İstanbul İstanbul - Burhan Sönmez Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

İstanbul İstanbul kimin eseri? İstanbul İstanbul kitabının yazarı kimdir? İstanbul İstanbul konusu ve anafikri nedir? İstanbul İstanbul kitabı ne anlatıyor? İstanbul İstanbul PDF indirme linki var mı? İstanbul İstanbul kitabının yazarı Burhan Sönmez kimdir? İşte İstanbul İstanbul kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Burhan Sönmez

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750517167

Sayfa Sayısı: 228

İstanbul İstanbul Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Bir çocuk karanlığa kalmış ve dar sokaklarda yönünü şaşırmışsa orası İstanbul’dur. Eski sevgilisini bulmak için maceraya atılan gencin, siyah tilki kürkünün peşine düşen avcının, fırtınada sürüklenen geminin, dünyayı bir elmas gibi avucuna almak isteyen prensin, boyun eğmemeye yeminli son isyancının, şarkıcılık hayaliyle evden kaçan kızın, para babalarının, hırsızların ve şairlerin vardığı kent İstanbul’dur. Her hikâye burayı anlatır.”

Pus dağıldıkça çoğalan renkleriyle, surları, kuleleri, kubbeleriyle İstanbul... Kırmızı bir şal, siyah bir hırka, Berber Kamo’nun dükkânı, Şerafet Bey’in saati, Küheylan Dayı’nın tabancası... Yerin üç kat altında, küçücük bir hücrede dört adam, titreyip kıvranarak hikâyeler anlatıyorlar birbirlerine. Kaygıyla ve kahkahayla... İstanbul’daki zamanı, geçmiş ve bugün diye ayırmak yerine, yeraltındaki ve yer üstündeki zaman diye ayırarak, anlatıyorlar.

Burhan Sönmez, acının ve her şeye rağmen umudun yörüngesinde dönen bir kenti, büyük bir romanla yeniden yaratıyor. İstanbul İstanbul... demir kapının paslı sesi... “acıda herkes yalnızdır, sen de çözüleceksin...”

İstanbul İstanbul Alıntıları - Sözleri

  • Acı bede­ni, korku ise ruhu esir alır ve insanlar bedenlerini kurtar­mak için ruhlarını satarlar.
  • Benim inançsızlığım mutlaktı; malzeme­si insan olan siyaset dünyayı nasıl değiştirebilirdi ki? İyiliğin toplumu kurtaracağını ve mutlu kılacağını iddia edenler, in­sanı tanımıyorlardı. Bencilliği görmezden geliyorlardı, ana­sını satayım. Çıkarcılık, hırs ve rekabet, insanlığın temeliy­di.
  • Kendi içimdeki sesi dinliyordum. Gördüklerimden çok görmediklerime bağlıydım, herkes gibi.
  • “Kusurlarınızı kabul ettiğiniz görülmemiştir, özür dilemeyi bilmezsiniz. Kendi yakınlarınıza tecavüz eder, sonra namus için adam öldürürsünüz. Tanrının adı daima dilinizdedir. Çok iyi ağlarsınız. Ağıt dinleyip eski günleri hayal edersiniz. Dünya yansa umurunuzda değil, yeter ki evinizin duvarından bir taş eksilmesin. Kötülüğün dışarıdan geldiğine inanırsınız. Kötülüğün kaynağı ya komşunuz ya da köye gelen yabancılardır. Kendi kalbinizde bir yılan taşıdığınızı görmezsiniz.”
  • Acının yokluğu, mutluluk demekti bize. Buna razıydık. Bıraksalar böyle mutlu yaşardık.
  • Herkes İstanbul'un güzelliğini anlatıyor, kimse orada mutlu yaşamayı beceremiyordu. Belirsizlik, bencillik ve şiddet kentin güzelliğini örtüyordu.
  • Acı bedeni, korku ise ruhu esir alır ve insanlar bedenlerini kurtarmak için ruhlarını satarlar.
  • Beklemeyi bilmek de sanattı.
  • İnsan kendini ne kadar hazırlarsa hazırlasın, acıyı yaşadığı an zihni tutuluyordu. Acı nedeniyle zamanın akışı kesiliyor, gelecek duygusu yitiyordu.
  • Acının en iyi tanığı, acı verenlerdir.
  • Kimilerine acıdan başka öğretmen gerekmezdi.
  • Deniz ve toprak insandan önce vardı, kent ise insanın yarattığı dünyadır.
  • İstanbul'u ne kadar, acıyı ne kadar biliyorsanız, beni de o kadar biliyorsunuz. Hepsi eksiktir.
  • Herkes aynı dili konuşuyor, yine de kimse birbirini anlamıyordu. Her zihnin içinde başka zihinler yaşıyordu.
  • "Cehennem acı çektiğimiz yer değil, Acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.."

