akademi
dedas

Kar - Orhan Pamuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kar kimin eseri? Kar kitabının yazarı kimdir? Kar konusu ve anafikri nedir? Kar kitabı ne anlatıyor? Kar kitabının yazarı Orhan Pamuk kimdir? İşte Kar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.02.2022 08:43
Kar - Orhan Pamuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Orhan Pamuk

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750825910

Sayfa Sayısı: 460

Kar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Kar zamanımızın okunması gereken temel kitaplarından..." Margaret Atwood On iki yıldır Almanya'da sürgün olan şair Ka Türkiye'ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkân dükkân bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır.

Kars'ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve türban direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal gruplar, dedikodular, söylentiler, Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve Ka için aşk çatışmalarını anlamamız için okunması gereken bir roman. "O ne bir ideolog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci, Ornah Pamuk büyük bir romancı."

Kar Alıntıları - Sözleri

  • Sana kızmıyorum, çünkü, bütün iyi insanlar gibi, kötülüğünü farkında olmadan yapıyorsun…”
  • Ama mutsuzluk gerçek bir intihar nedeni olsaydı Türkiye’deki kadınların yarısı intihar ederdi.
  • Kar bana Allah’ı hatırlatıyor. Bu doğru olur mu bilmiyorum. Karın sessizliği beni Allah’a yaklaştırıyor.
  • Yalnızlık bir gurur sorunudur; kendi kokusunun içine mağrur bir şekilde gömülür insan.
  • Bir kadına uygulanan en sert şiddet sarılmak olmalıydı.
  • "Ama mutsuzluk gerçek bir intihar nedeni olsaydı Türkiye'deki kadınların yarısı intihar ederdi."
  • Sana kızmıyorum, çünkü bütün iyi insanlar gibi, kötülüğünü farkına varmadan yapıyorsun. Ama şimdi sana bunu söylediğime göre, bundan sonra masum sayılamazsın.
  • "...ikisi uzun bir süre karı seyrettiler..."
  • Mutluluk nedir ? ''Bütün bu yokluğu, ezikliği unutabileceğin bir dünya bulmak. Birisini bütün bir dünya gibi tutabilmek..'
  • İnsan Allah'ı tanır ve severse onun varlığından hiç şüphelenmez.
  • İyi bir arkadaşlık için sırdaşlık en iyi başlangıçtır.
  • "Bundan sonra kimseyi sevebileceğimi sanmıyorum."
  • ... mutsuzluk bir intihar nedeni olsaydı Türkiye'deki kadınların yarısı intihar ederdi...

