dedas
Turkcella

İlk Adam - Albert Camus Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İlk Adam kimin eseri? İlk Adam kitabının yazarı kimdir? İlk Adam konusu ve anafikri nedir? İlk Adam kitabı ne anlatıyor? İlk Adam kitabının yazarı Albert Camus kimdir? İşte İlk Adam kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 02.03.2022 20:00
İlk Adam - Albert Camus Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Albert Camus

Çevirmen: Tahsin Yücel

Orijinal Adı: Le Premier Homme

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789755106021

Sayfa Sayısı: 312

İlk Adam Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Albert Camus'nün 1960 Ocak'ında korkunç bir araba kazasında yaşamını yitirmesi tüm dünyayı derinden derine sarsmış, zamansız ölümünün yankıları aylarca, hatta yıllarca sürmüştü. Otuz dört yıl sonra, 15 Nisan 1994'te, tam da o korkunç kaza sonunda büyük yazarın çantasında bulunmuş bir bitmemiş romanın: İlk Adam'ın en sonunda okura ulaştırılması, tüm dünyada 1994 yılının en büyük yazın olayı oldu; kitap benzerine az rastlanır bir ilgi gördü. Bunu anlamak hiç de zor değil: İlk Adam bitmemiş bir roman, yazarının tasarladığı son biçimden de oldukça uzak belki; ama ne olursa olsun, 20. yüzyıl yazınına damgasını vurmuş bir büyük yazarın elinden çıktığı her satırında belli ediyor; üstelik, bu büyük yazarın kimi yapıtlarında şöyle bir sezinlediğimiz çocukluk ve gençlik dönemini, aile ve okul çevresini, kısacası yetişim sürecini benzersiz bir içtenlik, duyarlık ve dürüstlükle yansıtmakta. Bu açıdan bakılınca, İlk Adam'ın hem tamamlanmış, hem de örnek bir yapıt olduğu söylenebilir. Büyük yapıtların oluşumu konusunda bulunmaz bir belge niteliği taşıması da cabası. 

İlk Adam Alıntıları - Sözleri

  • “Yüreğimdeki yarayı iyileştiremiyorum.“
  • Ama en güzel günler, ilkyaz günleri, şu ya da bu bahaneyle, güzel bir yalanla gündüz uykusunu atlattıkları zamanlardı.
  • “Bir insanı yenmek de ona yenilmek kadar acı olduğuna göre, savaş iyi bir şey değildir.”
  • "İçimde korkunç bir boşluk, bir ilgisizlik var ki canımı acıtıyor..."
  • “Yoksulluk ve bilgisizlik yaşamı daha çetin, daha donuk, kendi üzerine kapanmış kılardı.”
  • Şunu haksız bulup buna hak vermek için yaşamaktan, etkinlikte bulunmaktan, duymaktan bıktım. Başkalarının bana kendim konusunda verdikleri imgeye göre yaşamaktan bıktım. Özerklik kararı alıyorum, bağımsızlık içinde bağımsızlık istiyorum.
  • Evet, fazlalık bile yoksuldu çünkü fazlalık hiçbir zaman kullanılmamıştı.
  • Gerçekte, hiçbir zaman, hiç kimse neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmez, bağışlamayı da bilmez.
  • Kim kendi gerçeğiyle yaşayabilirdi ki?
  • İçimde korkunç bir boşluk, bir ilgisizlik var ki canımı acıtıyor..
  • Ben dünyayı dolaştım, onu boş gururlarla, şanla yüz kadınla aldattım. "Ama yalnız onu mu seviyorsun?" "Ah! Yalnız onu sevdim!"
  • “Katlanabilmek için fazla iyi anımsamamak gerekir, günlerin hemen yakınında bulunmak gerekir.”
  • “Demek ki, insan hiç kimseyi tanımıyor.”
  • "İçimde korkunç bir boşluk, bir ilgisizlik var ki canımı acıtıyor."

