İlyada - Homeros Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İlyada kimin eseri? İlyada kitabının yazarı kimdir? İlyada konusu ve anafikri nedir? İlyada kitabı ne anlatıyor? İlyada PDF indirme linki var mı? İlyada kitabının yazarı Homeros kimdir? İşte İlyada kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Homeros
Çevirmen: Azra Erhat
Çevirmen: A. Kadir
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Yayınları
İSBN: 9786053321040
Sayfa Sayısı: 708
İlyada Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Homeros (y. MÖ IX. yüzyıl): Hayatı hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte MÖ IX. yüzyılda Sakız Adası’nda yaşadığı sanılmaktadır. Eserleri Antik Yunan devletlerinde her tür bilginin kaynağı sayılan Homeros, İlyada ve Odysseia destanlarıyla edebiyatın hemen her türünü günümüze dek etkilemeyi basarmıştır. En ünlü Antik Yunan destanı olan İlyada’da dokuz yıldır süren Troya Savaşı’nın elli bir günlük bir kısmı anlatılır. İlyada dünya edebiyatının temel taşlarından biri olduğu kadar, konu ettiği döneme ışık tutan en gerçekçi eserdir. Bu eşsiz destan Antik Yunan’da neredeyse bir kutsal kitap sayılmıştır. 1958-1962 yılları arasında Azra Erhat - A. Kadir çevirisiyle İş Bankası Kültür Yayınları’nca dört cilt olarak yayımlanan İlyada 50 yıl sonra Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’nde yerini alıyor.
İlyada Alıntıları - Sözleri
- Sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak ne yüzünün, ne saçının güzelliği..
- Sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak ne yüzünün, ne saçının güzelliği..
- Gerçeği söyleyebilecek kadar bilgin varken, yalan söyleme.
- ama doğduğu günden bu yana hiçbir insan kaçamaz kaderinden.
- Hem ömrün kısa, hem acınacak bir halin var.
- sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak ne yüzünün, ne saçının güzelliği.
- Hey bahtı kara, ölüm aklına gelmiyor mu? Oysa ölüm sana çok yakın..
- "Şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında insandan daha acınacak bir yaratık yok."
- "Ama doğduğu günden bu yana hiçbir insan kaçamaz kaderinden, ister korkak olsun, ister yürekli."
- " Tanrılar, kendilerinin hiçbir kaygıları yokken, acınası ölümlülere, sefalet içinde yaşayacakları bir kader tasarladılar. "
- hem yüreğimde benim dinmez acılar var.
- Sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak ne yüzünün, saçının güzelliği...
- ölmektense, yaşamalarını isterim insanların.
İlyada İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bu inceleme yedi bölümden oluşuyor. Dilerseniz istediğiniz bölümü ya da bölümleri bağımsız olarak okuyabilirsiniz: Bölümler: 1- Homeros kimdi? 2- İlyada destanı 3- Troya savaşının Öncesi 4- İlyada’nın özeti 5- Akhilleus 6- Homeros ve Kadın 7- Platon Homeros’u neden sevmezdi? “Başlayan ama bitmeyen öykülerin” başını bulduk! Okurlar olarak şunun artık farkındayız sanırım edebiyatta artık salt yeni bir söylem, yeni bir konu, yeni duygular yok. Çoğu yeni anlatı bir önceki anlatının devamı niteliğinde ya da benzer konuları sadece ele alış tarzını farklılaştırarak bizlere sunuyor. Italo Calvino bir nevi Don Kişot’un devamı niteliğinde yazdığı ünlü eseri Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’da bu konu hakkında "Başlayan, ama bitmeyen öyküler dünyasında yaşıyoruz" der. Devam eden sayfalarda da bu görüşünü savunmaya devam eder: “(…)Ünlü yazarların romanlarının pek çoğunun daha piyasaya çıkmadan birkaç yıl önce kelimesi kelimesine 'Öykülerin Babası'nın boğuk sesinden dökülmüş olduğu gerçeği saptanıyor. Bazılarına göre İhtiyar Kızılderili anlatı malzemesinin evrensel kaynağıdır; bütün öteki yazarların bireysel yaratımlarının kaynaklandığı ana magmadır; başkalarına göre de sanrılar gördüren mantarlar tüketerek hayali mizaçları çok güçlü olanların içsel dünyalarıyla iletişim kurabilen ve onların ruhsal dalgalarını yakalayabilen bir kâhindir; onun Homeros'un, Binbir Gece Masalları'nın veya Popol Vuh'un yazarının hatta Alexandre Dumas ve James Joyce'un yeniden cisim bulmuş sureti olduğunu söyleyenler de vardır”. Kimilerine göre ise 'Öykülerin Babası’ Homeros sayılıyor. 'Öykülerin Babası’ diye tabir edilen aslında bir kişi değil evrensel yazımın ta kendisidir. Homeros’tan önce devam eden bir sözlü gelenek vardı. İlyada’da anlattığı şeyler de daha önce bilinen hikayelerdi. O yüzden bu geleneğinin babası Homeros olamaz. Ama düzenleyicisi, biçimlendiricisi ve yönlendiricisi Homeros’tur. Seçtiği destan olaylarını sıkı bir kurguyla birbirine bağlamış ve bütün bir şekilde sunmuştur. Bu da onu evrensel yazım geleneğinin başı yapmasa da en büyük yönlendiricisi yapıyor. Peki kimdi bu Homeros? Hayatıyla ilgili kesin bilgiler yok. Bu yüzden çok fazla söylenti dolaşıyor etrafta. Kimisi İzmirli olduğunu kimisi Babilli olduğunu söylüyor. Ama varılan kanı İyonyalı olduğundadır. İçimizden, Anadolu’dan, İzmir’den biridir Homeros. Sonradan gelip sahiplendiğimiz Anadolu’nun, medeniyetin içinde doğmuştur. Homeros Yunan dünyasındaki tüm inanışların babasıdır. Yunanlılar için bir kutsal kitap gibidir. Her şeyi önceden gördüğüne bile inanılırdı. Kimileri ise kendisinin kör olduğunu, destanlarının başkası tarafından yazıya döküldüğünü söylemiş, buna itiraz eden Proklos ise “Homeros kördü diyenlerin kendisi kördü. Homeros kadar çok şey gören başka bir adam var mıydı?” diyerek bu söylentileri kabul etmemiştir. İster İzmirli ister Babilli, ister kör ister iyi gören biri olsun Homeros bir dünya yurttaşıdır. Evrensel yazımın en büyük yönlendiricisidir. İlyada İlyada Troya Savaşı’nı anlatır. 