Dünya dışında bir yaşamın oluşabilmesi ile ilgili yaptığı çalışmalar yeni bir bilim dalını oluşturmuştur: Astrobiyoloji...

Carl Sagan 600'den fazla bilimsel makale ve yazı yazmıştır. Bunların yanında Icarus adlı bilimsel yayın yapan bir derginin 12 yıl boyunca editörlüğünü üstlenmiştir. Ayrıca Dünya'nın en büyük Güneş Sistemi araştırmaları grubu olan Gezegen Araştırmaları Derneği'nin kuruculuğunu ve ölene kadar da yöneticiliğini yapmıştır.

Tabii ki, Carl Sagan'ın bilimsel katkıları sadece bunlarla bitmiyordu. NASA'nın Güneş Sistemi'nin araştırılması için gerçekleştirdiği tüm projelerde üst düzeyde görev almış hatta Mariner2, Mariner9, Viking, Voyager, Pioneer ve Galileo uydularının tasarımını ve yöneticiliğini yapmıştır. Yine kendisinin tasarladığı bir altın plak da bu uzay araçlarına yerleştirilmiştir. Bu plak ile Sagan, uzay aracının başka bir uygarlık tarafından bulunması halinde Dünya'yı ve insanoğlunu tanıtmayı hedeflemekteydi. Bugün Carl Sagan 'in idaresinde gerçekleştirilmiş olan Voyager'lar Güneş Sistemi'nin dışına çıkmış ve başka yıldız sistemlerine doğru yol almaktadır. Belki de o altın plaklar hedeflerine ulaşacaklardır.

Ancak Carl Sagan, yaptığı bu bilimsel çalışmaların çok ötesinde bir bilim adamıydı. Her şeyden önce o kendisini, bilimin gerçeklerini halka aktarmakla yükümlü saymış bir insandı. Hayatındaki en önemli amaçlarından biri popüler bilimi halka, halkın anlayabileceği gibi anlatmaktı. Carl Sagan yazdığı kitaplar, yazılar ve yaptığı televizyon dizisi ile bunu fazlasıyla başarmış bir bilim adamıdır. Yazının başında da söylendiği gibi Dünya üzerinde bunu başarmış pek az sayıda bilim adamından biridir. Carl Sagan'ı ülkemizde daha da popüler kılan ise 1997 yılında gösterime giren Contact (Mesaj) isimli filmdir. Çok önceden yazmış olduğu bir romandan uyarlanan bu filmde Dünya dışında bir uygarlıkla kurulan bağlantı ve bunun çevresinde gelişen olaylar anlatılmaktaydı. Carl Sagan'ın başarılı romanlarından bir diğeri olan Cennetin Ejderleri ise Pulitzer ödülü almasını sağlamıştır. Carl Sagan Contact filmini görmeyi çok istemiştir ancak filmin son halini göremeden 20 Aralık 1996'da hayata veda etmiştir.

Yaşasaydı astronomi bilimine çok büyük katkılar yapacağından hiç kuşku yok. Ancak arkasında bıraktığı eserleriyle bile bir çok genç astronomu peşinden sürüklemeyi şimdiden başarmış bir bilim adamıdır, Carl Sagan.

Sanırım Carl Sagan'ı, en iyi eşi Ann Druyan'ın şu sözleri anlatmaktadır:

"Carl hiç bir zaman inanmak istemedi, o her zaman bilmek istedi."

Carl Sagan Kitapları - Eserleri

  • Kozmos - Evrenin ve Yaşamın Sırları
  • Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı
  • Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim
  • Soluk Mavi Nokta
  • Mesaj
  • Milyarlarca ve Milyarlarca
  • Cennetin Ejderleri
  • Kozmik Bağlantı
  • Broca'nın Beyni
  • Nükleer Kış
  • Dünya’dan Fısıltılar

Carl Sagan Alıntıları - Sözleri

  • Uykuya duyulan güçlü biyolojik ihtiyaç olmasaydı, doğal seçilim uyumayan hayvanların evrim geçirmesini sağlardı. (Cennetin Ejderleri)
  • Yalnızca bir güncük uçan ve günü sonsuzmuş gibi algılayan kelebeklere benziyoruz... (Kozmos - Evrenin ve Yaşamın Sırları)
  • Daha evrensel ve daha basit, hatadan ve belirsizlikten daha uzak, yani doğanın nesneleri arasındaki değişmeyen ilişkileri ifade etmeye daha uygun başka bir dil olamaz... Matematik insan zihninin, yaşamın kısalığını ve duyguların yetersizliğini dengelemek için yaratılmış bir yeteneği gibidir. - Joseph Fourier (Milyarlarca ve Milyarlarca)
  • "Bir gram gözlem, bir ton kuram değerinde değil midir?" (Mesaj)
  • “Duman yükseliyor, Sis yayılıyor. Ağlayın arkadaşlar, Ve bilin ki bu eylemler yüzünden Kaybettik mirasımızı, sonsuza dek.” (Nükleer Kış)
  • “Bana öyle geliyor ki sorgulamak, görüşünü dile getirmek, yeni kurumlar ve yeni düşünce biçimleri geliştirmek için zaman geldi .” (Milyarlarca ve Milyarlarca)
  • "Meleklerin yeryüzünde dolaştığı zamanlar vardı. Şimdiyse cennette bile onları bulmak mümkün değil." - İbrani atasözü (Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim)
