İthaflı Fıkralar - Kadir Mısıroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İthaflı Fıkralar kimin eseri? İthaflı Fıkralar kitabının yazarı kimdir? İthaflı Fıkralar konusu ve anafikri nedir? İthaflı Fıkralar kitabı ne anlatıyor? İthaflı Fıkralar PDF indirme linki var mı? İthaflı Fıkralar kitabının yazarı Kadir Mısıroğlu kimdir? İşte İthaflı Fıkralar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Kadir Mısıroğlu
Yayın Evi: Sebil Yayınları
İSBN: 9789755800110
Sayfa Sayısı: 160
İthaflı Fıkralar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bu eserin yazarı, ciddi bir davanın takipçisi bulunmasından dolayı gençlik yıllarından beri latifeyi soğuk karşılamış olmakla itham edile gelmiştir. Buna rağmen o'nun da icabında sohbetlerini fıkralarla süsleyip takviye ettiği bir gerçektir. Ancak sırf fıkra anlatmış olmak için bir fıkra nakletmek o fıkrayı boşlukta, yani muallak kılacağından onu bir fikir zemininde kullanmak lazım geldiği hususundaki müdir görüş icabı olarak bu eserdeki fıkralar bir ithaf ile makul bir zemine oturtulmak istenilmiştir. Bundan dolayı onlara İthaflı Fıkralar ismi verilmiştir.
İthaflı Fıkralar Alıntıları - Sözleri
- İmâm Züfer, İmâm-ı A'zam Hazretleri'nin en önde gelen talebelerinden biriydi. Büyük bir müctehiddi. İmâm-ı A'zam Hazretleri'yle şûrâ toplantılarına katılır ve ictihadlarda bulunurdu. Bu büyük müctehid, Bağdat'ta aynı zamanda bir câmî-i şerîfte de haftada bir vaaz ederdi. Birgün kürsüye çıkmış, hamdele ve salvale ile girizgâh yapıp vaaza başlayacaktı ki, cemâat içinden birisi ayağa kalkıp: "-Hocaefendi Hazretleri, vaazınıza başlamadan önce bir fıkıh mes'elesi sormama müsâade olunur mu?" diye bir suâl îrâd edince İmâm Züfer: "-Buyur, sor!" dedi. Adamcağız, kenarda köşede kalmış, İmâm Züfer'in daha evvel karşılaşıp üzerinde düşünmüş bulunmadığı bir mes'ele sorunca, imâm, büyük bir tevâzû ile: "-Kardeş, ben böyle bir mes'ele ile ilk defa karşılaşıyorum. Bu nâzik bir mes'ele. Burada vehleten (durup düşünmeden) bir cevap verirsem, korkarım ki; yanlış olur. Bana izin ver; bunu araştırayım. Üzerinde durup düşüneyim ve sana gelecek dersimde cevap vereyim." demiş. Bunun üzerine adamcağız: "-Peki öyleyse yâ İmâm, bir başka suâlim var. Mâdem buna cevap veremediniz, onu sorabilir miyim?" deyince, İmâm: "-Peki öyleyse haydi sor!" diye karşılık vermiş. Adamın bu ikinci suâli de aynı şekilde kenarda köşede kalmış ve İmâm Züfer'in daha önce hiç karşılaşıp üzerinde düşünmüş bulunduğu bir mes'ele olmadığından muhatabına yine aynı suretle cevap vermek mecburiyetinde kalmış. Bunun üzerine İmâm'ı köşeye sıkıştırdığını düşünen ve böylece şımaran bu zât: "-Peki öyleyse, üçüncü bir suâlim var; onu sorabilir miyim?" demiş. İmâm Züfer: "-Peki, ama son olsun; bak vaaza başlayacağım!" demişse de, bu üçüncü suâl de aynı mâhiyette olduğunda İmâm, kemâl-i sükûnet ve tevâzû ile aynı cevabı vermek mecbûriyetinde kalmış. Bunun üzerine iyice şımaran muhatabı, ayağa kalkıp: "-Ey cemâat-i müslimîn! Bunlar imâm ve müctehid geçiniyorlar. Görüyorsunuz üç suâl sordum. Bir tanesine bile cevap veremedi." demiş ve sonra İmâm'a dönerek ilâve etmiş: "-Bu kadar cehlinle beytülmâlden maaş almaya utanmıyor musun?" İmâm Züfer, bağırarak konuşan ve kasıtlı olduğu anlaşılan muhâtabının karşısında sükûnetini bozmayarak: "-Kardeşi." demiş; "Ben bildiklerim için beytülmâlden maaş alıyorum. Bilmediklerim için maaş alsam, beytülmâl yetmez!" Not: Bu fıkrada her suâle bilâ tereddüd cevap veren ve eslâfı techîl etmekten çekinmeyen bir kısım "ekran vâizlerine ithaf olunur.