24 bölüm ve 16.000'den fazla dizeye sahip olan İlyada, Troya Savaşı'nın dokuzuncu yılında 51 günlük bir dönemi anlatmaktadır. Destan Akhilleus'un öfkesi ile açılır(öfkesinin sebebini ilerde paylaşacağız) ve Hektor'un cenazesi ile sona erer. Destan söz konusu 51 günlük kısmı kapsamakla beraber, bu dönemin öncesi ve sonrasıyla, savaşın çeşitli evreleriyle ilgili birçok olaya atıfta bulunmaktadır. Peki bu kanlı savaş neden çıktı? Neden Troya yerle bir oldu? Savaşın Öncesi: Savaşın neden çıktığıyla alakalı iki görüş var. İlki Miss Olympos Güzellik Yarışması. Tanrıların güç gösterisi adına bir kenti ve toplumu yerle bir etmesi kısaca. Hikayesi kısaca şöyledir: Zeus, Akhilleus'un annesi ve babası Thetis ve Peleus'un evlilik törenleri şerefine bir ziyafet verir. Fakat bu ziyafete Eris davet edilmez. Törene sinirle gelen Eris, ("en güzel olana") diye bağırarak bir altın elma fırlatır. Hera, Athena ve Afrodit elma üzerinde hak iddia ederler. Bunun üzerine de Zeus'tan aralarında en güzelin kim olduğunu seçmesini isterler. Bu seçimi yapmakta isteksiz olan Zeus, Troyalı bir ölümlü olan Paris'in değerlendirmeyi yapacağını duyurur. Paris daha önce boğa kılığındaki tanrı Ares'in kendi boğasını yenmesi üzerine tanrıyı ödüllendirdiği için adaleti ile tanınıyordu. Seçim konusunda kararsız kalan Paris’e tanrıçalardan çeşitli teklifler gelmişti. Hera, Paris'e onu Avrupa ve Asya'nın kralı yapmayı önerdi. Athena ise savaşta kullanabileceği bilgeliği ve yetenekleri vadetti. Son olarak yanında Kharitler ve Horalar olan Afrodit dünyanın en güzel kadınının aşkını vermeyi teklif etti. Bu kadın Yunan kralı Menelaos'un karısı Spartalı Helen idi. Paris, Afrodit'in önerisini kabul etti ve onu elmayla ödüllendirdi. Yunanların düşmanlığını kazanmak pahasına Helen'i aldı. Helen'i Paris'in elinden geri almak için Yunanların açtığı savaş Troya Savaşı olarak anılır. Evet, bu savaşın asıl nedeni gibi duruyor. İkincisi ise Anadolu’nun zenginliklerinin keşfedilmek istenmesi ve Agememnon’un güç isteği. Bu sebeplerden dolayı Troya’ya savaş açılıyor. Bu savaşta neler olduğu aşağıda özetlendi. Bu bölümü spoiler yemek adına okumamazlık etmemeyi öneriyorum. Çünkü Homeros’un dilinden İlyada’yı okumak ile özetini okumak arasında çok fark var. Özet: Menelaos’un eşi olan Helen’in, Troia prensi Paris tarafından Troia’ya kaçırılması büyük bir aşağılama olarak kabul edilir. Bunun üzerine Menelaos, ağabeyi Agamemnon’dan yardım ister. Agamemnon, barış umudu ile Troia’ya kardeşi Menelaos ile bir elçi gönderir. Helen'in iade edilmesi ve kendilerine tazminat ödenmesi şeklindeki teklifleri kabul görmez. Daha önceden neredeyse tüm Yunan şehir devletlerini bir çatı altında toplamayı başaran Agamemnon, Akaların öncülüğündeki Grek site devletlerini toplayarak Troia'nın üzerine yürür. Uzun, zorlu ve yorucu bir savaş dönemine böylece girilmiş olur. Akaların kâhini Kalkhas’a göre, Akhilleus savaşa katılmazsa asla Troia düşürülemeyecektir. Bunun üzerine Odysseus, Akaların en büyük kahramanı Akhilleus’u savaşa katılması için zorla ikna edip, getirir. Savaşa katılmak istemediğinden gizlenen Akhilleus, Odysseus tarafından bulunur ve ordunun toplandığı Aulis’e getirilir. Donanma buradan hareketle ilk seferde Tros / Troas zannedilerek Mysia bölgesine çıkarma yapar. Yanlışlığın fark edilmesi üzerine yine Aulis'de toplanırlar ve sonunda Troia’ya varırlar. Savaş farklı yoğunluklarla on yıl sürer. Akalar, Troia’ya ulaştıklarında önce şehri kuşatırlar. Dokuz yıldan fazla süren kuşatma sırasında bölgedeki yerleşim birimlerini de istila ederek, pek çok mal ve esir ele geçirirler. Akabinde iki ordu karşı karşıya gelir. Paris, Menelaos’u düelloya davet eder ve yenenin Helen'i almasını teklif eder. Teklif kabul edilir. Düelloda Menelaos Paris’i yenecekken Tanrıça Afrodit devreye girer ve Paris’i kurtarır. Askerlerden Pandoros’un Menelaos’a ok atmasıyla iki ordu savaşa tutuşur. Akalı savaşçılar birçok Troialıyı öldürürler. Akalı Patroklos ile Hektor çatışmaya tutuşur. Aslında düello Akhilleus ile Hektor arasında gerçekleşecektir ama hem savaşa isteksiz katılan hem de savaş ganimeti Briseis’in Agememnon tarafından alınması yüzünden Akhilleus kavgaya tutuşmak istemez. Patroklos savaşçıların moralini korumak için Akhilleus'un zırhını gizlice giyip sanki oymuş gibi düelloya gider. Düelloda Hektor zırhlı askerin Akhilleus olmadığını anlar; çünkü zırh Patroklos'a oldukça bol gelmektedir ve Patroklos Akhilleus kadar usta savaşçı değildir. Düello sonucunda Patroklos Hektor batı kapılarına kadar geriletilir; ama bu sırada Patroklos Troialılar tarafından öldürülür. Diğer bir anlatıda Patroklos düelloda Hektor tarafından öldürülür. Menelaos ölenin Akhilleus olduğunu sanarak üzülür; ama cesede yaklaşınca ölenin Patroklos olduğunu anlar. Bu durumu Akhilleus'u savaşa sokmak için fırsat bilerek Patroklos'un cesedini Akhilleus'un çadırına götürür. Patroklos’un ölümü Akhilleus’u oldukça öfkelendirir ve Troia kapılarına dayanarak tekrar bir düello talebinde bulunur. Meydan okumaya Hektor karşılık verir ve savaşa tutuşurlar. Akhilleus Hektor’u öldürür. Cesedini, atlı arabasının arkasına bağlar ve dokuz gün boyunca Troia surları etrafında yedişer kez dolaştırarak paramparça eder. Bu durum savaşta dönüm noktası olur. Başkomutan olan Hektor'un ölümü Troialıların morallerini derinden etkiler. Hector’un cenazesinin Akhilleus’tan alınması ve cenaze töreninin yapılmasıyla İlyada biter. Bu savaş kanlı bir savaştır. Bu savaştan sonra bir sürü kayıp yaşanır. Primos ve oğulları ölüyor. Akhileus Paris tarafından öldürülüyor. Paris ölüyor. Agememnon kızı İphigenia’yı gemilerinin hareket etmesi için kurban ediyor ve savaş dönüşü karısı tarafından