Kadının Evrimi I - Evelyn Reed Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kadının Evrimi I kimin eseri? Kadının Evrimi I kitabının yazarı kimdir? Kadının Evrimi I konusu ve anafikri nedir? Kadının Evrimi I kitabı ne anlatıyor? Kadının Evrimi I PDF indirme linki var mı? Kadının Evrimi I kitabının yazarı Evelyn Reed kimdir? İşte Kadının Evrimi I kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Evelyn Reed
Çevirmen: Şemsa Yeğin
Yayın Evi: Payel Yayınları
İSBN: 9789753880534
Sayfa Sayısı: 352
Kadının Evrimi I Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dünya'da yalnızca son altı bir yıldır ataerkil düzen görülmektedir. Daha önce tam bir milyon yıl toplulukları kadınlar yönetmiş, hayvandan insana geçişte en önemli rolü kadınlar üstlenmişlerdir. Dünyamızdaki ilk çiftçiler, ilk doktor ve bilim adamları kadındır. Toplumsal güdülerin gelişmesine cinsel ilişkiler değil, anasal işlevler yol açmıştır. Dişi cins, erkekleri hayvanlıktan çıkarıp insanlığa yükseltmiş, ırkımızı uygarlığın eşiğine getirmiştir. Erkekler sürekli olarak avlanmakta ve savaşmaktaydılar. Bu nedenle insanlığı hayvansı yaşantısından kurtarıp insan özellikleriyle donatma işi, kadınlara kalmıştı. Kadınlar birarada çalışmaktaydılar. Bunun sonucu olarak, anaerkil toplum, insanların birbirlerine karşı kardeşçil duygular beslediği bir başka toplumsal dizgeyi yarattı. Aslına bakılırsa, kadınlar, erkeklere birbirleriyle ve diğer türdeşleriyle geçinmeyi öğretti.
Kadının Evrimi I Alıntıları - Sözleri
- Tarihte ilk hekimler,aslında kadındı."Kadınların toprağın işlenmesi ve yenecek bitki ve köklerin aranması yönündeki etkinlikleri,onların,ilkel insanlar arasında olağanüstü yaygın olan bitkibilimsel alanda uzmanlaşmasına yolaçtı.Otlardaki maddeleri ilk onlar tanıdı, dolayısıyla ilk hekimler onlardı".
- Cinsel ilişkiye konan kısıtlamalar yalnız ve yalnız toplumsal ve kültüreldir.
- "Anaerkillik sorunu, çağdaş baba-ailesinin öteden beri varolup olmadığını saptamada belirleyici rol oynamaktadır. Anasoylu klan dizgesinin yapısı, baba-ailesinin varlığını olanaksız kılmaktadır. Bu kurum, çoğu insanbilimcinin öne sürdüğü gibi bilinemeyen zamanlardan beri varolmuş temel toplumsal birim değil, tarihte daha sonra sahneye çıkmış, uygarlık çağının başlarında kendini göstermiş bir kurumdur."
- Bize göre anne, çocuk doğuran bir kadındır;doğuruncaya dek ve doğurmadıkça anne olamaz.İlkel toplumdaysa, analık,dişi cinsin bir toplumsal işlevidir; dolayısıyla bütün kadınlar, topluluğun olgusal ya da gizil (anneleri) dir.
- "On dokuzuncu yüzyılda, insanbilim çalışmalarına öncülük eden bilim adamları, yaptıkları incelemeler sonunda ilkel cinslik tabusunun büyük önem taşıdığını, bunun getirdiği yasaklamalara uymada büyük titizlik gösterildiğini saptadılar. Bununla birlikte, ilkel cinslik tabusunun, bizim bildiğimiz (ve bugün de yürürlükte olan) "kandaşla cinsel ilişki tabusu"yla benzerliği olmadığını hayretle gördüler. İlkellerdeki yasaklama, erkeğin anası ve kardeşleri dışında daha birçok kadına yönelikti. Kandaşla cinsel ilişki yasağının sınırlarının aile çevresince belirlendiği toplumumuzda "yasak dişi"lerin sayısı azdır. Yalnız analar ve kız kardeşler bu yasaklamaya girer. Oysa ailenin değil de anasoylu klanın birim olarak alındığı yabanıl toplumda, bir erkeğin pek çok "annesi" ve "kız kardeşi" vardı. Bunlar kendi klanıyla akraba olan klanların kadınlarıydı. Klanın kandaş erkekleri tabunun gerektirdiği "kaçınma kuralı"na uygun olarak bu yasaklanmış dişilerden uzak durmak zorundaydılar."
- "Anaerkilliğin önce-gelirliğini kabul etmede görülen en korkunç engel, anasoylu klanı, baba-ailesinden önce gelen toplum birimi olarak kabul etmeye yanaşmamaktır. Böyle bir olgunun varlığını tanımak, erkeklerin bedensel açıdan daha güçlü olması nedeniyle erkek üstünlüğünün tarihin her döneminde varolduğu, dolayısıyla toplumsal açıdan da, kadınlara üstün olduğu, kadınların, çocuk yetiştiriciler olarak zayıf ve çaresiz cins olduğu, ve kendileriyle çocuklarının bakımı için her zaman erkeklere bağımlı olduğu savlarını geçersiz kılacaktır."
- "Uygar toplumdaki yasaklamalar için de en katı olanı, kandaşla cinsel ilişkiye konulan yasaklamadır. Örneğin bir erkeğin annesi ya da kız kardeşleriyle cinsel ilişkide bulunması ya da onlarla evlenmesi yasaktır. "Kan akrabaları" arasındaki bu evlenmelerin ahlaka aykırı olmakla kalmayıp insan türüne zarar verici olduğu da söylenmektedir; bu gibi birleşmelerin sonucunda oluşan döl, bedensel ya da akılsal bir sakatlığı ya da her ikisini birden taşıyan bir canlı olarak doğabilir. Bu çağdaş cinsel ilişki tabusu mutlaktır ve başlıbaşına bir nitelik oluşturur: Bu, açıkça ve özellikle bir "kandaşla cinsel ilişki tabusu"dur."
