akademi
Turkcella

Mandarinler - Simone de Beauvoir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Mandarinler kimin eseri? Mandarinler kitabının yazarı kimdir? Mandarinler konusu ve anafikri nedir? Mandarinler kitabı ne anlatıyor? Mandarinler PDF indirme linki var mı? Mandarinler kitabının yazarı Simone de Beauvoir kimdir? İşte Mandarinler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.06.2022 15:00
Mandarinler - Simone de Beauvoir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Simone de Beauvoir

Çevirmen: İlkay Kurdak

Orijinal Adı: Les Mandarins

Yayın Evi: Alfa Yayınları

İSBN: 9786051719672

Sayfa Sayısı: 924

Mandarinler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Savaş zamanı Paris’inde bir grup arkadaş Alman işgalinin sonunu kutlamak ve geleceklerini planlamak için toplanırlar. Epik bir roman ve felsefi bir manifesto olan Mandarinler, Goncourt Ödülünü kazanmıştır. Sartre, Camus gibi dönemin entelektüel devlerinin portresini neredeyse kötücül bir hassasiyetle çizen Mandarinler unutamayacağınız bir aşk romanıdır.

“Olağanüstü bir roman.”

–Iris Murdoch

“Sol Yaka’nın devlerinin göz kamaştırıcı bir panoraması.”

–New Statesman

“Karakterler, özellikle de kadınlar, hiçbir şeyden çekinmiyorlar, hatta bazen de avcı konumundalar. Diyaloglar esprili, içten ve gerçekçi. Karakterlerin aşk maceraları mikroskopik doğrulukla kaydedilmiş.’

–Guardian

Mandarinler Alıntıları - Sözleri

  • ... Beni gerçekten etkileyen şeyler bir başkasına ilginç görünmeyebilir.
  • ... “Ve bir ay boyunca gezip dolaşacaksınız." “Yaşını almış insanların biraz ayrıcalıkları olsun artık." "Ya biz gençler ne yapalım peki? Hiç değilse bir şeyler olsaydı."
  • Sessizlik dolu bir yaşamın acısını çıkartmak istiyordu sanki.

Mandarinler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kapağı açıyorsunuz. İlk sayfa. Paris’tesiniz. Paris Nazi işgalinden henüz kurtarılmış. Dönemin Parizyen yazar-çizer-teorisyen takımı ile özgürlüğü kutluyorsunuz. Bugün çok beklendi. Herkes çok heyecanlı. Herkes gelecekten ümitli. Öyle mi? Savaş devam ederken işler ne derece boktan olursa olsun, sizin dışınızda ve sizi kısıtlayan bir faktörün varlığı, üzerinizdeki kişisel sorumlulukların bir ölçüde rafa kaldırılmasına da yarıyor. Kimse sizden pek bir şey yapmanızı beklemiyor. Savaş var nihayetinde. Fakat savaş bittiğinde artık “dışarı çıkmanız” ve “hayatınıza devam etmeniz” gerekiyor. Bu savaş sonrası bunalımı, kitabın ana temalarından biri olmamakla beraber, kendim de dahil olmak üzere pek çok kişide gözlemlediğim “korona-sonrası-bunalımı” ile kurduğum bağdaşım sebebiyle benim için merkezi idi. Ana karakterleri hepimiz tanıyoruz. Merkezdeki çiftimiz Anne ile Robert aslında Beauvoir ile Sartre’ın, bir diğer merkezi karakter olan Henri ise Albert Camus’nün izdüşümü. Etraflarındaki diğer eş-dost-aile üyeleri ile birlikte bir sol entelijansiyanın bileşenleri bu ekip. Fakat sol bu, durur mu, bölünmüş elbette. Komünist Parti ile uzlaşım zor. Yeni bir oluşum etrafında, “Sosyalist bir Avrupa ülküsü” için toplanmaya çalışıyorlar. Bir yandan Sovyetler’den gelen haberler sosyalist kalplerini kırıyor, öte yandan Sovyetler’i yermenin onları sağcı kılacağından korkuluyor. Hiç tökezlemeden akan bu muhteşem kurgu, yazmak-yazmamak, edebiyatın gerekliliği-gereksizliği, politik olarak aktif olmanın ahlaki zorunluluğu ve elbette bu aydınların kendi kişisel alanlarındaki ilişkilenme biçimleri etrafında şekilleniyor. Birbirini takip eden bölümlerden bazıları Henri’nin (Camus’nün) merkeze alındığı tanrı anlatıcı ağzıyla, diğer bölümler Anne (Beauvoir) ağzından ve birinci kişi marifetiyle anlatılıyor. Böylece olayları hem içeriden, hem dışarıdan seyredebiliyoruz. Son olarak, kitapta hiç mandalina yok diye düşünenler için kaynağı çok güvenilir olmayan bir bilgi kırıntısı: “Mandarinler” ismi, Çince karşılığından yola çıkılarak “aydınlar”ı temsil etmek adına kullanılmış. 924 sayfalık harika bir roman. Bir 924 daha giderdi. (Burcu Booker)

