diorex
Dedas

İlkçağ Felsefe Tarihi 3 - Ahmet Arslan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İlkçağ Felsefe Tarihi 3 kimin eseri? İlkçağ Felsefe Tarihi 3 kitabının yazarı kimdir? İlkçağ Felsefe Tarihi 3 konusu ve anafikri nedir? İlkçağ Felsefe Tarihi 3 kitabı ne anlatıyor? İlkçağ Felsefe Tarihi 3 PDF indirme linki var mı? İlkçağ Felsefe Tarihi 3 kitabının yazarı Ahmet Arslan kimdir? İşte İlkçağ Felsefe Tarihi 3 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.12.2022 06:00
İlkçağ Felsefe Tarihi 3 - Ahmet Arslan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Arslan

Yayın Evi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

İSBN: 9786053990017

Sayfa Sayısı: 400

İlkçağ Felsefe Tarihi 3 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Prof. Dr. Ahmet Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi'nin bu üçüncü cildinin tümünde Aristoteles'in öğreti ve düşüncelerini ele alıyor. Bilimin gerçek anlamda kurucusu, insanlığın "ilk öğretmen"i ve "filozof"u gibi sıfatlara sahip olan Aristoteles'in ruh kuramından ahlâk felsefesine; siyasete ilişkin görüşlerinden retorik ve poetike kadar tüm düşüncelerinin ele alındığı bu eser, bağımsız bir monografi özelliği ile de öne çıkıyor. "Bu kitabın yazan Yunanlıların en bilgesi, mantık, fizik ve metafiziği ortaya koymuş ve tamamlamış olan Nikomakhosoğlu Aristoteles'tir... Yaklaşık bin beş yüzyıldır onu takip etmiş olanların hiçbiri ne onun eserlerine herhangi bir şey ekleyebilmiş, ne de onda önemli bir hata bulabilmiştir. Bütün bunların tek bir insanın şahsında biraraya gelmesi olağan dışı ve mucizevi bir şeydir. Bu kadar özel bir şahıs insandan çok 'ilahi' bir varlık olarak adlandırılmaya layıktır ve bundan dolayı eskiler onu 'ilahi'diye adlandırmaktaydılar."