İlk Adam İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İlk Adam: İlk Adam (Le premier homme) Cezayir doğumlu Albert Camus’un  (7 Kasım 1913 – 4 Ocak 1960) ölmeden önce üzerinde çalışırken bitiremeden öldüğü ve ölümünden sonra yayınlanan bitmemiş romanıdır. Albert Camus,  Yabancı  (1942),   Veba  (1947),Düşüş (1956)  yazarın sağlığında  bitirilmiş ve yayınlanmış romanları olurken İlk Adam (Le premier homme)  ve Mutlu Ölüm (La Mort heureuse) (ölümünden sonra, 1970)   adlı eserleri  ölümünden sonra yayımlanabilmiş romanları olmaktadır. A.Camus,  henüz 47 yaşında iken Paris´te geçirdiği bir trafik kazası sonrasında hayatını kaybetmiş İki Adam ve Mutlu Ölüm adlı romanları bu nedenle sağlığında yayınlanmamıştı. Bu yüzden İki Adam ve Mutlu Ölüm adlı romanları A. Camus öldükten sonra kızı tarafından yayımlatılmış olan romanları olmaktadır. Alber Camus,  Sens yakınlarındaki Villeblevin kasabasında Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu ile birlikte hayatını kaybetmiş; [1] İlk Adam adlı romanın taslak yazımları, Otuz dört yıl sonra, 15 Nisan 1994'te [2] “ kazanın yakınlarında bir çamur gölü içinde bulunmuş ve kızı tarafından 1995´te bitmemiş haliyle yayımlanmıştır. “ [3] Bu nedenle müsvedde halinde kalan roman 1994 yılında yazarın çantasında bulunduktan sonra Albert Camus’un kızı Catherine tarafından bitmemiş hali ile 1995 yılında yayımlanmıştır İlk Adam, büyük ölçüde Albert Camus’un kendi hayatını kaleme aldığı bitmemiş bir romanıdır.  Kaynaklara göre Camus , bu romanının en iyi eseri olması amacıyla yazmaya başlamış  fakat ömrü romanı bitirmeye kifayet etmemişti.  Camus’un bu eseri “First Man,”  adı ile  Gianni Amelio'nun yönetmenliğinde filme de uyarlanmış,  Fransız-İtalyan ortak yapımı olan bu  drama filmi 2011 yılında gösterime girmiştir. Senaristliğini Gianni Amelio’nun yaptığı bu film Nastro d'Argento for Best Score ödülünü de kazanmıştır. [4] İlk Adam adlı roman Albert Camus’un hayatını konu alan otobiyografik bir romandır.  Roman bitmemiş hatta taslak halinde kaldığı için belirli bir bütünlük taşımamaktadır. Fakir insanların hayata tutunma mücadelelerini anlatmaya çalışan roman, Jacques adlı yoksul ve öksüz bir çocuğun önemsiz geçmişini dahi unutmuş olmasını, babasını yitirmesini, annesi ile sürdürmeye çalıştığı önemsiz hayatlarını,  lisede iken zengin arkadaşı ile kendi hayatını kıyaslamasını hareket noktası olarak seçmiştir. Camus, bu kitabı “"Ölmeden önce buna benzer bir esere imza atamazsam, hayatta hiçbir şey başaramamışım demektir.” Düşüncesi ile yazmış, yazar bu romanını bir yandan yazacağı en iyi roman olsun diye diğer yandan da ailesi, yakın çevresi ve hayranları için kendi biyografisini anlatmak amacıyla yazmaya başlamıştır. (Serdar Güç)

Albert Camus'un ustalık eseri de diyebiliriz. Ben ilk kitabı olan ve acemilik eserim diye kastettiği, Tersi ve Yüzü kitabını da çok beğendim. Albert Camus kitaplarının hepsini baştan sona kadar okumuş biri olarak Tersi ve Yüzü, İlk Adam bu 2 kitabını oldukça beğendim. Ve Tersi Yüzü kitabını yazdığı yaşına bakarsak anlatımın harika bir kavrulmuşluğunu görüyoruz e tabi ki yazarın da. İlk adamda da kendinizden birşeyler bulacağınıza inanıyorum. (eso.okur)

