Kassandra Damgası - Cengiz Aytmatov Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kassandra Damgası kimin eseri? Kassandra Damgası kitabının yazarı kimdir? Kassandra Damgası konusu ve anafikri nedir? Kassandra Damgası kitabı ne anlatıyor? Kassandra Damgası kitabının yazarı Cengiz Aytmatov kimdir? İşte Kassandra Damgası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Cengiz Aytmatov
Çevirmen: Ahmet Pirverdioğlu
Orijinal Adı: Тавро Кассандры
Yayın Evi: Nora Kitap
İSBN: 9789752473171
Sayfa Sayısı: 288
Kassandra Damgası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Kötülüğü engellemek mümkün müdür?
İnsanlığın hızla sürüklendiği yok oluşu, bu kaçınılmaz görünen kaderi engellemek mümkün müdür? Bir uzay istasyonuna kendini hapsedip kötülüğün alametlerinin peşine düşen bir Rus bilimadamı, yaptığı akıl almaz keşifle birlikte, dünyada köklü değişimlere yol açmayı umar. Kötülüğün genetik kodlarını çözerken, yolu ünlü bir fütürologla dramatik bir biçimde kesişir. Usta yazar Cengiz Aytmatov, bilimkurgu öğelerinin ağır bastığı bu romanında, esaslı sorular sorarak, insan kaderinin yönünü inceliyor.
“Gerçek şu ki yeryüzünde biz insanlar dışında bir kötülük kaynağı yok. Ama her bir insan kötülüğün kaynağını kendisi, kendi ailesi, nesli, milleti, devleti ve biraz daha ileri gidersek ırkı, dini, ideolojisi dışında, yani bir başkasında arıyor. Ve hayat kötülüklerle sürüp gidiyor. Nihayet, embriyoların hayatı protesto etmesine kadar geldik. Dur! İleride yol yok!”
Kassandra Damgası Alıntıları - Sözleri
- Nesilden nesile, insan felaketlerinin ölçüleri hep büyüyor ve hepimiz buna katkıda bulunuyoruz.
- Gözler ruhun ta kendisi, ruhun canlı ifadesi!..
- Sevgi, iki nehrin birleşmesidir derdi. Ben de hep gülerdim ve derdim ki, bu büyük sözlerde boğulacaksın! Ve şimdi nehrimin olmadığına kanaat getirdim. Nehrin akışı durdu, nehir kurudu ve ben boş bir kıyıya atıldım..
- Medeniyetin sonsuzluğu idrak etmenin sonsuzluğundadır. Ama kendi iyiliğimiz için, yani gerçeklere rağmen, idrak etmekten kaçındığımızda, bu şekilde arzuladığımız sonsuzluktan da kaçınmış olmuyor muyuz?
- - Zaten mutluluk iki kalbin birleşmesi değil mi..?
- "Zaten mutluluk iki kalbin birleşmesi değil mi?"
- Aşk iki nehrin birleşmesidir.
- Evet, hiçbir şey umrumda değil, madem ben kimsenin umrunda değilim!..
- Bugüne kadar uçurumun ne olduğunu bilmiyordum, şimdi ise tam kenarında duruyorum.
- İdeoloji, yelkenleri dolduran, hareketi sağlayan güçlü bir rüzgardır ama yelkenin kendisi değildir...
- Önceleri ben aklın evrenin en yüce işlevi olduğuna inanırdım, ancak aklın, kötülüğün ebedi rehinesi olduğu ortaya çıktı. Peki, akıl hiç özgür olabilecek mi?
- Kâinat ölçeğinde insanın yaşı sineğin yaşı kadardır. Ancak insanlığa düşünme yeteneği bahsedilmiştir ve bu yetenek onun ömrünü uzatmakta. Ne var ki bunun tersi de vaki, ömrü keskin bir şekilde kısalt makta.
- Gözleri bazen ruhun aynası olarak adlandırıyorlar ama bu doğru değil. Gözler ruhun ta kendisi, ruhun canlı ifadesi!
- İşte sonunda kıyıya geldin ama bundan sonra başka bir ırmak var...
- Aslında hepimiz mahkûmuz, suçlu değiliz ama konu kendimize gelince kör olmaya mahkûmuz!
