Kusursuz Cinayet Yoktur - Sevil Atasoy Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Kusursuz Cinayet Yoktur kimin eseri? Kusursuz Cinayet Yoktur kitabının yazarı kimdir? Kusursuz Cinayet Yoktur konusu ve anafikri nedir? Kusursuz Cinayet Yoktur kitabı ne anlatıyor? Kusursuz Cinayet Yoktur kitabının yazarı Sevil Atasoy kimdir? İşte Kusursuz Cinayet Yoktur kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Sevil Atasoy

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9786050905496

Sayfa Sayısı: 244

Kusursuz Cinayet Yoktur Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Dünyaca ünlü adli tıp uzmanı ve kriminolog Prof. Dr. Sevil Atasoy, sadistlerin ve mazoşistlerin kanlı serüvenlerini aktarıyor, "zevkine ölüm" dosyalarını aralıyor.

Dünyaca ünlü adli tıp uzmanı ve kriminolog Prof. Dr. Sevil Atasoy, ağırlıklı olarak cinsel zevk amaçlı cinayetleri ve seksüel seri katilleri ele aldığı Kusursuz Cinayet Yoktur'da, sadistlerin ve mazoşistlerin kanlı serüvenlerini aktarıyor, "zevkine ölüm" dosyalarını aralıyor.

Asla bulunmak istemeyeceğiniz evlerde yaşananlar, günlerce süren işkenceler, yanlışlıkla 19 yıl cezaevinde kalan masumlar, yanlış değerlendirilen deliller, Atasoy'un incelikli anlatımıyla karşınızda...

Kan nasıl sıçrar...

Satanizm ayinlerinin içyüzü...

Cinsel suçlar nasıl araştırılır, nasıl aydınlatılır...

Seks köleleri neler yaşar...

"Beni soluksuz sev!"diyen kimdi...

Münevver Karabulut cinayeti ve morgdaki hayalet...

(Tanıtım Bülteninden)