Kar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Pardon hanımefendi yoksa siz türbanlı mısınız?: Sene 2009. T.Ü Kimya bölümünden mezun olacak 65 kişiden biriyim. Dışarıda türbanlı, üniversitede başı açık bir insan olarak dört yılımı geçirdiğim fakültenin Organik Kimya dersinde sıradan bir gün. M.isimli hocamız hışımla içeriye girdi ve kürsüsüne çıktı. Onun için derse başlamadan bir tur geyik yapmak ders adına motivasyon aracıydı. O gün hiç dağdan taştan dolandırmadan lafa girdi. Facebook henüz o tarihlerde emekli amca ve teyzelerin hakimiyetinde değil. Hemen hemen herkesin hesabı var, hesabı olmayan birkaç kişiye ise ezik muamelesi baştan kesilmiş bir fatura. İşte o sitede paylaşımların hayat memat meselesi olduğu o zamanlarda hocayı takip etmeyen birkaç zavallıdan biri olarak konuya yabancıyım. Ama sağ olsun hocamız kafamda oluşabilecek herhangi bir soru işaretine mahal vermeden bir resimden tüm ayrıntılarıyla bahsediyor. Resimde sayısını tam hatırlamıyorum dört ya da beş karısıyla poz vermiş bir adam ve onun hikayesine yer verilmiş bir paylaşımın absürtlüğü konumuz. Resimdeki kadınların gözleri dışında her yeri kapalı yani peçeli çarşaf giymişler. Adam eşlerine gülümsemelerini söylüyor.. Bu resmin saçmalığından tutunda, sanki ayırt edebilecek kadınları, gülümsese ne olacak, görünecekte vs vs tüm aşağılayıcı üslubuyla lafı türban meselesine getirdi. Neden o lanet olası bonelerin takıldığını eski dönemlerde annesi de dahil yazma taktığını ancak öndeki saçların gözükmesinin ne sakıncası olduğunu; hayır bu genç yaşta böyle özgürlük kısıtlayıcı bir bez parçasını kafanızda dolandırmanın ne mantığı olduğunu sorup ağzından tükürükler saça saça cevap beklemeden sözlerine devam etti. Tabi emin hatta çok emin kimsenin ona anti tezle cevap veremeyeceğinden. Kendisi özgüvenin, modernliğin, bilimin, zekanın, laikliğin vücut bulmuş hali. Pardon ne haddimize yani. Fönlü saçlarım ile söz istedim. Yüzüm kıpkırmızı sinirden kekeliyorum. Ne söylediğimi, kendimi tüm türbanlı kadınların yerine koyarak nasıl savunduğumu hatırlamıyorum. O an sanki zaman donmuştu. En son yanımdaki arkadaşımın elime dokunup’’ sakin ol ‘’dediğini hatırlıyorum. Bi müddet sonra sakinleştim, sustum. O anda yan sıradaki arkadaşım söz alıp kalktı ve dedi ki ‘’ Esra sizleri çok seviyorum ama burada başörtülü oturmanıza tahammül edemem. ‘’ O an ki yıkık halimi çok duyumsayamıyorum. Ama şaşkındım. Ölesiye şaşkındım. Oysa solcu arkadaşlarım benden kat be kat özgürlükçüydü. Onların tam da istediği gibi etliye sütlüye karışmayan, ibadetlerini milletin gözüne sokmayan, orda burda onları dini sohbetlere katılmaları için zorlamayan, amel defterini kendi gibi inanlarla yarıştırmayan, yeri geldiğinde sömürdükleri sınıfın en başarılı insanlarından biriydim. Ders bitmiş, sınıftan çıkmıştık ki hocanın yanımıza geldiğini gördük. Etek giyen arkadaşımıza tüm münasebetsizliğiyle ‘’ o eteği giyme, ben senin yerine cehennemde yanarım’’ dedi. Tüm bunları şimdi kaleme alırken fark ediyorum ki bu ezilme duygusu ve ötekileştirilme yangısıyla aslında yıllar içerisinde hep susmuş, boyun eğmişiz. O derste aslında benim yaptığım büyük bir cesararetken devamını getiremeyecek kadar korkak ve sinmiş olduğumu derin bir üzüntüyle bugün hatırlıyorum. Ve Kar. Orhan Pamuk ‘un ilk ve son siyasi kitabı. Hatta Nobel ödülü almasına vesile olmuş çokça eleştirilmiş, dava edilmiş eseri. Kitabı okurken o kadar değişken duygular içinde okudum ve yoruldum ki ne kadarını buraya aktarabilirim bilmiyorum. Tahmin edersiniz ki türbanlı bir insan olarak ilk ve en çok ön plana çıkan konu benim için, üniversitede başını açmak istemeyen genç kızların intihar meselesi oldu. Muhtemeldir ki yaşadıklarımdan bu konuyu hem içselleştirdim hem de uzun uzadıya kitapla birlikte okudukça düşündüm. Sahi neden türban siyasi bir simgeydi. Ne zaman ne koşullarda bu kare örtü bir insanın başında olunca inanılmaz meselelere evriliyordu. 18 yaşında örtünmüş bir insan olarak şunu diyebilirim ki; saç bir kadının bedeninde en çok değer verdiği ve hissettiği parçalarından biridir. Ve onu beklide en güzel gösterecek olan. Yani bu kadar kadının sadece bir ideoloji uğruna saçlarını gizlemesi için çocukluktan itibaren hipnotize edilmesi hatta Cesur Yeni Dünya kitabındaki bebeklere uygulanan hipnopedia gibi bir uygulamadan geçmeleri gerekirdi. Bilmiyorum, abartıyor muyum? Şimdi bu konuyla ilgili kitapta yer alan ifadelere bakınca tekrar tekrar ürküyorum. ‘’Başlarında siyasal İslam ‘ın simgesi olan o bayrakla derslere giremedikleri için intihar ediyorlar. ‘’ ‘’Ka ‘nın çocukluğunu geçirdiği İstanbul ‘un Batılılaşmış çevrelerinde başörtüsü takan bir kadın mahalleye üzüm satmak için İstanbul ‘un civarından mesela Kartal ‘daki bağlardan gelen biri olurdu; ya sütçünün karısı, ya da aşağı sınıflardan bir başkası. ‘’ Not: Bu ve buna benzer irite edici bir çok cümle görebileceğimiz eserin son söz kısmında Orhan Pamuk bu ifadeleri neden bu şekilde kaleme aldığını zarif ve akılcı bir üslupla açıklamış. Amacım asla yazarı antipatik göstermek değil. İncelemenin sonunda bu açıklamalara yer vereceğim. Kitabın ana