İnsancıklar - Fyodor Dostoyevski Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İnsancıklar kimin eseri? İnsancıklar kitabının yazarı kimdir? İnsancıklar konusu ve anafikri nedir? İnsancıklar kitabı ne anlatıyor? İnsancıklar kitabının yazarı Fyodor Dostoyevski kimdir? İşte İnsancıklar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Fyodor Dostoyevski
Çevirmen: Sabri Gürses
Tasarımcı: Ayşe Çelem
Orijinal Adı: Bedniye lyudi (Бедные люди)
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750739606
Sayfa Sayısı: 175
İnsancıklar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yıl 1846’dır. Genç Dostoyevski, ilk romanı İnsancıklar’ı tamamlar tamamlamaz ev arkadaşı yazar Grigoroviç’e okutur. Grigoroviç o kadar heyecanlanır ki birkaç kez kalkıp Fyodor’un boynuna sarılmak ister; fakat arkadaşının aşırı duygu gösterilerinden hoşlanmadığını bildiği için yapmaz. Grigoroviç ertesi gün romanı yazar ve yayımcı Nekrasov’a götürür; kitaptan çok etkilenen Nekrasov da eleştirmen Belinski’ye... “Yeni Gogol doğdu!” der, Nekrasov, daha kapı ağzında. Aynı günün akşamı, Belinski’ye tekrar uğradığında onu heyecan içinde bulur: “Nerede kaldınız? Nerede bu Dostoyevskiniz? Genç mi? Kaç yaşında? Hemen getirin bana onu!”
Belinski’nin evine getirilen yirmi üç yaşındaki genç yazar, daha sonra orada olanları şöyle anlatacaktır: “Ve işte... beni onun yanına götürdüler. Belinski’yi birkaç yıl önce heyecanla okumuştum, ama bana ürkütücü ve sert gelmişti ve benim İnsancıklar’ımla alay edecek diye düşünüyordum. Beni çok saygılı ve ağırbaşlı bir şekilde karşıladı; ama daha bir dakika bile geçmeden her şey bambaşka oldu... Ateşli ateşli, alevli gözlerle konuşuyordu. “Siz kendiniz anlıyor musunuz?” diyordu bana tekrar tekrar, alışkanlığı olduğu üzere bağırarak, “Ne yazmış olduğunuzu anlıyor musunuz?.. Bütün bu korkunç gerçeği, bizlere göstermiş olduğunuz bu gerçeği siz mi düşündünüz? Olamaz, sizin gibi yirmi yaşında birinin bütün bunları anlamış olmasına imkân yok... Gerçeği keşfetmiş ve bir sanatçı olarak ilan etmişsiniz, size bir yetenek verilmiş, yeteneğinizin değerini bilin ve emin olun, siz büyük bir yazar olacaksınız.”
Yıl 2013. 167 yıl sonra Dostoyevski her kuşağın başucu yazarlarından olma özelliğini koruyor ve İnsancıklar, onun dünya edebiyatına ilk armağanı...
İnsancıklar Alıntıları - Sözleri
- "Çok tuhaftı! Ağlayamadım; ama ruhum paramparça olmuştu."
- Hatıralar mutlu olsun, kederli olsun, hep acı verir...
- Sonra da sevmekten vazgeçtim onu; sıkıldım!
- En büyük, en dahi, en hatasız eleştirmen zamandır.
- “Acı çeken çocukları görmek ve onlara yardım etmemek nasıl korkunç bir şey.”
- "Hatıralar mutlu olsun, kederli olsun, hep acı verir..."
- Duygularım ölmüş gibi.
- "Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu."
- “Her şeyi fazla ciddiye alıyorsunuz, bu yüzden de mutsuz oluyorsunuz.”