Kitap Almanların Fransa'dan geri çekilmesinden sonra başlıyor savaş bitiyor siyasi çekişmeler başlıyor. Savaştan sonra komünist olan bir kişi kişi belli bir zaman sonra Antikömünist oluyor. Bir bölüm Henri Perron sonra da Anne Dubreuilh sırasıyla gidiyor. Henri açısından yazılan bölümler üçüncü göz ile yazılıyor. Anne olan bölümler ise Anne'in gözünden Anne'in kendisi yaziyor. Kitaptaki isimler ve gerçek karşılığı Anne Dubreuilh; Simone de Beauvoir Anne Dubreuilh eşi olan Peter Dubreuilh; Jean Paul Sartre, Herrin Perron; Albert Camus Anne Dubreuilh aşık olduğu Amerikalı Yazar olan Lewis ise Nelson Algren. Yarı otobiyografik kitap diyebiliriz. Kitapta Dubreuilh ile Perron kavgalı olur, gerçek hayatta Sartre ile Camus bir kitap yüzünden kavga eder ve barışmazlar. Kitapta barışıyorlar, Beauvoir'un istediği ikilinin barışması. Sartre ve Beauvoir uzun süre birlikte yaşarlar ama çocukları olmaz. Ama kitaptaki evli çiftin Nadine adlı kızları olur. Kitabın son bölümü en sarsıcı bölümü kadının çaresizliği ölüme ne kadar yakın olduğunu ve intihar düşüncesine bir adım uzaklıkta. Kitapta geçen bu söz: Ne tuhaf! Yalnız öleceğim, ama yine de ölümünü başkaları yaşayacak. İnsanlar ölür ve biter herşey ölen için ama kalanlar ölümü her gün yaşarlar ve acılar içinde boğulurlar. Kim bilir belki hayata bağlanabiliriz? (Vedat)

Mandarinler adını eski bir Çin lehçesinden almış ve bilgin sınıfına verilen isim. Kitapla da uyuşmuş isim, . Beauvoir kitabında her karaktere bir tercih zorunluluğu yükledi adeta ve ana karakterlerin asıl olanı, yapılması gerekeni, seçmeleri öyle büyüledi ki beni. İçsel konuşmalar sarmalında döndüm durdum ben de. Kimisi hayatı seçti, kimisi yazarak var olmayı, kimisi hayatına şekil verenin kendi olduğunu kabul etmeyi, kimisi de inandığı değerlerin pisliğinde ölmeyi. Hepsi . " Mutluluk aramaktı... Bitip tükenmeden... Ve Anne'nin dediği gibi; " Yaşam, yaşayanların gerçeğidir." Keyifle okunanlardan oldu,, (Hande gunkut)

Mandarinler PDF indirme linki var mı?

Simone de Beauvoir - Mandarinler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Mandarinler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Simone de Beauvoir Kimdir?