konusu 90 ‘lı yıllarda türban meselesi yüzünden Kars ‘ta intihar eden kadınlar üzerine olsa da Orhan Pamuk muhtemeldir ki yeteneklerinin sınrlarını hiç zorlamadan modernlik, siyasal İslamcılık, ateizim, gazetecilik, intihar, particilik, mutluluk ve inanç, şeyhlik, aşk, tiyatro, şiir, laik-antilaik çatışması, darbe, imam hatip sorunu, kar, yoksulluk ve inanç, Ermeni meselesi, kürt milliyetçiliği, sanat ile siyaset kavramlarını tüm ustalığıyla harmanlamış ve büyük bir cesaret örneğiyle bu romanı kaleme alıp, yayınlamıştır. Benim için ise kitapta en çok irdelediğim modernlik ve ılımlı İslam kavramları oldu. Modernlik tanımı ya da modernite : ‘’ Avrupa ‘da yaklaşık 17 yy civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemine ve organizasyonuna verilen isimdir. Genel anlamda gelenek ile karşıtlık ve ondan kopuşun; bireysel, toplumsal ve politik yaşam alanlarının tamamındaki dönüşümü ya da değişimidir. ‘’ diye tanımlıyor Vikipedi. Bu tanımlamayı okuduğumda ilk olarak sorduğum soru başörtü artık bir gelenek olarak mı görülüyor; yoksa bir inanç unsuru mu? Muhtemeldir ki çoğu insan sahabe dönemine ait bir korunma aracı olarak görüyor ya da bugün ki çirkin ifadeyle siyasal İslam ‘ın simgesi. İstenildiği kadar farklı görüşlerde başörtü meselesi siyasete entegre edilsin ve iştahla kaosa dönüştürülsün; en basit ifadeyle benim için inancımın gereğidir. Tabi ki her inanan insan bunu uygulayıp uygulamama konusunda özgürdür. Ben türbanlıyım diye karşımdaki insan beni istediği meclise ya da kesime dahil etsin bu sadece onun sorunudur. Ve ben toplumumuzda bu durumun beni yabancılaştırmasına, durdurmasına, bir şeylerden alıkoymasına tüm gücümle karşı çıkıyorum. Böyle ifade edince inanç özgürlüğümün bir mücadeleye ya da savaşa dönüşmesi değil amacım ancak 2013 ‘te yürürlüğe giren türbanla ilgili yasanın henüz insanların algısında bir şeyleri değiştiremediğini üzülerek söyleyebilirim. 2016 da ikinci üniversitemi ( Acıbadem- Radyoloji) dereceyle bitirdiğimde Acıbadem Hastanelerinde çalışma şartım başörtümü açmaktı. Çünkü gelen hasta profili gereği modernlik ile türban asla aynı resmin içinde bulunamazdı. Orhan Pamuk kadar cesur değilim konuyu burada kapatmak istiyorum. Romana dönecek olursam Orhan Pamuk kitabında rahatsız etmediği, sorgulamadığı, durun bi düşünün demediği hiçbir kesim yok. Bu konuda yazarı adil ve cesur bulsam da yer alan ifadelerin iğneleyici ve rahatsız edici üslubu yer yer canımı sıkmadı da değil. Altını çizdiğim birkaç satıra yer verirsem; daha anlaşılır olacak sanırım. ‘’Bir tek Allah ‘ın partisinin adayının namusuna güveniliyor, ‘’ ‘’laik olmasına rağmen kadere iyi bir dindar kadar inanan müdür’’ ‘’Pek çok olay sırf biz önceden haberini yaptığımız için gerçekleşmiştir. Modern gazetecilik budur.’’ ‘’sen dine ve cemaate ancak benim gibi Allahsızlar devlet ve ticaret işlerini üzerlerine alırlarsa sarılabilirsin’’ ‘’Türk gazeteleri Batılılar ilgilenmedikçe kendi milletinin sefaletiyle ve acılarıyla ilgilenmez. ‘’ ‘’ Çok mutluyum şimdi, dine hiç ihtiyacım yok, ‘’ ‘’Burada İstanbul ‘daki alaycı inançsızlar yok. Burada işler daha basit. ‘’ ‘’yoksullara özgü bir hayalperestlik ve menkıbe düşkünlüğüyle Ka ‘’ Bu ifadeleri olay örgüsü içerisinde okuduğumuzda bir nebze görmezden gelme veya anlatılan dönem ve gerçeklikle bağdaştırdığımızda doğrucu bir üslupla yazılmış olarak kabul etme durumu olsa da dediğim gibi bi anda irkilmemek ve sinirlenmemek elde değil. Şimdi bu ifadelerin altında yatan romancılık esaslarını, Orhan Pamuk ‘un son söz kısmında açıkladığı nedenleri birkaç alıntıyla incelememde yer veririrsem ben de bu konuda adil davranmış olurum. ‘’Kar yoğun bir suçluluk duygusuyla doludur, ama kaynağı bu mudur, çıkaramadım’’ ‘’Savcılar, bir romandaki Marksist, İslamcı ya da Kürt milliyetçisi militanın sözlerinden dolayı o kahramanı yaratan ve aynı fikirde olmayan yazarı suçlayabilir, hakimlerde aleyhte karar verebilirler, kitap toplatılabilir, hatta- yazar yeterince ünlü değilse – hapse bile atılabilirdi. ‘’ ‘’Orhan bu dincilere niye anlayış gösteriyor! ‘’ diye sitemkar ifadeler işittim o günlerde- Roman sanatının en temel ve güçlü yanının, bizim gibi düşünmeyenlerin, bizim gibi yaşamayanların alemini de dürüstçe anlamak , en azından anlamaya çalışmak olduğunu, böylece yaşayarak hissettim. ‘’ ‘’Sorun darbeci bir generalin ya da İslamcı bir teröristin ne kadar kötü bir insan olduğunu göstermek midir, yoksa onların neden öyle olduklarını anlamak mıdır? ‘’ Son olarak kitabı bitirdiğimde okuduğum her bir bölümün beni birçok konuda düşünmeye sevk etmesini, araştırmaya itmesini sağladığı aynı zamanda şahit olmadığım ve kulaktan dolma bilgilerle yüzeysel kaldığım Türkiyenin siyasal panaromasını bir nebze anlayabildiğim için romanı tavsiye eden hatta okuyun artık diye sık boğaz eden osmany ‘a çok çok teşekkür ediyorum. Ve en sevdiğim alıntı ile artık incelememi bitiriyorum. Kitaplarla kalın … ‘’Huzuruna çıkmam için ayakkabılarımı çıkarmam, birilerinin elini öpüp dizlerimin üzerine çökmem gerekmeyen bir Allah istiyorum ben. Benim yalnızlığımı anlayacak bir Allah. ‘’ (Syf93) (Esra Koç)