Kusursuz Cinayet Yoktur Alıntıları - Sözleri

  • Geciken adalet, adalet değildir.
  • Ama bugüne kadar parmak izi sahteciliği konusunda gördüğüm en yaratıcı suçlu, bir kadın. "Aşk sen nelere kadirsin!" dedirtecek kadar hoş bir olay. Kadın "el de benim, parmak da" diyor. Ama bakın, gümrükçüleri nasıl aldatıyor. Vizesinin süresi dolunca Japonların sınır dışı ettiği 27 yaşındaki Çinli Bayan Lin Rong, sevdiği adamla birlikte olmak için yeniden Japonya'ya girebilmenin yollarını arıyordu. Önce bir sahte pasaport edindi. Buraya kadarı makul. Sonra bir plastik cerraha gitti. Kendi mi teklif etti, yoksa cerrahın mı fikriydi bilinmez, 15 bin dolar karşılığında sağ elinin baş ve işaretparmaklarının derisini sol eline, sol elininkileri sağ eline naklettirdi ve amacına ulaştı. Ama sevdiği Japon'la 2009'da evlenmeye kalkınca, yeniden parmak izlerinin alınacağını hesaplayamadı. Parmak uçlarındaki iyileşmiş yara izlerini fark eden memur, polisi arayınca yakalandı ve yine sınır dışı edildi. Bu arada kim bilir, belki yeni bir yöntem bulmuş, Japonya'ya girmiş ve muradına ermiştir. Japon polisi bu cerrahi yöntemin sık kullanıldığını tahmin ediyor ve özellikle göçmen başvurularının çok olduğu ülkelerdeki meslektaşlarını uyarıyor.
  • İyiler ve kötüler vardı. Fahişeler kötüydü Öldürmek kolaydı da, temizlemesi zordu.
  • Eğer bu ölümse,ölümden korkmamalı; güzel yüzünde,ölüm bile güzeldi.
  • Eskiler, "Can çıkar huy çıkmaz" derdi . Ne yazık ki küçüklere karşı cinsel suça meyilli olanlar tedavi edilmedikleri takdirde bu eylemlerini tekrarlar .
  • Unutmayın, kusursuz cinayet yoktur .
  • Tükürüğünü, dolayısıyla DNA'sını bırakmamak için zarfı yalayarak değil selobantla yapıştıran, ama bu kez selobant üzerinde kalan parmak izi ve saç tellerinden yakalanan nice suçlu var .
  • Her görgü tanığı yanılabilir. Her insan değişik nedenlerle, işlemediği bir suçu üstlenebilir. Bu nedenle günümüzde ne "ben gördüm" diyenler ne de "ben yaptım" diyenler revaçta. Varsa yoksa bilimsel deliller, yani parmak izi, DNA, kıl, tüy, lif ve benzeri somut veriler. Ancak soruşturmanın başlangıcında, sadece görgü tanıkları varsa, üstelik bunlar çocuksa ne olacak? Yaşını başını almış kişilerin söylediklerine bile kuşkuyla yaklaşırken, çocukların söylediklerine ne kadar güvenmeli? Hele onlarla konuşanlar, "usulüne uygun" biçimde görüşmemiş ve yönlendirici sorularla belleklerini "kirletmiş"se. Çocukların anlattığına ne ölçüde inanılabileceği, yıllardır tartışılır. Kriminoloji tarihi,çocukların tanıklığı sayesinde aydınlatılan suçlarla olduğu kadar, onların söylediklerine dayanılarak hapsedilen, hatta idam edilen, ancak yıllar sonra masum oldukları anlaşılan talihsiz kişilerin öyküleriyle doludur.
  • era quel che morir chiaman gli sciocchi: morte bella parea nel suo bel viso. Francesco Petrarca
  • Her sadist bir mazoşist, her mazoşist bir sadisttir
  • İnsan ve kedi genomu karşılaştırıldığında, aralarındaki benzerlik hayret verici.
  • Otoerotik asfiksi, psikiyatrinin başucu kitabı olarak tanımlayabileceğimiz Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-IV-TR tanı ölçütlerinde yer almamakla birlikte, diğer parafililer arasında sayılabilir. Otoerotik asfiksiye başvuran kişilerin önemli bir bölümü genç erkeklerdir ama, ergenlerde, yaşlılarda ve kadınlarda da rastlanır. Otoerotik asfikside kişi, beynine giden oksijeni kısıtlayarak, serebral hipoksiyi sağlar. Eylem sırasında kendini tatmin edebilir. Oksijen miktarını azaltabilmek amacıyla, asma, boğaza bağ dolama, başa naylon poşet geçirme, özel üretim maskeler takma, göğse bastırma, oksijen yerine gaz ya da kimyasal soluma gibi farklı yöntemlere başvurur. Bu arada cinsel organın, bedenin herhangi bir yerine, tercihen boyna bağlanmasına da sıklıkla rastlanır.
  • Bundan 10 yıl kadar önce, olay yeri inceleme, delil toplama ve DNA analizlerinin faili bulmadaki önemi hakkında polis okullarında verdiğim bir dizi konferans, ülkemizdeki polis kriminal laboratuvar müdürleri tarafından hoş karşılanmamış, "Atasoy'un anlattıklarına aldırış etmeyin. Olay yerindeki her gazoz kapağını, her izmariti bize göndermeyin. Masrafın altından kalkamıyoruz" şeklindeki ihtarlara yol açmıştı.

Kusursuz Cinayet Yoktur İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kusursuz Cinayet Yoktur: Sevil Atasoy denildiğinde gözlerimde büyük bir hayranlık belirir.Kendi alanında oldukça başarılı olan ve ülkemizde bilimi en iyi şekilde temsil eden nacizane insanlardandır.Bu kitabında gerçek hayatların perdesini mükemmel bir uslupla okuyucusuna sunmuştur.Kitap yalnızca olay akışı dışında bilgide barındırmaktadır.Sevil Atasoy’un bu kitabı ve diğer kitaplarında farklı bir hava ile okuyucuyu büyüleyen bir yazar kategorisindedir.Polisiye kitapları seven her bireyin okumasını kesinlikle tavsiye ederim. (f.)

