diorex

Küçük Ağaç'ın Eğitimi - Forrest Carter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Küçük Ağaç'ın Eğitimi kimin eseri? Küçük Ağaç'ın Eğitimi kitabının yazarı kimdir? Küçük Ağaç'ın Eğitimi konusu ve anafikri nedir? Küçük Ağaç'ın Eğitimi kitabı ne anlatıyor? Küçük Ağaç'ın Eğitimi PDF indirme linki var mı? Küçük Ağaç'ın Eğitimi kitabının yazarı Forrest Carter kimdir? İşte Küçük Ağaç'ın Eğitimi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 04.05.2022 18:00
Küçük Ağaç'ın Eğitimi - Forrest Carter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Forrest Carter

Çevirmen: Şen Süer Kaya

Orijinal Adı: The Education Of Little Tree

Yayın Evi: Say Yayınları

İSBN: 9789754680942

Sayfa Sayısı: 280

Küçük Ağaç'ın Eğitimi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sevgiyi, duyarlılığı, dürüstlüğü, samimiyeti

Kızılderili mantığıyla işleyen muhteşem bir kitap...

Egemenlik ve güç tutkusu peşinde koşan Beyaz Adam'ın acımasızca yok ettiği Çeroki'lere ithaf edilen bu kitap, insanı 'umursayan', acılarını 'paylaşan', yaşamın bütünselliğini 'savunan' bir kültürün mesajı... Evrensel dostluk ve barışın hikâyesi... İnsani duyarlılığın görkemli direnişi... Yüzeysel ve mekanik ilişkilerin hâkim olduğu günümüzde, yitirilen değerlere saygı duruşunda bulunma denemesi... Heidi, Küçük Prens, Şeker Portakalı ya da Martı'daki samimiyeti, dürüstlüğü özleyenler; coşmak, sevmek, özgür olmak, hüzünlenmek, doya doya ağlamak isteyenler için... En çok da kitle iletişim araçlarının kölesi olanlar, yaratıcılığı körelten eğitimi sorgulamak isteyenler için...

Küçük Ağaç'ın Eğitimi Alıntıları - Sözleri

  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır."
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın."
  • ...iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsiniz. Ki bu da doğrudur.
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur."
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok.

Küçük Ağaç'ın Eğitimi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Üniversitedeyken bir sınavda sorumlu olduğumuz için almıştım okumadan girdim sınava, geçen gün gördüm ve neden okumadığımı sordum kendime. keşke çok daha önceden okusaydım dediğim bir kitap oldu. çerokiler için… kimdir bu çerokiler? bir kızıldereli kabilesi. 5 yaşında ailesini kaybeden bir kızıldereli çocuk büyükannesi ve büyükbabasının yanına gelir. her şeyi yaparak yaşayarak öğrenir küçük ağaç. büyükbabası ona ders verir, dünya düzenini, doğanın işleyişini açıklar. ki buna “gidişat” der çerokiler. doğaya saygı duyuyorlar çünkü doğadan besleniyorlar. dünya onların evi. evde insan huzur bulur. küçük ağaç da öyle. beyaz adamların çerokileri sömürmesi. ardından yasalar, beyaz adam, takım elbiseliler, politika yapanlar tanımlamaları… küçük ağaç hepsini metaforlar üzerinden öğreniyor. büyükannesi de öyle yapıyor. beden ruhu ve akıl ruhu da öğretici bir metafor. yeri gelip yüzünüzü güldürür, yeri gelince hüzne boğar bu kitap. son bölüme dikkat, sizi hiç tanımadığınız çerokiler için ağlatabilir. altı çizilmeyi hak eden, hayatın her zamanında hatırlamaya değecek birçok cümle var. zira biz de küçük ağaç ile birlikte çok şey öğrendik. (Pınar)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Bir Çeroki Kızılderilisi olan Küçük Ağaç’ın annesini ve babasını kaybetmesinden sonra büyükannesi ve büyükbabası ile yaşarken başından geçenleri konu alır. Güç peşinde koşarken bir ırkı umursamadan yok eden ‘Beyaz Adam’a bir tepkidir aynı zamanda bu kitap. Küçük ağaç karakteri masumiyeti ile yaşlılara karşı hayvanlara ve doğaya karşı sevgisi ile insanı gerçekten içine çekiyor ve bu çocuğu çok sevmekten kendinizi alamıyorsunuz. (M.)