“Ya birlikte kardeş gibi yaşamayı öğreneceğiz ya da aptallar gibi hep beraber yok olacağız.” Karakterimiz : KA Olmazsa olmaz olgumuz : KAR Mekan : KARS Kelimelerin sihrine inanırım. Acaba diyorum Orhan Pamuk buna başvurmuş olabilir mi? Mümkündür :) George Perec'in 'Kayboluş' isimli kitabında 'e' harfini kullanmadan bir roman yazmış olması Pamuk'un böyle bir girişimini masum kılar. Bu arada Kars şehrinin adı Bulgar Türkleri'nin Karsak oymağından geliyormuş. Kar nedir? (100 Puan) KAR. Suyun atmosferin içinde düşerken, gezinirken ya da yükselirken aldığı katı şekildir. Genellikle altıgen bir biçimi olan güzel kristal yıldızcıklar halindedir. Her kristal tanesinin kendine özgü altıgen yapısı vardır. Karın sırları eski çağlardan beri insanoğlunun ilgisini ve hayranlığını çekmiştir, ilk olarak İsveç'in Uppsala kentinde 1555 yılında papaz Olaus Magnus her kar tanesinin kendine özgü altıgen bir yapısı olduğunu söyler... -kitaptan alıntı- Çok eleştirilen bir kitap Kar malumunuz. Pamuk'un Nobel Edebiyat ödülü alması ülkemizi ikiye değil %90'a - %10 gibi fazlaca mutabık kalınan bir olumsuz algıda birleştirmiştir. Orhan Pamuk’un, İsviçre’de yayımlanan Das Magazin isimli dergiye verdiği röportajdaki “30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük. Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum” demesi onu bir anda sadece Türkiye gündemine değil dünya gündemine de taşımıştı. Kimilerine göre bu cesaretin ödülü olarak aldı Nobel'i, kimine göre ise kaleminin hakkıydı. O kısım hakkında pek yorum yapmak istemiyorum ancak bu demecin 'Ermeni Meselesi'nin ayyuka çıktığı ve çeşitli ülke parlamentolarında tartışıldığı bir dönemde gelmesi Türkiye'yi epey zora soktu. Katliamların hala tartışıldığı, olup olmadığı noktasında belirsizliğin sürdüğü belli iken Pamuk'un bu açıklaması tam anlamıyla hezeyandır. Çünkü iddia ispat yükümlülüğünü de gerektirir. Belki'ler, bu denli uç iddialar Türkiye'nin dışarıya açılan bir yüzü olarak Pamuk'un sözlerinde olmamalıydı diye düşünüyorum. İnandığı şeyleri hiç inanmadan söylemenin verdiği başdöndürücü özgürlük duygusunu hissediyordu bunu söylerken belki de iç dünyasında bunu bilemeyiz. Orhan Pamuk ve onu okuyanlar cesur bir yazar olduğunu bilir. Zaten bu cesareti Yaşar Kemal'den sonra penceresini dünyaya açmasında ve dünyaca tanınan bir diğer Türk yazar olmasında etkili olmuştur. Pamuk bu kitabı ilk siyasi romanı olarak niteliyor. Tepkilerden çekindiğini de zaten NTV'de yayımlanan röportajında dile getiriyor. Sevgili ülkemizde sağ ve sol diye derin bir çizgi var. Bu çizgi genelde yazarların kaleminde, düşünce dünyasında kendini gösterir. Zaten okurlar ve yayımcılar tarafından bu çizgilerden birinde yer almadığınız müddetçe dışlanıyor bir yer edinemiyorsunuz. Sağcı isen sağcılar, solcu isen solcular, dinci isen dinciler sizi okuyor. Sizden övgüyle bahsediyorlar. Orhan Pamuk bu kanadın neresindedir sizce? Kendisini iyi bir solcu, iyi bir ateist olarak niteleyebiliriz sanırım. Ülkemizin kalıplaşmış sloganlarından dışa çıkarak ''Onlar benim sloganlarım değil, Türkiye’deki insanların sloganları. Kitabımda hiç bir slogan yok. Kitabımın sloganı, insanları anlamaktır. Bu da, Türkiye’yi anlamaya getirir. Ama Türkiye’nin kitabımı siyasi olduğu için anlayamamasından da peşinen korktuğumu söyleyim'' diyor yine NTV röportajında. Siyaset bizim için takım tutmak gibi. Oy verip desteklediğimiz partinin neferi olmaktan kendimizi alamıyoruz. İtinayla kalp kırıp, kimi zaman öldürmekten bile çekinmiyoruz. O sebeple Pamuk'un bu çekincede olmasını anlayabiliyorum. KARS Allah'ın olmadığı yer olarak nitelendiriliyor kitapta Kars. Ne de olsa insanoğlunun inisiyatifinde iyilikler, güzellikler olduğu sürece Allah'ın dualarını, kendini kabul ettiği varsayılır. Cennet vaadi olmasa çoğu insanın namaz kılıp, ibadet edeceğinden şüpheliyim. Pamuk romanına Kars şehrini siyasal anlamda Türkiye'yi anlatmak istediği için seçtiğinden bahis etmiş. Kars şehrinin uzun yıllar Rus himayesinde kalması, 2 yıl gibi kısa bir süre Ermenilerin hakimiyetinde kalması, Türk-Kürt sentezi yapabilmek vs. gibi nedenlerden dolayı Pamuk'un ilgisini cezbetmiş olabilir. Yine yazarın Kars şehrine 5 kez gittiği, insanlarla kahvehanelerde, çay ocaklarında, berberlerde, marketlerde onların yaşayışlarını, dertlerini, düşüncelerini dinleyip notlar, ses kayıtları aldığını küçük bir araştırma sonucunda öğrendim. Haa kitabı bitirdikten sonra koşa koşa Google'a Kar romanının gerçek olup olmadığını yazmıştım. SİYASET Siyaset ve politika içinde samimiyet duygularının arınmış olduğu, hilenin, hurdanın insanlara inandırıcı bir dille anlatıldığı oyunlar bütünüdür. (bence) Başörtüsü, din, Atatürk, sağ, sol, terör bir şekilde siyasetin malzemesi olmuştur. Bu romanda da ne ararsanız var. Genelde halkın ana temadan uzaklaştırılıp, asıl düşünmesi, sorgulaması gereken şeylerin üstünü örtmek adına belli periyotlarla tartışmalar doğar. Başörtüsü bunlardan biriydi zamanında. Şu bir gerçek ki biz asla demokrat, özgür bir ülke olamadık. Başa kim geçerse geçsin bunu başaramadık. (Atatürk dönemini tenzih ediyorum) Çünkü siyasetin malzemesi bir bakıma halktır. Aslında siyaset halk için vardır. Dünyanın genelinde bu yanlış yorumlanıyor olsa gerek ki halk siyaset için gerekli bir hammaddeden öteye gidemiyor. Bu romanın bence vermek istediği en büyük mesaj: ANLAŞILMAK sorunsalı. Allah bile anlaşılmak ister. Dini kitaplar, peygamberler, emareler hep anlaşılmak istemekle alakalıdır. Siyaset yaşamlarınızı düzenleyen iktidarları seçmemiz için yaptığımız yorumdur. Ötesi değildir. İnsan da anlaşıldığı kadar insandır. Gerçekten geleceği bilebilir mi insan? Bilmese bile, gene de bildiğine inanıp huzur duyabilir mi? Hissetmek, duyularını ayağa kaldırıp onları devrime hazırlayıp savaşın ortasında bırakmak gibi. Eğer hissetmiyorsan mutluluğun, güzelliğin, iyiliğim, savaşın, barışın, nefes almanın, dokunmanın, bakmanın ve sayabileceğim milyonlarca olgunun bomboş olacağı katidir. Allah'a inanıyor musun? sorusuna ''haşa elbette inanıyorum'' diyen %99'luk müslüman nüfus bunu hangi hissiyatla söylüyor ya da inandığı için neler hissediyor? Bu yine insanın kendisinde. Eylemler hislerin aynasıdır ve his bir başlangıç noktasıdır. İnanmakta hissiyatla muktedirdir. Kitapta müslümanların hissiyatları, Allah'a inanmayanların kaldığı ikileme dem vuruluyor. Baş karakterimize Allah'ın varlığını durmadan yağan kar düşündürüyor örneğin. Allah'ı hatırladıkça bir hiç edasıyla işgal ettiği, yeryüzündeki yegane yeteneği şairliğine tutunuyor. Allah'a inanan ve aşkla bağlı olan Necip'te gün geçtikçe tersine başkalaşım meydana geliyor. OP, çok zeki bir yazar. Ne büsbütün içinde olayın ne de dışında. Ne Allah'a inananların safında ne ateistlerin. Anlattıkları bir yığın olayın üstüne yüklediği sorumluluğun içinden o kadar sorumsuzca ve sorunsuzca sıyrılıyor ki hayran kaldım doğrusu. Pamuk'un izlediği yol: orta yoldan sağı,solu hatta herkesi anlamaktan geçiyor. AŞK 464 sayfalık bir kitabın sadece 3 günlük olayı anlattığını duysanız belki şaşırırsınız. Evet karakterimiz Kars iline sade ve sadece üç günlüğüne geliyor. KA'nın aşkı diğer aşklara göre biraz garip, çokça ise değişik. İlgisizlik müziğinin içinde yarattığı o koca karmaşanın yine kendi içinde bir büyüsü olduğunu biliyor. Derin bir karamsarlıktan çıkıp kalabalık bir mutluluğa geçiş yapmak için saniyeleri, saliseleri bile uzun saydığı olabiliyor. Yarım kalan bir aşkın içinde meydana getirdiği ukdelerin tamamlanmışlığı onu ürkütmekle kalmıyor olumlu ya da olumsuz her gelişme onu ümitsizliğe itebiliyor. Durmadan içinde aşkla çalan müzikle birlikte ''hayatın, âşık olup mutlu olmanın dışında, birbirleriyle ilişkisiz, anlamsız sıradan bir olaylar dizisi olduğu'' düşüncesini de atamıyordu KA. Aşkın o benzersiz yalnızlık ve yenilgi duygusuna sevkini sağlayan, ruhunun kanamalı odalarında hep bir kaybın mevsimini yaşatan yegane bir duvar buluyor karşısında: kendisi. Evet KA'nın kendisinden öte bir düşmanı yok ne yazık ki. Veee evet. Kitabın sağında, solunda, önünde, arkasında hiçbir yerinde gerçek olaylara dayanmadığı yazmıyor. Orhan Pamuk kendisini karakter olarak gizleme ihtiyacı da hissetmiyor ayrıca. Kitabın kurgu olduğu belli ancak yazar o kadar sağlama, yan bilgi ve destekleyici hikayeler anlatıyor ki, acabalarınızla kalakalıyorsunuz. Bence bunun belirtilmesi gerekirdi. Çünkü anlatılanlar Türkiye'nin birçok gerçeğini muhteva etmekle birlikte yaşanmayan şeyler. Dünyanın herhangi bir yerinde bu kitabı okuyanlar bizi muz ülkesi zannedebilir. (Öyle değil miyiz demeyin, o kadar olmadık bence) Bu eksikliğin açıkçası merakımı cezbettiğini de itiraf etmeliyim. Belki gerçekliğe dayanmadığını bilsem sayfaları bu denli hızlı çevirmez, uykularımdan olmazdım. DİPNOT: Kuran-ı Kerim'de Allah'ın intiharı yasakladığı yazmıyor. Kitabın birçok yerinde bununla alakalı atıflar var. Nisa suresinin 29.ayetine de yine bakılırsa ''Birbirinizin canına kıymayın'' demektedir. Eksiklikleriyle, güzellikleriyle, siyasetiyle, aşkıyla, şüpheleriyle, gerçekliğe yakın anlatımıyla bir kitap daha bitti. Kitabı beğenmekle birlikte OP'un 'yazınsal, edebi' yönü açısından onu tekrar tanımam adına keyifli bir tecrübe oldu. Diğer kitaplarını da alıp okuyacağım. Sevgili meleenk nin bu kitabı okumamda etkisi büyük. Ona da teşekkür ediyorum. Unutmadan Orhan Pamuk okumaya Kar ile başlayın :) https://www.youtube.com/watch?v=t6C4ZL6GR6Q (Homeless)