öldürülüyor. Troya şehri de yerle bir oluyor. Kısaca insanlar acısını çekti, tanrılar mesut kaldılar. İlyada aslında Troya Savaşı’nın değil Akhilleus’un destanıdır. Destan Akhilleus’un bir eylemiyle başlar bir eylemiyle biter. Şimdi bu korkak ve gururlu kahramanımıza biraz yakından bakalım. Akhilleus: Akhilleus annesi tanrı, babası ölümlü bir kral olan yarı tanrıdır. Peleus ile su tanrıçası olan Thetis'in oğludur. Dünyanın en büyük savaşçısı kabul edilir. Normalde Thetis Zeus ile evlenmeyi düşünürken Thetis'ten doğacak çocuğun tüm tanrılardan daha güçlü olacağı kehaneti yayılır. Bunun üzerine Thetis Peleus ile yani bir ölümlü ile zorla evlendirilmiştir. Thetis, doğan çocuklarının ölümlü taraflarını yok etmek için kocasından gizlice onları doğar doğmaz ateşte yakar ama çocukları bu yüzden ölür. Thetis son oğlu Akhilleus'u (Aşil) ateşe tutarken Peleus onu yakalar. Akhilleus'un sadece topuğu yanmıştır. Diğer bir mite göre ise Annesi Thetis oğlunu ölümsüzlük nehri Styx'de yıkarken elini suya değdirmemesi öğütlendiği için onu sol topuğundan tutup suya batırmıştır. Bu yüzden Akhilleus sadece sol topuğundan vurulduğunda ölecektir. Ki Truvalı prens Paris tarafından sol topuğundan okla vurularak öldürülmüştür. Akhilleus karakter olarak “üstün bir savaşçı ve üstünlüğünü bildiği için de gururlu, onurlu, inatçı ve alıngan, çetin, hırslı, zalim ve duygusuz bir adam”dır. “Kimsenin karşı gelemediği, düşmanlarını titreten, insafsızca kesip biçen, saldırıya geçti mi ‘ovada bir yıldız gibi parlayan’” bir karakterdir. Belki de bu özellikleri dünyanın en güçlü savaşçısı yapmıştır. Kaba kuvvetinin daha üstün çıktığı zor durumlarda küsen, mızmız bir kahramandır Akhilleus. Kaderinin onu ölüme götüreceğini bilmektedir: “İki ayrı kader götürecek beni ölüme: Burada kalır, savaşırsam Troya çevresinde, tükenmez bir ün var, dönüş yok. Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına, ünüm olmasa da çok yaşayacağım, ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak.” Akhilleus az yaşasa da ünlü yaşamayı seçmiş ve bunun için Troya savaşına katılmaya karar vermiştir. “Öte yandan Akhaların kâhini Kalkhas'ın Akhilleus sefere katılmazsa Troya'nın alınamayacağını bildirmesi üzerine, Odysseus yiğidi aramaya çıkar, Skyros'a varınca kurnazca bir düzen tasarlar, gezgin satıcı kılığına girip Lykomedes'in haremine sokulur ve kızların, kadınların önünde bohçasını açıp bir sürü kumaş dokuma ve işleme serer önlerine, ama bohçanın dibinde birkaç kıymetli silah da vardır, Pyrrha kılığındakl Akhilleus bunları görünce dayanamaz, onları almaya, kullanmaya can atar, böylece kimliğini açığa vurur. Odysseus da onu peşine takar.” Akhilleus böylece Troya Savaşı’na katılmıştır. Akhilleus savaşın daha başında neden küstü ve öfkelendi? Şimdi bu soruya cevap verelim. Tanrı Apollon'un rahibi Khryseis gelir, Agamemnon'un tutsak olarak alıkoyduğu kızı Khryseis'i geri ister. Agamemnon kızı vermediği için tanrı Apollon Akha ordusuna veba salar, dokuz gün dokuz gece ordu hastalıktan kırılır. Bilici Kalkhas kızı geri vermeyi buyurur. Agamemnon kızı vermeye razı olur, ama onun yerine Akhilleus'un tutsağı Briseis'i alacaktır. Agamemnon Briseis'i alır, ama Akhilleus da barakasına çekilir, savaşa artık katılmayacaktır. Ama “Akhilleus'un Agamemnon'a karşı öfkesinin asıl nedeni sömürüye karşı ayaklanmadır: Kendisi hiçbir çıkar gütmeden savaşır, didinir, payı başkomutan”ın almasıdır. “Agamemnon özür dileyip elinden aldığı Briseis'i geri vermeye razı olunca, Akhillus dönmek istemez, erkektir, yapılan haksızlığı unutamaz. Bu kırgınlığını da şu basit, insanca sözlerle dile getirir: Bir Atreus oğulları mı sever karılarını? Sever, korur karısını duygulu, akıllı her adam. Ben de yürekten seviyorum benimkini, kazanmışım onu ben kendi kargımla. Agamnemnon oyun oynadı bana, aldı onur payımı, beni bir daha kandırmaya kalkmasın sakın!” Azra Erhat’la bitirelim: “Homeros yiğitlerin yiğidini gerçi bu vasıflarla donatmış, bize hem olumlu, hem olumsuz görünen bu nitelikleri en parlak ve çarpıcı renklerle belirtmiştir, çünkü sanatı ondan yanadır, ama yüreği ondan yana değil, yüreği yurdunu savunan durgun, ölçülü, erdemli kahraman insan Hektor'dan yanadır Homeros'un. Gene de, tıpkı bir romancı gibi Akhilleus'u bir insan olarak canlandırmayı amaç edinir ve akla karayı gereğince karıştırarak, eşine az rastlanır bir ustalık ve dünyanın başka hiçbir destanında görülmeyen eleştirici bir anlayışla onu hem iyi, hem kötü bir adam olarak çıkarır karşımıza. Akhillus böylece içinde karşıt eğilimlerin çarpıştığı gerçek bir insan oluverir, yaşantısı da gerçek bir dram olarak canlanır gözümüzde.” Hector’dan yana olan sadece Homeros değildir. Fatih Sultan Mehmet’in ve Atatürk’ün Çanakkale’yi ziyareti sırasında “Hektor’un intikamını aldık” dedikleri de söylentiler arasındadır. Homeros ve Kadın Yunan mitolojisinde kadının yaratılışına ait farklı anlatılar var. En bilineni Pandora Efsanesi. Bu anlatı “Ha bir kadına güvenmişsin ha bir hırsıza” “Bir karı ki boğazından başka bir şey düşünmez” gibi hiçbir dayanağı olmayan saçma sapan ifadelerle örülüdür. Bu konudaki bakış açısını biraz daha derinleştirelim. Arkaik Çağ şairi Simonides’in bir hikâyesinde anlattığına göre “Başlangıçta tanrı, kadın aklını bir dişi domuzdan yaratmış. Bu kadının hem kendisi hem de evi pislik içindeymiş. Başka birini ise; dişi tilkiden yaratmış. Her şeyi bilen bu kadının sağı solu belli olmaz, iyiye kötü kötüye iyi dermiş. Başka biri de dişi köpekten yaratılmış. Her şeyi duymak ve bilmek isteyen bu kadın, sürekli gezer durur ve sürekli havlarmış. Bir erkek onu güzellikle veya zorla susturamazmış. Olympialı’ların