diorex
sampiyon

İzmir'den Bursa'ya - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İzmir'den Bursa'ya kimin eseri? İzmir'den Bursa'ya kitabının yazarı kimdir? İzmir'den Bursa'ya konusu ve anafikri nedir? İzmir'den Bursa'ya kitabı ne anlatıyor? İzmir'den Bursa'ya kitabının yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu kimdir? İşte İzmir'den Bursa'ya kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.03.2022 18:00
İzmir'den Bursa'ya - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yazar: Falih Rıfkı Atay

Yazar: Halide Edib Adıvar

Yayın Evi: Atlas Kitabevi

İSBN:

Sayfa Sayısı: 136

İzmir'den Bursa'ya Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İnci Enginün'ün sözleriyle, "Anadolu'nun Yunanlılar tarafından işgalinden sonra görülen zulüm ve ıstırap levhalarının bir heyet tarafından tesbitine teşebbüs edilmiş ve 1921 yılında Halide Edip'in başkanlığında, Yakup Kadri, Yusuf Akçura ve bir fotoğrafçıdan ibaret küçük bir grup Yunan işgaline uğramış bölgeleri tarayarak bu felâketleri tesbit etmiştir. Bunların bir kısmı basılmıştır.

Anadolu'da bulunan misyonerler, Hıristiyanların böylesine zulüm yapamayacağını ileri sürmüşler ve bunlardan Halide Edib'in dostları Miss Allan ve Miss Bilings durumu bizzat kendi gözleriyle görmek maksadıyle bu gezilere katılmıştlardır. Miss Allan gördüklerini kendisi de bir rapor halinde yazmıştır. Halide Edib, hatıralarında, eğer bu rapor o tarihte yayımlansaydı, belki de daha sonraki facialar önlenirdi, fikrini ileri sürer.

İzmir'den Bursa'ya ise, yine Yunanlılar tarafından yapılan zulüm ve faciaları yerinde tesbit etmek üzere, İkdam yazarlarından Yakup Kadri, Vakit yazarlarından Mehmet Asım ve Akşam yazarlarından Falih Rıfkı'dan kurulu bir komisyonun gözlemlerini toplar. Eser, 1922 yılının Aralık ayında yayımlanmıştır. Bunlar hikâye, mektup ve inceleme şeklindedir."