- "...Dağıtmak toplamaktan daha kolaydır evlâdım!.."
- Dağlar çoktur,ancak zirveler az olur...
- Haccâc-ı Zâlim, Emevîlerin Bağdad vâlisiydi. Tarihte zulmüyle şöhret sahibi olmuş bulunan bu adam dehâ derecesinde zeki bir kimseydi. Hatta devrinde müslümanlaşmış gayr-i arap unsurların Kur'ân-ı Kerim okumaktaki güçlüklerini görerek onun metnini harekelendiren O'dur. Zulmü ayyuka çıkan bu adamı, birileri nasihat etsin diye anasına şikâyet etmişler. O da Haccâc-ı Zâlim'i çağırarak: "-Oğlum! Neden böyle herkese zulmediyor, önüne geleni asıp kesiyorsun. Bu işten vazgeç, ıslâh-ı nefs eti. Hem târihe kötü bir nâm salacaksın, hem de huzûr-ı İlâhîde akıttığın mazlûm kanlarından dolayı büyük bir mes'uliyet altına giriyorsuni." dedi. Haccâc-ı Zâlim biriöerinin gelip kendisini anasına gammazladığını anlamış ve: "-Ana, sen bunu nereden biliyorsun, birileri sana gelip beni şikâyet mi ettiler?!" demiş. Kadıncağız şikâyet edenleri söylese, onların da zulüm göreceğini düşünerek: "-Hayır, asla!" diye cevap vermiş ve "Ben sağdan-soldan duyuyorum ." demiş. Haccâc-ı Zâlim o sırada pencereden dışarıya bakmış. Sarayın önünden geçmekte olan birini görmüş. Elini çırpıp hizmetkârını çağırmış ve yoldan geçen adamı göstererek: "-Şu adamı al, buraya gel!" emrini vermiş. Biraz sonra esnaf kılıklı birisi karşısında el pençe divan duruyor ve korkusundan tir tir titriyormuş. Haccâc elini onun omzuna atmış ve: "-Korkma dürüst biriysen benden sana zarar gelmez. Senle biraz konuşacağım. Konuşmamızı da şu anneme dinleteceğim!" demiş Adam: "-Peki." diyerek biraz sakinleşmiş. Haccâc sormuş: "-Sen hangi millettensin?" Adam kemâlî bir iftiharla: "-Elhamdülillah müslümanıml." demiş. Bundan sonra aralarındaki konuşma şu minvâl üzere devam etmiş. "-Ne iş yaparsın?" "-Zeytinciyim, pazarda zeytin alıp satarım." "-Güzel, bana Dünya ile Âhireti mukâyese edebilir misin?" "-Hayır, asla!.. Ben câhil biriyim. Beni okutmadılar. Böyle bir mukâyese âlimlerin işidir. Ben bunu yapamam." "-Canım, müslümanıml.. dedin. Demek ki Âhirete imânın var. Dünyanınsa içinde yaşıyorsun. Her müslümanın îmân ettiği Âhiret hakkında az-çok bir fikri olur. Buna göre böyle bir mukâyese yapabilmelisin. Namaz kılmıyor, oruç tutmuyor musun?! Âmentü'ye imânın yok mu?" Adam cevap vermiş: "-Elhamdülillah âmentüye de imanım var, namaz da kılarım, oruç da tutarım. Ama böyle bir mukâyeseyi yapmak din âliminin işidir. Ben bunuyapamaml..." Haccâc ısrar etmiş. Adam özür dilemeye devam etmiş ve bakmış ki, eğri-doğru bir cevap vermeden kurtuluş yok: "-Âhiret sonsuz, hayal edilemeyecek kadar uçsuz bucaksız bir âlem... Dünyâ ise onun yanında bir sineğin konup kalkması kadar