İstanbul İstanbul İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir Değil Tam İki İstanbul Masalı!: Toplanın, size muhteşem bir yazardan ve onun harikulade romanından bahsedeceğim. Aslında kitabı okurken niyetim inceleme yazmak değildi. Fakat bu kitapla ilgili bir şeyler yazmazsam benim gözümde esere haksızlık etmiş olurum. Öncelikle Burhan Sönmez, bu kitabı okumaya başlayana kadar adını bile duymadığım bir yazardı. Muhtemelen büyük çoğunluğunuz da yazarın adını ilk defa şimdi görüyordur. Sakın endişeye kapılmayın, geç kalmadınız! Burhan Sönmez, daha kitabın başından itibaren öyle güzel bir dil kullanıyor ki, tam bir edebiyat şölenini elinizde tuttuğunuzu hemen anlıyorsunuz. Yazarın dile bu kadar hakim oluşu, sade bir üslup kullanmasına karşın yoğun ve sembolik anlatımları okura ustaca geçirmesi, vermek istediği mesajın bir kısmını okurun önüne sunup bir kısmını okurun çabasına bırakması, sapına kadar gerçek bir hikayeyi masalsı bir anlatımla sunması ve aynı anda birden fazla konuya değinebilmesi beni ziyadesiyle şaşırttı. Garip bir bilgi daha vereyim size, sonra uzatmadan kitabın konusuna değineceğim. Yazarın bize sunduğu edebiyat şöleni öyle bir noktadaydı ki, kitabı beraber okuduğumuz arkadaşımla aramızda şöyle bir diyalog geçti: "Hani küçükken sevdiğimiz çikolatayı veya şekeri hemen bitmesin diye ağzımızda eritiriz ya, işte bu kitabı okurken de öyle yapmak istedim." Kitabın ismi, "İstanbul İstanbul." Yani iki tane İstanbul. Madalyonun iki yüzü gibi. Yer altı ile yer üstü gibi. İyilikle kötülük gibi. Yaşamla ölüm gibi. Acıyla tatlı gibi. Mutlulukla mutsuzluk gibi. Bu kavramları gereksiz yere çoğaltmıyorum. Bu kavramların her biri kitapta kendisine yer bulmuş ve çoğu aynı cümlenin içerisinde birlikte yer almış. Yazarın ustalığı da tam olarak bu noktalarda kendisini göstermiş. Bilirsiniz, vakti zamanında çoğu kişi İstanbul Haydarpaşa garından "Seni yeneceğim İstanbul!" diyerek İstanbul'a ayak basmıştır. İşte o insanların büyük çoğunluğu İstanbul'un gücü karşısında ezilmiş ve yenik düşmüştür. İstanbul'un büyük bir cazibe merkezi olmasının yanında bir de oldukça güçlü bir yıkıcılığı vardır. Yıkılanlar ise maalesef, İstanbul'da yer bulamamış ve kentin yer altında yaşamak zorunda kalmıştır. Kitapta ise İstanbul'un kötü yüzüne maruz kalan, çeşitli sebeplerle (Kitapta ana sebep "devrimcilik" olarak gösterilse de karakterlerin hiçbiri tam anlamıyla devrimci özelliği taşımamaktadır.) yer altında 2 metrekarelik bir hücrede işkence edilen, dört kişiden (Öğrenci Demirtay, Doktor, Berber Kamo ve Küheylan Dayı.) bahsedilmektedir. Görünen konu budur. Fakat kitap bu kadar basit bir konuyu işlememektedir. Detaylı ve doyurucu konuları okurken sizin keşfetmeniz gerekmektedir. İşte bütün kitap, bu dört kişinin anlattığı hikayeler etrafında şekillenmekte ve toplam 10 nefis bölümden oluşmaktadır. Kitabın büyüsü ise şu noktadır: Yazar iyiliği anlatırken kötülüğü, yer altını anlatırken yer üstünü, mutluluğu anlatırken mutsuzluğu, zamanı anlatırken zamansızlığı, yaşamı anlatırken ölümü anlatabilmektedir. Eserin alt metinlerinde birçok metne gönderme, birçok konuya değinme bulunmaktadır. En azından bir göndermeyi bile fark etmek, kitaptan alınan edebi hazzı neredeyse somutlaştırmaktadır. Böyle kitaplarla karşılaşınca, "İyi ki edebiyat var!" diyorum... Değerli okurlar, edebiyat bizim ortak noktamız. Ortaklıklarımızı artıralım. Keyifli okumalar dilerim. (Semih Doğan)

