diorex
sampiyon

Mavi Sürgün - Halikarnas Balıkçısı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Mavi Sürgün kimin eseri? Mavi Sürgün kitabının yazarı kimdir? Mavi Sürgün konusu ve anafikri nedir? Mavi Sürgün kitabı ne anlatıyor? Mavi Sürgün PDF indirme linki var mı? Mavi Sürgün kitabının yazarı Halikarnas Balıkçısı kimdir? İşte Mavi Sürgün kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.06.2022 14:00
Mavi Sürgün - Halikarnas Balıkçısı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Halikarnas Balıkçısı

Yayın Evi: Bilgi Yayınevi

İSBN: 9789754941852

Sayfa Sayısı: 265

Mavi Sürgün Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Karakolda ona, 'İstiklal Mahkemesine gideceksin,' denir. Niçin İstiklal Mahkemesine gittiğini bilmez. İki jandarma ile, kelepçeli olarak İstiklal Mahkemesine sürüklenir. Mahkemenin bulduğu bir suç vardır. Sonunda cezasının idam olacağı anlaşılır. Sabırlık ve tarlakuşu eller, göğüste kavuşturulmuş, idamı bekler. Sürgün edileceksin denilir. Sürgün yeri Bodrum bir muammadır, bir karanlıktır. Ama işte apansız karanlık kalmaz. Bu 'Mavi Sürgün' yazısı, bu işin nasıl olduğunu anlatacaktır."

-Halikarnas Balıkçısı-

(Arka Kapak)

Mavi Sürgün Alıntıları - Sözleri

  • Derler ya, hayat pek anlatılmaz, yaşanır.
  • Bir ev deniz kıyısında olur da, çirkin olur muydu hiç?
  • hey gidi dünya ! insanoğlu ne biçim insanlara gülümsemek zorundadır ..
  • İnsan her aşırı duygudan yorulur.
  • Eski şairler, geçmiş mutluluk ve sevinçlerin keder içinde hatırlanmasından acı bir şey yoktur derler; ne doğrudur!
  • Bir insan alkışlandığına veya kötülendiğine göre sevilecekse, dünyada insanlar arasında insanca sevgi kalmaz.
  • İster katı taş olsun, ister kuştüyü yastık olsun, insan her yerde oturup kolayca rahat edebilir. En can sıkıcı şey havanın kasvetli olması ve oturulan evden hiçbir manzara görülmemesidir.
  • Bir insan alkışlandığına ya da kötülendiğine göre sevilecek de, dünyada insanlar arasında insanca sevgi kalmaz.
  • Durup dururken bir eşeğe sataşılır da eşek tekme atarsa, kabahat eşekte değildir.
  • "İyi insanlar kırıldıkları zaman sevmeyi bırakmazlar, göstermeyi bırakırlar."
  • “Vakit onu yaşatmayı bilmeyenleri öldürür.”
  • Bir şeyi olur gibi görünmeye çabalamaktansa, o şeyi gerçekten olmak daha kolayıma gelir.
  • Herkes kendi vüs’u ve sa’yı kadarınca nasip alır. Eğer senin kabın az su alıyorsa, deryanın ne günahı var?
  • Sözle söyleneceklerin en âlâsı şiirle anlatılır.
  • Hey gidi dünya! İnsanoğlu ne biçim insanlara gülümsemek zorundadır.

Mavi Sürgün İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Mavi Sürgün: Yaşadığım kötü olayları, beklenmedik bir zamanda hiç beklemediğim bir durum yüzünden başıma gelen talihsizlikleri bahane ederek kendimi dünyanın en şanssız insanı ilan ettiğim çok zaman oldu. Üzerinden biraz zaman geçince, geriye dönüp baktığımda, talihsizlik ya da kötü şans dediğim durumun bana neler kazandırdığını, yolda bana nasıl manzaralar sunduğunu gördüm her seferinde. Mavi Sürgün ise talihsiz bir olayın hayatı nasıl baştan aşağı değiştirebileceğinin, kişiye bir sürü kapı açabileceğinin ve biraz gayretle hayatı nasıl çiçek bahçesine dönüştürebileceğinin kanıtı niteliğinde bir kitap. Her ayrıntı o kadar güzel işlenmişti ki sanki Bodrum’a giden tüm o yolu yazarla birlikte aldım. O kadar içten anlatmış ki Bodrum’u, keşke bir penceresi denize bakan o evde olsaydım dedim. Sürgün serüveninin anlatıldığı bir kitapta insanın içi açılır mı ? Vallahi açıldı. Velhasıl çok beğendim. Acaba okusam mu bu kitabı diye düşünen arkadaşlarım, okuyun. Şimdiden hepinize keyifli yolculuklar dilerim. (Yağmur Eliküçük)