İzmir'den Bursa'ya Alıntıları - Sözleri

  • Çöllerde, esrarengiz Nil'in kenarında yokluğun kaleleri gibi yükselen heybetli ve karanlık ehramların içine girip çıktım, beş bin yıllık karanlıklar içinde menhus yarasaların uçuştuğunu seyrettim. Firavunların açık lahitlerindeki boğuk yankıları dinledim...
  • Issızlık bizden, biz ıssızlıktan korkmuştuk...
  • Çok esmer bir akşamdı...
  • Gözyaşlarınız arkasında bize karşı sezdiğim kin ve gayzınızdan korktuğum için değil, fakat felaket ve sefalet karşısında sefahat ve rahat denilen şeylerin ne kadar kaba, ne kadar galiz ve adi olduğunu hissettiğim içindir ki sizin aranıza karışmak, sizin aranızda kaybolmak, kendimi sizinle beraber görmek istiyordum; o dakikada zannediyorum ki, hayatın en büyük zevki, neşvesi ve en büyük şevki sizin gibi olmakta ve size karışmaktadır.
  • Gandi, Hint mazlumlarına: "Istırabımız içinde yıkanarak temizlenelim, silahımız, kendi elimizdedir!" diyordu. Türk savaşının hakkı, kuvveti, mantığı ve güzelliği bu mazlumlukta değil midir? Biz de uzun müddet ruhumuzu kendi ıstırabımız içinde yıkamağa muhtacız.
  • Güzel kadın, genç kadın sakınmak Yunanlılar arasında ne belâ idi. Ama ben onu sonuna kadar gül gibi sakladım.
  • - Aklım hep o çocukta... hep o çocukta... Bir büyük adamın ölümüyle bir küçük çocuğun ölümü arasında ne fark vardır? Kır sakallı ihtiyarı gözümün önünde yere yatırıp bir koyun gibi bağırta bağırta boğazlamadılar mı? Üç yerinden süngünleyip yere serdikleri delikanlının başını taşla ezmediler mi? O kızın anasını bir çuval parçası gibi sürükleye sürükleye alıp gitmediler mi? Lâkin bunların hiç biri o çocuğun ölümü kadar müthiş ve heyecanlandırıcı değildi. Yavrucak "Teslim! Teslim!" diye de bağırdıydı. Hiç teslim diyen adam öldürülür mü?
  • "İki erkek naşı vardı, kim olduklarını tanıyamadım. Şuracıkta, havuzun kenarında bir gebe kadının karnını yarmışlar, yedi sekiz aylık çocuğunu çıkarmışlar, bu avuç kadar yavruda bile süngü yarası olduğunu gözümle gördüm."
  • Geçen kafilelerin arkasından gidenler ya henüz soluyan, ya soğumuş, yahut eskidiği için kokmuş insanlara tesadüf ederler. Bazı yerlerde iskeleti görünmeye başlamış cesetlere iri ve çirkin kuşların üşüştüğü görünür. Her kafiledeki adam için, insanın bu korkunç hallere uğramak şansı vardır. Hiç kimse vurulmayacağını bilmez, hiçbir ana çocuğunun sahibi değildir. Yan yana gidenler, ölüler gibi, birbirine yabancıdır.
  • Bu kitabın neşrinden maksat, ne aleyhimizdekileri lehimize çevirmeye çalışmak, ne milletin kalbindeki gayz ve kini yeniden tutuşturmaktır; herkesten ziyade kendimizin habersiz olduğumuz Türk mazlumluğunun derecesi hakkında bizzat kendimizi aydınlatabilmektir.
  • Bu faciayı her gün hatırla. Sana bunu bir intikam dersi vermek için söylemiyorum. Fakat bu harabeyi inşa etmek ve bu sefaletin, dinmeyen bir kan gibi, hayatı alıp götüren cereyanına mâni olmak lazımdır. Biz, o bedbahtların faciasını görmemek içindir ki hürriyet ve sulh istiyorduk. Hürriyet ve sulh bizi kurtardı, fakat bu sırada onlar, yüz binlerce Türk, bizim görmemek istediğimiz faciayı gördüler. Onları teselli etmedikçe bize bu hürriyet ve şeref helâl değildir. Falih Rıfkı Atay

İzmir'den Bursa'ya İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İzmir'den ve Bursa'ya çok güzel bir yolculuk başlar ve çok güzel anlatım tarzı ile devam eder. İnsanlar yaşadıkça neler göreceğini kestiremediği için de bu yolculuk çok güzel anılara yardımcı olur. (Muhammed Siyah)

İzmir'den Bursa'ya PDF indirme linki var mı?

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - İzmir'den Bursa'ya kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İzmir'den Bursa'ya PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kimdir?

27 Mart 1889´da Kahire´de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa´da başladı. 1903´te İzmir İdadisi´ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır´a döndü, öğrenimini İskenderiye´deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908´de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi´ni bitirmedi. 1909´da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916´da tedavi olmak için gittiği İsviçre´de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı´nı destekledi. 1921´de Ankara´ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 

1923´te Mardin, 1931´de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. Kadro Dergisi 1932´de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934´te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935´te Prag, 1939´da La Haye, 1942´de Bern, 1949´da Tahran ve 1951´de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960´tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 13 Aralık 1974´te Ankara´da öldü. 

Yazı Hayatı: Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler´in `sanat şahsî ve muhteremdir` görüşünü paylaştığı ve `sanat için sanat` yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920´lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955´ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban´dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu´nun ilk romanıdır. 1922´de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu´nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca´daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba´yı Euripides´in Bakkhalar´ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.

Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir. Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında etkin bir siyasal yaşam sürmüştür. Milli Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almış; TBMM II., IV., XII. dönemlerde milletvekilliği yapmıştır. Kadro Dergisi'nin kurucularındandır. Dergi, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurtdışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitapları - Eserleri

  • Yaban
  • Kiralık Konak
  • Sodom ve Gomore
  • Ankara
  • Atatürk
  • Hep O Şarkı
  • Nur Baba
  • Vatan Yolunda
  • Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları
  • Hüküm Gecesi
  • Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
  • Politikada 45 Yıl
  • Panorama
  • Milli Savaş Hikayeleri
  • Tiyatro Eserleri
  • Bir Serencam
  • Ahmet Haşim
  • Bir Sürgün
  • Zoraki Diplomat
  • Anamın Kitabı
  • Hikâyeler
  • Erenlerin Bağından
  • İzmir'den Bursa'ya
  • Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden
  • Atatürkçülük Nedir
  • Pasifik Seçme Öyküler Dizisi 4
  • Okun Ucundan
  • On Dördünde Bir Adam