- "Kadınla erkek, iki ayrı türmüş gibi birbirlerinden habersiz, birbirini tanımıyor. (...) Kadın ve erkek. salt cinsleri nedeniyle birbirlerine karşı tabu olma gizilgücünü taşıyor."
- Doğa yasalarına göre, etyemez olmamız gerekirdi. Çünkü gerçek etoburlarda gelişen dişlerden yoksunuz, öte yandan otoburlar gibi uzun bağırsağa sahibiz.
- "Dışevlilik dizgesine uygarlığın daha ilkel evrelerinde yaşayan toplumların büyük bir çoğunluğu, toplumsal örgütlenmenin en önemli, en karşı durulmaz ilkesi gözüyle bakmaktadır."
- "Soy-içi-üremenin zararlı olduğu görüşü, birçok seçkin bilim adamı tarafından savunulmuştur. Bu kavramın Morgan ve diğer eski insanbilimciler tarafından ortaya atılması şaşırtıcı değildir. Ancak geçen yüzyılın sonuna doğru, soy-içi-üreme kuramının zararlılığı konusundaki yargıları gözden geçirme ve bunları elle tutulur bilgilerle destekleme çabaları gösterilmiştir. Bu noktayı kanıtlamak için pek çok belgeyi bir araya getiren Briffault, "Bu girişimler büyük başarısızlıkla sonuçlandı," diyor. Her şeyden önce, soy-içi-üreme konusunda en küçük bir kaygıya yer vermeksizin çiftleşen hayvanlar arasında, kandaşla cinsel ilişki korkusu yoktur ve bunların türlerinde böyle birleşmelerden gelen bir sakatlık belirtisi görülmemektedir: "Bütün hayvan türleri, en yakın soydaşlarıyla bile çiftleşerek, soy-içi- üreme kaygıları taşımaksızın çogalırlar; böylece çogalmış olan türlerin güdüleri ya da başka organlarının yapıları üzerindeki incelemeler, değişik bir durumun bulunmadığını göstermiştir. Kan birliğini dikkate almaksızın çoğalagelen fare, tavşan ve diğer kemirgenler gibi hayvan türleri, üretkenlik, verimlilik ve canlılıkları nedeniyle haşarat kadar zararlı hale gelmişlerdir. Hayvanların çoğunun yalnızca, bizim en yakın kandaşla cinsel ilişki diye adlandırdıgımız birleşmelerle çoğaldığı anlaşılmaktadır." "
- " "Kaçınma kuralı"nı kavramak hiç de güç olmasa gerek, çünkü bugün bile, bu kural belli ölçüde uygulanmaktadır. Günümüzde, erkek, erginlik çağına gelinceye dek annesi ve kız kardeşleriyle aynı evde yaşamasına, onlarla her alanda yakın ilişki içinde bulunmasına karşın, bu dişilerle cinsel ilişkiye girmez. Ama ilkel toplumda, kaçınma kuralı daha geniş kapsamlıydı ve cinslerin bedensel olarak da birbirinden ayrı bulunmasını gerektiriyordu. Yetişkin erkekler, kendi bölgelerinde ayrı bir küme halinde bir arada yaşayan yetişkin kadın ve çocuklardan ayrı bir konutta yaşıyorlardı. Erkek çocuklar, ergenlik çağına geldiğinde ya da daha küçük yaşta anne ve kız kardeşlerinin bulunduğu mekandan alınarak, yetişkin erkek kandaşlannın bulunduğu yere götürülür, yaşamlarını artık onlarla birlikte sürdürürlerdi."
- "Anaerkillik, ilk toplumsal örgütlenmede uygulanması kaçınılmaz bir başlangıçtı, çünkü kadınlar, yalnızca yeni yaşamm yaratıcıları değil, yaşamın gereklerinin de baş üreticisiydiler.