Siyasi roman denilince, okurlar iyiyle kötünün, haklıyla haksızın açık bir şekilde birbirinden ayrıldığı bir alem görmek istiyorlar. Ama aslında siyasi romanda işin püf noktası; kimin ahlaki olarak haklı, hangi kahramanın karakteri daha iyi ya da hangi ideolojinin doğru olduğu değil, bütün bu soruların sorulduğu, ortamın renkleri şiddeti ve dokusudur. ( Sonsöz Syf. 403 ) Bana göre romanlar, insanlar hakkında ahlaki yargılar vermek için değil, onları anlamak için yazılır. (Sonsöz Syf. 403 ) Pamuk, Türkiye de ki siyasi ve sosyo-ekonomik, kültürel panoromayı, araya hiçbir sansür koymadan yayımlayan, müthiş bir deha.'! Bu eseriyle de kendisine olan saygımı katmerleyen müthiş bir detay. Tüm dünyanın hali hazırda meşguliyeti olan malum hastalık nedeniyle ağzımda artık gem haline gelmiş mavi sentetik maskemin beyaz ipini sol kulağımdan çıkarıp, son sayfasını kapattığım bu eseri yorumlaya çalışıyorum. Maske ağzımda bir bayrak gibi sallanıyor. Gerek tezcanlılığımdan gerekse ateşimin normalinden yüksek olmasında tuhaf bir sıkılganlık içerisindeyim. Kendi derdimin gevezeliğini bırakıp Pamuk ve romanına dair bir kaç kelam etmek istiyorum. Pamuk, bu romanında bana layıkıyla '' Meyve veren ağaç taşlanır.'' ''Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, yaşasın onuncu köy!. Cümlelerini idrak ettiren bir zat. Yaptığı siyasi, sosyoekonomik analizler ve kurduğu neden sonuç ilişkileri, ile yer yer düşünüyor, güçlü tasvirleri ve üslubu ile ise kendinizi romanın geçtiği Kars'ın karlı soğuk sokaklarında dolaşıyor hissediyorsunuz. Yazarın ideolojik, siyasi ve sosyal kavramlara olan duruşu eserini insan ve toplum için yazdığını layıkıyla idrak ettiriyor. Tabi İzmlerimizi ve sığ ideolojik afyonlarımızı bir kenara bırakabilirsek.. Kadın intiharlarının artması ve eski bir davası için Franfurttan Kars'a gelen şair KA.. diye başlıyor ve gerisini sizin kitabın ilk sayfasını açmanıza bırakıyorum... Göğümüz mavi umudumuz baki kalsın.. Ocak 2022 İstanbul.' (Kerim Mert Aras)