Kassandra Damgası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Uzaydan, Dünyaya Bakış: 1994 yılında yayımlanan Kassandra Damgası, Aytmatov'un roman mekanı olarak Sovyetler Birliği ve Kırgızistan dışına çıktığı ilk romanıdır. Bu manada Aytmatov'un o zamana kadarki bütün eserlerinden farklı bir tarzda ortaya çıkmış bir romanıdır. Amerikalı bir fütürolog olan Robert Bork ile Rus bir astronot olan Andrei Filofey'in karşılıklı hikayeleri vardır romanda. Dünyanın kötüye gidişini, çevre sorunlarını, insanlığın temel meselelerini, savaş ve açlığı kendine dert edinen büyük usta, Yunan mitolojisindeki Kassandra lanetini sembolize ederek bir modern zaman romanı çıkartmıştır. Yunan mitolojisindeki bir tip olan Kassandra, lanetlenmiştir ve kehanetleri doğru çıksa bile kimse tarafından dinlenmemektedir. Bu romanın Kassandra’sı, bir astronot olan Filofey, yani Andrei Kriltsov’dur. Uzaydaki görevinden dönmeyi reddeden ve orada kalıp kendine uzay rahibi diyen Kriltsov bir şey bulur. Buna göre dünyaya yolladığı ışınların etkisiyle, “Ana rahmindeki ilk haftalarında insan embriyonu, hayatta kendini bekleyenleri hissetme ve bu kadere tepki gösterme yeteneğine sahiptir eğer bu tepki olumsuzsa embriyonlar doğuma karşı koyuyorlar.” Hatta anne adayının alnında sivilce gibi bir işaret, bir damga çıkıyor ortaya. İşte Filofey, Papa’ya yazdığı bir mektupla bunu bütün dünyaya açıklar ve bu andan sonra dünyada büyük bir kaos çıkar. Filofey ve onun kehanetini destekleyen Robert Bork bir anda lanetli kişiler ilan edilir. Roman bazı bölümlerde adeta bir Aytmatov, makalesine dönüşüyor. Onun dünya ve insanlık hakkındaki görüşleri kendisine epeyce yer buluyor. Ömrünün ilk yıllarında elinden çok çektiği ancak SSCB döneminde açıkça eleştirmediği Stalin’i burada sıkça anar mesela. Hatta onu, Hitler ile aynı kefeye koyar. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nda iyilik, kötülüğü yenmemiştir maalesef. İki kötünün kapışmasında Stalin’in tarafı kazanmıştır. Bu iki katil için “Kötülükte kardeşleşen bu iki kişi…” tabirini kullanır ve devam eder: “Bu anlamda bize çok şey söylemeye muktedir olan Stalinhitler veya tam tersi Hitlerstalin dönemi hala hafızalardan silinmemişken elde meşale ile geçmişinin derinliklerinde dolaşarak, ölü simaları aydınlatmaya değer mi?” Maalesef kötülüğün devam eden bir şey olduğunu ifade ediyor ve “dünyada iyilik az kötülük fazla” diyor. Kitlelerin linç kültürüne yatkınlığından bahsediyor. Ancak buna rağmen bilim insanlarının gerçeklerden bahsetmesini, siyasi baskılardan etkilenmemesini, popülizm yerine bilim üretmesini, haktan asla vazgeçmemesini ifade ediyor. Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel’de oluşturduğu unutulmaz mankurt tiplemesine, bu eserinde daha evrensel bir tipleme ekleniyor: İskrod yahut iksfert. Kurguda, Sovyetler Birliği döneminde bu tarz çocukların dünyaya getirilmesinin planlandığı anlatılıyor. Romandaki belli başlı dört karakter bize farklı kişilikleri sembolize eder. Buna göre ABD Başkan adayı Oliver Ordok, acımasız ve yalancı politikacı tipidir. Hatta Ordok, Macar asıllıdır ve Macarcada ordog, şeytan demektir. Siyasi ihtirası ve koltuk elde etmek için hiçbir ahlaki değeri olmayan bir politikacı tipidir ve dünyada bunlardan fazlasıyla vardır. Robert Bork tiplemesi, gerçekçi, dürüst bir bilim insanı profili olarak resmedilmiş. Dünyanın geleceğiyle ilgili endişeler duyar, yalan, dolan bilmeyen bir karakter. Ordok’un danışmanlarından biriyken ondaki tehlikeyi gören ve değişime tabi olan Anthony Younger’de ise yazar, geleceğe dair halen bir umut taşıdığını işaret ediyor çünkü bu genç adam işin