diorex
sampiyon

Karılar Koğuşu - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Karılar Koğuşu kimin eseri? Karılar Koğuşu kitabının yazarı kimdir? Karılar Koğuşu konusu ve anafikri nedir? Karılar Koğuşu kitabı ne anlatıyor? Karılar Koğuşu kitabının yazarı Kemal Tahir kimdir? İşte Karılar Koğuşu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 04.03.2022 00:00
Karılar Koğuşu - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Kemal Tahir

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9789752731301

Sayfa Sayısı: 368

Karılar Koğuşu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kemal Tahir, ölümünden sonra yayımlanan romanı Karılar Koğuşu'nda Malatya Cezaevi deneyimlerini, İkinci Dünya Savaşı yıllarının Türkiyesini anlatmak için kullanır. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'na katılacak mı? Katılacaksa Almanların yanında mı müttefiklerin yanında mı yer alacak? Savaşın belirsizliği, insanları daha büyük bir sefalete sürüklerken Murat, mahkumların seslendikleri biçimiyle İstanbullu, hapis hayatının zorlukları içinde, giderek bayağılaşan, bayağılaştıkça her şeyi yapabilen insanların yaşamına tanık olur. Bu tanıklık, "kötü yola" düşmüş kadınların, cezaevine gelmesiyle yeni bir biçim kazanır. "Ahlak ve namus kavramları, para ve güç karşısında elden ele gezer bir haldeyken tutuklu olmakla özgür olmak arasındaki fark nedir?" diye sorar kendi kendine Murat. İdama mahkum edilen Hanım, Malatya Genelevi'nden gelen Tözey, Gardiyan Şefika ve küçük mahkum Aduş... Her birinin birbirinden farklı hikayesi, Murat'ın sorgulamalarıyla birlikte, okura, Anadolu kadınının hapisanede de bitmeyen çilesini anlatıyor.

(Tanıtım Yazısı'ndan)

Karılar Koğuşu Alıntıları - Sözleri

  • Marifet Allahtan korkup, yahut da, "Cennete gideyim ne olacaksa!" diyip iyilik etmekte değil ki... Allaha, cennete, cehenneme inanmadan iyi olmak marifet... Öteki türlüsü alışveriş oluyor. Pazarlık oluyor. Yani Allah bile, kullarına boş boşuna söz geçiremeyeceğini anlamış da, "Ey kullarım, iyi olursanız sizi cennete koyarım." demiş.
  • — Gene okuyorsun? — Okumasam çatlayacağım.
  • Rezillik bu hükümetin işi...
  • Tokatı basamadın mı? - Benim tokatla bir işim yok. Benim işim kanunla... Tokat okuma yazma bilmeyenlerin, bizim muavin gibi eşeklerin harcı...
  • "Dünya limanlarında bugün ölmek kolay Yusuf, Yaşamak zor."
  • Kanunu bildin mi? Küçük sineklerin takılıp kaldıkları, büyük sineklerin delip geçtikleri örümcek ağı...
  • "Musolini çok konuşuyor. Çok korktuğu için çok konuşuyor."
  • Âhir zaman, gösteriş devri olmuş.
  • Dünyaya kan içinde gelen insan oğlu, kurtuluşa da kan içinde gidecek.
  • Sevmek, en değersiz şeyleri, en feci sıralarda, en kıymetli şeyler haline getirdiği için mutlaka lazımdı. Sevmek, işte belli bir şey, teselliden ibaretti. Her şey ondan evvel ve ondan sonra diye ikiye bölünüyordu.
  • Ağlama. Ayıptır. - Neden? Ağlamak hiçbir zaman ayıp olmaz...
  • Şeyhi şeyh eden mürididir.
  • Dünya bozulmuş şahım. Dünya bir dolap olmuş...
  • "Zaten bir adam dinden, diyanetten fazla bahsetti mi, bir bokluğu vardır."
  • "İnsan denilen makineden daha hassas bir şey yok."

