akademi
Turkcella

Koku - Patrick Süskind Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Koku kimin eseri? Koku kitabının yazarı kimdir? Koku konusu ve anafikri nedir? Koku kitabı ne anlatıyor? Koku kitabının yazarı Patrick Süskind kimdir? İşte Koku kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 10.03.2022 06:00
Koku - Patrick Süskind Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Patrick Süskind

Çevirmen: Tevfik Turan

Orijinal Adı: Das Parfum

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789755100593

Sayfa Sayısı: 264

Koku Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Patrick Süskind'in, Almanya'da ilk yayımlanışında tam anlamıyla olay yaratan, aylarca liste başlarında kalan Koku adlı bu romanı, gerçekte alışılagelmiş çoksatarların oldukça dışında kalan, tarihsel boyutlarda kapsamlı bir toplum eleştirisini sergileyen bir kitap. Olay, 18. yüzyıl Fransasında geçer; kitabın kahramanı Jean-Baptiste Grenouille ise tüm insani duyumlardan ve duygulardan yoksun, salt kokulara karşı görülmedik ölçüde duyarlı ve istediği kokuları üretebilmek için cinayet işlemekten kesinlikle çekinmeyen bir katildir. Herkesin ve her şeyin kokusunu almakta, tüm kokuları üretmekte gerçek bir dâhi olan Grenouille, kendi kokusunun bulunmadığını, onun bulunduğu yerlerde insanların insan kokusunu alamadıklarını anladığı gün, dünyasını da yitirir. Kendisi için tek çıkar yol, başkalarına onun için sanki insanmış izlenimini verebilecek kokular sürünmektir. Toplum içinde bireyselliğini hiçbir zaman edinememiş toplum tekini, kendi benliğinin dışında her şeyi yaratabilmiş dâhiyi sergileyen bu görkemli alegorinin olağanüstü bir akıcılıkla erişilen son bölümü, benzeri herhalde ancak bir Kafka'da görülebilecek bir insanlık trajedisinin simgesidir.

Koku Alıntıları - Sözleri

  • Mutluluğun ne olduğunu şimdiye kadarki ömründe bilmemişti.
  • Benim sükûnete ihtiyacım var.
  • İnsanın aklını kullanabilmesi için en başta iç güvenine, huzura ihtiyacı vardı.
  • İçini açığa vurmak istiyordu, başka bir şey değil, dış dünyanın verebileceği her şeyden harikulade bulduğu içini açığa vurmak.
  • Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekâlâ yaşanabilirdi.
  • Tanrı gönderir iyi zamanları da kötü zamanları da, ama kötü zamanlarda yanıp yakılalım istemez, erkekçe göğüs gerelim ister.
  • Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki, sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür. Savılıp atılamaz bu inandırıcılık, soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi, o da içimize işler, doldurur bizi, hepten ele geçirir, çaresi yoktur.
  • Ve her gün içti umut kokusundan.
  • Hep paradır mesele. Bu kapı ne zaman vurulsa para için vurulur. Hep dilemişimdir, ne olur bir kere de kapıyı açınca başka bir niyetle gelmiş biri çıksa karşıma. Düşünüp de ufak bir armağan getiren biri örneğin.
  • “Bu zamanda hiç kimseye güvenip yaklaşmaya gelmiyordu aslında.”
  • Bittim ben, içim ölmüş benim,ölmek istiyorum. Yardım edin de öleyim!
  • ¶¶ Bu zamanda hiç kimseye güvenip yaklaşmaya gelmiyordu aslında (...) ¶¶
  • Benim bir bildiğim varsa o da, bu çocuğun beni dehşetlere saldığıdır.
  • İnsanın aklını kullanabilmesi için en başta iç güvenine, huzura ihtiyacı vardı.
  • Gerçekten kalbiyle acı çekiyordu.