  • İnsanlık tarihinde bir dönüm noktasındayız. Felaket ve umudun birbirine bu denli yakın seyrettiği bir an daha önce hiç olmadı. Biz kendi evrimini kendi şekillendiren ilk canlı türüyüz. Bilerek veya yanlışlıkla kendi kendimizi yok edebilecek araçlara ilk kez sahip oluyoruz. Aynı zamanda bu teknolojik ergenlik döneminden, türümüzün bütün üyeleri için tatmin edici ve zengin bir olgunluğa geçmemizi sağlayabilecek araçlara sahip olduğumuza da inanıyorum. Ancak bu kavşakta çocuklarımızı ve geleceğimizi hangi yola sokacağımıza karar vermek için çok fazla zamanımız yok. (Broca'nın Beyni)
  • _Bilim Aşkı Üzerine Düşünceler_ _Bu kitap, evreni ve kendimizi keşfetmek üzerinedir. _BİLİM, bir bilgi bütünlüğünden çok bir düşünme biçimidir. Duyu organlarımızın yetersizligi algılarımızı çarpıtabilir. Bilim deneye dayanır, köhne sabit fikirlere istekte meydan okuyabilmeye, evreni gerçekte oldugu gibi görebilme şeffaflığına yaslar sırtını. Bu yüzden de cesaret gerektirir. Bilimin püf noktası gerçekten bir sey düşünmektir. _Farklı dünyalara girdigimizde sağduyu ve basit sezgilerimiz güvenilmez bir rehbere dönüsür. _Ben bilinmeyenlerle bilinenlerin iç içe oldugu bir evreni seviyorum. Her seyin bilindiği bir evren durgun, sıkıcı, bazı zayıf akıllı ilahiyatçıların benimsedigi cennet kadar bıkkınlık verici bir yer olurdu. Anlasılmaz bir evren ise düsünebilen bir canlı için yasanmaz bir yer olurdu. Bizim için ideal evren tıpkı içinde yasadıgımız gibi olan bir evrendir ve öyle sanıyorum ki bu hiç de tesadüf degil. _Yürüdükçe neden Ay’ın da peşimizden geliyormuş gibi oldugu, Dünya’nın merkezine inen bir delik açmamızı neyin engelledigi. Günes, Ay ve gezegenler neden küre seklinde? Neden düzensiz, karmasık sekillerde degil? Böylesi bir simetrinin var olmasının sebebi ne? _Paradoksçular_Karanlıkta Düşünenler_ _Tüketicinin kuşkucu olması demek, ürün kalitesinde yükselme olması demektir. Hükümetlerin, kiliselerin ve okulların eleştirel düşünceyi teşvik etmekte pek hevesli davranmamasının nedeni bu olabilir. Çünkü kendilerinin de zayıf olduklarını biliyorlar. _Bilimde sahtecilik bazen kar getiren bir iştir ve bunu tezgahlayanlar söz konusu meseleyle yakın ilişki içinde olmakla kalmayıp ondan büyük paralar da elde ederler. _Eğer bilim, bir insan için çok zor, gizemli, dış dünyaya kapalı bir mezhep gibi algılanırsa suistimal tehlikesi daha da büyüktür. _Felaket gelip çattıgında onunla baş edebilmek için artık çok geçtir. _Bizler düşünen varlıklarız. Tür olarak izi ayırt eden faktör zekamız. Bu gezegeni bizimle paylasan diger birçok hayvandan daha hızlı ya da daha çevik degiliz. Sadece daha zekiyiz. Bilim ve teknolojiyi kullanmak bilimi anlayabilen bir topluluk olmanın sagladıgı müthis pratik avantajın yanı sıra, entelektüel yeteneklerimizi kapasitemizin sonuna kadar kullanmak olanağını tanır bize. Bilim, içinde yasadığımız girift, hassas ve hayranlık uyandırıcı evreni keşfetmek demektir. _İnsanlık tarihinde bir dönüm noktasındayız. Felaket ve umudun birbirine bu denli yakın seyrettigi bir an daha önce hiç olmadı. Biz kendi evrimini kendi sekillendiren ilk canlı türüyüz, Bilerek veya yanlıslıkla kendi kendimizi yok edebilecek araçlara ilk kez sahip oluyoruz. Aynı zamanda bu teknolojik ergenlik döneminden, türümüzün bütün üyeleri için tatmin edici ve zengin bir olgunluga geçmemizi saglayabilecek araçlara sahip oldugumuza da inanıyorum. Ancak bu kavsakta çocuklarımızı ve gelecegimizi hangi yola sokacagımıza karar vermek için çok fazla zamanımız yok. _Din_ _Peki Tanrı nereden gelir? Büyük kozmolojik soruların, insanlığın dinsel hassasiyetlerini etkilemeyecek akla yakın cevapları yok. Ancak cevapların bürokratik ve bağnaz dinleri bozguna ugratma ihtimali var. Bir inanç sistemi kendisine yönelik en ciddi elestirilere cevap vermediği sürece hayatta kalamaz, gelisip ışıldayamaz. _Tanrıya inanıp inanmadıgımız büyük ölçüde Tanrı derken neyi kastettigimize baglıdır. Evrenle ilgili bilgilerimiz arttıkça Tanrıya giderek daha az is düsüyormus gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. _Din, belli bir zaman boyunca evrendeki konumumuza genel kabul görmüs bir anlayıs getirmisti. İnsanlık var olalı beri mitlerin, efsanelerin, felsefe ve dinin en büyük amaçlarından biri şüphesiz buydu. Ancak farklı dinler arasındaki çatısmalar ve dinin bilimle çatısması, en azından birçoklarını zihninde bu geleneksel anlayışı yıktı. _Biz yükselen güçlerin en yüksegini gördük. Ve ona Tanrı adını verdik. İstesek ona başka herhangi bir isim de verebilirdik: Sonsuzluk, Gizem, Mutlak Karanlık, Mutlak Isık, Madde, Ruh, Nihai Umut, Nihai Kader, Sessizlik …Nikos Kazancakis _Kalpten inancım su ki, geleneksel türden bir Tanrı varsa merak duygumuz ve zekamız onun eseri. Eger evreni ve kendimizi keşfetme tutkumuzu baskılarsak (böyle bir eylemde bulunamayacak olmamız bir yana) Tanrı vergisi bu armağanların da değerini verememiş olurduk. Öte yandan eger böyle bir geleneksel Tanrı yoksa merakımız ve zekamız hayatta kalma yönündeki en temel aletlerimizdir. Her iki durumda da bilgiye sahip olma girisimi hem bilim hem de dinle tutarlı olmanın yanı sıra, insan türünün devamı için de elzemdir. _Batılı dinlerin çogunda ölümden sonra hayata bir özlem vardır. Dogu dinleri ise yeniden doğus ve ölümler döngüsünde bir huzurun peşindedir. Ama her ikisinde de bir cennet vaadi, bireyin ve evrenin saf birlesmesi, 1. Asamaya bir geri dönüs vardır. _Her dogum bir ölümdür; çocuk amniyotik evreni terk eder. Bununla beraber reenkarnasyona inananlar her ölümün bir dogum oldugunu iddia ederler; _İnanca bakışta iki yaklasım vardır: Gerçeklerle epeyce çelismesine ragmen, dini oldugu gibi kabul eden ve ekseriyetle saf mizaçlı insanlar ve bütün meseleyi bastan asagı bir saçmalık kargasası olarak gören iflah olmaz kuskucular _Bürokratik dinlerin insanlık tarihi boyunca dünyevi otoriteyle isbirligi yaptıgı ve belirgin bir inancı asılamanın ekseriyetle ulusu yönetenlere menfaat sagladıgı bir gerçek. _Ölümü ertelemeyi veya ondan sakınmayı arzulayanlar dünyayı gelistirebilir, kendilerini bekleyen tehlikeleri azaltabilir, kendilerinden sonra yasamaya devam edecek çocuklar yapabilir ve kendi adlarıyla anılacak büyük eserler yaratabilirler _Kara Taş_ _Antik çağların 7 harikasından biri, Efes kentinde insa edilen Artemis (Diana) Tapınagıydı. Kutsalların Kutsalı kocaman siyah bir kaya kütlesiydi. Gökten düsen ve muhtemelen metalik yapıdaki bu kaya, tanrılardan bir işaret, belki de Avcı Diana’nın sembolü olan hilal biçimli aydan fırlatılmış bir ok başıydı. _İnanışa göre Arap Yarımadasına gökten baska bir büyük, siyah kaya parçası düştü. Tas, islamiyet öncesi dönemde, düştügü yerde bulunan Kabe adlı Mekke tapınagına yerleştirildi ve bir çesit tapınma objesine dönüştürüldü. Taşın daha önceki kutsallık statüsü İslamiyet’e taşınmıstır ve bugün Mekke’ye yapılan her kutsal hac ziyaretinin temel ilgi odagı- içine konuldugu Kabe ile birlikte- yine bu tastır. _Bütün dinler kendilerinden önce ortaya çıkmıs mevcut gelenekleri benimsemislerdir. Mesela, eskiçagdaki ilkbahar gündönümü bereket kutlamalarının günümüzde boyalı yumurtalar ile yapılan bir Hıristiyan kutlamasına dönüsmüs hali olan Paskalyayı düsünün. Gerçekte Paskalya adı, Yakın Doğu ana tanrıçasının adı Astürte’nin zamanla değisime uğramıs halidir _Kaplumbağa_ _Dogulu bir filozofa rastlayan Batılı bir gezgin ona dünyayı nasıl tanımladıgını sorar: -Dünya, sırtı düz bir dünya kaplumbagasının üzerinde duran kocaman bir küredir. -Ah evet, iyi ama dünya kaplumbagası nerede duruyor? -Daha büyük bir kaplumbaganın sırtında. - Tamam da o nerede duruyor? -Çok zekice bir soru. Ama ise yaramaz bayım. Kaplumbagalar böylece sürer gider. _Einstein_ _Özgürlüğe Çağıran Bir Dünya_ _Otoriteyi hiçe saymamı cezalandırmak için kader bizzat beni bir otorite yaptı. Einstein _Bilimsel kitapları okuya okuya, Kutsal Kitap’ta anlatılan hikayelerin çoğunun doğru olamayacağı kanısına kesin olarak varmıştım. Bunun bende yarattıgı etki, aşırı özgür düşünüş ve beraberinde devletin gençligi kasıtlı olarak yalanlarla aldattıgı inancıydı. Bu deneyimle birlikte giderek her türlü otoriteye, her hangi bir sosyal çevrede geçerli olan inanışlara hep süpheyle yaklaşmaya başladım; daha sonraları sebepsel baglantıları daha iyi degerlendirebildigim için, baslangıçtaki o zehirleyici etkisini yitirse de yasamım boyunca beni asla terk etmeyen bir tavır oldu bu. _Boston Kardinali O’Connel, izafiyet teorisi “ateizmin korkunç hayaletini maskeliyor,” diye bir uyarıda bulunmustu. Bunun üzerine New Yorklu bir haham Einstein’a telgraf çekti: “Tanrıya inanıyor musunuz?” Einstein telgrafla cevap verdi: “Ben, kendini bütün varolusun uyumunda, ihtisamında gösteren Tanrıya, Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum, insanların kaderi ve faaliyetleriyle ilgilenen Tanrıya degil.” Einstein, “Tanrı evrenle zar atmaz,” diyerek bir diger konusmasında ekliyordu: “Tanrı ince düsünür, ama zalim degildi.” Birçok bilimci, eger Tanrının niyetlerini bilen biri varsa o ancak Einstein olabilir, diye düsünüyordu. Fizikçi Niels Bohr biraz da öfkeyle: “Tanrıya ne yapması gerektigini söylemeyi bırak artık!” _Einstein, hangi devir olursa olsun yaşadığı döneme damgasını vurabilecek ender insanlardan biriydi. Çünkü alısılagelmis bilgilere meydan okuyup, eski seyleri yeni bir bakıs açısıyla degerlendirerek yepyeni dünyalar kurabilme yetenegine sahipti. Ögretmenlerden biri, “Einstein, sen hayatın boyunca bir baltaya sap olamayacaksın!”