Karılar Koğuşu İncelemesi - Şahsi Yorumlar

KARILAR KOĞUŞU...: "Kişioğlu, ister fukara olsun, ister zampara, ister avara...Yeter ki madara olmasın, mert olsun!" der Kemal Tahir. Ve ömrü boyunca karşılaştığı en mert insanların, dava ve dam arkadaşları olduğunu da sözlerine ekler... Yaşamı boyunca Kemalist ve demokrat bir duruş sergileyen Kemal Tahir, bu duruşuna bir de sosyalist dünya görüşünü ekleyince dönemin iktidarı tarafından affedilmez bir isim haline dönüşür...13 Haziran 1938 tarihinde, askeri isyana tahrik ve teşvik iddiasıyla 16 yıla hüküm giyer. Bu mahkumiyetin sebebini bilmeyenler arkadaşlar için hemen bir tırnak açayım : "Kitaplığında Mihail Şolohov'un Uyandırılmış Toprak, Sabahattin Ali'nin Hikayeler ve Nazım Hikmet'in Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı adlı kitaplarını bulundurmak ve bu çok sakıncalı kitapları Yavuz zırhlısında gedikli çavuş olan kardeşi Nuri Tahir aracılığı ile donanmaya sokmak..." ''Tan gazetesi yazı işleri mü­dürü Kemal Tahir , kitaplar vasıtasıyla fikri telkinlerde bulunduğu ve bu suretle maznunun, asker'i, isyana teşvik suçunu işlediğine tam vicdani kanaat hasıl edil­miştir. İstihsal edilmek istenen neticenin vehameti, tak­diri şiddet sebebi addiyle, takdiren on altı yıl müddetle ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hidematı ammeden müebbeden mahrumiyetine karar verilmiştir... " 63 yıllık kısa yaşamının yaklaşık 13 yılını cezaevlerinde geçiren Kemal Tahir'in, bu süreçteki duraklarından biri Malatya idi. (1941-1944) Bu eserini de, Namuscular, Şeyh Süleyman Efendi, Küçük Balık, Kelleci Memet, Çıplak İnsanlar, Ankara Caddesi, Telgrafçı Abdürrahim Bey adlı metinleri gibi Malatya Cezaevi'nde kaleme almış ancak tasarı halinde kalmıştır. Ölümünden sonra eşi Semiha Hanım, meşhur sarı defterleri kurcalayarak, romanı günyüzüne çıkarmış ve gerekli düzenlemeler neticesinde bastırmıştır. Roman olsun, öykü olsun, şiir olsun tüm Kemal Tahir eserlerinde başat tema, şahsi ideolojik fikirleridir. Bu fikirlerin şekillenerek metne aktarılmasında da, padişahlıktan cumhuriyete geçiş sürecinin, ülkemizde yarattığı sosyolojik, siyasi, ekonomik ve kültürel dalgalanmaların önemi büyüktür. Karılar Koğuşu, yazarın yine ideolojik fikirlerini satırlarına empoze etmesi, çarpık düzeni, kokuşmuş bürokrasiyi, yozlaşmış ahlak sistemini, din tüccarlarını, sömürüyü, aşağılamayı, adaletsizliği, resmi prosedürlerin ağır ve yanlış işleyişini ortaya dökmesi, yer yer verdiği 2. Dünya Savaşı, Almanya, Sovyet detayları ve İnönü'nün savaş karşısındaki tavrı, savaşa girilmemesine karşın, savaşın güçlü etkisiyle ülkemizde peyda olan fiyat artışları ve akabinde başgösteren yokluk, kıtlık gibi konuları ele alması bakımından da çok ama çok önemli bir roman. Adından da anlaşılacağı üzere Karılar Koğuşu, bir hapishane romanı. Lakin alışılagelmiş emsallerinden farklı olarak bu kez ön planda kadın mahkumlar var. Her ne kadar odak figür koltuğunda İstanbullu Murat kimliği ile Kemal Tahir'in bizzat kendisi var gibi görünse de, esasen 2.Dünya Savaşı yıllarının Türkiyesini, şartlar gereği yoldan çıkmış, cinayet işlemiş, kötü olmak zorunda kalmış kadınları irdeliyor Kemal Tahir.. Murat, siyasi bir suç istinadı ile cezaevinde yatan, gardiyanından mahkumuna, odacısından müdürüne kadar herkese söz geçirebilen, hukuki, ahlaki, ilmi konular hakkında otorite sahibi, aydın ve Nâzım aşığı bir kişiliktir. Fiziki yapısının uygunluğundan ötürü, erkek ve kadın mahkumların, pencere, kapı ve bahçe gibi mekanlarda rahatça biraraya gelebilmeleri nedeni ile yazar, Malatya Cezaevi'ni romanına uzam olarak belirlemiştir. Kadın karakterlerin en göze çarpanları, "Malatya genelevinin bir numaralı sermayesi" Tözey, aşığı ile bir olup kocasını öldüren idam mahkumu Hanım, acımasız, iffetsiz gardiyan Şefika, kaynanasını öldüren Sıdıka, İsmet İnönü'ye hakaretten hüküm giyen Hubuş ve annesi Gevre ile birlikte hapishanede yaşamını idame ettirmek zorunda kalan minik Kürt kızı Aduş...Kadın karakterlerin ekserisi vurgundur İstanbullu'ya lakin İstanbullu'nun bezi yoktur o taraklarda: "Karılar koğuşu, bir sökük, bir düğme dik­tirmek, mendil ve çamaşır yıkatmak, yumurta pişirtmek, su is­temek, hele Hanım idama mahkum edildi edileli, kapıyı her ara­lık buluşta, teselli etmek için hiç çekinmeden uğradığım bir yerdi." Bu kadınların cezaevine düşme sebepleri, aldıkları cezalar, yönetime sunulan istidalar, içeride maruz kaldıkları olaylar, bu olaylar karşısında sergiledikleri tutumlar, diğer mahkum ve yetkililer ile olan iletişimleri ve çevrenin bu kadınlara bakış açısı, layığıyla psikolojik tahliller çerçevesinde okura sunulmuş. Eser, Anadolu kadınının cehaleti, ezilmişliği ve her anlamda "kötü kullanıma maruz'' cinsel bir obje olduğu hususunu ele alması bakımından hayli dikkat çekiyor. Dönemin iktidar mücadelesi, siyasi çalkalanmaları, ülkede cereyan eden faşizan aktiviteler gibi güncel olaylardan bihaber olan bu kadınların "dişilikleri" dışında elle tutulur bir özellikleri ne yazık ki mevcut değildir. Kimi okurlar çıkıp, yazarın kadınları alaşağı ettiğini ve hatta "abarttığını" iddia edecek olabilirler ki okuduğum birkaç yorumda buna denk geldim... Etmeyin efendim.. Kemal Tahir bu anlamda sonuna kadar haklıdır! Kadın olmak başlı başına bir zorluk iken, hele bir de bu misyonun doğu illerimizde, 1940'lı yıllarda üstlenildiği hesaba katılacak olursa taşlar yerine daha kolay oturacaktır. Kadınlar elbette hırsız, katil ve namussuz olarak doğmuyor lakin bölgede hüküm süren ataerkil aile yapısına dayanan cahiliye şartları onları suça itiyor... Karılar Koğuşu, İstanbullu Murat karakterinin tuttuğu fener aracılığı ile karanlıktan sıyrılıp aydınlığa yol almış bir roman. Ancak bu aydınlık, okurun zihnini ışıtmıyor, yüreğini ısıtmıyor. Çünkü bu koğuş salt dram barındırıyor. İnsanın dramı kişiseldir ama bu dram kişiliğinden değil, toplumsallığından gelir. Bu bağlamda Kemal Tahir savına hak vermemek işten bile değil elbette: Bir romanın insansı olup olmadığını anlamak isterseniz dramatik olup olmadığına bakın. Dramatik olan her şey, ne kadar aykırı görünürse görünsün, yüzde yüz insandır, insansıdır. Kadınlar Koğuşu'nun, örgüsüne hakim olan sosyolojik ve psikolojik unsurları haricinde, beni çok etkileyen bir diğer özelliği ise dili...Yazar, mensubu olduğu toplumcu gerçekçi edebiyata yakışır, halk ağzıyla daha da ötesi mahkum raconuyla oluşturmuş cümlelerini. Bir cezaevi romanının, içinde barındırdığı hırsız, esrarkeş, katil, kumarbaz, uçkur düşkünü, hayat kadını gibi karakterlerin konuşma biçimini birebir yansıtması gerektiğini savunur Kemal Tahir. Hatta bu konuda çok ciddi ve köklü çalışmalara imza atmıştır. 