İslam Deklarasyonu - Aliya İzzetbegoviç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

İslam Deklarasyonu kimin eseri? İslam Deklarasyonu kitabının yazarı kimdir? İslam Deklarasyonu konusu ve anafikri nedir? İslam Deklarasyonu kitabı ne anlatıyor? İslam Deklarasyonu PDF indirme linki var mı? İslam Deklarasyonu kitabının yazarı Aliya İzzetbegoviç kimdir? İşte İslam Deklarasyonu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Aliya İzzetbegoviç

Çevirmen: Rahman Ademi

Yayın Evi: Fide Yayınları

İSBN: 9789944432085

Sayfa Sayısı: 101

İslam Deklarasyonu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bugün kamuoyuna sunduğumuz bildiri, yabancılara ve şüphe içinde olanlara, İslam'ın şu veya bu sistemin, şu veya bu düşünce grubunun üzerindeki üstünlüğünü ispatlayacak bir metin değildir. Bildiri, hangi tarafta olduklarını apaçık bir biçimde kalplerinde hisseden ve nereye ait olduklarını bilen Müslümanlara yöneliktir. Bu gibi insanlar için bu bildiri, onların sevgisi ve aidiyetinin ne gibi görevler yüklediği hakkında gerekli sonuçların çıkarılması için bir çağrıdır.

İslam Deklarasyonu Alıntıları - Sözleri

  • İslam dünyası çöl değildir. O kendini sürüp işleyecek olanları bekleyen sürülmemiş bir arazidir.
  • “Camilerin minareleri ile televizyon vericilerinden tamamen birbirine zıt fikirlerin yayılması durumunda ne gibi bir beklentiniz olabilir ki?”
  • “Toplumdaki bozukluk belli bir sınırı aştıktan sonra, kanunların hiçbir hükmü kalmıyor.”
  • Her ne yapılmak isteniyorsa, bu önce insanların ruhlarında gerçekleştirilmelidir.
  • Güç kullanma ve kanun, yalnızca adaletin vasıtalarıdır. Adaletin kendisi ise insanın kalbinde bulunur. Aksi hâlde mevcut olamaz.
  • Kim olduğunu, nereden geldiğini bilmeyen bir millet, nereye gideceğini ve ne için çabaladığını bilebilir mi ?
  • Günümüz dünyasında müslümanlar ne ifade ediyor ? Bu soruyu başka bir şekilde de sorabiliriz : Bizler ne kadar müslümanız ?
  • Eğer eğitim programlarında başarısızlık yaşamazsak, mağlup edilebileceğimiz hiçbir saha olmayacaktır.
  • Camilerin minareleri ile televizyon vericilerinden tamamen birbirine zıt fikirlerin yayılması durumunda ne gibi bir beklentimiz olabilir ki?
  • GAYEMİZ : Müslümanların islamlaştırılması SLOGANIMIZ : İnanmak ve mücadele etmek
  • Devrimler bazen bir milletin bilgeliğini, bazen de kendine ihanet ettiğini gösterir.
  • Eğer bir Müslüman, etrafında başkalarının varlığını hissetmiyorsa Müslüman toplumu başarılı olmamış demektir.
  • Dünya üzerindeki her kuvvet, sağlam ahlâk ile başlar. Her mağlubiyet ahlâki çöküşle başlar. Her ne yapılmak isteniyorsa, bu önce insanların ruhlarında gerçekleştirilmelidir.