Koku İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kokuların eşsiz gücü!: Bir arkadaşımla konuşurken ona kokulardan bahsediyordum. İnsanlarla ilk karşılaşmamızda  “kanım ısınmadı”, “çok cana yakın buldum”, “çok hanımefendi” ya da “çok beyefendi biri” gibi ifadeler kullanmamızın altında yalnızca o kişinin beden dilinden gelen mesajların ya da konuşmalarının değil aynı zamanda yaydığı kokunun da etkisinin olduğunu anlatıyordum. Görüşümü desteklemek için de köpeklerden örnek veriyordum. Canlılar arasında koklama duyusu en gelişmiş varlığın köpekler olduğunu, eğer bir köpek gördüğümüzde korkarsak ona göre koku yaydığımızı ve köpeğin bize saldırdığını; korkmaz da cesaretli davranırsak da yaydığımız koku nedeniyle köpeğin bize saldırmadığını söylüyordum.     • • • Arkadaşım da bana “Patrick Süskind’in ‘Koku’ diye bir kitabı var hiç duymuş muydun?” diye sordu. Ben de ona “duymadığımı” söyledim. O zaman “Önce kitabı okumanı, ardından da filmi var, filmini seyretmeni tavsiye ederim” dedi. Doğrusu Süskind’in kitabını okuyana kadar kokularla ilgili genel bir bilgim vardı. Kitabı okuyunca bu bilginin ne kadar da yüzeysel olduğunu gördüm. Zira Süskind, kitabında kokuyu ve kokunun insanlar üzerindeki etkisini kahramanı Jean Baptiste Grenouille’nin hikâyesi üzerinden bütün detaylarıyla anlatıyor bizlere. Grenouille, annesiz ve babasız olarak tüm insani duygulardan yoksun olarak büyüyor. O, aşk, sevgi, merhamet, acımak, başkalarını düşünmek gibi hiçbir duyguya sahip değil. Kendisinin bir insan gibi kokmadığını anladığında adeta dünyası yıkılıyor. Ancak sahip olduğu muhteşem koku alma duyusu sayesinde koku üreterek insanlara kendisini kabul ettirmeyi başarıyor.       • • • Süskind, kitabın arka planında kokunun yalnızca insanlar üzerindeki etkisini değil, aynı zamanda toplum tarafından dışlanan bir insanın kendini var edebilme ve topluma kabul ettirebilme adına neleri göze alabileceğini de anlatıyor. Öyle ki kitabı okuyup bitirdiğinizde doğduğu anda terk edilmiş, hiçbir sevgi ve şefkat görmemiş, reddedilmiş, umursanmamış, insan yerine konmamış bir çocuğun psikolojisini çok daha iyi anlıyorsunuz. Böyle çocukların toplum normlarının dışına çıkarak yine topluma nasıl zarar verebileceğini daha iyi kavrıyorsunuz. Yaşanan birçok sorunun temelinin dönüp dolaşıp aile ve topluma dayandığına bir kez daha şahit oluyorsunuz.    • • • Hepimizin bildiği gibi beş duyu organımız olmasına rağmen daha çok görme ve işitme duyularımızın işlevi aklımıza gelir. Koklama duyumuzun çoğu zaman farkına bile varmayız. Hele hele kokuların insanlar üzerindeki etkisi çoğu zaman aklımıza bile gelmez. Kitap, bu yönüyle koklama duyumuzun en az diğer duyularımız kadar hayati bir öneme sahip olduğunu hatırlatıyor ve müthiş bir farkındalık kazandırıyor. Kitabı okurken anlatılanlardan öyle etkileniyorsunuz ki hafızanızdaki koku arşivinizin dehlizlerinde dolaşmaya başlıyorsunuz. Sıcak ekmeğin kokusu, toprağın kokusu, bahar ayında çiçeklerin kokusu, ormanda ağaçların kokusu, denizin kokusu, annenizin kokusu, sevgi ve şefkatin kokusu, dostluk ve arkadaşlığın kokusu burnunuzda tütmeye başlıyor.       • • • Aynı zamanda beyaz perdeye aktarılan, 18. yüzyıl Fransa’sının ekonomik, sosyal ve kültürel hayatına da ışık tutan ve sürükleyici bir olay örgüsüne sahip bu eseri tüm okurlara mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Yalnız filmini kitabı okuduktan sonra seyretmenin daha yararlı olacağını belirtmeliyim. “Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki, sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür” ifadesinin ne anlama geldiğini merak eden okurlara…   Keyifli okumalar dilerim!  (nalkan)