1800 kelime olarak tasarladığı ancak ölümü dolayısıyla tamamlayamadığı, hazırladığı mevcut 460 kelime ile yayımlanan bir Argo Sözlüğü vardır kendisinin. Onu salt bir romancı olarak tanıyan bilen tüm okurlara, edebi çalışmalarına da göz atmak için, Cengiz Yazoğlu'nun düzenleyip yayıma sunduğu Notlar serisini okumasını öneriyorum. Bahsettiğim sözlük ise Dil Dosyası adını taşıyan, serinin üçüncü kitabında yer almaktadır. Adembaba, arpacı, alafranga bebesi, bobstil, çarmakçur, fasulye yazmak, cimcozlamak, kayarto, mangız, zagon, kırçozlanmak, mannik ve toriği çalıştırmak, bu sözlükten aktarmak istediğim bazı kelimeler... Kemal Tahir yazar da o kitapta sistem ve din eleştirisi olmaz mı peki? Hem de nasıl olur, buyrun İstanbullu Murat ile Hacı Abdullah'ın o zamanlar "sübyancı'', günümüz modern çağında" pedofili" olarak adlandırılan illet hakkında, Şeyh Osman Efendi gıyabında yaptıkları sohbetten minik bir kesit: "-Rıza da onun kızlarının göbeğine ayeti kerime ya­zıyor. Hem parayla, hem de sırayla...Eskiden yalnız sırayla olur­muş. Ne halt edelim Hacı, zamparalık bize Peygamberimizden miras. Mübarek de karı dedin mi şuraya yatar da ölürmüş. - Töbe de beyim, günah... - Ölürmüş. On üç karısı varmış. Hazreti Ayşe Ana'mızı, kendisine yemek getirdiği sırada kucağına çekmiş de öpüvermiş. O sıra Ayşe kaç yaşında bakalım, yedi yaşında... - Töbe de...Vallaha dinden çıkıyorsun. - Merak etme, çıkmam ... Yapan çıkmamış da, ben mi çıkacağım? " Kendi adıma söylemem gerekirse, kitapların sinema uyarlamaları hiç hoşuma gitmez, kaç kere denediysem kitapların büyülerinin bozulduğuna şahitlik ettim. Amma velakin bu anlamda iki istisnam vardır ve birisi kesinlikle Karılar Koğuşu'dur. 1989 yılında kitabı okuyan ve henüz o vakitler akil insan olma şerefine nail olmayan(!) Kadir İnanır, kitaptan çok etkilenir, günlerce yemeden içmeden kesilir ve soluğu Halit Refiğ'in yanında alır. Bu eseri beraber film yapmayı teklif eder. Derken Halit Refiğ yönetmenliğinde, Türker İnanoğlu yapımcılığında, müziklerini Melih Kibar'ın yaptığı, başrollerini Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Perihan Savaş, Erol Taş ve Serra Yılmaz gibi oyuncuların üstlendiği nefis bir yapım çıkar ortaya...Laf olsun diye demiyorum bu nefisliği tabii, zira film 1990 yılı Altın Portakal Film Ödülleri Töreninde, en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi kadın oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu ödüllerini göğüslüyor. Muhteşem oyunculuğuna rağmen ne hikmetse ödüle değer bulunmayan tek kişi Kadir İnanır oluyor ve bunun hüzünle karışık esprisi yıllarca sürüyor beyaz perde arkasında: "Kadir İnanır ama durum inanılmaz!" Kemal Tahir üzerine bir çalışma yaparken, memleketim de olması sebebiyle, romana mekan teşkil eden yerleri bizzat gözlemleme şansı bulmuştum. Kemal Tahir'in mahpusluk yıllarında yaklaşık 5 yaşında olan, cezaevinde Kemal amcasından Türkçe ve görgü kuralları dersleri alan, onun elinden şekerler yiyen ve artık 80 yaşını deviren Aduş kızın elinden, iki gözüm iki çeşme bir vaziyette gözlemeler bile yedim...Hayat kadını olarak eserde yer alan Tözey'in yaşayan akrabalarına ulaştım, asıl adı anlı şanlı Edibe Sultan...Her ne kadar ömrünü onursuz bir meslek uğruna çürütmüş görünse de özünde, ruhunda gerçekten mükemmel bir karakter. Eğitimini üstlendiği çocukların, yaptırdığı okulların, çeşmelerin, mezarların, doyurup giydirdiği yoksulların ve arkasında bıraktığı mirasın haddi hesabı yok. Ailesi ise benimle utana sıkıla, zor bela görüştü, icra ettiği meslekten ötürü büyükanneden saymıyorlar Tözey'i...Ama onun kazancı ile edinilmiş lüks evlerde, diğer gayrimenkullerden gelen kiralar sayesinde gayet lüks bir yaşamı pekala sürüyorlar.. Bu ne yaman çelişki anne!.. Vesselam, bu romanıyla Malatya ve çevresi bağlamında Türk toplumunun, hapishane yaşamının ve kadın mahkumiyetinin sosyo-psikolojik analizlerini okura sunan, köylü halkın içinde bulunduğu ahlaki zaafiyet etkisiyle, gelenek, görenek ve din gibi tabuları, değer yargılarını yok sayarak ya da lehlerine çevirerek, kadın kısmını nasıl "kıstırılmış bir hayvan" pozisyonuna evirdiği gerçeğine vurgu yapan Kemal Tahir, işin üstesinden gelmeyi yine başarmış. Netice olarak...Kemal Tahir seviyorsak sebebi var elbette, bu sebebe nail olmak isterseniz, kitaplarına dokunmanız yeterli... Yattığın yer incitmesin güzel adam, huzurla uyu... Nâzım'dan Kemaline: 'Malatya' diyorum, Senin çatık kaşlarından başka bir şey gelmiyor aklıma. ... Malatya'nın nesi meşhurdur, yemişlerinden ve böceklerinden hangisi, suyu mu, havası mı? Düşün ki hapishanesi hakkında bile fikrim yok. Yalnız : bir oda, bir tek penceresi var : çok yüksek olan tavana yakın. Sen ordasın dar ve uzun bir kavanozda küçük bir balık gibi... Teşbihim hoşuna gitmeyebilir. Hele bu günlerde kendini kafeste arslana benzetiyorsundur. Haklısın Kemal Tahir, emin ol ben de öyle, muhakkak ki arslanız, şaka etmiyorum hatta daha dehşetli bir şey : İnsanız... (Seda Bera)

