İslam Medeniyeti Tarihi - Wilhelm Barthold Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İslam Medeniyeti Tarihi kimin eseri? İslam Medeniyeti Tarihi kitabının yazarı kimdir? İslam Medeniyeti Tarihi konusu ve anafikri nedir? İslam Medeniyeti Tarihi kitabı ne anlatıyor? İslam Medeniyeti Tarihi PDF indirme linki var mı? İslam Medeniyeti Tarihi kitabının yazarı Wilhelm Barthold kimdir? İşte İslam Medeniyeti Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Wilhelm Barthold
Çevirmen: Fuad Köprülü
Tasarımcı: Emin Bebek
Yayın Evi: Akçağ Yayınları
İSBN: 9789753385824
Sayfa Sayısı: 328
İslam Medeniyeti Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Türk tarihinin çok geniş bir devri, Türklerin İslamlığı kabul etmelerinden Tanzimat'a kadar, bin yıllık bir devre İSLAM TARİHİ denilen umumi çerçeve içine dahildir.Türkler, İslam ümmeti camiasına girerek, İslam medeniyeti adını verdiğimiz büyük kültür dairesinin gelişmesine - Araplar, İranlılar ve sair Müslüman unsurlarla beraber-bin yıldan fazla çalışmışlar, muhtelif İslam sahalarında askeri aristokrasiye dayalı devlet kurmuşlar ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nn kuruluşundan başlayarak son asra kadar, İslam dünyasının hegemonyasını ellerinde tutmuşlardır.İşte bu bakımdan, dünyanın ve bilhassa İslam dünyasının kaderi üzerine büyük ve devamlı tesir yapmış olan Türklerin tarihini bilmeden İslam Tarihi'ni anlamanın mümkün olamayacağı nasıl tabii ise, İslam tarihi çerçevesi içine sokmadan Orta Zaman Türk Tarihi'ni anlamanın mümkün olamayacağı da o kadar tabiidir.
İslam Medeniyeti Tarihi Alıntıları - Sözleri
- Türkler’in tarihini bilmeden İslam tarihini anlamak mümkün olamayacağı nasıl tabii ise, İslam tarihi çerçevesi içine sokmadan Ortazaman Türk Tarihi’ni anlamak mümkün olamayacağı da o kadar tabiidir
- Avrupa'da 15 nci asırda, okuma yazma bilenlerin sayıca nisbeten az olmasına rağmen, yalnız edebi mahiyette eserler değil, pek çok ilmi eserler de basılmıştır. Müslüman dünyasında ise matbaacılık ancak 18 nci asırda, Türkiye'den başlayarak yayıldı. Müslümanlar ateşli silahları Avrupalılardan hiç tereddüt etmeden almışlardı. Lakin, kafirlerin diğer bir icadı olan matbaacılığı kabul etmek için din alimlerinin fetvasını almak lazım geldi. Çünki basma kitaplardan istifade etmek din ile alakalı olan medrese aleminde büyük değişiklik doğurabilirdi.
- Edes (şimdiki Urfa şehri), Hristiyanlık ve Suriye medeniyeti tarihinde müstesna bir ehemmiyeti haizdir.
- XV .— XVI. asırlar, İslâm dünyasının Türk hâkimiyeti altında, bilhassa siyâsî bakımdan, yüksek ve kuvvetli bir devridir. Husûsiyle, Türk milletinin tarihte yarattığı en büyük ve en devamlı eser olan Osmanlı İmparatorluğu, Şark’ta Safevîler’le uğraştığı hâlde, Garp’ta büyük zaferler kazanmakta ve bütün Avrupa devletlerini titretmekte idi.
- 17 nci, 18 nci asırlarda Eçmiyazin Ermenileri İran Şahına birkaç kere müracaat ederek, kendilerini Katolik propagandasından korumasını rica ettiler. Zamanımızda Avrupalıların yapmakta olduğu iktisadi tazyik, Hristiyanlar üzerinde de Müslümanlarda olduğu gibi aynı şekilde hissedilmektedir. 1912 yılında bir Müslüman muharririnin Müslüman birliğini ileri sürerek yazmış olduğu bir makaleye karşı bir Hristiyan gazeteci Arap matbuatında: '' Avrupalılara karşı yalnız Müslümanlar değil, belki hiçbir din ayrılığına bakmaksızın, bütün Şark kavimleri birleşmelidir...'' diye yazdı.
