diorex
sampiyon

Leyla ve Mecnun - Fuzuli Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Leyla ve Mecnun kimin eseri? Leyla ve Mecnun kitabının yazarı kimdir? Leyla ve Mecnun konusu ve anafikri nedir? Leyla ve Mecnun kitabı ne anlatıyor? Leyla ve Mecnun kitabının yazarı Fuzuli kimdir? İşte Leyla ve Mecnun kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 07.03.2022 10:00
Leyla ve Mecnun - Fuzuli Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Fuzuli

Çevirmen: Muhammed Nur Doğan

Yayın Evi: Yelkenli Kitabevi

İSBN: 9786055836016

Sayfa Sayısı: 600

Leyla ve Mecnun Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Divan edebiyatı sahasındaki özgün çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Muhammet Nur DOĞAN daha önce Yapı Kredi Yayınları Klâsik Yapıtlar dizisi arasında beş baskı yapan “Fuzulî – Leylâ ve Mecnun, Düz Yazıya Çeviri, Notlar ve Açıklamalar” adlı kitabının 6. baskısını, kültür ve sanat yayıncılığının marka ismi Yelkenli Yayınevi kitapları arasında yayımladı.

Divan şiirinin birinci büyük mesnevîsi olan Fuzulî’nin Leylâ ve Mecnun’undan sonra ikinci ve son büyük mesnevîsi olan Hüsn ü Aşk’ı da nesre çeviri ve açıklamaları ile birlikte neşreden Prof. Dr. Muhammet Nur DOĞAN’ın bu önemli eserleri gerek Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinden ve gerekse şiir, edebiyat ve kültür dostlarından binlerce okuyucu ile buluştu ve çok ciddî bir kitleye ulaştı.

Türk edebiyatının en büyük mesnevîlerinden biri olan Leylâ ve Mecnun, muhteşem lirizmi, Türk, Arap ve Fars toplumlarının ürettikleri ortak kültür ve medeniyet değerlerini bir hazine sandığı gibi içinde taşıması, beşerî ve ilahî aşkı aynı kudretle yansıtmaktaki başarısı ile bütün dünya edebiyatlarının evrensel değere sahip şaheserleri arasında yerini hakkı ile almıştır.

Prof. Muhammet Nur DOĞAN hazırladığı bu 6. Leylâ ve Mecnun baskısı, içerdiği 170 çok önemli not ile birlikte artık kültür, sanat ve edebiyat yayıncılığında vazgeçilmez bir yer kazanmış bulunuyor. Estetik, semantik, dinî, tasavvufî, tarihî ve gündelik hayata ait bilinmeyen çok sayıda hususun kapılarını aralayan bu notlar Divan edebiyatının klâsik meselelerine büyük bir isabetle çözümler getiriyor. Çoğu günler, haftalar ve aylarca süren yoğun çabalarla sonuca ulaştırılmış bulunan bu metin çözümlemeleri okuyucuda arkeolojik bir keşif heyecanı uyandırıyor.

Prof. DOĞAN oldukça akıcı bir üslûpla kaleme aldığı kapsamlı Önsözünde Leylâ ve Mecnun’un başka araştırıcılar tarafından gerçekleştirilen daha önceki neşirlerinde çok büyük hatalar bulunduğunu söylüyor ve bu iddiası ile ilgili ilginç örnekler veriyor. Muhammet Nur DOĞAN’ın bir başka önemli iddiası da, Hüsn ü Aşk’ın çok güçlü bir tahkiye anlayışı ile kaleme alındığı; bu sebeple bizim millî romanımız olmayı hak ettiği hususudur. Ondaki bu tahkiye özelliği, bir taraftan insan ruhunun Allah’a yükselişinin anlatıldığı tasavvufun (vahdet-i vücut) mistik macerası ve buna paralel olarak da aşkın bütün güzelliklerinin yansıtıldığı beşerî dram olmak üzere iki boyutu birlikte (müsenna) aksettirmektedir.

Aynı zamanda şair olan Muhammet Nur DOĞAN’ın şiirsel bir dille gerçekleştirdiği çeviri, çağların en büyük duygu, aşk, hikmet romanı olan Leylâ ve Mecnun’un akıcılığını büyük bir başarı ile yansıtıyor. Kitapta bulunan lirik karakterli 24 gazel ve 2 murabba çevirisi ise manzum olarak yapılmış.