Mükemmel, mükemmel, mükemmel... Kemal Tahir Malatya Cezaevindeki tecrübelerini İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Türkiye'yi anlatmak için kullanmıştır bu kitabında. Baş karakter Murat'ın(İstanbullu) gözünden cezaevindeki yaşamı okuyoruz ve cezaevine Malatya Genelevi'nden gelen kadınlarla birlikte Murat'ın cezaevindeki ortama bakışı bambaşka bir hâl alıyor. Kitapta o zamanların Türkiyesi'nden çokça izler bulmak mümkün. Erkekliğin yüceltilip, kadınlığın hor görülmesi, genelevine küçücük yaşta bırakılmış kadınların başına neler geldiğinin asla umursanmaması, kadına cezaevinde bile huzur olmaması, din adamlarının riyakârlıkları, Allahtan peygamberden dem vurup dini kullanmalarına kadar birçok şeye yer vermiş Kemal Tahir. Murat'ın odasında yer alan Nâzım Hikmet'in fotoğrafından, Murat'ın özellikle dinle alakalı sorgulamalarından, hükümete, din adamlarına olan eleştirel bakışından anlıyoruz ki Kemal Tahir romanda 'Murat' olarak kendini resmediyor. Kitabı okuduktan sonra fark ettim ki o günlerden bugünlere değişen çokta bir şey olmamış, kadına bakış değişmemiş, sorgulamayan insan sürüsü çoğalmış, o günler ile bugünler arasında hiçbir fark yok ne yazık ki. Hani 'yattığı yer incitmesin' diye çok güzel bir söz vardır, kitabı okuduğum süre boyunca Kemal Tahir için hep bunu düşündüm. Keşke ertelemeyip daha erken okusaymışım diyorum, umarım inceleme ikna edici olur ve bir an önce okumaya başlarsınız :) (Zelal)