- "Dışevlilik kuralına kimi zaman "dışardan biriyle evlenme" kuralı denmektedir. Bizim toplumumuzda bir erkeğin dışardan birisiyle evlenmesi demek, bir anne, belki de bir ya da birkaç kız kardeşi de içeren çok küçük bir aile biriminin dışında olan birisiyle evlenmesi demektir. Ancak tribü birliğine dayanan toplumlarda, bir erkeğin dışardan birisiyle evlenmesi demek, yalnız, pek çok ana ve kardeşlerden oluşan kendi klanının değil, birkaç bağlantılı ya da birbiriyle ilişkili klanı temsil eden fratrisinin de dışından birisiyle evlenmesi demektir. Bu durum, bir erkeğin cinsel ilişkide bulunamayacağı anne ve kız kardeşlerin sayısını artırmaktadır; çünkü bütün bu dişiler, yasaklanmış dişilerdir. Morgan, fizyolojik olarak akraba olmayan hısımları tanımlamak için "ikincil" akraba terimini kullanmıştır. Daha başkaları, "ikinciller" yerine, "koşutlar" terimini kullanmış, kimileri de bunları "kurgusal" akraba diye adlandırmışlardır. Tanımlama ne olursa olsun, sayısız kadın, erkekler arasında genetik ilişki bulunmadığı dikkate alınmaksızın erkeğe yasaklanmış durumdaydı. Eşleşme açısından birbirlerine karşıt konumda bulunan iki klandan oluşan bir toplulukta, bir erkek, kendi öz klan ya da veve'sinden hiçbir kadınla evlenemezdi. Bir dışarlıklıyla, yani, karşı klan ya da veve'den bir kadınla evlenmek zorundaydı. Birbirine karşı olan iki fratriden oluşan bir tribüde de durum aynıydı. Bir erkek, kendi öz fratrisini de içine alan klanlardan birinin üyesi bulunan bir kadınla evlenemezdi; karşı fratriden bir kadınla evlenmek zorundaydı. Her iki fratri de birkaç klandan oluştuğuna göre, bir erkeğe yasaklanmış olan dişilerin sayısı çoktu. Her erkek, karşı taraftan belli bir klanın kadınlarından biriyle evlenmek durumundaydı. Çiftleşmeye konan yasaklamalar bununla kalmıyor. Erkek, karşı klan ya da fratriden olan kadınlar arasından kendi yaşının ya da kuşağının düzeyinde olan bir kadını seçmek zorundaydı. Eşinin anneleri, ablaları ve kız kardeşleri kendisine yasaktı. Genellikle adlandırıldığı üzere bir erkeğin "evlenme sınıfı" tribünün karşı fratrisinin bir klanındaki kendi kuşağından olan kadınlarla sınırlı, dolayısıyla çok küçüktü. Bazı araştırmacılar, ilkel erkeğin dünyasında bulunan kadınların yarısının onun kardeşi sayıldığını, ancak öteki yarısının erkeğe eş olma hakkına sahip olduğunu gözlemlediler. Bu oranlama doğru değildir. Briffault, Avustralya, Melanezya yerlileri ve daha başka çok ilkel toplulukların yerlileriyle ilgili gözlemlerini aktarırken, "Yabanıllar, böyle toplumlarda, büyük bir çoğunluğu kendilerine yasaklanmış olan dişilerin arasında yaşamaktalar; bu yasaklamaya karşı gelmenin cezasıysa, ölümdür" diyor. Bu abartılmış durum, cinslik tabusunun uygulanmasının en ileri olduğu noktada ortaya çıkmaktadır. Giderek yasak sının genişletilmiş, erkek, ancak karşı fratriden herhangi bir klanın kadınıyla evlenebilir hale gelmiştir. Daha sonra, kendi fratrisinin ilişkide bulunduğu klanlarla arasındaki yasaklama da kalkmış, erkeğe kendi klanından başka bütün klanların kadınlarıyla evlenme hakkı verilmiştir. Morgan bu sıkı cinslik tabusunun gevşediği döneme rastlayan araştırmaları sırasında bu olayı gözlemlemiştir. Frazer bu "genişletilmiş" kısıtlamalı evlenme sınıfları dizgesinin çözülmesini şöyle anlatıyor: "Dışevliliğin tarihi, yakın akrabayla evlenme konusunda gösterilen ve başlangıçta artan, daha sonra da bozulan bir titizliğin tarihidir. (...) Engeller, Avustralya yerlilerinin sekiz-sınıflı dizgesinde, bilinen en yüksek noktaya varmaktadır, bu dizgeye göre topluluğun sekiz kadınından yedisinin kapısı erkeklere kapalıdır. (...) Dışevlilik kuralı, sekiz sınıflı ve benzeri genişletilmiş dizgelerde, doruk noktasıma ulaştıktan sonra çözülmeye başlaınıştır. (...) Klan dışından evlenme kuralı çiğnendikten ve bunun sonucu olarak evlilik yasalarla düzenlenmeye başlandıktan sonra çözülme evresi son noktaya varmıştır." Bu gibi olgular, kandaşla cinsel ilişki kuramına ağır darbeler indirmektedir. Belli bir erkeğe, kadınların büyük bir çoğunluğunun yasaklandığını belirleyen bir tabuya, cinslik tabusu denebilir, ama kandaşla cinsel ilişki tabusu denemez."
- "Yabanıl ya da tutsak hayvanların güdüleri, onları, herhangi bir yakın hısımlığı dikkate almaksızın, karşı cinsten en yakında bulunan, elinin verdiği biriyle çiftleşmeye iter. Kedi, köpek gibi ev hayvanları besleyenler, bunların sık sık aynı soydan gelen karşı cinsleriyle çiftleştiğini bilirler. Cins hayvanlarınsa kendi soyundan bir karşı cinsle çiftleşmesi desteklenir ya da sağlanır. Öyleyse insanlık, hayvanlarda bilinmeyen türden bir içgüdü mü edindi? Sözünü ettiğimiz tabunun varlığı, bunun tersini göstermektedir. Çünkü, eğer insanlarda, kandaşla cinsel ilişkiye karşı güdüsel bir engel doğuştan vardıysa, neden böyle ilişkileri yasaklayan katı bir yasa ortaya atmak gerekli oldu? Ralph Piddington'un son derece doğru ve inandırıcı bir biçimde ortaya koyduğu gibi, "Bireyin, doğal olarak isteksizlik ya da hatta, tepki duyduğu bir edimi yapmasını engellemek için neden insan topluluklarının en büyük güçleri harekete geçirilsin?" Leslie A. White da aynı tezi savunuyor: "Kandaşla cinsel ilişki yasaklarının içgüdüsel olduğunu söylemek, elbette, yakın akrabalarla birleşmeye karşı doğal, doguştan ve içsel bir tepli duygusunun varlığını açıklamaktır. Ama, eğer bu doğruysa, neden toplumlar bu tür ilişkileri önlemek için katı yasalar koysunlar? Herkesin, zaten büyük bir tutkuyla önlemeye istekli oldugu bir şeye karşı neden yasalar çıkarılsın?"