Öncelikle Allah hiç kimseyi katil, sapık, seksopat tarzı insanlarla karşılaştırmasın, amin diyerek bir giriş yapayım.. Kapalı kapılar ardını hiç kimse bilmez ki bu çoğu zaman çok iyi bir şey çünkü o kapılar aralanınca insanda kaygı bozukluğu oluşabilir.. Kedi merakından ölürmüş ve meraklı bir kedi olmamanızı şiddetle tavsiye ederim.. Henüz kitabın ilk cinayetinde yoğun ve en üst seviyedeki sadizmliğiyle BDSM'ye bir örnek verilmiş ve bu direkt salt bir şekilde kaygı vericiydi.. İnsanlar sokaktan geçip giderken kimin ne düşündüğünü bilemez ve yoldan geçerken yanımızdan yaklaşık olarak minumum on tane ruhu bozuk insan geçer.. Kapalı kapılara bile gerek yok Twitter'da bu tarz insanları rahatça bulabilirsiniz.. Kitabı okurken pek sık "Rabbim sen bizi koru!" dedim çünkü bunlar tamamen gerçekti.. İnsanoğlunun ruhu,bedeni ve düşünceleri evcilleşmeyince tam bir korkunç canavara dönüşebiliyormuş.. Sık sık kendimizi köreltmeli ve evcilleştirmeliyiz.. Bana göre seri katiller oldukça zeki insanlar.. Kendilerine ait çok ince bir haz alma duyguları var.. Seçtikleri yemekler bile özenli.. Diğer insanlardan ayrılırlar.. Seri katiller veyahut ruhu bozuklar, belirlenmiş bir insani standartın pek dışındalar.. Normal insanlar gibi olamazlar da.. Onların kendilerine ait bir yaşamları vardır ve pek paylaşmayı sevmezler.. Nitekim hiçbir seri katil işlediği cinayetlerin ortaya çıkmasını istemez.. Asosyallerdir.. Kimisi okulunda üstün başarılıdır.. Çoğu anatomiyi oldukça iyi bilir.. Zaten birçok katil ya sağlık alanında ya da hukuk alanında çalışıyordur.. Siz siz olun, insalarla her şeyini paylaşmayı sevmeyen, evi, odası sığınağı olan ve genellikle oradan çıkmayan insanlarla muhattap olmayın.. Hele de bu insanlar deneyleri çok seviyorsa.. Bir gün bir denek siz olabilirsiniz.. Kusursuz Cinayet pek mümkün olmasa da uzun süre kusursuz kalabilir.. Ha bir de babamın "Kan yerde kalmaz." demesi aklıma geliyor.. Bir insan öldürüldüğü zaman asla ama asla kanı yerde kalmaz, elbet bir gün ortaya çıkar.. Sivrisinekten bile örnek alınır, fosilleşmiş bir kemikten bile örnek alınır illa o cinayet ortaya çıkar.. Bununla ilgili çok hoş bir kıssadan hisse okumuştum.. Eski zamanlarda bir ülkede haksızlıklara karşı savaş açmış adil bir Padişah varmış. Günlerden bir gün, memleketin tanınmış tüccarlarından olan Abdullah isminde bir şahıs izbe bir yerde ölü olarak bulunmuş. Yapılan bütün tetkikata rağmen katil bir türlü tespit edilememiş. Aradan on seneye yakın süre sene geçmiş, ama buna rağmen, padişahın üzüntüsü hala dinmemiş. Hemen herkesin huzur içinde yaşadığı ülkede gerçekleşen bu elim hadise sonrası katilin hala yakalanamamış olması vicdanını sıktıkça sıkıyormuş. Zira, kendi idaresi altında bulunan bir insanın katline engel olunamaması, ayrıca suçlu şahsın bulunamaması meselelerinde baş sorumlu olarak kendisini görüyormuş. Günlerden bir gün, hem bunları düşünüyor, hem de sofrasında yemeğini yemeye devam ediyormuş. Çok yardımsever ve misafirperver biriymiş padişah. Bilhassa yaşlı kimselere karşı derin bir saygısı varmış. Hizmetçileri, yoldan ihtiyar bir adamın geçtiğini haber vermişler. Bunun üzerine padişah, yaşlı adamın hemen içeri alınmasını emretmiş. İhtiyar, içeri girdiğinde padişah tarafından saray sofrasına buyur edilmiş. Çorbalar içildikten sonra Padişah, misafirine kim olduğunu sormuş. Adam, “Eskiden yol keser, adam soyardım” demiş. “İhtiyarladığım için aynı işi yapamaz oldum. Yapamaz olunca da o işleri bıraktım.” Padişah, “Yani şimdi eski gücüne dönsen, dinçleşsen soygunculuğa devam eder miydin?” diye sual ettiğinde ihtiyardan, yarı kahkaha ile karışık “Tabi yaa, elbette, huylu huyundan vazgeçer mi hiç?” cevabını almış. Bu sırada sofraya gümüş kaplı bir tepsi içinde padişaha ve misafirine ikram edilmek üzere iki ördek getirilmiş. Ördekleri gören yaşlı misafir, bıyık altından gülmeye başlamış. Bunu farkeden Padişah merakla sormuş: “Hayrola amca neye gülüyorsun?” Misafir, “Sofraya gelen ördeklere gülüyorum Padişahım” diye cevap vermiş. Padişah, “Bunda gülecek ne var, bir kusurumuz olduysa buyur söyle, çekinme” demiş. “İzniniz olursa anlatayım” demiş ihtiyar. “Demiştim ya yol keser, adam soyardım diye. Vaktiyle tenha bir yerde birini yakalamıştım. Üstünden epey yüklü miktarda altın çıkmıştı. Altınları aldım. Fakat adamın beni şikâyet edeceğinden korkup onu oracıkta öldürdüm. Onu yere yatırıp öldürmek üzere bıçağımı çektiğim esnada yanımızdan iki ördek geçiyordu. Adam o an gözlerini ördeklere çevirerek ‘Ördekler şahidim olsun’ dedi. Bunlar onun son kelimeleri oldu, öldü gitti ahmak adam. Şimdi sen söyle padişahım, hiç ördekten şahit olur mu? Konuşamazlar ki… Onu hatırladığım için güldüm” diyerek başından geçenleri bir bir anlatmış. O an padişahın beyninde şimşekler çakmış, hiddetle yerinden kalıp, “Sen Abdullah’ın katilisin!” diye bağırmış. Şu sofradaki ördekler de sen Abdullah’ı öldürürken üstünüzden uçan ördekler olmalı. Öyle güzel şahitlik ettiler ki, seni tastamam konuşturdular, yaptıklarını itiraf ettirdiler.” Nöbetçilere emretmiş o an. “Bu katili derhal yakalayıp zindana koyun!” Padişah katilin bulunması ile rahat bir nefes almış, cinayete şahit olan ördekler sayesinde cinayetin bu dünyada da cezasız kalmamasını sağlamış. Katil dört duvar arasına cezasını çekmeye giderken padişah, Rabbine el açıp şunları seslendirmiş: “Yüceler Yücesi Allah’ım! Sana şükürler olsun ki, beni bu dertten kurtardın. Sen ne adilsin ki dilersen kızarmış ördeklere bile bir katili ihbarlatırsın.” (The Heidi)

