Karabibik - Zehra - Nabizade Nazım Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Karabibik - Zehra kimin eseri? Karabibik - Zehra kitabının yazarı kimdir? Karabibik - Zehra konusu ve anafikri nedir? Karabibik - Zehra kitabı ne anlatıyor? Karabibik - Zehra PDF indirme linki var mı? Karabibik - Zehra kitabının yazarı Nabizade Nazım kimdir? İşte Karabibik - Zehra kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Nabizade Nazım
Yayın Evi: İlya Yayınları
İSBN: 9789758631926
Sayfa Sayısı: 208
Karabibik - Zehra Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Karabibik (1890), konusunu Anadolu’dan, İstanbul dışından alan ilk eser olarak dikkati çeker. Önsözünde gerçekçi hikâyenin ana koşullarını açıklayan yazar, Antalya dolaylarındaki bir köy yaşantısından aldığı konuyu bilerek seçtiğini, bu yolla yurt hayatıyla köy dilini tanıtmak istediğini belirtir. Hikâye bir sorunu ya da düğümü çözmez; parça parça görüntülerle köylünün yaşayışından örnek manzaralar sergiler, ağız taklitleriyle köy konuşmasının özelliğini göstermeye çalışır.
1894’te yazarın ölümünden sonra Servet-i Fünûn’da tefrika edilen, 1896’da basılan Zehra ise, roman geleneğimizin ilk gerçekçi örneğidir. Yazarının natüralist akıma özenişinin bir ürünüdür. Nâbizâde, aynı kişinin değişen hayat koşulları içindeki ruhsal gelişimini izlemek ister.
Karabibik - Zehra Alıntıları - Sözleri
- gökyüzünün denizde yankılanmasından sefa içinde sefa doğar yeryüzünün gökyüzüne varan yankısı ise cana can katar
- Sevmek, sevilmek! İşte şu dünyada insanın biraz yüzünü güldüren saadet bu nimetten ibaretti.
- Yol kat eden beyni değil sade kalbiydi...
Karabibik - Zehra İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Beymelek köyünde yaşayan Karabibik’in köyde var olma mücadelesine girişerek tefeciden aldığı parayla öküz alması ve kızını da biriyle evlendirmek istemesi romanın konusunu oluşturur. Olay Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Beymelek köyünde geçmektedir. Babasından kalan tarlanın en son parçasını da Yosturoğlu’ya kaptırmamak için direnen kahramanımız, tefeciden borç alarak iki öküz sahibi olur. Tarlalarını süren kahramanımız artık mutludur. Yosturoğlu ise aralarındaki husumeti bir kenara bırakır ve yeğeni Hüseyin’e Karabibik’in kızı Huri’yi ister. Karabibik bunu kabul eder. Hastalanmış olmasına rağmen kızının mürüvetini gördüğü için gözü artık arkada değildir. Bu roman ilk köy romanı olması hasebiyle oldukça önem arz etmektedir. Ösym sınavlarında bu romanlar ilgili yazar eser ya da kahraman eser soruları sorulabilmektedir. Bundan dolayı bu roman özeti oldukça önemlidir. Öğrencilerin buna çok dikkat etmesi gerekmektedir. (Dara BAKIRCIOĞLU)
Kıskançlığın romanı "Zehra": Zehra, Şevket adında bir tüccarın kızıdır. Annesi kısa bir süre önce vefat etmiştir. Yaradılışında olan kıskanç bir tavrı vardır. Kıskançlığı hastalık derecesindedir. Romanda kıskançlık duygusu birçok kişi tarafından hissedilir. Onların hayatında yaptıkları tercihler doğrultusunda bir kaynağı yahut sebebi vardır. Fakat yazar Zehra’nın kıskançlığını doğuştan gelen bir özellik olarak tanımlar. Bu durumun neyden kaynaklandığı üzerinde durulmaz. Roman Zehra’nın kıskançlığı üzerine kurgulanmış gibi olsa da aslında Suphi’nin yoldan çıkma serüvenini anlatır. Suphi’nin yoldan çıkmasına sanki Zehra sebep olmuş gibi lanse edilir. Bu yüzden her ne kadar romanın adı Zehra olsa da asıl üzerinde durulması gereken kişi Suphi’dir. Zehra’nın kıskançlığı babasını çok üzer. Çözümler arar bulamaz. Yanında çalışanı olan Suphi’ye bu zor durumunu