basit. Yani basit bir ân meselesi..." demiş. Haccâc-ı Zalim: "-O mükemmel bir târif. Demek iman ettiğimiz Âhiret sonsuz bir âlem, Dünya hayatı bir sineğin konup kalkması kadar basit. Yani basit bir ân meselesi... Bu demek değil midir ki, Âhiret Âlemi'nin saâdeti de, felâketi de sonsuz. Dünyâ Âlemi'nin saâdeti de, felâketi de kısadır. Bir an gibidir. Öyle mi?" "-Evet, öyledir efendim" "-Sen pazarda zentincilik yapıyordun değil mi? “demiş ve zeytinle ilgili her şeyi sormuş. Fiyatından, Dünya'nın nerelerinde yetiştiğine; ne zaman çiçek açıp meyvesinin ne zaman olgunlaştığına, hangi cinslerinden yağ çıkarıldığına, bu yağın o cinsin ne kadarından ne kadar elde edileceğine kadar... sorduğu her suâle muhatabının yanlışsız ve tereddütsüz bir şekilde bülbül gibi cevap vermesi üzerine: "-Ooo, bravo mesleğinin ehliymişsin ve bak zeytinle ilgili her şeyi ne güzel bildin!." demiş ve ona dînî suâller tevcih etmeye başlamış: "-Namazın bir vâcibini söyle!": "-Abdestin bir sünnetini söyle!" Adam bu minvâl üzere sorulan her suâle: "-Efendim, arzetmiştim... Ben câhilim, beni okutmadılar. sağdan-soldan görüp öğrendiğim kadar dinimin emirlerini yerine getirmeye çalışıyorum." demiş. Suâller böyle uzayıp hepsi de karşılıksız kalınca Haccâc-ı Zâlim bağırmış: "-Be adam, seni zeytinciliğin mektebinde mi okuttular. Zeytinle ilgili her suâle cevap verdin. Halbuki saâdeti de, felâketi de sonsuz olan Âhiret Âlemi'nde selamete ermek için o namazı, orucu... vs îfâ ediyorsun. Zeytinciliği ise, Âhiret yanında bir an mesâbesinde olan Dünya hayatının rahatına ulaşmak için îfa etmektesin. Eğer biraz evvel söylediğin gibi Âhiretin sonsuz; felâketinin de, saadetinin de nihâyetsiz olduğuna; onun yanında Dünya hayatının bir an gibi kısa olduğuna hakkıyla inanmış bulunsaydın, şu namazı-orucu, bu zeytinin öğrendiğinden yüz kat daha fazla öğrenmez miydin?؛" Adam cevap veremeyip başını eğmiş. Haccâc ellerini çırpıp: "-Cellât!.." diye bağırmış. Gelen cellâda: "-AI bu sahtekârın başını vur!.." diye emir vermiş. Sonra anasına dönüp: "-Anacağım, ben böyle sahtekârların başını vuruyorum, bir itirâzın var mı?" deyince annesi bir karşılık veremeden sükût etmiş. Not: Allah'ın bize soracağı hesab, Haccâc'ın bu fıkradaki mantık dâhilinde o lacağından ,' hayatını dünyevî emellerine ihtirasla hasreden bütün gâfil müminlere ithaf olunur.
- "Asıl ahmak,karşısındakini ahmak sananlardır"
- Dinin metafizik mes'elelerini câhil halk kitlelerine onların anlayabileceği bir üslûpla- nakledebilmek, cidden müşkil bir mes'ele dir. Hem dînî gerçekleri muhâfaza edebilmek hem de bu gerçekleri câhil veya çocuk seviyesinde bir idrâke sığdırabilmek çok zordur.