Küçük ağaç, güzel ağaç, mutlu ağaç, yürekli ağaç, doğayı gönlüyle anlayan ruhuyla hisseden hisli ağaç.....Adına ne derseniz deyin... 5 yaşında annesini babasını kaybetmiş, büyütülmek üzere büyükanne ve büyükbabasının yanına gelen Küçük Ağaç, aslında kitabımızın yazarı olan Forrest Carter'ın ta kendisi, kendi hayat hikâyesi, acıları, anıları, hüzünleri, mutlulukları.... ABD 'de yaşayan bir yerli kabile olan Çerokilerin acı hayatlarından geriye kalmış yerli bir aile, hayata tutunma çabaları, hayattan koparılmaya çalışılmaları ve aradaki insan üstü mücadele... Küçük Ağaç büyükanne ve büyükbabasının yanına sığındıktan sonra , Küçük Ağaç'ın eğitimi artık bu yaşlı çiftimizin boynunun borcudur. Ama nasıl bir eğitim?... Asla emrivaki olmayan, bizim Montessori diye ölüp bittiğimiz, yani yaparak yaşayarak öğrenmenin modern insanın koruyucu dürtülerinden kurtulup bir türlü beceremediği doğal öğrenme sürecinin ta kendisi. Büyükbaba kuşaktan kuşağa kedisine geçen yaşam felsefesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç'a aktarır, yaşamın her alanında, yaşının küçüklüğüyle orantılı olarak ruhunu ve bedenini yormadan,onu ürkütmeden korkutmadan ona yaşam becerileri kazandırır. Ne kadar da geri kalmış bu yerliler değil mi(!). Okurken beyaz adamın moderliğinden utandım , çocuklara bilgi hamallığı yaptırmaktan başka birşey yapmadığımızı bir öğretmen olarak bir kez daha üzülerek hissettim.... Büyükbaba ve büyükanne minik kahramanımıza acı dolu geçmişlerini de öğretir.Zira onlara göre " Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü...." Beyaz adamın zorla onların zengin toparlaklarına sahip olma isteği karşısında, göç etmeye sürüklenen kabilenin verdiği kayıplar, acıları, yerinden yurdundan edilen insanların göç esnasında yaptıkları ölüm yürüyüşleri, gözyaşı yolu.....Hepsi Küçük Ağaç'a öğretilir... Yerlilerle ilgili kitapta hayran olduğum diğer bir özellik ise doğa insanı olmaları. Toprak ananın onalara neler vereceğini , " gereksindiğinden fazlasını almaması" koşuluyla doğanın onalara ne kadar cömert davranacağını, kuşların konuşmalarını, ağaçların sohbetlerini, toprağın isteklerini, suyun serinliğini tüm vücuduyla hissedip, anlayıp, ve dahi ona cevabını bedeniyle yüreğiyle ileten bir grup insan düşünün. Acaba biz modern (!) insanlar açgözlülüğümzün nefsimizde açtığı derin boşlukları doldurmak için doğayı vahşi ellerimiz, keskin dişlerimizle tahrip etmiş olmasaydık, bugün yaşadığımız onlarca felaketi hak etmezdik belki de... Kitabın beni en çok etkileyen kısmı ise, Küçük Ağaç'ın yasa eliyle büyükanne ve büyükbabasından alınıp yetimhaneye verildiği bölümlerdi. Okurken insanlığımdan utandığım cümlelerle Küçük Ağaç 'a sözde eğitim vermeye çalışan kravatlı insanların ne denli zalim olduklarını iliklerime kadar hissettim. Irkçılığın, kendi dininden olmayana hoşgörüsüzlüğün, küçük bir çocuğa dahi merhameti olmayan insanlarıyla adı özgürlükler ülkesi (!) olan bir cehennemde, sadece yaşamaya çalışmanın Küçük Ağaç'ın minik yüreğine ağır gelen yanları.... Hepsi çocuk dilinden, çocuk yüreğiyle, masumluğun baş tacı olduğu cümlelerle anlatılmış...Anlatmış ki insanın insana, insanın doğaya zulmettiği bu çağda, kendi önyargılarınızı yıkın da, o yıkıntılar arasında barışı, huzuru ve en elzemi merhametinizi bulun....Varsa tabi! Çocuk dilinden yazılmış kitapları okumayı cok severim, onların penceresinden hayata bakmak, onların kalplerindeki küçük duran büyük acılara ortak olmak, onlarla ağlayıp onlarla gülmek benim kitap okumalarım arasında beni en çok etkileyenler...Bu kitapta da öyle oldu. Kah güldüm kah üzüldüm kah kızdım...Ama sona gelince iyiki okudum dediğim bir kitap oldu. Kitapla ilgili tek eleştirim dili konusunda olacak. İlk 70-80 sayfada alışamadım ve sürekli " dedi ki" diye kurulan ardarda cümleler anlam bütünlüğü açısından beni biraz irite etti. Daha hoş bir çeviriyle kitap daha etkileyici olabilirdi...1 puanımı ordan kırdım. Eğitmenler, öğretmenler, anneler, babalar, kendi yöntemlerinize eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için okuyabileceğiniz yüreğe dokunan bir eser.... Çocuk yüreğinizle okuyun, gönül pencerenizden bakın sayfalara.... Keyifli okumalar... "Benimle yürümek ister misin Söğüt John? Fazla uzağa değil; Bir ya da iki yıl, zamanının sonunda. Konuşmayacağız. Yılların acılığını da anlatmayacağız. Belki güleceğiz bazen ya da gözyaşlarının nedenini bulacağız Ya da kaybolmuş bir şeyi ikimiz de arayacağız." (güler k.)