Bir yandan ucube bir seri katilin dehşet veren hikayesi. Diğer yandan doğuştan şanssız bir dahi olan Jean-Baptiste Grenouille’nin toplum içerisinde var olabilme savaşı. Patrick Süskind çok tanınan bu romanında başarılı bir polisiye hikayeyi büyülü gerçekçiliğin çarpıcı örneklerinden biri haline getirirken, görkemli bir insanlık trajedyası paylaşıyor okuyucusuyla. 18. Yüzyılın ortalarında, Fransa’da geçiyor hikaye. Hani hep denir ya; “Fransızlar kendi şehirlerinin pis kokularına dayanamadıklarından parfümü icat ettiler.” diye, işte o dönem. Gerçekten de Süskind’in tarif ettiği Paris varoşlarının sokakları kan, dışkı, leş ve ölüm kokuyor. O aristokrasinin kafasını çevirip bakmaktan imtina ettiği korkunç yığınlar sadece hayatta kalma savaşı verirken ahlak da, insanlık da, değerler de geride kalıyor. Cinselliğin sadece ihtiyacı gidermek için hayvanca yaşandığı, çoğunluğu piç olarak doğan çocukların zaten zorlukla hayatta kalabildiği, bu sefaleti herkesin kanıksadığı bir ortam çiziyor bize Süskind. Kendisi direkt olarak hiç dile getirmese de kitabının gizli temelini oturttuğu “toplumsal eşitsizlik” eleştirisini, iddialı ihtilalin bile çözemediği o dengesizliği çok başarılı resmediyor. Kahramanımız Jean Baptiste Grenouille böyle bir ortamda, yoksul bir pazarcı kadının gayrimeşru oğlu olarak, çöplerin içinde doğuyor. Umut edilenin aksine ölmeyip bir de ağlamaya başlayınca daha doğar doğmaz annesini ipe gönderiyor Grenouille. Sayısız benzeri gibi para karşılığı yoksul ve sert kadınların yanında büyüyor ve çoğu akranının aksine bu zorlu koşullarda hayatta kalmayı hep başarıyor. Zira kendi kokusu yok ama eşsiz bir koku alma yeteneği var onun ve sıradan insanların görerek, dokunarak, konuşarak tadarak algıladıklarından çok daha fazlasını sadece koku alma duyusu ile yapabiliyor. Süskind ilginç romanını, işte bu duyu farklılığı üzerinden kurguluyor. Grenouille’nin hayat akışına paralel olarak romanını, birbirini tarihsel olarak izleyen 3 ana bölüme oturtuyor yazar. İlk bölümde zavallı Grenouille’nin doğduğu ortamı, dönemin toplumsal hayatını ve zavallı şanssız çocuğun hayatta kalabilme savaşını izliyoruz. İkinci bölüm, ergenliğindeki Grenouille’in kendisi ile ilgili en önemli gerçeği, kendine özgü bir kokusu olmadığını -hatta hiç kokusu olmadığını- dehşetle keşfetmesini anlatıyor. Üçüncü ve son bölümde ise başkalarının kokusunu çalarak kendine bir koku yapmaya çabalayan Grenouille’nin acınası ve korkutucu hikayesini büyük bir merakla takip ediyoruz. Süskind’in koku alma duyusunu ve parfüm bilgisini yazıyla ifade etme ve bunu bir fantezi ve hayal dünyasına evirebilme başarısı gerçekten takdire şayan. Yanısıra, bir Alman yazarın Fransa Riviera’sını bu kadar detaylı betimleyebilmesi de bence yazarın yeteneği yanında araştırmacı yönünün de gücünü gösteriyor. Farklılığından dolayı içinde yaşadığı topluma dahil olamayan, varolmanın tek yolunu başkalarının kokularını çalmakta bulan sıra dışı bir dahinin bu ilginç dramı, sürükleyici olduğu kadar dehşet verici bir etki de yaratıyor okuyucu üzerinde… Grenouille benzeri -yetenekli olup farklılığı ya da maddi durumundan dolayı dışlanan- bir dolu insanın yakınımızda olduğunu bilmek bence bizi o dehşete sürükleyen… Ayrıca -Süskind’in çok şık gösterdiği gibi- biz “normal” insanlar, topluma dahil olmayı başaranlar; bizler de, işimize geldiğinde kendi değerlerimizi ezmekte, eleştirdiğimize benzemekte hiç vakit kaybetmiyoruz. Farklılıklardan duyulan büyük korkunun bu çarpıcı hikayesini ben büyük keyifle okudum. Açıkçası çok daha fazla insana ulaşabilmesini dilerim. (AkilliBidik)

Koku PDF indirme linki var mı?