anlatır. Suphi gayet iyi yetişmiş, kibar bir gençtir. Onun hakkında duyduklarının etkisiyle genç Suphi’de bir acıma duygusu onu iyileştirebilme isteği oluşur. Bir gün Şevket Bey’in evinde çalışırken bahçede Zehra’yı görür. Hemen anlar onun kendisine anlatılan kıskanç, hırçın kız olduğunu. Onu sever ve birlikte mutlu olacaklarına inanır, başına geleceklerden habersiz. Zehra’da ondan farksız değildir. O zamana kadar sadece kitaplardan okuduğu aşkı Suphi’de hisseder. Durumun farkına varan Şevket Bey onları evlendirir. Kızının kardeşine olan tutumundan sonra eşine nasıl davranacağını düşünse de evlenince Zehra’nın değişeceğine inanmak ister. Evliliklerinin ilk zamanları her şey güzeldir. Birlikte oldukları zaman büyük bir aşkla birbirine bağlanan bu iki gencin evliliği, Suphi’nin eve geç gelmesiyle ve Zehra’nın kendi kendine kuruntu yapmasıyla sallanmaya başlar. Bir gün Suphi’nin annesi Münire Hanım tarafından evde hizmete yardım etsin diye -tamamen iyi niyetli düşünülmüş bir tavırla- Sırrıcemal adında güzel, alımlı, boylu poslu, ahlaklı ve terbiyeli bir cariyenin getirilmesiyle evin düzeni bozulur. Sallantıda olan evliliğin ipleri gevşemeye başlar. Ortada bir şey yokken telaşa düşen Zehra’nın kıskançlıkları daha da artar. Önceleri Zehra’nın davranışlarına aldırmayan Suphi gün geçtikçe Sırrıcemal’e acır. Her ne kadar Zehra’ya fark ettirmemeye çalışsa da içinde ona karşı bir şeyler oluşmaya başlar. Zehra’nın evde olmadığı bir zamanda bu durumu fırsat bilen Suphi Sırrıcemal’e onu sevdiğini söyler. Fakat bu sevgi Zehra’da olduğu gibi manevi değil cismanidir. Her ne kadar onu sevdiğini söylese de hâlâ Zehra’ya karşı olan duyguları körelmemiştir. Zaman geçtikçe Sırrıcemal’de değişiklikler görülür. Çok geçmeden bunun nedeni ortaya çıkar. Sırrıcemal hamiledir. Bunu duyan Zehra içindeki kin ve nefretle intikam ateşiyle yanıp tutuşur. Kocasını Sırrıcemal’e kaptırmayı gururuna yediremez. Evde kavgalar başlar. Bu sırada Münire Hanım bu olanlara üzülür ve daha kötü sonuçlar doğurmamasına dua ederken, Suphi paylaşılamamanın verdiği haz ile keyiflenir. Durumun soktuğu çıkmazlar nedeniyle Suphi Sırrıcemal ile Münire Hanım da Zehra ile ayrı bir eve yerleşir. Zehra’nın bu vaziyeti kabullenişi zor olmuştur. Bu sıralarda babası ölmüştür. Yazar bunun üzerinde pek durmaz. Ama Zehra yalnız kalmıştır. İçindeki intikam ateşi daha da harlanmıştır. Madem Suphi kendisine yâr olmuyordu o zaman Sırrcemal’e de olmayacaktır. Bunun için hemen hazırlıklara başlar. Suphi’nin aklını çelmek için Rum kökenli, hafifmeşrep bir kadın olan Urani’yi bulur. Amacı Suphi’yi Sırrıcemal’den ayırmak, Suphi’nin varını yoğunu elinden alarak kendisine dönüp ayaklarına kapanarak af dilemesini sağlamaktır. Ama ne yazık ki işler pek de onun istediği gibi gitmez... Zehra kıskançlık duygusu etrafında insanların benliklerinden uzaklaşıp ne gibi felaketlere yol açabileceklerini anlatan ders verme niteliğindeki, döneminin önemli eserlerinden biridir. Herkese keyifli okumlar :) (Sümeyye)
Hayatta insana her şey verilmiyor. Hem iyisiyle hem kötüsüyle. Bir insanda bulunan tek güzellik bazen onu sevmeye sebep olarak yetiyor. Tek bir pis huyda nefretlik edebiliyor. Zehra-Suphi-Sırrı Cemal-Urani-Muhsin mahşerin 5 atlısı gibi mübarek. Birinizin de mi omurgası yoktu mübarekler? Demiyoruz. Neden? Çünkü insanoğluyuz ve her şeye maalesef namzetiz. Kitap bir küçük eylül gibi. Ama tırnağı bile olamaz bence. Yani seçerek okuyan biri Eylül'ü okumalı, Zehra'yı değil. Aşk(ya da öyle sanılan bir şey çünkü bu olsaydı diğer ikisi olamazdı)-Aldatmak-İntikam