İstanbul - Orhan Pamuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İstanbul kimin eseri? İstanbul kitabının yazarı kimdir? İstanbul konusu ve anafikri nedir? İstanbul kitabı ne anlatıyor? İstanbul kitabının yazarı Orhan Pamuk kimdir? İşte İstanbul kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Orhan Pamuk
Yayın Evi: İletişim Yayınları
İSBN: 9789750504587
Sayfa Sayısı: 356
İstanbul Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İstanbul'da, Orhan Pamuk hem 22 yaşına kadarki kendi hayat hikâyesini, hem de kendi bildiği İstanbul şehrinin ilginç hikâyesini bir roman tadıyla birleştirerek okura sunuyor. Pamuk'un kendini ben olarak ilk hissedişinden, annesine, babasına, ailesine yönelen hikâye, bir hüzün ve mutluluk kaynağı olarak İstanbul sokaklarına açılıyor. Günümüzün büyük romancısının gözünden 1950'lerin İstanbul sokaklarını, parke taşı kaplı caddelerini, yanıp yıkılan ahşap konaklarını, eski bir kültürün yok oluşuyla, onun külleri ve yıkıntıları arasından bir yenisinin doğuşunun zorluklarını keşfederek Pamuk'un ruhsal dünyasının oluşumunu bir dedektif romanı okur gibi hızla izliyoruz... İstanbul'un siyah beyaz hüznünü araştıran bu benzersiz eserde, okurken elden bırakamadığımız ve dönüp dönüp yeniden okuyacağımız kitaplara has o ruh ve duygu birliği var.
"Sayın Orhan Pamuk, İstanbul'u Dostoyevski'nin St. Petersburg'u, Joyce'un Dublin'i ve Proust'un Paris'i gibi dünyanın her köşesinden okurların kendi hayatlarını yaşar gibi tanıyıp, bir ikinci hayat sürecekleri vazgeçilmez bir edebi şehri yaptınız!"
İsveç Akademisi Daimi Sekreteri Horace Engdahl
İstanbul Alıntıları - Sözleri
- “Manzaranın güzelliği hüznünde yatar.” Ahmet Rasim
- “Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada.” Yahya Kemal
- "Hayat o kadar berbat olamaz, diye düşünürüm bazan. Ne de olsa, sonunda insan Boğaz'da bir yürüyüşe çıkabilir."
- "Ben sana dürüstlük göstereyim, sen de bana şefkat."
- Sokaklarda güzel bir kadın gördüğünüzde, ona öldürecekmiş gibi nefretle veya aşırı istekle bakmayın, gözgöze gelirseniz, tatlılıkla bir gülümseyin ve gözlerinizi kaçırıp geçin.(1974)
- "Şimdi hüznü melankoliden ayıran şeye geliyoruz. Tek bir kişinin duyduğu melankoliye değil, milyonlarca kişinin ortaklaşa hissettiği o kara duyguya, hüzne yaklaşıyoruz. Bütün bir şehrin, İstanbul'un hüznünden söz etmeye çalışıyorum."
- "Napolyon olduğunu sürekli düşlemekten hoşlanan adamla, kendini Napolyon sanan adam arasındaki fark, mutlu hayalci ile mutsuz şizofren arasındaki farktır."
- "Bu karmaşık hale hüzün diyelim. Tam bir saydamlık anı olmadığı ve bu yüzden de gerçekliği perdeleyen, onunla daha rahat yaşamamıza yarayan bir şey olduğu için, soğuk bir kış günü altı harıl harıl yanan bir çaydanlığın pencere camlarında biriktirdiği buğuya benzetelim bu hüznü."
- Her zaman İstanbul'un kışını yazından daha çok sevdim. Erken gelen akşamüstlerini, poyrazda titreyen yapraksız ağaçları, sonbaharı kışa bağlayan günlerde kara palto ve ceketleriyle yarı karanlık sokaklardan hızlı hızlı evlerine dönen insanları seyretmeyi severim.
- "Tekrar, mutluluğun kaynağı, garantisi ve ölümüdür!"
- "Mehtaplı gecelerde, durgun denizde sandallarla toplanıp dinlenilen musiki faslı susup gecenin sessizliği başladığı zamanlarda, 'Hiçbir rüzgar esmezken sular bazan sanki kendi içlerinden gelen hafif bir ürperişle menevişlenirdi,' diye yazar A. Ş. Hisar."