topraktan yarattığı kadın ise; bodur bir yaratık olup, iyi ile kötü nedir bilmezmiş. Tek yaptığı tıkınıp durmakmış. Tanrının denizden yarattığı kadına gelince; bir gün güler ve mutlu olur, onu gören yabancılara “dünyada bunun kadar iyi ve güzel bir kadın yoktur” dedirtecek kadar sevimli olurmuş, öbür gün ise ne yüzüne bakılır ne yanına yaklaşılırmış. Tıpkı bir okyanus gibi değişken bir tabiatı varmış. Tanrının kül grisi eşekten yarattığı kadın; pek çok zorluğa katlanarak istemediği halde çalışır dururmuş ama gece-gündüz durmadan yermiş. Aşkta ise seçici davranmazmış. Gelincikten yaratılan kadın ise berbat bir yaratıkmış. Onunla ilgili hiçbir şey, güzel ya da sevilir değilmiş. Aşk için çıldırırmış ama beraber olduğu adamı hasta edermiş. Komşularından çalar çırpar, pişmemiş kurban etlerini yermiş. Tanrının uzun yeleli bir kısrağın yavrusundan yarattığı kadın da herkese dert olur, evde hiçbir işe yardım etmezmiş. Günde iki-üç kez yıkanır, süslenir püslenirmiş. Başkaları için bakılası güzellikteki bu kadın, kocası için tam bir veba demekmiş. Maymundan yaratılan kadın ise; Zeus’un erkeklere verdiği en büyük dertmiş. Kente indiğinde herkesin ona bakıp da kahkahalarla güleceği iğrençlikte bir surata sahipmiş. Kısacık bir boynu ve hantal bir yürüyüşü varmış. Bedeni yalnızca sahip olduğu bacaklardan oluşuyormuş. Tıpkı bir maymun gibi her türlü hileyi, oyunu bilirmiş. İyilik yapmayı ise bilmez, gün boyu kötülük planlar dururmuş. Tanrının arıdan yarattığı kadını alan erkek ise; talihliymiş. Onun sayesinde mal varlığı artar, evi zenginleşirmiş. Birlikte sevgi içinde yaşarlar ve iyi bir aile kurarlarmış. Diğer kadınlar arasında hemen göze çarpan ve tanrısal bir güzelliğe sahip olan bu kadın, aşk-meşkle ilgili öykülerin anlatıldığı sohbetlerden de uzak dururmuş. Zeus’un erkeklere verdiği en iyi ve en hassas kadınlar, işte böyle olanlarmış!” Ama Homeros’ta kadın figürü böyle aptal bir düşünce kalıbına oturtulmamıştır. Yukarıda öykünün sonunda anlatıldığı gibi birlikte sevgi içinde yaşayan, ulu ve tanrısal bir varlıktır. İlyada’nın önsözünde Azra Erhat bu konuyu çok güzel değerlendirir: “Kadının, hele ananın Homeros destanlarında hep "ulu" sıfatıyla anılması ana-oğul, ana-kız arasında tadına doyulmaz sevecenlik ilişkilerinin canlandırılması merkezi Anadolu'da olduğu kuşku göturmeyen anaerkil bir toplum düzeninin kalıntılarıdır. Kocalarını öldüren, kendilerine yüz vermeyen sevgililerini yalan dolanla öldürtmeye kalkışan kadınlar üzerine korkunç öykülerin yankısı Yunanistan'dan Troya'ya ulaşırken, Anadolu'da aileler yıkan, yaşlı başlı kadınları, körpe kızlan köleliğe sürükleyen Akha yigitlerinin tüyler ürpertici vahşilikleri anlatılırken, Troya'nın aile hayatı ne tatlı, ne ahenkli geliyor bize!” Platon Homeros’u neden sevmezdi? Gelelim son bahse. Sevmezdi çünkü Homeros ona göre yalancı, kopyacı ve toplumun ahlakını bozan sahtekar biriydi. Koskoca Homeros’a da denilmez ki bunlar. Bakalım nedenin kısaca. Platon, Devlet adlı kitabında toplumu yönlendirecek yöneticilerin eğitimine büyük önem vermektedir. Müzik eğitimi de büyük önem taşımaktadır. Platon müzik eğitiminin içine şiiri, edebiyatı, komedyayı, tragedyayı kısacası söz ve sahne sanatlarını yerleştirmektedir. Söz sanatlarını gerçeğe uygun olan ve uydurma olanlar olarak ikiye ayıran Platon, uydurma olanların da dikkatli bir şekilde oluşturulmasını istemektedir. Platon “her aklına gelenin uydurduğu masalları çocukların dinlemesi doğru mudur?” diye sorar. Platon’un burada kastettiği masallar Homeros ve Hesiodos gibi şairlerin masallarıdır ve bu şairleri de Platon Tanrıları ve kahramanları olduklarından farklı göstermekle suçlar. Bu konuda şaire düşen görev şudur: “Şairler de verilen öğütlere uygun masallar düzmeye zorlanmalı. Hera’nın oğlu tarafından zincire vurulduğunu, Hephaistos’un anasını dayaktan korumak isterken babasının gökten fırlatılmasını, Homeros’un Tanrılar savaşı diye anlattıklarını şehrimizde söyletmemeli. İster açık ister gizi kapaklı olsun, bütün bu masallar uzak kalsın şehrimizden. Çünkü çocuk açığı, gizli kapaklıyı ayırt edemez. Bu yaşta duyduklarımız da akıldan çıkmaz, olduğu gibi kalır. İşte bunun için de çocukların duydukları ilk sözlerin, iyilik yolunu gösterecek güzel masallar olmasına çok önem vermeliyiz.” Tanrılar üzerine söylenecek olan masallar iyi ve güzellikten nasibini almalıdır. Platon’a göre kötü olduğu düşünülen bir Tanrıya hiç kimse saygı göstermez. Ayrıca “Tanrının iyi ve güzelden yana eksiği yoktur”. Tanrı doğası gereği iyi olduğuna göre dışarıdaki kötülüklerin de sebebi olamaz. Oysa bu masallarda Homeros ve diğer şairler Tanrıyı kötülüklerin sebebi olarak göstermektedirler. Platon bu yüzden bu duruma karşıdır. Aslında sanata ve Homeros’a karşı değildir Platon. Sadece sanatın düzenlenmesine gerek olduğunu düşünüyordur. &&& Bu yazıda bahsedilenlerin hepsi Momos Mitoloji Okuma grubunda konuşulmuştu. Araştırılanları ve konuşulanları derleyerek bir yazı meydana geldi. Bu uzun yazının bölümlerini ya da tamamını okuyan herkese çok teşekkür ediyorum. (Murat Sezgin)