Kadının Evrimi I İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tarım toplumuna geçmeden önce insanların yaşayış şeklinin, tabuları-totemlerinin, inanç ve felsefelerinin, toplumsal ilişki ve toplumsal yapılarının derinlemesine ele aldığı, ve hemen her detayı neden sonuç ilişkisi içinde ele alıp açıklama getirildiği muazzam eser. Değerli earthling_ 'in yazmış olduğu gonderi/34815639 asıl incelemeye sadece ek yapabilirim. Bildiğiniz üzere üretim şekilleri değiştikçe toplumsal yapı da buna istinaden değişir. İnsanlık tarım toplumuna geçmeye başlayınca değişen üretim şekli toplumsal yapıyı da değiştirmiş, öncesinde anaerkil bir inanç, felsefe, toplumsal yapı ve insan ilişkileri hakim iken değişen üretim şekilleri anaerkil düzeni de yok ederek, bugün kendisini dönüştürerek devam eden ataerkil toplum yapısına evrilmiştir. Peki nedir bu anaerkil toplum yapısı? Bugünden farkı neydi? diye merak eden varsa bu kitap aklınızdaki tüm soruları cevaplayacak nitelikte bir eser. Üşenen varsa Earthling'in incelemesini okusun bari :) Özellikle bugün çekirdek aile formatıyla küçük evlere kapatıldığımız ataerkil toplumun aksine klan'lar ile sadece akraba çevresi değil çok daha kapsamlı bir sosyal çevreyi önemsiyordu anaerkil toplum yapısı. Ve bu klan yapısında kadın tek egemendir. Çünkü onun iradesi ve kararları erkek çocuğunun da faydasına olacağından klan toplumunun erkekleri de anaerkil toplumu benimsemişlerdir. ta ki tarım toplumuna geçişle başlayan mülkiyet fikriyatının ortaya çıkışına kadar... Öyle bir fikir ki bu kadını bile kendi eşyası gibi kabul görme ve onu, mülkiyetini korumak amaçlı kurduğu küçük evlere tıkama hakkı bulmaya başladı. ve nihayetinde bugün ahlak, namus, inanç hatta dinler de bu minvalde şekillenmeye başladı. Kadın artık ikinci sınıf bir statüde yaşamaya, işin trajik yanı da bunu benimsemeye başladı. Görevi sadece evdeki işlerle ilgilenip, çocuklara bakmakmış gibi bir görev üstleniverdi. Bugüne geldiğimizde kadına yönelik şiddet olsun, kadın cinayetleri olsun bu kötüye evrilmenin birer neticesidir. Ataerkil kendini sosyal ve ekonomik hayatta her ne kadar sürekli dönüştürebilse de ataerkil bireyi hiçbir şekilde dönüştürmeyi başaramamıştır. Böyle bir hedefi de var mıdır? O da tartışılır. Kitap tüm dünya toplumlarının geçirdiği süreci ele alması bakımında yerel olduğu kadar da global bir kimliğe de sahip. Kendi tarihinizi öğrenmeniz için birebir eserlerden. Keyifli okumalar diliyorum. (Uğur De Molinari)
Birçok kadın, insan toplumu sınıflara ayrılmadan önce, toplumdaki saygın ve hatta zaman zaman üstün olduğu konumdan haberdar değildir. "Feminizm" başlığı altında konuşmalar ve tartışmalar yapılsa dâhi geçmişten günümüze kadarki kadının tarihi bilinmeden yeterli ve sağlıklı sonuçlara, ardından da çözümlere ulaşmak mümkün değildir. "Kadın sorunu" bir azınlık grubunun sorunu değildir; insanlığın yarısını ilgilendiren ve geri bırakan bir konuyu önemsememek/yok saymak/küçük görmek insanlığın geri kalan yarısını da zarara sokmadan teğet geçmeyecektir ve geçmiyor da. Atatürk'ün dediği gibi: "Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!" Sorunları derinlemesine ele alan ve inceleyen az sayıda insan olduğundan, kadın konusunu da derinlemesine ele alan kadın sayısı azdır. Hatta yine insanın yapısından kaynaklı olarak kadın haklarıyla ilgili de kişisel çıkar güdüldüğünü ve fikirlerin kılıf olarak kullanıldığını görmek mümkündür. Fikirlerin insanlardaki tezahürü etkili olsa bile, fikri savunan insanlar ile fikir arasında ayrım yapmak gereklidir. Aksi halde her fikrin fanatiğini bulup altını oymamız ve içini boşaltmamız kaçınılmazdır. Bu şartlar altında da bir yere varamayız. Kadının tarihini kapsamlı bir şekilde ele almak isteyen bir insanın karşılaştığı ilk sorun, kadınların ve ailenin tarihsel geçmişi ile ilgili ayrıntılı bilginin bulunmamasıdır. Bu da kadınların kendileri hakkında yayılan mitlere boyun eğmelerine ve bu konuda cahil kalmalarına yardım etmektedir. Kadınlar üzerlerinde baskı hissetmekte ama nereden ve nasıl geldiğini bilmemektedirler. Oysaki bilmek değiştirme şansıdır. -İnsan canlısı geçirdiği evrimle beraber bilinç kazanmiş ve hayvan dünyasından "kendini bildiği/farkında olduğu" için ayrılabilmiştir.