Kızıl - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kızıl kimin eseri? Kızıl kitabının yazarı kimdir? Kızıl konusu ve anafikri nedir? Kızıl kitabı ne anlatıyor? Kızıl kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Kızıl kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Regaip Minareci
Orijinal Adı: Scharlach
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786052954539
Sayfa Sayısı: 72
Kızıl Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Zweig gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl’da öğrenim için Viyana’ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bulan bu “çocuksu” genç adam, zamanla girdiği bunalımın etkisiyle hayallerinden, başlangıçta büyük bir hevesle sarıldığı tıp eğitiminden vazgeçme noktasına gelmiştir. Tam da o günlerde kızıla yakalanan ve yardımına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu onu hayata geri çağırır… 1908 yılına ait bu anlatı, Zweig’ın daha o zamanlar çoktan bir novella üstadı olup çıktığının kanıtıdır adeta. Üstelik, yazarın sonraki yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız bir temanın peşine henüz kariyerinin başındayken düştüğünü; gaddar bir dünyada varoluşunu sürdüremeyecek kadar kırılgan insanların acılarını baştan beri dert edindiğini ortaya koyar.
Kızıl Alıntıları - Sözleri
- Nedenini bilmiyorum ama artık hissizleştim. Boğucu yalnızlık duygusundan beni kimse çekip çıkarmıyor.
- Madem ben henüz dışarı çıkamıyorum, bari bahar içeri gelsin.
- Sanki dışarıda bütün dünya derdini milyonlarca gözyaşıyla döküyordu.
- Artık karşısına gözlerinin titreyen işaretlerini okuyabilen birinin çıkması gerektiğine inanıyordu.
- İçinde milyonlarca yüreğin attığı şu kocaman kentte tek başınaydı ve şakır şakır yağan hain yağmurdan başka ona kulak veren ya da bakan yoktu.
- Binlerce insanın arasında yapayalnız olmanın ne anlama geldiğini bilemezsin.
- Hüzünle sevinç, umutla düş kırıklığı sürekli iç içeydi; belirsiz bir duygu, ama daima yabancı olmak ve alışamamak...
- Kadınlar bütün sırların bekçisiydi ; cezbeden, vaat eden, arzulayan ve aynı zamanda arzulanan onlardı.
- Yaşadıklarının bir düş olduğunu hissetti yalnızca; mutluluk ya da mutsuzluk, insanlar ya da yalnızlık, geçmiş ya da gelecek bir düştü.
- Binlerce insanın arasında yapayalnız olmanın ne anlama geldiğini bilemezsin.
- “Düzene ayak uyduramayan yapayalnız kalır.”
- ... mutluluk ya da mutsuzluk, insanlar ya da yalnızlık, geçmiş ya da gelecek bir düştü.
- "Nedenini bilmiyorum, ama artık hissizleştim. Boğucu yalnızlık duygusundan kimse beni çekip çıkarmıyor."
- "Kadınlar bütün sırların bekçisiydi."