İnsan İnsan: Son dönem Türk Edebiyatının en başarılı romanı olduğunu çok rahat söyleyebilirim İstanbul İstanbul için. Kitapta edebiyata ve yaşamaya dair her şey var. Bu kadar çok şeyi sadece iki yüz küsurlu sayfada bu kadar etkili bir biçimde biz okuyuculara sunmayı başardığı için Burhan Sönmez’in önünde eğilip, elini öpüp başıma koymak istiyorum. İNSAN VE KENT. Kitap bize insan ve kent ilişkisini o kadar akıcı ve sarsıcı bir şekilde sunuyor ki yazara hayran kalmamak elde değil. İstanbul’un iki yüzü; altı ve üstü, sokakları ve dehlizleri, binaları ve kapkaranlık hücreleri, güzelliği ve acımasızlığı, görünürlüğü ve gizini okuyoruz. Türkiye’deki seksen iki olaylarının bir kenti nasıl vahşi bir canavara dönüştürdüğünü ve bu kentle beraber insanların şeytanlaştığını okuyoruz. Bu kentin Osmanlıdan kalma hücrelerinden birinde dört adam. Her birinin ayrı hikayesi. İNSAN VE İNSAN: Bu dört adamın hikayelerini okuyoruz kitapta. Sırayla anlatıyorlar. Kitap da bu şekilde on bölümden oluşuyor. Yani on gün. Kitap kahramanları Kamo lakaplı Berber Kamil, Küheylan Dayı, Öğrenci Demirtay ve Doktor. Her birinin ağzından diğerinin hikayesini okuyoruz. Bir tarafta işkence ve acı, diğer tarafta yaşam ve hayal. Bire iki metre çapında bir hücrede dört insan ne yaparlar, diye kendimize sorduğumuzda çok farklı cevaplar ve hikayeler çıkabilir ortaya. Ama sanırım bunu Burhan Sönmez kadar kimse güzel anlatamazdı. İnsanın insanla olan samimi ilişkisi nasıl da acının üstesinden gelebildiğini görüyoruz. Bu dört adam birbirlerine asıl sırlarını söylemeden yer yer hikayeler, ki bu hikayeler ünlü romanlara, ünlü halk hikayelerine göndermelerle doludur, yer yer de bilmeceler sorarak zamanın ayrı bir boyutunu keşfediyorlar. Burhan Sönmez’in metinler arası göndermelerine bayıldım. O kadar gerçekçi, o kadar hissedilir anlatılmış ki bu dört adamın hissettiklerini hissediyor okuyucuda. Ben bu duyguları o kadar yoğun yaşadım ki, bunu anlatmakta bile güçlük çekiyorum. İşkence edende işkenceye maruz kalanda insandır kitapta. Etleri parçalanan, oluk oluk kanları akan, karanlıklarda aç kalan insandır ve bunu bu insanlara yapanda insandır. Ama sanırım kitabın beni en etkileyen yerlerinden biri de bu durum içim Berber Kamo’nun isyan ederek söyledikleri oldu. “Dünyada insanların ulaşmadığı bir yer kaldı mı, Küheylan Dayı? Lüks ciplere, polis otolarına, işçi servislerine binerler. Bankaları, okulları, ibadethaneleri doldururlar. Kentleri ve köyleri, dağları ve ormanları istila ederler. Senin çok sevdiğin İstanbul da onlarındır. Yalan söyler, ırza geçerler. Her yere ulaşmaları yetmez, bizim içimize de girerler. Bedenimizi elde ederler. İnsanlardan kaçsak bile kendimizden nasıl kaçabiliriz? Bizi bizden nasıl kurtarabiliriz? Devrimciler veya politikacılar, öğretmenler veya vaizler bu soruyu düşünmek yerine, uzun uzun konuşur, herkesle birlikte kendilerini de aldatırlar. İşkencecilere bu yüzden saygı duyarım. Yalana gerek görmez onlar. Gerçeği gizlemezler. Kötülüğü çekinmeden sahiplenirler. Tanıdığım en saygın insanlar sizsiniz, dedim onlara. O sırada etimi doğruyorlardı mezbahadaki bir hayvanı canlı canlı parçalar gibi. Size gerçekten saygı duyuyorum, dedim, sizin içinizle dışınız bir. Olduğunuz gibisiniz, dedim. Sözlerime hiddetlendiler, kontrollerini yitirdiler. Duvarları dövüp, camları kırdılar. Acıyla bağırdılar. Kapıyı sertçe çarptılar. Beni gözlerim bağlı, duvara zincirli halde bırakıp odadan çıktılar. Gündüz müydü, gece miydi? Dışarıda yaşam hızlı mı, yavaş mı akıyordu? Belki yan odalardan birine girdiler, belki telefona sarılıp eşlerini aradılar ve onları özlediklerini söylediler…” İNSAN VE İDEOLOJİ: İnsan bazen bir ideoloji uğruna bütün yaşamını heba edebilir. Ya da insanın yaşamı bazen savunduğu bir ideoloji uğruna cehenneme dönebilir. Hücredeki bu dört adam aynı ideolojiye sahiptirler. Ama insan kendisi gibi düşünmeyeni asla kabul etmediğinden karşı tarafla çatışır ve öldürür. Güçlü güçsüzü ezer. Güçlü güçsüzün kökünü kazımak için, ele geçirdiği karşı taraftan kişilere işkence uygular ve bilgi ister. Burhan Sönmez Türkiye’nin yaralarından birisini kitabında ustaca sunmuş ve biz okurlara neyin yanlış, neyin doğru olduğunun farkındalığını kazandırıyor. TANRI, ŞEYTAN ve İNSAN: Yüz yıllardır süre gelen bu anlaşılmaz üçgeni de sorguluyor kitapta Burhan Sönmez. İyilik ve kötülük kavramları ışığında Tanrı Ve Şeytan’ın çatışmasını da sorgulatıyor. Tanrının neden bunca kötülüğe müsaade ettiğini yüzyıllardır sorulduğu gibi o da soruyor. Peki insan bunun neresinde? Sönmez’e göre tanrı iyiliği var etmedi, tanrı kötülüğü var etti, insan bu kötülük içinde iyiliği buldu. Belki de bundan dolayı yeryüzünde kötülük çok ve iyilik azdır. Bu konuları bile yazar o kadar ustaca bizlere sunuyor ki, merakla okuyor, acıyla etleri parçalanmış bu adamlara kulak kabartıyor ve onlara hak vermeden edemiyoruz. ZAMAN: Zaman nedir? Güneşin batıp doğması mı, saatin tik takları mı? Hangisidir zaman? Peki ne saattiniz ne de güneşiniz varsa nasıl bir zamandan söz edilebilir? İnsan tarafından belirlenmiş zaman kavramlarını yitirdiğiniz de zamanı da mı yitiriyorsunuz? Ben kendime bu soruları sordum okuma sürecinde. Kapkaranlık bir hücrede kalınca sanırım zamanda önemsizleşiyor. Ancak bu dört adam zamanın üstesinden gelmenin yolunu buluyorlar. Nasıl mı? Onun olmadığını kabul edip bir birlerine hikayeler anlatarak, olmayan bardaklardan olmayan çayları içerek, olmayan sigaraları tüttürüp olmayan rakıları içerek, hayaller ve sözle hücrelerinin duvarlarını süsleyerek ve muhabbetle ısınarak zamanın üstesinden geliyorlar. Ah Burhan Sönmez cidden kaburgamı acıttın. Bunu inanın abartmadan söylüyorum, içimde anlamadığım bir acı kaldı. Kitap bitti ama aslında bitmedi, içimde akıyor, akıyor, organlarımda şekillenerek sürüp gidiyor. İnsanı, kentleri, özellikle İstanbul’u, zamanı, Tanrı ve Şeytanı, iyilik ve kötülüğü düşünüyorum. Bu okuduğum ilk kitabındı. Bunu sindirdikten sonra diğerlerine hemen soyunacağım. İyi ki yazmışsın Burhan Sönmez. (GökHan)