. “Senin varlıgın bile sınıfın bana olan saygısını lekeliyor,” diyordu. Einstein bu sözleri memnuniyetle kabul etti ve 1890’larda liseden ayrılarak kuzey italya’da avare avare gezindi. _1905 yılında döneminin en önemli fizik dergisinde 4 bilimsel makalesi yayınlandı. Bu makaleler boş zamanlarının ürünleriydi. Makalelerin ilki, ışığın hem parçacık hem de dalga özelligi gösterdigini açıklıyor, ayrıca daha önce sasırtıcı bir olgu olarak tanımlanan ve fotoelektrik etkisi adıyla bilinen katı maddelerin ışıkla çarpıstığında elektron saçması olayına da açıklık getiriyordu. İkinci makale, havada asılı küçük parçacıkların istatistiksel “Brown hareketi”ni açıklayarak moleküllerin yapısını arastırıyordu. Üçüncü ve dördüncüsü ise herkesin sık sık andıgı, ama gerçekte çok nadir anlasılan o ünlü E=mc2 esitliginden ilk defa bahsederek Özel izafiyet Teorisini anlatıyordu. Bu 4 makale, hayatı boyunca fizikle uğrasmıs bir bilim insanının her gün üzerinde çalısarak elde ettigi bir sonuç olsa herhalde etkileyici olarak kabul edilebilirdi. Ancak bu makalelerin, 26 yasındaki bir isviçre patent bürosu memurunun ürünleridir. _Einstein Almanya’yı terk ettikten sonra Nazilerin basına 20.000 mark ödül koydugunu ögrendi. Nükleer fizik alanında çalısmamasına ve daha sonraki Manhattan Projesinde rol oynamamasına ragmen, Manhattan Projesinin baslamasına yol açan o mektubu yazdı. Ancak Einstein o mektubu yazmamıs olsa bile, Amerika’nın yine de bombayı yapacagını varsayabiliriz. _Yasamı boyunca iki temel eglencesi oldu, keman çalmak ve yelkenliyle gezmek, O yıllarda yaşlanmış bir hippiye benziyordu ve bir bakıma zaten öyleydi. Beyaz saçlarını uzatıyor, ünlü ziyaretçilerini agırlarken bile takım elbise, kravat yerine süveter ve deri ceket giyinmeyi tercih ediyordu. Onda gösterişin zerresi yoktu ve hiç yapmacıksız, “ister çöpçü olsun ister Üniversitenin baskanı, fark etmez, ben herkesle aynı şekilde konuşurum” diyordu. _Sınır-bilim(Varsayımlar) ve organize dinlerin her ikisi de sahte ve tehlikeli bir sürü olgu da içeriyor. Bu tip doktrinlerin uygulayıcıları ekseriyetle, kekse cevaplamak zorunda oldugumuz elestiriler olmasaydı diye arzu ederler. Ancak bilimde ve dinde, derin bilgileri derin saçmalıklardan ayıklamanın yolu kuskucu incelemedir. _Sınırbilim : Bilimsel teorilerden ayrılan bilimsel araştırmalar. Bunlar, güvenilir akademik disiplinlerin "sınırları" olarak sınıflandırılırlar. _Dünya birlesiktir ve insanlar dünyayı, muhtemelen kendi dışındaki gerçekleri dogrulukla yansıtmayan benzer duyu organları, beyinler ve deneyimlerle algılarlar. Konuların kapsamı çok farklı gözükebilir. Ancak giderek ortaya çıkacagı üzere bu konular birlesiktir. _Broca’nın Beyni: _Arkadasım Ann Druyan’ın söylediklerini duyabiliyordum: “Aç bıraktıgımız ve iskence ettigimiz insanların çalmaya ve öldürmeye sosyal bir egilimleri vardır. Biz ise bunu alınlarının çıkık olmasına baglarız.” _Oysa suçluyu yaratan, soyaçekim degil, toplumdur. Toplum en iyilerimizi dahi yozlaştırabilir. _Bu düsüncelerle koleksiyonu incelerken, gözüme daha altta duran birçok siseden birisinin etiketi takıldı. Etiketin üzerinde P. Broca yazıyordu. Elimdeki Broca’nın beyniydi. Broca, 19. yüzyıldaki bir cerrah, nörolog ve antropologdu. Modern beyin cerrahisinin kurucusuydu. Broca, serebral korteksin sol ön lobunun üçüncü kıvrımındaki küçük bir bölgeyi kesfetmesiyle ünlüdür ki bu bölge simdi Broca bölgesi adıyla biliniyor. Broca’nın da, “Alem’in yozlaşmış bir oğlu olmaktansa değişim geçirmiş bir maymun olmayı tercih ederim,” dedigi söyleniyordu. Broca 19. yüzyılda bir hümanistti ama yaşadıgı devrin insanı telef eden önyargılarından, toplumsal hastalıklarından kendini kurtaramamıştı. Erkeklerin