Yeni kapağı ve mizanpajı ile büyük bir özenin ifadesi olan kitap divan şiirinin en büyük eserlerinden birisi olan Leylâ ve Mecnun’un önemine uygun bir baskı hâlinde okuyucunun hizmetine sunulmuş. Eserin sonuna eklenen 20 adet minyatür ise bu acılı aşk ve ıstırap serüveninin çizgi romanı niteliğinde.

Leyla ve Mecnun Alıntıları - Sözleri

  • Ecel gelse, benim neyimi alacak ki? Can yok; gam alacak değil ya!
  • Büyüdükçe gökyüzüne bakmayı da bırakıyor insan..
  • Kimse birbirini tanımak için sabretmiyor , Kimsenin kimseye ayıracak vakti yok..
  • "..ve içimde kaybolup giden insanlar var. "
  • Ecel gelse, benim neyimi alacak ki? Can yok; gam alacak değil ya.
  • "Eğer dert ortağı isen, benim yârim ol; yok, eğer dert ortağı değil sen de, var ol!"
  • -Boş yere canı yanmaz insanın.Ya bir eksiklik vardır geleceğe dair, ya da bir fazlalık vardır geçmişten gelen.
  • "..Biz gamını çektik; sen başkasına yâr oldun.."
  • Sustuğum şeyler var, hiç konuşmadıklarım.. İçinde kaybolduğum şehirler ve içimde kaybolup giden insanlar var..
  • "Senin için dünyayı karşıma almışım da sen onlar daha kalabalık diye o tarafa geçmişsin gibi."
  • Tanrım! Ümit bahçem suya kandı. Hayal mi, düş mü görüyorum? Bahtım uykudan mı uyandı?

Leyla ve Mecnun İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Leyla ile Kays: yazar/Fuzuli ,Azerbeycan Türkçesinde eser veren bir Türk Divan şairidir.Bu dildeki en büyük şair kendisidir.Oğuz boyundan olan Fuzuli, Alevi dir.Farsça ve Arapça da bilir ve bu dillerde eserleride vardır.1400 lerin sonunda doğup 1556 da ölmüştür.İslami bilim ve dil eğitimi almıştır. Bedensel zevkten ziyade, tasavvufi aşka lirik şiirler yazan Fuzuli nin tarzına en yakın isim yazar/yunus-emre dir.Fuzuli, Salgın hastalık ile ölmüştür.Kendisi de aynı kitap/leyla-ile-mecnun--71133 daki Kays(Mecnun) gibi çölde yaşamıştır. İlahi aşk, tasavvuf, ıztırap, kavuşamama, vuslat, yoksulluk, tabiat eserlerinde en yoğun kullandığı kavramlardır. kitap/leyla-ile-mecnun--71133 kitabına gelecek olursak; Azerbeycan Türkçesi ile Destan-ı Leyli ve Mecnun adında yazılmıştır.Lirik ve epik karışımı bir kitaptır.1536 senesinde yazılmıştır.Tebriz de orjinal el yazması mevcuttur. Kays, Mecnun un gerçek adıdır.Mecnun, deli divane aşık olduğu için daha sonradan halkın ona taktığı bir lakaptır.Yani Kays ile Leyla daha uygun olur aşıkların adları için.Okulda aşık olduğu Leyla nın annesi Leyla yı dedikodu çıktı bahanesiyle okuldan alır.Mecnun, bu vakitten sonra hergün gördüğü ve karşılıklı olarak aşk yaşadıkları Leyla yı görememeye başlar.İkiside kabile reislerinin çocuklarıdır.Olaylar bu şekilde gelişir ve bi şekilde işler hep ters gider.Bir türlü kavuşamazlar.Savaş olur, evlilik olur, uzaklık olur, küslük olur, dargınlık olur, herkes onlara sırt çevirir ama aşk işte bu.Bu ikiliyi hiç kimse duygusal bağlamda ayıramaz. Kitapta, bol bol şiir var.Şiirler çok anlamlı.Kitabın bağlayıcılığı çok hoşuma gitti.İnanan herkes ölünce malumunuz sonsuz aşk, ilahi aşk kavramına kavuşacak.Yani Allah(cc)a.Fuzuli de bizi bunu diyor kitapta aslında.Mecnunluk kavramı gibi bir kavramın günümüze kadar gelmesini, hatta Leyla mısın kızım bee gibi bi cümlenin günümüze kadar gelmesini sağlamış bir eserdir.Dile kolay 500 sene. Toplumda kadın olmak o dönemde de zormuş bunu da görmüş oluyoruz.Namus, istediği kişi ile evlenmeme,başlık parası kavramları o zamanda da var.Derdini kuşa,böceğe anlatır masum kızımız.Kimse onu anlamaz da dinlemez de. Ayrıca kitapta hurafelerde olup, onlara sert bir karşı çıkışta vardır. Kitapta, yazar/nizami-gncvi dan esinlenerek oluşturduğu çok fazla bölüm vardır. Günümüze kadar diziler,filmler,kitaplara esin kaynağı olan bu büyük eserin hikayesi kısaca budur. Say Eski Türk Klasikleri serisinde bu kitaba öyküleştirerek yer vermiş.Yky nin Kazım Taşkent klasiklerini kullanarak bu yapıtı bizlere kazandırmıştır. yazar/mehmet-kanar fena iş çıkarmamış kısaltıp, öyküleştirirken. Kitaba puanım 7. (Emre Bulut)