- Nişantaşı semti adını, on sekizinci yüzyılın sonuyla on dokuzuncu yüzyılın başında reformcu ve Batılılaşmacı padişahların (III. Selim, II. Mahmut) spor olsun, keyif olsun diye boş tepelere nişanladıkları okların düştüğü, bazan da tüfekle vurdukları boş testilerin kırıldığı yeri işaretlemek için dikilen (üzerinde de olayı anlatan bir iki mısra yazılan) taşlardan alıyordu.
- Soğuk kış akşamlarının, tenha kenar mahallere, soluk sokak lambalarına rağmen şiir gibi inen karanlığını, yabancı, Batılı gözlerin bakışlarından uzakta olduğumuz, şehrin utançla saklamak istediğiniz yoksulluğunu örttüğü için de severim.
- Bize, piyangodan çıkmış gibi verilen, sevmemiz beklenen ve en sonunda içtenlikle sevmeyi başardığımız bu aile, bu ülke, bu şehir adil bir seçim midir?
- tekrar; mutluluğun kaynağı, garantisi ve ölümüdür!
İstanbul İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Orhan Pamuk'un okuduğum 4. veya 5. kitabı diye tahmin ediyorum. Kitaplarını okumayı çok sevdiğim yazarın anılarını okumak da ayrı bir keyif verdi. Ayrıca bazı anılarına diğer kitaplarında yer verdiğini görmek çok hoşuma gitti. Kitap bittiğinde keşke boğazı gören bir balkonum olsaydı dedim :)) Bana İstanbul'u sevdiren yazarlar iyi ki var... (Sude)
Orhan Pamuk denilince akla ilk gelen öğelerden birisi İstanbul olsa gerek. Onun romanlarını okurken orada yaşasak da yaşamasak, İstanbul'un sokaklarını arşınlarız. Bundan dolayı yazarın yirmi iki yaşına kadar olan hayatını anlattığı kitabına da İstanbul adını vermiş olması gayet yerinde olmuş. Nitekim kitap da yazarın hissettiği temel duygu olan hüzün ve İstanbul'la kurduğu bağ üzerinde bina edilmiştir. Ben de doğrudan bunlar üzerinden gitmek istiyorum. Pamuk'un hüznüne neden olan etmenler anladığım kadarıyla, ailesinin durumu, kendi karakteri ve içinde yaşadığı toplumun yakın zamanda geçirdiği büyük değişim ve halen devam etmekte olan değişim süreci olarak kısaca sıralanabilir. Ailesi, vakti zamanında kendilerine kalan zenginliği iyi kullanamadığı için giderek fakirleşmiş. Baba, sürekli çalışıyor olmasi ve egemen sosyal kültürde erkeğin özgürlüğü nedeniyle istediği gibi gezip dolaşabilmesi, kendisine sevgili bulup ayrı bir hayat yaşayabilmesi gibi nedenlerden dolayı yazar tarafından 'kayıp' olarak nitelenmiş. Yazarın, aralarında çok az yaş farkı olan abisiyle olan kardeşler arasında olağan karşılanagelen rekabet ve kavgalarda hep yenik ayrılması nedeniyle duyduğu güçsüzlük hissi yaşadığı görülüyor. Ailesinin durumu çocuk Orhan'a mensubu olduğu toplumun durumunu çağrıştırmış veya istemsizce bu ikisi arasında bir duygusal bağ kurmasına neden olmuşa benziyor. Toplum, bir devrin egemen gücü Osmanlı İmparatorluğu'nun bir üyesiyken asırlardir süren geri kalmışlığın neticesinde Harbi Umumi'den ağır bir mağlubiyetle ayrılmış, bir süre işgal altında kaldıktan sonra yeni bir devletin mensubu olarak gözlerini yeni dünyaya açmıştır. Hayatının en mutlu zamanları olan masalsı çocukluk günlerinden sonra çevresine daha bilinçli bakmaya başlayan çocuk Orhan gibi... Devletler yıkılır yenisi kurulur tarih kitaplarında ve sanki bu hızlı değişim gerçekte de yaşanıyor gibi gelir bizlere lakin gerçek hayatta bir toplumun dönüşümü oldukça uzun seneler sonunda nispeten gerçekleşebilir. Çok çok uzun seneler sonunda yine kültürünün birçok karakteristik öğelerini sabit tutmakla beraber daha köklü birtakım değişiklikler geçirebilir. Osmanlı İmparatorluğu'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti devletine mensup