İslam Deklarasyonu İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bu aralar kafamı kurcalayan bir çok sorunun yanıtını bu kitapta buldum diyebilirim... - Hakkını vererek, gerçek anlamda bir İslâm ülkesinin kurulması mümkün müdür? - Ahlâki yoksunluk içinde bulunan halk ile İslâmi bir diriliş gerçekleşebilir mi? - İslâm şeriati uygulanan bir ülke nelere müdahe edebilir ve neleri serbest kılabilir? - Kadınların İslâm ülkesinde konumu ve kıymeti ne ölçüdedir? - Müslüman ülkelerin birliğinin sağlanması mümkün müdür? - İktidarsız bir diriliş gerçekleşebilir mi veyahut dirilişte iktidarın payı nedir, iktidarla iş birliği gerekli midir? Ve benzeri soruların yanıtlarını buldum hamdolsun. Açıkçası doyurucu bir eser, dili de çok güzel, kolay anlaşılır ve akıcı lâkin diken olarak gördüğüm bir kaç marazı var... Bilge kral Aliya, İslam düşüncesinin aşağılanmasına sebep olarak gösterdiği muhafazakarlar kitlesini oldukça geniş bir kapsamda ele almış; -Üstad Necip Fazıl'ın deyimiyle- ham yobaz ve kaba softanın, sahte sofilerin ve nefsanî tefsircilerin arasına ehli tasavvufu da dahil ederek bütün bir kitleyi bu "muhafazakarlar" mefhumunun altında bir araya getirmiş ve hepsine aynı hükmü vermiş: İslamı yanlış anlayanlar ve ilerlemeyi engelleyenler. Kendileri İslam'ın sac ayaklarından biri olan cevizin içi hükmünde bulunan tasavvufun -dışı şeriat- üstünü bir kalemde çizmiş. "Şeriatsız tasavvuf, tasavvufsuz şeriat olmaz. Hakiki tarikat, şeriate uygunluğu ile anlaşılır." diyor İmamı Rabbanî Hazretleri. İmam Malik'e nispet edilen bir söz de şöyle: "Kim ki fakih olur mutasavvıf olmazsa fasık olur, kim ki mutasavvıf olur fakih olmazsa zındık olur, kim de her ikisini birleştirirse muhakkik olur." İşin zahirinde kalmış, derununa inenemiş olması sukutu hayale yol açsa da bilge kralın -bu adı gerçekten hak ediyor- istifadesi çok yüksek bir mütefekkir olduğu şüphe gerektirmez bir gerçek... Bir kaç diken daha: Kitapta Peygamberimize adıyla hitap etmesini ve onun da hatalarının bulunduğunu söylemesini hoş karşılayamadım, tamam o da bir beşer lakin İsmet sıfatıyla korunmuş bir beşer. Müminler için rahmet olan zellelerine hata nazariyle bakılması ne kadar doğru olur? İşin bu kısmını âlimlere bırakıyorum. (.... tabi bunlar tercüme hataları da olabilir, bilemeyiz, bu nedenle suizanna kapılmamız da doğru olmaz.) Hz Mehdi'nin geleceğine inanmıyor ama ben bütün bir kalbimle inanıyorum ve bu inancımın beni tembelliğe, eylemsizliğe götüreceğini söylemesinin aksine beni daha da çok çalışmaya sevketmeye, ve bu durumun günü gelince de Hz Mehdi aleyhisselam'ın safında bulunmaya hak kazanmama vesile olacağına inanıyorum. Kıymetli bir kitap lâkin gülü de var dikeni de, dikenlerine takılmadan gülünden istifade edebilmeli... keyifli okumalar... (Ayşegül İlyasoğlu)