“Aslında uzun hikâye ama ben kısa anlatacağım”. Çünkü uzun lafın kısası şu: “Herkes İstanbul’un güzelliğinden bahsediyor ama kimse orada mutlu yaşamayı beceremiyordu.” *** Bu sefer bildiğim yerden geldi. 33 sene önce Kadıköy Şifa Hastanesi’nde (artık yok) doğmuş, hayatının 32 senesini İstanbul’da geçirmiş (artık geçirmiyor) bir İstanbullu olarak, duygusunun yakınlığına dayanak bulabileceğim bir kitapla buluştum. Ama “hangi İstanbul” diye sorarsanız, orada işler biraz karışır. *** Hikâyenin geçtiği yıldan açık açık bahsediliyor mu, hatırlamıyorum. Ama lüzum yok, çünkü biliyoruz. İstemediğimiz kadar tanıdık. Herkesin aynı anda gördüğü histerik bir karabasan gibi. Uyandık ama karabasan göğsümüze bastırmaya devam ediyor. Ve herkes aynı kabustan uyandığı halde kimse bu ortak yaşanmışlıktan bahsetmiyor. Tam da bu yüzden bu kitaba kulak vermenin ve yaşanan acılara tanıklık etmenin tokadına ihtiyacımız var. Bu tokadın kendi içinde bir kıymeti var. *** İstanbul’un altında bir İstanbul’dayız. Zindanda. Siyasi suçlular orada bir hayat yaşıyor. Daha doğrusu, bir biçimde hayatta kalıyor. Elbette kalabilenler. Bizim ekip mesela. Bir doktor, bir öğrenci, bir berber ve Küheylan Dayı. Bir de karşı hücrede Zinê Sevda. Bir de bazı oğullar, bazı hanımlar, bazı ablalar var. Onlar yukarıdaki İstanbul’da. Güvendeler mi? Söylemek zor. Ama yine de aşağıdakiler, yukarıdan kimsenin aşağıya sürüklenmesini istemiyor. Yukarısı önemli, İstanbul önemli, bu kentin ve ümitlerinin yaşamaya devam etmesi gerek. *** İçerinin ve dışarının işkenceleri, yazar Burhan Sönmez tarafından oldukça mütevazı bir üslupla anlatılıyor. Başka bir ifadeyle, sözün söyleniş biçimi, söz ile okur arasına girmiyor ve odağı kendi üzerine çekmiyor. Böylece biz kurguda engellere takılmadan, gönlümüzce ilerleyebiliyoruz. “O halde özelliksiz, silik bir üslup mu” diye sorarsanız, değil. Zira okuru kurguda bu kadar özgür bırakabilmenin epey önemli bir özellik olduğunu düşünüyorum. *** Burhan Sönmez’i keşfetmek son zamanlarda başıma gelen iyi şeylerden biridir. İstanbullarla en yakın zamanda tanışmanızı temenni ederim. *** Sevgiler efendim! (Burcu Booker)