Kemal Tahir(asıl adı Ismail Kemalettin Demir) eserlerinin coğunda köy insanına yer verirken,Cumhuriyet döneminin siyasi ve sosyal gelişmelerini eserlerine yansıtır.1938 de Nazım Hikmetle beraber Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesinde askeri isyana tesvik suçlamasıyla yargılanır ve 15 yıl hüküm giyer.Işte Karılar Koğuşu, Kemal Tahir'in o günlerinde Malatya Cezaevinde kaleme aldığı notlarından oluşan kitabıdır.Kitapta çeşitli suçlara karışmıs kadın ve erkek mahkumların hikayeleri anlatılırken ,Kemal Tahirden izler bulduğumuz Istanbullu Murat,cezaevinin yol göstericisi,akıldanesi,istida(dilekçe) yazanı ve mahkumlar icinde tek okuma_yazma bilenidir. Hal böyle olunca kitapta din,siyaset,cinsellik,hukuk konuları Istanbullu'nun ordaki mahkumlarla sohbeti esnasında şekillenir.Murat'in anlattıklarının aksini ispatlayacak pek kimse yoktur, çünkü yaşamlarındaki her şeyi sadece kulaktan dolma bilgilerle edinmişlerdir.Islemiş oldukları suç dahil inandıklari din hakkında açıklama yapabilecek kapasitede olmayan bu mahkumlar cahilliğin birer temsilidir bana göre. Kadınların evden,tarladan çıkıp yavaş yavaş calışma hayatına başladıgı,çalıstıkca kendine güvendiği ve adama muhtaçlıgının kalmadıgı,her çalışan kadının da namusunun ancak kendisinden sorumlu oldugu durumlar kitapta konusu geçen unsurlardandı. Birazda karakterlerden bahsetmek istiyorum.Murat'ı anlattık.Idama mahkum edilen Hanım var,kocasını zehirleyerek öldurmekle almıştı bu cezayı ama hani nice nice suçlular elini kolunu sallayarak gezerken Hanım'a biçilen bu ceza okurları üzdü.İşte kitaptaki herkesin sevdigi alintı tamda bunu anlatmakta "Kanunu bildin mi?Küçük sineklerin takılip kaldıkları,büyük sineklerin delip geçtikleri örumcek ağı." Gardiyan Şefika var,annesi Ayşe Ana'nın ölümünden sonra işe alınan.Kocasıyla birlikteyken 3 kocaya daha kaçan.Ne fettan ne şirret.Hakkını yedirmeyen, erkek gardiyanlara kök söktüren,ortalıgıda birbirine düşuren Şefika,offf ama o çocuklarına pek üzuldum ben ya Malatya Genelevinden gelen Tözey var ki mert,cömert ve Murat'a aşık. Hacı Abdullah var Murat'ın en cok sohbet ettigi adam.Sanırim bu karakter Namuscular adlı kitapta da var ilk fırsatta onuda okumak istiyorum.Eee valla daha cok yazarımda,o zamanda bize okuyacak bir şey birakmadın diye kizarsıniz.O yuzden şimdilik bu kadar.Kitapla ve sevgiyle kalınız. (Nilgün)

Kitabın Yazarı Kemal Tahir Kimdir?

13 Mart 1910'da İstanbul'da dünyaya geldi. Gerçek adı İsmail Kemalettin Demir'dir. Babası, II. Abdülhamit'in yaverlerinden Yüzbaşı Tahir Bey; annesi, Osmanlı sarayında Abdülhamit'in kızı Naile Sultan'ın hizmetinde bulunan Nuriye Hanım'dır (Saraydaki adı "Hubser" idi). Ailenin en büyük çocuğu idi.

Babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini imparatorluğun değişik yerlerinde sürdürdü. Ailenin 1923'te İstanbul'a yerleşmesinden sonra eğitimine Galatasaray Lisesi'nde devam etti. Annesinin 1926 yılında veremden ölümü ve babasının ikinci bir evlilik yapması üzerine öğrenimini 10. sınıfta iken bıraktı; önce İstanbul'da avukat kâtipliği, sonra Zonguldak'taki kömür işletmelerinde ambar memurluğu yaptı.

Sol düşünceyi benimsemesi

1932'de İstanbul'a döndü, Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportaj yazarı, çevirmen, düzeltmen olarak çalıştı. 1933'de Kenan Şahabettin, İdris Ahmet, Ziya İlhan, Yakup Kadri, Nuri Tahir, Ertuğrul Şevket, Fakih Özden ve Arif Nihat Asya gibi yazar ve şairlerle "Geçit" adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. Geçit Dergisi kadrosundan Ertuğrul Şevket (Avaroğlu), Babıali'de tanıştığı Kerim Sadi Türkiye Komünist Partisi üyesi olan komşusu "Sarı" Mustafa Börklüce ve onun aracılığı ile tanıştığı şair Nazım Hikmet gibi sosyalist aydınlarla arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimsedi. 1934-1936 arasında Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreterlik yaptı. Varlık ve Ses dergilerinde takma adlarla şiirler yayımladı, Karagöz gazetesinde başyazarlık, Tan'da yazı işleri müdürlüğü yaptı.

İlk kitapları

İlk kitabı, 1936'da yayımladığı "Namık Kemal için Diyorlar ki" adlı kitapçık oldu. Kitapçık, Namık Kemal hakkında yaptığı yedi soruluk ankete çeşitli şair ve yazarlar tarafından verilen yanıtlardan oluşmaktaydı. Falih Rıfkı Atay, Vâlâ Nureddin, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Sadettin Nüzhet Ergun, Kerim Sadi Cerrahoğlu, Dr. Fuad Sabit, Nâzım Hikmet, Hüseyin Avni Şanda ve Suat Derviş'in yanıtlarını ve Kemal Tahir'in onlar hakkındaki saptamalarını içeren kitapçık, edebiyat dünyasında geniş yankı buldu. 1937'de ikinci kitabı olan "Bir Çalgıcının Seyahati" adlı romanı yayınlandı.