Simone Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand de Beauvoir (/simɔn də boˈvwaʀ/; 9 Ocak 1908 – 14 Nisan 1986) Fransız yazar ve filozof. Roman, felsefe politik ve sosyal deneme, biyografi ve otobiyografi yazarı, gazeteci.

En önemli eseri 1949’da yazdığı, kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelenmesini yaptığı ve modern feminizmin temellerini kurduğu İkinci Cins (Le Deuxième Sexe) adlı eseri sayılabilir.

Yaşamı 

Simone de Beauvoir 9 Ocak 1908’de Paris’te Georges Bertrand ve Françoise (Brasseur) de Beauvoir çiftinin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Geleneksel bir ailenin büyük kızıdır. Otobiyografisinin ilk bölümünde (Bir Genç Kızın Anıları) dinine ve ülkesine bağlı ataerkil bir ailenin sorumluluklarla donatılmış kızı olarak yaşadığı dönemden bahseder. Kişiliğinin koyu katolik annesinin ve bilinemezci babasının karşıtı olarak şekillendiği söylenebilir.

Çocukluk ve ergenlik çağını etkileyen iki ilişkisinden biri kardeşi Helen diğeri arkadaşı Zaza ile olan ilişkisidir. Helen’in küçüklüğünden itibaren ona sürekli bir şeyler öğretmeye onu yetiştirmeye çalışmış ilişkisinde öğretici bir kaygı içinde olmuştur. Zaza ise trajik yaşamı ve ölümü ile Simone’nun karşılaştığı ilk sorunu oluşturuyordu.

Matematik ve felsefede Baccalauréat sınavını geçtikten sonra Katolik Enstitüsü’nde matematik öğrenimi ve Saınte Marie Enstitüsünde yabancı dillerde yazın eğitimi gördü. Daha sonra Sobone’da felsefe eğitimi aldı. 1929’da seçkin Ecole Normale Superieure’ye kayıt olan ve Sabone’da kurs almakta olan Jean-Paul Sartre ile tanışır. Beavuvoir’un Ecole Normele’de eğitim gördüğü yanlış ve yaygın olan bir bilgidir. Ancak bu okuldaki Sartre ve felsefe gurubundaki diğer insanlar tarafından iyi tanınmaktadır. 1929’da felsefede Agregation başaran en genç öğrenci olur. Sartre o yıl birinci olur, Simone ise ikinci. Ancak herkes bilir ki de Beauvoir felsefede en iyi idi. Sartre’a birincilik erkek olduğu için verilmişti. Sorbonne’da iken hayatı boyunca bilinecek lakabı Castor(Cesur) edinecektir.

1943 yılında Simone Konuk Kız (L'Invitée) adlı Rouen okulundaki öğrencilerinden Olga Kosakiewicz ile olan kronik lezbiyen ilişkisinin öyküsünü yayınladı. Bu öykü aynı zamanda de Beauvoir ile Sartre arasındaki karmaşık ilişkiyi ve ilişkinin bu üçlü ilişkiden nasıl zarar gördüğünü anlatır

Ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra De Beauvoir Sartre’ın Maurice Merleau-Ponty ve diğer arkadaşları ile kurduğu Modern Zamanlar (Les Temps Modernes ) adlı politik gazetede çalışmaya başladı. De Beauvoir bu gazetede kendini geliştirdi ve ölümüne kadar editör olarak çalışmaya devam etti.

Belirsizlik Ahlakı Üzerine (Pour Une Morale de L'ambiguïté , 1947) kitabında Fransız varoluşçuluğu etkileri farkedilmektedir. Kitapta çok sade bir biçimde Sartre’ın olmak ve hiçlik felsefeleri arasındaki geniş açıyı göstermektedir. De Beauvoir bir biseksüeldir. Ancak bir seminerde Nelson Algren’le tanıştığı 1947 yılına kadar kadar orgazma ulaşamamıştır. Chicago’da Beauvoir Algren ile ilişkisinde ilk orgazmını yaşar. Bu Fransa’da iki ayrı kitap olarak basılan İkinci Cins kitabına da ilham olur. Bu çalışma Amerika’da da The Second Sex olarak yayıncı Alfred A. Knoph’ın karısı Blance Knopf ‘un tavsiyesi üzerine Howard Parshley tarafından çevirilerek yayınlanır.