kadınlardan ve beyazların siyahlardan üstün olduguna inanıyordu. Bence bir kimseyi ileri ki bir çagın aydınlıgını paylasmadıgı için elestirmek biraz haksızlıktır. _Evreni bilebilir miyiz? Tuz taneciği üzerine düşünceler_ _Beynin bilme sınırı nedir? Beyinde trilyonlarca nöron vardır. Bu nöronlar elektrik ve kimyasal faaliyetleriyle zihnimizin çalısmasını saglayan devre ve anahtar elemanlarıdır. Tipik bir nöronun üzerinde, diger nöronlarla baglantısını saglayan dendrit adlı belki bin tane küçük iplikçik bulunur. Eger beyindeki her bir bilgi bu baglantılardan birine denk gelirse ki görünüste öyledir, beynin bilebilecegi seylerin tümü yüz trilyon rakamıyla sınırlıdır. Ancak bu rakam bizim tuz tanecigimizdeki atom sayısının sadece yüzde biridir. _Tuz tanecigini bilebilir miyiz? Bir mikrogram agırlıgındaki bir tuz tanecigini düsünün. Bu tuz taneciginde trilyonlarca sodyum ve klor atomu bulunur. Yani 1’in ardına sıralanmıs 16 adet sıfırdan olusan bir rakam, 10 milyon kere milyar tane atom. _Dogonların gökyüzünün en parlak yıldızı Sirius hakkındaki inançları. Öne sürdüklerine göre, Sirius’un, her elli senede bir onun yörüngesini dolasan karanlık, gözle görülmeyen bir arkadas yıldızı var. Dogonların sahip oldugu astronomi bilgisini teleskopsuz edinmek olanaksız. O halde dogrudan ulastıgımız sonuç ileri düzeyde bir uygarlıkla temas ettikleridir. Geriye tek bir soru kalıyor: Dünya dısı mı, yoksa Avrupalı bir uygarlık mı? Hangisi? _Tanrının Habercisi NORMAN BLOOM_ _Bloom kendisinin İsa Peygamberin ikinci gelisi olduğuna inanan modern bir Amerikalı. Tanrının varlığını açıklamak üzere seçilmis kişi olduğuna inanıyor _Eski ibranilerin çagdası olan Babilliler, derin bir anlam talşıyan bu tür bir sayısal rastlantıyı iyi biliyorlardı. Buna Saros deniyordu. Saros, ardı ardına gerçeklesen iki benzer ay/günes tutulması arasındaki dönemdir. _Bu sayısal rastlantıların hiçbiri Tanrının varlıgını kanıtlamaz ya da eger kanıtlıyorlarsa söz konusu sav ispatlanamayacak kadar karmasıktır çünkü bu etkilerin sebebi rezonans eşleşmeleridir. _Benim kendisine meydan okumama yanıt olarak, Bosna tarihinin bir bölümünü –en azından Birinci Dünya Savasının patlak vermesine yol açan olayı, Arsidük Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesini nümeroloji yoluyla çözümleme yolunda ilginç bir girisimde bulundu. Ben Norman Bloom’un bir çesit dahi olduguna inanıyorum. _David Hume:“Dünya’ya söyle bir bakın: Bütünü ve her detayını iyice inceleyin. Göreceksiniz ki, karsınızdaki giderek sonsuz küçük makinelere bölünen muhtesem bir makineden baska bir sey degil... Bu makinelerin her biri, en küçük parçasına dek, derinlemesine bakan her insanda hayranlık uyandıracak bir sekilde birbiriyle uyumludur. Dogadaki bu gizemli neden sonuç iliskisi ondan tamamen üstün olsa bile her bakımdan tıpkı insani becerinin üretimine, insan tasarımına, düsüncesine bilgeligine ve zekasına benzer. Şu halde sonuçlar birbirine benzedigine göre, kıyaslamanın bütün kuralları geregince sebeplerin de benzer olmasına, yani yetkileri ve güçleri ortaya koydugu eserin ihtisamına oranla çok daha büyük olsa da Doğanın Yazarının, bir anlamda insani zekaya benzediği çıkarımına ulaşmamız gerekir.” _Bilimkurgu, Kişisel bir Görüş_ _Bilimkurgunun en büyük yararlarından birisi, okuyucuya bilmedigi veya anlayamadıgı kavramlar hakkındaki bilgileri parça parça ipuçları, kelimeler, kalıplar halinde iletebilmesidir. _BİLİM VE KURGUNUN kaynaştırılması bazen ilginç sonuçlar ortaya çıkarıyor. Hayat mı sanattan esinleniyor yoksa tam tersi mi, ayırt etmek zor. _Bilim kurgu, gezegen bilimcilerin geçmişteki yanlış anlamalarından kaynaklanıyor. Hatta fikirlerin bilimsel kurgu hikayelerine inançla uyarlanması, takip eden bir neslin yaşlıların hatalarını düzeltmesini daha bir zorlastırıyordu. Bununla beraber gezegenlerle ilgili bilgilerimiz degistikçe yazılan bilimkurgu hikayeleri de degişti. _Zamanda geriye yolculugun mümkün olup olmadıgını bilmiyorum. Bunun ima ettigi nedensellik problemleri beni bu konuda epeyce kuskucu yapıyor. _Bizler bilimkurgu ile büyüyen ilk nesiliz. Dünya dışı bir uygarlıktan bir mesaj alırsak birçok gencin bunu ilginç bulacagını ama hiç sasırmayacagını da biliyorum. Onlar çoktan böyle bir gelecege uyumlular. _Uzaydaki Konumumuz_ _İlk astronomi teleskopundan