Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi - Theodor W. Adorno Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi kimin eseri? Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi kitabının yazarı kimdir? Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi konusu ve anafikri nedir? Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi kitabı ne anlatıyor? Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi PDF indirme linki var mı? Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi kitabının yazarı Theodor W. Adorno kimdir? İşte Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Theodor W. Adorno
Çevirmen: Mustafa Tüzel
Çevirmen: Elçin Gen
Çevirmen: Nihat Ülner
Yayın Evi: İletişim Yayınevi
İSBN: 9789750505256
Sayfa Sayısı: 152
Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Adorno "Kültür Endüstrisi" kavramını Nazizm sona ererken ortaya atar (1944). Yıllar sonra bu kavrama geri dönerek "Kültür Endüstrisine Genel Bir Bakış" makalesini yazar (1963). Bu arada "Kültür ve Yönetim" üzerine düşüncelerini de yayınlamıştır (1960). Bu kitapta derlenen yukarıdaki üç yazı, gerek kültür kuramı, gerekse kültürel hayatın dönüşümü konusundaki eleştirel çalışmaların vazgeçilmez kaynaklarını oluşturur. 19. yüzyılda, Endüstri Devrimi'nin akılcılığına karşıt bir anlamda tanımlanan sanatın nasıl giderek maddi üretim süreçlerine ve onları yöneten akla yenik düştüğünü anlatırlar. Endüstriyel mantığın ve bürokratik işletme disiplinlerinin denetimine giren modern sanatın özerkliğini ve eleştirelliğini yitirmesini incelerler. Adorno'nun düşüncelerinin ufkunda, kültür ve sanat yönetiminin zamanımızdaki baş döndürücü yükselişini izleriz.
Adorno kültür endüstrisinin gidişatını da, yol açtığı tehdidi de açıkça görmüştür. En kötümser tahminlerinin zamanla gerçekleşmesi, kültür endüstrisi üzerine yazdıklarının, rahatsız edici de olsa, ne kadar çağdaş olduğunu gösterir.
-J. M. Bernstein-
(Tanıtım Bülteninden)
Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi Alıntıları - Sözleri
- Sonunda kültür endüstrisi, taklit olanı mutlak olanın yerine koyar.
- Güldürmek, insanları mutlu olduklarına inandıran bir aldatma aracıdır.
- ..."tiranlık bedeni özgür bırakır ve saldırısını ruha yöneltir. ....Tiranlık: acımasızlık, despotluk
- Sanat bir meta türüdür, yani tüketime uygun biçimde hazırlanmış, kayda alınmış, endüstri üretimine uyarlanmış, pazarlanabilir ve değiştirilebilir bir üründür.
- Eğlence, geç kapitalizm koşullarında çalışmanın uzantısıdır.
- Trajik olanın ortadan kaldırılması, bireyin de yok edildiğini doğrular.
- Günümüzde kültür her şeye benzerlik bulaştırır.
- Kültür endüstrisi durmadan vaat ettiği şeylerle tüketicisini durmadan aldatır.
- Eğlence, özel sektör tarafından ödenen reklam sloganlarından da çok tekrarlayarak kitlelerin zihninden sildiği yüksek değerlerin yerini alır ve idealler arasında kendine bir yer açar.
- Özgünlük bıyık biçimine, Fransız aksanına, fahişenin derinden gelen sesine, "Lu bitsch dokunuşuna" ... indirgenmiştir.
- Tüm eğlence biçimleri bu iflah olmaz hastalığa kapılmıştır. Keyif sonunda can sıkıntısına dönüşüp donuklaşır, çünkü keyif, keyif olarak kalacaksa hiç çaba harcanmamalıdır.
- ..tanrı kime bir makam verirse, ona anlama yetisi de verir.
- Postmodernizm, modernizmden daha güç bir durumdadır, yapıdan yoksundur. ... Postmodernizm övgüyle karşılanamaz, çünkü yüksek sanat ile düşük sanat, modernizm ile geleneksel sanat arasındaki bütünleştirmelerinin yönü bellidir.
- Güldürü, bu endüstrinin sürekli reçete olarak kullandığı şifalı sudur.