Yazıyor, yazıyor İlyada Destanı nasıl okunur yazıyor koşun…: Başlık biraz iddialı olmuş olabilir ancak ben bu şekilde okudum ve çok faydasını gördüm. Bu yüzden de herkese faydası dokunsun diye nasıl okuduğumdan bahsetmek istiyorum. İlk olarak şunu demek isterim ki: Mitolojiye giriş yapmadan önce Sümer ve Babil Destanlarını okudum size de o şekilde yapmanızı tavsiye ederim. Hem bir giriş oluyor az da olsa alışıyorsunuz destan okumaya hem de Homeros’tan yaklaşık 1500 sene önceki bir destanı okumuş oluyorsunuz. Okuduğum kitaplar şunlar: kitap/gilgamis-destani--28937 kitap/gilgamis-hikayeleri--166174 kitap/babil-yaratilis-destani--71694 kitap/sumer-kral-destanlari--71397 kitap/babil-hemeroloji-serisi--105174 kitap/ilyada--1953 ve kitap/odysseia--219764’yı sipariş ederken yanına kesinlikle yazar/azra-erhat’ın kitap/mitoloji-sozlugu--54278’nü de ekliyorsunuz. Çünkü yazar/Homeros'un kitapları ile ile Mitoloji Sözlüğü’nü beraber okumalısınız. Ama önemli kısım: Sözlükle kitabı beraber nasıl okuyacaksınız? İlyada’nın başında 85 sayfalık sunuş kısmı var orayı İlyada’nın bölüm bölüm anlatıldığı yer hariç dikkatle okumalısınız. Sunuş diye geçmeyin çok önemli bilgiler var. Bazı yerlerde spoiler da yiyebilirsiniz ancak umursamayın derim çünkü bu kitabı anlamak önemli olan. İlyada’nın bölüm bölüm anlatıldığı yeri de şu şekilde yapacağız: Hangi bölümü okuduysak dönüp bir de Azra Erhat’ın o bölümü özetlediği halini okuyacağız. Aynı özet kısmı sözlükte de var. Hem sözlüktekini hem de kitaptakini okuyabilirsiniz ki ben öyle yaptım. Tekrar oluyor ve daha iyi aklınızda kalıyor. Okuduğunuz bölüme de kurşun kalem veya fosforlu kalemle tik atabilirsiniz daha şık olur. Hem hangi bölümde kaldığınızı görürsünüz. Gelelim İlyada’ya. İlyada 24 bölümden oluşuyor. İlk 3 bölümünü okumam çok uzun zaman aldı. Neden derseniz şöyle anlatayım: Bir sürü tanrı ve insan hatta yarı tanrı yarı insan karakterleri var. Mitolojiye yeni başlamış biri olarak bu karakterleri kulaktan duyma bilgilerle tanıyordum. Yani hiç bilmiyormuşum. Zeus’un bile ne özellikleri varmış. Neyse ilk üç bölüme gelelim. İlk bölümü okuyorsunuz, okurken önemli olan karakterleri kurşun kalemle yuvarlak içine alıyorsunuz. Bölüm bittikten sonra o yuvarlak içine aldığınız karakterleri sözlüğü açıp kimmiş diye okuyorsunuz. Okuduğunuz karakteri İlyada kitabında fosforlu kalemle işaretliyorsunuz. Eğer o karakter sözlükte yoksa fosforlu kalemi kullanmıyorsunuz sadece yuvarlak içine almış haliyle bırakıyorsunuz. Gelelim sözlüğe. Sözlükte bir karakteri okurken onun önemli kısımlarını fosforlu kalemle işaretliyorsunuz. Çünkü sonra kitapta o karakterlerle yeniden karşılaşacaksınız ve sözlüğe bakmak istediğinizde tamamını değil sadece o işaretlediğiniz yerleri okursunuz ve hatırlarsınız. Sonra okuduğunuz karakterin yanına bir tik işareti atıyorsunuz ve en önemli kısma geliyorum. Sözlüğün arkasında üç adet dizin bölümü var. Okuduğunuz karakteri birinci dizinden bulup oraya da bir tik ve fosforlu kalemle üstünü çiziyorsunuz. Bunu yapmamızın nedeni sonradan sözlüğün nerelerini okuduğumuzu daha kolay tespit etmek ve okuduklarımızı bulmamızın daha kolay olmasıdır. Bir de sözlüğün en arkasında tablolar var ki; o tabloların hazırlanmasında kimlerin emeği geçtiyse onlardan Allah razı olsun. Kim kimin oğlu, kim hangi soydan geliyor devamlı bakıyorsunuz o tablolara bu sayede karakterleri karıştırmıyorsunuz. İkinci bölümde de aynı üstte dediklerimi yapıyorsunuz ancak ufak ipuçları vereceğim. İkinci bölümde çok fazla önemsiz karakter var. Homeros tüm Troyalıları ve tüm Akhalıları tanıtıyor okuyucuya. Bu bölüm sizi okumaktan soğutmasın. O karakterlerin hiçbirini yuvarlak içine almadan okuyun geçin. Kitabın ileriki bölümlerinde önemli olanlar tekrar karşınıza çıkacak o zaman yuvarlak içine alıp sözlüğe bakarsınız. Bundan sonra ki bölümlerde de aynı şeyleri tekrarlayacaksınız ancak hangi karakteri yuvarlak içine alıp sözlüğe bakmanız konusunda ufak bir şey demek istiyorum. Mesela bir karakter çıktı karşınıza tanımıyorsunuz hemen yuvarlak içine almayın. Devam edin okumaya gerçekten önemli bir karakter mi o karakteri öğrenmeniz gerekiyor mu ona bakın. Hatta ilk karşınıza çıktığında yuvarlak içine almayın derim eğer önemli bir karakterse zaten tekrar değinecektir Homeros o kişiye. Son olarak da şunu demek istiyorum: Bir karakteri yuvarlak içine aldınız ve bölüm bitiminde de o karakteri okudunuz sözlükten. Ancak üç dört bölüm sonra bir daha çıktı karşınıza ve siz unutmuşsunuz yine yuvarlak içine alın. Bölüm bitiminde sözlüğü açıp aynı karakterin bu sefer fosforlu kalemle işaretlediğiniz yerlerini okuyun ve tabloya bakın. Hatta bu dediğimi bazı karakterler için 4-5 kere yaptım. Çünkü unutuyorum karakterleri ve tekrar tekrar sözlüğe bakma ihtiyacı duyuyorum. Bu sayede de aklımda daha iyi yer ediyor. Yukarıda dediğim şekilde sabredip ilk üç bölümü okursanız sonrasında çokta sözlüğe bakmanız gerekmiyor. Ancak karakterlerin üzerinden bir daha geçmek için sözlüğe bakarsınız. Kitapta sonrasında akıp gidiyor zaten. Gelelim içeriğe. Bu kısmı hem kendim için hem de kitabı okumuş olanlar için özet mahiyetinde yazıyorum. Kitap, Akhilleus’un öfkesiyle başlıyor. Apollon ile Agamemnon ters düşer ve Apollon Akha ordusuna veba salar. Dokuz gün, dokuz gece ordu hastalıktan kırılır. Agamemnon da dayanamaz Apollon'un isteğini yapar ancak bu sefer de Akhilleus’un tutsağı Briseis’i alır. Bu yüzden de Akhilleus öfkelenip Agamemnon’a sırt çevirir ve savaşa katılmayacağını söyleyip barakasına çekilir. Zeus Agamemnon’a yalancı bir düş gönderir. Ve Akhaları Troya ile savaşmaya teşvik ettirir. Sonrasında iki ordu karşı karşıya gelirler ve gelgitli bir savaş olur. İlk önce Akhalar bastırır iyice üstünlük kurarlar. Hatta Akha yiğidi Diomedes Troyalıların yanında olan Tanrılardan Aphrodite’yi ve Ares’i bile yaralamayı başarır. Ancak sonrasında Zeus savaşa el atar ve Troya Kral’ı Priamos’un oğlu Hektor’a cesaret ve güç verir. Sonra Hektor yıkar geçer Akha ordularını. Hektor, Agamemnon’u Diomedes’i ve daha birçok Akha yiğidini yaralar. Agamemnon, Akhilleus’un en yakın arkadaşı Patroklos’a dert yanar ve Patroklos da koşarak olanları