akademi
Turkcella

Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Masumiyet Müzesi kimin eseri? Masumiyet Müzesi kitabının yazarı kimdir? Masumiyet Müzesi konusu ve anafikri nedir? Masumiyet Müzesi kitabı ne anlatıyor? Masumiyet Müzesi kitabının yazarı Orhan Pamuk kimdir? İşte Masumiyet Müzesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.02.2022 08:43
Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Orhan Pamuk

Editör: Murat Yalçın

Editör: Darmin Hadzibegovic

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750826146

Sayfa Sayısı: 520

Masumiyet Müzesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”

Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk'un harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor.

1975'te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen, İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun'un hikâyesi: Hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, Masumiyet Müzesi, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak.

Masumiyet Müzesi'ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz.

Romanı yazdıktan dört yıl sonra, 2012’de, Pamuk romanıyla aynı adlı müzeyi Çukurcuma’da açtı. Şimdiye dek on binlerce ziyaretçinin gezdiği müze için ünlü sanat tarihçisi Simon Schama, Financial Times gazetesine yazdığı yazıda, “Dünyadaki en güçlü, en güzel, en insanî ve en etkileyici çağdaş sanat eseri,” diye yazdı. “Aynı zamanda hem şiir hem karamizah gibi; hem zarif ve şefkatle dolu, hem de kutu kutu, vitrin vitrin, estetik olarak muhteşem.”

Masumiyet Müzesi Alıntıları - Sözleri

  • Çok talihsiz bir zamanda karşılaştık..
  • Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir her şey de bambaşka gelişebilir mıydı? Evet, bunun hayatimin en mutlu ânı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.
  • "İnsanın evi karnının doyduğu, kalbinin olduğu yerdedir.."
  • Bir kadına, zamanında, iş işten geçmeden iyi davranmayı bilmek lazım.
  • "Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum."
  • Çok talihsiz bir zamanda karşılaştık…
  • "Caddeden geçen ilk kırmızı araba soldan gelirse Füsun'dan bir haber alacağım, sağdan gelirse daha bekleyeceğim." der, Satsat'ın penceresinden yoldan geçen arabaları sayardım... "üst geçitteki merdivenin basamakları tek sayıysa, Füsun'u yakında göreceğim," derdim. Basamakların çift çıkması acımı artırır, uğurumun tutması ise beni bir an rahatlatırdı.
  • İşlerimizin iyi gitmesi değil, bizim iyi insan olmamız önemli.
  • "Füsun kolonyayı dökerken Kemal'i sona saklamıştı. İnsan vedalarda da en sevdiğini sona saklar...”
  • Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez.
  • Dünya umrumda değildi, çünkü her şey zaten fazlasıyla lüzumsuz ve kabaydı.