İstanbul'un tanınmış gazeteciler arasına giren Kemal Tahir, 1937'de İzmir'de öğretmenlik yapan Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı; bu evlilik Kemal Tahir'in 1938'de hapse girmesi nedeniyle devam etmedi ve 1940 yılında boşanma ile sonlandı.

Donanma Davası

Kemal Tahir, bahriyede görevli kardeşi Nuri Tahir, Nâzım Hikmet, Hamdi Alev, Emine Alev, Hikmet Kıvılcımlı, Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Mehmet Ali Kantan, Seyfi Tekbilek ve Hüseyin Durugün'le beraber "askeri isyana tahrik ve teşvik" suçlaması ile 13 Haziran 1938'de tutuklandı.

Suçlanmasının nedeni astsubay olan kardeşi Nuri Tahir'e Sabahattin Ali'nin bir kitabını vermek idi. "Donanma Davası" veya "Bahriye Olayı" diye adlandırılan bu dava nedeniyle Donanma Komutanlığı Mahkemesi'nde yargılandı, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Cezaevi yılları

Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya cezaevlerinde 12 yıl hapis yattı. Hapishanedeki yıllarını okuyarak ve "sarı defterine" yazarak geçirdi. Takma isimle mizah öyküleri ve polisiye romanlar kaleme alan yazar, 1954 yılına kadar "Kemal Tahir" adını eserlerinde kullanamadı "Göl İnsanları"'na alacağı iki öyküsünü hapisteyken Cemalettin "Mahir" takma adıyla Tan'da yayımladı.

Hapishane yıllarında Fatma İrfan Hanım'a yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar" adıyla; Nazım Hikmet'in kendisine yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar" adıyla basıldı.

Cezaevinden çıktıktan sonraki yaşamı

Yazar, 1950'de çıkan aftan yararlanıp serbest kaldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz ikinci eşi Semiha Sıdıka Hanım ile evlendi. Çiftin evliliği Kemal Tahir'in 1973'teki vefatına kadar sürdü; çocukları olmadı 1950'li yıllarda Körduman, Bedri Eser, Samim Aşkın, F. M. İkinci, Nurettin Demir, Ali Gıcırlı gibi takma isimle kitaplar yayımlamayı sürdüren Kemal Tahir'in Amerikalı yazar Mickey Spillane'den çevirdiği "Mayk Hammer" dizisi büyük ilgi gördü. Orijinal kitapların tamamını çevirdikten sonra "Mayk Hammer'in Yeni Maceraları"'nı yazmaya devam etti; böylece Kemal Tahir'in kaleminden dört yeni Mayk Hammer romanı ortaya çıktı.

6-7 Eylül olayları sırasında bir kez daha tutuklandı, Harbiye Cezaevi'nde 6 ay yattı. 14 ay kadar Aziz Nesin ile birlikte kurdukları Düşün Yayınevi'ni yönetti. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz ile senaryo çalışmaları yaptı.

Kemal Tahir'in ilk önemli eseri olan 4 bölümlük Göl İnsanları uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, eser 1955'te kitap olarak basıldı. Bu eserde yıllar sonra ilk defa kendi adını kullandı.

Romancılık dönemi

Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında bir köy romanı olan Sağırdere romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman'da (1957) Çankırı'nın Yamören köyünden Mustafa'nın serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.

Mütareke dönemi İstanbul'unu konu alan Esir Şehrin İnsanları'ndan (1956) sonra yayımlanmış olan Körduman'ı; eşkıyalık olgusuna eğildiği Rahmet Yolları Kesti (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı Yediçınar Yaylası (1958) ve Köyün Kamburu (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayınlanan Büyük Mal adlı romandır ).

1960'tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmi tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasi mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.

Kemal Tahir'in kendisiyle, Osmanlı Devleti, Cumhuriyet ve Batılılaşma ile hesaplaşmasının sonucu olarak 1965 yılında Yorgun Savaşçı adlı romanı ortaya çıktı. Resmi tarih söylemine aykırı görüşler içeren bu eser, tarihi çarpıtmakla eleştirildi. 1980 yılında romanın TRT tarafından filme çekilmesi ile yeniden gündeme gelen eleştiriler, 1983'te filmin başbakan Bülent Ulusu'nun emri ile yakılmasına yol açtı.

1965 yılının Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi'nde tefrika edilen Bozkırdaki Çekirdek romanı, Kemal Tahir'in çok tartışılan eserlerinden birisi oldu. Bu eserde Köy Enstitülerinin tepeden inmeci bir yaklaşımla kuruluşunu eleştirerek iktidarla ters düştü.

1967'de en önemli eserlerinden birisi olan Devlet Ana yayımlandı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ele aldığı bu romanda "kerim devlet" kavramını ortaya attı. Batılılaşmayı eleştirdi. Yerli bir sosyalizm oluşturmaya çalışarak Marksistlerin tepkisini çekti.

1968'de Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı'nı, Devlet Ana ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazandı.

Kemal Tahir, 1968'de aldığı davet üzerine SSCB'ye gitti. 1970'de akciğer ameliyatı geçiren Tahir, 21 Nisan 1973'te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul'da yaşamını yitirdi. Cenazesi, Sahrayıcedit Mezarlığı'na defnedildi.