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Alıntıları - Sözleri

  • "...sevmek, daima sevmek!" diyordu."Sonuna kadar, her şeye rağmen, ezalar, cezalar, hummalar ve gözyaşları içinde ve hastalıklar ve ölümler önünde daima sevmek." (Kiralık Konak)
  • Onun için insanlığın yegâne şiarı (işareti) yüksek bir edebî zevk sahibi olmaktı. (Ahmet Haşim)
  • "Dakikalar birer altın külçesidir; ey fani! Her külçenin altınını sızdırmadan bırakma!" (Okun Ucundan)
  • Bu kitabın neşrinden maksat, ne aleyhimizdekileri lehimize çevirmeye çalışmak, ne milletin kalbindeki gayz ve kini yeniden tutuşturmaktır; herkesten ziyade kendimizin habersiz olduğumuz Türk mazlumluğunun derecesi hakkında bizzat kendimizi aydınlatabilmektir. (İzmir'den Bursa'ya)
  • Bütün hayatınız ne kadar değersiz, ne kadar yapma hummalar içinde yıpranıp gidiyor... (Bir Sürgün)
  • Çünkü inanmak insanlar için ezeli bir ihtiyaçtır. (Bir Sürgün)

  • Ben, ne zamanın insanıyım? (Hep O Şarkı)
  • Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. (Yaban)
  • İşsiz ve yalnız saatleri o kadar çoktur ki bu küçük ayna için onun yegâne ve daimî bir meşgalesidir, diyebiliriz. (Hikâyeler)
  • kırılıp dökülen benim gönlüm (Hep O Şarkı)
  • Ağa Han’ın en büyük ve hatta başlıca gelir kaynağı gerilik ve cehalettir. Asya milletleri ve bunun en karanlık bir cüz’ü olan İsmaililer, Kemalist Türkiyesi’nin yaymaya çalıştığı aydınlıkla bir kere uyanıp gözlerini açtılar mı ve yılda bir kerre yarı Tanrı olarak tanıdıkları Ağa Han’ın ağır cüssesini çeken kantar ortadan kalktı mı, vay bizim milletler arası milyonerin haline!.. Artık ne birini bırakıp öbürünü aldığı genç matmazellerin boyunlarına sıra sıra inci gerdanlık takabilir, ne Cannes’teki, Nice’deki konaklarda yan gelip oturabilir. Geçmiş ola artık bu villaların, bu şatoların, bu konakların kapısında bekleyen “Rolls Roys”lara da. İşte, Ağa Han, Tahran’ın Pakistan Büyükelçisi Raca Gazanfer Han’la beraber Türkiye’de irticaı böyle bir akıbeti önlemek için istiyordu. Zira, hissediyor ve biliyordu ki, Kemalist inkılâpçılığı maddi ve manevi sömürgeciliğin sonu demektir. (Zoraki Diplomat)
  • "Saatler, dakikalar bir türlü geçmesini bilmiyordu." (Panorama)
  • Ona göre, sevgi öncesizdi, sevgi sonrasızdı (Ankara)

  • Batan bir gemide bile,herkes kumanda mevkiini ele geçirmek istiyor. (Atatürk)
  • “ Sevmek daima sevmek! Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeksizin, daima kendimizden vermek, esef etmemek, pişman olmamak, sevmek, daima sevmek ! “ (Nur Baba)
  • “Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?” (Yaban)
  • Gel, demek isterdim ona ; gel sevgilim , daha yakına . Kaç zamandır hasretinle yanıp tutuşmaktayım. (Hep O Şarkı)
  • Her şey unutulup geçer diyenlere inanmayınız: Bizim şimdiki ruhumuz dünkü hâdisatın muhassalasıdır. (Bir Serencam)
  • "İnsan, evet, insan;" diyordu, "ona ne oldu? Onu ne yaptılar? (Panorama)
  • "Sevmeden sevilmek kadar büyük bir ruh işkencesi yoktur." (Hüküm Gecesi)

Yorum Yaz