Aliya İzzetbegoviç'in kaleminden bir kitabı ilk defa okudum. Belki de en önemlisini okumuş olabilirim. Bunun doğru olup olmadığını diğer eserlerini okuyunca anlayacağım ama bu eser yüzünden Yugoslavya mahkemelerinde yargılanmış ve ceza alıp hapis yatmış olması, aleyhinde ifade vermesi için tanıklara baskı ve şiddet uygulanması bile eserin ne kadar dikkate değer olduğunun bir başka göstergesi. Bunları söylerken; eserinde yer verdiği değerlendirmelere önemli ölçüde katılmakla birlikte, bazı savlarını da anlamakta ve kabullenmekte zorlandığımı söylemek durumundayım. Ancak genel toplamda; - Müslüman toplumunun eğitimde, bilimde, teknolojide, ekonomide, devlet yönetiminde ve daha pek çok konuda geri kalmasının nedenlerini, - Kur'an-ı Kerim'in tilavetine olan ve şekilde kalan yönelmenin asıl içeriğinin önüne nasıl geçtiğini ve anlaşılmasını engellediğini, - Kadının toplum hayatında görmesi gereken değeri, - Müslüman topluluklar için asıl önceliğin eğitim, bilim ve ekonomi olması gerektiği ancak bunu gerçekleştirmek için kapitalizm ve sosyalizm arasında tercih yapmak yerine her ikisinin de erdemlerinden yararlanmanın daha akılcı olacağını, - İslam medeniyetinin de diğer medeniyetler gibi hatadan, kusurdan, yanlış uygulamalardan çok beri olmadığını, - Diğer dinlerdeki Ruhbanlık sistemine yapılagelen eleştiriler ortada dururken; samimiyetsiz ilahiyatçıların ve din adamlarının da benzer bir kısır döngüye neden olup, dış faktörlerden aşağı kalmayacak şekilde Müslüman toplumun ve İslam medeniyetinin altını nasıl eşelediğini, - Reformun, yenilikçi hareketlerin başarıya ve sonuca ulaşması için gerekli ön koşulları pragmatist, objektif, ölçülü ve tutarlı biçimde ele almış. Sonuç olarak, bu kitabı okuyunca bazı konulardaki olumlu ve olumsuz şartlanmışlıklarımı sorgulamam gerektiğini fark ettim: - 80'li yıllardan sonra kızışan Yugoslavya'da 90'lı yılların başında yaşanan adaletsizlik, zulüm, katliam ve soykırımlarda Tito'nun da (1980 yılında hayatını kaybetmesine rağmen) payının bulunması, - Aliya İzzetbegoviç'in diğer Müslüman ülkelerdeki devlet adamlarından pek çoğundan daha fazla temsil yeteneğine sahip olduğunun gözlerden kaçırılması, - İslam topluluğunun pek çok konuda geri kalmasının tesadüfi olmayıp, kâh bazı hataların kâh bazı kasıtlı politikaların sonucu olarak tezahür etmesi gibi. Eser, mevcut durağanlığından, geri kalmışlığından, ezilmişliğinden, pasifliğinden kurtulmak isteyen İslam toplumu için bir manifesto görünümünde. Bu bağlamda; okuduktan sonra oldukça beğendiğim ancak yabancı bir yazar tarafından yazılmış olması itibariyle, olabildiği kadar objektif olmanın çok da ötesine geçemediğini düşündüğüm Bernard Lewis'in kitap/hata-neredeydi--203465 adlı kitabından sonra, 'İslam Deklarasyonu'nu okumak kafamda gidip gelen pek çok soruya daha bizden, daha samimi cevaplar almamı sağladı diyebilirim. Kitapta yer alan söylemlerin tamamı okuyucuya doğru ya da mantıklı gelmeyebilir ama Bosna-Hersek'in değerli bir devlet adamı tarafından İslam topluluğu adına yapılmış bir özeleştiri derlemesi ve yola ışık tutma çabası niteliğindeki bu deklarasyona (ya da manifesto, ne derseniz deyin) bir şans vermek hiç de kötü bir tercih olmasa gerek. Keyifli okumalar dilerim. (MURAT AYDIN)

Şiddetle tavsiye ediyorum. Mutlaka okunması gereken bir kitap. Okumak için bu kadar geç kalmamalıydım diye düşünüyorum ama belkide şuan okuduğum için bu kadar mantıklı geldi. Çünkü bazen bazı şeyler için doğru zaman değildir. İnşallah doğru ve en yakın zamanda okursunuz. Okuyunca ne demek istediğimi çok daha net anlayacaksınız. (﴾Rana﴿)

İslam Deklarasyonu PDF indirme linki var mı?

Aliya İzzetbegoviç - İslam Deklarasyonu kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İslam Deklarasyonu PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Aliya İzzetbegoviç Kimdir?

Alija İzetbegović (Boşnakça söyleyişi: [alija izɛtbɛɡɔʋitɕ]; d. 8 Ağustos 1925 - ö. 19 Ekim 2003), Boşnak devlet adamı ve bağımsız Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı.

Doğumu ve Yetişmesi

Alija İzetbegović, 1925'te bugün Bosna-Hersek'in kuzeybatısında bulunan Bosanski Samac kasabasında Dünya'ya geldi. Ailesi İslâmi duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzetbegović, İslam karşıtı ve Müslümanları Avrupa'ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna'da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı.