- Aynı şekilde kadınların geçmişini bilmeden geleceğini düzeltmek de mümkün olmayacaktır. Toplumumuzdaki en gözde masallardan biri, kadının doğal yapısı itibariyle aşağı cins olduğu ve bunun da çocuk doğurma işlevinden ileri geldiğidir. Bu masala göre, kadın çocuğuna bakması gerektiği için eve kapanmıştır; bu nedenle kadının yeri evidir. Böylece bir "ev kuşu" olarak kadın tabii ki, toplumsal anlamda bir "hiç", "ikinci cins" olurken, iktisadi, siyasi ve entellektüel yaşamın başını çeken erkek cinsi tabii ki üstün cins olacaktır. Peki o halde nasıl oluyor da insanlığın ilk dönemlerinde kadının doğurganlığı onu önder ve kutsal biri yapıyorken günümüzde ayak bağı olarak görülüp geri kalmasının müsebbibi olarak gösteriliyor? Demek ki iddia edildiği gibi kadının doguruyor olması onun ikinci konumu için yapay bir sebeptir. Erkeklerin tüm vakitlerini avcılığa ve savaşçılığa ayırdıkları dönemde, toplumsal ilerlemenin temelindeki başlıca alet, ustalık ve tekniklerin birçoğunu kadınlar geliştirmiştir. Yiyecek toplamaktan, önce basit bahçeciliğe, sonra da tarıma geçtiler. Çömlekçilik, dericilik, dokuma, ev yapımı vb. dahil yaptıkları çeşitli zanaatlardan botanik, kimya, tıp ve diğer bilimsel bilgi dallarının temellerini geliştirdiler. Böylece kadınlar yalnızca ilk çiftçiler ve sanayi işçileri olmakla kalmayıp aynı zamanda yaptıkları işlerin çeşitliliği sayesinde kafalarını ve zekalarını geliştirerek becerilerini ve kültür birikimlerini yeni üretici kuşaklara aktaran temel eğitimciler haline geldiler. Yine burada araya girerek denilebilir ki -kadının modern toplumda zekasının erkekten aşağı olduğu iddiası da biyolojik yapısından değil kültürün ürünü olmasından kaynaklıdır.- Fiziksel üstünlük konusu da kadının ikincil konumu için sebep olarak sunulmuştur ancak bunun da günümüzden geçmişe bakılarak yorumladığını görüyor ve bir hata yapıldığını fark edebiliyoruz. Savaşmak ve avlanmak erkek işidir ve kas gücünü gelistirir evet; ancak bu esnada ilkel kadının mağarada çocuklarıyla oturup çaresizce yemek beklediğini tahayyül etmek doğal sistemde mantıksızdır. Erkeğin avlanması her zaman garanti değildir, bu yüzden topluluk var olmaya devam edebilmek için kadının toplayıcılığına, üretimine ve düzenlemesine muhtaçtır. Zaten doğada kendi kendilerine bakacak hale gelene dek çocukları besleyen ve onlara bakan annedir. Sonra bu "ana ailesi" de parçalanır ve herkes kendi yoluna gider. Kendisine ve yavrularına bakacak kapasitede olan dişilerin zayıf tür olduğunu düşünmek akıl dışıdır ve ögretilmiştir. Ailenin "babaya" muhtaç olduğu dönem, insan tarihinde çok yeni, birkaç bin yıllıktır. İlkel kadınların sağladığı üstünlük silah gücüyle elde edilmiş bir üstünlük değildi. Çünkü silahlı olan cins erkek cinsiydi. Kadınlar, ilkel toplumda yarattıkları şeylerin kadınlara olduğu kadar erkeklere de yani bütün topluluğa yararlı olması nedeniyle en çok saygı gören cinsti. Bu, şimdi de böyledir. Topluma katkı ne kadar çoksa saygı da o kadar çoktur. Günümüzde yapılan tartışmalarda kadının cinselliği üzerine atıp tutmak yaygın bir davranış şeklidir. Toplum, kadını kadından iyi tanıyan erkeklerden geçilmezdir. Kadınlar da kültürün dayattığını sorgulayacak şekilde yetişmediklerinden tabiri caizse zokayı yutmaları kolaydır. Ancak sadece cinsellik değil kadının zekası bile baskı altındadır. Bazı konulara kafasının pek basmayacağı ve bunun doğal/biyolojik olduğu yanılgısı, sözde-bilimsel verilerle desteklenerek sunulur. Tam bir "kuşun kanadını kesip uçmasını bekleme" durumudur. Kadını yetersiz hissettiren toplum sonra da yetersizliginden şikayet eder. "Erkeklerin kadınlar üstüne yazdıklarına kuşkuyla bakılmalıdır, çünkü onlar hem yargıç hem davacıdırlar." Konu "kadın" ise, toplumsal cinsiyetin dayattığını sorgulayan erkekler için bir sindirme politikası güdülür: "düşüyor mu böyle, gay misin, top musun..." yok eğer kadın haklarını soruşturan bir kadınsa o zaman da "feminist" olduğu için objektif düşünemiyordur. Görüldüğü gibi iki cinsiyet de elendi. Peki kadınlarla ilgili kim konuşacak ve biz işin doğrusunu nereden öğreneceğiz? Bizleri ciddiye almayan erkekler belki Simon de Beauvoir'u ciddiye alırlar. Diyor ki "Soyut tartışmalar sırasında , birtakım erkeklerin: "Kadın olduğunuz için öyle düşünüyorsunuz" demesi zaman zaman canımı müthiş sıkmıştır; bu gibi durumlarda , öznelliğimi yok sayarak: "Doğru olduğu için böyle düşünüyorum" demekten başka çıkar yol bulunmadığını biliyordum; "Siz de erkek olduğunuz için öbür türlü düşünüyorsunuz" diyemezdim; çünkü erkek olmak bir gariplik, başkalık değildir." Erkeği "doğal ortamında" savunurken kadını yarattığı "kültür ortamında" sınırlama hatasını yapan toplum iki cinsiyet arasındaki yapay gerilimlerle ıstırap çekmeye devam ediyor. "Biyolojik yönden gerçek şudur: Kadın ve erkek hiçbir zaman birbirinin kurbanı değildir, yalnızca her ikisi de insanlığın kurbanıdır." Bu bir rekabet, yarışma; kaybetme ya da kazanma; başarı öyküsü değildir. Kendisine dayatılanı sorgulamayanlar gerçeğe ulaşma şanslarını kaybederler ve özgürlüklerini kazanamazlar. Kadın konusu da bu sorgulamaların içinde bir duraktır. Yaşam amacı değildir, üstün cins olma veya ayrıcalık elde etme savaşımı değildir. Doğan Cüceloglu diyor ki "anlamanın olduğu yerde öfke gelişmez". Kadın ve erkek önce kendilerini sonra birbirilerini anlamalı ki öfke son bulsun ve enerjimizi başka konulara yönlendirebilelim. Mars ve Venüs'ün ötesine geçme zamanı geldi: çünkü gerçek şudur ki erkekler Afrika'dandır ve kadınlar da Afrika'dandır. (Earthling)
Kadının Evrimi I PDF indirme linki var mı?