- Farabi’nin siyaset görüşüne göre; ‘’Eğer hakim olmak için aranan şartlar bir kişide bulunabildiyse, hakimiyet ona teslim edilmelidir. Bu şartların tek kişide bulunamadığı durumlarda ise, yönetim için bir heyet vücuda getirilmelidir.’’
- Yunan felsefesi Araplara ikinci el kaynaklardan ulaştığı için, Yunan felsefesine dair bilgiler çok sarih değildi. Misalen; Platon ve Plotin birbirine karıştırılabiliyordu. Doğu’nun tarım mahsulleri de Batı’ya İslam’ın intişarı ile vasıl oldu: pirinç, şeker kamışı, çivit, safran gibi ürünler İslam futühatından önce Avrupa’da bilinmiyordu.
- İskenderiye’de MS IV. asırda yaşamış olan riyaziyeci Diofant’ın hizmetleri bir tarafa bırakılırsa, Yunanlarca tamamıyla denecek derecede malum olmayan cebir Hindistan’da epey inkişaf etmişti. Avrupalılar bu ilimle Araplar vasıtasıyla tanıştılar ve onun Arapça ismini kabul ettiler
- Müslüman medeni hayatının her sahasında olduğu gibi, İslami şehir tipi de Arap ananesi ile mahalli ananelerin karışmasıyla meydana gelmiştir. Bazı Avrupa seyyahları Müslüman şehirlerinde evlerin avlu içerisinde inşa edilip sokak cephesine yalnız dükkan ve duvarların yapılmış olmasını ‘’Doğu istibdadı’’ korkusuyla izah etmeye uğraşıyorlar. Lakin Pompei şehrinin meydana çıkarılmış olan harabeleri gösterdi ki, eski zaman Yunan şehirleri de aynı şekilde inşa edilmiştir
- İran ve Türkistan’da Araplar şehir hayatının ilerleyişine ve şehir tipinin değişmesine yarım ettiler. Bu memleketlerde Müslümanlıktan evvel mevcut olan şehirler diz ismi verilen büyük bir kale ile şehristan ismi verilen asıl şehirden ibaretti. Şehristan’ın asıl manası ‘’hakimiyet’’in bulunduğu mevki demektir; ki, Arapların Suriyelilerden alarak kullandıkları Medine de aynı manaya gelmektedir
- Mısır’ın başkadısı, Memun zamanında ayda 4000 dirhem(80 İngiliz lirası), başka bir rivayete nazaran daha fazla, günde 7 dinar alıyordu. X. asırda Bağdat’ta vezir maaşı ayda 7000 dinara, başkadınınki ise 500 dinara çıkmıştı.
- Kartacalılar zamanında, takriben MÖ V. asırda, Fırat’ın doğusu ve Habur Nehri’nin mansabından aşağı olan bölgeye Arabistan deniyordu. Strabon devrinde, MS ı. asırda, Yukarı Mısır’ın Kopt şehirleri yarı yarıya Arap’tı. Araplar yeni bir şehri ele geçirdikleri zaman kabileleri için ayrı mahalleler inşa ediyor; bu mahalleleri ise kapılar ayırıyordu.
- Altın sikke=Latince denarius=Arapça dinar, gümüş sikke=Yunanca dharmos=Arapça dirhem, bakır sikke=obolas=Arapça fels
- Farabi’nin siyaset görüşüne göre; ‘’Eğer hakim olmak için aranan şartlar bir kişide bulunabildiyse, hakimiyet ona teslim edilmelidir. Bu şartların tek kişide bulunamadığı durumlarda ise, yönetim için bir heyet vücuda getirilmelidir.’’
- İbn Sina Aristo’nun metafiziğini, pazardan ucuz bir fiyata aldığı Farabi’nin eserinin yardımıyla çözebildi. İbn Sina’nın Farsça yazmış olduğu sufiyane şiirleri de bulunmaktadır.