Kitabın Yazarı Orhan Pamuk Kimdir?

Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul), Türk yazar. Birçok başka edebiyat ödülünün yanı sıra 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç yaşta alan iki kişiden biri olmuştur. Kitapları altmış dile çevrildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı. 2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilen Pamuk, Nobel edebiyat ödülünü alan ilk Türk'tür.

Yaşam öyküsü

Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.

Pamuk'un daha sonra yazdığı kitaplar da çok sayıda ödül kazandı. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi de 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale ile 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve yurtdışında tanınmaya başlandı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar romanı Amerika'da 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk'un Türkiye dışındaki ünü artmaya devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda'nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı.

Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır. Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.

Orhan Pamuk ABD'de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihli sayısının "Time 100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler" başlıklı kapak yazısında tanıtılan 100 kişiden biri oldu. 2007 Mayıs'ında yapılan 60. Cannes Film Festivali'nde jüri üyeliği yapmıştır.

Nobel Ödülü

Orhan Pamuk 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak Nobel Ödülü kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tarihe geçmiştir. Akademi'nin 12 Ekim 2006 günü saat 14:00 civarında yayımladığı,

“ 2006 Nobel Edebiyat Ödülü 'Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan' Orhan Pamuk'a verilmiştir. ”

şeklindeki basın bildirisiyle Nobel Edebiyat Ödülü'nün Orhan Pamuk'a verildiği resmen açıklandı. Pamuk 7 Aralık 2006'da, İsveç Akademisi'nde Babamın Bavulu başlığı altında hazırladığı Nobel konuşmasını Türkçe yaptı, Türkçe bilmeyen izleyiciler ellerindeki çeviri metinden konuşmayı takip etti, birçok televizyon kanalı konuşmasını canlı yayınladı. Orhan Pamuk ödülünü 10 Aralık 2006 günü Stockholm Konser Salonu'nda düzenlenen ödül töreninde İsveç kralı XVI. Carl Gustaf'ın elinden aldı.

Romancılığı

Orhan Pamuk'un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Eleştirmen Yıldız Ecevit Orhan Pamuk'u Okumak adlı kitabında onun avangard romancılığını değerlendirmektedir. Özellikle Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı'dan yola çıkarak bize kendisini ve olayların gelişimini anlatır. Aynı şekilde edebiyat tarihçisi Jale Parla da Don Kişot'tan Günümüze Roman adlı kapsamlı yapıtında, Benim Adım Kırmızı'dan hareketle Orhan Pamuk'un eserlerini karşılaştırmalı edebiyat bağlamında irdeler. Parla'ya göre Pamuk, Türk romanının aldığı önemli dönemeçlerin sahibi olan bir yazardır. Doğu-batı sorunsalıyla estetik düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan birisidir Pamuk, bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Kara Kitap'ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi metin örneği sergilemiştir.