Ölümünden sonra

Yazarın "Namuscular", "Karılar Koğuşu", "Esir Şehrin İnsanları", "Dam Ağası", "Bir Mülkiyet Kalesi" romanları ölümünden sonra yayımlandı.

Kemal Tahir kitaplarının yayının devam etmesi için ölümünden sonra eşi tarafından "Kemal Tahir Vakfı" kurulmuş; Kadıköy'deki hayatının son yıllarını geçirdiği ev, ziyarete açılmıştır.

Yazarın kitapları Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştır.

Düşünceleri

Düşüncelerindeki çıkış noktası Marksizm ile Türkiye gerçeği arasındaki bağlantı sorunuydu. Siyasi eylemlere de katılmış bir yazar olarak, Türkiye'de kendi algıladığı siyasal, sosyal, kültürel yapı ile Marksizmin sunduğu çözüm arasında bir çelişki görüyordu. Türk toplum yaşamına uymadığına inandığı batılılaşmaya ilişkin yargısı da Marksizmi yetersiz bulmasına bağlıydı. Çünkü Marksizm, "Türkiye'de 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasal ve kültürel uygulamalarını bir ticaret burjuvazisi devriminin sonucu" olarak değerlendiriyordu. Kemal Tahir ise böyle bir sınıfın varlığından kuşkuluydu. Böylece hem Marksizmin, hem de batılılaşmanın ürünü olan cumhuriyet dönemi resmi tarih görüşünün aşılması düşüncelerinin temel noktası oldu.

Marx ve Engels'in doğu toplumlarıyla ilgili görüşlerini araştırdı. Cumhuriyet dönemi resmi ideolojilerinin dışında kalan Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Halil İnalcık, Niyazi Berkes, Şerif Mardin gibi bilim adamlarının eserlerinden vardığı sonuca göre, Osmanlı-Türk toplumu, Marksizmin toplumların sosyo-ekonomik süreçte birbirini izleyen zorunlu aşamalar olarak gördüğü ilkel topluluk / kölecilik / feodalite / kapitalizm sürecinde yer almaz. Kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir.

Bu ana fikir çerçevesinde eserlerinde Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalışmadı.

Roman tamamen içinden çıktığı toplumun yapılanmasına bağımlıdır. Romanı diyalektik bir tür olarak anlamak ve insan muhayyilesine katkısını kavramak, romanın dünyayı belirlemek için sarfettiği çabaların biçimsel gerçekçilik tekniklerinin kullanımına bağlı olduğunu da anlamaktır. Don Kişot' un şövalye romanlarının kahramanlarına benzeme teşebbüsünün gülünçlüğü sadece model imkânsızlığı ışığı altında kavranabilir. Tam bu noktada Kemal Tahir'in önemi belirir. Zira Türk romanında bu meselenin taşını kaldıran ilk romancıdır. Romanları, Osmanlı Devleti'nin XIV. yüzyılda kuruluşundan XX. yüzyıla kadar Türk toplumunda bir Osmanlı sürekliliği arayışıdır.

Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Bilhassa Orta Anadolu Türkçesini dilinin odak noktasına koydu. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı.

Roman

Esir Şehrin İnsanları (1956) -1

Esir Şehrin Mahpusu (1962) -2

Yol Ayrımı (1971)-3

Yediçınar Yaylası (1958) -1

Köyün kamburu (1959) -2

Büyük Mal (1970) -3

Hür Şehrin İnsanları (1974)

Sağırdere (1955) - 1

Körduman (1957) -2

Rahmet Yolları Kesti (1957)

Kelleci Memet (1962)

Yorgun Savaşçı (1965)

Bozkırdaki Çekirdek (1967)

Devlet Ana (1967)

Kurt Kanunu (1969)

Namusçular (1974)

Karılar Koğuşu (1974)

Damağası (1977)

Hikaye

Göl İnsanları (1955)

Senaryo

Haremde Dört Kadın (1965, Halit Refiğ ile birlikte)

Mektup

Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar (Nazım Hikmet'le yazışmaları)

Kemal Tahir Kitapları - Eserleri

  • Yorgun Savaşçı
  • Devlet Ana
  • Kurt Kanunu
  • Esir Şehrin İnsanları
  • Yol Ayrımı
  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik!

  • Bir Mülkiyet Kalesi
  • Hür Şehrin İnsanları
  • Büyük Mal
  • Damağası
  • Bozkırdaki Çekirdek
  • Karılar Koğuşu
  • Esir Şehrin Mahpusu

  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik : Tefrika Romanlar Cilt 2
  • Gangsterler Kraliçesi
  • Ecel Saati
  • Derini Yüzeceğim
  • Dutlar Yetişmedi
  • Rahmet Yolları Kesti
  • Kelleci Memet

  • Köyün Kamburu
  • Sağırdere
  • Körduman
  • Yediçınar Yaylası
  • Göl İnsanları
  • Kara Nara
  • Notlar - Sosyalizm, Toplum Ve Gerçek

  • Zehra'nın Defteri
  • Namuscular
  • Yedek Sevgili
  • Merhaba Sam Krasmer
  • Notlar 5
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 3
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 1

  • Notlar - Sanat - Edebiyat 4
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 2
  • Kıran Kırana
  • Halk Plajı
  • Arabacı
  • Aşk Çetesi
  • Kemal'den Piraye'ye Mektuplar