İnsancıklar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitabın 113. incelemesini yapan bir okur olarak baştan ifade etmek isterim ki, kitabın içeriğine, yazıldığı döneme, yazarın içinde bulunduğu şartlara, teknik özelliklerine ve benzeri konuların detaylarına girmeyi pek düşünmüyorum. O nedenle, kitabı henüz okumayan okurların sitedeki birbirinden değerli incelemelere göz atmalarında fayda var... Ben kendi incelememde 1846 yılında yazılan bu romanı, yaklaşık 175 yıl sonra neden hala büyük bir hevesle okuyup etkilendiğimiz sorusuna dilim döndüğünce yanıt aramaya çalışacağım... Tabii kitabı Dostoyevski'nin yazmış olması dışında kalan nedenlerden bahsediyorum... Çünkü bu kitabı okumamızın arkasında yatan en büyük nedenlerden birinin bizzat kitabın yazarı olması su götürmez bir gerçek... --------------------- Yoksulluk sınırı diye bir kavram var hayatımızda... Bana çok enteresan gelir bu kavram... Nedir yoksulluk sınırı? Bu sınırı geçince ne olur? Nasıl bir dünya vardır bu sınırın ötesinde? Kim neye göre çizmiştir bu sınırı ve kimler bu sınırın başında nöbet bekler, kaçakları içeri sokmamak için? Bu sınır, Meksika Sınırı gibi birşey olsa gerek... Bin bir zorlukla o sınırı geçen insancıklar, özgür bir dünyaya adım attıklarını sanırlar. Oysa içlerinden pek çoğu, özgür ama yoksul oldukları topraklardan, köle ve yoksul olacakları topraklara adım attıklarını yıllar sonra fark ederler... Özgür ve zengin dünya vaadi, tavşanın önünde sürüklenen ipe bağlı bir havuç gibidir. Tavşan havucu gördüğü müddetçe onun peşinden koşmaya devam edecektir. Ta ki fiziksel ve ruhsal olarak tükeneceği noktaya varıncaya kadar... İşte yoksulluk sınırı da bu müstakil durumun kurumsallaşmış halidir... Yoksulluk sınırını geçtiğimiz anda aslında başka bir yoksulluk sınırının içine girdiğimizi sonradan hayat tecrübeleri ile öğreniriz. Bize bunu öğreten, yasalarla sabitlenmiş bir 'zenginlik sınırı'nın olmayışıdır. Böyle bir üst sınır olmadığı için, havucun bizi götürdüğü yere kadar koşmaya devam ederiz. Artık 'temel ihtiyaçlarımızı' karşılayabiliyor olmak, bizi yoksul olmaktan çıkarmaz. Çünkü ilk yoksulluk sınırını aştığımızda temel ihtiyaçlarımız da hemen kendini yeniler. Evinde, herhangi birine muhtaç olmaksızın günde üç öğün yemeğini pişiremeyen, çocuklarını doyuramayan kişi yoksuldur. Eğer bunları rahatlıkla yapabiliyorsa ama evine et sokamıyorsa o kişi de yoksuldur. Her akşam evinde yemeğini yiyen aile ise, haftanın 3 günü 'o kebapçı senin bu balıkçı benim' diyen aileye göre yoksuldur... Yani sözün özü yoksulluk, yağsız pirinç lapası ile sütte marine edilmiş dana antrikot arasındaki o uzun yoldur... Bu denklemi günümüz hayatının her alanına taşıyabilir, yemek, moda, teknoloji, kariyer, konut, semt, tatil gibi kategori başlıkları altında detaylandırabilirsiniz. Zaten bunların karması da sizin kişisel yoksulluk derecenizi ortaya çıkarır... ---------------------- Eminim pek çok okur, kitabı okurken Makar Alekseyeviç ve Varvara Alekseyevna karakterlerinin içinde bulunduğu duruma acımış, ve bu 'insancıklar'ın arasında olmadığı için Tanrı'ya şükretmiştir. O zaman şimdi sormak istiyorum... Ey modern hayat insanları... Ey beyaz yakalılar... Bu sorular size geliyor... - Patronunuz yüz metre ötenizden geçtiğinde önünüzü ilikleyip el pençe divan durmuyor musunuz? Evet, duruyorsunuz... - Olur da sizinle iki çift laf ederse veyahut elinizi sıkarsa bir coşkun şevk içinde en az 1 hafta sağda solda bunun muhabbetini yapmıyor musunuz? Evet, yapıyorsunuz... - Sırf iş yerindeki imajınız uğruna maaşınızın yarısını Zara'ya, Mango'ya ve kişisel bakım merkezlerine harcamıyor musunuz? Evet, harcıyorsunuz... -Bırakın ayakkabınızın altının delinmesini, üzeri biraz yıpransa gidip çifter çifter ayakkabılar almıyor musunuz? Evet, alıyorsunuz... - Pek çok kadın, bir kariyer planlaması olarak 'zengin koca' fırsatlarının peşine düşmüyor mu? Evet, düşüyor. - Bir aşk evliliği yapmadığı için, içinde oluşan boşluğu dışarı yansıtmamak uğruna, evdeki tutku kurabiyelerini kurdelelere saracak, çay bardaklarına renkli kumaşlardan giysi yapacak kadar şuurunu kaybetmiyor mu bu kadınlar? Evet, ediyor... O halde neden acıyorsunuz o insanlara? Yoksulluk dereceleri sizinkinden daha düşük olduğu için mi? Gerçekten sizin hayatınızın o insanların hayatından farklı mı olduğunu düşünüyorsunuz? Sizi İNSANCIK değil de İNSAN yapan şey, kıyafetlerinizin daha yeni olması mı, yoksa oturduğunuz evlerin daha konforlu olması mı? Belki de borç almak için Makar Alekseyeviç gibi iki büklüm olup, kilometrelerce yol gidip tanımadığınız birinden borç istemek yerine, en yakın banka şubesine girip kredi çekmek, daha insan yapıyordur sizleri... --------------------------- Ne demiştik sözün başında? 