- Eğlence, geç kapitalizm koşullarında çalışmanın uzantısıdır. Mekanikleştirilmiş emek süreciyle yeniden baş edebilmek için ondan kaçmak isteyen kimselerin aradığı bir şeydir.
Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitap Adorno’nun üç makalesinden oluşmaktadır. Bunlardan ilki "Kültür Endüstrisi"di. Bu kavramını Adorno Nazizm sona ererken ortaya atar (1944). İkinci olarak da "Kültür ve Yönetim" üzerine düşünceleri adlı makaleyi yayınlamıştır (1960). Üçüncüsü ise "Kültür Endüstrisine Genel Bir Bakış" makalesinidir (1963). Bu kitapta derlenen yukarıdaki üç yazı, gerek kültür kuramı, gerekse kültürel hayatın dönüşümü konusundaki eleştirel çalışmaların vazgeçilmez kaynaklarını oluşturur. 19. yüzyılda, Endüstri Devrimi'nin akılcılığına karşıt bir anlamda tanımlanan sanatın nasıl giderek maddi üretim süreçlerine ve onları yöneten akla yenik düştüğünü anlatırlar. Endüstriyel mantığın ve bürokratik işletme disiplinlerinin denetimine giren modern sanatın özerkliğini ve eleştirelliğini yitirmesini incelerler. Adorno'nun düşüncelerinin ufkunda, kültür ve sanat yönetiminin zamanımızdaki baş döndürücü yükselişini izleriz. Adorno kültür endüstrisinin gidişatını da, yol açtığı tehdidi de açıkça görmüştür. En kötümser tahminlerinin zamanla gerçekleşmesi, kültür endüstrisi üzerine yazdıklarının, rahatsız edici de olsa, ne kadar çağdaş olduğunu gösterir. Keyifli okumalar... (Hikmet)
Adorno ve Horkheimer’ın aydınlanmanın diyalektiğinden yola çıkarak, değişen ve gelişen dünyada ki insanların araçsallaştırılması üzerine yapılan bir çalışmadır. Onlara göre kültür endüstrisi, aydınlanmanın akıl anlayışının dışına çıkarak, insanları araç haline getiren bir sistem olmuştur. Kitle iletişim araçları ise bu amaca hizmet etmektedir. Kapitalizmin getirdiği bu ilerleme insanı ve her şeyi sistemle uygunlaştırma ve sistemin kendini tekrar üretmesine hizmet etmektedir. Bu soruna çözüm olarak sanat önerilmiştir. İletişim yayınlarının baskısı olan kitap oldukça açık bir şekilde Türkçe’ye çevrilerek, aslının doğru aktarılmasını gerçekleştirmiştir. Sanat/hayat/toplum incelemesi çalışmaları yapmak isteyenler için öncü bir kitap olmaktadır. (Kübra tanış)
Elimizdeki akıllı telefon kültüründen, Roma dönemindeki gladyatör dövüşlerine kadar gittiğimizde; iktidar sahiplerinin kitleleri kontrol etmek için çağının getirdiği teknoloji vb yeniliklerle halkı avuttukları görülmektedir. Felsefeci ve Toplumbilimci Theodor W. Adorno’ da yaşadığı dönemin teknolojik imkanlarını kullanarak halkı avutan uyutan, kısaca bireyin özgürleşmesine gizliden gizliye engel olan sistemi eleştirmektedir. Dönemin iletişim imkanları olan radyo ve sinema ile insanların gözünün boyanması, sanatın kültürel endüstriye hizmet etmesinin tahlilini yapmakta. Anadolu’da eskiden kasabaları gezen panayırlarda, cambazlar ip üzerinde gösteriler yaparken, cepci diye tabir edilen yankesiciler, gözüne kestirdiği izleyicilere dönüp “cambaza bak” diye yönlendirirken cebinden cüzdanı da yürütürlermiş. Sonraları “cambaza bak” deyimi insanları uyutan iktidar sahiplerinin bu tür siyasetlerine söylenir olmuş. Kültür Endüstrisi kitabında anlatılmak istenende temelde “cambaza bak” durumu. Sürekli tekrarlanan oyunların, gösterilerin, yarışların, toplumu avutmaktan başka bir şey olmadığını göstermekte. Günümüzde neredeyse dünyadaki insanların çocuktan yaşlıya kadar çok büyük bir kesimi akıllı telefonlardaki içerikler, bilgisayarlar, internet platformları, diziler ve daha uzatılacak imkanlarla “özgürlük” kavramından kopuk bir halde çaresizliğini kavrayamayacak kadar uyuşuk yaşamakta. Kitabın demek istediği “uyanın” Ancak özgürlük için çabalamak gerekir. Aleksandr Soljenitsin dediği gibi “Özgürlük, özgürlüğü için her gün mücadele edenin hakkıdır.” (idris yılmaz)
Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi PDF indirme linki var mı?