olan toplum da daha ne olduğunu idrak edememiş diyebileceğimiz bir vakitteyken yani 1952 senesinde Orhan Pamuk dünyaya gelmiş. Kitap da yirmi iki senelik periyodu anlatıyor, haliyle 1974 Türkiye'sine kadarki zamana tekabül ediyor. Bu açıdan Orhan Pamuk'un hem ailesinden hem toplumdan gözlemlediği ruh hali, hisler, durumlar, toplumun büyük bir değişim içinde olduğu ama bunu çok da bilinçli şekilde yapmıyor oluşudur. Adeta asırların muhafazakâr tahakkümünden azade olmuş yeni devlet, taşkın bir ırmak olmuş ard arda yenilikler yapıyor ancak toplumun bu yeniliklere uyumu aynı hızla mümkün olmuyor. Haliyle de Doğu ile Batı arasinda, yenilikler ile muhafazakârlik arasında afallamış bir halde kalmış bir toplum söz konusudur. Özellikle bir yenilik yapılacaksa eski tamamen yoksayılsın gibi bir anlayışımız da vardır. Halihazırda devlet ve toplumların radikal değişimlerinin de doğal sonucudur bu. Bunlardan dolayi bir yanda Batılı modern bir İstanbul oluşuyorken, öte yanda Doğu kültürünün klasik izlerinin unutulmaya bırakılmış geri planda bir İstanbul kalıyordur. İstanbul halkı da bu değişim içindeki ruh halindeyken coşkuyla Batılı modern İstanbul'da yaşamaya ve ona uyum sağlamaya çalışırken hemen hemen her gün her an, şehrin her yanında izlerine rastlanan Doğu kültürünün klasik izlerine sahip İstanbul'a da rastliyor ve bu, toplumda adı konmamış, dillendirilmemesi de yazısız bir kural haline getirilmiş bir hüzün duygusuna yol açmış. Evinden bir yandan değişen İstanbul'un öğesi olan Boğaz'a bakıp bir yandan da Melling'in İstanbul Gravurlerine bakan Orhan Pamuk bunları hissetmiş diye düşünüyorum. Kendi karakteri de genel olarak içine kapanık, özgüveni fazla olmayan, çekingen ve duygusal olan Orhan Pamuk, bunlarin da katkısıyla çevresini çok iyi gözlemleyen ve tahliller yapabilen biri olarak evrilmis gibi gözüküyor. Aynı zamanda toplumun ve şehrin genel ruh halini, yani hüznü ve ona neden olan etmenleri kendisi de ruhunda hisseden Orhan Pamuk, okul zamanlarında her ne kadar bu kabuktan çıkmaya çalışmak için çok neşeli ve aktif bir şekilde davransa da, içinde aslı olmadığı gibi davranıyor hissi nedeniyle büyük bir huzursuzluk duyuyor. Hem toplumla ortak bir duygu duruma girmek için yoğun bir arzu duyuyor hem de bu durum kendisini kendinden uzaklaştırıp yabancılaşmasina neden oluyor. Zaten, küçüklüğünden beri şehrin bir başka yanında 'bir başka Orhan fikri' de kendisine egemendir. Bu bence, kendi mevcut durumundan memnun olmayan insanın psikolojisidir. Hatta babasının başka bir kadınla kurduğu gayri resmi hayat Orhan Pamuk'a, babasının da 'ikinci bir Gündüz' hayaline sahip olduğunu ve bunu gerçekleştirdiğini düşündürmüştür. Orhan Pamuk bu ruh halini kıtabinda harika bir şekilde anlatmış, insan bu ruh tahlillerinin geçtiği satırları okurken eğer buna benzer bir ruh haline sahipse kendisinden izler bulup yazara büyük bir yakınlık duymaya başlıyor, değilse de yazarla güçlü bir empati kurabiliyor. Kitap boyu da edebi olarak oldukça doyurucu bir eser karşımızdadir zaten. Ayrıca bu paragrafta son olarak Orhan Pamuk'un bu ruh durumlarında kendisini Goya'nın 'Çocuklarını Yiyen Satürn' resmindeki Satürn'e benzettigini de belirtmeliyim. Tabloyu buraya bırakıyorum: https://hizliresim.com/C5gFf9 Bu arada Satürn Roma mitolojisine Antik Yunan mitolojisinden girmiş bir tanrıdır. Antik Yunan'daki karşılığı Kronos'tur. Kronos, kendi yerine geçmelerinden korktuğu çocuklarını doğar doğmaz yiyerek öldürmektedir. Belki de Orhan Pamuk, aralarında