175 yıl önce yazılan bir kitap neden hala büyük bir ilgiyle okunuyor diye bir soru sormuştuk... Ben bu soruya yanıt ararken ister istemez bazı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldım. Dostoyevski'nin 1846 St. Petersburg'unda yarattığı hayat, eve yeni alınmış pırıl pırıl bir banyo aynası kadar bizim hayatımızı da yansıtıyordu... Sadece biz kendimizi insancıklar olarak tanımlamak yerine daha iç ferahlatan başka isimler bulmuştuk kendimize... Ancak ne bir sınırı kaldırmayı başarabilmiş ne de 'insan' olma, insanca yaşama yolunda somut bir adım atabilmiştik... Çünkü biz o havucu gerçekten çok istiyorduk... Herkese keyifli okumalar dilerim... (Necip G.)
✍DİPÇE : Rus düşünürü Nikolay Berdyayev der ki: Rus’tur Dostoyevski iliklerine kadar Rusya’nın yazarıdır. Rusya dışında düşünemeyiz onu. Rus ruhundaki gizem, ancak ona bakıp çözülebilir. Kendi de bir bilmece, bir çelişkiler yumağıdır. Batılılar, Dosto’ya bakarak anlıyor Rusya’yı. O ise, Rus ruhunun kayganlığını dile getirir.Rus düşüncesinin, bilincin çatışan yanlarını, tedirginliklerini gözler önüne serer, bir yanda küçülüş, bir yanda kendini beğeniş; bir yanda herkese acıyış, bir yanda yurdundan başkasını sevmemek, Dostoyevski'nin özüdür. ... İnsancıklar Varvara ve Makar Devuşkin arasında geçen mektuplardan oluşan bir eser. Mektup– roman tarzı ilk defa üst tabakadan alınmış küçük insanın ayağına getirilmiştir.Eser bu yönüyle de önemlidir. Varvara ve Devuşkin arasındaki mektuplar yoksulluğun resmidir üstü örtük bir aşkın ve fedakarlığın kayıtlarıdır.Aşk romanda kaçamak seferiliktedir.Çünkü bir hayli yaş farkı ve olanca yoksulluk bu duyguyu bertaraf ederken duruma tam da yakışan fedakarlık daha legal daha olası bir duygu olarak karşımıza çıkar. Eseri, her ne kadar fakirliği realist düzeyde tasvir eden toplumsal içerikli bir roman olarak görsek de yoksul bireyin psikolojisini bu denli aktaran ender eserlerden sayabiliriz. Eserde yoksulluk; güçsüzlük ve çaresizlikle eş anlamlı kullanıldığı belki de kader olarak algılandığı da söylenebilir. Çünkü yoksul birey yaşamı ve emeği üzerine söz hakkını kaybeder, yaşamının ipleri kendi elinde değildir sürekli bir teslimiyet halindedir. Varvara karakterine söylettiği : "Çok düştüm ve daha da dehşet verici olan şey, kendi gözümde düştüm” sözleriyle, yoksul insanın düşük benlik algısına sahip oluşu hem karakterler hem de göndermede bulunduğu Palto ve Puşkin'in Mezarlık Bekçisi adlı eserle vurgulanır. "Kim bilir kaç Samson Vırin dolaşıyor içimizde yaralı yüreğiyle!" diyerek Puşkin'le aynı insan yüreğini tasvir eder. Fakat bunların yanı sıra Dostoyevski’nin insan-cık tiplemesini onore etme çabası da dikkat çeker. Sıradan insanların asaletinin , tüm maddi yetersizliğe karşın başka insanlara yardım eli uzatacak büyük bir yüreğin altını çizer. Bilindiği üzere Dostoyevski'ye ününü kazandıran ve ilk eseri olan " İnsancıklar " adlı eseridir daha ilk eserden onun Rus insanını çözümlerken arka planda politik tabloyu resmetmesine hayranlık duyarız. Bir kere İnsan-cık kavramı ile bu kadar çıplak karşılaşmak okuru gerçekten yorar .Bir kadının ve bir erkeğin yokluk üzerine bu kadar konuşmak zorunda kalması okuma süresince ve sonrasında da buruk bir tat bırakır. Dostoyevski okurlarının bu ilk eseri mutlaka okumaları gerekmektedir. Esen kalın. (Gncokuyor)
İnsancıklar Fyodor Dostoyevski’nin henüz 25 yaşındayken yayımlanan ilk romanı. Makar Devuşkin ile Varvara Alekseyevna’nın birbirine yazdığı mektuplardan oluşan bir eser. Yoksulluk ile mutsuzluk arasında gidip gelen kahramanlarımız... Bu durumu çok güzel bir cümleyle anlatan Dostoyevski; “Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutsuz ile yoksulun birbirinden uzak durması lazım, birbirlerine bulaştırmamak için.” Aslında anlatılan duygular; hepimizin çoğu zaman yaşadığı duygular. Mesela önyargı, mutsuzluk, kibir, umutsuzluk, merhamet, acı, pişmanlık... Bunun gibi daha sayabileceğim birçok duyguya yer verilmiş ve çok güzel bir şekilde harmanlanmış. Aynı zamanda duygunun da ötesine geçip yaşadığımız, şahit olduğumuz ya da belki bir gün yaşayacağımız bir durum; ‘yoksulluk’ kavramı üzerinde çok güzel durmuş Dostoyevski ve kitap yoksulluk üzerine şekillenmiş. Dostoyevski bu eserinde; yoksulluktan, mutsuzluktan tutupta ölüme kadar uzanan bu yolda, akıcı anlatımıyla mükemmel bir eser bırakmış bizlere.. “Ben öleceğim, Varenka, hemen öleceğim; benim kalbim kaldırmaz böyle mutsuzluğu!” Bir çırpıda okunup; güzel etkiler bırakan bu eseri herkesin okuması dileğiyle.. Keyifli okumalar. (Z.)