Masumiyet Müzesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

(baştan aşağı spoiler kokuyor..) Okumamın üzerinden biraz vakit geçmesine rağmen ben ancak şimdi cesaret edip de yazıyorum bu satırları. Yanlış anlaşılmaya müsait olma, kitabı okurken beni üzerinde uzun uzun düşünmeye mecbur bırakan anlatımın beni düşündüren yönlerini net bir şekilde açıklayamama gibi tüm kaygılarımı kenara bırakıyor, daha fazla uzatmadan incelememe başlamak istiyorum. Kitabı okumaya başladığım andan bitirdiğim ana varana kadar Kemal karakteriyle neredeyse hiçbir bağ, hiçbir yakınlık kuramadığımı belirtmek istiyorum öncelikle. Kitabın Kemal'in ağzından yazılması okura onun hakkında edinilebilecek olası bütün fikirleri okuma imkânı sunmuş, bu denli sansürsüz -okurun karakter için olumsuz düşüncelerinin oluşması kaygısından yoksun- bir anlatım elbette ki gerçekçi bir karakterin oluşmasına katkı sağlamış fakat bu durumun Kemal karakterine gereğinden fazla bir antipati beslememe zemin hazırlamış olduğuna inanıyorum. Bana göre Kemal karakteri, her şeyden önce dengesiz bir karakter. Böyle düşünmeme yol açan etkenlerden biri, kitabın ilerleyen bölümlerinde Füsun'a olan aşkından dem vurmasına, bizi buna inandırmaya çalışmasına rağmen Sibel ile ilişkisinin hâlâ devam ettiği dönemlerde, Sibel ile birlikte olduğu vakit onu ve kendisini bekleyen mutlu bir gelecek varmışçasına davranmasıydı. Örneğin kitabın 94. sayfasında, Füsun ile ilişkisi sürerken Sibel ile yaşayacağı ev hakkında planlar yapıp hayaller kurmaktan hoşlandığını söylemiş, 185. sayfada ona karşı sempati besleyebileceğim umudunu tamamen ortadan kaldıran şu sözleri sarf etmişti, "...bir gün Füsun'dan haber alacağımı, bir anda eski mutlu günlerimize dönüp gene her gün Merhamet Apartmanı'nda buluşacağımızı, aşk acımdan böylece kurtulduktan sonra da, tabii ki Sibel'le de sevişebileceğimi ve onunla evlenip çocuklu, mutlu normal bir aile hayatı yaşayacağımızı hayal ederdim.". Bu sözler ayrıca kendisinin de kabul ettiği gibi Füsun'a karşı hissettiği ve aşk diye adlandırdığı şeyin aslında bir takıntı olduğunu ve ona kavuştuktan sonra biteceğini kanıtlar nitelikte. Nitekim öyle de olduğunu düşünüyorum. Tüm bunlar olup bittikten, Füsun boşandıktan sonra kazanın olacağı zaman Füsun'a aslında anlattığı gibi değer vermediğini düşündüğümü hatırlıyorum. Bana göre o kadar yılı bu takıntısı uğruna feda ettikten sonra tek amacı, Füsun'u elde etmişken (!) en azından önündeki yıllarda hayatını yoluna sokabilmekti. Bu umudu yüzünden Füsun ile birlikteydi. Füsun'un en ufak hareketini inceleyip, gözlemleyip, uzun uzadıya anlatırken o meşhur küpeyi fark etmemiş olması da buna bir örnek olabilir pek tabii ki. Sibel'i bizlere başta maddiyata değer veren, burjuva bir tip olarak tanıtması, başlarda Sibel ile yaşadığı ilişkinin ikisi için de duygu kaynaklı değil de alışkanlık kaynaklı olduğunu düşünmeme yol açmış olsa da Kemal'den kolay kolay vazgeçmemiş olması, onu tedavi (!) etmeye çalışması, bir şeylerin düzelmesi için emek vermiş olması bana göre Kemal'e gerçekten değer verdiğini gösteriyor. Elbette ki tek sebebin bu olduğunu düşünmüyorum, bunun başka bir etkeni de kitapta sıklıkla yer verilmiş olan bekâret vurgusu olabilir tabii. Başta Sibel'i gerçekten sevdiğini düşündürttüğü için sadece bir ay içinde bu durumun nasıl değiştiğine anlam verememiştim. Gerçi bir ay, pek fazla şeyin değişmesi için yeterli bir zaman. Yine de insan ilişkilerinin bu denli çabuk değişebilmesi gerçeği çok rahatsız edici. Buna şahit olduğum her an alışılmış bir şaşkınlık yaşadığımı itiraf etmek zorundayım. Füsun'a gelirsek... Füsun başlarda çok sevdiğim ve kendime yakın hissettiğim bir karakterdi. Ondan Kemal gibi etkilenmiştim ve bunun için adı bile yetmişti sanırım. Birçokları gibi ben de kendini Kemal'e bu kadar çabuk