peşini bırakmayacaktır. Andrei Kriltsov’un kişişsel serüvenin romanın sonlarına doğru okuyabiliyoruz. Krilt, kapı önündeki küçük merdiven demekmiş. Çünkü onu bir yetimhanenin kapısının önündeki merdivende bulmuşlar. İkinci Dünya savaşı zamanında, kuvvetle muhtemel Nazi askerlerinden birinin yasak aşk yahut tecavüzü ile dünyaya gelmiş olan bu bebek, annesi tarafından yetimhaneye bırakılır. Aslında, yıllar sonra üzerinde çalışacakları iksfertlerden çok önce bizzat kendisi devlet çocuğudur. Yani, ana, baba, akraba… Hiçbir şeyi yoktur. Onun uzayda olması, dünyayı yukarıdan görmesi, önemlidir zira böylece ona çok geniş bir bakış açısı kazandırıyor. Meselelere de böyle bakabiliyor. Romanın sonuna doğru Kriltsov’un yeniden insanlığını kazanması bir aşk duygusu üzerinden oluyor. Runa adlı bir kadın mahkûma duyduğu aşkla beraber, yeniden insanlıkla bağlantısını kurmuş ve devlet baskılı bilimin ölümcül kimliğini bir tarafa bırakmış oluyor. Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel’de başladığı uzay konusunu daha da genişletiyor. Çünkü Aytmatov, hayatı sadece insan değil bütün tabiat olarak gören, insanlığı ise sadece dünya değil uzay anlamında düşünen bir yazardır. Romandaki temel meselelerden birisi de dünyaya gelen insanlar. Evet, dünyaya bir çocuk getirmek önemli ama nasıl bir dünyaya? İşte bununla alakalı çetrefilli bir konu var işleyişte. Aytmatov’un klasik hikayelerinden farklı bir çizgisi olduğunu söylemiştim. Tarzı çok değişik. Ancak burada da yine insanların yanı sıra hayvanları da kullanıyor; mesela intihar eden balinalar motifini kullanıyor, hatta bir baykuş da kullanıyor. Hemen her eserinde bahsettiği, kader kısmına yine değiniyor; tabiattan bahsediyor ve dünyayı bir bütün olarak değerlendiriliyor. Acıların, kötülüklerin dünyanın genelinde olduğunu ifade ediyor. Bir not da çeviri için söylemek lazım, roman çevirisi sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Çevrilecek dili bilmek tek başına bir şey ifade etmez. Roman dilini de bilmek lazım. Bu anlamda Refik Özdek’in bizzat bir romancı olması da onun çevirilerini başarılı hale getirmişti. Kassandra Damgası ise onun bir çevirisi değil. “Ağzımın dersini versin” gibi tuhaf cümleler var, tabii yerine tabi kullanılıyor roman boyunca. Keza “Kendilerini intihar ediyorlar” gibi bir fecaat de çıkıyor karşımıza. Ezcümle, hem trajik hem fantastik, bu defa bozkırın, dağların değil şehirlerin ve modern hayatın olduğu bir roman Kassandra Damgası. Ama Aytmatov’un yine damgasını vurduğu bir anlatı elbette… (Mehmet Y.)
Dünya'nın Sonu: Cengiz Aytmatov'un klâsik tarzı dışındaki bu eser, bilimkurgu ve distopik bir tarza sahip. 1994 yılında yayımlanan bu eser birçok açıdan günümüze göndermelerde bulunmuş.Yazarın bazı öngörüleri maalesef gerçekleşti , gerçekleşmeye de devam edecek gibi. Linç kültürünün bir bilim insanını nasıl yok edebileceği gözler önüne seriliyor hem de dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birinde. Siyasi çıkarları için yakın arkadaşını ölüme uğurlayan mahlukat da bana birilerini hatırlattı. Bilim ve teknolojinin kişisel çıkarlar için kullanıldığında toplum için yok edici bir silaha dönüşebileceği gerçeği, somutlaştırılarak anlatılmış. Vicdan kavramını sorgulayan yazar , aslında bir bakıma insanı kendi vicdanıyla baş başa bırakıyor. Ketebe yayınlarının çevirisini beğendim, kitabı okurken kelimeler akıp gitti diyebilirim.Bir anda okunup bitecek bir kitap değil biraz sabır gerektiriyor ama okumaya değer bir eser olduğunu da belirtmek de fayda var... yazar/Cengiz-Aytmatov kitap/kassandra-damgasi--313384 (↘MD↙)
Kitabın Yazarı Cengiz Aytmatov Kimdir?