temalı bir kitap. Düşünüyorum da bu dünyada kötü bir huy seçmek zorunda olsaydım bu kesinlikle kıskançlık olmazdı. Övündüğüm bir şeydir benim olmayan, öyle hissetmediğim hiç bir şeyde gözüm olmaz çok şükür. Ama bir kalem dahi benimse benimdir, en güzeli, en iyisidir. Net. Ağzı gözü başka oynayanlarla iş olmaz. Bu konudaki fikrim "Öyle gönlü, öyle muhabbeti doğrayıp köpeklere atmalı!" Bu kadar kibir-kusur babamın kızında da olur değil mi? seherbozkaya Beni en iyi tanıyan insanların başını çekiyorsun yanlışsam söyle Benim kitabımda sevgide, fedakarlıkta ama olmaz. "Ama... İşte işin en zor yeri bu "ama" noktasıydı." seherbozkaya Kitaplığından okudum, teşekkür ederim. "Kim bilir... Kim bilir... Bugün onu benim için feda eden yarın da beni onun için feda edemez mi?" Sevgiyi yalnız kitap sayfalarında görmüştü. Ne mazisini hatırlayabiliyor, ne bugününü görüyor idi. Üç zamandan ona malum olanı gelecek zaman idi: nazarında her şeyi, her ümidi gelecekten ibaret idi. Yol kat eden beyni değil sade kalbiydi... İçine bir soğukluk düştü. Sanki ölüm karşısına geçmiş de çukur gözleriyle kendisine bakıyor gibi geliyordu. #bookstagram #book #reader #bibliofil #bookworm #books #instagood #hadis #harrypotter #bookstagramespaña #bookstagramindia #bookstagramtopasja #library #bookstagramturkey #bookstagramfeature gibi#bookstagramgermany #bookstagrammers #bookstagrampl #bookish #booklover #bookclubl #bookphoto #bibliophile #bookphotography #bookshelf #bookstore #kitap #kitapkurdu #blogger (Seren)
Karabibik - Zehra PDF indirme linki var mı?
Nabizade Nazım - Karabibik - Zehra kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Karabibik - Zehra PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Nabizade Nazım Kimdir?
Nabizâde Nâzım (d. 1862 (?) - ö. 6 Ağustos 1893) Tanzimat dönemi Osmanlı-Türk yazarıdır.
Şiir, anı, hikaye, roman türlerinde ve bilimsel konularda eserler veren Nabizade Nazım, ilk Türkçe gerçekçi köy romanı olarak kabul edilen Karabibikin ve Türk edebiyatındaki ilk psikolojik roman denemesi olan Zehranın yazarıdır.
Nabizâde Nâzım
1862 yılında İstanbulda, Nişantaşında dünyaya geldi. Tam adı Ahmet Nazım idi. Babası Nabi Efendiyi ve annesini genç yaşta kaybetti. Ninesi tarafından büyütüldü. Yadigarlarım' adlı yapıtında anlattığı anılarından öğrenildiğine göre mutsuz bir çocukluk geçirdi.
İlköğrenimini Tophane Mahalle Mektebinde tamamladıktan sonra önce Fevziye Rüştiyesinde sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü. Okulun İdadi (lise) bölümünü de bitirdikten sonra yüksek öğrenimini Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Askeri Mühendis Okulu)'da yaptı. 1884'te topçu mülazım-ı sanisi (topçu üsteğmen) olarak mezun oldu. Öğrenimine Mekteb-i Harbiye-i Şahane (Genel Kurmay Okulu)da devam etti.
İlk yazısını henüz öğrenci olduğu 1880 yılında Vakit Gazetesinde A.Nazım imzasıyla yayımlandı. Bu yazı, Esaret başlıklı bir denemedir. Öğrencilik ve askerlik yaşamının devam ettiği 1880-1890 yıllarını aynı zamanda çok verimli bir yazım adamı olarak geçirdi.
Çok başarılı bir öğrenci olan Nabizade Nazım, 1886da Erkan-ı Harbiye (genelkurmay) yüzbaşısı olarak mezun olduktan sonra kendi okulunda askeri öğretmenlik yaptı; yüksek cebir, istihkam ve topoğrafya dersleri verdi. Keşif ve araştırma yapmak üzere iki yıl Suriye'de görev yaptı. 1890'da İstanbul'a döndü. O yıl, ilk Türkçe gerçekçi köy romanı olan Karabibik adlı eserini yayımladı. 1891de çıkmaya başlayan ve o günlerde bir bilim dergisi niteliği taşıyan Servet-i Fünun Dergisinin ilk yazarlarından birisi oldu.