İslam Medeniyeti Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İslam Medeniyeti Tarihi - Fuad Köprülü ve V. V. Barthold: Doğrudan itiraf edelim: çok kötü bir eser, baştansavma bir yazım, ve hiç beğenmedim. İslam medeniyeti üzerine yazılan bir kitap şu şekilde yazılmalıydı. Önce sırasıyla; Hz. Peygamber dönemi, Emeviler Dönemi, Abbasiler Dönemi, Selçuklu dönemi ve Osmanlı dönemi kronolojik bir düzende anlatılmalıydı ve bu dönemlerin siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel yapıları çözümlenmeliydi. Tarih bilimi açısından uygun olanı budur. Ama Fuad hoca böyle yapmamış; ilk bölümde Barthold'un yazılarını okuttuktan sonra, ikinci bölümde Barthold'u eleştirmeye geçmiş. Ya Fuad hoca sana kim dedi Barthold'u eleştir diye? Bırak da onu okur yapsın. Beni çileden çıkaran şey; önsözde uzun uzadıya bir İslam medeniyeti tarihi kitabının eksikliğinden yakınıyor, ve yazdığı kitabın bu boşluğu dolduracağını ifade ediyor, umumi okurun istifadesine sunduğunu yazıyor. Gelin görün ki, umumi okur kitlesi bu kitaptan ne kadar verim alabilir? Alamaz. Bir kere, sistematik değil, bütüncül değil, ayrıca kronolojik değil. Bir Müslüman evladı, bu kitaptan kendi medeniyetini nasıl öğrenebilir? Fuad hoca, özenli bir şekilde yazmamış kitabını. Baştan savma bir şekilde yazmış. Fuad hoca bir tarih kitabı yazayım derken eleştirel bir deneme çıkarmış ortaya. Daha tuhaf olan şeyse, Yusuf Kaplan bunu okunması gereken yüz kitap arasına koymuş. Yüz kitap arasına girecek kadar iyi bir kitap değil ki? Hayret doğrusu. Son söz olarak özetle şunu diyorum, İslam medeniyeti tarihini sıfırdan öğrenmek isteyen bir kişinin bu kitaptan başlaması uygun değildir, okumanızı tavsiye etmiyorum. (Cemil Meriç)
W. Barthold- Fuad Köprülü / İslam Medeniyeti Tarihi. Eser her ne kadar Barthold'un görünsede, Fuat Köprülü tarafından başlangıç, izah, düzeltmeler, ilaveler şekliyle hem sayfa sayı bakımından, hem de anlatılmak istenenler bakımından farklı bir kitaba dönüşmüştür. Yani eski edebiyat anlayışımızla Fuat Köprülü, Barthold'un bu eserine zeyl yapmıştır. Barthold'un kitabı normalde 146 sayfa ile meşhur olmuşken, Fuat Köprülü öğrencisi Ahmet Ural'a, Cemal Vahidi'nin Tatarca tercümesinden Türkçemize çevirtmiştir. Çeviriyi gözden geçirerek, yakın arkadaşı da olan Barthold'un, katılmadığı fikirlerini izahlarla, eksik gördüğü konuları ilavelerle tamamlayarak kitaba ayrı bir çeyrek kazandırmıştır. Kitabın 1984 yılındaki 6. basımını okudum, geriye dönüp baktığın zaman dilinin bayağı ağır geldiğini söyleyebilirim. #Kitapşuuruinsanlıkşuurudur. (Mustafa Parlatan)
Barthold bu eserinde islamiyetin çıkış noktasını ve gelişimi hakkında bilgiler vermektedir.Çok fazla detaya girmemiştir ama konu hakkında genel itibariyle bir bilginizin olmasını sağlamaktadır.Ayrıca bu eser Fuat Köprülü tarafından çevrilmiştir.Fuad Köprülü bu eseri çevirmekle kalmamış üzerinde kendi tenkitlerini yapmıştır. (Sefa Akgül)
İslam Medeniyeti Tarihi PDF indirme linki var mı?
Wilhelm Barthold - İslam Medeniyeti Tarihi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İslam Medeniyeti Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Wilhelm Barthold Kimdir?
Wilhelm Barthold veya Vasiliy Vladimiroviç Bartold (Rusça: Василий Владимирович Бартольд) (d. 15 Kasım 1869, Sankt Petersburg - ö. 19 Ağustos 1930) bir Rus ve Sovyet doğubilimci ve tarihçidir.
Petersburg Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve 1918 yılından 1921 yılına kadar Petersburg Antropoloji ve Etnografya Müzesi'nde yönetmenlik yapmıştır.
Barthold, Batı Orta Asya tarihi, İran, Arap Halifeleri, İslam ve Doğubilim tarihi ile ilgili önemli araştırma ve çalışma yapmıştır. 1926 yılında Türkiyat Enstitüsü'nün çağrısı üzerine İstanbul'da Orta Asya tarihi hakkında dersler vermiş ve bu dersler kitap olarak 1927 yılında "Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler" adıyla İstanbul'da basılmıştır. Barthold'un İstanbul'da verdiği derslerin bu kitabı 1935'te Almancaya, 1945'te Fransızcaya, 1968'te Rusçaya çevrilerek basılmıştır.