Evelyn Reed - Kadının Evrimi I kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kadının Evrimi I PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Evelyn Reed Kimdir?
Evelyn Reed Kitapları - Eserleri
- Kadının Evrimi I
- Kadının Evrimi II
- Kadın Özgürlüğünün Sorunları
- Bilim ve Cinsiyet Ayrımı
Evelyn Reed Alıntıları - Sözleri
- "On dokuzuncu yüzyılda, insanbilim çalışmalarına öncülük eden bilim adamları, yaptıkları incelemeler sonunda ilkel cinslik tabusunun büyük önem taşıdığını, bunun getirdiği yasaklamalara uymada büyük titizlik gösterildiğini saptadılar. Bununla birlikte, ilkel cinslik tabusunun, bizim bildiğimiz (ve bugün de yürürlükte olan) "kandaşla cinsel ilişki tabusu"yla benzerliği olmadığını hayretle gördüler. İlkellerdeki yasaklama, erkeğin anası ve kardeşleri dışında daha birçok kadına yönelikti. Kandaşla cinsel ilişki yasağının sınırlarının aile çevresince belirlendiği toplumumuzda "yasak dişi"lerin sayısı azdır. Yalnız analar ve kız kardeşler bu yasaklamaya girer. Oysa ailenin değil de anasoylu klanın birim olarak alındığı yabanıl toplumda, bir erkeğin pek çok "annesi" ve "kız kardeşi" vardı. Bunlar kendi klanıyla akraba olan klanların kadınlarıydı. Klanın kandaş erkekleri tabunun gerektirdiği "kaçınma kuralı"na uygun olarak bu yasaklanmış dişilerden uzak durmak zorundaydılar." (Kadının Evrimi I)
- "Dışevlilik kuralına kimi zaman "dışardan biriyle evlenme" kuralı denmektedir. Bizim toplumumuzda bir erkeğin dışardan birisiyle evlenmesi demek, bir anne, belki de bir ya da birkaç kız kardeşi de içeren çok küçük bir aile biriminin dışında olan birisiyle evlenmesi demektir. Ancak tribü birliğine dayanan toplumlarda, bir erkeğin dışardan birisiyle evlenmesi demek, yalnız, pek çok ana ve kardeşlerden oluşan kendi klanının değil, birkaç bağlantılı ya da birbiriyle ilişkili klanı temsil eden fratrisinin de dışından birisiyle evlenmesi demektir. Bu durum, bir erkeğin cinsel ilişkide bulunamayacağı anne ve kız kardeşlerin sayısını artırmaktadır; çünkü bütün bu dişiler, yasaklanmış dişilerdir. Morgan, fizyolojik olarak akraba olmayan hısımları tanımlamak için "ikincil" akraba terimini kullanmıştır. Daha başkaları, "ikinciller" yerine, "koşutlar" terimini kullanmış, kimileri de bunları "kurgusal" akraba diye adlandırmışlardır. Tanımlama ne olursa olsun, sayısız kadın, erkekler arasında genetik ilişki bulunmadığı dikkate alınmaksızın erkeğe yasaklanmış durumdaydı. Eşleşme açısından birbirlerine karşıt konumda bulunan iki klandan oluşan bir toplulukta, bir erkek, kendi öz klan ya da veve'sinden hiçbir kadınla evlenemezdi. Bir dışarlıklıyla, yani, karşı klan ya da veve'den bir kadınla evlenmek zorundaydı. Birbirine karşı olan iki fratriden oluşan bir tribüde de durum aynıydı. Bir erkek, kendi öz fratrisini de içine alan klanlardan birinin üyesi bulunan bir kadınla evlenemezdi; karşı fratriden bir kadınla evlenmek zorundaydı. Her iki fratri de birkaç klandan oluştuğuna göre, bir erkeğe yasaklanmış olan dişilerin sayısı çoktu. Her erkek, karşı taraftan belli bir klanın kadınlarından biriyle evlenmek durumundaydı. Çiftleşmeye konan yasaklamalar bununla kalmıyor. Erkek, karşı klan ya da fratriden olan kadınlar arasından kendi yaşının ya da kuşağının düzeyinde olan bir kadını seçmek zorundaydı. Eşinin anneleri, ablaları ve kız kardeşleri kendisine yasaktı. Genellikle adlandırıldığı üzere bir erkeğin "evlenme sınıfı" tribünün karşı fratrisinin bir klanındaki kendi kuşağından olan kadınlarla sınırlı, dolayısıyla çok küçüktü. Bazı araştırmacılar, ilkel erkeğin dünyasında bulunan kadınların yarısının onun kardeşi sayıldığını, ancak öteki yarısının erkeğe eş olma hakkına sahip olduğunu gözlemlediler. Bu oranlama doğru değildir. Briffault, Avustralya, Melanezya yerlileri ve daha başka çok ilkel toplulukların yerlileriyle ilgili gözlemlerini aktarırken, "Yabanıllar, böyle toplumlarda, büyük bir çoğunluğu kendilerine yasaklanmış olan dişilerin arasında yaşamaktalar; bu yasaklamaya karşı gelmenin cezasıysa, ölümdür" diyor. Bu abartılmış durum, cinslik tabusunun uygulanmasının en ileri olduğu noktada ortaya çıkmaktadır. Giderek yasak sının genişletilmiş, erkek, ancak karşı fratriden herhangi bir klanın kadınıyla evlenebilir hale gelmiştir. Daha sonra, kendi fratrisinin ilişkide bulunduğu