Sevil Atasoy zamanında yılın bilim insanı seçilen, uluslararası alanda da çok önemli görevlerde bulunmuş gurur kaynağımızdır. Adli tıp dalındaki başarıları ve yeteneğiyle, kitapta suç dünyasında yaşanan kan dondurucu olayları bizlere kısa bölümler halinde aktarıyor. Kitap öncelikle bir roman havasında akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcı biçimde ilerlemiyor. Zaten Sevil Atasoy’un amacı da böyle bir anlatım değil. Burada yaşanan olaylar, romanlarda yer alandan çok daha korkutucu, gerçekçi, hemen kurtarıcı olarak yetişen kahramanlardan uzak ve insanın kanını donduran detaylarla ilerliyor. Sadomazoşist bozukluğa (kelime anlamını açıklamak isterdim ancak uygun görmüyorum, siz araştırabilirsiniz) sahip kişilerin yaptıklarını okudukça ve bu kişilerin “internet araştırmasıyla” gerçekten yaşamış olduklarını öğrenince gerçekten şaşıracaksınız. Sevil Atasoy “Kanıt” dizisinden bölümlerle de ilişkilendirdiği bu kısa olayları kriminal açıdan anlatarak bir nevi eğitici bir anlatım da sunuyor. Bu açıdan yakın meslekte çalışan insanların daha da zevkle okuyacağı bir kitap. Kitabı sevdiğim bir arkadaşımın (ki hala da severim kendisini) önerisiyle okudum ve okudukça keyif aldığımı, yeni farklı bilgilere sahip olduğum içinde ayrıca mutlu olduğumu söyleyebilirim. Mindhunter, CSI gibi dizileri severek izlediyseniz ve bu konulara ilgiliyseniz biçilmez kaftan bir kitap olacaktır. İyi okumalar dilerim... (Mustafa Dikme)

Kitabın Yazarı Sevil Atasoy Kimdir?