İstanbul İstanbul PDF indirme linki var mı?

Burhan Sönmez - İstanbul İstanbul kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İstanbul İstanbul PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Burhan Sönmez Kimdir?

Masumlar adlı romanı ile 2011 yılı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'ne değer görüldü.

Murathan Mungan'ın hazırladığı Bir Dersim Hikâyesi adlı kitapta Tarih Öncesi Köpekler öyküsüyle yer aldı. (2012)

Burhan Sönmez, Haymana’da doğdu. İstanbul’da Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre avukatlık yaptı. TAKSAV’ın (Toplumsal Araştırmalar, Kültür ve Sanat için Vakıf) kurucuları arasında yer aldı. ÖDP’nin (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) kurucu üyeliğini ve genel başkan yardımcılığını yaptı.

Politik nedenlerle birkaç kez gözaltına alındı. 1996 yılında polis marifetiyle ağır yaralandı. Uzun yıllar İngiltere’de (İşkence Tedavi Merkezi’nin desteğiyle) tedavi gördü. Şiire ilgi duymasına ve ulusal ölçekli yarışmalarda ödül almasına rağmen, sonradan romana yoğunlaştı. Elektriksiz ücra bir köyde, Kürtçe masallar anlatan bir annenin elinde büyümüş olması ve buna modern edebiyatın gücünü katması, yazarlığının ilhamını ve alt yapısını oluşturur.