Theodor W. Adorno - Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Theodor W. Adorno Kimdir?
Theodor W. Adorno (Theodor Ludwig Wiesengrund-Adorno), 11 Eylül 1903 yılında Frankfurt am Main'de doğmuş ve 6 Ağustos 1969'da İsviçre Visp, Visp, Valais, İsviçre'de bir klinikte hayata gözlerini yummuş Alman felsefeci, toplumbilimci, bestekâr ve müzikbilimci.
Adorno, sosyoloji ve felsefe profesörüydü. Aynı zamanda kompozitörlük de yapan bir müzikolog ve eleştirmendi. Düşüncelerinin ağırlık noktası toplumsal kritiğin bütününü oluşturduğundan bir toplum bilimci olarak da anılır. Nesnel olanın özdeşleşmesindeki "düşüncenin ilk ortaya çıkış formu" onun ideoloji kritiğinin diyalektini temsil ederken aracı olmaya çalışarak paylaştığı görünen dolaysızlığın ki bütün aşamalarında yine kendine dağılan değişkenliği, doğru düzleminde aracısız olarak varlığını kabullenmeliydi. Sanki kendi içinde, mantık sınırlarını aşmadan gelinen felsefik bir kritik noktada istençle yoğrulmuş, geriye bakmadan objektif verilerle beslenerek sakinleştirici özellik taşıyan bir denemeyi, düşüncenin asıl çıktığı yerin dışına taşırmak gibi
Bir filozof ve toplum bilimci olarak Adorno'nun, Institut für Sozialforschung (Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Frankfurt Okulu) 1950'lerdeki totaliter antisemitizm ve üniversite öğrenci hareketinin kültürel kimliği ve kritiği bağlamında bütün nesnelliğinde objektifleştrmeye çalıştığı "Vatandaşlığın körleşen birlikteliği"ndeki değerlendirmesi günümüzde önemini hâlâ yitirmemiş olması açısından önemlidir.
Diyalektik der Aufklärung (Aydınlanmanın Diyalektiği), Philosophische Fragmente (Felsefik Parçalar), 1947, Max Horkheimer ile beraber yapılmış, kültür endüstrisi üzerine başlık taşır, Minima Moralia Reflexionen aus dem beschädigten Leben 1951 (Asgari Etik, hasar görmüş yaşamdan yansımalar), Ästhetische Theorie (Estetik Teorisi) 1970 posthum, Modern Müziğin Felsefesi 1949, Otoriter Kişilik, (Adorno yönetiminde bir çalışma grubu tarafından 1950'de hazırlanmıştır), Negative Dialektik (Negatif Diyalektik) 1966'da yayınlanmış başlıca eserleridir.