İbn Rüşt

İlkçağ Felsefe Tarihi 3 Alıntıları - Sözleri

  • Aristoteles için de töz, gerçek varlık; ezeli-ebedi, değişmez, hareketsiz, gayri-maddi yapıda bir şey olmalıdır. Ancak Platon’un bu şeylere İdea adını vermesine karşılık Aristoteles bu gerçeklikleri Formlar diye adlandırmaktadır.
  • Platon'un okulu olan Akademi gibi Aristoteles'in kurduğu Lise de kurucusunun ölümünden çok uzun bir süre sonrasına kadar varlığını sürdürmüştür.
  • Aristoteles genel ve özellikle demokrasi için daha da geçerli bir önlem olmak üzere, yöneticilerin veya kamuda görev alanların görev sürelerinin fazla uzun tutulmaması gerektiği görüşündedir. Çünkü kısa bir görev süresi içinde haksızlıklar yapmak, uzun bir görev süresi içinde olduğu kadar kolay değildir ve uzun süre başta kalmaları yöneticilerin egemenlik tutkularını kökleştirebilir. Bunun sonucu ise gerek demokrasilerde gerek oligarşide tiranlık tehlikesinin ufukta görünmesidir.
  • Bir duyuyu kaybeden bir dünyayı kaybeder
  • “İnsan politik bir hayvandır “ Aristoteles
  • Ross'un güzel bir biçimde söylediği gibi o "herkesin herhan­ gi bir özel bilimle uğraşmaya başlamadan önce alması gereken genel kültürün bir parçasıdır"
  • Bina yapmasını bilen, ancak yapmayan bir insanla bina yapmasını bilmeyen bir adam arasında görünüş bakımından bir fark yok gibi görünmektedir. Ama gerçekte öyle midir? Görme yeteceğine sahip olan, ancak uyuyan bir adamla kör olan birisi arasında görme olayı ile ilgili olarak bir fark yok mudur? Evreni eğer sadece fiilden ibaret bir sahne olarak görüp, onda fiilden başka türlü bir varlık tarzının olmadığını kabul edersek, fiilen mimarlık yapmayan mimarla mimar olmayan insan, uyuyan bir insanla bir kör arasındaki farkı nasıl açıklayabiliriz? Çünkü, mimarlık eğitimi görmüş, dolayısıyla bina yapma kabiliyetine sahip olan, ama şu anda fiilen bina yapmayan biriyle bu eğitimi görmemiş olduğu için bina yapması söz konusu olmayan biri arasında fiilen hiçbir fark yoktur: İkisi de bina yapmamaktadır. Aynı şekilde görme kabiliyetine sahip olan, ama gözlerini kapatmış olduğu için görmeyen biriyle bir kör arasında da fiilen hiçbir fark yoktur. Ama yine de önemli bir fark vardır. Birinci bilfiil görmeyen, ama bilkuvve görendir. İkinci ise hem bilfiil, hem bilkuvve görmeyendir.
  • "bir şe­ yin doğasının kendisinde gerçek bir değişme, bir başkalaşma meydana getirmek zorundadır." Bir meşe tohumu me şe ağacı olduğunda ortada yer değiştirmeden tamamen farklı yeni bir şey, bir doğal başkalaşım vardır. Doğurma kabiliyetine veya gücüne sahip olan bir kadın da ar­ tık eski genç kız değildir. Onda, onun doğasında gerçekten yeni olan, başka olan bir durum ortaya çıkmıştır. O halde gerçek anlamda oluşu, değişmeyi, başkalaşımı sahip olduğu tüm derinliğinde kavramak için başka bir modeli benimsernek gerekmekteydi.
  • Doğru düşünmenin, düzgün akıl yürütme ve çıkarsama yapmanın temelinde bulunan ilkeler nelerdir? Aristoteles bu ilkelerin bugün kabul ettiğimiz gibi "özdeşlik", "çelişmezlik" ve "üçüncü halin imkansızlığı" ilkelerinden ibaret olduğunu düşünür.