- "Hayrihi ve şerrihi minellahi teala" türkü değildir ya.
- "Ha bu hacılığı birkaç gün yapayım da ondan sonra ben onların...."
- O zaman resmî tâtil cuma olduğundan cemâat câmîye erken gelir vaaz da cuma vaktinden evvel kürsüden yapılırmış.
- -...Acaba nasıl yapsak? Ben mi düğüne gitsem de sen değirmene gitsen; yoksa sen mi değirmene gitsen de ben düğüne gitsem?!
- ... Her nedense Türkler,hac ibâdetini îfâ etmeyi ihtiyarlıklarına kadar tehir ederler.Halbuki hac,meşakkatli bir ibadet olduğu için onun gençlikte îfâsı daha doğrudur. ...tehire uğratırken emr-i Hak vâkî olur da ölürse âhirete borçlu gider.
İthaflı Fıkralar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İthaflı Fıkralar PDF indirme linki var mı?
Kadir Mısıroğlu - İthaflı Fıkralar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İthaflı Fıkralar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Kadir Mısıroğlu Kimdir?
Türk tarih araştırmacısı, yazar, şair, hukukçu ve eski gazeteci. Osmanlılar İlim ve İrfan Vakfı mütevelli heyeti başkanı ve Sebil Yayınevi kurucusu.
1933 yılında Trabzon'un Akçaabat İlçesi'nde doğdu.İlk ve orta tahsilini Akçaabat'ta, liseyi Trabzon'da tamamladı. 1954 senesinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Öğrenciliği müddetince birçok yurt açıp çalıştıran Mısıroğlu, fakülte yıllarından itibaren hukukçuluktan çok tarihçiliğe meylederek yakın tarih ile alakalı araştırmalara başladı. Mısıroğlu, 1964 yılında, ilk eseri olan Lozan; Zafer mi, Hezimet mi?! kitabının birinci cildini kaleme aldı ve aynı sene Sebil Yayınevini kurdu. 1970 Yılının ocak ayında Milli Türk Talebe Birliği'nde Harf Inkılabı ile alakalı verdiği bir konferansı hakkında yargılandı ve Eskişehir Örfi İdare Mahkemesi'nce mahkumiyet kararı verildi. 1976 yılı başından itibaren İslami bir dergi olan Sebil Dergisi'ni çıkarmaya başladı. Bu dergideki birtakım yazılarından dolayı kısa bir müddet sonra hakkında 163. maddeye istinaden davalar açıldı. 1980 ihtilali ile Mısıroğlu'nun da aralarında bulunduğu MSP Merkezi Umumi Heyeti hakkında tevkif kararı verilince yurt dışına kaçtı. 1991 yılında Türkiye'ye geri dönen Kadir Mısıroğlu, çalışmalarına devam etti.
Acıbadem Altunizade Hastanesi'nde 5 Mayıs 2019'da 86 yaşında hayatını kaybetti. Çamlıca Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Üsküdar'daki Nasuhi Mehmet Efendi Camii haziresine defnedildi.
Ödülleri
Mısıroğlu Macar İhtilali isimli kitabı üzerine Hür Macar Yazarlar Birliği'nin en büyük ödüllerinden olan Gümüş Madalya ile taltif edilmiştir. Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın başkanlığını yaptığı Türkiye Milli Kültür Vakfı tarafından Osmanoğullarının Dramı isimli eserinden dolayı Jüri Özel Ödülüne layık görülmüştür.