Akhilleus’a anlatır ve yardım ister. Akhilleus da savaşa gelmez ancak kendi silahlarını Patroklos’a verir. Patroklos da Akhilleus’un silahlarıyla savaşa katılır ve Troyalılar önce bozguna uğrarlar. Hatta Zeus kadere boyun eğerek oğlu Sarpedon’u Patroklos’un öldürmesine müsaade eder. Ancak arkasında Zeus olan Hektor Patroklos’u öldürür ve tekrar üstünlük Troya’ya geçer. En yakın arkadaşı Patroklos’un öldüğünü öğrenen Akhilleus, demirci Tanrı Hephaistos’un yaptığı yeni silahlarıyla savaşa katılır. Akhilleus tüm dargınlıkları unutur ve Agamemnon ile barışır. Bu sayede Akhalar yeni taarruz başlatırlar ve üstünlüğü ellerine geçirirler. Akhilleus deli gibi olmuştur. Önüne geleni parçalayıp yoluna devam etmektedir. Karşısına arkadaşını öldüren Hektor’un çıkmasını beklemektedir. Sonunda Akhilleus Troya surlarına dayanınca mecbur Hektor da kapıya dikilir. Zeus yine kadere boyun eğerek Akhilleus’un Hektor’u öldürmesine karışmaz. Ve Hektor ölür. Kitabın son bölümünde de Hektor’un ölüsünü Kral Priamos Akhilleus’tan almaya gider. Akhilleus da hediyeler karşılığında Hektor’u babasına teslim eder. Hektor’a yapılan cenaze töreniyle İlyada biter. Son olarak da kitabı okurken aldığım notlardan bahsetmek istiyorum. Azra Erhat sunuş bölümünde Homeros’tan bahsetmiş. Ancak Homeros’un kim olduğu, nerede doğduğu, anne ve babasının kim olduğu kesin olarak bilinmiyormuş. Herkes kendi memleketlisi olarak görüyor Homeros’u. Belki de bu yüzden bu kadar çok seviliyordur Homeros. Eğer cennete gidersem olmasını isteyeceğim şeylerden biri de Dünya tarihini öğrenmek. Hatta 180 ekran bir televizyon versinler bana bir de dönem dönem Dünya tarihinin videolarını, ben de elimde cipsle izleyeyim neler yaşanmış. (: Homeros bu iki kitabıyla adeta mitolojiye giriş yaptırmış herkese. Çoğu karakter ilk İlyada’da ortaya çıkıyor. Örnek olarak Helena, Nestor, Hakabe ve Atreus ilk olarak İlyada’da geçiyor. Sonradan diğer mitolojik eserlere konu oluyor. Mitolojide üç kavram dikkatimi çekti: Birincisi kim ölürse ölüsünü almak için ayrı bir savaş başlıyor. Ölünün alınması çok önemli savaşlarda. İkincisi Tanrıların ölümlüleri kandırmak için sürekli kılık değiştirmeleri. Üçüncüsü de Zeus’un her olayı bir kuklacı gibi yönetebilmesi ancak kadere söz geçirememesi. Örneğin kurtarma imkânı varken oğlunu bile kaderi öyle diye ölüme bırakıyor. Herkese keyifli okumalar. (Kartal (Okuma Maratonum))
Hayal değil Gerçek!..: İlyada kelime anlamı olarak “İlyon’a Şiirler” manasını taşımaktadır. Dönemin İlyon’u ise günümüz Troya bölgesidir. Yani ismini tamamen bulunduğu bölgeden almıştır. Eser bize Troya Savaşı’nın sadece son 51 gününü 15600 dize ile anlatmaktadır. Tek bir ustanın eseri midir? Yoksa Homeros mu kaleme aldı? Homeros var mı? Yok mu? Gibi soruları bir kenara bırakıp, işin detayına inmeli ve bu güzel dizelerde anlatılmak istenen olayları yaşayarak okumalıyız. Homeros MÖ 9. yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Gözlerinin görmediği bazı kaynaklarda bizlere söylenmektedir. Hayatı hakkında olduğu gibi ancak bu konu hakkında da kesin bir bilgi yoktur. Bildiğimiz tek şey ise İlyada ve Odyssiea diye iki kitap var ve bunların yazarı Homeros olarak bilinmesidir. İlyada öncesi… Rivayet edilir ki Paris, Troya Kralı’nın 68 oğlundan biridir. Doğumundan önce annesi Troya kralı Priamos’un karısı Hekabe – 19 çocuğu olduğu bilinmektedir – çok sancılı bir rüya görür. Rüyası Paris’in doğup büyüdükten sonra Troya şehrinin onun yüzünden ateşler içerisinde kalmış ve yıkılmış olmasıdır. Kan ter içinde uyandıktan sonra durumu Priamos’a anlatır ve Priamos ise kurulda bu rüyayı konu alan görüşmeler yapar. Sonuç olarak alınan karar ki kurulda çok fazla Priamos oğlu vardır. En büyük oğlunun da rüya bilici olduğu söylenmektedir. Herkes hemfikir olur ve Paris’in ölümünü isterler. İlyada da geçen Priamos bilgin bir kraldır ve çocuğunu kendi elleriyle ya da kendi şehrinde öldürmek istemez. Bir çobana verip, çobanın onu öldürmesini ister. Çoban Paris’i alır ve İda Dağı’nda ormana götürür bırakır. Tahminen altı gün sonra yanına varır ve hala yaşadığını, hatta çok sağlıklı olduğunu görür. Bu altı gün boyunca Paris’e dişi bir ayının baktığı en çok bilinen hikâyedir. Çoban bu durumu tanrılar tarafından bir hediye, bir lütuf ya da bir istek olarak görür ve Paris’i alır. Şehre getirirken de bebeği saklamak için para kesesi içerisine koyar; bundan dolayı ise Paris ismini alır. https://i.hizliresim.com/r5A0bm.jpg Hendrick de Clerck: The Nuptials of Thetis and Peleus – 17. Yüzyıl (Resim1) Aşil’e doğru… Aşil yani Achilleus, yarı tanrı bir baba olan Peleus ve su tanrıçası Thetis’in oğludur. Mitoloji genel olarak bakıldığında hep bir zincirin parçaları halinde devamı gelen konular –efsaneler- bütünüdür. Anne babasının düğünü tek bir tanrı çağrılmadan Olympos’ta yapılır. Düğünü bozmasın diye çağrılmayan tanrı ise Eris’tir. Eris fitne, fesat tanrısıdır. Düğünü öğrendiğinde ise doğruca düğün olanına gider. Elinde bir elma ile protokol masasına yanaşır. (Resim1) Bu masada Zeus ve karısı Hera, Afrodit ve aşkı Ares, Zeus oğlu Hermes, Zeus kardeşi Poseidon, Zeus kızı Athena, Kheiron –centaur-, gelin Thetis, damat Peleus vardır. Elindeki elmayı en güzele diyerek masaya fırlatır :) Ve kavga başlar. Bir yanda Hera, diğer yanda kızı Athena ve Afrodit. Kavganın sonuçlanmayacağını ve sonucun ise Zeus’un söylemesini isterler. Ancak Zeus bu duruma itiraz eder ki özellikle Hera ile karşı karşıya gelmekten kaçınır. Kararın bir ölümlünün vermesini ister. Hermes’i çağırır ve İda Dağı’nda çoban olan Aleksandros’a – Paris – yönlendirir. Hermes ve diğer üç tanrıça çobanı