Theodor W. Adorno Kitapları - Eserleri
- Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi
- Aydınlanmanın Diyalektiği
- Sosyolojik Açılımlar
- Teori ve Pratik Üzerine Bir Tartışma (1956)
- Minima Moralia
- Ahlak Felsefesinin Sorunları
- Sahicilik Jargonu
- Otoritaryen Kişilik Üstüne
- Toplum Üzerine Yazılar
- Edebiyat Yazıları
- Walter Benjamin Üzerine
- Ernst Bloch’la Söyleşiler
- Rüya Kayıtları
- Estetik ve Politika
- Negatif Diyalektik
- Metafizik - Kavram ve Sorunlar
- Müzik Yazıları
- Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri
- The Culture Industry
Theodor W. Adorno Alıntıları - Sözleri
- İlgi duyduğu şeyden mahrum bırakılmış kişi kızgınlıkla kendini ilgilendirmeyen işlere karışır; herhangi bir dahli olmaması gereken konulara dair malumatla haset içinde mest olur. (Sahicilik Jargonu)
- Psikoloji, felaketleri düşleyenin onları arzuladığını bilir. Ama niye o kadar açgözlü bir hevesle gelip onu buluyorlardır? (Minima Moralia)
- Ay geceleri, insan her şeyi o kadar karanlık görmesin diye parlar. (Ahlak Felsefesinin Sorunları)
- .. müphemlik en sevdiği felsefe tarafından lanetlenen bir dilsel tavrın aracıdır. (Sahicilik Jargonu)
- Propaganda yoluyla olan her şey belirsiz ve kuşkuludur. (Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri)
- Şurası muhakkak ki, nasyonal sosyalizmin kararlı düşmanları olup bitenlerden ta başından beri kesinlikle haberdardılar. (Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri)
- “Aşağıya doğru otorite, yukarıya doğru sorumluluk." (Toplum Üzerine Yazılar)
- Nazi Almanyası’nda şu yorum sık sık işitilmekteydi: “ Führer bu yapılanları bilmiyor” -toplama kampları söz konusu olduğunda bile. (Otoritaryen Kişilik Üstüne)
- İlk olarak doğanın determinizminin bütüncül olduğunu, yani doğadaki her şeyin yasalara uygun olarak neden-sonuç tarafından belirlendiğini varsayalım. Bu durumda Kant'ın ahlak yasasının bir veri, bir buyruk, kendini bize karşı konmaz biçimde dayatan bir şey olduğu iddiasının kendisi — bu aynı formülle dile getirmeme izin verecek olursanız— derinden ahlakdışı olacaktır. Ahlakdışı olacaktır çünkü insanlardan, ampirik varlıklar oldukları için muhtemelen karşılayamayacakları taleplerde bulunacaktır. Burada Kant, psikolojik paralojizmlere yönelik eleştirisinde ruhun temel belirleyenlerini ampirik-olmayan bir şeye dönüştürecek rasyonel bir ruh teorisi önermek yerine, ruhun, zaman ve mekân dünyasına gömülü olduğu sürece ampirik bir fenomen olduğunda ısrar etmiştir. Platon'un tersine Kant ruhun bir parçasının doğal dünyanın parçası olmaksızın var olabileceğini kabul etmemiştir. Bilimsel yöntemin bir savunucusu olarak Kant ruhun bilime, dolayısıyla da psikolojiye ve neden-sonuç yasalarına tabi olmayan herhangi bir parçası olabileceğini kabul edemezdi. Örneğin, varsayalım ki Kant bir düşünce psikolojisi gibi bir şey kurmak, yani öznenin en üst mantıksal davranış tarzlarını (bu davranış tarzları da insan öznesinin dış dünyaya verdiği gerçek tepkileri içerir) koşullayan psikolojik etkenleri incelemek istemiş olsun. Bu durumda ruhun bir yetisini veya gücünü pozitif olarak verili ve dünyada mevcut bir şey olarak tanımlayıp onu yine de kavranabilir dünyaya aitmiş gibi göstermeyi reddederdi. Eğer bu iki alemin birbirlerine uzlaştırılamaz şekilde karşıt oldukları doğruysa, o zaman ahlak yasasını bir veri olarak koyutlayarak insanlığa talepleri daha en baştan onun gücünün ötesinde olacak bir yük yüklemiş olurdu. Bu aşırı talebin bizatihi Kant için etiğin tepe noktası, (yunanca kelime) ; olan şeyle, yani aklın kendisiyle pek de bağdaşmayan bir tür akıldışılık olacağını da eklemek isterim. (Ahlak Felsefesinin Sorunları)