Kadir Mısıroğlu Kitapları - Eserleri
- Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1
- Hayat Felsefesi Yahud Yaşamak Sanatı
- Doğru Türkçe Rehberi
- İslâmcı Gençliğin El Kitabı
- Filistin Dramı'nın Düşündürdükleri
- Sultan II. Abdülhamid Han
- Yunan Mezalimi
- Üstad Necip Fazıl'a Dair
- Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri 1
- Sultan Vahideddin
- Kanlı Düğün
- Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? - 2
- Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahidler
- Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri 3
- Geçmis Günü Elerken - 1
- Barbaros Hayreddin Paşa
- İslam Yazısı'na Dair
- Moskof Mezalimi
- İslam Dünya Görüşü
- Mimar Koca Sinan
- Kırık Kılıç
- Osmanoğulları'nın Dramı
- CHP'nin Günah Galerisinden Sayfalar
- Uzunca Sevindik
- Sultan Abdülaziz
- Muhtasar İslâm Tarihi 1
- Düzmece Mustafa
- Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri 2
- Geçmiş Günü Elerken 2
- Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? - 3
- İthaflı Fıkralar
- Geçmişi ve Geleceği ile Hilafet
- Zağanos Paşa
- Kavuklu İhtilalci
- Piri Reis
- Cemre
- Veli Bayezid'in Bedduası
- Amerika'da Zenci Müslümanlık Hareketi
- Cem Sultanın Papağanı
- Asrın İhaneti
- Aşıklar Ölmez
- Trabzon Meb'usu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey
- Osmanlı Tarihi 1.Cilt
- Tarihten Günümüze Ermeni Meselesi ve Zulümler
- Sokollu Mehmed Paşa
- Zoraki Asi
- Musul Meselesi ve Irak Türkleri
- Makbul Ve Maktul İbrahim Paşa
- Benden Tarihe Haberler
- Malkoçoğlu Kardeşler
- Muhtasar İslâm Tarihi 2
- Özlü Sözler
- Hicret
- Osmanlı Tarihi 2.Cilt
- Muhtasar İslâm Tarihi 3
- Macar İhtilali
- Osmanlı Tarihi 3. Cilt
- Of Lala
- Üç Hilafetçi Şahsiyet
- Zaferden Zafere
- Perili Köşk
Kadir Mısıroğlu Alıntıları - Sözleri
- Bu nazariyeye göre; Eskiden Dünya hakimiyetinin merkezi Roma şehri idi. Bütün Dünya'ya hükmedenler orada otururlardı. Sonra bu merkezilik Bizans'a yani İstanbul'a geçmiştir.Bu süretle İstanbul '' ikinci Roma '' ya varis olan Moskova, '' Üçüncü Roma '' adıyla yad olunmaya değer bir ehemmiyet kazanmıştır. O halde Moskova'yı Hıristiyanlığın en kuvvetli merkezi olması dolayısıyla '' Üçüncü Roma '' kabul etmek zatureti vardır. Artık Dünya'nın kaderine Moskova'dan hükmedilecektir !... (Moskof Mezalimi)
- Bugün Dünya'nın özleyip de bir türlü gerçekleştiremediği, farklılıklara tahammül ve karşılıklı saygı, o devletin temel bir idârî prensibiydi. (Sokollu Mehmed Paşa)
- Olacakları evvelden bilmenin faydadan çok zararı olmalı ki, Allah kaderi meçhul kılmıştır!.. (Kırık Kılıç)
- "Türkiye arabaların kanunlarından kurtulacaktır" (İleri, 28 Şubat 1340) (Hilafet Risâleleri, İsmail Kara, sh. 541) (CHP'nin Günah Galerisinden Sayfalar)
- İSLAM DAVASI İÇİN ÇALIŞMAYAN ALNINI SECDEDE KALDIRMASA BİLE MESULDÜR!.. (Özlü Sözler)