bulurlar, Zeus’un buyruğunu iletirler. Her tanrıça elmayı alabilmek için Aleksandros’a sayısız nimetlerle vaatlerde bulunurlar. Hera bir krallık vaat eder, babası Zeus gibi zekânın dibine vuran Athena en bilge kişi olacağını söyler ve Afrodit ise en güzel ölümlü kadını – Helen – vadeder. Aleksandros elmayı Afrodit’e verir. (Resim2) Afrodit işte o vakit kâinatın en güzel varlığı ilan edilir. Aleksandros yani Paris bu kısımdan sonra Troya prensi olduğunu öğrenir. Kaderde odur ki Afrodit dünyanın en güzel kadını olmasına rağmen kocası Hephaistos en çirkin tanrıdır. Bu hadiseden sonra 10 yıl sürecek İlyada – İlyon – yani Troya Savaşı’na zemin hazırlanmıştır. Tek eksik parça Paris’in Helen’i kaçırmasıdır. https://i.hizliresim.com/zj6Gzj.jpg Errard le jeune: The Judgment of Paris (Resim2) İlyada bilinen ilk doğu-batı savaşıdır. Yukarıda değindiğimiz ve aşağıda bolca bahsedeceğimiz bir tanrılar arası hesaplaşmadır. Achilleus ölümsüz bir anne ve ölümlü bir kralın oğlu olduğundan az da olsa bahsettik. Thetis’in istemeyerek Kral Peleus ile evlenmesinin ardından gelen bu erkek evlat Thetis için hep bir dert olacağına karar vermesi, doğumdan sonra Kral Peleus ile ayrılacağı ve ölümlü bir babanın oğluna neler sağlayacağını kestiremediğinden dolayı bir işe kalkışır. Achilleus’u ölümsüz yapamazsa bile bebekken yeraltı nehri olan Styx Nehri’nde yıkayıp, tenini çelik kesmez bir hale dönüştürmek istemesi bu kahramanı ölümsüzleştirir. Çünkü o dönemler yakın dövüş savaşların vazgeçilmeziydi. Kargı, ok ve kılıcın teninizde yara açmayacak olması ise tanrısal bir lütuftu. (Resim3) Resimde de gördüğünüz gibi Thetis Achilleus’u ayağından tutup Styx Nehri’ne sokup yıkamaktadır. Tesadüfte o dur ki bir ayağı nehrin dışında kalır ve Achilleus oradan aldığı darbe ile İlyada’dan daha sonraki eserde ölür. https://i.hizliresim.com/qd5Azd.jpg Antoine Borel (1743-1810) Thetis Immerses Son Achilles in Water of River Styx (Resim 3) Achilleus Styx’te yıkanıp çelik kesmez olduktan sonra eğitimi için Centeur’a –Kheiron- teslim edilir. Centaurlar göğüs alt kısımları at ve üst kısımları olan mitolojik savaşçı bir ırktır. (Resim4) İyi bir savaşçı olana kadarda orada eğitimine devam eder. Sonrasında ise kehanet düşer “Achilleus olmadan Troya şehri fetih olmayacaktır.” Bu kehaneti duyan Agamemnon ise kurnaz Odysseus’u Achilleus’a gönderir ve Troya Savaşı’na katılmasını ister. Achilleus Odysseus’u sever ve sayar. Odysseus ise bu savaşın ölümsüz bir ün getireceğine Achilleus’u ikna eder ve İlyada dizeler başlar dökülmeye. https://i.hizliresim.com/y6BGkk.png Thetis, Kheiron, bakıcı, Achilleus ve 2 Poseidon oğlu ile Achilleus’u Centaur’a teslim ederken.(Resim 4) Andromakhe Thebaili Eetion’un prenses kızı. Hektor’un karısı ve Astyanaks’ın annesi. Eetion Yunanistan’da bulunan Thebai şehrinin kralıdır. 7 tane oğlu ve bir kızı vardır. Troya ile hem ilişkilerini sağlamlaştırmak, hem de kan bağı olması için biricik kızını deniz aşırı olarak Hektor’a vermiştir. Hektor o dönemde geleceğin Troya kralı olacağına kesin gözüyle bakılan en yiğit Priamos oğluydu. Dolayısıyla oğlu Astyanaks’ta diğer Priamos oğulları arasında en yüksek olasılıkla kral olabilecek veliaht prensti. Andromakhe Troya savaşı boyunca en çok etkilenen kişidir. Akhaların 10 yıl süren Troya kuşatmalarında askerlerin ganimet için Troya’nın civar şehirlerine saldırmaları sebebiyle Andromakhe’nin doğduğu şehre de saldırılmıştır. Şehri eline alan Achilleus Kral Eetion ile yedi oğlunu öldürmüş ve prenses olan Andromahke’nin annesini elinden geldiği kadar en iğrenç şekilde kullanmış, esir edip Troya sahillerine getirmiştir. Hatta öyle kullanılmış ki Troyalılardan kurtarmalık alıp prensesi Troya’ya teslim ettiğinde ancak üç gün yaşayabilmiştir. https://i.hizliresim.com/pbd5Or.jpg Paris ile Menelaus düellosu akabinde Afrodit tarafından ölümden kurtarılıp, kaçırılan Paris’i savaş alanına çağırmak için gelen Hektor’un Andromakhe’yi odasında göremeyince şehrin surlarında karşılaşmaları. Bu hadiselerden anlayabileceğimiz gibi savaşın en dertlisi, en insansı varlığı Andromakhe’dir. Hayatında Hektor ve oğlu dışında kimsesi kalmamış, bu sebeple iyice yalnız kalmaktan korkup, Hektor’a kaçmayı dahi teklif etmiştir. Ancak ne Hektor Troya kralı olabilecektir, ne de oğlu Astyanaks. Agamemnon tam bir soykırım yapacak, değil beşikteki bebeği anne karnındakileri dahi öldürecektir. Sophokles’in de Elektra eserinde bahsettiği “iphigenia” Agamemnon kızıdır. Kendi kızı iphigenia ise kurban ettiği anlatılır. Buradan da Agamemnon’un ne tür bir kişilik sahibi olduğunu ve Troya’yı bekleyen kıyımı anlamak pek mümkündür. Bu şekilde sayısız efsaneyi sıralayabiliriz İlyada öncesi olarak. Ancak buna ne bizim gücümüz ne de zamanımız yeter. Göründüğü üzere Homeros yazdığı bu kitap ile dünyayı değiştirmiştir. Antik Çağ olsun, ilk çağ olsun, Rönesans olsun ve günümüzde bu eser üzerinden birçok sanat yapılıyor ve bizlerin beğenisine sunuluyor. Kitabın bu denli kıymetli olması ise her dönemde bir okuyucu kitlesi bulmasından kaynaklanmaktadır. Kitap içerisinde bulunan şiirsellik ve değinmeden edemeyeceğim benzetmeler ise harika. Öyle bir dönemde benzetmenin bu kadar güzel dile getirilmesi ve tasvir edilmesi gerçekten insanda hayret uyandırıyor. Bu sebeple tragedyanın ve şiirlerin babası demek en çok Homeros’a yakışır bir sıfattır. Kendinden gelen sayısız kişiyi etkilemiştir. Hatta okumakla kalmayıp araştırma yapanlar dahi vardır. Alman Heinrich Schliemann Troya şehrini 19. yüzyılda keşfeden bir meraklıdır. Gizli yaptığı kazılar sonrasında VII Troya şehrini bulmuş ve Priam Hazinesi’ni önce Atina’ya oradan da Almanya’ya kaçırmıştır. Kaçırılan bu hazineyi müzeye bağışlamış, savaş sonrasında ise hazine ortadan kaybolmuştur. Buradan çıkarılacak en büyük ders ise İlyada her ne kadar destan olsa da kesinlikle döneminin olaylarını gerçekleriyle beraber hikayeleştirerek aktarmıştır demekten kendimizi alıkoyamayız. Bu hadiseden Troya bölgesi değerlenmiş ve gerekli kazılar dönemin devletinde ve günümüzde devam etmektedir. Aklımız ise her zaman bir şeyleri kaybettikten sonra gelir başımıza. Zararın neresinden dönersek kardır diyoruz ve levye ile lahit açanları şiddetle kınıyoruz. Kitabım Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan. Çevirisi işinin erbabı ve ödüllü Azra Erhat ile A. Kadir’den. Kesinlikle muazzam bir çevirisi ve dizgisi var. Kusur bulmak imkânsız. 