Kadın: Efsane ve Gerçek 

Simone de Beauvoir önce Kadın: Efsane ve Gerçek adlı denemesini yazar. Bu denemesinde erkeklerin kadınları, erkekleri yanlış havalara, izlenimlere sokan gizemli “diğer”ler olarak gördüğünü iddia eder. Ve erkeklerin, bu “diğer”olma durumunu, kadınları ve onların problemlerini anlamadıklarına, onlara yardım etmediklerine hatta onlara uyguladıkları baskılara bir neden olarak kullandıklarını iddia eder. Bu durumun tüm toplumlarda klişeleşmiş bir hal aldığını ve her zaman hiyerarşiyi elinde tutanların güçsüzleri “diğer” olarak tanımladığını ve onları etraflarında dolaşan karanlık gölgeler olarak nitelendirdiğini savunmuştur. Bu durumun sınıflar arasındaki ilişkilerde, dinsel, ırksal ayrımların mücadelesinde her türlü karşıtlıkta görüldüğünü ama hiç karşıtlıkta “diğer” nitelendirmesinin ve “diğer”e yaklaşımın kadın-erkek ayrımındaki kadar klişeleşmiş bir hal almadığını, hayatın mevcut düzenine gerekçe olarak gösterilmediğini söyler.

İkinci Cins 

Yazarın bu eseri 1949’da Fransa’da yayınlanmıştır. Freudcu yönleri ağır basan feminist bir varoluşçuluk göze çarpar. Varoluşçulukta olduğu gibi de Beauvoir temel prensip olarak var oluşun özden önce geldiğini kabul eder ve “Kadın doğulmaz kadın olunur.” prensibine ulaşır.

Araştırmaları diğer kavramı üzerine yoğunlaşmıştır. Kadınların diğer olarak tanımlanmasını ve mevcut sosyal konumunu, gördüğü baskının temeli olarak olarak nitelendirir De Beauvoir tarihte her zaman kadının sapkın ve anormal canlılar olarak görüldüğünü iddia eder ve Mary Wollstonecraft’ın dahi erkekleri kadınlara ulaşmaları gereken ideal örnek olarak gösterdiğini ileri sürer.

De Beauvoir “Bu durum kadınların kendilerini normalden sapmış, dışta kalan ve normale ulaşmaya çalışan canlılar gibi algılamalarını sağlayarak onlarını başarılarını sınırlandırmışdır.” der. Feminizme göre bu düşünce artık bir kenara atılmalıdır. De Beauvoir iddia eder ki kadınlar erkekler kadar ayırım yapma, seçme yeteniğine sahiptir ve böylece kendilerini geliştirmeyi seçebilir, kadını mevcut durumundan ileri götürebilir, kendi hayatlarının ve dünyanın sorumluluğunu alabilir.

Ölümü ve sonrası 

1981’de Sartre’ın acı dolu son yıllarını anlattığı Veda Töreni’ni (Cérémonie Des Adieux) yazar. Kendisi de Paris’de Cimetière du Montparnasse mezarlığına Sartre’ın yanına gömülür. Mezar taşında isimleri alt alta yazılır. Ölümüden sonra ünü yayılmaya devam eder. Sadece 1968’lerin post-feminizminin kurucusu olduğu için değil aynı zamanda akademisyen olarak ve varoluşcu Fransız düşün insanı olarak da ünü gelişerek yayılır. Sartre’ın üzerindeki etkisi her zaman görülür. Felsefe üzerine yazdığı birçok eserde de Satre’ın varoluşçu etkisi görülebilir. Paris'te Seine Nehri üzerine yapılan bir köprüye yazarın adı verilmiştir.