kaldığı Orhan'lar arasında biri olup diğerlerini yiyerek yok etmek istiyordu ama henüz hangi Orhan olduğunu bilmiyordu. Üniversitede mimarlık okuyup bir yandan da resim yapan Orhan Pamuk, resimle uzun süre ilgilenmiş. Bu esnada aklımıza Masumiyet Müzesi'ndeki Kemal ile Füsun'un, Kemal'in ailesinin kullanılmayan bir apartman dairelerinde yaşadıkları aşk kaçamaklarini anımsatan pasajlari görmekteyiz. Orhan Pamuk'un bu ilk aşkı nedeni bilinmeyen şekilde kadın tarafından son verilmiş. Halihazırda yogun şekilde hüzün hisseden Orhan Pamuk'a kalıcı bir ekstra bir hüzne yol açacak bir durum daha yani. Bunun ardından bir süre sona resme de ilgisini kaybeden Orhan Pamuk mimar da olamayacağina yani olmak istemediğine kesin ikna oluyor. Bu andan sonra da büyük bir kaos içine giriyor diyebilirim. Kendisini şehrin sokaklarına attığı ve başıboş dolaştığı zamanlar da oluyor. Gerçi halihazırda şehri ve özellikle de şehrin arka sokaklarını gözlemlemeyi seven bir yapıya sahip Orhan Pamuk. Annesi ısrarla mimarlığı bitir, ondan sonra yine resim yaparsın, burası Fransa değil ki sadece ressamlikla değer göresin temalı şeyler söyleyerek oğlunu uyarsa da bunda başarılı olamaz. Sonunda, çocukluğundan beri bu tarz durumlarda hep yaptığı gibi odasına kapanmayi tercih ediyor, tabi bu sefer çok büyük bir farkla; güçlü bir inançla karar verdiği yazar olma hedefiyle... (Kaan)
Orhan Pamuk'un kendine has anlatımı ve kendi geçmişiyle adım adım İstanbul'u geziyorsunuz bu kitapta. 22 yaşına kadar yaşadıklarını, duygularını ve düşüncelerini İstanbul ile nasıl bağdaştırdığını kendi fikrimce mükemmel denilebilecek bir betimleme ile anlatıyor. Aile sorunlarını, şehrin anlık değişimini, ruhunun iç karmaşalarını her bir bölümde detaylıca anlatıyor. Bu durumlardan nasıl etkilendiğinden de, etkilenince kendini nasıl İstanbul'a bağladığını da anlatmakta yazarımız. Resimlerle ve betimlemelerle desteklenmiş bir kitap olduğu için Orhan'ın aşık olduğu İstanbul'u onun gözünden inceleme fırsatı buluyorsunuz. Bol bol altını çizdiğim cümlelerle karşılaştım. O cümleleri düşünürken de yine İstanbul ile rastlaştım. Orhan Pamuk'u ve İstanbul'u daha yakından ve daha iyi tanımak için birebir bir kitap. İstanbul'u başka bir gözle, başka bir tarihte görmek isteyenleri kitabın içinde kaybolmaya davet ediyorum. (Edanur Aydın)
Kitabın Yazarı Orhan Pamuk Kimdir?
Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul), Türk yazar. Birçok başka edebiyat ödülünün yanı sıra 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç yaşta alan iki kişiden biri olmuştur. Kitapları altmış dile çevrildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı. 2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilen Pamuk, Nobel edebiyat ödülünü alan ilk Türk'tür.
Yaşam öyküsü
Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.
Pamuk'un daha sonra yazdığı kitaplar da çok sayıda ödül kazandı. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi de 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale ile 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve yurtdışında tanınmaya başlandı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar romanı Amerika'da 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk'un Türkiye dışındaki ünü artmaya devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda'nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı.
Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır. Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.