84 sayfa bir önsöz ile başlıyor kitabımız, hemen ardından 24 bölüme sıkıştırılmış 15600 dize ile karşılaşıyoruz. Kitabın sonuna ise sayfa, bölüm numaralarıyla verilmiş bir isim sözlüğü konulmuş. Gerçekten muazzam bir içerik ve ona uygun önsöz ile sözlük. Sözün özü; kitap okunulası ve tavsiye edilesidir. İçeriğindeki şiirsellik ve ölümlü ile ölümsüzlerin arasındaki rekabetler sizleri de heyecanlandırmaya yetecektir. Sevgi ile kalın. İncelemede resimleri görebilmek için https://sessizm.blogspot.com/2019/05/homeros-ilyada-kitap-incelemesi-dunya.html adresinden okumanız tavsiye edilir. EK-1 Deniz perisi Tanrıça Thetis bilinenin aksine çok güzel ve alımlı olağanüstü bir tanrıçaydı. Zeus onunla birlikte olmak istemiş ancak Thetis’in üzerinde olan lanet Zeus’un gözünü korkutmuş ve işine gelmemiştir. Rivayete göre Thetis’in doğacak oğlu babasından çok güçlü olacaktı. Olympos tanrılarındaki kibir ise asla kendilerinden güçlü bir ölümlü ya da ölümsüz bir kişiyi kabullenemeyecek kadar fazlaydı. Bu sebeple Thetis isteksiz olsa da Zeus onu bilinçli olarak ölümlü Peleus ile evlendirdi. Doğan çocukları Achilleus kendi döneminin en güçlü insanı olarak mitolojiye geçti. Eğer ki Peleus yerine Zeus olsaydı babası, Zeus’un da sonu Kronos gibi Tartaros’a gönderilmek olurdu. Çünkü Achilleus ne kadar tanrıça çocuğu olsa da tanrılardan haz etmezdi. (Tayfun)
İlyada PDF indirme linki var mı?
Homeros - İlyada kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İlyada PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Homeros Kimdir?
Antik Çağ'da yaşamış İyonyalı ozan. İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi olduğu kabul edilir. Smyrna (İzmir) bölgesinde yaşamış olduğu sanılmaktadır.
Yaşamı hakkında çok az bilgi vardır. Homeros Antik Yunancada cins isim olarak "köle" anlamına geliyordu. Kendisinden çok sonraları gelen Klasik Çağ yazarlarınca Truva Savaşı sırasında yaşadığı rivayet olunmuştur. Ayrıca MÖ 8. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olduğu da tahmin edilmektedir. İngiliz bilim adamı George Thomson Tarih Öncesi Ege adlı eserinde yaptığı incelemeler sonucunda Homeros'un doğduğu yer olarak en yüksek olasılığın Sakız Adası olduğunu belirtir. Sonra ise diğer bir yüksek olasılık olan Smyrna'ya (bugünkü adıyla İzmir) vurgu yapar. Ancak gerçekte Homeros isimli bir şair yaşadıysa bile bu destanları yaratan veya derleyen tek bir ozan olmadığını düşünen araştırmacılar da vardır. Hayatıyla ilgili bir başka rivayet ise kör olduğudur.
Homeros Kitapları - Eserleri
- İlyada
- Odysseia
- İlyada ve Odysseia
- Truva Atı
- Tepegözlerin Mağarasında
- Odysseia
- Odüsseia - Cilt 1
- Odüsseia - Cilt 2
- İlyada - Bölüm: I-VI
- İlyada - Bölüm: VII-XII
- İlyada - Bölüm:Xlll-XVlll
- İlyada - Bölüm: XIX-XXIV
Homeros Alıntıları - Sözleri
- "Savaşma sev!" (İlyada ve Odysseia)
- "Ama doğduğu günden bu yana hiçbir insan kaçamaz kaderinden, ister korkak olsun, ister yürekli." (İlyada)
- Tеmiz bir kalp, zеhirli dillеrin bozduğunu düzеltir. (İlyada ve Odysseia)
- Demirden bir yüreğin olduğunu biliyordum ama kendini tanrıların gazabından koru. Ne kadar yiğit olursan ol, seninde yok olup gideceğin gün yakındır... (İlyada ve Odysseia)
- Çok yazık! Aklınla güzelliğin hiç denk değil. (Odysseia)
- Ölçüsü kaçtı mı, еn güzеl şеylеr bilе bıktırır insanı. (İlyada ve Odysseia)
- umurlarında değil hiç kimse, başkalarına aldırmazlar (Tepegözlerin Mağarasında)
- Yoktur onların dernekleri, yasaları falan. Otururlar yüksek dağ tepelerinde, oyuk mağaralarda (Tepegözlerin Mağarasında)
- " Sen! Hiç korkma..." (İlyada ve Odysseia)
- Hem ömrün kısa, hem acınacak bir halin var. (İlyada)
- bizim dostlara hiçbir kötülük düşünmedi ora halkı lotus bile verdiler onlara yesinler diye, bizimkilerden kim yediyse lotosun bal gibi yemişini, kendinden geçti ve dönmek istemedi bir daha gemiye (Tepegözlerin Mağarasında)
- Sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak ne yüzünün, ne saçının güzelliği.. (İlyada)
- Sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak ne yüzünün, ne saçının güzelliği.. (İlyada)
- Ama sen iyice azıtmışsın, ne insaf kalmış sende, ne bir şey. Kim gelir bundan böyle senin kapına, hangi insan? Öyle kötü, öyle berbat ki davranışın senin! (Tepegözlerin Mağarasında)
- Biz yeryüzündeki insan soyları, Kolay kaptırırız öfkeye kendimizi. (Odysseia)
- "Benim planlarımın ne olduğunun peşine düşme. Seni ilgilendiren birşey olursa bütün tanrılardan önce sen billirsin..." (İlyada ve Odysseia)
- "...sıradan ölümlüler için birbirinizle tartışmayın..." (İlyada ve Odysseia)
- umurlarında değil hiç kimse, başkalarına aldırmazlar. (Tepegözlerin Mağarasında)
- sen toza toprağa bulandığın zaman göreceksin, hiçbir işe yaramayacak ne yüzünün, ne saçının güzelliği. (İlyada)
- Hey bahtı kara, ölüm aklına gelmiyor mu? Oysa ölüm sana çok yakın.. (İlyada)