Eserleri
Turkestan Down to the Mongol Invasion (London: Luzac & Co) 1928 (Trans. T. Minorsky & C.E. Bosworth) (İngilizce)
A Short History of Turkestan (1920) in Four Studies on the History of Central Asia (Leiden: E.J. Brill) 1956 (Trans. V. & T.Minorsky) (İngilizce)
An Historical Geography of Iran (Princeton: Princeton University Press) 1984 (translated by Svat Soucek; edited by C.E. Bosworth) (İngilizce)
Собрание сочинений (Москва: Издательство Восточной литературы) 1963-77 9 Vols.
Отчет о поездке в Среднюю Азию с научною целью (С.Пб.: Тип. Имп. Академии Наук) 1897
История культурной жизни Туркестана (Москва: Изд. Академии наук СССР) 1927
Работы по исторической географии (Москва: Изд. фирма «Восточная литература» РАН) 2002
Wilhelm Barthold Kitapları - Eserleri
- Orta Asya Türk Tarihi
- Moğol İstilasına Kadar Türkistan
- İslam Medeniyeti Tarihi
- Halife ve Sultan
- Orta Asya
- Müslüman Kültürü
- Uluğ Beg ve Zamanı
- Türk - Moğol Ulusları Tarihi
- Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma
- Rusya ve Avrupa'da Oryantalizm
- Türkistan Halklarının Tarihi
- Mir Ali Şir ve Türkmen Halkının Tarihi
- Kafkasya ve Doğu Avrupa Tarihi
- İlk Müslüman Türkler
- Tarihte Türk Dünyası
Wilhelm Barthold Alıntıları - Sözleri
- İbn el-Esîr’in kaydına göre bu hanedanın kurucusu Kara-han, rüyasında Türkçe olarak kendisine Müslüman olmasını söyleyen bir insan görmüş ve böylece İslam’ı kabul etmiştir. (Orta Asya)
- Yavuz Sultan Selim, “her iki kutsal şehrin de hizmetkârı” olunca, Müslümanlar’ın gözünde bütün Müslümanlar’ın halifesi haline gelmiştir. “Allah her asırda “dini ihya eden” birini gönderiyor” şeklindeki hadis, Selim içinde kullanılmıştır. (Halife ve Sultan)
- Türk kitabelerinin dili Uygurca yazılmış kitabelerin diline oldukça yakındır ve hatta Radloff’un ifadesiyle Uygurlarınki ile özdeşleşmeyen tek bir kelime ve kalıp yoktur. (Orta Asya)
- “Uluğ Beg’in şaşılacak derecede bir hâfızaya sahip olduğunu ispat etmek için Devletşah tarafından anlatılan hikâye Uluğ Beg’in Karabağ’da kışı geçirdiği zamana aittir. Timur’un sarayında kıssahân olan kimsenin kızkardeşinin oğlu Karabağ’da Uluğ Beg’in oyun arkadaşı idi. Sonraları bu oyun arkadaşı Şeyh Azeri olmuş ve 1448 yılında Horasan’da Uluğ Beg’i sırtında derviş hırkası olduğu halde selâmlamıştı. Uluğ Beg hemen eski oyun arkadaşını tanımış ve ona ‘Sen bizim Kıssahân’ın kızkardeşinin oğlu değil misin?’ diye sorarak o zamanki olayları anmaya başlamıştır.” (Uluğ Beg ve Zamanı)
- Bilimsel başarılar, toplumun kültürel seviyesi üzerinde etkisiz kalmadı. Araplar bir bilimde uzmanlaşmış bilginler (âlim) ile bütün bilimlerdeki son gelişmelerden haberdar eğitimli adamları (edip) ayırt etmeyi başarmışlardı.... Müslümanların kültürel üstünlükleri, ister savaşta olsun ister barışta, idari örgütlenmede görülmekteydi. 