Eserleri 

Konuk Kız, (1943)

Pyrrhus ve Cineas, (1944)

Başkalarının Kanı, (1945)

Kim Ölecek?, (1945)

Her Erkek Ölümlüdür, (1946)

Belirsizlik Ahlakı Üzerine, (1947)

İkinci Cins, (1949)

Gün gün Amerika, (1954)

Mandarinler, (1954)

Sade’ı Yakmalı mı?, (1955)

Uzun Yürüyüş, (1957)

Bir Genç Kızın Anıları, (1958)

Yaşlılık, (1960)

Sessiz Bir Ölüm, (1964)

Les Belles Images, (1966)

The Woman Destroyed, (1967)

Yaşlılık, (1970)

Hesap Tamam, (1972)

When Things of the Spirit Come First,(1979)

Veda Töreni, (1981)

Sartre’a Mektuplar, (1990)

Aşk Mektupları (Nelson Algren’e), (1998)

Ödülleri

1983 Sonning Ödülü

Simone de Beauvoir Kitapları - Eserleri

  • Sessiz Bir Ölüm
  • Sade'ı Yakmalı mı?
  • Kadın - İkinci Cins 1
  • Moskova'da Yanlış Anlama
  • Yıkılmış Kadın
  • Denemeler
  • Tüm İnsanlar Ölümlüdür
  • Kadın - İkinci Cins 2
  • Mandarinler
  • Bir Genç Kızın Anıları
  • Kadın - İkinci Cins 3
  • Kadınlığımın Hikayesi
  • Konuk Kız
  • Ben Bir Feministim
  • Başkalarının Kanı
  • İkinci Cinsiyet
  • Olgunluk Çağı 1
  • Veda Töreni
  • Simone de Beauvoir'dan Sartre'a Mektuplar
  • Nelson Algren'e Aşk Mektupları
  • Olgunluk Çağı 2
  • Koşulların Gücü - Birinci Kitap
  • Güzel Görüntüler
  • Koşulların Gücü - İkinci Kitap
  • Yaşlılık-1 - İlk Çağı
  • Yaşlılık-2 - Son Çağı
  • Veda Töreni ve Jean Paul Sartre'la Söyleşiler
  • Brigitte Bardot and The Lolita Syndrome
  • Die Unzertrennlichen
  • Extracts From: The Second Sex
  • Konuk Kız
  • Müphemlik Ahlakı Üzerine - Pirus ve Sineas
  • The Ethics of Ambiguity