teslim etmesini yadırgamış fakat bir yandan da anlayışla karşılamıştım. Onu olgun ve zeki bir karakter olarak düşünüyorum. Nitekim Füsun'u başlarda bu kadar yakın bulmama rağmen ortadan kaybolup da kitaba geri döndüğü zaman sanki tamamen yabancı bir karakterden bahsediliyormuş hissini yaşadım. O soğukluğu fazlaca hissettim. Feridun ile ayrıldıktan sonra ise Kemal'e karşı aslında ne hissettiğini bir türlü çözemedim açıkçası. Kemal'in Feridun ile birlikte onun oyunculuk kariyerine engel olmasından dolayı Kemal'e karşı haklı bir kızgınlığının olduğunun farkında olsam da hareketlerinde ve sözlerinde bir tutarsızlık fark ettim. Füsun için böyle trajik bir son bekliyordum elbette. Varlığının kitapta daha güçlü hissettirilmesini isterdim. Kitapta Füsun'un küçükken yaşadığı, uğradığı tacizlere değinildiği bölümde eminim ki kitabı okuyan pek çok kadın orada anlatılanlarla bağ kurabilmiştir. Çünkü maalesef ki böyle bir dünyada yaşayıp da küçüklüğünde böyle nahoş ve iğrenç şeyleri deneyimlememiş kadın sayısı pek azdır. Bu konuda söyleyeceklerimi kısıtlı tutmak istiyorum, fakat Orhan Pamuk'un böyle bir konuya değinmesini, farkındalığını tebrik etmek istiyorum. Füsun'un nişandan sonra o eve gitmemesini, Kemal'i bu şekilde, yokluğuyla cezalandırmasını doğru buldum açıkçası. Kemal ne Füsun'u ne de Sibel'i hak etmiyordu bana göre. Kemal'in babası vefat ettiğinde ve o bölüm anlatılırken kitap hakkında daha sonraları da pek çok kere yapılacak ve beni rahatsız edecek olan bir sorunu -bana göre- fark ettim. Pamuk, yahut Kemal, kitabın bazı -çok da önemli olmayan- kısımlarını sayfalarca, detaylı bir şekilde anlatmasına rağmen önemli olayları oldu bittiye getirmiş, bu da kitabın akıcılığını bana göre olumsuz etkilemiş ve sıkıcı bir hale getirmiş. Bunu, o bölümün su gibi akıp geçişinden sonra fark ettim. En rahatsız olduğum yer ise sanırım Kemal'in Füsun'ların evinde geçirdiği 9 yıl idi. O bölümlerde Kemal yerine o sıkıntıyı, utancı ben yaşamış gibi hissetmiştim. Bazen kitabı bırakma isteği bile gelmişti hatta. Kısaca geriye dönüp baktığımda roman hakkında en ağır basan duygunun huzursuzluk olduğunu tereddütsüz bir şekilde söyleyebilirim. Son olarak, her ne kadar Kemal karakterini sevememiş olsam da itiraf etmeliyim ki, zaman zaman, yer yer onun Füsun'a karşı olan bu takıntısını (?) etkileyici buldum. Üstüne bu uğurda harcadığı zamanı da düşününce hayran kalmamak elde değil sanırım. Sonraları Füsun'dan gördüğü en ufak ilgiyle çocuk gibi mutlu olması, Füsun'dan gördüğü en ufak yakınlığı ezberinde tutması, onca eşyayı biriktirip onlarda teselli bulması, -ki ben de eşyaların teselli edici bir gücü olduğuna inanıyorum- sigarasını ortalama kaç dakikada içtiğini bilmesi, bir filmi izlerken aklından geçenleri yüzüne bakarak anlamaya çalışması ve uzun uzadıya anlattığı daha bir sürü detay, hoşuma gitti. Yine de onun aslında Füsun'u değil de Füsun'a olan takıntısını sevdiğini düşünüyorum. Füsun öldükten sonra aklına müze fikrinin düşmesi bile bence Füsun'un hatırası için değil, insanların müzeye gelip onun Füsun'a karşı olan bu büyük aşkını (!) görmesini istemesi yüzündendi. Tıpkı bunu romana çevirip herkesin okumasını istemesi gibi. Tüm bunlara rağmen, -böyle bir kaygı taşıdığı için tüm bu müze ve roman işine kalkıştığını düşünmeme rağmen- neden kendisini acınacak, sanki bir suçu yokmuş gibi haline üzülünecek bir şekilde anlatmamış oluşuna hayret ediyor, anlam veremiyorum. Sonuçta isteseydi bunu da yapabilirdi. Buna pek anlam verememiştim. "Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım." diyor Kemal kitabın sonunda. Fakat kitabın sonunda kavuşamamış olmaları Zaim'in sözünü kanıtlar nitelikte bana göre; "'Aşk filmlerini çok severim,' dedi Zaim. 'Ama hiçbirinde senin gibi birine hak verildiğini görmedim..." (sayfa 203) (maria puder)