- Bütün lise hayatım boyunca iki dindar hocayla karşılaşabilmiştim. Bunlar coğrafya muallimi merhum İsmail Hakkı Berkmen ile halen hayatta olan Ahmed Saka Bey'lerdi. İdare ve müdürümüz dindarlık ve milliyetçiliğe haşin bir sûrette karşıydı. Bundan dolayı pek çok kereler disiplin kuruluna girip çıkmak mecbûriyetinde kalmışımdır. Bu arada binbir güçlükle temin edebildiğimiz namaz odasına asılmış olan bir takvimin kartonundaki M. Kemal Paşa resmini yırtma sebebiyle üç gün "tard-ı muvakkat" cezasına çarptırılışım zikre değer. Bilahare büyütülen bu hâdise yüzünden, mezuniyet imtihanlarından sonra olgunluk imtihanlarının ikisini vermiştim ki mektepten tamamen uzaklaştırılma cezasına çarptırıldım. Ayrıca, güya beni himaye etmiş olmak töhmetiyle o zamanın başmuâvini İsmail Hakkı Berkmen ve edebiyat muallimi Kaya Bilgegil (sonradan profesör) de altı ay Vekâlet emrinde kalmak sûretiyle iz'ac olunmuşlardır. Ben de müteakip iki imtihan için Giresun'a gittim. O zaman olgunluk imtihanı dört dersten yapılırdı. Sualler bakanlıktan gelirdi. Yolda imtihanların birini kaçırmıştım. Diğerini de Giresun'da vermiştim. Kaçırdığım imtihan için 1954 Ekimi'nde Erzurum'a gittim. Bu dersin imtihanını da Erzurum Lisesi'nde vererek nihâyet lise mezunu olabildim. (Hicret)
- Maksadım yazıma başlarken belirttiğim gibi bu mes'elenin ilmi cihetlerini sâdece bir fihrist kabilinden beyan etmektir. Gâyem, böyle büyük bir işe girişmezden evvel yapacağımız işin doğru olup olmadığının hissî ve siyâsî olmaktan ziyade ilmi bir sûrette münakaşa edilmesinin ehemmiyetini belirtmektir. Temas ettiğim mes'elelerin her biri ayrı bir ilim dalıdır. (İslam Yazısı'na Dair)
- Bir parkta bulunmuş bir çocuğa, babalık veya analık iddia eden iki insan mevcud olsa, deliller de, ortada olsa, bunlardan biri müslim, diğeri gayri müslim olsa fakat müslim köle olsa, kadı, çocuğu gayri muslim fakat hür olan insana verir. Çünkü bu taktirde çocuk gayri müslim fakat <
> olacaktır. ->Tek başına sırf şu misal bile, İslam'da hürriyete atfedilen ehemmiyeti göstermeye kâfidir. (Amerika'da Zenci Müslümanlık Hareketi) - "--- Râsulullah (s.a.v.)in fitne hakkında olan sözü hanginizin hatırındadır?" deyû sormuş, içlerinden Huzeyfe: ---Ya emirelmü'minin!.. Resûl-i Ekrem'in fitne hakkında olan sözü ayniyle benim hatırımdadır ki, kişinin ıyâl(çocuklar) ve mal ve evlâdından ve komşusundan dolayı fitneye dûçar olmasıdır.Bu misullû günahlara savm ve salât ve emr-i bilma'ruf ve nehy-i anil munker kefaret olur deyu vermiş. Hz.Ömer: "--- Muradım o değil, deniz gibi temevvüç edecek fitneyi soruyorum." dedikde Huzeyfe: "---Ya emirelmü'minin!.. Senin için onda bir beis yok.Senin zamanınla onun arasında kapalı kapı var!.."demiş Hz.Ömer: "---Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?" dedikte Huzeyfe: "---Kırılacak!.. demekle Hz.Ömer: "--- Öyleyse artık kapanmaz!.." deyip izhar-ı teessüf etmiş." (Geçmişi ve Geleceği ile Hilafet)
- Ağaçlar ayakta ölür!.. (Geçmis Günü Elerken - 1)
- Sultan Selim Han, bu suale cevap verip vermemek arasında tereddüdde idi. Paşa'yı uzun uzun süzdükten sonra:"-Paşa! Siz sır tutarsınız. O'nun için size söyleyebilirim. Şehre girmesine elbet gireceğiz, ama karanlık bastırdıktan sonra!.."dedi. (Veli Bayezid'in Bedduası)
- M.Kemal Paşa'nın evvelce, İngilizler'le "Hilâfet'i yıkmak" esası üzerine anlaşmış olmasına rağmen, zaferden sonra bu vaadinden vazgeçerek "halife" olmak istediği kat'idir.Ancak bu dinî bir zaruret ve inanıştan ziyade âlemşumûl bir şahsi otorite sağlamak maksadının eseri idi. (Geçmişi ve Geleceği ile Hilafet)