Pembe sabahlar, mavi öğlenler, altın ikindiler ve menekşe akşamların diyarına bir yolculuk hikâyesi anlatır Halikarnas Balıkçısı Mavi Sürgün'ünde. Hikmetinden sual olunmaz İstiklal Mahkemesi'nin kararı onu hayatının en güzel yıllarına postalarken, Halikarnas Balıkçısı maviliklerden kendine uzanan bir seferin kaptanına dönüşür. Yıllar geçer, demlenir mavi, alır kalemi, yazar Balıkçı. O Mavi Anadolucu damar tıp tıp atar kelimelerinde, hissedersiniz akan o Akdeniz gibi tuzlu kanın heyecanla akışını. Rutinden, her günkü hayatın fenalığından, güneş batarken insanın içini kaplayan o hasretten alır kuvvetini, Mavi Anadolu'nun üzerliklerine övgülerle koyulur yola Balıkçı. Zamanında Shakespeare'lerin, Dante'lerin, Milton'ların sayfalarına mücevher gibi saçtıkları o Meçhul Diyar ve Tılsımlı Ada ütopyasına bağlar kalbini, kendi oyduğu tünelinden kaçmak için var gücüyle mücadele eder, yine kendiyle. Yolu, geçmişe çıkar, Eski Yunan'a. Durur mesele bir anda, kollarında jandarma, izlerken Çine Çayı'nı aklına düşer Marsiyas ve Apollon arasındaki o meşhur yarışma. Sonra Gökbel'e dalar gider, dünyaya ait olmayan bu yabanıllıkta aklına Faust'tan bir sahne düşüverir. Yere, denize ve vakte sevdalıdır Balıkçı. Alabildiğine hesapsız, içten o Mavi Anadoluluk sayesinde kalemine bulaşması olası o üst-orta sınıf ayrıcalıklı erkek bakışını da serin sularda yıkayıverir. Kimliğini siler, denizlere dahil olur. Avucunun mavileşmediğine şaşacak, dev gibi gökler ve denizlerin diyarında saydam bir maviliğe dönüşüm hikayesidir bu. Bir özlem, bir kavuşma ve bir ayrılıştan vücut bulan o dışarılık hissi belki de bundan ibarettir. Mavi Sürgün, kurmaca ile gerçeğin sınırlarında bir oyundur. Halikarnas Balıkçısı da Homo Ludens'in vücut bulmuş hali. (Kubilay)

Kitabın en başında yazar İstanbul'daki rutin hayatından, yaptıklarından, çevresinden ve I. Dünya Savaşı sırasındaki ortamdan bahseder. Burada çeşitli gazete ve dergiler için yazdığı yazıları ve çizdiği karikatürleri anlatır. Bunların yanında yazarın alışveriş sonraları poşetleri taşımasına yardım eden ve sadece yazarın güvendiği yoksul çocuklar geniş olarak anlatılır. Bu şekilde devam eden hayatının ardından bir gün yazarın kapısına polisler dayanır. Apar topar karakola götürülen yazar, burada İstiklal Mahkemesi tarafından yargılanmak üzere Ankara"ya götürülür.Yazar iki defa İstiklal Mahkemesi'nin karşısına çıkar. Yazar, idamın aksine Bodrum'a sürgün kararını öğrenir.Yazar'ın Bodrum'a gidişi oldukça maceralı ve uzun bir süreci kapsar. Yolculuk sırasında ; yolcuların davranışlarını, konuşmalarını, doğanın canlılığını devamlı olarak betimleyen yazar, sonunda Bodrum'a varır. Yazar, üç yıllık sürgün dönemini sandığının aksine bir hapishanede değil, kalebentlik şeklinde sürdürecektir. Ancak Halikarnas Balıkçısı, buraya gelir gelmez Bodrum'a aşık olur ve yıllar sürecek olan Bodrum yaşantısını sürdürmeye karar verir. Öyle ki, yaşamını oltayla tuttuğu balıklardan geçirirken bölgedeki genel yaşamdan bahseder. Bir buçuk yıllık sürgün dönemini tamamlayan yazar, kendi deyimiyle adeta buranın yerlisi olmuşken birden gelen ve sürgünün geri kalan kısmını İstanbul'da tamamlayabileceğini bildiren haberle umutsuzluğa kapılır. Aslında bu durumun yazar için olumlu olması beklenirken, yazar bunun büyük bir mutsuzluk kaynağı olduğunu söyler. Bir buçuk yılını İstanbul'da annesinin yanında geçiren yazar, sonrasında ailesiyle beraber yeni aldığı tarım kitapları ile beraber Bodrum'a geri döner. Burada çiftçilikle ve balıkçılıkla uğraşan yazar II. Dünya Savaşı'na kadar burada yaşar. Ancak bu savaşın verdiği ekonomik zorluklar ve ilçede okulun bulunmaması gibi nedenlerle ailesiyle beraber burayı terketmek zorunda kalır. Yazar, geri kalan hayatını İzmir'de sürdürür. Kitabı okuduktan sonra niye bu kadar geç Halikarnas Balıkçısı ile tanıştığım için kendime çok kızdım. Anlatımını o kadar çok beğendim ki, mutlaka okumanızı öneririm. (Oya Kaya)