Orhan Pamuk ABD'de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihli sayısının "Time 100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler" başlıklı kapak yazısında tanıtılan 100 kişiden biri oldu. 2007 Mayıs'ında yapılan 60. Cannes Film Festivali'nde jüri üyeliği yapmıştır.
Nobel Ödülü
Orhan Pamuk 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak Nobel Ödülü kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tarihe geçmiştir. Akademi'nin 12 Ekim 2006 günü saat 14:00 civarında yayımladığı,
“ 2006 Nobel Edebiyat Ödülü 'Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan' Orhan Pamuk'a verilmiştir. ”
şeklindeki basın bildirisiyle Nobel Edebiyat Ödülü'nün Orhan Pamuk'a verildiği resmen açıklandı. Pamuk 7 Aralık 2006'da, İsveç Akademisi'nde Babamın Bavulu başlığı altında hazırladığı Nobel konuşmasını Türkçe yaptı, Türkçe bilmeyen izleyiciler ellerindeki çeviri metinden konuşmayı takip etti, birçok televizyon kanalı konuşmasını canlı yayınladı. Orhan Pamuk ödülünü 10 Aralık 2006 günü Stockholm Konser Salonu'nda düzenlenen ödül töreninde İsveç kralı XVI. Carl Gustaf'ın elinden aldı.
Romancılığı
Orhan Pamuk'un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Eleştirmen Yıldız Ecevit Orhan Pamuk'u Okumak adlı kitabında onun avangard romancılığını değerlendirmektedir. Özellikle Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı'dan yola çıkarak bize kendisini ve olayların gelişimini anlatır. Aynı şekilde edebiyat tarihçisi Jale Parla da Don Kişot'tan Günümüze Roman adlı kapsamlı yapıtında, Benim Adım Kırmızı'dan hareketle Orhan Pamuk'un eserlerini karşılaştırmalı edebiyat bağlamında irdeler. Parla'ya göre Pamuk, Türk romanının aldığı önemli dönemeçlerin sahibi olan bir yazardır. Doğu-batı sorunsalıyla estetik düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan birisidir Pamuk, bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Kara Kitap'ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi metin örneği sergilemiştir.
Eleştiriler
Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülünü kazanması değişik tepkilerle karşılaştı. Ödülün Pamuk'a Türkiye tarihi ile ilgili demeçleri dolayısıyla verildiği iddiasında bulunuldu. Orhan Pamuk Nobel ödülünü almadan on ay önce 19 Aralık 2005 Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan Erol Manisalı'nın "Orhan Pamuk Nobel'i Garantiledi" başlıklı yazısı Pamuk'un ödülü almasının ardından popülerleşti ve Orhan Pamuk'un Nobeli hakkındaki olumsuz eleştiriler bu yönde gelişti. TRT'de Banu Avar'ın hazırlayıp sunduğu "Sınırlar Arasında" adlı belgeselin Pamuk'un Nobel ödülünü almasından bir gün sonra yayımlanan bölümünde Pamuk, Nobel ödülleri ve İsveç ile ilgili olumsuz eleştiriler yer aldı. Demirtaş Ceyhun hazırladığı imza metninde Orhan Pamuk'un kitaplarını "Amerikan patentli postmodern romanlar olarak" adlandırmış ve "Nobel ödülünün Pamuk'a verilmiş bir ücret" olduğunu söylemiştir. Basında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Orhan Pamuk'u kutlamadığına dikkat çekildi. Ödüle yabancı basından olumsuz eleştiriler de gelmiş, ödülün siyasi sebeplerden dolayı verildiği belirtilmiştir.
Orhan Pamuk'un eserlerinde Atatürk hakkında kullandığı üslup ve yazıları da kimi eleştirilere uğradı.
Bir kısım edebiyatçı Orhan Pamuk'un eserlerindeki bazı bölümlerin diğer yazarlara ait başka eserlerden fazlasıyla esinlendiğini savunmakta, özellikle bazı romanlarındaki belli kısımların diğer kitaplardan neredeyse tamamen alıntı olduğunu öne sürmektedir. Hürriyet Gazetesi yazarı Murat Bardakçı 26 Mayıs 2002 tarihinde belgeleri ile yazarı sahtecilik ve intihal ile suçlamıştır. Murat Bardakçı'ya göre Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı romanı, hikâyesi ve anlatım şekli ile Amerikalı yazar Norman Mailer'in Ancient Evenings adlı romanının bir kopyasıdır. Ayrıca suçlamalara göre Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanı Mehmet Fuat Carım'ın Kanuni Devrinde İstanbul isimli eserinden birebir pasajlar içermektedir. Orhan Pamuk günümüze dek bu konuyla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
Orhan Pamuk'un Sri Lanka'da düzenlenecek olan Edebiyat Festivaline katılması Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters sans frontières) tarafından eleştirildi. Örgüt Orhan Pamuk'u ve festivale katılmak isteyen diğer edebiyatçıları Sri Lanka'daki baskıları meşru hale getirmekle suçladı.