Kitabın Yazarı Fyodor Dostoyevski Kimdir?
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский) (d: 11 Kasım 1821, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Sankt Petersburg), Rus roman yazarı.
Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu. Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.
Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikâyelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.
Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.
1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapishanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.
Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumarhanelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.
İlk yazarlık dönemi
Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Lyudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı. Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı. Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvoynik) yayımlandı. Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikâyesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.
1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozyayka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belıye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboye Serdtse) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı. Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.
İkinci yazarlık dönemi
1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremya (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı. Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unijenniye i Oskorblyonniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı. Romanda bir zihnin derinliklerine indi. Suç ve Ceza (Prestuplenie i Nakazanie) ve Kumarbaz(İgrok) adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikâye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında:
“ ...Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır... ”
diye yazdı.
Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866, Ebedi Koca (Veçnıy Muj) 1870, Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı. Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi. Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi. 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya)[ ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Bratya Karamazovi) adlı romanları yayımlandı. Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı. Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı. 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.
Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.
Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.
Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi. Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.
Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedî Koca'da, Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.
Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını ve siyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için bireysel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.
Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.
Fyodor Dostoyevski Kitapları - Eserleri
- Suç ve Ceza
- Öteki
- Beyaz Geceler
- Yeraltından Notlar
- Kumarbaz
- Ölüler Evinden Anılar
- Amcanın Düşü
- Başkasının Karısı
- Puşkin Üzerine Konuşma - Batı Çıkmazı
- Budala
- Ecinniler
- Delikanlı
- Ebedi Koca
- Ev Sahibesi
- Ezilenler
- İnsancıklar
- Karamazov Kardeşler
- Mutluluğun Kıyısında
- Öyküler
- Stepançikovo Köyü
- Yufka Yürek
- Netoçka Nezvanova
- Tatsız Bir Olay
- Timsah - Gülünç Bir Adamın Düşü - Uysal Bir Ruh
- Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
- Dokuz Mektupluk Roman
- Dünyayı Güzellik Kurtaracak
- Üç Novella
- Bir Yazarın Günlüğü
- Suç ve Ceza (Çizgi Roman)
- Rus Öyküleri
- Büyük Engizisyoncu
- Gülünç Bir Adamın Düşü
- Mektuplar
- Çocuklarla Beraber
- Beyaz Geceler - Uysal Kız
- Nelli’nin Öyküsü
- Dürüst Hırsız
- Bobok
- Yufka Yürekli - Soytarı
- George Sand Öldü mü?
- İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün
- Karamazov Kardeşler (Cilt 2)
- Küçük Kahraman
- Diriliş - Kumarbaz
- Çocukluğum - Ezilenler
- Timsah
- Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız
- Ecinniler (Cilt II)
- Suç ve Ceza 2. Cilt
- Yeraltından Notlar - Beyaz Geceler
- Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4
- Budala 2. Cilt
- Seçmeler
- Delikanlı 2. Cilt
- Başkasının Karısı - Namuslu Hırsız
- İnsancıklar - Beyaz Geceler
- İnsancıklar - Netoçka Nezvanova
- Uysal Kız
- Delikanlı - Cilt 3
- Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar
- İnsanın Ruhunu Yücelten Bir Acı, Ucuz Bir Mutluluktan Daha Değerlidir
- Seçilmiş Əsərləri
- Yoxsul İnsanlar
- Bay Proharçin
- Üç Hikâye: Beyaz Geceler - Polzunkov - Yufka Yürek
- Sıradışı Bir Olay
- Four Stories
- Timsah ve Nahoş Hikaye
- Suç ve Ceza
Fyodor Dostoyevski Alıntıları - Sözleri
- Bence tehlikenin ahmak kimseler tarafından gelmesine hiç gücenmemeli, çünkü işleyen kafaları değildir. (Ecinniler (Cilt II))
- Çok duygulu, ama ezilmiş insanlar vardır. Bu insanların delilikleri, öbür insanlara karşı bir çeşit kara mizah gibidir. (Çocuklarla Beraber)
- Her şeyin iyisi eskidenmiş. (Beyaz Geceler)
- -“Çağ dışı ve çağdaş ihtiyaçlara uymayan sanat büsbütün var olamaz. Varsa da o sanat değildir; o, soysuzlaşmıştır, yozlaşmıştır, gücünü ve her türden sanat değerini kaybetmiştir.” (Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar)
- Bırak geçmiş geçmişte kalsın... (Dürüst Hırsız)
- ..kadın bütün hakikati duysa da sanki bilmiyor duymuyor gibi davranır! (Ev Sahibesi)
- "Başkalarından saygı görmek istersen, önce ve en önemlisi kendi kendine saygı duymalısın; ancak bu şekilde kendini saydırabilirsin." (Ezilenler)
- Anlık bir yanılgıydı benimkisi, bir sis, bir duygu yoğunluğuydu. (Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız)
- “…kendine lâyık görmediği bu kadar büyük bir saadet onu ezmiş, içini allak bullak etmişti. Nihayet, bedbaht olmak için durmadan marazi bir şekilde vesileler arayarak haraboluyordu…” (İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün)
- İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir. (Ölüler Evinden Anılar)
- "her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır. (Yeraltından Notlar)
- Kaderin cilvesi, şanssızlık, gene bırakmamıştır peşini (Bay Proharçin)
- “Yüreğim konuşurken ben susmayı beceremem.” (Beyaz Geceler)
- Kendini en iyi aldatmasını bilen, herkesten daha neşeli yaşar. (Suç ve Ceza 2. Cilt)
- Bir suçsuzu cezalandırmaktansa, on suçluyu bağışlamak daha iyidir. (S. 682) (Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4)
- İnsanın aptallığı sonsuzdur, siz de bilirsiniz. (Yufka Yürekli - Soytarı)
- İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. (Suç ve Ceza (Çizgi Roman))
- Çok tuhaf ama olasılıkların gerçekten bir sistemi olmasa bile rastlantısal bir düzeni var sanki (Kumarbaz)
- İnsanın kendi yüzünden daha şeytanca ne vardır? Çünkü kimse öyle olduğuna inanmaz. (Ecinniler (Cilt II))
- Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan, ama kendini iyi biri zanneden zayıflara. (Seçmeler)