Sevil Atasoy (d. 1949, İstanbul), İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü öğretim üyesi olan Türk bilim kadını. Prof. Dr. Şemsi Gök ve Dr. Ferda Gök'ün kızıdır.

Alman Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi'nde yüksek tahsilini tamamladı "Tıp Bilimleri" doktorası yapan Sevil Atasoy, biyokimya uzmanı oldu.

Türkiye'de, DNA delilleri ve kriminal laboratuvarların gelişmesine katkısı nedeniyle "Yılın Bilim İnsanı Ödülü"ne lâyık görüldü.

2005 - 2010 arasında Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Üretiminde Tahminler Daimi Komisyonu üyeliği ve Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu başkanlığı (2010) yaptı.

1980-1993 yılları arasında T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi başkanlığını üstlenen Atasoy, 1988-2005 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nün müdürlüğünü yürüttü ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde öğretim üyeliği yaptı.

İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Atasoy, Hürriyet Gazetesi'nin Pazar ekinde "Delil Avcısı" adlı sayfada 250 kadar gerçek suç öyküsü yayınladı

Okan Bayülgen'le birlikte yürüttüğü Muhabbet Kralı adlı talk show programıyla İsmail Cem ödülünü aldı.

Temmuz 2010'dan itibaren Kanal D'de yayınlanan Kanıt adlı eğlendirici-eğitici polisiye dizinin konsept ve hikaye danışmanıdır.

Uluslararası Adli Bilimler Merkezi'nin ortağı, Teşvikiye Laboratuvarı ve Atasoy Danışmanlık şirketlerinin sahibidir. Masumiyet Projesi (Innocence Project)

Sevil Atasoy Kitapları - Eserleri

  • Kusursuz Cinayet Yoktur
  • Labirent
  • Acayip İşler
  • Her Çikolata Yenmez
  • Karanlığa Yolculuk
  • Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Gerçekler

  • Yeraltındaki Melekler, Yerüstündeki Şeytanlar
  • Çürük Elmalar Masum Mahkumlar
  • Bu Ayak İzi Senin, Dr. Watson!

Sevil Atasoy Alıntıları - Sözleri

  • Ister Douglas ve Ressler'in orijinal tanımlaması gibi Criminal profilleme deyin, isterseniz daha sonraki adlarıyla psikolojik profilleme, davranış profillemesi ya da soruşturmacı profillemeyi tercih edin, izlenen 5 basamaklı yol hep aynıdır. Bunlar delil toplama, sınıflama, suçla ilgili davranış dizisinin rekonstrüksiyonu, saldırgana ait bir imza varlığının yada varsa kişisel özelliklerinin saptanmasıdır. Toplanan bilgiler, artık önceki çalışmalardan elde edilen deneyime dayalı olarak değil, gelişmiş matematik formüller kullanılarak değerlendiriliyor. Coğrafi bilgi sistemlerinden de yararlanılarak bir profil oluşturuluyor. (Yeraltındaki Melekler, Yerüstündeki Şeytanlar)
  • Türkiye'nin iki katına varan yüzölçümüne karşılık, nüfusu ancak dörtte birimiz olan Sincan'da (Doğu Türkistan), Uygurların yanı sıra Kazak ve Kargu gibi Türki topluluklarla Han, Hui, ve Mogollar da yaşıyor. Ancak Müslüman olan Uygurlar en kalabalık etnik grup ve Çin'in genel nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Hanlar ile hiçbir genetik ortaklıkları bulunmuyor. (Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Gerçekler)
  • Pakistan Ulusal Cocuk Haklari Birligi, genc erkegin yasliya hizmetini, sosyal statu gostergesi kabul eder. (Bu Ayak İzi Senin, Dr. Watson!)
  • Aslında, erkek gibi davranmayıp, cinayet silahı olarak tabanca ya da bıçağı değil, ilaç ve zehirleri tercih ettiklerinden, birçok kadın katil hiç yakalanmamış olabilir. (Karanlığa Yolculuk)
  • Korkaklar her gün, cesurlar bir kez ölür. (Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Gerçekler)
  • Keske Bay Sherlock Holmes gercek olsaydi da, Londra polis muduru Karindesen Jak'i bir turlu bulamadigindan istifa etmek zorunda kalmasaydi. (Bu Ayak İzi Senin, Dr. Watson!)