Küçük Ağaç'ın Eğitimi PDF indirme linki var mı?

Forrest Carter - Küçük Ağaç'ın Eğitimi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Küçük Ağaç'ın Eğitimi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Forrest Carter Kimdir?

Küçük yaşta anne ve babasını kaybeder. Büyükbabası ve büyükannesinin yanında yetiştirilir. Düzensiz hayatından dolayı belirli bir okul eğitimi alamaz. On yaşında büyükanne ve büyükbabasını kaybeder. Yetişkinlik yıllarında kovboy, sığırtmaç, çiftçi ve mevsimlik işçi olarak çalışır.

45 yaşında, çocukluk hayali olan yazarlığa adım atar. Günyüzüne çıkan ilk kitabı Josey Wales'in Kader Dönemeci'dir. Kitabın maliyetini kendisi üstlenmiştir. Kitap, daha sonra Delacorte/Eleanor Friede tarafından Gone to Texas (Teksas'a Gitti) adıyla yayınlanır. İyi satar, bunda menajeri Rhoda Weyr'in büyük katkısı vardır. Teksas'a Gitti(Josey Wales'in Kader Dönemeci)kitabının 1976 yılında Batı Barut Kokuyor adı altında filmi çekilmiştir.

1860-1890 Kızılderili soykırımının anlatıldığı Dağlardan Sorun Beni, başkaldırı romanı olarak algılanır. Fakat 1976'da yazılan Küçük Ağaç'ın Eğitimi adlı kitabı çok rağbet görür. Neredeyse bütün dünya dillerine çevrilir.

Forrest Carter Kitapları - Eserleri

  • Küçük Ağaç'ın Eğitimi
  • Dağlardan Sorun Beni
  • Kader Dönemeci
  • Öç Günlüğü

Forrest Carter Alıntıları - Sözleri

  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok. (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar. (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok. (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun." Büyükbaba dedi ki, "O adama yanlış hizmet yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • ...öğrenmenin yapmaktan başka yolu yok. (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar..." dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Politikacılar.... dedi, "Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)
  • "Ölü insanlar..." dedi, "Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır." (Küçük Ağaç'ın Eğitimi)

Yorum Yaz