Lise çağında üstün kabiliyetleriyle ve İslami konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı arkadaşlarıyla birlikte dini konuları tartışmak amacıyla Mladi Muslimani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu. Bu kulübü kurduğunda henüz 16 yaşındaydı, fakat oldukça etkin ve üretken bir düşünce kabiliyetine sahip olduğu gözleniyordu. Bu yüzden kurduğu kulüp bir düşünce kulübü olmaktan çıkarak aktivite kulübüne dönüştü. Dolayısıyla birtakım eğitim ve hayır faaliyetlerine öncülük etmeye başladı. Ayrıca genç kızlar için de ayrı bir birim oluşturdu. İkinci Dünya Savaşı esnasında da ihtiyaç sahiplerine yardım etti.

II. Dünya Savaşı Yılları

İzetbegović'in kurduğu Müslüman Gençler Kulübü oldukça önemli faaliyetler gerçekleştirdi. İkinci Dünya Harbi esnasındaki faaliyetleriyle de herkesin dikkatini çeken gözde bir oluşum hâline geldi. Ancak bu savaş esnasında tüm Yugoslavya, Almanların işgaline uğramıştı. Bu savaş esnasında Sırp Çetnikler Alman askerlerinin de desteğinden yararlanarak Bosna'da 100.000 Müslüman'ı öldürdüler.

Komünist Rejim

13 Ocak 1946'da Yugoslavya yeniden bağımsızlığına kavuştu. Ancak bu bağımsızlık hareketinde Komünist Parti yanlıları önemli bir rol üstlendiklerinden bağımsızlık sonrasında da ülkede yönetimi ele geçirdiler. Ülkenin resmi statüsünü de federal cumhuriyetler birliği olarak belirlediler. Buna göre Yugoslavya altı federal cumhuriyet ile iki özerk bölgeden oluşacak, cumhuriyetlerden biri de Bosna-Hersek Cumhuriyeti olacaktı.

Komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlere özellikle de İslam'a karşı bir savaş başladı. İzetbegović, İslami faaliyetleriyle tanındığından ve ateizme karşı olduğundan komünist baskının en önemli hedeflerinden biriydi. Bu sebeple 1949'da İslamcılık suçlamasıyla hapse girerek beş yıl hapis cezası çekti.

İzetbegović'in sıkıntıları 1953'te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Fakat o bütün baskılara rağmen İslami konularda kafa yormaya, fikirler üretmeye, etrafını aydınlatmaya devam ediyordu. Bu arada sistemin Müslümanların meseleleriyle ilgilenmesi üzere görevlendirdiği Hasan Duzu ile ilişki kurarak onunla irtibat halinde çalışmalar yürütmeye başladı.

Tito'nun 1974'te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim Müslümanlar üzerindeki baskıyı kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslami kurumların yeniden işlev kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler yeniden açıldı. Küçük çapta da olsa bir yumuşamayla bazı dini kurumların yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlar arasında hızlı bir İslami uzlaşıya zemin hazırladı.

İzetbegović'in İslami Manifestosu

1980'de Tito ölünce federasyon cumhurbaşkanlığı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunun üzerine altı federal eyaletin her birinin cumhurbaşkanının sırayla bir yıl federasyon cumhurbaşkanlığı yapması üzere anlaşma sağlandı. Bu gelişmeyle birlikte ülkede kısmen bir demokratikleşme sürecine girilmiş oldu. Çünkü federal eyaletlerde yönetime geçmek isteyenler siyasal partiler vasıtasıyla faaliyetler yürütebiliyorlardı. Buna bağlı olarak hürriyetlerde de bir genişleme oldu. İzetbegović'in oğlu bu ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslami Manifesto" adıyla yayınladı. İzetbegović'in daha önce 1970'te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983'te söz konusu kitabın yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hâkim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzetbegović'i Avrupa'nın ortasında radikal İslami bir cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzetbegović, mahkeme önüne çıkarılıp 'hakim sistemi değiştirmek ve Bosna-Hersek'i İslami devlete dönüştürmek için çalışmak'la itham edildi ve yargılamadan sonra 14 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Fakat bu mahkumiyet onun kitabının bütün Bosna'da duyulmasını ve tesirini göstermesini sağladı. Müslümanlar muhtelif yollarla onun söz konusu kitabını temin etmeye çalışıyorlardı. Kitabın yazarının bu kitaptan dolayı hapiste olması okuyanların ruhlarındaki tesirinin daha da artmasına sebep oluyordu.

Hapis Yılları

Yargıtay kararıyla daha sonra mahkûmiyet süresi 11 yıla indirildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı.