Herkesin bu kadar beğenip yere göğe sığdıramadığı bi kitap ve yazar hakkında gümbür gümbür bi eleştiriyle geliyorum ; Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki Orhan Pamuk görüş ve fikirleri itibariyle (kendisi Türklerin bu topraklarda ermenilere soykırım yaptığını iddida eden ve aydın bir kişi olduğundan düşüncelerini sorgusuz sualsiz söyleme ve düşünme hakkına sahip olduğu ileri sürülen ve bu söylemlerinden dolayı eleştirilmeyen bi yazar- ) kendisine karşı bu yüzden mesafeli kaldım. Nobel edebiyat ödülü aldığı kitabı merak ettiğimden "Beyaz Kale"'yi okudum. Hicbir şekilde beğenmedim ve benim için aldığı nobel ödülü de avrupanın ikiyüzlülüğünün bi nişânesiydi , soykırımı kabul eden o mülakatları vermeseydi ödülü alabilir miydi demeden geçmedim.. E bu kadar da haksızlık etme hayran olunası , ellerden düşmeyen bi kitabı var "Masumiyet Müzesi. İnanın tüm ön yargılarımı bi kenara koyup okudum. Tam bir fiyasko. Evet tamda bu kadar kusura bakmayın. Hiç bir karaktere ısınamadım sevmedim. Kemal'in alkışlanası bi aşkı yoktu benim gözümde. Kemal sibelle nişanlıykende ikiyüzlüydü, füsun evliykende. Sadece ilk başlarda cinsellik üzerine nükseden bi ilişkinin takıntısıydı. Beni çok sinir eden hatta yarıda bırakma isteği oluşturan bi durum varki kitapda sürekli üzerine basıla basıla konu edilen genç kızların önemsememesi gereken -bekaret , bekâretin sadece modern çağdaş kadınlar tarafından normallestirildiği gerisinin yobazlik olduğu gibi verilen ince mesaj ve hatta hatta sinir olarak söylüyorum ki , Hz. İbrâhim' in oğlu ismaili Allaha kurban etme isteğini Sevdiğine sorgusuz sualsiz en değerli şeyini sunmasını tıpkı kadınlarında sevdiği erkeklere hiç düşünmeden bekaretini vermesiyle kıyasladığı o ince mesajı görmediyseniz sadece okumak için okumuşsunuz bence. Aşk için tensel dokunuşların gerekli olmadığı, sevdiğini haykırabilen pasif olmayan, severken başkasıyla olmayan yada başkasıyla olmasına razı olarak seven bi ilişki olmasaydı eğer bende muazzam bi aşk hikayesi diyebilirdim. (Kübra Güneş)

Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum.” Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk'un harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... 1975'te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen, İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun'un hikâyesi: Hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, Masumiyet Müzesi, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak... Sibel ile mutlu bir ilişkisi olan, tekstil zengini bir ailenin çocuğudur Kemal. Sibel ile nişanlanmalarına çok az bir zaman kala uzun zamandır görmediği yoksul akrabalarının kızı olan Füsun’a rastlar ve hikâye böyle başlar. Kemal ve Füsun birbirilerine âşık olur ve yaklaşık 2 ay boyunca gizlice buluşurlar. Fakat Kemal bir türlü Sibel’den ayrılamaz ve onunla nişanlanır. Sibel ile nişanlaması üzerine Füsun ortadan kaybolur ve Kemal ondan haber alamaz. Sürekli onu aramaya ondan haber almaya çalışır. Her gün buluştukları eve giderek umutsuzca onun geleceğini hayal eder ve oradaki eşyalarla özlem giderir. Çevresindeki herkes Kemal'deki değişimin farkındadır ve ona yardımcı olmaya çalışırlar. Sibel Kemal'deki bu durgunluğu bir çeşit hastalık olarak düşünüp onu iyileştirmek için elinden geleni yapar, fakat her şey faydasızdır. Kemal derin bir buhran içindedir ve tek çaresi Füsun’dur. Kemal bu şekilde devam edemez ve Sibel’den ayrılır, Füsun’un peşinde düşer. En sonunda onu bulur akrabada oldukları için tüm cesaretini toplayarak akşam yemeğine gider habersizce. Fakat işler istediği gibi gitmez Füsun evlenmiştir. Kemal tam 8 yıl boyunca her gün onlara akşam yemeğine gider ve her gittiğinde evden bir eşya, Füsun’un kullandığı çatal, kaşık, içtiği sigaranın izmaritleri, Füsun’un elinin değmiş olduğu herhangi bir objeyi alır ve biriktirir. Füsun’u görmediği zamanlarda bu aldığı eşyalarla onun varlığını hissetmeye çalışır. 8 yılın sonunda Füsun eşinden boşanır ve Kemal ile evlenmeye karar verirler. Fakat bir kaza sonucu Füsun hayatını kaybeder. Kemal ise Füsun’un eşyalarıyla ve tüm biriktirdikleriyle Masumiyet Müzesini kurar. Roman “ hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum. ” cümlesiyle başlar ve “ herkes bilsin çok mutlu bir hayat yaşadım. “ cümlesi ile sona erer. Bu cümlelerle aslında herkesin onun mutsuz bir hayat yaşadığını düşünmesine rağmen o yaşadığı bu aşkı her zaman üstün kılmış ve her şeye rağmen çok mutlu olduğunu belirtmiştir. Şu ana kadar okuduğum en iyi aşk romanlarından biriydi diyebilirim.8 yıl boyunca hiçbir şey beklemeden sadece Füsuna yakın olabilmek için misafir olarak gittiği akşam yemekleriyle yetinen Füsunun izmaritlerini bile saklayan Kemal’in duygularını, iç dünyasını ve duyduğu aşkın büyüklüğünü sıkmadan ve akıcı bir biçimde anlatmış Orhan Pamuk. Bitince tamamen bir boşluğa düşmüş hissi ve bir an önce müzeyi ziyaret etme isteği doğuruyor. Masumiyet Müzesi’nden Alıntılar “Bana yalan söylemeni istedim aslında… Çünkü insan ancak kaybetmekten çok korktuğu bir şey için yalan söyler.” “Eğer umutsuzca âşıksak, baba kaybından en sıradan talihsizliğe, mesela anahtarımızı kaybetmeye kadar her şey, diğer bütün acılar, dertler ve huzursuzluklar, her an yeniden kabarmaya hazır olan bu asıl ıstırabımızın tetikleyicisi olur.” “Onun için dünyanın bütün acılarına katlanabileceğimi, bunun da beni bitireceğini biliyordum.” Keyifli Okumalar dilerim..:) (Ercan ERGÜN)