İlkçağ Felsefe Tarihi 3 İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"İnsanlar Doğaları Gereği Bilmek İsterler": Kitap hakkında bilgi içerir. Serinin diğer iki kitabı hakkındaki incelemelerim: #1 gonderi/46418511 #2 gonderi/46590722 Müslümanların 'İlk öğretmen', Ortaçağ Batı Hristiyan dünyasının 'Filozof' diyerek andiklari; - Bilim Adamı - Bilim Kuramcisi - Bilim Tarihçisi olan dünya tarihinin gördüğü en büyük düşünürlerin başlarında gelen Aristoteles, serinin üçüncü kitabının tek başına konusudur. Platon'un öğretisini "kendisi din olmadan dine en yakın olan felsefe" diye niteleniyor. Yazar da buradan yola çıkarak, Aristo'nun sistemi de "kendisi bilim olmadan bilime en yakın olan felsefe" diye niteliyor. Aristo'nun tarihin gördüğü en büyük tasnifcilerden biri olduğu da söylenir. Hangi konuda araştırma yapıyorsa bu konu hakkındaki geçmişte verilmiş eserleri detaylı şekilde inceleyip, siniflandiran birisi olmasi ve kendi fikirlerini ortaya koyarken de aynı şekilde siniflandirmaya çok önem vermesi kendisi hakkında bu yorum yapılmasını sağlamış. Aristo'nun Batı tarafından keşfedilmesini sağlayanlarin başında İslam filozofu İbni Rüşd geliyor. Ayrıca Aristo Büyük İskender'in de öğretmenidir. Ancak siyaset konusunda İskender ile tam olarak aynı fikirde oldukları söylenemez. Aristo, Platon'un öğrencisi olması, hocasının kurduğu Akademi'de yıllarca eğitim görüp ve yıllarca Retorik dersi vermesi sebebiyle haliyle hocasının fikirlerinden etkilenmistir ve bu fikirler üzerine kendi 'özgün' felsefesini oluşturmuştur. Aristo da Platon gibi idealari kabul eder. Ancak buna yönelik eleştirileri getirerek, onların yumusatilmasini savunur. Önceki incelemede de degindigim gibi Platon idealar kuramini ilk ortaya attığı vakit 'varlık vardır, oluş yoktur' temelinde felsefesi ile bilinen Parmenides'in fazla etkisinde kalmış ve bu nedenle de bilime elvermeyen bir yapıda olusturmustu. Sonra bu öğretisini yumusatmistir. Ancak yaşamının son zamanlarında kendisinin de matematikçi olmasının ve Protagorascilarin etkisinde çok kalıp bu sefer de idealari fazla matematiksel hale getirmişti. Bu sebeplerden ötürü Aristo hem idea- görünen dünya arasındaki kopukluk hem de buna bağlı olarak varlık-olus problemine bir çözüm getirilmemis olması üzerinden kendi fikirlerini geliştirir. Madde- Form öğretisi ile birlikte Yunan dünyasının korkulu rüyası olan ve yazara göre Yunan'da felsefenin de ortaya çıkmasını sağlamış olan varlık-olus problemine ilk defa tatmin edici bir cevap verilmis olmuştur. Bunu biraz açıklamaya çalışacak olursak: Aristo da varlığın değişmez olduğunu, ezeli-ebedi olduğunu kabul eder. Eğer böyle olmasa zaten ortada bilim yapmaya imkanın olmadığının farkındadır. Ancak varlığın dereceleri olduğunu savunur: Birinci ve ikinci dereceden tözler der bunlara. Birinci: Ahmet, Mehmet, şuradaki ağaç Ikinci: usttekilerin nitelikleri diyebiliriz. Platon'un varlığı birledigi yerde, Aristo varlığı çok anlamlı hale getirir: - Birisi sağlığı korur - Birisi onu meydana getirir - Diğeri onun belirtisi olur - Sonuncu da bunu kabul eder Ve bunların hepsi Sağlığı oluşturur. Aynı şekilde; - Bazı şeyler tözler olması bakımından - Bazı şeyler sıcaklık, soğukluk bakımından niteleyerek - Bazıları hareket ettirici olmasi bakımından Bunlar da varlığı oluşturur. Varlık yine birdir ama çok anlamlıdır. Haliyle bu anlamları üzerinden de bilime elverişli bir ortam sağlanmaya doğru gidilmiş olur. I) Madde- form olayina da örnek olarak: Bir suyu kaynatiriz. 0 dereceden 40 dereceye çıkmıştır. Burada değişen sıcaklık ve soğukluk kavramları değildir. Değişen başta soğukluk niteliğini kendinde kabul eden 'madde'dir. Burada su maddedir. Değişen sıcaklık da formdur. Ve biz maddeleri formları aracılığıyla anlarız, biliriz. Bu nedenle her madde ile beraber form vardır. Yani madde- form birlikteliği mevcuttur. II) Bununla beraber Aristo kuvve- fiil ikilisini de ortaya atar: Meşe tohumu o an içinde fiilen bir tohum olsa da içinde bir meşe ağacı olma potansiyelitesini, kuvvesini de barindirir. -- Varlık- oluş sorunun çözümü: Aristo varlığın olduğunu ve varlığın varlikci Yunan filozoflarinin ifade ettiği gibi olduğu yani ezeli-ebedi, değişmez, oluşmaz, azalmaz vb. Buna form der ve ne kadar tür varsa o kadar form vardır. Ancak form madde ile beraberdir. Ona anlam katar. İkisi arasında ilişki vardır. Form gerçekleşmedir, fiildir; madde ise bu fiilin kuvvesidir. Oluş ise kuvveden fiile doğru gidiş olayı, sürecidir. Bu konuda yazarın bir konferansi: https://youtu.be/LYynQpl5I1c Aristo'nun ahlak felsefesinde mutluluk merkezdedir. Buna şöyle ulaşır: Herkes iyi'yi arar. Ve yine herkes iyi olarak mutluluk sonucuna varır, onu gösterir. Peki mutluluk nedir? Buna yanıt olarak "ruhun akla uygun etkinligidir" der. Ancak bunun için kişinin ömür boyu çabası gerekir. Yani bir insanın mutlu olup olmadığını bir anina bakarak değil tüm hayatına bakarak anlayabiliriz diye düşünülecegi fikrindedir. Ahlak felsefesi hakkında daha genel fikir sahibi olmak isteyen olursa şu konferans faydali olacaktır: https://youtu.be/cdQCY3Mz2L0 Aristo ayrıca erekbilimsellik açısından ön plana çıkan bir insandır. Felsefesinin her yanında buna rastliyoruz. Ancak yazar bu erekbilimselciligin yumuşak bir determinizm olduğunu, akla ilk geldiği gibi Tanrısal bir anlayışın en azından Aristo'da olmadığını söylüyor ve neden böyle dediğini anlatıyor. Tanrı demişken Aristo'nun Tanrı'si maddesiz mümkün olan tek formdur. Tanrı ilk hareket ettiricidir. Ancak Tanrı Platon'da olduğu gibi insan hayatına müdahil değildir. Hatta Tanrının bundan haberi dahi yoktur. Çünkü Tanrı mükemmeldir ve mükemmel olanı bilir, onunla ilgilenir. Bu da haliyle kendisidir. Yani Tanrı sadece kendisini bilir. Ayrıca Tanrı Aristo'da düşüncedir, akıldir. Yazar zaten genel olarak Yunan'in Tanrısınin akıl olduğunu dile getirir. Aristo Tanrısal inayete inanmaz, buna felsefesinde yer vermez. Siyaset felsefesinde aslında felsefesinde genel olarak olduğu gibi sanki Platon çok sert çıktı. Bu böyle olmaz daha yumuşatilmasi ve realize edilmesi lazım fikrinde gibidir. Keza Platon idealist, Aristoteles ise Realisttir. Platon matematikçi, Aristoteles biyologtur. Ve bu farklar hayata bakışlarını ve felsefelerini derinden etkilemiştir. Siyasette hocası gibi en iyi yönetimin Krallık ve de filozof kral yönetimi olduğunu düşünse de realist olarak bunun mümkün olmadığını ve mümkün olan en iyi yönetimin olusturulmasini ve buna uyulmasıni dile getirir. Siyasette de anasayalari, yönetim biçimlerini vb her zamanki gibi iyi bir siniflandirmaya tabi tutarak derinlemesine inceler. Demokrasiyi sevmez ama elde şu an o varsa onu en iyi şekle getirip uygulamak gerekir fikrinde olduğu izlenimi alınıyor. Bu konularda birkaç alıntı: gonderi/46686941 gonderi/46687202 gonderi/46687332 gonderi/46688166 gonderi/46689113 Ve bu konuda yine bir konferans linki bırakıyorum. Diğer iki videoyu izledim. Bu bırakacağım videoyu da akşam izleyeceğim. İzlemeden tavsiye ediyorum ama faydali olacağını düşünüyorum. https://youtu.be/PFs7QFvUh2Q Keyifli okumalar. (Kaan)