Leyla'yı bilen, zaten Mecnun olur!!!: Leyla ve Mecnun 16.yuzyıl şairi Fuzûlî tarafından yazılmış Mesnevî tarzında bir eserdir. Bir beşere aşık Kays isimli bir gencin, tutku, saplantı, aşırı istek vs. gibi sebebler sonucu Mecnun'a dönme hikayesi. Bir diğer bakış ile beşeri aşktan ilahi aşka yol alan bir yolculuk hikayesi. Fuzûlî'nin varoluş sancısının bize hediye ettiği bir eserde diyebiliriz. Ne demişti Fuzûlî, "Öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir; Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?" Hikayede belirli bir zaman kalıbı yok ama mekan olarak genel anlamda çöl kalıbını kullanabiliriz. Geleneksel bakış açısının özellikle kadın üzerinde çok çetin ve sert olduğu bir dönem. Kadını kendi öz iradesinin değil, başkalarının bakış açısının yönettiği, sosyal hayattan, aktif hayattan koparıldığı bir dönemde (aslında özellikle Ortadoğu olmak üzere halen farklı sayılmaz) kavuşmanın neredeyse imkansız olduğu bir aşk hikayesi. Kays, bir kabile reisinin oğlu. Eğitim görmek üzere gittiği okulda, geri kalan hayatının akışını tamamen değiştiren, Leyla'ya İlk görüşte aşık olan ve hikâyenin en baş karakteri. Leyla, oda aynı şekilde Kays'a aşık, ama toplum ve aile baskısı gibi nedenlerden ötürü bunu Kays gibi belirgin yaşayamayan hikayemizin diğer en baş karakteri. Leyla'nın annesi, Kays'ın Leyla'ya olan aşkından haberdar olur ve Leyla'yı ondan uzak tutmak için Leyla'nın okula gitmesini yasaklar. Leyla'yı bir daha okulda göremeyecek olan Kays ise bu tutkulu aşkın verdiği acı ve ızdırap ile daha fazla dayanamayıp hem okulunu hem evini terkederek Mecnun olup çöllere düşer. Ve buradan itibaren artık Kays'ın Mecnun olma, beşeri aşktan ilahi aşka yol alma serüveni başlar. Bunu kitapta geçen bir bölümden alıntı ile anlatmak daha iyi olur, "Mecnun'un babası çölde Mecnun' bulmak için, şaşkın şaşkın yol arayıp gezerken, ansızın gözüne bir ateş parıltısi göründü. O ateş bu ihtiyarın yolunu aydınlatarak siyah geceyi gündüze çevirdi. Sandı ki, o ateşi kavim kabile aydınlansın diye bedeviler yakmıştir... Pervane gibi ateşe yöneldi... Yaklaşıp bakınca, gördü ki bu alev çalı çırpı ateşi değil; bir nefestir. Bu Mecnun'dur; göklere yükselen bir ah çekmiş ve cihana bir ateş salmıştır. Dünyadan yüz çevirmiş; baştan, gözden, tenden ve candan geçmiş; Ne maldan, ne mülkten söz ediyor; ne babasını, ne de anasını arzuluyor; Şeref ve itibarının yaprağı rüzgârlara karışmış; ortada bir o kalmış, bir de ölüm arzusu... S/401" Bu olaya şahit olduktan sonra Babası bile Mecnun'u aramayı, ikna edip geri dönmesini istemeyi bırakır. Leyla Mecnun'un hakikat arayışı, Leyla birdir, tektir ve benzersizdir Mecnun için. Leyla vahdet gibidir. Hani Mecnun diyor ya, "Onun o, benim de ben olduğumu sanma! Iki ten, bir can ile yasamaktadır.S/417" Mecnun'un varoluşu Leyla'nın hem varlığına hem yokluğuna muhtaç değil mi? Hem sevincine, hem gamına muhtaç değil mi? Leyla değil mi Mecnun'a yaşama gücü veren? "Güzellerin vuslatına talip olan, nefsin arzusudur; Yoksa, gerçek aşk için; ayrılık ya da vuslat, fark etmez...S/541" Derken fuzûlî, yaptığı teşbih ile çok güzel anlatıyor bunu. Ölmeden önce ölünüz diye bir hadis vardı, işte bu noktada çok güzel bir eser yine Leyla ve Mecnun. Çünkü Kays Mecnun olmadı, Mecnun öldü... Ölmeden önce ölmenin tezahürüdür Mecnun tasavvuf edebiyatının bu noktasında... Ben bu eser hakkında daha fazla yorum yapıp yanlış kelimeler ve cümleler kurmak istemediğimden dolayı burada incelememi bırakıyorum. İslam dininde, tasavvufun bakış açısı, tasavvufi bakış açısı iki beşerin birbirlerine olan aşkı üzerinden ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Teşbih konusunda zaten dünya edebiyat tarihinin en iyilerinden biri Fuzûlî'nin Leyla ve Mecnun'u. Bu konuya ilgi duyan herkesin mutlaka okuması gereken bir eser. Herkese iyi okumalar... (Adem Yavuz)