  • "Hiçbir şey apaçık görünen kadar aldatıcı değildir" demiş Sherlock Holmes'in yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle. (Her Çikolata Yenmez)
  • Her sadist bir mazoşist, her mazoşist bir sadisttir (Kusursuz Cinayet Yoktur)
  • Hiçbir şey, apaçık ortada olan kadar aldatıcı değildir. “Boscombe Vadisinin Gizemi”nde Sherlock Holmes, Dr. Watson’a, (Karanlığa Yolculuk)
  • Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki, ünlü bir seri katil etkili ve ekonomik biçimde iki ihtiyacı karşılar: Ölüm ve şöhret. (Çürük Elmalar Masum Mahkumlar)
  • Roman yazabilmek için mi öldürdüler yoksa cinayeti işledikten sonra romanını mı yazmak istediler, bilinmez. (Çürük Elmalar Masum Mahkumlar)
  • 2008'in son günlerinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, açık ve net biçimde, hüküm giymemiş kişilerin parmak izi ve DNA bilgilerini bir veri tabanında sonsuza kadar tutmanın insan haklarına aykırı olduğuna karar verdi. 19 yargıcın oybirliği ile verdiği bu karar, hükümetlerin ellerindeki verilerin bir bölümünü (şüpheli olduklarından parmak izi ve DNA'sı alınmış, ancak olayla ilgisi bulunmadığı anlaşılmış kişilerin bilgilerini) silmek zorunda olduğunu ve Avrupa Konseyi'nin 47 üyesinden biri olan İngiltere'nin de buna uyması gerektiğini belirtti. Yazımın başında sözünü ettiğim, hırsızlıkla suçlanan ama beraat eden küçük S. ve kız arkadaşıyla tartıştığı için tutuklanan, ancak kız şikâyetini geri alınca davası düşen Michael Marper'e 42 biner İngiliz Lirası tazminat vermeye mahkûm etti. Bununla birlikte AİHM, İngiltere'nin İskoçya örneğinin de izlenebileceği sinyalini verdi. İskoçya, bir cinsel ya da şiddet suçu olmadığı takdirde, beraat eden ya da soruşturmaya uğramayan kişilerin bilgisini bankasından siliyor. Ancak silinceye dek üç yıl bekleme izni var, yargıç kararıyla bu süreyi beş yıla uzatabiliyor. (Her Çikolata Yenmez)
  • Sung Tz’u, bundan tam 762 yıl önce yazdığı Hsi Yuan Çi Lu (Hataları Yıkamak) adlı kitabında, bir çeltik tarlasında bıçaklanarak öldürülen adamın öyküsünü anlatır. Cesedin bulunuşunun ertesi günü, Sung Tz’u, köylülere ellerindeki orakları yere bırakmalarını söyler. Sinekler oraklardan birine üşüşünce, Sung Tz’u katilin kim olduğunu bulur. (Ölenin küçük bir doku parçası, bıçağın üzerinde kalmış olsa gerek.) Yazarın anlattığına göre, köylü hem suçunu itiraf eder, hem de öylesine şaşalar ki “kafasını yerlere vurur”. (Karanlığa Yolculuk)