Mavi Sürgün PDF indirme linki var mı?

Halikarnas Balıkçısı - Mavi Sürgün kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Mavi Sürgün PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halikarnas Balıkçısı Kimdir?

Cevat Şakir Kabaağaçlı veya tanınan adıyla Halikarnas Balıkçısı (17 Nisan 1890, Girit – 13 Ekim 1973, İzmir), Bodrum'a olan aşkı ile tanınan ünlü roman ve hikâye yazarıdır.

17 Nisan 1890 tarihinde, Osmanlı'nın son köklü ailelerinden Şakir Paşa Ailesine mensup babası yüksek komiser olarak görev yaptığı Girit'te doğdu. Babası Girit ve Atina'da sefirlik ve valilik yapan Mehmed Şakir Paşa, annesi Giritli Sare İsmet Hanım; amcası II. Abdülhamid devri Sadrazamı Ahmed Cevad Paşa, dedesi Şurayı Askeri Dairesi Reisi Miralay Mustafa Asım Bey'dir. Kendisine, iki evliliğinden de çocuğu olmayan ve onu kendi çocuğu gibi seven amcasının ismi verildi.

Cevat Şakir, altı çocuklu ailenin en büyük evladıydı. Ailesinin tüm fertleri sanatta yetenekliydi. Sırasıyla dünyaya gelen Hakkiye, Ayşe, Suat, Fahrelnisa ve Aliye adlı kardeşlerinden Fahrelnisa resim alanında, Aliye gravür alanında üne kavuştu; Hakkiye’nin kızı Füreya Koral, ilk Türk kadın seramikçi oldu; Fahrelnisa’nın çocukları Nejad Melih Devrim ressam; Şirin Devrim ise tiyatrocu oldu.

Cevat Şakir, çocukluk hayatının ilk yıllarını babası Şakir Paşa’nın elçi olarak bulunduğu Atina’da geçirdi. İlköğrenimini Büyükada'da, orta ve liseyi 1907'de Robert Kolej'de tamamladı. İlk yazısı aynı yıl İkdam gazetesinde yayımlandı. Bu, İngilizce ’den tercüme bir yazıydı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik öğrenimi yapmak istediyse de ailesinin ısrarı ile Oxford Üniversitesi’nde tarih öğrenimi gördü. 1913’te İtalyan bir hanımla evlenerek İtalya’da kaldı ve resim öğrenimi gördü.

İstanbul'a döndüğünde gazete ve dergilerde yazılar yayınlamaya başladı. Aile, 1914 yılında maddi sıkıntı içine girmiş ve babası Mehmed Şakir Paşa Afyon’daki Kabaağaçlı çiftliğine yerleşmişti. Babasının çiftlikte bir tartışma anında Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla vurularak ölmesi üzerine cinayet iddiasıyla yargılandı ve 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Cezasının yedi yılını çektikten sonra baş gösteren verem hastalığından ötürü tahliye edildi.

1925 yılına kadar geçimini haftalık dergilerde tercümeler, yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatür yaparak, karikatür çizerek ve renkli dergi kapakları hazırlayarak temin etti. Türk basınında kapakçılığın gelişmesinde katkısı vardır.

Dört asker kaçağının kadersizliğiyle ilgili olarak "Hüseyin Kenan" takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. ‘Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ tan suçlu bulundu. Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istendiyse de, Kılıç Ali Bey'in önerisiyle kalebentlikle Bodrum'a sürüldü.