Cengiz Aytmatov, (Kırgızca: Чыңгыз Айтматов (Çıňğız Aytmatov), Rusça: Чингиз Торекулович Айтматов) (d. 12 Aralık 1928, Kırgızistan - ö. 10 Haziran 2008, Almanya).
Ünlü Kırgız Türkü edebiyatçı, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi. 12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'daki Talas eyaletinin Şeker köyünde doğdu. Babası Torekul Aytmatov, Sovyet Kırgızistanı'nda seçkin devlet adamı idi, ancak 1937'de tutuklandı ve 1938'de kurşuna dizildi. Tatar kızı olan annesi Nagima Hamziyevna Abdulvaliyeva tiyatro aktrisiydi. Adı, Cengiz Han'dan esinlenerek konulmuştur.
Gençliği sıkıntılı bir döneme denk gelmişti. O dönemde zaten yeni yerleşmeye başlayan siyasî sistemle, bir de savaşla mücadele etmek zorundaydı. Çok genç yaşta çalışmaya başladı; çünkü II. Dünya Savaşının SSCB üzerindeki etkileri gençleri de etkiliyordu, yetişkinler savaşta olduklarından, gençlere büyük iş düşüyordu. On dört yaşında köyündeki sekreterliğe girdi. Burada tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalıştı. Köyünden, Kazakistan'a giderek Cambul Veterinerlik Teknik Okulu'nda okudu. Daha sonra şimdiki Kırgızistan'ın başkenti olan Bişkek'e giderek burada Frunze Tarım Enstitüsü'nde öğrenimine devam etti. Ardından Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne geçti ve 1956 ile 1958 yılları arasında Moskova'da okudu. Yazmaya bu yıllarda Pravda gazetesinde başladı. Yazdığı eserleriyle üne kavuştu ve 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963'te Lenin Ödülü'nü aldı. Eserleri yüz elliyi aşkın dile tercüme edildi. 1990-1994 yıllarında Sovyetler Birliği'ni ve Rusya Federasyonu'nu, sonra ise 2008 yılına kadar Kırgızistan Cumhuriyeti'ni büyükelçi olarak temsil etti.
Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanının film çekimleri için gittiği Rusya'nın Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da 16 Mayıs 2008'de rahatsızlandı ve böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için Almanya'ya getirildi. Almanya'nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord'da tedavi gören Cengiz Aytmatov, komaya girdi.10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg'de hayatını yitirdi.
Cengiz Aytmatov Kitapları - Eserleri
- Beyaz Gemi
- Toprak Ana
- Gün Olur Asra Bedel
- Cemile
- İlk Öğretmenim
- Cemile - Sultanmurat
- Elveda Gülsarı
- Yıldırım Sesli Manasçı - Yüzyüze - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
- Dişi Kurdun Rüyaları
- Çocukluğum
- Ebedi Gelin
- Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu - Deve Gözü
- Cengiz Han'a Küsen Bulut
- Sultanmurat
- Selvi Boylum Al Yazmalım
- Kassandra Damgası
- Elveda Gülsarı / Yüzyüze / Cemile / Oğulla Görüşme / Askerin Oğlu
- Şafak Sancısı
- Sokrat'ı Anma Gecesi
- Al Yazmalım, Selvi Boylum - Erken Gelen Turnalar - Fuji Yama - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
- Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim
- Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu
- Yüz Yüze / Oğulla Görüşme / Deve Gözü / Askerin Oğlu
- Fuji-Yama
- Yıldırım Sesli Manasçı - Kızıl Elma - Beyaz Yağmur - Baydamtal Irmağı’nda
- İlk Turnalar - Fuji Yama
- Kader Ağı (Kıyamat)
- Cemile - Deve Gözü - Selvi Boylum
- Deve Gözü
- Yüzyüze
- Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
- Kızıl Elma - Oğulla Buluşma
- Yıldırım Sesli Manasçı - Asker Çocuğu - Beyaz Yağmur