9. yüzyıl gibi erken bir zamanda Bizans da kendisine vaat edilen ödülü alamayan ve o zamanlar pagan olan Bulgarlara giden bir Arap askeri eğitimcisinden bahsedilmektedir, onun sayesinde Bulgarlar Bizans karşısında ilk zaferlerini kazandılar. Aynı yüzyılda batı Avrupa hacıları canlarının ve mallarının Müslüman ülkelerde kendilerininkinden daha emniyetli olduğunu söylemektedirler. Bununla birlikte kültürel seviyedeki artış, adetlerin yumuşamasına yahut toplumsal veya idari yönetim şartlarındaki değişime nispeten az katkıda bulunmuştu. Gerçekten de filozoflar, Platon ve Aristoteles’in kuramlarını bilmekte ve Farabi gibi bazıları siyasi risaleler kaleme almakta ancak yine de güncel yaşamın gerçekliğinden uzak, soyut bir ideal şehir fikri ile ilgilenmekteydiler. İdari örgütlenme söz konusu olduğunda Farabi’nin nazariyesini örnek olarak alabiliriz. Ona göre bir hükümdar için gerekli tüm nitelikler, şayet tek bir kişi de buluşursa, iktidarın o kişiye emanet edilmesi fakat şayet böyle bir kişi olmazsa bu nitelikleri hep beraber sahip olabilecek birkaç kişiden oluşan bir komisyonun kurulması şarttır.. (Müslüman Kültürü)
- Mekke kapıları bütün gayri müslimler için kapatılmış ve Müslüman olmayan hiçbir devlet kendi temsilcisini bulunduramamıştır. (Halife ve Sultan)
- Müslümanların belli başlı kültür hizmetlerinden biri, antik coğrafyacıların eserleriyle hiçbir suretle mukayese kabul etmeyecek kadar geniş coğrafya literatürü yaratmalarıdır. (Türk - Moğol Ulusları Tarihi)
- "Karahanlıların ilerleyişini,Afganistan'ın, İran'ın doğu yarısının ve Hindistan'ın bir kesiminin fatihi olan Gazneli Sultan Mahmut durdurdu.4 Ocak 1008 günü, Utbi'nin tanımına göre, 'geniş yüzlü,küçük gözlü,basık burunlu, seyrek sakallı,demir kılıçlı ve kara donlu' Türkler Belh yakınında ezici bir yenilgi yaşadı." (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
- Müslümanlar ateşli silahları Avrupalılardan hiç tereddütsüz ödünç aldılar ama sıra matbaa gibi diğer icatlara gelince, teoloji otoritelerinden özel bir fetva almak gerekiyordu, zira basılı kitap, dinle yakından ilintili olan okul yaşamında bütünsel bir devrimi beraberinde getirmekteydi. (Müslüman Kültürü)
- "Burada toprak filizleri zırh giyip birbirini tutsak alır." (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
- "Belh şehri, Ceyhun havzasının en önemli eski şehri kabul edilir; İslâm yazarları şehre kısaca 'şehirlerin anası' (Ümmü'l-bilâd) adını vermişlerdir." (Moğol İstilasına Kadar Türkistan)
- Farabi’nin siyaset görüşüne göre; ‘’Eğer hakim olmak için aranan şartlar bir kişide bulunabildiyse, hakimiyet ona teslim edilmelidir. Bu şartların tek kişide bulunamadığı durumlarda ise, yönetim için bir heyet vücuda getirilmelidir.’’ (İslam Medeniyeti Tarihi)
- Öyle ki, bir atlı on gün gitse dahi ekin tarlalarını geride bırakamazdı. (Orta Asya)
- Uluğ Bey'in rasathânesi kurucusunun ölümünden sonra çalışmalarını kesmiştir. Onun biricik öğrencisi ve ilim arkadaşı Ali Kuşcu Semerkand'dan ayrılarak, 879(1474) yılında İstanbul'da ölmüştür. Ali Kuşçu'dan başka Kadızâde'nin torunu Meryem Çelebi de Uluğ Bey'in eserlerinin yorumcularındandı. Fakat İslâm astronomisi Uluğ Bey'den sonra hiçbir ilerleme kaydetmedi. Uluğ Bey'den sonra gerçek astronomi bilginleri ortadan kalkmışlar ve onların yerini camilerdeki muvakkitler(takvim düzenleyenler) almışlardır. (Uluğ Beg ve Zamanı)
- Timur ancak hayatının son günlerinde Müslümanlar'a karşı işlediği günahları affettirmek için Çin'e karşı sefer düzenlemeyi ve galibiyetler elde etmeyi amaçlamıştır. Zira bu zaferler ile Müslümanlar'ın gözünde kötülükten arınmış olacaktı. Diğer taraftan onun düşmanı Osmanlı Sultanı I. Bâyezid, din adına verdiği savaşlarda öyle başarılara imza atmıştı ki, Yezdi'ye göre, Timur bile bunu inkar edememişti. (Halife ve Sultan)