Beş yıllık hapis süresi (1983-1988) İzetbegović'in hayatında önemli etkiler yaptı. Hapiste düşünmeye, fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade etmeye çokça fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı hapse atılması olması, onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı uyandırmasına sebep oldu. Ayrıca onun hapiste olduğu dönemde yıllarını verdiği "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı meşhur kitabı yayınlandı. Bu kitabını bir arkadaşı neşretti ve çok kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşarak büyük yankı uyandırdı. İzetbegović, bu kitabıyla İslam'ı sade ve öz bir şekliyle yetişen nesillere kazandırmayı hedefliyordu.

Siyasi Mücadele

Alija İzetbegović'in 1997 yılındaki Amerika Birleşik Devletleri ziyareti

İzetbegović, hapisten çıktığında Dünya'da komünist rejimler çöküş dönemine girmişti. Yugoslavya'da da eski federatif yapının korunması konusunda çok fazla bir duyarlılık kalmamıştı. Bunun yerine bağımsızlık yanlısı fikirler etkisini göstermeye başlamıştı. Ayrıca eyaletlerde yönetime geçme konusunda etkin siyasi yarışlar başlamıştı. Alija İzetbegović de Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyeti'nde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adı verilen bir siyasi parti kurdu. Bu parti Bosna-Hersek'te 5 Aralık 1990'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazanarak lideri Alija İzetbegović cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim SDA'nın girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı elde etti ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etti.

Bağımsızlık Dönemi

1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde bir bağımsızlık hareketi baş gösterdi. Özerk cumhuriyetler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan ediyor ya da bu yönde niyetlerini ortaya koyuyorlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp saldırıları karşısında yalnız bıraktılar. Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan da, Avrupa'nın üçüncü büyük ordusu Yugoslavya Federal Ordusu'nun Sırp çetnikleriyle birlikte hareket etmesi, onlara destek vermesiydi. Müslümanlarsa herhangi bir askeri destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslüman'ı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslami izler taşıyan tarihi eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı.

Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermedi. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250.000'i, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı.

Bosna-Hersek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Alija İzetbegović çok büyük askeri güce ve imkana sahip olan Sırplarla, her türlü askeri imkandan yoksun ve hiçbir dış desteğe sahip olmayan Bosna-Hersek halkını karşı karşıya getirmemek için önce oldukça temkinli bir politika izledi.

Dayton Anlaşması

Bosna-Hersek Müslümanlarının direnişlerine Müslüman halklar grubu sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler direnişçiler soykırıma dur demek için bu ülkeye gitti. Direniş ve savaş aynı zamanda Bosna-Hersek Müslümanları arasında İslami bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna-Hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Buna ek olarak Avrupa ve ABD, ezilen ve katliamlara maruz kalan Bosna-Hersek halkına hiçbir şekilde destek çıkmadı. Katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzetbegović, önüne konulan anlaşmayı kabul etmiştir. Çünkü savaşın devam etmesi Bosna Müslümanlarının tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabileceğini düşünüyordu. Neticede 1995'te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna-Hersek topraklarının % 51'ini Müslümanlara ve Hristiyan Hırvatlara, % 49'unu da Bosna-Hersek Sırplarına (veya bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında paylaşılmasını şart koşuyordu. Anlaşmayla Amerika Birleşik Devletleri, aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu.

Bosna-Hersek Savaşı, ABD ve Avrupa'nın haçlı kimliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bunu bizzat Avrupalı tarihçiler ve yorumcular da itiraf etmiş ve bu savaşta Batılıların 19. yüzyıldaki sömürgeci kimliklerine geri döndüklerine dikkat çekmişlerdir.