Orhan Pamuk davası
Yazar Orhan Pamuk, Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi" açıklamasında bulununca hakkında TCK'nın 301. maddesinden ‘Türklüğe hakaret’ davası açıldı.
16 Aralık 2005'de ilk duruşması yapılan Pamuk davası Adalet Bakanlığı'ndan beklenen yazı gelmediği için 7 Şubat 2006 tarihine ertelendi. Şişli Asliye Ceza Mahkemesi, bu tür davalar için Adalet Bakanlığı'nın yazılı izninin gerektiğini belirterek izin verilip verilmediğinin sorulması için bakanlığa yazı yazılmasına karar verdi ve duruşmayı da 7 Şubat'a erteledi. Duruşmanın ertelenmesi kararına AB yetkililerinden tepkiler geldi. Dava günü Şişli Adliyesi önündeki Pamuk ve yabancı yetkililere yönelik protesto gösterileri, Türkiye ve dünya basınında önemli yer tuttu.
AB - Türkiye Karma Parlamento Eş Başkanı Joost Lagendijk, "hükümet, parlamentoya değişiklik yasası getirebilir. Yapılacak şey budur. Türkiye'nin imajına büyük bir zarar vermiştir. Avrupa'da kötü bir imaj doğmuştur. Ünlü bir yazar hakkında dava açarsanız, dışarıda milliyetçiler bu yazarı dövmek için arabasına saldırırsa, burada ciddi bir sorun vardır" dedi.
AP Türkiye Raportörü Camiel Eurlings de, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı şeklinde konuştu.
Türkiye ile AB arasında ciddi gerilime neden olan Orhan Pamuk’un hakkındaki dava 22 Ocak 2006 tarihinde düştü.
Adalet Bakanlığı, Şişli İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği yazıda, Yeni Ceza Yasası gereği izin yetkisi olmadığını hatırlatarak, Pamuk'un yargılanması için Adalet Bakanlığı’nın izin verdiğine ilişkin belge bulunmadığı gerekçesiyle davanın düşmesine karar verdi.
Ödülleri
1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü Karanlık ve Işık (iki yazar arasında paylaşıldı)
1983 Orhan Kemal Roman Ödülü Cevdet Bey ve Oğulları
1984 Madaralı Roman Ödülü Sessiz Ev
1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (Birleşik Krallık) Beyaz Kale
1991 Prix de la Découverte Européene (Fransa) Sessiz Ev (Fransızca çevirisi nedeniyle)
1991 Antalya Altın Portakal film festivali en iyi senaryo Gizli Yüz
1995 Prix France Culture (Fransa) Kara Kitap
2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) Benim Adım Kırmızı
2002 Premio Grinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı
2003 Premio rinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı
2003 International Impac-Dublin Literary Award (İrlanda)
2005 Prix Médicis Etranger (Fransa) Kar
2005 Alman Yayıncılar Birliği'nin Barış Ödülü (Almanya)
2005 Richarda Huch Ödülü (Almanya)
2006 Le Prix Méditerranée étranger Ödülü (Fransa) Kar
2006 Nobel Edebiyat Ödülü (İsveç)
2006 Washington University'nin Seçkin Hümanist Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)[24]
2006 Commandeur de l'ordre des arts et des lettres (Fransa)
2008 Ovid Ödülü (Romanya)
2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)
2012 Sonning Ödülü
Fahri Doktoraları
2006 Tiflis Üniversitesi
2007 Berlin Serbest Üniversitesi
2007 Boğaziçi Üniversitesi
2007 Georgetown Üniversitesi
2007 Tilburg Üniversitesi
2007 Madrid Üniversitesi
2008 Floransa Üniversitesi
2008 Beyrut Amerikan Üniversitesi