Eleştiriler

Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülünü kazanması değişik tepkilerle karşılaştı. Ödülün Pamuk'a Türkiye tarihi ile ilgili demeçleri dolayısıyla verildiği iddiasında bulunuldu. Orhan Pamuk Nobel ödülünü almadan on ay önce 19 Aralık 2005 Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan Erol Manisalı'nın "Orhan Pamuk Nobel'i Garantiledi" başlıklı yazısı Pamuk'un ödülü almasının ardından popülerleşti ve Orhan Pamuk'un Nobeli hakkındaki olumsuz eleştiriler bu yönde gelişti. TRT'de Banu Avar'ın hazırlayıp sunduğu "Sınırlar Arasında" adlı belgeselin Pamuk'un Nobel ödülünü almasından bir gün sonra yayımlanan bölümünde Pamuk, Nobel ödülleri ve İsveç ile ilgili olumsuz eleştiriler yer aldı. Demirtaş Ceyhun hazırladığı imza metninde Orhan Pamuk'un kitaplarını "Amerikan patentli postmodern romanlar olarak" adlandırmış ve "Nobel ödülünün Pamuk'a verilmiş bir ücret" olduğunu söylemiştir. Basında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Orhan Pamuk'u kutlamadığına dikkat çekildi. Ödüle yabancı basından olumsuz eleştiriler de gelmiş, ödülün siyasi sebeplerden dolayı verildiği belirtilmiştir.

Orhan Pamuk'un eserlerinde Atatürk hakkında kullandığı üslup ve yazıları da kimi eleştirilere uğradı.

Bir kısım edebiyatçı Orhan Pamuk'un eserlerindeki bazı bölümlerin diğer yazarlara ait başka eserlerden fazlasıyla esinlendiğini savunmakta, özellikle bazı romanlarındaki belli kısımların diğer kitaplardan neredeyse tamamen alıntı olduğunu öne sürmektedir. Hürriyet Gazetesi yazarı Murat Bardakçı 26 Mayıs 2002 tarihinde belgeleri ile yazarı sahtecilik ve intihal ile suçlamıştır. Murat Bardakçı'ya göre Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı romanı, hikâyesi ve anlatım şekli ile Amerikalı yazar Norman Mailer'in Ancient Evenings adlı romanının bir kopyasıdır. Ayrıca suçlamalara göre Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanı Mehmet Fuat Carım'ın Kanuni Devrinde İstanbul isimli eserinden birebir pasajlar içermektedir. Orhan Pamuk günümüze dek bu konuyla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.

Orhan Pamuk'un Sri Lanka'da düzenlenecek olan Edebiyat Festivaline katılması Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters sans frontières) tarafından eleştirildi. Örgüt Orhan Pamuk'u ve festivale katılmak isteyen diğer edebiyatçıları Sri Lanka'daki baskıları meşru hale getirmekle suçladı.

Orhan Pamuk davası

Yazar Orhan Pamuk, Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi" açıklamasında bulununca hakkında TCK'nın 301. maddesinden ‘Türklüğe hakaret’ davası açıldı.

16 Aralık 2005'de ilk duruşması yapılan Pamuk davası Adalet Bakanlığı'ndan beklenen yazı gelmediği için 7 Şubat 2006 tarihine ertelendi. Şişli Asliye Ceza Mahkemesi, bu tür davalar için Adalet Bakanlığı'nın yazılı izninin gerektiğini belirterek izin verilip verilmediğinin sorulması için bakanlığa yazı yazılmasına karar verdi ve duruşmayı da 7 Şubat'a erteledi. Duruşmanın ertelenmesi kararına AB yetkililerinden tepkiler geldi. Dava günü Şişli Adliyesi önündeki Pamuk ve yabancı yetkililere yönelik protesto gösterileri, Türkiye ve dünya basınında önemli yer tuttu.

AB - Türkiye Karma Parlamento Eş Başkanı Joost Lagendijk, "hükümet, parlamentoya değişiklik yasası getirebilir. Yapılacak şey budur. Türkiye'nin imajına büyük bir zarar vermiştir. Avrupa'da kötü bir imaj doğmuştur. Ünlü bir yazar hakkında dava açarsanız, dışarıda milliyetçiler bu yazarı dövmek için arabasına saldırırsa, burada ciddi bir sorun vardır" dedi.

AP Türkiye Raportörü Camiel Eurlings de, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı şeklinde konuştu.

Türkiye ile AB arasında ciddi gerilime neden olan Orhan Pamuk’un hakkındaki dava 22 Ocak 2006 tarihinde düştü.

Adalet Bakanlığı, Şişli İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği yazıda, Yeni Ceza Yasası gereği izin yetkisi olmadığını hatırlatarak, Pamuk'un yargılanması için Adalet Bakanlığı’nın izin verdiğine ilişkin belge bulunmadığı gerekçesiyle davanın düşmesine karar verdi.