- "Bir zamanlar miadını doldurmuş gibi görünen felsefe bugün hâlâ yaşıyor çünkü onu gerçekleştirme fırsatı kaçırıldı." (Negatif Diyalektik)
- İsimlerden söz etmek, sorunlardan söz etmekten daha kolaydır. (Otoritaryen Kişilik Üstüne)
- "Her yerde benzerlikler görmek, her şeyi aynı kılmak, zayıf gözlerin işaretidir."*** (Toplum Üzerine Yazılar)
- Bir şeyin keyfini sürmek bir putlaştırmayı da ele verir: keyif insanın kendisini bir Ötekine teslim etmesidir. Aslında doğa keyfin ne olduğunu bilmez: o bir şeyi gereksinimlerin giderilmesinden öteye götürmez. Yüceltilmemiş duygulanımlar yüceltilmişlerden daha az olmamak üzere, her tür haz toplumsal bir nitelik taşır. Hazlann kökeni yabancılaşmadır. Bir yasağı bilmeden çiğnemenin verdiği keyif bile uygarlıktan, katı düzenden kaynaklanır; ancak böyle bir düzenin içinde var olan keyif doğaya karşı kendisini koruyan düzenden doğaya geri dönmeyi özler. Keyfin büyüsü ancak, bir düş insanı çalışma cebrinden ya da bireyin belirli bir toplumsal işleve ve sonunda bir benliğe bağlılığından koparıp; egemenliğin ve terbiye etmenin olmadığı tarihöncesine götürdüğünde duyumsanır. (Aydınlanmanın Diyalektiği)
- Eğlence, özel sektör tarafından ödenen reklam sloganlarından da çok tekrarlayarak kitlelerin zihninden sildiği yüksek değerlerin yerini alır ve idealler arasında kendine bir yer açar. (Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi)
- Modern faşizm bir kitle tabanı olmaksızın düşünülemeyeceğinden, onun gelecekteki muhtemel izleyicilerinin iç dokusu hala can alıcı önemini korur ve aslında sorunun öznel yönünü dikkate almayan hiçbir savunma “gerçekçi” olmaz. (Otoritaryen Kişilik Üstüne)
- "Bir gün gelecek, kültür endüstrisinin yarattığı çöp yığınına ve daha ciddi endüstrilerin sunduğu o acınası 'yüksek kaliteli' mallara insanların ihtiyacı olmadığı anlaşılıverecek." (Edebiyat Yazıları)
- Kant'ı ahlaki olanın apaçık olduğunu söylüyormuş gibi yorumlamak da mümkündür. Kant'ın Fichte'nin bilgi teorisine gösterdiği bütün dirence rağmen, Fichte'nin öğretisinin bu veçhesine itirazı yoktu bence. Zaten tarihsel bir olgu olarak böyle bir itirazda bulunmuş olduğunu da görmedim, duymadım. Bilgi ile erdemin bu özdeşliğinin sorunlu yanı — bunu "yüreğin soyluluğuna" bağlamak gibi bir niyetim olmasa da bunu ifade etmek gerekli bana kalırsa— ahlaki eylemdeki tayin edici bir unsurun ortadan kalkmasıdır kuşkusuz. Bu unsur da ahlaki bilinçten ahlaki eyleme geçiştir. Nitekim ahlakın akılla özdeşleştirilmesine yönelik esaslı itirazlardan biri, doğru bilince sahip olmamın hiçbir biçimde bu doğru bilince uyumlu olarak davranmamı gerektirmediğidir. Üstelik, toplumda belli bireylerin çıkar ve amaçları ile bir bütün olarak toplumun çıkar ve amaçları arasında bir antagonizma geliştikçe böyle dolaysız bir özdeşlik varsaymak da güçleşir. (Ahlak Felsefesinin Sorunları)
- doğal değil, toplumsal olarak üretilen ve pekiştirilen bir niteliktir aptallık. (Minima Moralia)
- Mutluluğu sadece somut iktidarın bir ifadesi olarak anlamlandırabilenler, diğerlerinin tümüyle soyut olan özgürleşme hakkını esirgerler. (Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri)
- düşüncelerimi öyle düzenlemeliyim ki, önce en basit ve bilinmesi en kolay nesnelerden başlayıp adım adım, deyim yerindeyse kerteli bir şekilde ilerleyerek daha karmaşık ve bileşik olanlara yükseleyim (Edebiyat Yazıları)