2009 Rouen Üniversitesi
2010 Tiran Üniversitesi
2010 Yale Üniversitesi
2011 Sofya Üniversitesi
Onur üyelikleri
2005 American Academy of Arts and Letters Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)
2008 Social Sciences of Chinese Academy Onur Üyesi (Çin)
2008 American Academy of Arts and Sciences Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)
Orhan Pamuk Kitapları - Eserleri
- Masumiyet Müzesi
- Kar
- Cevdet Bey ve Oğulları
- Sessiz Ev
- Beyaz Kale
- Kara Kitap
- Gizli Yüz
- Yeni Hayat
- Benim Adım Kırmızı
- Öteki Renkler
- İstanbul
- Babamın Bavulu
- Manzaradan Parçalar
- Saf ve Düşünceli Romancı
- Ben Bir Ağacım
- Kafamda Bir Tuhaflık
- Şeylerin Masumiyeti
- Kırmızı Saçlı Kadın
- Hatıraların Masumiyeti
- Balkon
- Babalar, Analar ve Oğullar
- Turuncu
- Ara Güler's İstanbul
- Veba Geceleri
- Evden Kaçmanın Yolları
- Seçilmiş Əsərləri
- Üç İstanbul Romanı: Kara Kitap - Masumiyet Müzesi - Kafamda Bir Tuhaflık
Orhan Pamuk Alıntıları - Sözleri
- Yeni yazarlar denemek lazım.bazen gerekli sakinlik için yenilik için (Hatıraların Masumiyeti)
- Her şeyin budalalık olduğunu biliyor, gene yaşıyorum. (Babalar, Analar ve Oğullar)
- Kafamda bir tuhaflık var, ne yapsam bu alemde yapayalnız hissediyorum kendimi. (Kafamda Bir Tuhaflık)
- . Bütün bilincim silinsin, geçmişimden hiçbir iz kalmasın, gelecekten ve beklentilerimden de hiçbir iz kalmasın istiyorum. . (Sessiz Ev)
- Ama mutsuzluk gerçek bir intihar nedeni olsaydı Türkiye’deki kadınların yarısı intihar ederdi. (Kar)
- Mutluluk nedir ? ''Bütün bu yokluğu, ezikliği unutabileceğin bir dünya bulmak. Birisini bütün bir dünya gibi tutabilmek..' (Kar)
- "Ölümden korkuyorum." (Beyaz Kale)
- Eğer orada yeterince uzun bir süre yaşamışsak bir şehir hatıralarımız için bir çeşit müze olur. (Hatıraların Masumiyeti)
- Ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum. (Kırmızı Saçlı Kadın)
- Roman sanatı,kendimizden bir başkası gibi ve başkalarından kendimiz gibi söz açabilme hüneridir. (Saf ve Düşünceli Romancı)
- “Ruhum hem bir eşyanın ruhu hem de bir saatin. Karanlıkta ışıldar ve aydınlıkta kendi içine kapanınca ben de kendi içime dönerim.'' (Şeylerin Masumiyeti)
- Ah ne kadar da güzeldir çocukken haksızlığa uğrayıp, yatağa yatıp ağlaya ağlaya uyuyakalmak! (Benim Adım Kırmızı)
- İnsan ne kadar sıkılırsa o kadar hayal kurar. İyi yazabilmem için, iyi sıkılabilmem; iyi sıkılabilmem için de hayatın içine girmem gerekir. (Öteki Renkler)
- Ahmet keyifle: “Canım burası Türkiye!” dedi. “Gerçeğin kendisiyle değil, kötü bir taklidiyle karşı karşıyayız!” (Cevdet Bey ve Oğulları)
- Bir kadına uygulanan en sert şiddet sarılmak olmalıydı. (Kar)
- Mutluluğumuzun ve mutsuzluğumuzun nedeni yaşadığımız hayattan çok, ona verdiğimiz anlam. (Babamın Bavulu)
- Zaten okumak yazarın harflerle anlattığı şeyleri aklın sessiz sinemasında bir bir resimlendirmekten başka nedir ki? (Kara Kitap)
- İnsan Dostoyevski’yi hem kendini kaptırarak hem de hayatın tam böyle olmadığını düşünerek okur. (Saf ve Düşünceli Romancı)
- Çocuk olmak istiyordum! (Beyaz Kale)
- "Tekrar, mutluluğun kaynağı, garantisi ve ölümüdür!" (İstanbul)