  • Üstadın Ölümü
  • Notlar - Mektuplar
  • Notlar - Batılaşma
  • Notlar - Kitap Notları
  • Notlar - Çöküntü
  • Notlar - Osmanlılık, Bizans
  • Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar

  • Notlar/ Roman Notları 2
  • Notlar 7 - Roman Notları 1
  • Notlar 6
  • Notlar 8
  • Notlar 9
  • Beş Romancı Tartışıyor
  • Notlar/ 1950 Öncesi Cezaevi Notları

  • Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar
  • Bir Mülkiyet Kalesi 2
  • Bir Mülkiyet Kalesi

Kemal Tahir Alıntıları - Sözleri

  • Şu erkek milletinde neden akıl yoktur hey Allah?.. (Köyün Kamburu)
  • Reşit Hoca geyirip "Hak destur!" dedikten sonra kaşlarını çattı: (Körduman)
  • Bir masal gibi eski günleri sakın açma. (Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar)
  • İnsanın başına bu memlekette her şey gelir, bunların en önünde akıl almaz alçaklık, en sefil kişisel çıkar, en korkunç aptallık vardır. (Yol Ayrımı)
  • Âhir zaman, gösteriş devri olmuş. (Karılar Koğuşu)
  • Orman ne demiş ?Şuncacık balta,benim hakkımdan gelemez ama,neyleyim ki sapı benden!demiş... (Yorgun Savaşçı)

  • Sabah gün doğmadan kalkar, akşamın yatsı vaktine kadar damda, mutfakta, tarlada, bahçede uğraşır kadın kısmı...Yılda bir çocuk doğurur. Heriften hafta başı sopa yer. Kocar gi­der hitamında ... (Göl İnsanları)
  • Hemen aklınıza cebri götürmek gelir, yani tüfek-tabanca işi... Hep eski fikir. Halbuysa bu zaman, silah zamanı değil. Bugünün silahı iki satır yazı... (Rahmet Yolları Kesti)
  • “Önümüz kış, ne halt edeceksin be adam? Sen hiç canını düşünmez misin?” “İsa Peygamber ne demiş Efe, koskoca İsa Peygamber? ‘Hayatınız için ne yiyeceğinizi ve ne içeceğinizi ve hem dahi cesediniz için ne giyeceğinizi düşünmeyin,’ buyurmuş. İlerisini düşünen serserilik payesine erişemez. Serserilik, maskaralık değil.” (Halk Plajı)
  • Cezaevlerinde sürgüne gitmekte korkuludur, sürgün gelmesi de…Sürgün kısmı, ardında on kardaşı olsa, yitti yiter. Ne denilmiştir? Gözden ırak, gönülden ırak… Başkaca,yaban yerde kim kime olduğundan padişahın şehzadesi olsa,mahpusun parası pul, karısı dul sayılır. (Damağası)
  • Aklı fikri başka yerde bunun... Korkarım okumakta... (Devlet Ana)
  • Dergi tarafından, kendi şartları ve günün imkanları içinde, şu kimselerin bir araya gelebileceği düşünüldü: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Talip Apaydın... Yukarıda ismi geçen kişilere yapılan daveti, Yaşar Kemal hariç, hepsi memnunlukla kabul etmişlerdir. Yaşar Kemal, oturumlara katılmamağı prensip edindiği gerekçesi ile, tartışmaya katılmamıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'da daveti kabul ettiği halde toplantıya gelmemiştir. Toplantı, bu iki yazar dışında kalan beş yazarımızla başlamıştır. (Beş Romancı Tartışıyor)
  • Ben kitaplara gömülmüş bir adamla teşrik-i hayat edemem. Zira beni ihmal eder.... (Üstadın Ölümü)

  • Öğretmene sormak... Sıvanır. Gelişigüzel sorar, hiç üstünde düşünmeden... Yeri mi, konuyla ilgili mi, umurunda değildir ama öğretmenin verdiği karşılık ciddi mi, baştan savma mı bunu hemen sezer. Çok üzülür. İlk zamanlar çok yanlıştır öğrenciye sert davranmak... Hele haksız yere... Direnmezler, susarlar ama kinlenirler. En tehlikeli yönleri reaksiyon vermemeleridir bence. Çünkü hemen kaçmakla sonuçlanır bu durum. Bu sebeple onurlarına saygı göstereceğiz, davranışlarını anlayışla karşılayacağız. (Bozkırdaki Çekirdek)
  • ..,okumuşluk iki yüzlü kılıçtır. Çeviremedin mi, senin elindeyken gelir boynunu alır. (Esir Şehrin Mahpusu)
  • Ulan New York şehri... Ulan temeline tükürdüğüm. (Derini Yüzeceğim)
  • Köylü milletinin düğünü bayramı: bolluk... Seferberliği, ölümü: kıtlık… (Köyün Kamburu)
  • "Meğer ne kolay yanılıyormuş insan, en yakınlarında bile..." (Yol Ayrımı)
  • Gerçekçi olmak, gerçeklerin kabuklarıyla yetinmekten utanmakla başlar. (Notlar - Osmanlılık, Bizans)
  • "Bence, iyilik edilenden çok iyilik eden taşımalı yaptığı iyiliğin minnetini..." (Kurt Kanunu)

Yorum Yaz