Patrick Süskind - Koku kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Koku PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Patrick Süskind Kimdir?

Patrick Süskind (d. 26 Mart 1949 - ), Alman, roman, senaryo ve radyo oyunu yazarı.

Hayatı

Almanya'nın Bavyera eyaleti sınırları içinde kalan Münih'in 30 km güneyindeki Starnberger Gölü kıyısında, Ambach'ta dünyaya geldi. Babası Wilhelm Emanuel Süskind de bir yazardı.

Patrick Süskind, lise olgunluk sınavının ardından sivil olarak askerlik hizmetini yerine getirdikten sonra 1968-1974 yılları arasında, yine babası gibi, üniversitede tarih eğitimi aldı. Münih Üniversitesi'nde ortaçağ ve modern çağ tarihi öğrenimi gördü. Tarih eğitimini Magister bitirme sınavı ile tamamladı. Üniversite yıllarında düzyazılar ve senaryolar yazmaya başladı, ancak bunlar bügüne kadar hiç yayınlanmadı.

Üniversite eğitiminin ardından gittiği Fransa Aix-en Provence'de Fransızcaya ve Fransız kültürüne ilişkin bilgisini arttırdı.

Patrick Süskind, babası gibi, serbest yazar olarak çalişmakta, yazı işleri ve düzeltmenlik yapmakta, roman, kısa hikâyeler ve televizyon senaryoları yazmaktadır.

Eserleri

Süskind'in kitapları yirmiden fazla dile çevrilmiştir, ve birçok kez sinema ve televizyona uyarlanmıştır. Yine kendisinin elinden çıkan kısa ve alaycı bir biyografisinin dişında hakkında pek az bilgi vardır. İnsan içine çıkmaktan hoşlanmayan Patrick Süskind, Münih, Paris ve güney Fransa'da Montolieu'da yaşamaktadır. Süskind, kendisine verilen edebiyat ödüllerini dahi almamakta ve reddetmektedir.

Patrick Süskind, 1981 tarihli bir monolog olan "Der Kontrabass" (Kontrabas) adlı oyununun Münih Cuvilliee tiyatrosunda sahneye konulması ile meslek hayatının ilk büyük çıkışını yaşadı. "Der Kontrabass" 1985 yılında Tevfik Turan tarafından dilimize çevrildi ve Can Yayınları tarafından yayınlandı.

1985 tarihli "Das Parfum" adlı ilk romanı ile Süskind dünya çapında şöhrete kavuştu ve Almanca konuşulan ülkeler İsviçre, Avusturya ve Almanya'nın en önemli çağdaş yazarlarından biri oldu. "Das Parfum" 1987 yılında "Koku" adıyla Tevfik Turan tarafından dilimize çevrilerek Can Yayınları tarafından yayınlandı. "Das Parfum" bir "çok satan" olduğu gibi aynı zamanda yazarı henüz hayatta olmasına rağmen klasikleşerek "uzun satanlar" arasındaki yerini de aldı. 100 bin adet olarak basılan "Das Parfum"'ün ilk Almanca baskısı birkaç hafta içerisinde tükendi ve roman tam dokuz yıl boyunca Almanya'nın önemli dergilerinden biri olan Der Spiegel'in çok satanlar listesinde yer aldı. Bugüne kadar 33 ayrı dile çevrilen "Das Parfum" tüm dünyada tam sekiz milyon adet satılmıştır. Yine Alman yönetmen Tom Tykwer tarafından sinemaya uyarlanarak 14 Eylül 2006 tarihinde Almanya'da gösterime girmiştir.

Patrick Süskind Kitapları - Eserleri

  • Koku
  • Güvercin
  • Kontrbas
  • Aşk ve Ölüm Üzerine
  • Üç Buçuk Öykü
  • Herr Sommer'in Öyküsü