Aristo yu iyice tanıdıktan sonra neden binlerce yıl felsefeyi belirleyebildiğine şaşmamak gerek. Tasnifçiliği , eleştirisel yaklaşımı,politika,sanat,varlık,ahlak vb. felsefenin alanında günümüze kadar etkilemiş deha bir filozof. Bu tür düşünsel kitapların ardından fikrimi yazardım ama Aristoteles i yakından gördükten sonra hayran olmamak elde değil. Bilimsel olmasa da insanlığı bilime yakınlaştıracak prospektüsu sunması bugünün insanı olarak şükran borcu duyduğumu itiraf etmeliyim. (daral_1988)

İlkçağ Felsefe Tarihi 3 PDF indirme linki var mı?

Ahmet Arslan - İlkçağ Felsefe Tarihi 3 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İlkçağ Felsefe Tarihi 3 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Arslan Kimdir?

Ankara Üniversitesi DTCF Felsefe Bölümü (1966) mezunu. Aynı bölümde doktora (1973) ve doçentlik (1978) çalışmalarını tamamladı. 1978’de Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünde doçent, 1987’de profesör oldu. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü kurarak (o zamanki adı Sosyal Bilimler Fakültesi) 1998 yılına kadar bu bölümün başkanlığını üstlendi. Sosyal Bilimler Enstitüsü müdürü olarak görev yaptı. 2011 yılında emekliye ayrılmıştır. İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça bilmektedir. Osmanlı Kelam düşüncesi, Ortaçağ İslam Felsefesi ve İlkçağ Yunan felsefesi alanlarında kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli Batı dilleri ve Arapça'dan yaptığı çok sayıda çevirisi vardır.