- XV .— XVI. asırlar, İslâm dünyasının Türk hâkimiyeti altında, bilhassa siyâsî bakımdan, yüksek ve kuvvetli bir devridir. Husûsiyle, Türk milletinin tarihte yarattığı en büyük ve en devamlı eser olan Osmanlı İmparatorluğu, Şark’ta Safevîler’le uğraştığı hâlde, Garp’ta büyük zaferler kazanmakta ve bütün Avrupa devletlerini titretmekte idi. (İslam Medeniyeti Tarihi)
- Araplar, İran ve Türkistan’ da kent tarzının dönüşümüne olduğu kadar kent yaşamının gelişimine de oldukça büyük katkı sağlamışlardı. Bu ülkelerdeki İslam öncesi kentler, kelime anlamı iktidarın yerleştiği yer olan “şehristan”adı verilen ve bir hisar ve kendi halinde bir kentten oluşmaktaydı. Neredeyse aynı önem, Arapların Süryanilerden aldığı “medine” kelimesine de atfedilmekteydi. Kelime, adaletin dağıtıldı saray anlamına gelmekteydi. Pazarsa, şehir duvarlarının dışında kapı tarafında olurdu. Yakın tarihteki araştırmalara göre pazarın bu konumu İranlı ve Sami olmayan Önasya dillerinden alınan ve “kapıdaki iş”i işaret eden “bazaar” kelimesinin asıl anlamıyla örtüşür nitelikteydi. Arap yönetiminde kent yaşamı yavaş yavaş şehristandan sanayi ve ticaret sınıfı temsilcilerinin konaklama yeri olan kenar mahallelere kaydı. Daha sonra Önasya ülkelerinde gördüğümüz, kenti doğudan batıya ve kuzeyden güneye kesen ana cadde boyunca pazarları ve kavşaklarda pazaryerinin bir de Ulu Cami barındırdığı kent tarzının yerleşik hale geldiği yer burasıdır... Emirler büyük kentlerde yaşamaktaydı. Haliyle resmi kurumlar da buralardaydı. Bunlar büyük ölçüde Arapların fethettikleri kültürlü halklardan alıp benimsediği kurumlardı. Fars etkisiyse Halife Ömer zamanında bile önemli bir etkendi. Müdürler ve muhasebe memurları tanınmıştı ve muhtemelen Farsça kökenli “divan” kelimesi onları belirtir şekilde kullanılmaktaydı. Araplar Yunanca ve Latinceden benzeri terimleri eskiden Bizans’a ait memleketlerden ödünç aldı. Örneğin Latince bir kelime olan “kestör”ü Mısır’dan almışlardı. Katipler Arap fütühatın‘dan sonra dahi Yunanca olsun, Farsça olsun yerel lisanlara hakim yerli sakinler arasından seçilmekteydi. Ancak 7. yüzyılın sonunda Arapça memuriyet işlerine sokulmaya başlandı. (Müslüman Kültürü)
- Âbideler gösteriyor ki, Türk ülkesinde çinliler hâkim olduğu vakit Türkler'in aristokrasisi (idarecı sınıfı), kendi sınıf imtiyazının korunmasını ilere sürerek yabancı bir milletin elinde tutsaklığa daha çabuk alışmışlar ve millî âdet ve geleneklere bağlılık göstermemişler, ihanet etmişlerdir. Fakat milletin halk kısmı (avam sınıfı) yabancı boyunduruğuna çabuk alışmamış ve geleneklerine bağlı kalmıştır. (Orta Asya Türk Tarihi)
- ..İslam hiçbir sıkıntı yaşamadı ve Müslüman yazarlar ilk Gürhanların eşitliğini ve İslam'a saygılarını methederler. İslam yalnızca diğer kültler yanındaki yerini almak üzere baskın konumundan çıkarılmış ve bu da kendi payına takipçilerinin sayısını artırmak için yeni bir özgürlük üstünlüğü sağlamıştı. (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
- İslamlık Moğollar arasında 1426 yılında ölen Muhammed Han zamanında nihai olarak yayılmıştı; bu han uyruklarını sarık kullanmaya zorluyordu; uymayanların başına çivi çaktırıyordu. (Türk - Moğol Ulusları Tarihi)