- Cemile - Öğretmen Duyşen
- Hekayələr
- Kuz Başındaki Avcının Çığlığı
- Bütün Eserleri: 2
- Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri
- Time to Speak
- Seçilmiş Əsərləri
- Yüz Yüze - Oğulla Görüşme
- Gülsarı / Yüz Yüze
Cengiz Aytmatov Alıntıları - Sözleri
- Bir erkek, bir adam ol oğlum.Nerede olursan ol, erkek ol, mert bir erkek olarak kal! (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu)
- İnsana korku veren bazı sözler vardır. "Artık hiçbir zaman!" gibi. Böyle sözlerden sonra söyleyecek bir şey kalmaz. (Elveda Gülsarı / Yüzyüze / Cemile / Oğulla Görüşme / Askerin Oğlu)
- Biraz daha; birkaç dakika daha yaşatmak istiyordu onu gönlünde. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
- Gün gelir, ağacın kendisi değil, gövdesi bile işe yarar. (Yüz Yüze / Oğulla Görüşme / Deve Gözü / Askerin Oğlu)
- Gözünün bütün yaşlarını dökerek ağlamak istiyordu, ağlayamıyordu. (Yıldırım Sesli Manasçı - Yüzyüze - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
- “Yalnız çalışmak için mi yaşar insan?” (İlk Turnalar - Fuji Yama)
- 20. yüzyıl insanlığın iki büyük dünya savaşına ve türlü kan döküşlere, nükleer felaket ve depremlere, uzayı ele geçirme ve bilimsel teknik uçuşlara tanıklık etmekle kalmadı. Bununla birlikte nice bin yılların, nesillerinin eleğinden geçip seçilmiş manevi zenginliğin, en önemlisi inanç değerlerinin düşmesine; hayatı çürümekten, bozulmaktan koruyangelen yüce sevgi duygusunun basitleşmesine, yok edici edep dışı davranışların mizahı haline gelip zayıf düşmesine yol açtı. Bence bu, insanlık için nükleer savaştan sonra en tehlikeli beladır. (Kuz Başındaki Avcının Çığlığı)
- "Seviyordu ama özlemiyordu , yanındayım diyordu ama uzaktaydı ; sadece sözler vardı , kendisi yoktu." (Selvi Boylum Al Yazmalım)
- Talih vardır güldürür, talih vardır öldürür. (Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
- Hayatım boyunca hep seni özledim, seni düşündüm ben. Bu kadar çok beklettiğim için özür dilerim. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
- Demek ki, düşünmemek unutmak demek değilmiş. (Elveda Gülsarı)
- İnsanoğlu ömründe bir kerecik olsun vicdanıyla baş başa kalmak, yaşamın hay-huyundan uzak durmak istiyor, … (Al Yazmalım, Selvi Boylum - Erken Gelen Turnalar - Fuji Yama - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
- "Uzun zamandan beri seviyorum seni.. Bilmediğim zamanlardan beri seni sevmiş, seni beklemişim ben. Ve işte geldin, seni beklediğimi biliyormuş gibi geldin! (Cemile)
- İnsan kalbi böyledir: Onu kolayca dondurabilirsiniz ama çok zor eritir, çok zor ısıtırsınız. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
- Sanki sevginden utanç duyuyor gibisin! (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
- İnsanın kahpeliği sınır tanımaz. (Ebedi Gelin)
- Aşk, yaratılışın hediyesi, sonsuzluğun gizli enerjisidir. (Ebedi Gelin)
- İnsanlar ne diye böyle yaparlar, bilmem ki! İyiliğe karşılık hep kötülük, hep kötülük. Sonra yaptıklarından utansalar, pişman olsalar bari! O da yok.... (Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim)
- İnsanın sağlığı yerindeyse, eli kolu tutuyorsa çalışmaktan daha iyi ne var yeryüzünde? (Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim)
- “Öyle bir bakıyordu ki sanki hem acı çekiyor hem de hayranlık duyuyordu Cemile’ye ve mutlulukla acıyı aynı anda yaşıyordu bakışlarında.” (Cemile - Öğretmen Duyşen)