Aliya İzzetbegoviç Kitapları - Eserleri

  • Özgürlüğe Kaçışım
  • Tarihe Tanıklığım
  • İslami Yeniden Doğuşun Sorunları
  • Doğu Batı Arasında İslam
  • Köle Olmayacağız
  • Konuşmalar
  • İslam Deklarasyonu
  • Kendi Kaleminden Aliya İzzetbegoviç
  • Geleceği Yenilemek
  • Bosna Mucizesi Konuşmalar
  • İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri
  • Aliya İzzetbegoviç Serisi
  • Islam Between East and West

Aliya İzzetbegoviç Alıntıları - Sözleri

  • İslami yeniden doğuş, Müslüman kadınlara ne kadar yardımcı olursa, Müslüman kadınlar da bir o kadarını ve daha da fazlasını İslami yeniden doğuş için yapacaklardır. (İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri)
  • Devrimler bazen bir milletin bilgeliğini, bazen de kendine ihanet ettiğini gösterir. (İslam Deklarasyonu)
  • Çocukluk, insanoğlunun yeşerdiği tohumdur. (Bosna Mucizesi Konuşmalar)
  • All man's failures are either because of the religious denial of man's biological needs or the materialistic denial of man's spiritual desires. (Islam Between East and West)
  • Bir ulus savaşın pençesinde inlerken bir soru kaçınılmazdır: Önlenebilir miydi? Bu örnekte cevap: Slovenya ve Hırvatistan ayrılıncaya dek önlenebilirdi; sonrasındaysa önlenemezdi. Bu ikinci cevap sadece kısmen doğrudur. Bu iki cumhuriyetin önceki ortak devletten ayrılmalarından sonra bile barış korunabilirdi fakat yalnızca kapitülasyon koşuluyla. Bosna ve Boşnaklar açısından bu, Büyük Sırbistan'ın parçası haline gelmek ve Karadzic ve Milosevic'in mutlak ve değiştirilemez otoritesini kabul etmek anlamına gelecekti. Ve kölelik bütün sonuçların en kötüsüdür, savaştan bile daha kötüdür. (Tarihe Tanıklığım)
  • Ümit en son ölen şeydir (Geleceği Yenilemek)
  • Politikada gerçekten de kurtlar kanunu geçerli, merhamet yok, hakikatler yok. Sadece hedef var. (Tarihe Tanıklığım)
  • Fitne, esaret ve adaletsizlik dolusu olan bir dünyada, gençliğe sakınmasını, sakin olmasını, itaat etmesini öğütlemek aynı zamanda kendi halkının ezilmesi ve esir edilmesinde ortak olmak değil midir? (İslami Yeniden Doğuşun Sorunları)
  • Sırf İslam dünyasında karşımıza çıktı diye karşılaştığımız her şeyin İslami, yani Kur’an’ın prensipleri olduğunu zannetmekten daha büyük bir yanılgı olamaz (İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri)
  • Man's dignity could not be dicovered by biology, psychology, or by any other science, Man's dignity is a spiritual question. After "objective observations," it is easier for science to confirm the inequality of man , and so, "scientific racism" is quite possible and even logical. (Islam Between East and West)
  • İnsan toplumunun düzeni her şeyden evvel insan terbiyesi meselesi olarak durmaktadır. (İslami Yeniden Doğuşun Sorunları)
  • Hayatın anlamını kaybetmişsem ölmeliyim. (Özgürlüğe Kaçışım)
  • "Devlet adamı devleti düşünür, politikacı ise sonraki seçimleri." (Özgürlüğe Kaçışım)
  • Din ahlaktır onu hayata geçirmek ise terbiyedir. (Köle Olmayacağız)
  • "İslam kadını alçaltmıyor. Ama siz anneliği alçaltıyorsunuz." (İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri)
  • '' Eğer önünüzde iki yol varsa, siz zor olanını tercih ediniz, bu her zaman iyidir..'' (Konuşmalar)
  • Güçlü olmalıyız; fakat Kudüs yarın sadece Müslümanların olsun diye değil tekrar herkese açık hale gelsin ve insanlığın üç büyük nehrinin aktığı berrak bir kaynak olarak kalsın diye. (İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri)
  • Şimdiye kadar başkaları sebebiyle uğradığımız zarar ve hüsranlardan bahsettik. Sıra kendi kendimize verdiğimiz zarar ve hüsranlardan bahsetmeye geldi. Bu bizim olgunluğumuzun başlangıcı olacaktır. (Geleceği Yenilemek)
  • Ruh ebedidir;insan ise,zamanla sınırlanmıştır. Ve bu zaman içinde ihmal edilemeyecek bir vazifesi vardır. (Doğu Batı Arasında İslam)
  • mark ve doların parmaklarına çok kolay yapıştığı insanlardan uzak durun (Köle Olmayacağız)