Leyla meclisi aydınlatan mum, Mecnun ise ciğer yakan ateş: - Biz aşkı sevgiyi çok yanlış anlamışız, çok farklı yerde yanlış kişilerde aramışız... * Aşk kabiliyet ister. Hakkı arayana temiz bir kalp gerek aşk ilk önce maşukta belirir ki aşık öteleri görsün... * Ruhunla temizle yüce aşkının kapısının önünü. O zaman olursun O’nun gerçek aşığı... - Kitabı elimden düşüremedim bir sayfa okuyayım bir sayfa daha derken sonuna geldim. - Öyle bir sanat var ki içerisinde; dili farklı olsa dahi lezzet veriyor kafiyeleri. Bana göre Leyla ve Mecnun hikâyesinin en hakikatli yorumu “Leyla ve Mecnun" bir eser değil şaheserdir. Leyla hakikat sırrıdır; Mecnun ise hakikati arayan insan ruhudur. Leyla Hak’tır, Mecnun ise Hakk'ı arayan kuldur.” Sözün özü; aşkı içselleştirip, Leyla’dan geçip Mevla’ya varmak isteyenlere bire bir devadır kitap. Okunması kolay ve keyiflidir. Ayrıca kendi kültürümüzün devamını sağlamak için bu toplumlarda doğan her bireyin okuması gereken bir kitap. (ƒαтмα)

Kitabın Yazarı Fuzuli Kimdir?

Mehmed bin Süleyman Fuzûlî (Fużūlī (فضولی); d. 1483, Hilla - ö. 1556, Kerbela ya da Bağdat), Türk divan şairidir. Asıl adı Mehmet bin Süleyman'dır. Türk Bayat boyundan olduğu aktarılmaktadır. Türk şiirini önemli ölçüde etkilemiştir. Yedi Ulu Ozan'dan biri kabul edilir.

Ailesi göçebe hayatı bırakıp günümüzdeki Irak bölgesine yerleşmiş olan Oğuzların Bayat boylarındandır. Fuzûlî; ne kadar kesin bilinmese de 1483 yılında Akkoyunlular zamanında şimdiki Irak'ta Kerbela veya Necef'de veya Kerkük iline bağlı Kale semtinde doğduğu tahmin edilir.

Fuzûlî iyi bir eğitim almak için ilk önce Hillah şehirinde müftü olan babasından, ve daha sonra Rahmetullah adındaki bir öğretmenden eğitim görmüştür. Daha sonraki öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte; eserlerinden İslamî bilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Su Kasidesi'nin 2. beytinde; "Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem" "Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su" diyerek astronomi bilgisinin de iyi olduğunu ortaya koymuştur.

Türkçe Divanı'nın önsözünde; “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir.” demektedir.

Türkçe, Arapça ve Farsça divan şiirlerini yazmıştır. Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır.

Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir aşk, Ehl-i Beyt'e duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği tek şair Yunus Emre'dir. "Leyla ve Mecnun" mesnevîsi aynı konuda yazılmış (Arapça ve Farsça dahil) en iyi mesnevîlerden biridir.

İran şiirinden Hâfız, Türk şiirinden ise Nesimî ve Nevai çizgisini en başarılı şekilde kemâle erdirmiştir. Kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir. Onun, Kerbela'da 1556 yılında içinde yaygın olan salgın bir hastalık sonucunda, veba veya kolera'dan öldüğü tahmin edilir. Fazilet (erdem) kelimesinin kökü olan "FUZUL" kelimesinden türeyen -fazilet sahibi -erdemli manasında fuzuli mahlasını kullanmıştır.

Irak'ta yaşamıştır. Hayatı yoksulluk, bahtsızlık ve ilgisizlik içinde geçmiştir. Bu durum onu derinden etkilemiş ve bu yalnızlık duygusu sanatının ilham kaynağı olmuştur. Yaşadığı atmosferi şiirine yansıtmıştır. Kendisi çölde yaşamış; çöl kimsesizlik, hasret ve hüzün demektir. Fuzuli bu unsurları şiirinde yoğurmuştur.

Fuzuli şiirlerinde Tek Varlık görüşünü en fazla işleyen şairdir. Onda "Visal" (Allah'a kavuşma) isteği kuvvetlidir. Ama vuslat yoktur. Tasavvuf onda yaşı ve sanatı ilerledikçe koyulaşmıştır. Divan edebiyatında ilah-i aşkı en fazla işleyen şairdir. Bu durum ondaki ideal aşkı gösterir. Fuzuli derdi, ıstırabı seven bir kişidir. Nitekim şu beyiti bunu açıkça gösterir.

"Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib Kılma derman kim helakım zehri dermanındadır."

Fuzuli derin ve samimi bir aşk şairidir. Ölüm, toplum, yoksulluk, felsefe, tabiat temalarını hep bu aşk etrafında yazmıştır. Çağdaşlarına göre sade bir dili vardır. Arapça, Farsça ve Türkçe'yi çok iyi bilen şairin gücü; bu üç dilden aldığı kelimeleri kullanıp, bunlarla düşünmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle Divan Edebiyatı'nın en büyük şairlerinden sayılmaktadır.

Fuzuli Kitapları - Eserleri

  • Leyla ve Mecnun
  • Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela
  • Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz
  • Matla'ul-İtikad Fi Ma'rifeti'l-Mebdei ve'l-Mead
  • Divan
  • Türkçe Dîvân

  • Beng ü Bade
  • Sıhhat u Maraz
  • Tevhid Fuzuli
  • Əsərləri - II Cild
  • Ruhun Yolculuğu
  • Molla Cami'nin Kırk Hadis Tercümesi
  • Meyvələrin Söhbəti

  • Əsərləri - I Cild
  • Əsərləri - III Cild
  • Əsərləri - IV Cild
  • Əsərləri - V Cild
  • Əsərləri - VI Cild
  • Leyla ile Mecnun

Fuzuli Alıntıları - Sözleri

  • “ “Lale” kelimesinin harfleri ile “Allah “ kelimesinin harfleri denktir. Ebcedde de sayı değerleri (66) eşittir. Bu sebeple mimari ve tezyinat sanatlarımızda Lale motifi çok sık kullanılmıştır. “ (Tevhid Fuzuli)
  • "Eğer dert ortağı isen, benim yârim ol; yok, eğer dert ortağı değil sen de, var ol!" (Leyla ve Mecnun)
  • ''Taâlallah, bu ne ruhsâr-ı mergub-i dilâradır, Ki dil derdinde âciz, can temâşâsına hayrandır.'' (Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela)
  • "Sen ki, dünyada içenlerdensen Şenlik makamının bir sâkiniysen Neşeyle içtiğin halis şaraptır Kevser ummak sana nahaktır" "Sen ki, dünyâda ehl-i işretsen, Sâkin-i mesned-i meseretten. İçdigündür neşât ile mey i sâf; Kevser ummak degül sana insâf! " (Beng ü Bade)
  • Ey silsile-i vücûda nazım Rezzâk-ı erâzil ü eâzım .. Ey varlık sistemini düzenleyen ve hem en aşağılıklara hem de yüksek ruhlu insanlara rızık veren ( Tanri)! (Tevhid Fuzuli)
  • Hepsi mahv oldu. (Meyvələrin Söhbəti)