bakarak Ay’daki kraterlerle dagları ve Venüs’ü hilal seklinde gören Galileoydu. Kepler kraterleri o dünyada yasayan zeki varlıkların yaptıgını düsünmüstü. _Mars’ta tabanı yaklasık 3 km’ye yayılan 1 km yüksekliginde piramitler var. Bunlar Marslı Firavunlarca yaptırılmıs olamaz. _Atmosfer olmayan bir gezegende sadece ultraviyole radyasyon degil, X-ısınları, gamma ısınları ve Günes rüzgarıyla tasınan yüklü parçacıklar hiçbir engelle karsılasmadan yüzeye ulaşacak ve bitkileri yakıp kavuracaktır. _Ay’dan dört yüz kiloya yakın örnek toplandı ve dünya laboratuarlarında titizlikle incelendi. Hiçbir hayvancık, mikrop hemen hemen hiçbir organik kimyasal, hatta su bile bulunamadı. _Venüs’te yüzey sıcaklıkları yaklasık 480 derece. _Titan sadece Satürn’ün degil, yaklasık 5800 kilometrelik çapıyla günes sisteminin de en büyük uydusu. Titanı metan, amonyak ve su buzullarından olusan dev bir kuyrukluyıldıza benzetebiliriz. _Evrim_ _10 ile 30 milyon yıl önce yeryüzündeki sıcaklıkların yavaş yavaş düşerek birkaç derece azaldıgı düşünülüyor. Birçok bitki ve hayvan türü yaşam döngülerini iklime adapte etti ve devasa ormanlar azalarak daha tropikal enlemlere dogru çekildi. Ormanların çekilmesiyle, geniş dallara sahip agaçlarda barınan sadece birkaç kilo ağırlığında ve her iki gözünü de kullanabilen kürklü yaratıkların yasam alanları ortadan kalktı. Ormanlar yok olunca ortada sadece, çimenlik savanalarda yasamını sürdürebilen tüylü yaratıklar kaldı. Birkaç on milyon yıl sonra ise geriye bu yaratıkların sonundan gelen iki grup kaldı: Birisi babunların bulundugu, digeri de insan adını verdigimiz grup. Böylesi degişimler bazı türlerin olusmasını saglamış, bazılarının ise yok olmasına yol açmıstır. _Geçmisteki iklimsel dalgalanma standartlarına göre biz su anda bir buzul çagının ortasındayız. Dünya tarihinin büyük bir bölümünde, bugün Kuzey Kutbu ve Antartika’da oldugu gibi sürekli buzullar olmamıstı. _Gelecek, biraz daha hızlı yürür müsün?_ _Biraz daha hızlı yürür müsün?” dedi mezgit salyangoza. “Hemen peşimizde bir domuzbalığı var ve kuyruğuma basıyor.” Alice Harikalar Diyarında _İnsanları hızlı yolculuk yapmaya iten birincil neden, mezgit balığının yakınmasının da hatırlattıgı gibi, herhalde düsmanlardan ve yırtıcı hayvanlardan kaçmak veya düsmanların ve avın peşine düşmek olmalıydı. _Otomobil motorlarını sınıflandırmada kullandıgımız “beygir gücü” teriminin de açıkça gösterdigi gibi at teknolojisini terk edeli çok olmadı. _İletisim hızıyla ulasım hızı bir zamanlar aynıydı. Günümüzde ise durum farklı. Telefon ve radyo yoluyla iletisim artık ısık hızıyla –saniyede 300.000 km ile- gerçeklesiyor. Bu gelisimin son asaması. Hiçbir maddesel cisim veya bilgi ısık hızından daha hızlı iletilemez. _Robotları Savunmak_ _Robot sözcügü Slav dillerindeki “işçi” sözcügünden türetilmistir. İlk kez Çek yazar Karel Capek tarafından kullanılanılmıştır. _Her insan, bagımsız karar verebilen ve kendi ortamını kontrol edebilen, mükemmel bir sekilde yapılmıs, sasırtıcı derecede yalın ve kendi kendine hareket edebilen bir bilgisayardır. Bir fıkrada anlatıldıgı gibi, bu bilgisayarlar vasıfsız isçilerce imal edilebilirler. _Satrançta hala insanların üstün olması karsısında makinelerin küçümsendigini duyuyorum. Bu bana, dama oynayan köpegin basarıları karşısında duyulan şaşkınlıgı anlatan o eski fıkrayı anımsatıyor. Köpeğin sahibinin cevabı söyle: “Yok canım, o kadar da büyük bir şey degil ki. Üç oyundan ikisini kaybediyor.” _Kendi kendini kontrol edebilen bir robotun zeka ünitesi kendi içindedir; uzaktan kumanda edilen bir robotun zeka ünitesi ise başka bir yerdedir ve bu robotun başarılı bir şekilde çalısması kendisiyle uzaktaki merkez bilgisayar arasındaki yakın iletisime baglıdır. _Yapay zeka alanında ilerlemeler kaydedildikçe uzay araçlarındaki bilgisayarların evrim ağacını yavaş yavaş tırmanarak böcek zekasından timsah ve sincap zekasına –ve çok da uzak olmayan bir gelecekte- köpek zekasına ulaştıgını görecegiz. _Öyle görünüyor ki, insanların üstesinden gelemeyecegi kadar tehlikeli, maliyetli, agır veya sıkıcı isleri becerebilecek kapasitede degisik ve zeki makineler gelistirmenin esigindeyiz. _Türümüzün hayatta kalabilmesi, birçok bakımdan bu ilkel sovenizmi asabilmemize baglı. _Kendi kendimizi yok etmedigimiz sürece, insanlık bir daha asla