Önce Camus, sonra "İlk Adam". Camus seven herkesin okuması dileğimle!: "Le premier homme" (İlk Adam) Albert Camus'ye birçoğumuz kitapçılarda, sahaflarda, internette kitap bakarken denk gelmişizdir. L'Étranger (Yabancı) kitabını da birçoğumuz görmüş, merak etmiş ve okumuşuzdur. "Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum." cümlesi ile başlayan "Yabancı" kitabında belki de kimsenin yıllar geçse de unutamayacağı bir iz bırakarak hafızalarımızda yer edindi Albert Camus. Sevgili yazar Albert Camus'nün davası hakkında ufak bir parantez açmak istiyorum. Birçoğumuz Albert Camus'yü varoluşçu olarak düşünsek de ya da absürdizm adı altında alsak da Camus bir noktada ikisini de reddetmiştir. Hiçbir felsefi fikir adı altında anılmayı istememiştir. İdealist bir tarafı olmamıştır. Kısım kısım menfaati doğrultularında bazı ideolojiler altında kalsa da ömrü boyunca belli bir noktada ilerlememiştir. Bu durumu birçok arkadaşını kaybetmesine ve birçok yerden reddedilmesine sebep olmuştur. Camus hayatı boyunca başkaldıran bir insan olmuş hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmemiş... Ona göre hayat boşunadır, ama bu hayatı yaşanılmaz kılmaz onun gözünde. 1957'de 44 yaşında ölümünden 3 sene evvel Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen yazar, bu alanda bu ödülü kazanan Rudyard Kipling' den sonra en genç yazar olma ünvanını kazanmıştır. Bir zaman Albert Camus'ye sorulan: "Sizin için en absürt ölüm şekli nedir?" sorusuna trafik kazası cevabını vermişti. Gariptir ki 1960 yılında ise sebebinde suikast olduğu düşünülen bir trafik kazasında feci bir şekilde hayatını kaybetmiştir. Nobel Edebiyat Ödüllü yazarımızın çantasının içinde "İlk Adam" notları ele geçirilmiş. Üstüne tekrar dönülmemiş, aklından ne geçtiyse çalakalem yazdığı, bazı kısımlarda okunmayan kelimelerin, üstü karalanmış paragraflar olduğu ve romanın akışı için bazı notlar düştüğü ama birçok şeyi yazmadan aramızdan ayrıldığı aşikar. Yazarımızın ölümünden tam 34 yıl sonra 1995'te kızı Catherine Camus'nün de yardımları sonucu "Le Premier Homme" (İlk Adam) yayınlandı. Albert Camus "Tersi ve Yüzü" için yazdığı "Önsöz" de: "Günün birinde Tersi ve Yüzü'yü tekrar yazmayı başaramazsam, hiçbir şeye ulaşmamış olacağım, işte bu benim bulanık kanım." cümlelerini kurmuştu. Ve bu tekrar yazmam gereken kitapta bir annenin hayranlık verici sessizliğinden ve bir adamın bu sessizliği dengeleyen adalet ve aşkı yeniden bulma çabasını ortaya koyacağını da eklemişti. "İlk Adam" ise Albert Camus'nün dedikleri ile örtüşüyor ve yazmak istediği şey tam olarak da buydu. Ama "Absürt" yaşam buna izin vermedi ve Albert Camus bu hayalindeki yapıtı tamamlayamadan aramızdan ayrıldı. Kendi gözünde her şeyi yarım kaldı, bir nevi.. Albert Camus'nün okuduğum 11. Kitabı olmuştu, "İlk Adam" ve bu kitabı külliyatının sonunda okumam biraz tesadüfi olmuştu. Tiyatro oyunları hariç bütün eserlerini okumuştum. Ve İlk Adam ile de buna nokta koydum. Eserleri için belli bir kronolojik sıra vermeyeceğim, ilk önce bunu okuyun ya da şunu okuyun demeyeceğim. Çünkü buna gerek olduğunu düşünmüyorum. Zaten Camus'nün felsefesi belli ve her kitabı birbirinden