Simone de Beauvoir Alıntıları - Sözleri

  • Ama neye yarardı ağlamak sızlanmak? Baş kaldırmak da çok yorucu ve boş bir güldürü. Hiçbir çıkış yoktu. Dünyanın hiçbir yerinde ya da kendi içinde, kendisine ayrılmış bir doğru yoktu. (Konuk Kız)
  • uzun uykuları ve uykusuz geceleri seviyordum (Olgunluk Çağı 1)
  • Insanlık dediğimiz şey erkeklerden oluşmuştur ve erkek kadını kendi varlığı içinde değil, kendisine göre tanımlamaktadır. (Kadın - İkinci Cins 1)
  • En azından, ben öldüğümde yaşamış olacağım. (Tüm İnsanlar Ölümlüdür)
  • Birisi bana "Seyahat etmek neye yarar, insan kendisini hiç terk etmiyor ki" demişti. (Konuk Kız)
  • Bunun, bizim toplumlarımızdaki erkeklerin, benim büyüklük kompleksi diye adlandıracağım bir biçimde, üstün oldukları düşüncesini içselleştirmiş olmalarıyla da bağlantısı var. Bundan vazgeçmeye hazır değiller. Kendilerini yüceltmek için kadınları aşağı görmek ihtiyacınıu duyuyorlar. Kadınlar da kendilerini aşağı görmeye o kadar alışmışlar ki, nadir olarak eşitlik için mücadele ediyorlar. (Ben Bir Feministim)
  • Her eylem bir seçimdir. (Olgunluk Çağı 2)
  • “…insanlarla ilişkisi olmayan bir eşya olduğu izlenimine kapıldığını söyledi bana.” (Veda Töreni)
  • Bugün kimse kırbaçlamanın, şehvetin aşırılıklarıyla sönmüş gücü tazelemek gibi büyük bir erdem taşıdığını yadsıyamaz. (Sade'ı Yakmalı mı?)
  • Size yeniden kavuşma ihtiyacı hissetmiyorum çünkü sizden ayrı değilim, sizinle her zaman aynı evrendeyim. (Simone de Beauvoir'dan Sartre'a Mektuplar)
  • “Can güvenliği yerine kasıtlı olarak verimi yeğliyorlar. Yani üretimi insanların canından üstün tutuyorlar.” (Veda Töreni)
  • Ne acı, ne istek, ne umut, hiçbir şey duymuyorum. (Simone de Beauvoir'dan Sartre'a Mektuplar)
  • . Kendini bilmek mutluluğun garantisi değildir, ancak mutluluktan yanadır ve onun için savaşma cesaretini sağlayabilir. ... (Koşulların Gücü - Birinci Kitap)
  • insanlarla hiçbir zaman anlaşamayacağımın bilincine vardım (Olgunluk Çağı 1)
  • "Şu hale göre insanın yaşı 70'tir.İlk 30 yılı kendine ait olandır.Ve bu da çabuk geçer...Sonra eşekten aldığı 18 yıl gelir, bu esna da omuzların da yük taşımaktadır, başkalarını besleyecek buğdayı değirmene o vermektedir...Daha sonra köpekten aldığı 12 yıl gelir, bu esnada da kendini bir köşeden ötekine sürükleyerek homurdanır durur, çünkü artık ısıracak dişleri yoktur...Bu devre de geçtiğinde artık ömrünü tamamlamak üzere maymundan aldığı 10 yıl kalmıştır kendisine .Artık kafasına sahip değildir.Biraz da tuhaf olur ve çocukları güldüren, kendisiyle alay ettiren acaip şeyler yapar". (Yaşlılık-1 - İlk Çağı)
  • Fakirler çok defa diğerlerine oranla daha hastalıklı olurlar, çünkü konforsuz İzbelerde otururlar, gerektiği gibi beslenemezler, zor ısınırlar; üstelik hastalıklarını tedavi ettiremezler ve hastalıkları ciddileşir, çalışmalarını engeller, yoksuluklarını çekilmez hale getirir. Sefaletlerininin utancı içinde, evlerine kapanıp, her türlü toplumsal ilişkiler kaçarlar. Komşularının, yardımıyla geçirdiklerini bilmelerini istemezler; dostlar tarafından yapılacak ufak tefek hizmetlerden de askeri bakımdan kendileri yoksun bırakırlar ve en sonunda yatalak hale düşerler. (Yaşlılık-2 - Son Çağı)
  • Ahlaki tutum, teknik ve toplumsal koşullar olumlu davranışları olanaksız kılınca ortaya çıkar. Ahlâk, olanakların kıtlığı ve tekniklerin yetersizliğinin sizi içinde bıraktığı durumu yaşamaya yardımcı olan idealist çarelerin tümüdür. (Koşulların Gücü - Birinci Kitap)
  • Egemen sınıfın isteği gücü sürdürmektir ve bunun tek yolu kadınları evde tutmaktır. Kadın depolitize olursa erkeği de depolitize eder. Çünkü kadınların özgürleşmesi daima toplumsal özgürleşme ile ilişkilidir. (Kadın - İkinci Cins 1)
  • İnsan, özgürlüğünden kaçmaya meylettiği halde, özgürlüğe mahkûm bir varlıktır. (İkinci Cinsiyet)
  • - Ne kaybettin? - Gençliğimi. (Moskova'da Yanlış Anlama)

Yorum Yaz