3 yıllık sürgünlüğünün yarısını Bodrum'da tamamladı. Cezasının son yarısını İstanbul'da tamamladıktan sonra, çok sevdiği insanları ve doğal güzellikleriyle kaynaştığı Bodrum'dan uzak kalamadı ve Bodrum'a yeniden dönüp yaklaşık 25 yıl kaldı.

Bodrum'un antik çağdaki adı olan Halikarnas'ı mahlas olarak benimseyen Cevat Şakir, Bodrum'da balıkçılık dahil çeşitli işlerde çalıştı. Edebiyat sahasına giren eserlerinin büyük kısmını da Bodrum’da yazdı. İkinci evliliğini dayısının kızı Hamdiye, üçüncü evliliğini Hatice Hanım’la yapan Cevat Şakir'in üç evliliğinden beş çocuğu oldu. Çocuklarının orta öğrenim çağına gelince, o yıllarda bu kasabada ortaokul bulunmaması sebebiyle ailesini İzmir’e nakletti. Yaşamını yazarlık ve turist rehberliği ile sürdürdü, rehberlik kurslarında da ders verdi. 13 Ekim 1973'te İzmir'de kemik kanserinden vefat etti. Vasiyeti üzerine Bodrum'a gömüldü. Kabri Bodrum-Gümbet'teki Türbe Tepesinde manevi oğlu Şadan Gökovalı ile seçtiği yerde küçük bir müzesi ile birlikte "Halikarnas Balıkçısı Müzesi" adı altında bulunmaktadır.

1926'dan sonra deniz hikâyeleriyle tanındı. Konularını Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi kıyı ve açıklarında gelişen, denize bağlı olaylardan çıkardı. İçinde yaşadığı, en küçük ayrıntılarına kadar bildiği hür ve asi denizi, kaderleri denizin elinde olan balıkçıları, dalgıçları, sünger avcılarını ve gemileri zengin bir terim ve mitologya hazinesinden güçlenerek, denize karşı sonsuz bir hayranlıktan gelen şiirli, yer yer aksayan, ama sürükleyip götüren bir anlatımla hikâye ve romana geçirdi.

Yazı ve düşünceleriyle Azra Erhat gibi döneminin önemli aydınlarını etkilemiş bir kişi olarak, çeşitli dillerden yüz kadar da kitap çevirmiş olan ve kendi eserlerinin sonraki baskıları yapılagelen Halikarnas Balıkçısı'na Kültür Bakanlığınca 1971 Devlet Kültür Armağanı verilmiştir.

Bodrum'da yaşadığı dönemde arkadaşları ile ilk Mavi Yolculuk fikrini ve uygulamasını gerçekleştirmişlerdir. Bu Mavi Yolculuklarda yanlarına aldıkları şeyler: Peynir, su, İstanköy peksimeti, tütün ve rakı idi. Mavi Yolculukta gazete okumaz radyo dinlemezlerdi. Amaç dünyadan kaçmak ve medeniyetten uzak olarak kafayı dinlemektir. Haftalarca denizde kalınır sadece acil ihtiyaçları temin etmek için karaya çıkılırdı. Oysa ki bugün yapılan mavi yolculuklarda her türlü lüks mevcuttur. Bu yolculuklar yazarın edebî eserlerini de büyük oranda etkilemiştir.

Geniş bibliyografyası Yeni Yayınlar dergisinin Ekim 1974 sayısındadır.

Kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan, oğulları, Dr. Sina Kabaağaç ve Suat Kabaağaçlı'dır.

Halikarnas Balıkçısı Kitapları - Eserleri

  • Aganta Burina Burinata
  • Mavi Sürgün
  • Anadolu Efsaneleri
  • Anadolu Tanrıları
  • Uluç Reis
  • Turgut Reis
  • Parmak Damgası
  • Ege'den Denize Bırakılmış Bir Çiçek
  • Merhaba Akdeniz
  • Deniz Gurbetçileri
  • Ötelerin Çocukları
  • Merhaba Anadolu
  • Altıncı Kıta Akdeniz
  • Çiçeklerin Düğünü
  • Dalgıçlar
  • Anadolu'nun Sesi
  • Gülen Ada
  • Hey Koca Yurt
  • Gençlik Denizlerinde
  • Arşipel
  • Sonsuzluk Sessiz Büyür
  • İmbat Serinliği
  • Yol Ver Deniz
  • Düşün Yazıları
  • Bulamaç
  • Denizin Çağırışı
  • Ege'den
  • Yaşasın Deniz
  • Alabandada
  • Egenin Dibi