Romanları otuz sekiz ülkede yayımlandı. Uluslararası PEN bünyesindeki ‘Writers Circle’ın kurucularındandır. 2016 yılından beri Uluslararası-PEN yönetim kurulunda yer almaktadır. ODTÜ’de Edebiyat Kuramı ve Roman üzerine ders verdi. ABD’de Vaclav Havel Ödülü’ne (2017), Britanya’da EBRD Edebiyat Ödülü’ne (2018) değer görüldü.

Halen İstanbul’da ve Cambridge'te yaşıyor.

Kuzey (2009), Masumlar (2011), İstanbul İstanbul (2015) romanlarını izleyen Labirent (2018), Burhan Sönmez’in dördüncü romanıdır. Masumlar, 2011 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü ve İzmir St. Joseph En İyi Roman Ödülü’nü aldı. Bir Dersim Hikâyesi (Metis, 2012), Bana Adını Söyle (YKY, 2014) ve Gezi (Almanya, Binooki, 2014) öykü derlemelerine katılan Sönmez, BUYAZ’ın verdiği 2015 Öykü Onur Ödülü’nün sahibi oldu. Şair William Blake’in Cennet ile Cehennemin Evliliği kitabını Türkçeye çevirdi (Ayrıntı, 2016).

KUZEY

Burhan Sönmez‘in ilk romanı olan Kuzey, Rinda adlı genç bir avcının serüvenini anlatmaktadır. Daha iki yaşındayken babası onları terk edip gitmiş, ama yirmi yıl sonra köyüne dönerken ölmüştür. Rinda, babasının ölümündeki sırrı çözmek için kuzeye gider ve yeni bir dünyaya tanık olur. Felsefi bir masal edasıyla tasvir edilen kuzey, hem babasını hem de kendini tanımanın macerası olur onun için. Gazali, İbni Rüşd gibi İslam filozofları ile Aristo, Heidegger ve Marks gibi Batılı düşünürlerin fikirleri aracılığıyla, varlık ve aşk üzerine süren arayışlar, romandaki gizemin çözülmesinde anahtar rol oynar.

MASUMLAR (2011 yılı Sedat Simavi Edebiyat Ödülü)

Sır kitabı taşıyan bir kadın, masum şiirlere inanır. Uykusuz bir adam, mezarlıklardan ve ölümün kıyısından geçerek hayata tutunmaya çalışır. Herkesin bir sırrı ve günahı vardır. Adamla kadın, bir gün kaderin kırık köprüsünde karşılaşırlar. Kadın kitap falı bakar, adam kendi kendine bozkır türküleri mırıldanır. Haymana Ovası’nda, Tahran’da ve Cambridge’te geçen hayatlar… Eski zamanların umudunu taşıyan bu romanda Burhan Sönmez, farklı rüzgârların savurduğu çok sayıda kahramanı usta bir incelikle bir araya getiriyor.

Burhan Sönmez Kitapları - Eserleri

  • İstanbul İstanbul
  • Labirent
  • Masumlar
  • Taş ve Gölge
  • Kuzey
  • Hespên Reş Bayên Sorgevez