bağımsız yazılmış. Ancak "İlk Adam" ın en son okunması gerektiğini düşünüyorum. Nedenini soracak olursanız, Camus'nün ölümünden önce en son geldiği noktayı görmeniz ve ne kadar yarım da olsa bu eserin diğer eserlerinden farkı olmadığını görmenizi istediğimdendir. Ayrıca kitaptaki bölümler biraz karmaşık ve bazı bölümleri sıkıcı gelebileceğinden bu kitabı en son okumanız hem Camus hakkında düşünceleriniz için sağlıklı olacaktır, hem de sizin daha zevkli bir okuma heyecanı bulmanızı sağlayacaktır. Peki, kitabın ismi neden "İlk Adam" diye soracak olursanız. Buna öznel bir yorum katmak istiyorum: Albert Camus kardeşi Lucien ile birlikte evin iki çocuğundan biriydi. Ve evin tek erkek çocuğuydu. Romanda ise "Jacques Cormery" ile kendini anlatmak istediği için muhtemelen kendine "İlk Adam" vasfını vermekten çekinmedi. Emin olun bu İlk Adam'ın o kadar fazla sorumluluğu vardı ki ve yalnızca çok azına değinebildi yapıtında... Belki de yazar için "İlk Adam" deyişi çok farklı bir yer edinmişti kendisinde ama bunu biz henüz şimdilik bilemeyeceğiz... Albert Camus, muhtemelen "İlk Adam" da ya tamamen otobiyografik bir roman hayal etmişti ya da yarı otobiyografik bir roman düşünmüştü. Tamamlamadığı için, bu bilinmez ama kendisinden bir şeyler katmak istediği, kendisini ifade etmek ve nereden geldiğini, nereye ulaştığını yazmak istediği kesindi. Ve romandaki kahramanımız "Jacques Cormery" muhtemelen Albert Camus'nün ta kendisiydi. Spoiler olmaması için daha fazla detaya girmek istemiyorum... Romanın ilk bölümünde Jacques'ın ailesinin Cezayir'den göçü anlatılıyor. İkinci bölümde ise garip bir şekilde Jacques Cormery'nin 40 yaşındaki halinin tasvir edilişi ve babasının mezarını ziyaret edişine yer veriliyor. Jacques Cormery babasının kim olduğunu, nasıl biri olduğunu araştırmak istiyor ancak bunu bilen tek kişi de kendisine pek yardımcı olamıyor.. Üçüncü bölümde yaşlı dostu Victor Malan'dan bahsediliyor. Bu Albert Camus'nün kendisine çok şey katan sen olmasan ayakta duramazdım dediği ilkokul öğretmeni Mösyö Germain olması muhtemel görünüyor. Dördüncü bölümde 10 yaşındaki yoksul Jacques'ın Pierre ile yaşadığı arkadaşlık ve maceralarına değinmiş Camus. Beşinci bölümde Jacques annesinin evine uzun süre sonra ziyarete geliyor ve hiç görmediği babası hakkında bazı soruların yanıtını arıyor.. Diğer bölümler de genel itibariyle Jacques'ın okuduğu okul dönemleri olan ilkokul ortaokul ve lise yıllarına değiniyor... Kitap burada yarım kalıyor. Kitabın "Ekler" kısmı ilgimi çekmişti. Çünkü Albert Camus birçok şey planlamış kitap için ama çoğu şeyi tamamlayamamıştı. Belki Jacques Cormery babası hakkında bilinmedik birçok şey öğrenecekti. Belki bir aşk yaşayacaktı. Belki bu kitap bir seri şeklinde yazılacaktı: Jacques Cormery'nin çocukluğu, gençliği şeklinde ikiye dahi ayrılabilirdi. Ama Albert Camus aramızdan erken ayrıldı.... Kitabın sonunda ise Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldıktan sonra başarılarımın arkasında annem ve sen varsın dediği ilkokul öğretmeni ile mektuplaşması da mevcut. Herkese keyifli okumalar dilerim... yazar/albert-camus kitap/ilk-adam--220171 (Edip Ferhan Çiftci)