Kitabın Yazarı Orhan Pamuk Kimdir?

Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul), Türk yazar. Birçok başka edebiyat ödülünün yanı sıra 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç yaşta alan iki kişiden biri olmuştur. Kitapları altmış dile çevrildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı. 2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilen Pamuk, Nobel edebiyat ödülünü alan ilk Türk'tür.

Yaşam öyküsü

Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.

Pamuk'un daha sonra yazdığı kitaplar da çok sayıda ödül kazandı. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi de 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale ile 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve yurtdışında tanınmaya başlandı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar romanı Amerika'da 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk'un Türkiye dışındaki ünü artmaya devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda'nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı.

Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır. Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.

Orhan Pamuk ABD'de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihli sayısının "Time 100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler" başlıklı kapak yazısında tanıtılan 100 kişiden biri oldu. 2007 Mayıs'ında yapılan 60. Cannes Film Festivali'nde jüri üyeliği yapmıştır.

Nobel Ödülü

Orhan Pamuk 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak Nobel Ödülü kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tarihe geçmiştir. Akademi'nin 12 Ekim 2006 günü saat 14:00 civarında yayımladığı,

“ 2006 Nobel Edebiyat Ödülü 'Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan' Orhan Pamuk'a verilmiştir. ”

şeklindeki basın bildirisiyle Nobel Edebiyat Ödülü'nün Orhan Pamuk'a verildiği resmen açıklandı. Pamuk 7 Aralık 2006'da, İsveç Akademisi'nde Babamın Bavulu başlığı altında hazırladığı Nobel konuşmasını Türkçe yaptı, Türkçe bilmeyen izleyiciler ellerindeki çeviri metinden konuşmayı takip etti, birçok televizyon kanalı konuşmasını canlı yayınladı. Orhan Pamuk ödülünü 10 Aralık 2006 günü Stockholm Konser Salonu'nda düzenlenen ödül töreninde İsveç kralı XVI. Carl Gustaf'ın elinden aldı.

Romancılığı

Orhan Pamuk'un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Eleştirmen Yıldız Ecevit Orhan Pamuk'u Okumak adlı kitabında onun avangard romancılığını değerlendirmektedir. Özellikle Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı'dan yola çıkarak bize kendisini ve olayların gelişimini anlatır. Aynı şekilde edebiyat tarihçisi Jale Parla da Don Kişot'tan Günümüze Roman adlı kapsamlı yapıtında, Benim Adım Kırmızı'dan hareketle Orhan Pamuk'un eserlerini karşılaştırmalı edebiyat bağlamında irdeler. Parla'ya göre Pamuk, Türk romanının aldığı önemli dönemeçlerin sahibi olan bir yazardır. Doğu-batı sorunsalıyla estetik düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan birisidir Pamuk, bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Kara Kitap'ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi metin örneği sergilemiştir.

Eleştiriler

Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülünü kazanması değişik tepkilerle karşılaştı. Ödülün Pamuk'a Türkiye tarihi ile ilgili demeçleri dolayısıyla verildiği iddiasında bulunuldu. Orhan Pamuk Nobel ödülünü almadan on ay önce 19 Aralık 2005 Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan Erol Manisalı'nın "Orhan Pamuk Nobel'i Garantiledi" başlıklı yazısı Pamuk'un ödülü almasının ardından popülerleşti ve Orhan Pamuk'un Nobeli hakkındaki olumsuz eleştiriler bu yönde gelişti. TRT'de Banu Avar'ın hazırlayıp sunduğu "Sınırlar Arasında" adlı belgeselin Pamuk'un Nobel ödülünü almasından bir gün sonra yayımlanan bölümünde Pamuk, Nobel ödülleri ve İsveç ile ilgili olumsuz eleştiriler yer aldı. Demirtaş Ceyhun hazırladığı imza metninde Orhan Pamuk'un kitaplarını "Amerikan patentli postmodern romanlar olarak" adlandırmış ve "Nobel ödülünün Pamuk'a verilmiş bir ücret" olduğunu söylemiştir. Basında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Orhan Pamuk'u kutlamadığına dikkat çekildi. Ödüle yabancı basından olumsuz eleştiriler de gelmiş, ödülün siyasi sebeplerden dolayı verildiği belirtilmiştir.

Orhan Pamuk'un eserlerinde Atatürk hakkında kullandığı üslup ve yazıları da kimi eleştirilere uğradı.

Bir kısım edebiyatçı Orhan Pamuk'un eserlerindeki bazı bölümlerin diğer yazarlara ait başka eserlerden fazlasıyla esinlendiğini savunmakta, özellikle bazı romanlarındaki belli kısımların diğer kitaplardan neredeyse tamamen alıntı olduğunu öne sürmektedir. Hürriyet Gazetesi yazarı Murat Bardakçı 26 Mayıs 2002 tarihinde belgeleri ile yazarı sahtecilik ve intihal ile suçlamıştır. Murat Bardakçı'ya göre Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı romanı, hikâyesi ve anlatım şekli ile Amerikalı yazar Norman Mailer'in Ancient Evenings adlı romanının bir kopyasıdır. Ayrıca suçlamalara göre Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanı Mehmet Fuat Carım'ın Kanuni Devrinde İstanbul isimli eserinden birebir pasajlar içermektedir. Orhan Pamuk günümüze dek bu konuyla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.

Orhan Pamuk'un Sri Lanka'da düzenlenecek olan Edebiyat Festivaline katılması Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters sans frontières) tarafından eleştirildi. Örgüt Orhan Pamuk'u ve festivale katılmak isteyen diğer edebiyatçıları Sri Lanka'daki baskıları meşru hale getirmekle suçladı.