Patrick Süskind Alıntıları - Sözleri

  • Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki, sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür. Savılıp atılamaz bu inandırıcılık, soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi, o da içimize işler, doldurur bizi, hepten ele geçirir, çaresi yoktur. (Koku)
  • "Düşlerimde daha az utangaçtım." (Herr Sommer'in Öyküsü)
  • -"Bana pantolonu önümüzdeki pazartesi verirseniz üç hafta sonra hazır olur." -"Üç hafta?"... -"Evet,... üç hafta. Daha erken olmaz." (Güvercin)
  • Ah, kendini aşkta olumlayan akıl almaz hayat! (Aşk ve Ölüm Üzerine)
  • Bittim ben, içim ölmüş benim,ölmek istiyorum. Yardım edin de öleyim! (Koku)
  • Neyime gerekti böyle bana karşı birleşmiş bir koca bir kalabalık? Bana neydi böyle bir dünyadan? Böyle aşağılık bir dünyada, hayır, benim yerim olamazdı. Boğulacaksa ötekiler boğulsundu kendi kalleşliklerinin içinde! Onlar sıvasındı sümüklerini her istedikleri yere! Ben yoktum buna! Oyunlarına artık katılmayacaktım. Bu dünyaya elveda diyecektim ben. (Herr Sommer'in Öyküsü)

  • Düşlerimde daha az utangaçtım. (Herr Sommer'in Öyküsü)
  • “Bu zamanda hiç kimseye güvenip yaklaşmaya gelmiyordu aslında.” (Koku)
  • Âşık olma halinde ve aşkta büyük bir ahmaklık tezahür eder. (Aşk ve Ölüm Üzerine)
  • ¶¶ Bu zamanda hiç kimseye güvenip yaklaşmaya gelmiyordu aslında (...) ¶¶ (Koku)
  • "Düşünmek," der, benim bir arkadaşım -kendileri yirmi iki yıldır felsefe okuyor, şimdi doktora yapmakta- "düşünmek, herkesin acemice uygulamasına gelmeyecek kadar güç bir şeydir." O da -benim arkadaş yani- oturup Hammerklavier Sonatı'nı çalmaya kalkmaz ki. Yapamaz çünkü. Ama her önüne gelen düşünebileceğini sanıyor, üstelik doludizgin, üstüne üstüne giderek, günümüzün büyük hatası bu işte, diyor arkadaşım; ve bu yüzden oluyor onca felaket, hep beraber canımıza okuyacak olan felaketler. Ve ben derim ki: Hakkı var. (Kontrbas)
  • Öyle sorular vardır ki, sırf sorulmalarıyla kendi kendilerine hayır yanıtını verirler. Öyle dilekler de vardır ki, insan bunları dile getirir ve bu arada başka bir insanın gözlerinin içine bakarsa iyiden iyiye boşuna oldukları ortaya çıkar. (Güvercin)
  • Ölüm sessizleşti; artık bizden sessizlik talep ediyor ve biz de memnuniyetle bu emre uyuyoruz; gerçekten de ölümcül sükûnetimizi muhafaza ediyoruz. (Aşk ve Ölüm Üzerine)

  • Tanrı gönderir iyi zamanları da kötü zamanları da, ama kötü zamanlarda yanıp yakılalım istemez, erkekçe göğüs gerelim ister. (Koku)
  • İnsanın aklını kullanabilmesi için en başta iç güvenine, huzura ihtiyacı vardı. (Koku)
  • Aşk genel olarak ölümle doğal bir ilişki içindedir. (Aşk ve Ölüm Üzerine)
  • Yükselmek hiç sorun değildi. Ama sonra yere nasıl inerdi insan? (Herr Sommer'in Öyküsü)
  • ...öğretmen hanımın adı Marie-Luise Funkel'di, daha doğrusu, Matmazel Marie-Luise Funkel. Bu "Matmazel'in unutulmamasına alabildiğine önem verirdi; oysa ben Marie-Luise Funkel'den daha az matmazelimsi görünen bir dişi yaratığa ömrümde rastlamamışımdır. Yaşlı mı yaşlıydı, beyaz saçlı, kambur, derisi pörsümüş, üst dudağında hafif, siyah bir bıyığı olan tahta göğüslü bir kadın. (Herr Sommer'in Öyküsü)
  • “Öyle sorular vardır ki, sırf sorulmalarıyla kendi kendilerine hayır yanıtını verirler. Öyle dilekler de vardır ki, insan bunları dile getirir ve bu arada başka bir insanın gözlerinin içine bakarsa iyiden iyiye boşuna oldukları ortaya çıkar.” (Güvercin)
  • Neyime gerekti böyle bana karşı birleşmiş koca bir kalabalık? Bana neydi böyle bir dünyadan? Böyle aşağılık bir dünyada, hayır, benim yerim olamazdı. (Herr Sommer'in Öyküsü)

Yorum Yaz