Kitabın Yazarı Albert Camus Kimdir?

Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur.Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.

Hayatı

Çocukluğu ve gençliği

20. yüzyılın en güçlü Cezayirli yazarlarından biri olan Albert Camus, 1913'te Cezayir'in Mondovi kasabasında doğdu. Yoksul bir aileden gelen Camus'nün babası bir Alsaslı, annesi ise İspanyol'du. I. Dünya Savaşı sırasında, 1914'te babasını kaybetti. Annesi evlerde hizmetçilik yaparak oğlunu okutmaya çalıştı. Ancak Camus, daha bağımsız bir hayat sürebilmek için evinden ayrıldı. 1923'te liseye, ardından da Cezayir Üniversitesi'ne kabul edildi. Üniversite eğitimi sırasında sağlığı bozuldu ve 1930'da vereme yakalandı. Hastalığı yüzünden üniversite takımının kaleciliğini bırakmak zorunda kaldı. Bundan sonra çeşitli işlerde çalışmaya başlayan Camus, felsefe eğitimini ancak 1936'da tamamlayabildi.

1934'te Fransız Komünist Partisi'ne katıldı. Bu hareketinin kaynağı, Marksist-Leninist öğretisine (doktrinine) desteğinden ziyade, İspanya'da daha sonra iç savaşla sonuçlanacak politik duruma duyduğu kaygıydı. Ancak üç yıl sonra, Troçkist suçlamasıyla partiden atıldı. Camus 1934'te Simone Hie'yle evlendi. Simone bir morfin bağımlısıydı ve Camus'yle evlilikleri, Simone'nun sadakatsizliğine bağlı olarak son buldu. 1935'te "İşçinin Tiyatrosu"nu (Théâtre du Travail) kurdu fakat bu tiyatro 1939'da kapandı. Aynı yıl, verem hastası olduğundan Fransa ordusuna kabul edilmedi.

1940'ta piyanist ve matematikçi Francine Faure ile evlendi ve 5 Eylül 1945'te Catherine ve Jean adlarında ikiz çocukları oldu. Aynı yıl Paris-Soir dergisi için çalışmaya başladı. Daha henüz "Sahte Savaş" olarak adlandırılan II. Dünya Savaşı'nın ilk zamanlarında bir pasifist olarak kaldı. Ancak bu tutumu Paris'in Alman ordusu tarafından işgali ve 1941'de, komünist gazeteci Gabriel Péri'nin gözleri önünde idam edilmesiyle değişti ve onun da başkaldırmasına neden oldu. Paris-Soir ekibiyle Bordeaux'ya gitti ve aynı yıl ilk kitapları olan "Yabancı" ve "Sisifos Söylencesi"ni tamamladı. Camus, Bordeaux'yu 1942'de terkedip Cezayir'in Oran şehrine gitti ve ardından Paris'e döndü.

Edebiyat kariyeri

Camus II. Dünya Savaşı sırasında Naziler'e karşı oluşmuş Fransız Direnişi'ne katıldı ve bu direnişin bir parçası olarak "Combat" adında bir gazete yayımlamaya başladı. 1943'te gazetenin editörü oldu; fakat 1947'de "Combat" ticari bir gazete olunca buradan ayrıldı. Jean-Paul Sartre ile tanışması burada gerçekleşmiştir.

Savaştan sonra, Sartre ve Beauvoir gibi kişilerin buluştuğu Boulevard Saint-Germain'deki Café de Flore'u ziyaret etmeye başladı. Bu yıllarda, aynı zamanda Amerika'yı turlayarak Fransız varoluşçuluğu hakkında dersler verdi. Politik olarak sol görüşlere yatkın olmasına rağmen komünizme karşı çıkması, ona komünist partilerde arkadaş kazandırmadığı gibi Sartre'dan da uzaklaştırdı.

Camus, 1949'da vereminin tekrarlaması yüzünden iki yıl inzivaya çekildi ve "Başkaldıran İnsan"ı yayımladı. Bu kitap, Fransa'daki birçok sol görüşe sahip arkadaşı ve özellikle de Sartre tarafından hoş karşılanmadı ve Sartre'la bütünüyle yollarını ayırdı. Kitabının tatsız yorumlarla karşılanması Camus'yü kitap yazmaktan tiyatro oyunları çevirmeye itti.

Camus, 1950'lerde kendini insan haklarına adadı. 1952'de Birleşmiş Milletler, Francisco Franco diktatörlüğündeki İspanya'yı üye olarak kabul edince UNESCO'daki çalışmalarını durdurdu ve kurumdan ayrıldı. Ayaklanmalarda insandışı bir sertlik kullanan Sovyet metodlarını eleştirdi. Pasifistliğini koruyan Camus, İdam cezasına karşı savaşını sürdürdü.

Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1954'te başladığında, Camus kendini ahlakî bir ikilem içinde buldu. Bunun nedeni, Cezayir doğumlu Fransızları tasvir ederken kullandığı sıfat olan "siyah ayak"tı. Ancak, sonunda, savaşta Fransa hükümetini savunuyordu. Kuzey Afrika'da başlayan isyanın, aslında Mısır önderliğindeki yeni-Arap emperyalizminin ve batıya saldıran Sovyetler Birliği'nin işleri olduğunu düşünüyordu. Cezayir'in özerk, hatta bir federasyon olmasını savunuyor; fakat bütünüyle bağımsızlığını desteklemiyordu. Öte yandan, Araplar'la "siyah ayak"ların beraber yaşayabileceğini düşünüyordu. Bu kriz sırasında ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalıştı.

Camus, 1955 ve 1956 yıllarında Fransız "L'Express" dergisinde yazdı. Bunların ardından 1957 yılında Camus Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Nobel ödülünü aldıktan sonra büsbütün genişleyen ünü, onu XX. yüzyıl dünya edebiyatının başköşesine yerleştirdi. Genel yaklaşım bu ödülün bir önceki yıl yayımlanan "Düşüş" için değil, idam cezasına karşı yazdığı "Réflexions Sur la Guillotine" makalesi için verildiğidir. Stockholm Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşma esnasında Cezayir konusundaki hareketsizliğini savundu. Fakat daha sonra Cezayir'de yaşayan annesinin başına ne geleceği konusunda meraklandığını bildirdi. Çelişkili sayılan bu durum Fransız sol entelektüelleri tarafından tepkiyle karşılandı.

Ölümü

 Camus, 4 Ocak 1960'ta, Sens yakınlarındaki küçük Villeblevin kasabasında "Le Grand Fossard" isimli bir yerde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Daha sonra mantosunun cebinde bir tren bileti bulunmuştur. Büyük bir olasılıkla, Camus gideceği yere trenle gitmeyi planlamıştı; fakat arkadaşıyla birlikte arabayla dönmeyi tercih etti. İronik biçimde, Camus daha önce en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda, araba kazasında ölmeyi bunlardan biri olarak nitelendirmişti. Kazanın gerçekleştiği Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu da Camus'yle birlikte hayatını kaybetti. Camus Lourmarin Mezarlığı, Lourmarin, Vaucluse, Provence-Alpes-Côte d'Azur'de gömülmüştür.

 Camus'nün ölümünden sonra telif hakları Camus'nün çocukları olan, Catherine ve Jean Camus'ye devredildi. Ölümünden sonra 1970'te "Mutlu Ölüm", 1995'te de öldüğünde hala bitmemiş olan "İlk Adam" yayımlandı.

Camus'ye göre "saçma"

Camus'nün felsefeye en büyük katkısı, insanların ne berraklık ne de anlam sunan dünyada bunları aramalarının sonucu olarak oluşan "absürt" fikridir. Filozof bu felsefesini "Sisifos Söylencesi"nde açıklayıp "Yabancı" ve "Veba" gibi romanlarında da işlemiştir.

Genelde varoluşçulukla birlikte ele alınan "Absürdizm" (Saçma, uyumsuzluk felsefesi) ile birçok yazar ilgilenmiş ve bu felsefi düşünce akımını kendine göre yorumlamıştır, Camus "saçma"`nın kurucusu değildir fakat bu düşünce akımında önemli bir yer tutar.

Camus, makalelerinde okuyanı dualizmle tanıştırır. Mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık.. Hayatın çeşitli biçimlerde geçtiğini ve insanın ölümlü olduğu gerçeği de budur. Sisifos Söyleni`de bu dualizm bir çelişki halini alır: Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyle yaşamak "Absürt"`ün ta kendisidir. Eğer hayatımızın anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorsak, kendimizi öldürmeli miyiz? Bu trajedik kısır döngü nasıl aşılabilir? Camus saçma kavramını burada kurar: yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan. Fakat Camus intihardan yana değildir, yaşamın anlamsızlığının yok edilemeyeceğinin bilincindedir fakat bununla savaşmaktan kaçınmaz.