klanlarla arasındaki yasaklama da kalkmış, erkeğe kendi klanından başka bütün klanların kadınlarıyla evlenme hakkı verilmiştir. Morgan bu sıkı cinslik tabusunun gevşediği döneme rastlayan araştırmaları sırasında bu olayı gözlemlemiştir. Frazer bu "genişletilmiş" kısıtlamalı evlenme sınıfları dizgesinin çözülmesini şöyle anlatıyor: "Dışevliliğin tarihi, yakın akrabayla evlenme konusunda gösterilen ve başlangıçta artan, daha sonra da bozulan bir titizliğin tarihidir. (...) Engeller, Avustralya yerlilerinin sekiz-sınıflı dizgesinde, bilinen en yüksek noktaya varmaktadır, bu dizgeye göre topluluğun sekiz kadınından yedisinin kapısı erkeklere kapalıdır. (...) Dışevlilik kuralı, sekiz sınıflı ve benzeri genişletilmiş dizgelerde, doruk noktasıma ulaştıktan sonra çözülmeye başlaınıştır. (...) Klan dışından evlenme kuralı çiğnendikten ve bunun sonucu olarak evlilik yasalarla düzenlenmeye başlandıktan sonra çözülme evresi son noktaya varmıştır." Bu gibi olgular, kandaşla cinsel ilişki kuramına ağır darbeler indirmektedir. Belli bir erkeğe, kadınların büyük bir çoğunluğunun yasaklandığını belirleyen bir tabuya, cinslik tabusu denebilir, ama kandaşla cinsel ilişki tabusu denemez." (Kadının Evrimi I)
- Baba-ailesinin ortaya çıkmasından önceki dönemde ananın erkek kardeşinin üstünlüğünü gösteren sayısız kanıt, insanbilimcilerdeki garip bir körlüğü ortaya çıkarmaktadır. Bu bilim adamları, kardeşsoylulugun, anasoyluluğun ayrılmaz bir parçası olan erkek yönü olduğunu görmemektedirler. (Kadının Evrimi II)
- Zaman zaman, bazı ilkel bölgelerde genç kızlara uygulanan klitoris ameliyatlarinin, hem dişilerin erginlendigini, hem de erkeklerin kadınlara oldum olası egemen olduğunu kanıtladığı sanılmaktadır. Bu doğru değildir. Kadınlara, böylesi yabanıl işlemlerin uygulaması, erkeklerin erkeklere barbarca işlemler uygulamasından sonra görülmüştür ancak. (Kadının Evrimi II)
- Aile, yabanıllıktan barbarlığa geçiş noktasında tarih sahnesine çıkmıştır. Ailenin doğuşu, çelişik nitelemelerle hem Osiris'in kız kardeşi hem de Osiris'in karısı olarak tanımlanan barbar tanrıça İsis söylencelerinde yansıtılmıştır. Bu evliliği, kız kardeş-erkek kardeş evliliği olarak görmek yanlış olur; bu değişiklik daha çok, kız kardeşle erkek kardeşin birlik, ortak olduğu klan dizgesinden, karı kocanın birlik ve ortak olduğu aile dizgesine dönme yolunda atılan tarihsel adımın dürbün camlarından görünüşüdür. (Kadının Evrimi II)
- "Uygar toplumdaki yasaklamalar için de en katı olanı, kandaşla cinsel ilişkiye konulan yasaklamadır. Örneğin bir erkeğin annesi ya da kız kardeşleriyle cinsel ilişkide bulunması ya da onlarla evlenmesi yasaktır. "Kan akrabaları" arasındaki bu evlenmelerin ahlaka aykırı olmakla kalmayıp insan türüne zarar verici olduğu da söylenmektedir; bu gibi birleşmelerin sonucunda oluşan döl, bedensel ya da akılsal bir sakatlığı ya da her ikisini birden taşıyan bir canlı olarak doğabilir. Bu çağdaş cinsel ilişki tabusu mutlaktır ve başlıbaşına bir nitelik oluşturur: Bu, açıkça ve özellikle bir "kandaşla cinsel ilişki tabusu"dur." (Kadının Evrimi I)
- Kökenlerle ilgili mitlerde, kocalara babalara ya hiç rastlanmamakta ya da "hayvan" veya "totem hayvan" olarak tanımladıkları görülmektedir. Bu konu, kadınların " bir hayvanla evlendiğini" ve aynı zamanda "hayvan" doğurduğunu anlatan sayısız masalda öne çıkmaktadır. Bu masallara "köken mitleri" denilmekte, ancak, anasoylu klan çifti olarak yeraltından yeryüzüne çıkan ve dünyayı yaratan bir kız kardeşle erkek kardeşi anlatan daha önceki yıllara ait köken mitlerinden büyük ayrılık gösterdikleri anlaşılmaktadır. "Hayvanla evlenen kadın"ı anlatan masallar, bu türden köken mitleri değil, daha çok evliliğin ve ailenin kökenini anlatan mitlerdir. (Kadının Evrimi II)
- erkek hakimiyeti ve gücü erkeklerin kadınlar karşısındaki biyolojik, fiziksel ya da akli üstünlüklerinden değil sosyo-ekonomik bir kaynaktan -yeni ele geçirdikleri mülkiyet sahipliği tekelinden ve bunun ataerkil aile silsilesiyle babadan oğula geçmesinden- ileri geliyordu. (Kadın Özgürlüğünün Sorunları)
- Kadınlar topluluktaki üretici rollerinden yoksun bırakılıp iktisadi bağımsızlıklarını yitirince, bir geçim aracı olarak evliliğe bağımlı hale geldiler. işte bundan sonradır ki evlilik, kadının hayatında birinci dereceden iş haline geldi. (Kadın Özgürlüğünün Sorunları)