Ödülleri

1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü Karanlık ve Işık (iki yazar arasında paylaşıldı)

1983 Orhan Kemal Roman Ödülü Cevdet Bey ve Oğulları

1984 Madaralı Roman Ödülü Sessiz Ev

1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (Birleşik Krallık) Beyaz Kale

1991 Prix de la Découverte Européene (Fransa) Sessiz Ev (Fransızca çevirisi nedeniyle)

1991 Antalya Altın Portakal film festivali en iyi senaryo Gizli Yüz

1995 Prix France Culture (Fransa) Kara Kitap

2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) Benim Adım Kırmızı

2002 Premio Grinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı

2003 Premio rinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı

2003 International Impac-Dublin Literary Award (İrlanda)

2005 Prix Médicis Etranger (Fransa) Kar

2005 Alman Yayıncılar Birliği'nin Barış Ödülü (Almanya)

2005 Richarda Huch Ödülü (Almanya)

2006 Le Prix Méditerranée étranger Ödülü (Fransa) Kar

2006 Nobel Edebiyat Ödülü (İsveç)

2006 Washington University'nin Seçkin Hümanist Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)[24]

2006 Commandeur de l'ordre des arts et des lettres (Fransa)

2008 Ovid Ödülü (Romanya)

2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)

2012 Sonning Ödülü

Fahri Doktoraları

2006 Tiflis Üniversitesi

2007 Berlin Serbest Üniversitesi

2007 Boğaziçi Üniversitesi

2007 Georgetown Üniversitesi

2007 Tilburg Üniversitesi

2007 Madrid Üniversitesi

2008 Floransa Üniversitesi

2008 Beyrut Amerikan Üniversitesi

2009 Rouen Üniversitesi

2010 Tiran Üniversitesi

2010 Yale Üniversitesi

2011 Sofya Üniversitesi

Onur üyelikleri

2005 American Academy of Arts and Letters Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)

2008 Social Sciences of Chinese Academy Onur Üyesi (Çin)

2008 American Academy of Arts and Sciences Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)

Orhan Pamuk Kitapları - Eserleri

  • Masumiyet Müzesi
  • Kar
  • Cevdet Bey ve Oğulları
  • Sessiz Ev
  • Beyaz Kale
  • Kara Kitap

  • Gizli Yüz
  • Yeni Hayat
  • Benim Adım Kırmızı
  • Öteki Renkler
  • İstanbul
  • Babamın Bavulu
  • Manzaradan Parçalar

  • Saf ve Düşünceli Romancı
  • Ben Bir Ağacım
  • Kafamda Bir Tuhaflık
  • Şeylerin Masumiyeti
  • Kırmızı Saçlı Kadın
  • Hatıraların Masumiyeti
  • Balkon

  • Babalar, Analar ve Oğullar
  • Turuncu
  • Ara Güler's İstanbul
  • Veba Geceleri
  • Evden Kaçmanın Yolları
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Üç İstanbul Romanı: Kara Kitap - Masumiyet Müzesi - Kafamda Bir Tuhaflık

Orhan Pamuk Alıntıları - Sözleri

  • Yeni yazarlar denemek lazım.bazen gerekli sakinlik için yenilik için (Hatıraların Masumiyeti)
  • Her şeyin budalalık olduğunu biliyor, gene yaşıyorum. (Babalar, Analar ve Oğullar)
  • Kafamda bir tuhaflık var, ne yapsam bu alemde yapayalnız hissediyorum kendimi. (Kafamda Bir Tuhaflık)
  • . Bütün bilincim silinsin, geçmişimden hiçbir iz kalmasın, gelecekten ve beklentilerimden de hiçbir iz kalmasın istiyorum. . (Sessiz Ev)
  • Ama mutsuzluk gerçek bir intihar nedeni olsaydı Türkiye’deki kadınların yarısı intihar ederdi. (Kar)
  • Mutluluk nedir ? ''Bütün bu yokluğu, ezikliği unutabileceğin bir dünya bulmak. Birisini bütün bir dünya gibi tutabilmek..' (Kar)

  • "Ölümden korkuyorum." (Beyaz Kale)
  • Eğer orada yeterince uzun bir süre yaşamışsak bir şehir hatıralarımız için bir çeşit müze olur. (Hatıraların Masumiyeti)
  • Ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum. (Kırmızı Saçlı Kadın)
  • Roman sanatı,kendimizden bir başkası gibi ve başkalarından kendimiz gibi söz açabilme hüneridir. (Saf ve Düşünceli Romancı)
  • “Ruhum hem bir eşyanın ruhu hem de bir saatin. Karanlıkta ışıldar ve aydınlıkta kendi içine kapanınca ben de kendi içime dönerim.'' (Şeylerin Masumiyeti)
  • Ah ne kadar da güzeldir çocukken haksızlığa uğrayıp, yatağa yatıp ağlaya ağlaya uyuyakalmak! (Benim Adım Kırmızı)
  • İnsan ne kadar sıkılırsa o kadar hayal kurar. İyi yazabilmem için, iyi sıkılabilmem; iyi sıkılabilmem için de hayatın içine girmem gerekir. (Öteki Renkler)

  • Ahmet keyifle: “Canım burası Türkiye!” dedi. “Gerçeğin kendisiyle değil, kötü bir taklidiyle karşı karşıyayız!” (Cevdet Bey ve Oğulları)
  • Bir kadına uygulanan en sert şiddet sarılmak olmalıydı. (Kar)
  • Mutluluğumuzun ve mutsuzluğumuzun nedeni yaşadığımız hayattan çok, ona verdiğimiz anlam. (Babamın Bavulu)
  • Zaten okumak yazarın harflerle anlattığı şeyleri aklın sessiz sinemasında bir bir resimlendirmekten başka nedir ki? (Kara Kitap)
  • İnsan Dostoyevski’yi hem kendini kaptırarak hem de hayatın tam böyle olmadığını düşünerek okur. (Saf ve Düşünceli Romancı)
  • Çocuk olmak istiyordum! (Beyaz Kale)
  • "Tekrar, mutluluğun kaynağı, garantisi ve ölümüdür!" (İstanbul)

Yorum Yaz