tek bir dünyayla kısıtlı olmayacak. Neredeyse hiç farkında olmadan gezegen arastırmalarının altın çagına girdik, bu açık bir gerçek. _Yapılanlar çok az, neredeyse baslangıç bile denilemeyecek kadar az; ama geçmis yüzyıldaki kocaman boşluğa kıyasla çok. Ve bizim bilgeligimiz bizden sonra geleceklerin gözüne cehalet olarak görünecek. Ama bu azımsanmamalı, çünkü Yüceler Yücesinin elbisesinin kenarına dokunabilmek için elimizi uzatabilmemizi buna borçluyuz. Agnes M. Clerke _Sanıyorum bundan 75 yıl sonra yakın yıldızlara ısık hızının yaklaşık onda biri ile yol alan uzay araçları göndermis olacagız. _Sanki zekamız mutsuzlugumuzun kaynagıymış gibi bir görünüm var ama bu aynı zamanda mutsuzluğumuzun bir canlı türü olarak kuvvetimizin kaynağı olması anlamına da geliyor. _Lenin’in özdeyislerinden biri sudur: Sosyalizm + elektrik = Komünizm. _Dünya Dışı Zeka_ _Hesaplamalar sonucunda Dünya Dışında karakteristik olarak yaklasık bir milyon teknik uygarlık gibi bir rakam elde ediyoruz. Oysa Samanyolu Galaksisi 250 milyar yıldızı içeriyor ve Galaksi de bir milyon uygarlık olması bile neredeyse 200.000 yıldızdan ancak birinde ileri bir uygarlık olması ihtimali var demek. Eger Samanyolu Galaksisinde bir milyon teknik uygarlık varsa, uygarlıklar arası ortalama aralık 300 ısık yılıdır. Soru ve cevap için gereken süre ise 600 yıl olacaktır. 1974 yılında Cornell Üniversitesi Porto Rico’daki Arecibo Gözlemevinin 305 metrelik anteninden uzaya böyle bir mesaj gönderildi. M13, 24.000 ısık yılı uzaklıgında olduguna göre mesajın oraya ulasması 24.000 yıl alacak. _Sahsen ben zeki yasamla dolu bir evrenden çok, bizim birkaç tane uygarlıktan birisi oldugumuz veya sadece bizim teknolojik uygarlıgımızın yer aldığı bir evreni anlamanın çok daha güç olacağını düsünüyorum. _ Desifre edilmis mesajın anlamı söyle bir sey: “Birden ona kadar iste böyle sayıyoruz. İste ilginç veya önemli olduğunu düşündüğümüz bes kimyasal elementin –hidrojen, karbon, nitrojen, oksijen ve fosforun- atom numaraları. Bu atomları birlestirmenin bazı yolları söyle: adenin, timin, guanin sitozin ve birbirini takip eden sekerler ile fosfatlardan olusan bir zincir. Bu moleküler yapı tasları sırayla bir araya getirilir ve zincirde yaklasık dört milyar halka olusturan uzun bir DNA molekülünün meydana getirir. Molekül bir ikiz sarmaldır. Bu molekül bazı bakımlardan bu mesajın merkezindeki hantal görünümlü yaratık için önemlidir. Bu yaratık 14 radyo dalga boyu ve yaklasık 176 cm yüksekligindedir. Yıldızımızın üçüncü gezegeninde bu yaratıklardan yaklasık 4 milyar tane bulunur. _Evren_ _Bizler uçsuz bucaksız ve mütevazı bir evrendeki minicik bir toz zerresinin üzerinde yasıyoruz. Kainatın yapısı, olusumu ve kaderi, uzak atalarımızın algıladıgından çok daha derin gizemler tasıyor. Bütün galaksiler birbirinden uzaklaşmaktadır. Belki 20 milyar yıl öncesine gidersek bütün galaksilerin birbirine “temas etmesi” gereken, yani hepsinin son derece kısıtlı hacimdeki bir uzay boşluguna sıkıstıgı bir zaman buluruz. _Evrendeki bu genisleme için üç açıklama yolu bulunmustur. Duragan Durum, Büyük Patlama ve Salınan Evren kozmolojileri Duragan Durumda galaksiler birbirinden uzaklasır, daha uzaktaki galaksiler çok daha yüksek hızlara ulastıgı için bunların ısıgı Doppler etkisiyle giderek daha uzun dalga boylarına kayar. Belirli bir uzaklıga erisen bir galaksi artık o kadar hızlı hareket eder ki, kendisinin olay ufku olarak adlandırılan noktasını geçer ve bizim bulundugumuz konum itibariyle ortadan kaybolur. Genisleyen bir evrende öylesine büyük bir mesafe vardır ki, bunun ötesinden bilgi alma sansı yoktur. Eger her hangi bir müdahale olmazsa zamanla bu sınırın ötesine giderek daha çok galaksi geçip kaybolacaktır. _Ancak Duragan Durum kozmolojisinde sınırın ötesinde kaybolan madde, evrenin her tarafında durmaksızın olusan ve sonunda yogunlasıp yeni galaksilere dönüsen tamamen esit miktardaki madde ile dengelenecektir. Duragan Durum kozmolojisinde Büyük Patlama yoktur; yüz milyar yıl öncesinin evreni bugünkünün aynasıdır ve bir yüz milyar yıl sonra da aynı olacaktır. O zaman yeni madde nereden geliyor? Madde nasıl yoktan var olabilir? Eger Duragan Durum hipotezi dogruysa galaksilerin birbirine çok yakın bulundugu bir zaman asla olmadı. O zaman evren en büyük haliyle degismiyor ve sonsuz