İstanbula dönüşünden bir süre sonra sevdiği kızla evlendi ancak mutlu bir evlilik yaşamı olmadı. Evlendikten kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalandı. Haydarpaşa Hastanesinde iki yıl kadar tedavi gördü ama iyileşemedi; 6 Ağustos 1893'te öldü ve Üsküdar'da Miskinler Tekkesi yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi.
Edebî hayatı
Nabizade Nazım, daha çok romantizm etkiler taşıyan şiirlerini bilimsel konuları işleyen makalelerini, öykülerini Hazine-i Evrak, Mir'at-i Aem , Rehber-i Fünun, Afak, Berk, Manzara gibi dergilerle Tercüman-ı Hakikat, Servet, Mürüvvet gibi gazetelerde yayımlamıştır.
Şiirlerinde ölüm, tabiat, tanrı gibi temleri işledi. Şiirde çok başarılı olduğu söylenemez. Zaten kendisi de bunlara "Heves Ettim" adını vermiştir.
1890 yılında yayımlanan Karabibik adlı uzun hikâye denilebilecek romanı, edebiyatımızda ilk köy romanı olma özelliğini taşır, kendisinin hakikiyyun dediği realist bir eserdir. Zehra (1896) romanı ise bir psikolojik roman denemesidir. Bu romanda Şehzadebaşı tiyatrolarının tulumbacı kahvelerini, kadın kavgalarını gerçekçi bir görüşle aktarmıştır. Eser, bir psikolojik roman kabul edilmez ama Türk edebiyatında psikoloji öğelerinin kullanıldığı ilk roman kabul edilir.
Nabizade Nazım Kitapları - Eserleri
- Zehra
- Karabibik
- Karabibik - Zehra
- Hala Güzel
- Zehra
- Yadigarlarım
- Karabibik ve Diğer Hikayeler
- Karabibik
- Mini Mini Mektepli - Hanım Kızlara
- Karabibik ve Hala Güzel
- Zehra
- Hâlâ Güzel
Nabizade Nazım Alıntıları - Sözleri
- Suç eşekte değil, sahibi olan eşekte!... (Karabibik)
- Sevgiyi yalnız bazı kitaplarda görmüştü. (Zehra)
- İnsanın gönlüne söz geçirmesi kolay değilmiş.  (Hala Güzel)
- İşte en anlamsız, işte en anlamlı kelime. (Hala Güzel)
- Kabahat eşekte değil, sahibi olan eşekte! (Karabibik)
- Sevmek, sevilmek! İşte şu dünyada insanın biraz yüzünü güldüren saadet bu nimetten ibaretti. (Karabibik - Zehra)
- Bu korkunç tabiata karşı aranılan çarelerin hiç birisi çözüm olmadı . Artık herkes de ümidini kesti. (Zehra)
- Aşkı, nefretten doğuyordu. (Zehra)
- Yol alan beyni değil, sadece kalbiydi. (Zehra)
- ...ne olursa olsun mücadeleden ve kendini savunmaktan kesinlikle vazgeçmeyeceğini kararlaştırmıştı. (Zehra)
- ¶¶ (...) sevgiyi yalnız kitap sayfalarında görmüştü. ¶¶ (Zehra)
- Yol kat eden beyni değil sade kalbiydi... (Karabibik - Zehra)
- gökyüzünün denizde yankılanmasından sefa içinde sefa doğar yeryüzünün gökyüzüne varan yankısı ise cana can katar (Karabibik - Zehra)
- İşte aşkın özü! İşte aşk insana böyle aşağılanmayı öğretir. (Yadigarlarım)
- Sevda cihanda neler yapmıyor? Güneşler mi parlatmıyor? Yıldızlar mı söndürmüyor? Âlemler mi icat etmiyor? Dünyaları mı yıkamıyor? Canlar mı yakmıyor? (Yadigarlarım)
- Aşk ve sevda beşerin gönlü için bir mevhibe-i Hüda'dır.* *Allah'ın lütfu (Karabibik ve Diğer Hikayeler)
- Derler ki insan her gece rüyasında düşündüğünü görür. Hâlbuki ben her gece onu düşünerek kendimi kaybettim. (Karabibik)
- Bilirim ki beni medhul sayacaklar olduğu gibi mazur görecekler de vardır. Mamafih benim gerek medhe* gerek kadhe** karşı edecek mukabelem şu söz olacaktır: İnsanım! *övme **yerme (Karabibik ve Diğer Hikayeler)
- Kadınların gönlü oyuncak değildir. (Zehra)
- Zira ay ışığı yapay bir ışığa gerek bırakmayacak kadar güçlüydü. (Zehra)