- Beni seven insanlara ihtiyacım var
Kızıl İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Pedofili içerik üzerine: Zweig' ı nasıl bilirdiniz? İyi bilirdik. İyi de zaten, o konuda hemfikiriz. Öykülerindeki karakterler histerik iç konuşmalarıyla ünlüdür. Çoğu zaman dışa vuramadığımız, ruhumuzun karanlık ve derin yerlerindeki; küçük harflerle büyük yaralar açan kelimeleri sayfalara döker Zweig. Ve bizler okuyucu olarak bunları okur, kendi yansımamızı görürüz sayfalarda ve özdeşim kurarız O'nunla. Netice itibarıyla da Zweig en çok okunan yazar olur. Kapağında Zweig' a ait emareler olmasa, Zweig okuyanlar bu kitabın ona ait olduğunu anlar. Beni rahatsız eden sadece bir konu var ki bir okuyucu olarak asla affedemeyeceğim bir durum. Pedofili... Hikayede asosyal bir tipleme var. Hayatında eli kadın eline değmemiş fakat içten içe dürtüleriyle tanışmak isteyen bir tıp öğrencisi var. Spoiler bu kadar yeterli olacak sizler için. Hikayenin sonunda 13 yaşındaki bir kızın dudaklarından öpüyor (hissi bir öpücük.) Rahatsız olmam için yeterliydi bu kadarı. Şimdi geçenlerde bi tane herifin biri çıktı (Zümrüt apartmanı.)Baya gündem olmuştu. Küçük çocuğa deyim yerindeyse tecavüz etmeyi hayal eden, aklında bunu canlandıran ve yanlış hatırlamıyorsam bunu uygulayan bir karakteri anlatıyordu. Baya baya edebiyat camiasını ikiye böldü. Bir grup "canım adam sanat yapıyor, sanatta sınır yoktur" u savunurken bir grup da "pedofili içerik" i etik ve ahlaklı bulmadı. Ben ikinci kısımdayım. Tabi ki gerekçem var. Şöyle ki, Bir yazar kesinlikle pedofiliyi içerik olarak temel alabilir. Fakat bizler içeriği oluştururken tecavüzcünün değil kurbanın bakış açısını temele almalıyız. Zaten öteki türlüsü psikaytrinin alanıdır. O da edebiyat olmaktan çıkar. Yani tıbbi bir makalede ya da kitapta tecavüzcünün bakış açısını, hislerini, kısacası davranımlarını tanımlayabilirsiniz. Edebiyatta bunu yapamazsınız. Son olarak bir eleştiri yaparken, eleştirdiğiniz şeyin hangi tarihi dönemde ortaya çıktığını dikkate almak zorundasınızdır. Benim burda Zweig' a lafım yok. Hala benim için en değerli yazarlardandır. Zira o dönemlerde 13 yaş evlenmek için çok tercih edilmese de kabul edilebilir bir yaştı. Fakat artık bu bir hastalık olarak tanımlanıyor. Ve ben günümüz koşullarına göre rahatsızlık duyuyorum. Şikayetim tamamen pedofilinin altını çizmek ve artık neyin sanat olmadığını bir nebze olsun aktarabilmek (sinema dahil-matilda.) Kitabı tavsiye ediyorum. En azından çocuklarınızdan uzak tutmanız şartıyla. ~~Kitapla kalınız~~ (Naçiz`Hane)
Paylaşır mısınız :): SPOİLER İÇERİYOR!! Stefan Zweig'in anlatım tarzı bana her zaman çok ilgi çekici gelmiştir. Yani bir kitabını çok sıkıcı bulsam bile sonunu merak edip, okumaya devam etmişimdir hep. Şimdi kitaba gelecek olursak; Kitap Beger adlı bir tıp öğrencisinin üniversite için Viyana'ya gitmesiyle başlıyor. Oradaki yeni düzene, yeni insanlara, ortama uyum sağamaya çalışmasını ve biraz da yetişkinliğe geçiş sürecini anlatıyor. Fakat gerek çocuksu dış görünüşü gerekse utangaç ve korkak davranışları yüzünden çoğu ortama giremez. Ve kendini bir anda ailesinden, çok sevdiği kız kardeşinden uzakta, büyük bir boşluğun ve yalnızlığın ortasında bulur. Zamanla girdiği bu bunalımın ve yalnızlığının etkisiyle, çok istediği doktor olma hayallerinden vazgeçme noktasına gelir. Ama işte tam da bu zamanda "kızıl" hastalığına yakalanan ve yardıma muhtaç bir kız çocuğu onu hayata bağlar... onunla kendini yeniden yaşamaya başlamış hisseden Beger, eskisinden de güzel zamanlar geçirir. Kitabın devamını, en çarpıcı ve üzücü kısmını anlatmıyorum ki okuyacak olanlar kitaptan soğumasın :) Kitabı kesinlikle çok beğendim fakat sonu çok üzücüydü :( Herkese iyi okumalar... (Tuğba)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)