denecek kadar yaslı. _Evren eger duragan bir durumda degilse degisiyor demektir ve degisken evrenler evrimsel kozmolojilerle tanımlanır. _X-ısınlarından radyo dalgalarına kadar evreni tarıyor, galaksileri sayıp, hareketlerini ve uzaklıklarını tespit ediyorlar. Bunların hepsi tamamlandıgında üç farklı görüs arasından bir tanesi seçilmelidir; Huzur dolu ve sakin Duragan Durum evreni; evrenin eziyetli ve sonsuz ölçekte genisleyip büzüstügünü savunan Salınan Evren teorisi; ve had safhada radyasyonla birlikte siddetli bir olayın baslattıgı devamlı büyüyen ve gelisen, soguyan, evrim geçiren ve sakinlesen Büyük Patlama evreni. _İnanıyorum ki, eger korkunç bir aptallık ve hırsa kapılıp kendi kendimizi yok etmezsek, bizi yıldızlara götürecek, geri dönüsü olmayan bir yolculuga çıkmıs bulunuyoruz. Ve orada uzayın derinliklerinde bir yerde, er geç baska zeki varlıklara ulasmamız an meselesi. Bazılar bizden daha geride olacak; bazıları, muhtemelen çogu ise daha ileride, daha gelismis. Bizden daha gelismis yaratıkların bizim anlayabilecegimizin çok ötesinde yetenekleri olacaktır. Bir nevi gerçek anlamda bizlere tanrılar gibi gözükeceklerdir. Bebeklik çagındaki insan türünün büyümesi çok uzun zaman alacak. Soyumuzun temsilcileri belki o uzak zamanlardan, insan ırkının hayal meyal hatırlanan Dünya gezegeninden çıkıp geldigi o uzun ve dolambaçlı yolculuktan geriye dönüp bakacak, kisisel ve ortak tarihlerimizi, bilim ve dinle yasadıgımız askı berraklıkla, anlayısla ve askla hatırlayacaktır. . ________ (Broca'nın Beyni)
  • İnsanlar farklı frekanstaki sesleri nasıl farklı müzik tonları olarak duyarsa, değişik frekansta ışık da değişik renkler olarak görülür. (Milyarlarca ve Milyarlarca)
  • Oksijen şovenizmine sık rastlıyoruz. Bir gezegende oksijen bulunmuyorsa burası yaşanmaz ilan edilir. Ancak Dünya'da ilk yaşam biçimleri ortaya çıkarken oksijen yoktu. Eger oksijen şovenizmi kabul edilirse, hiçbir yerde hayatın olmaması gerekir. Oksijen aslında zehirli bir gazdır. Dünya'daki canlıları oluşturan organik molekülleri tahrip eder. Yeryüzündeki birçok organizma oksijensiz yaşar ve birçoğu da oksijenden zehirlenir. (Kozmik Bağlantı)
  • Zihinsel ve ahlaki uysallık kısa vadede liderlerin işine gelebilir, ama uzun vadede ulusların intiharı demektir. Bu yüzden ulusal önderlik için ölçütlerden biri sert eleştirileri anlama, teşvik etme ve yapıcı olarak yararlanma yeteneğidir. (Milyarlarca ve Milyarlarca)
  • Bronz, lapis, kaymaktaşı ... ve kireçtaşından anıtlar yaptırdım ... ve pişmiş kilden yazıtları ... onların temellerine gömdüm ve gelecek zamanlara bıraktım. -Esarhaddon, Asur kralı. MÖ yedinci yy. (Dünya’dan Fısıltılar)
  • Haftada bir kitap bitirirsem, ömrüm boyunca, yalnızca birkaç bin kitap okumuş olurum.Bu da zamanımızın en büyük kitaplıklarındaki kitapların içeriğinin yüzde birinin ancak onda biri demektir. Bütün sorun, hangi kitapları okumam gerektiğini belirleyebilmektir. (Kozmos - Evrenin ve Yaşamın Sırları)
  • Gelecek için ne gibi kişisel umutlar beslersek besleyelim, çocuklarımız için ve torunlarımız için ne gibi tutkularımız olursa olsun, gelecek nesiller için ne gibi genel beklentiler düşlersek düşleyelim, bunların tümü, temelde, nükleer savaş tehdidi altındadır. (Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim)
  • Hitler'in şu sözleriyle de açıkça ortaya konuyor: "Halkın düşünmemesi iktidarda olanlar için ne büyük şanstır". Zihinsel ve ahlaki uysallık kısa vadede liderlerin işine gelebilir ama uzun vadede ulusların intiharı demektir. (Milyarlarca ve Milyarlarca)
  • "Önemli olan inanma isteği değildir, araştırıp bulma isteğidir ve biri diğerinin tersidir. (Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim)
  • Biz, 4,5 milyar yıl süren rastlantısal, yavaş bir biyolojik evrimin ürünüyüz. Evrimin artık durmuş olduğunu düşünmek için hiçbir neden yoktur. İnsan bir geçiş hayvanıdır. Yaratılışın doruğu değildir. (Kozmik Bağlantı)
  • “Bilimadamlarının ve ‘entelektüellerin’ vahşi ve kontrol edilemez nefretinin yükselişi … batıl inancın toplumları ele geçirmesi, vahşi milliyetçilikle birlikte medeniyetin materyal ve bilgi temelinin yıkımı…” yeni bir “barbarlık çağını”getirecektir. (Nükleer Kış)
  • "İnsan, kibriyle kendini bir Tanrı'nın müdahalesini hak eden büyük bir eser sanıyor." (Soluk Mavi Nokta)