- Bugün memleketimizin bir numaralı mes’elesi Güneydoğu Anadolu’daki anarşi değildir!.. Kıbrıs’ın kaybedilmek üzere olması da değildir!.. Bütün bunların hepsinden daha ehemmiyetli olan, lisânımızdaki korkunç tahrîbattır!.. (Doğru Türkçe Rehberi)
- Risale-i Nur, harf inkılabından sonra İslam harfleri davasını siyasi bir mesele olmaktan ziyade bir "ibadet" , "Sevap" ve "kültür" mevzu olarak ele almış ve talebeleri bütün gayretlerini bu sahaya hasretmişlerdir.. (İslam Yazısı'na Dair)
- Ben tahta değil, bir yangının kızgın külleri üzerine oturdum ! Sultan Vahideddin Merhum (Sultan Vahideddin)
- Büyük ve alemşümul İslam nizâmının iman şuur ve vecdini kaybeden bir insan için bayram birkaç dost ziyaretinden başka nedir? Lakin kim kime dostluğuyla, kelimenin hakiki manasıyla yar olup da, onu düştüğü esfel-i safilinden ala illiyyine doğru çekebilir? Ve kimde böyle bir cazibeye kapılmak istidada kaldıki? Günlük meşgalelerin basit ikliminde bunalmış, ruhen ve bedenen yorgun asrımız insanını kurtaracak, gerçek cehd ve gayret olmadan, kendi kendine sırf günlerin arka arkaya sıralanması sebebi ile gelen ve sadece bir şiarı İslam diye ismen ve şeklen devam eden bayramlar, kime ne verebilir ki? (Aşıklar Ölmez)
- Kader geçmişte malum, gelecek içinse meçhuldür (Malkoçoğlu Kardeşler)
- Bu itibarla bizde hari değişikliği aynı zamanda ve evveliyetle dini bir mes'ele teşkil etmekte olduğu halde, bugüne kadar mes'elenin bu vechesi üzerinde gerektiği şekilde du rulmamıştır Tarih boyunca milletler iki sebeple allabe değiştirmişlerdir. a-Din değiştirme, b-Esåret. (İslam Yazısı'na Dair)
- Aziz gençler!.. Unutmayınız ki, devletinizi, âlemşümul bir imparatorluktan mânâ ve maddede küçük bir Türkiye hâline getiren dâhili ve hârici düşman faaliyetlerine cevaz, meşrüiyyet ve hattâ itibar bahşeden Lozan'dır!.. Yeniden büyük devlet olma imkân ve ümitlerimizin yegâne kaynağı olan gençler!.. Unutmayınız ki, Lozan'ı yırtıp çiğnemedikçe "Büyük Türkiye" nin şafağı sökmeyecektir. Kadir MISIROĞLU 27 Ramazan 1390/ 26 Teşrinisani 1970 Serencebey/İstanbul (Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1)
- Sultan Abdülaziz merhumu hal' eden devlet içâli arasında birinci derecede rol oynayan dört kişidir. Bunlara “Erkân-ı Erbaa” veyahud da “Hal'erkânı” denilmektedir. Bunlar; Hüseyin Avni paşa, Midhat Paşa, Rüşdü Paşa ve Hasan Hayrulâh Efendi'dir. Bunların terceme-i hâlleri evvelce tafsil edilmiş olduğu üzere, burada ayrıca izah edilecek değildir. Ancak karakter ve niyetleri itibariyle onlar hakkında birkaç cümlelik bir izahatla kısa bir hatırlatma yapmakta fayda görmekteyiz. Bunlardan bir numaralı ele başı Hüseyin Avni Paşa'dır. Evvelce kaynaklara istinâden nakledilmiş olduğu Üzere ahlâksız, sarhoş, muhteris, diktatör ruhlu, kindar ve rüşvetçi bir adamdır. Bu işe karışmaktaki gâyesi, sadece ve sadece saray kadınlarına karşı çirkin bir hareketinden dolayı sürgüne gönderilmiş olması sebebiyle Sultan Abdülaziz'e karşı duyduğu kin ve nefret ile ondan intikam almak ve diktatör olmak heveslerinden ibarettir. (Sultan Abdülaziz)