Halikarnas Balıkçısı Alıntıları - Sözleri

  • “Vakit onu yaşatmayı bilmeyenleri öldürür.” (Mavi Sürgün)
  • Kocadağ'ın tavrında ve sesinde, sahip olduğu otomobillerin, mal ve paraların büyük toplamı sırıtıyordu. İnsan onunla görüşürken, bir insanla değil, otomobillerle, mal ve toprakla ve para kasasıyla konuşmakta olduğu sanırdı. (Gülen Ada)
  • “Yaşam öyledir ki; birlikte yaratılan, yaşayan ve büyüyenler birbirlerini seveceklerdir. Çünkü birbirlerini sevmekten başka her ne yaparlarsa, birbirlerinin celladı olarak birbirlerini öldüreceklerdir.” (Ege'den Denize Bırakılmış Bir Çiçek)
  • Demincek dedim a; yalnızlıktan insanın yanına densizin biri gelince; ağaçlar, dağlar, taşlar örtünüp herkesin bildiği ağaç, dağ ve taş olurlar. (Ege'den)
  • ''Ne güzel dünya.! Fakat güzelliğinin derinliğini kim sondalayabilirdi.?'' (Denizin Çağırışı)
  • "Yaşayın arkadaşlar! Biz heheyt! Serdengeçti delikanlı korsanlarız! Ölürsek bile leş gibi ilaç kokan sinameki ve zencefil suları içerek ve kefen gibi ve mıymıntı yatak çarşafları arasında debelenerek değil, bir top aleviyle, bir kılıç şakırtısıyla, Allah diye gülerek çıkarız dünyamızdan!" (Uluç Reis)
  • Herkes kendi vüs’u ve sa’yı kadarınca nasip alır. Eğer senin kabın az su alıyorsa, deryanın ne günahı var? (Mavi Sürgün)
  • “… fenni akım asıl Anadolu’da İyonya’da başladı ve orada durdu.” (Anadolu'nun Sesi)
  • Bugüne dek üzüldüğüm şeyler, üzülmeye değmeyecek şeylermiş. İşimde bir hafiflik, bir kurtuluş duyuyorum... (Gençlik Denizlerinde)
  • Hiç bir şeye kadir değiliz: Hepimiz birbirimize benzeriz. (Altıncı Kıta Akdeniz)
  • “İyi insanlar kırıldıkları zaman sevmeyi bırakmazlar , göstermeyi bırakırlar ..” (Sonsuzluk Sessiz Büyür)
  • Hastalık dediğin, karadan değil, hep denizden seyahat ederdi. (Deniz Gurbetçileri)
  • Hellenistan şehirlerinde Roma işgaline değgin lağım yoktu. Lağım çukurları bile azdı. Herkes işini sokak köşelerinde yapiyordu. Sokrates bile entarimsi "kiton"unu kaldırıyor ve "Keyo" diyerek sokakta yapıyordu, küçüğünü de, büyüğünü de. Bu nedenden, şehirde arasıra veba gibi bulaşıcı hastalıklar nüfusu kırıp geçiriyordu. Hastalığın, kızan Tanrılar tarafından gönderildiği sanılarak Tanrıların gönlünü etmek için insan kurban ediliyordu. (Anadolu'nun Sesi)
  • Sen nereye gidersin? -Bilinmezliklere Gemine bineceklerden ne ücret istersin? -Tamamen kendileri olmalarını. Peki yolcuların kimlerdir? -Her şeylerini bir hiç uğruna feda edenler. (Gülen Ada)
  • "Yahu bu ne biçim dünyadır?" (Aganta Burina Burinata)
  • yemek yer hazmederiz,yedigimiz yemek biz oluruz. (Denizin Çağırışı)
  • “Hayatlarının bir safhasını kapayıp, bir başka safhasını açan insanların kederlenmemeleri imkansızdır. Ekseri denize açılan insanlar, yurtlarını ve sevgilerini karada bıraktıkları için, müteessir olurlar. Korsanların yurtları denizdi.” (Uluç Reis)
  • İnsan ihtiyarlayınca gençlik hatıralarıyla geviş getiriyor. (Uluç Reis)
  • Onda , herkeste arayıp arayıp da pek az bulduğum veya hiç bulamadığım ve yine özleyip durduğum bir şeyin pek çoğu vardı. (Aganta Burina Burinata)
  • Birinci Artemisia, İsa'dan 480 yıl önce, tarihin en önemli deniz savaşına sahne olan Salamis adasında kendi filosuna, hem kraliçe, hem de amiral olarak doğrudan doğruya komuta etti. (Hey Koca Yurt)

Yorum Yaz