Tanıl Bora, Ahmet Arslan'ın "bütün dinsel düşünüş tarihiyle ilgili muazzam bir külliyat" ürettiğini belirtmiş, Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünün de Arslan'ın düşünce dünyası doğrultusunda, "felsefeden İslam'a bakma" ilgisine sahip olduğunu ifade etmiş ve bunu Ankara İlahiyat Fakültesinin yaklaşımının tersi olarak nitelemiştir. Arslan'dan etkilenenler arasında öğrencisi Zerrin Kurtoğlu ve onun İslam Düşüncesinin Siyasal Ufku kitabı bulunmaktadır. Arslan, felsefi denemelerinde İslam'ın temel hak ve özgürlüklerle uyumlu bir okumasını yaparak hoşgörü konusunu işlemiş; dinî hukukun bile "insan elinden çıkma", "akılsal" olduğunu ifade edip din yorumunda çağdaşlaşma olanağı bulunduğunu savunmuştur.

İslam felsefesine ilişkin İslamî filozofların asıl işlevinin antik düşünceyi Batı'ya tekrar ulaştırmak olduğu ve İslam felsefesinin "evrensel felsefenin gelişmesinde önemli bir anı temsil etmediği", özgün görüşleri bulunmadığı yönündeki görüşü reddeder. Bu bağlamda T. J. de Boer gibi oryantalistlerin görüşüne katılmaz.

Eserleri

-Kemalpaşazade’nin Tehafüt Haşiyesi, 1987

-Haşiye Ala Tehafüt Tahlili, 1987

-İbn Haldun, 2002

-Felsefeye Giriş, 2005

-İslam Felsefesi Üzerine, 1999

-İslam, Demokrasi ve Türkiye, 1999

-İlkçağ Felsefe Tarihi, 1995

-Metafizik (Aristoteles’den çev.), 1996

-Erken İslam’da Mizah (Rosenthal’den çev.), 1997

-F.A.Lange, Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi, İstanbul 1998

-İdeal Devlet (Farabi’den çev.), 1997

-İlimlerin Sayımı, 1999

-Mutluluğun Kazanılması (Tahsilus-Seda), 1999

-Felsefe Ders Kitabı, 2004

-İslam Hümanizmi (Goodman’dan çev.), 2006.

-İlkçağ Felsefe Tarihi 2, 2006

-İlkçağ Felsefe Tarihi 3,Aristoteles, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2007

-İlkçağ Felsefe Tarihi 4, Hellenistik Dönem Felsefesi, Epikurosçular, Stoacılar, Septikler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008

-İlkçağ Felsefe Tarihi 5, Plotinos, Yeni Platoncular ve Erken Dönem Hristiyan Felsefesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2010

Ahmet Arslan Kitapları - Eserleri

  • Felsefeye Giriş
  • İlkçağ Felsefe Tarihi 1
  • İlkçağ Felsefe Tarihi 2
  • İlkçağ Felsefe Tarihi 3
  • İlkçağ Felsefe Tarihi 4
  • Bir Ömür Düşünmek
  • İlkçağ Felsefe Tarihi 5
  • İslam Felsefesi Üzerine
  • İbni Haldun
  • İslam, Demokrasi ve Türkiye
  • Ayakları Havada Yürümek
  • İslam Felsefesi Üzerine