Varoluşçuluk ve absürdizm hakkındaki görüşleri

Bazı eleştirmenler Camus`yü kategorize etmeye çalışarak onun bir varoluşçu ya da absürdist olduğunu söyler. Eleştirmenlerin mi ya da Camus`nün kendi ifadesinin mi doğru olup olmadığı tartışılmakla birlikte, Camus etiketlenmeyi sevmediğini belirterek varoluşçu olduğu tanımına karşı çıkar: "Hayır, ben bir varoluşçu değilim. Sartre ile isimlerimizin yan yana anılmasına hep şaştık. Sartre ve ben kitaplarımızı birbirimizle gerçekten tanışmadan önce yayımladık. Birbirimizi tanıdığımızda ise ne kadar farklı olduğumuzu anladık. Sartre bir varoluşçudur, benim yayımladığım tek fikir kitabı Sisifos Söylencesi`dir ve sözde varoluşçu filozoflara karşı doğrultulmuştur.Camus felsefesini en iyi anlatan sözlerinden biri de; 'hayat hiç bir şey değildir, itina ile yaşayınız.'dir. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiç bir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimizm veya aşırı bir melankoli değildir.

Bir absürdist olup olmadığı hakkında da şunları söyler:

"Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt`ü Sisifos Söylencesi`de ele alırken, bir metod arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle "tabula rasa" yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım."

Camus ve futbol

Camus`yle birlikte anılan ve sık sık gönderme yapılan konulardan biri de kaleciliğidir. Bir süre Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapmıştır ve maç raporlarına göre tutkuyla oynayan cesur bir kalecidir. Bir seferinde arkadaşı Charles Poncet "tiyatroyu mu yoksa futbolu mu" tercih edeceğini sorduğunda, "Tereddütsüz futbol" cevabını vermiştir. Tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmıştır. 1950'li yıllarda bir spor dergisine futbol hakkında bir yazı yazması rica edilince şöyle demiştir:

 « Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.»

 

Camus, dini ve politik insanların aklımızı karışık ahlaki sistemlerle karıştırmaya çalıştığını böylece aslında basit olan şeylerin olduğundan daha komplike göründüğünü söyler. İnsanlar, politikacılar ve filozofların alanı yerine futbolun basit ahlakına bakmakla daha iyi edebilir.

 

Albert Camus Kitapları - Eserleri

  • Veba
  • Düşüş
  • Yabancı
  • Yaz
  • Sürgün ve Krallık
  • Başkaldıran İnsan

  • Sisifos Söyleni
  • Mutlu Ölüm
  • Tersi ve Yüzü
  • Yolculuk Günlükleri
  • Düğün - Bir Alman Dosta Mektuplar
  • İlk Adam
  • Defterler 3

  • Defterler 2
  • Defterler 1
  • Denemeler
  • Yanlışlık
  • Sıkıyönetim
  • Caligula
  • Asturya'da İsyan

  • Adiller
  • Ecinniler
  • Sanatçı ve Çağı
  • Yabancı (Çizgi Roman)
  • Büyüyen Taş
  • Hə ilə Yox Arasında
  • Yazışmalar 1946 - 1959

  • Ölüm Cezası Üstüne Düşünceler
  • Sartre Camus Çatışması
  • Düğün ve Yaz
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Bir Alman Dosta Mektuplar
  • İlk Adam
  • The Guest