Burhan Sönmez Alıntıları - Sözleri

  • Beklemeyi bilmek de sanattı. (İstanbul İstanbul)
  • Bu yüzden hep düşünürüm, insanlar kentleri kurdukları için mi yıldızları unuttular, yoksa yıldızları unuttukları için mi kentlere sığındılar? Geceleri göğe bakanlar o kadar azaldı ki, yıldızlar katında umulmadık bir hareketlenme yaşandığını, bunun dünyamıza yeni bir çağ kapısı açmakta olduğunu bile kimse bilmiyor... (Kuzey)
  • “Haklısın, artık kimse doğduğu yerde yaşlanmıyor,” diye karşılık verdi. (Masumlar)
  • Ölüm herkese eşit mesafedeydi. (Masumlar)
  • "Önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir." (Taş ve Gölge)
  • İnsan insanın en iyi sığınağıydı.. (Masumlar)
  • "Aradaki yılların ve mesafelerin önemi yok. Ölüler her zaman, her yerde yeniden ölebilir. Ben de yeniden doğabilirim (doğabilir miyim?)." (Labirent)
  • Savaş yalanlarla başlar, yalanlarla sürer, gerçeklerle biter. Ve daima birileri geride kalır. (Labirent)
  • Dün gece uyuya­madığım için gözlerim yanıyordu… (Masumlar)
  • Bilgelik, kolay düşman kazandıran bir hazineydi; herkesin gözünü alırdı, hem iyilerin, hem kötülerin. (Kuzey)
  • “Kusurlarınızı kabul ettiğiniz görülmemiştir, özür dilemeyi bilmezsiniz. Kendi yakınlarınıza tecavüz eder, sonra namus için adam öldürürsünüz. Tanrının adı daima dilinizdedir. Çok iyi ağlarsınız. Ağıt dinleyip eski günleri hayal edersiniz. Dünya yansa umurunuzda değil, yeter ki evinizin duvarından bir taş eksilmesin. Kötülüğün dışarıdan geldiğine inanırsınız. Kötülüğün kaynağı ya komşunuz ya da köye gelen yabancılardır. Kendi kalbinizde bir yılan taşıdığınızı görmezsiniz.” (İstanbul İstanbul)
  • Deniz ve toprak insandan önce vardı, kent ise insanın yarattığı dünyadır. (İstanbul İstanbul)
  • İnsan kendini ne kadar hazırlarsa hazırlasın, acıyı yaşadığı an zihni tutuluyordu. Acı nedeniyle zamanın akışı kesiliyor, gelecek duygusu yitiyordu. (İstanbul İstanbul)
  • Bir gün ölecektim, bu yüzden her gün yaşamayı öğrendim. (Kuzey)
  • Benim inançsızlığım mutlaktı; malzeme­si insan olan siyaset dünyayı nasıl değiştirebilirdi ki? İyiliğin toplumu kurtaracağını ve mutlu kılacağını iddia edenler, in­sanı tanımıyorlardı. Bencilliği görmezden geliyorlardı, ana­sını satayım. Çıkarcılık, hırs ve rekabet, insanlığın temeliy­di. (İstanbul İstanbul)
  • Çok eskiden Moğol imparatoru Timur'un askerleri Osmanlıları yendikten sonra bu tepede mola vermiş, yaz sıcağında çadırlarını yıldızlar kadar kalabalık yaymışlar. Timur'un yanındaki kızı Mana daha ergenlik çağındaymış ve kimse bilmeden geceleyin bir korkuya sarınarak kendini bu uçurumdan aşağıya bırakmış. Kızına yürekten bağlı olan Timur, bir savaşta yaralanan ve sonraki savaşlarda intikamını fazlasıyla aldığı aksak bacağıyla gelip, uçurumun karanlığına ve gökyüzündeki kudretli yıldızlara bakmış. Yumruklarını göğe doğru sıkıp, "Hey Mana!" diye bağırmış. Onun hıçkırıklarına ilk kez tanık olan savaşçılar burayı Hey-mana Ovası diye anmışlar ve bu isim söylencelere karışıp nice ölümlerden geçerek Kewe'ye kadar ulaşmış. Şairin dediği gibi: Sabahları doğan güneşin yeni ışığına ve yeni rengine aldanma Şu ağacın yemişi dünden yeşillendi adı ise daha eskiden kalma (Masumlar)
  • Hayal kurup kurmadığımın farkında değilim. Bir an düşünüyorum. Yine beyaz bir duvar geliyor gözlerimin önüne. Ufku boydan boya kaplayan bir duvar, uzayıp gidiyor. İnsan karanlığa alışabilir, her yerde karşılaşır onunla, ama sonsuz beyazlık zor. (Labirent)
  • Seven herkes ölüyorsa, seni bundan uzak tutmak isterim. (Masumlar)
  • Şüphe, gerçeği bulmanın anahtarıdır. Sonrasında varılacak yer ne olursa olsun, soru sormaktan, görünenin ardındaki gerçeği aramaktan vazgeçmemeliyiz. İnanmakta güçlük çektiğimiz şeyi bazen kabul edip, hayata oradan bakmak gerekir. Böylece hem kendimizi gözler, hem de hayatla aramızdaki ilişkiyi sınarız. (Kuzey)
  • İstanbul'u ne kadar, acıyı ne kadar biliyorsanız, beni de o kadar biliyorsunuz. Hepsi eksiktir. (İstanbul İstanbul)