Ahmet Arslan Alıntıları - Sözleri

  • Siyaset artık yalnızca siyasetçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. (Felsefeye Giriş)
  • Algı, algılayan kişinin zatının dışında bulunan şeylere dair kendi zatında mevcut olan bilinçtir. (İslam Felsefesi Üzerine)
  • Bir varlığın bir duvar üzerine dü­şen gölgesi bu varlığa ne kadar benzerse duyusal dünyadaki şeyler de İdealarına o kadar benzerdirler. (İlkçağ Felsefe Tarihi 2)
  • Beden ruh için bir zindandır. O kabuğuna yapışmış bir istiridye gibi ruhun içine hapsolduğu bir hapishanedir (İlkçağ Felsefe Tarihi 2)
  • KÖTÜLÜK YAPMAKTANSA KÖTÜLÜGE UĞRAMAYI TERCiH EDERiM." (İlkçağ Felsefe Tarihi 2)
  • İsa'yı 'Tanrı'nın ağzı' olarak tanımlayacaktır (İlkçağ Felsefe Tarihi 5)
  • Gerçekten İslam dünyası laik devleti kadın erkek eşitliğini insan haklarını demokrasiyi kabul edemez bir tarihsellik ve kültürel yerellik özelliğine mi sahiptir? (İslam, Demokrasi ve Türkiye)
  • Gazali ve İbn Rüşt bizce İslam'da felsefenin kötürümleşmesi olayının devamını önleyebilecek iki büyük düşünür idiler ; fakat onlar istisnadırlar ve verdikleri örnek anlaşılmamıştır. Belki onların kendileri de getirdikleri şeyin öneminin tam olarak farkında olmamışlardır (İslam Felsefesi Üzerine)
  • Tek bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir. (Felsefeye Giriş)
  • Zaman, dama oynayan bir çocuktur; hükümdarlık gücü, bir çocu­ğun gücüdür" (İlkçağ Felsefe Tarihi 1)
  • Anlayabileceğine inan, anlamak için inan. İnan ve anlamayı ümit et. (İlkçağ Felsefe Tarihi 5)
  • Tanrı olmasaydı, onu yaratmak gerekirdi (İlkçağ Felsefe Tarihi 2)
  • İslam çağdaşlığa aykırıdır. (İslam, Demokrasi ve Türkiye)
  • Muhammed’in tarihin görmüş olduğu en büyük siyasi dehalardan biri olduğuna şüphe yoktur. (İslam, Demokrasi ve Türkiye)
  • şerh, çok canlı bir düşüncenin kaynağı olabilir (İslam Felsefesi Üzerine)
  • ⟨‹ Biz de çağımızdaki birçok felsefe tarihçisiyle birlikte ortada bir felsefe tarihi veya felsefenin tarihinden çok felsefeler tarihi, felsefi düşünceler tarihi, hatta filozoflar tarihi olduğuna inanıyoruz. ›⟩ (İlkçağ Felsefe Tarihi 1)
  • "Benim bir okul arkadaşım, Ahmet Arslan var İzmir'de, onu tanır mısın?" Mehmet, "Ben Ahmet Bey'in asistanıyım," deyince adam seviniyor ama sonra içini çekiyor: "Yazık oldu ona; akıllı bir çocuktu," diyor. ...Mehmet'e bana niçin yazık olduğunu açıklamak ihtiyacını duyuyor ve şunları söylüyor: "Ünlü bir doktor veya avukat olabilecekken gidip bir felsefeci oldu." (Bir Ömür Düşünmek)
  • Zaman, dama oynayan bir cocuktur; hükümdarlık gücü, bir çocuğun gücüdür. (İlkçağ Felsefe Tarihi 1)
  • "Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter." (İbni Haldun)
  • Dünya bir tepsi değil, genişliği yüksekliğinin üç katı olan bir silindir biçimindedir (DK. A 10; B 5) ve güneş batıda battıktan sonra bu silindirin altından dolaşarak ertesi günü tekrar doğudan doğar. Ancak bu, dünyanın bir altı veya dayandığı şey olmadığı, havada, boşlukta durduğu veya yüzdüğü görüşünü içermez mi? Anaksimandros’un hiç çekinmeden bu sonucu da kabul ettiğini görmekteyiz. Ona göre, başımızın üzerinde gördüğümüz gök kubbesinin bir benzeri dünyanın altında bulunmaktadır. Ama o zaman, dünyanın hiçbir yere dayanmaksızın, havada veya boşlukta durmasını nasıl açıklayabiliriz sorusu ortaya çıkmaktadır. (İlkçağ Felsefe Tarihi 1)

Yorum Yaz