  • Evet her insan kötü, her insan yalancı Şeytani dilleriyle kara ruhlar korosunda Yüzsüzce tutturmuşlar bir şarkı (Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Gerçekler)
  • İmkansızı eledikten sonra geri de kalan ne kadar akıl dışı gelse de gerçek olmalıdır. Sherlock Holmes (Çürük Elmalar Masum Mahkumlar)
  • Interpol verilerine göre, son 30 yılda ülkemizden yüz bin şahin ve beş yüz bin şahin yumurtası kaçırıldı. İyi eğitilmiş bir şahinin 5000 ila 50000 dolar arasında alıcı bulduğu düşünülürse, bilim adamı, diplomat ya da turist kisvesi altında, lüks otolarla Kayseri’nin Sultansazlığı civarında neden dolaşıldığı anlam kazanır. Bu bölgede 2005 eylülünde, ara sıra olduğu gibi, gene yangın çıktı. Yangının çıkış nedeni “Kırık cam şişelerinin taban bölümleri güneş ışıklarını, kuru ot ve sazlara mercek gibi yansıtarak yangına sebep olmuştur. Bölgede yapılan incelemelerde yangına sebep olan cam şişe parçaları bulunmuştur.”şeklinde açıklandı. Umarım ele geçen cam parçaları, piknikçilerin aşka gelip, şişe kırdığı şeklinde yorumlanmadı ve yangın çıkartmak amacıyla kasten oraya yerleştirildiği varsayılarak, şüpheliler bulunduğu takdirde, kimin eliyle kırıldığını kanıtlayabilmek üzere, kriminal laboratuvarlara gönderilerek inceletildi. Öte yandan, şahin peşinde olanların her zaman Karacaoğlan misali, “Ben bir şahan olsam sen bir balaban, alsam cırnağıma çıksam yola ben” diyerek masum türküler söylemediğini, eğitimli şahinlerin Güney Amerika’da kokain ve Batı Asya’da eroin kuryeliği yaptığını da unutmamak gerek. . (Labirent)
  • En iyisi bilmediğini bilmektir. Bilmediğin halde bilir gibi yapmak bir hastalıktır. Lao - Tzu (Çürük Elmalar Masum Mahkumlar)
  • Basariya gereken sans mi, zeka mi? (Bu Ayak İzi Senin, Dr. Watson!)
  • Ukrayna asıllı İsrail vatandaşı 31 yaşındaki Wolfman'ın Kıbrıs ve Ortadoğu'da organ ticareti yaptığı, Türkiye'de de bu faaliyetlere başladıkları ve yeni hedeflerinin ise Türkiye'deki mülteci Suriyeliler olduğu ileri sürüldü. Tahran kaynaklı Fars Haber Ajansı'nın 1 Ağustos 2017 tarihinde geçtiği, doğruluğu kanıtlanamayan bir ha­bere göre, şimdilerde Halep'in kuzeyinden kaçırılan çocuklar Ga­ziantep, Kilis ve Urfa hastanelerinde organ nakli için kullanılıyor. (Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Gerçekler)
  • 19. yüzyıl sonlarında Orta Avrupa, Fransa ve kısmen Amerika'da absent, çok modaydı. Sayısız sanatçı ve edebiyatçı, yaratıcılığını geliştirmek amacıyla, yüksek ayaklı bir cam kadehe absent doldurdu, üzerine delikli bir kaşık, kaşığa bir kesme şeker yerleştirdi, buz gibi su dökerek hem şekeri içkiye kattı, hem absentini seyreltti ve bundan ciddi biçimde zarar gördü. Bu arada, Yahya Kemal Beyatlı'nın da, Paris'te geçen gençliğinde sıkı bir absentçi olduğunu ve bundan "Büyü Şiir"de söz ettiğini belirtelim. ("Paris'te genç iken koyu Baudelaire'perest idim / Balkon'la, Yolculuk'la, Güzellikle mest idim. Sinmişti şi'ri ruhuma ulvi keder gibi / Absente damla damla sızan şeker gibi.") Toplumlarda yaşanan şiddetin sorumlusu olarak da görülen absent, 1900'lerin ilk yıllarında, 82 bin İsviçrelinin imzasıyla önce bu ülkede, ardından Avrupa'nın hemen tamamında ve Amerika'da yasaklandı. 1988'de Avrupa ülkelerinde, 2007'de Amerika'da satışı yeniden serbest bırakıldı. Van Gogh, Degas, Toulouse-Lautrec, Picasso, Edgar Allen Poe ve Charles Baudelaire gibi pek çok ünlüde gözlenen algı, duygudurum, bilinç ve davranış değişiklikleri, içtikleri fazla miktarda absente bağlanır. (Her Çikolata Yenmez)