  • Jonas
  • The Plague

Albert Camus Alıntıları - Sözleri

  • Mutlu muydu, yoksa içinden ağlamak mı gelirdi, bilemezdi o zaman. En azından, barışık olurdu böyle anlarda, neyi beklediğini pek bilmeden, usul usul beklemekten başka yapacağı yoktu. (Sürgün ve Krallık)
  • Nasıl mutlu ölünür? Yani bizzat ölümün bile mutlu olacağı ölçüde mutlu nasıl yaşanır? (Mutlu Ölüm)
  • Bundan böyle korkmak yok, kurtuluş korkmamakta! Gücü yeten ayağa! Neden eğersiniz başınızı? (Sıkıyönetim)
  • Kısas doğanın ve duyunun bir emridir, yasanın düzeni değildir. Yasa, tanımı dolayısıyla doğa ile aynı kurallara uya­maz. Eğer cinayet, insan öldürmek, insan yapısının bir parçasıysa, yasa bu doğayı taklit etmek veya kopya etmek için değil, onu düzeltmek için yapıl­mıştır. Oysa kısas, salt doğal bir itinin onaylanıp, yasal bir güce eriştirilmesidir. Hepimiz, çoğu zaman utanarak bu itiyi duymuşuzdur ve gücünü biliriz; o bize ilkel ormanların derinliklerinden gelmektedir. (Ölüm Cezası Üstüne Düşünceler)
  • "...içimden inanca sarılmak geliyor bazı geceler." (Yanlışlık)
  • Bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. (Düşüş)

  • Mutlu olmak değil artık dileğim, yalnızca bilinçli olmak. (Tersi ve Yüzü)
  • Axı bütün dərslərini hazırlayandan və böyüdüyünü boynuna alandan sonra irəlidə yalnız qocalıq qalır. Yaradıcılıq adına saxtakarlıqla məşğul olan istedadın özünü həyatda arsız və mahiyyətsiz kimi biruzə verməyə qadir olması gün kimi aydındır. İncəsənətin ali məqsədi hakimləri ifşa etmək, istənilən ittihamın üzərindən qalın bir xətt çəkmək və hər şeyə - insana və həyata haqq qazandırmaqdı. Bizim kimi qul cəmiyyətlərinə gerçəyi görməsi üçün iztirab və köləlik lazımdır, - günahları da elə bundadır, - halbuki həqiqət həm də xoşbəxtlikdir, yetər ki, ürək ona layiq olsun. ...istənilən halda qulun həqiqəti ağanın yalanından yaxşıdır. Biz, əlbəttə ki, faciəli dönəmdə yaşayırıq. Lakin çoxları faciəli olanı çarəsizliklə səhv salır. Faciəli olana, - Lourens söyləyirdi, - fəlakətin möhkəm təpiyi dəyməlidir. Hər şeyin öz zamanı var - yaşamaq və bu yaşamı təcəssüm etdirmək zamanı. (Hə ilə Yox Arasında)
  • Əsas məsələ dəqiq ifadə işlətməkdə deyil, düzgün danışıb fikir yaratmaqdadır. (Seçilmiş Əsərləri)
  • "Yalnızca sanatı, çocukları ve ölümü seviyorum." (Defterler 2)
  • Öyle yollar vardır ki, bağışlanamaz. Ben ülkemi aynı zamanda adaleti de severek sevebilmek isterim. (Düğün - Bir Alman Dosta Mektuplar)
  • Niye tasalanmalı şimdiden? Bekleyelim. Gittiği gibi dönecek belki de (Caligula)
  • Hepiniz o beş para etmez aşkınız uğruna yaptıklarınızı haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz.. (Adiller)

  • Yaşamı öven her şey, aynı zamanda onun anlamsızlığını artırır (Düğün - Bir Alman Dosta Mektuplar)
  • Nefes almaya mahkûm oldum şu lanet yalnızlıkta, hatırlamak işkencedir artık bana. (Yanlışlık)
  • Çünkü insan yoksulluğu seçmez... Ama bir ömür boyu muhafaza eder... (İlk Adam)
  • Gerçekte, ben de sizin gibi düşündüğümü sanıyor, size nasıl karşı koyacağımı bilemiyordum. Yalnız içimde dayanılmaz bir doğruluk duygusu vardı ve bu duygu en beklenmedik tutkular kadar aklı aşıyordu. Nerde ayrılıyorduk? Siz umutsuzluğu rahatça kabul ediyordunuz, bense etmiyordum.. (Denemeler)
  • "Tecrübeyle öğreniyor insan, bakmaktan hiç fayda gelmiyor." (Yanlışlık)
  • Devrim yaparken yelpaze sallanmaz! (Asturya'da İsyan)
  • İnsan eninde sonunda her şeye alışır. (Yabancı)

Yorum Yaz