Orhan Pamuk davası

Yazar Orhan Pamuk, Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi" açıklamasında bulununca hakkında TCK'nın 301. maddesinden ‘Türklüğe hakaret’ davası açıldı.

16 Aralık 2005'de ilk duruşması yapılan Pamuk davası Adalet Bakanlığı'ndan beklenen yazı gelmediği için 7 Şubat 2006 tarihine ertelendi. Şişli Asliye Ceza Mahkemesi, bu tür davalar için Adalet Bakanlığı'nın yazılı izninin gerektiğini belirterek izin verilip verilmediğinin sorulması için bakanlığa yazı yazılmasına karar verdi ve duruşmayı da 7 Şubat'a erteledi. Duruşmanın ertelenmesi kararına AB yetkililerinden tepkiler geldi. Dava günü Şişli Adliyesi önündeki Pamuk ve yabancı yetkililere yönelik protesto gösterileri, Türkiye ve dünya basınında önemli yer tuttu.

AB - Türkiye Karma Parlamento Eş Başkanı Joost Lagendijk, "hükümet, parlamentoya değişiklik yasası getirebilir. Yapılacak şey budur. Türkiye'nin imajına büyük bir zarar vermiştir. Avrupa'da kötü bir imaj doğmuştur. Ünlü bir yazar hakkında dava açarsanız, dışarıda milliyetçiler bu yazarı dövmek için arabasına saldırırsa, burada ciddi bir sorun vardır" dedi.

AP Türkiye Raportörü Camiel Eurlings de, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı şeklinde konuştu.

Türkiye ile AB arasında ciddi gerilime neden olan Orhan Pamuk’un hakkındaki dava 22 Ocak 2006 tarihinde düştü.

Adalet Bakanlığı, Şişli İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği yazıda, Yeni Ceza Yasası gereği izin yetkisi olmadığını hatırlatarak, Pamuk'un yargılanması için Adalet Bakanlığı’nın izin verdiğine ilişkin belge bulunmadığı gerekçesiyle davanın düşmesine karar verdi.

Ödülleri

1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü Karanlık ve Işık (iki yazar arasında paylaşıldı)

1983 Orhan Kemal Roman Ödülü Cevdet Bey ve Oğulları

1984 Madaralı Roman Ödülü Sessiz Ev

1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (Birleşik Krallık) Beyaz Kale

1991 Prix de la Découverte Européene (Fransa) Sessiz Ev (Fransızca çevirisi nedeniyle)

1991 Antalya Altın Portakal film festivali en iyi senaryo Gizli Yüz

1995 Prix France Culture (Fransa) Kara Kitap

2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) Benim Adım Kırmızı

2002 Premio Grinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı

2003 Premio rinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı

2003 International Impac-Dublin Literary Award (İrlanda)

2005 Prix Médicis Etranger (Fransa) Kar

2005 Alman Yayıncılar Birliği'nin Barış Ödülü (Almanya)

2005 Richarda Huch Ödülü (Almanya)

2006 Le Prix Méditerranée étranger Ödülü (Fransa) Kar

2006 Nobel Edebiyat Ödülü (İsveç)

2006 Washington University'nin Seçkin Hümanist Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)[24]

2006 Commandeur de l'ordre des arts et des lettres (Fransa)

2008 Ovid Ödülü (Romanya)

2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)

2012 Sonning Ödülü

Fahri Doktoraları

2006 Tiflis Üniversitesi

2007 Berlin Serbest Üniversitesi

2007 Boğaziçi Üniversitesi

2007 Georgetown Üniversitesi

2007 Tilburg Üniversitesi

2007 Madrid Üniversitesi

2008 Floransa Üniversitesi

2008 Beyrut Amerikan Üniversitesi

2009 Rouen Üniversitesi

2010 Tiran Üniversitesi

2010 Yale Üniversitesi

2011 Sofya Üniversitesi

Onur üyelikleri

2005 American Academy of Arts and Letters Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)

2008 Social Sciences of Chinese Academy Onur Üyesi (Çin)

2008 American Academy of Arts and Sciences Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)

Orhan Pamuk Kitapları - Eserleri

  • Masumiyet Müzesi
  • Kar
  • Cevdet Bey ve Oğulları
  • Sessiz Ev
  • Beyaz Kale
  • Kara Kitap