  • “Edinme hevesle sersemliği âdet, Utanma, gel ver akla selâmet” (Beng ü Bade)
  • Suret'ten ma'na'ya götüren bir rol vardır. Ma'na gülünün göründüğü yerler suret'in bahçeleridir! (Rind ile Zahid - Sıhhat ile Maraz)
  • Derler ki bir hayâldir dünya İtibar edilmez bir rüya (Beng ü Bade)
  • “Edinme hevesle sersemliği âdet, Utanma, gel ver akla selâmet” "Kelle-huşg olmağı şi'âr itme, Gel dimâğun ter eyle 'âr itme" (Beng ü Bade)
  • Gönül sahrâ-yı hicrânda dilemez nâfe-i âhû Ayağın toprağı cânâ mene çün müşk ü anberdir ( Gönül ayrılık çölünde ahunun misk kokusundan istemez; ey sevgili senin ayağının toprağı bana misk ve amber gibidir) (Beng ü Bade)
  • Herkes, kendi işinde kusursuz olmalı... Aşığın akıl sahi­bi olması doğru mudur? (Divan)
  • Za’f, kuvvetlenip Sıhhati zaifletmiş. Ruh, bu yüzden muztarip olup,Aşka «Ey benim evimi barkımı yıkan ve beni devran sergeştesi kılan, bana bütün yalan vaidlerde bulundun, helâkime kasdettin. Ne hileydi ki benimle oynadın ve beni yerimden yurdumdan uzaklaştırdın. Ma'mur bir ülkem vardı ki rahat, zevk ve şürurla doluydu. Bir müddet beni Ma'şukluk yurdunda aldattın, oradan yüzüme bir kapı açtın, bîr zaman da beni Aşıklık ülkesinde garib ettin ve bana türlü türlü belâlar nasib eyledin. O memleketlerde de yüzümün suyunu döktün, beni tekrar ümitsiz bir halde vatana getirdin. Vatan yıkıklığa yüz kodu, tezelzüle uğradı. Allah Allah, bu ne zulümdür ? Senden bir durakta bin feryad» dedi. (Sıhhat u Maraz)

  • - "Aşk olmasaydı ve aşkın gamı olmasaydı, Bu kadar özlü sözü kim söyler, kim işitirdi?.." (Ruhun Yolculuğu)
  • Subbet aleyye mesâibun lev enneha, Subbet ale'l eyyami sırne leyaliyâ. (Benim başıma öyle musibetler geldi ki eğer, Gündüzlere gelseydi gündüzler gece olurdu.) (Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela)
  • “ Rengarenk çiçekler insanın bakışlarını aniden kendine çevirerek ikaz eder, uyarır, kendine gel der. Tabiatın sıradan gibi görünen yüzü, yüzey şekilleri birdenbire bir canlılık kazanır, adeta insana, bana bak, beni oku, diye fısıldar. “ (Tevhid Fuzuli)
  • Doğru olan, akıllı kişinin yaratılışı hususunu düşünmesi; varlığının mahiyetini araştırması; başlangıçtaki ve sondaki halini idrak etmesi; kazanç fırsatını kaybetmeden, sual ve cevap yerine yönelmeden önce, iyilik ve kötülük yolunu birbirinden ayırması; bütün insanların hemcins ve cinsinin icabı olan şeyler bakımından eşit bulunduğuna, binaenaleyh aralarında bilgiden başka -çünkü o, derece derecedir- hiç bir fark mevcut olmadığına inanmasıdır. İnsanlar arasındaki yegâne farkı teşkil eden bilginin ise en zoru, en yükseği ve en şereflisi, en faydalısı olup o da mânevî nimet ve insânî olgunluktur. (Matla'ul-İtikad Fi Ma'rifeti'l-Mebdei ve'l-Mead)
  • Benem ol pâdşâh-i heft-iklîm Ki bana şâhlar kılur ta'zîm (Benim padişah yedi iklimde Kusur etmez şahlar bana hürmette) (Beng ü Bade)
  • "Senin için dünyayı karşıma almışım da sen onlar daha kalabalık diye o tarafa geçmişsin gibi." (Leyla ve Mecnun)
  • N'ola ger olsa yetîm ol dürr-i deryâ-yı hayâ Ger yitîm olsa füzûndur dürr-i deryaya bahâ (Saadete Ermişlerin Bahçesi Kerbela)

Yorum Yaz