- Şöyle bir mit yaratılmış bulunuyor: bütün kadınlar güzel olmak isterler, bu yüzden de bugün güzellik için vazgeçilmez olduklarının çığırtkanlığı yapılan kozmetiklere ve modaya hepsi ilgi duyarlar. .... Kadıınlar nüfusun yarısını oluşturdukları için kadınları güzelleştirme alanından kazanç sağlayanlar bunu sömürmeye başladılar. Ve böylece moda sahası zenginlerin dar çevresinden yavaş yavaş dışarı taşırılıp genişletildi ve sonunda tüm kadın nüfusuna benimsetildi. (Kadın Özgürlüğünün Sorunları)
- Kadınları alçaltıp erkekleri yükselten doğa değil sınıflı toplumdur. (Kadın Özgürlüğünün Sorunları)
- Sürgün kararını hiçbir güç değiştiremezdi. "Git" sözcüğü ağızdan çıktı mı (...) erkek gitmek zorundaydı. (Kadının Evrimi II)
- Kimbilir kaç bin yıl genç insanoğlu tarihinin temel direği olan kadın, şimdi, kendi istemine uyma olanağından yoksun, önüne gelenin içine bir şeyler attığı bir boş teneke haline geldi. Artık kocasının evini yönetmiyordu; köleci devlette bu hizmetler unutulmuştu. Kadın, yeni bir buluş sonucu henüz geçersiz kılınmamış, insan ırkının çoğalması için gerekli bir gereç, insan yavrusunu geliştiren bir tekneden başka bir şey değildi. (Kadının Evrimi II)
- Kadınlar kılgısal kazançlar sağlamak için savaşım vermek durumunda olduklarını ve sağladıkları hakları korumak için de her an savaşmak zorunda bulunduklarını bilmektedirler. (Bilim ve Cinsiyet Ayrımı)
- "Anaerkillik sorunu, çağdaş baba-ailesinin öteden beri varolup olmadığını saptamada belirleyici rol oynamaktadır. Anasoylu klan dizgesinin yapısı, baba-ailesinin varlığını olanaksız kılmaktadır. Bu kurum, çoğu insanbilimcinin öne sürdüğü gibi bilinemeyen zamanlardan beri varolmuş temel toplumsal birim değil, tarihte daha sonra sahneye çıkmış, uygarlık çağının başlarında kendini göstermiş bir kurumdur." (Kadının Evrimi I)
- Anaerkillikten ataerkilliğe geçiş anında, yani en önemli ve nazik bir dönemde, Amazonlar tarih sahnesinde görüldüler. Emanuel Kanter'a göre, söylencelerde ellerinde silahla savaştıkları belirtilen dişi savaşçılar, "Barbarlığın iyice yerleşmesinden ve toplumun ataerkil özellikler göstermesinden sonra ortaya çıktılar." Bu kadınlar, iyi savaşcı olmalarına karşın, servetin özel kişilerin elinde bulunması ilkesine dayanarak kurulan ve giderek artan erkek üstünlüğünün oluşturduğu toplumsal güçlerle savaşacak durumda değillerdi. (Kadının Evrimi II)
- “Cinsel eşitsizliğin sorumlusu doğa değil sınıflı toplumdu.” (Kadın Özgürlüğünün Sorunları)
- “İnsanlar birbirlerine yasal düzenlemelerle değil sevgiyle bağlanmalıdır!” (Kadın Özgürlüğünün Sorunları)
- " "Kaçınma kuralı"nı kavramak hiç de güç olmasa gerek, çünkü bugün bile, bu kural belli ölçüde uygulanmaktadır. Günümüzde, erkek, erginlik çağına gelinceye dek annesi ve kız kardeşleriyle aynı evde yaşamasına, onlarla her alanda yakın ilişki içinde bulunmasına karşın, bu dişilerle cinsel ilişkiye girmez. Ama ilkel toplumda, kaçınma kuralı daha geniş kapsamlıydı ve cinslerin bedensel olarak da birbirinden ayrı bulunmasını gerektiriyordu. Yetişkin erkekler, kendi bölgelerinde ayrı bir küme halinde bir arada yaşayan yetişkin kadın ve çocuklardan ayrı bir konutta yaşıyorlardı. Erkek çocuklar, ergenlik çağına geldiğinde ya da daha küçük yaşta anne ve kız kardeşlerinin bulunduğu mekandan alınarak, yetişkin erkek kandaşlannın bulunduğu yere götürülür, yaşamlarını artık onlarla birlikte sürdürürlerdi." (Kadının Evrimi I)
- Anaerkillik, insanlığı hayvanlık ve yamyamlık düzeyinin üzerine çıkarmak için yapılan savaşımın sonucunda doğmuştur.Bu görev yerine getirildikten sonra, karşılanması zorunlu yeni gereksinmelere yanıt veren yeni biçimlerin gelişmesi için kenara çekilmiştir.Cinslerin ayrılması ve kız -erkek kardeş birliğinin yerini alan karı-koca birliği,cinsel birliğin toplumsal ekonomik birlikle tamamlanmasının nedenleri olmuştu.Ayrıca,akrabayla yabancı arasında bölünmelerin olması da kaçınılmazdı;babanın ve babayanlı akrabalığın tanınmasının zamanı gelmiş bulunuyordu. Ne var ki toplum uzun süren acılı savaşımlarla ilerler.Evlilikle anaerkillik arasındaki çelişki,baba ailesiyle kardeşerkillik arasında başgösteren bir uzlaşmaz çelişki halini aldı.Bu çelişkiyi ancak ve ancak büyük bir toplumsal devrim çözebilirdi. (Kadının Evrimi II)