  • Gizli Yüz
  • Yeni Hayat
  • Benim Adım Kırmızı
  • Öteki Renkler
  • İstanbul
  • Babamın Bavulu
  • Manzaradan Parçalar

  • Saf ve Düşünceli Romancı
  • Ben Bir Ağacım
  • Kafamda Bir Tuhaflık
  • Şeylerin Masumiyeti
  • Kırmızı Saçlı Kadın
  • Hatıraların Masumiyeti
  • Balkon

  • Babalar, Analar ve Oğullar
  • Turuncu
  • Ara Güler's İstanbul
  • Veba Geceleri
  • Evden Kaçmanın Yolları
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Üç İstanbul Romanı: Kara Kitap - Masumiyet Müzesi - Kafamda Bir Tuhaflık

Orhan Pamuk Alıntıları - Sözleri

  • Yeni yazarlar denemek lazım.bazen gerekli sakinlik için yenilik için (Hatıraların Masumiyeti)
  • Her şeyin budalalık olduğunu biliyor, gene yaşıyorum. (Babalar, Analar ve Oğullar)
  • Kafamda bir tuhaflık var, ne yapsam bu alemde yapayalnız hissediyorum kendimi. (Kafamda Bir Tuhaflık)
  • . Bütün bilincim silinsin, geçmişimden hiçbir iz kalmasın, gelecekten ve beklentilerimden de hiçbir iz kalmasın istiyorum. . (Sessiz Ev)
  • Ama mutsuzluk gerçek bir intihar nedeni olsaydı Türkiye’deki kadınların yarısı intihar ederdi. (Kar)
  • Mutluluk nedir ? ''Bütün bu yokluğu, ezikliği unutabileceğin bir dünya bulmak. Birisini bütün bir dünya gibi tutabilmek..' (Kar)

  • "Ölümden korkuyorum." (Beyaz Kale)
  • Eğer orada yeterince uzun bir süre yaşamışsak bir şehir hatıralarımız için bir çeşit müze olur. (Hatıraların Masumiyeti)
  • Ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum. (Kırmızı Saçlı Kadın)
  • Roman sanatı,kendimizden bir başkası gibi ve başkalarından kendimiz gibi söz açabilme hüneridir. (Saf ve Düşünceli Romancı)
  • “Ruhum hem bir eşyanın ruhu hem de bir saatin. Karanlıkta ışıldar ve aydınlıkta kendi içine kapanınca ben de kendi içime dönerim.'' (Şeylerin Masumiyeti)
  • Ah ne kadar da güzeldir çocukken haksızlığa uğrayıp, yatağa yatıp ağlaya ağlaya uyuyakalmak! (Benim Adım Kırmızı)
  • İnsan ne kadar sıkılırsa o kadar hayal kurar. İyi yazabilmem için, iyi sıkılabilmem; iyi sıkılabilmem için de hayatın içine girmem gerekir. (Öteki Renkler)

  • Ahmet keyifle: “Canım burası Türkiye!” dedi. “Gerçeğin kendisiyle değil, kötü bir taklidiyle karşı karşıyayız!” (Cevdet Bey ve Oğulları)
  • Bir kadına uygulanan en sert şiddet sarılmak olmalıydı. (Kar)
  • Mutluluğumuzun ve mutsuzluğumuzun nedeni yaşadığımız hayattan çok, ona verdiğimiz anlam. (Babamın Bavulu)
  • Zaten okumak yazarın harflerle anlattığı şeyleri aklın sessiz sinemasında bir bir resimlendirmekten başka nedir ki? (Kara Kitap)
  • İnsan Dostoyevski’yi hem kendini kaptırarak hem de hayatın tam böyle olmadığını düşünerek okur. (Saf ve Düşünceli Romancı)
  • Çocuk olmak istiyordum! (Beyaz Kale)
  • "Tekrar, mutluluğun kaynağı, garantisi ve ölümüdür!" (İstanbul)

Yorum Yaz