Hoşça Kal Berlin - Christopher Isherwood Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Hoşça Kal Berlin kimin eseri? Hoşça Kal Berlin kitabının yazarı kimdir? Hoşça Kal Berlin konusu ve anafikri nedir? Hoşça Kal Berlin kitabı ne anlatıyor? Hoşça Kal Berlin PDF indirme linki var mı? Hoşça Kal Berlin kitabının yazarı Christopher Isherwood kimdir? İşte Hoşça Kal Berlin kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Christopher Isherwood
Çevirmen: Zehra Gençosman
Orijinal Adı: Goodbye To Berlin
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750822100
Sayfa Sayısı: 212
Hoşça Kal Berlin Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Christopher Isherwood, Hoşça Kal Berlinde okuyucuları, kendisinin de yıllarca yaşadığı ama Hitlerin iktidara yükselmesiyle terk etmek zorunda kaldığı, 1930ların ilk yarısındaki kozmopolit Berline, yok olup gitmiş bir dünyaya götürüyor.
Romanın yazarla aynı adı taşıyan ve olayların dışında durarak, olan biteni bir fotoğraf makinesi gibi kaydetmeyi tercih eden anlatıcısı aracılığıyla eski Berlinin renkli gece hayatına tanık oluyor, Yahudilerden göçmenlere, eşcinsel çiftlerden oyuncu olma hayali kuran genç kızlara, Nazi sempatizanlarından komünistlere onlarca ilginç ve unutulmaz kişiyle tanışıyoruz. Isherwood, bizi bu insanlar galerisinde dolaştırırken arka planda da yavaş yavaş dağılan bir toplumun fotoğrafı beliriyor.
Hava kararınca bir kız şarkı söylemeye başladı. Rusça söylüyordu ve bu da her zamanki gibi insana hüzün veriyordu. Uşaklar bahçeye bardaklar ve kocaman bir kâse kırmızı şarap getirdiler. Hava soğumaya başlamıştı. Gökyüzünde milyonlarca yıldız vardı. Ta ötelerde, büyük ve durgun gölün üzerinde hayalet yelkenliler, hafif ve kararsız gece rüzgârıyla birlikte yön değiştiriyor, oraya buraya seğirtiyorlardı. Gramofon çalıyordu. Ta ötelerde, kentin içinde, oylar sayılıyordu şu anda. Nataliayı düşündüm: Belki de tam zamanında kurtulmuştu. Karar kaç kez ertelenirse ertelensin, tüm bu insanlar kötü bir sona mahkûmdu. Bu akşam, bir felaketin kostümlü provasıydı. Bir dönemin son gecesi gibiydi.
Hoşça Kal Berlin Alıntıları - Sözleri
- Kimi zaman geceyarısı uyanıyorum, hava soğukken ve ah, şimdi yanımda olsa, diyorum. İnsan yalnız başına yatarken galiba hiç ısınamıyor.
- "Führer'imiz savaş istemiyor. Programımız onurlu bir barış temeline dayanıyor. Ama yine de..." Birden yüzü aydınlanıyor, özlemle ekliyor: "Savaş muhteşem bir şey, bilirsiniz! Eski Yunanlıları bir düşünsenize!"
- "Kendisini şimdiden ayarlıyor; her yeni yönetime uyum sağlayacağı kesin. Bu sabah kapıcının kapısına "Der Führer"den saygıyla söz ederken işittim onu. Eğer birisi ona, geçen Kasım'da komünistlere oy verdiğini anımsatacak olsa herhalde hararetle inkar ederdi, üstelik bunu iyi niyetle yapardı. Frl. Schroeder salt doğa yasası gereği kendini adapte ediyor, tıpkı kışın tüy değiştiren bir hayvan gibi. Onun gibi binlerce insan yeni ortama uyma çabasında. Ne de olsa, hangi hükümet iktidarda olursa olsun, bu kentte yaşamaya mahkum onlar."
- Bugün güneş parlak ışıklar saçıyor; hava ılık ve yumuşak. Son sabah yürüyüşüne çıkıyorum, üzerimde ne palto ne de şapka var. Güneş parlıyor ve Hitler kente hâkim. Güneş parlıyor ve düzinelerle arkadaşım -işçi Okulu'ndaki öğrencilerim, I. A. H/den tanıdığım erkekler ve kadınlar- cezaevinde, belki de öldüler. Ama ben onları düşünmüyorum kafası aydınlık, amacı belli, gerçek kahramanları düşünmüyorum; onlar bilinçliydi ve riskleri göze almışlardı.
- Bir on yıl sonra, ben nerede olacağım? Herhalde burada değil. O uzak güne ulaşmam için kimbilir daha kaç deniz, kaç sınır aşmak zorunda kalacağım? Yaya, at sırtında, arabayla, bisikletle, uçakla, vapurla, trenle, asansörle, yürüyen merdivenle ve tramvayla daha ne kadar yol katedeceğim, kimbilir? Bu muazzam yolculuk için bana ne kadar para gerekecek? Yolculuk süresince, yavaş yavaş, yorgun argın ne kadar yiyecek tüketmek zorunda kalacağım? Kaç çift pabuç eskiteceğim? Kaç bin sigara içeceğim? Kaç fincan çay ve kaç bardak bira içeceğim? Ne korkunç, ne tatsız bir gelecek! Ve yine de ölmek zorunda olmak!
- Zenginlerin çoğu size bir kez güvenmeye karar verdiler mi, onlara hemen her şeyi kabul ettirebilirsiniz.
- Şu kadınların, bir erkeği paçavraya çevirmekte ne korkunç bir yetenekleri vardı!
- Hey Yarabbim, dedim kendi kendime içimi çekerek, bu insanların zihniyetinin köküne inebilecek miyim, onları bir gün anlayabilecek miyim?
- İnsanlar nasıl bazı yerlere ait oluyorlar, ne tuhaf, hem de doğmadıkları yerlere...
- "Bir dahinin kural dışı bir insan olduğunu ve kural dışı şeyler yapmakta özgür olduğunu kabul edelim mi, yoksa şöyle mi diyelim: Hayır, güzel bir şiir ya da güzel bir resim yapabilirsiniz ama günlük yaşamınızda sıradan bir insan gibi davranmak zorundasınız ve sıradan insanlar için yaptığımız yasalara uymak zorundasınız."
Hoşça Kal Berlin İncelemesi - Şahsi Yorumlar
“Hoşça Kal Berlin” Ingiliz yazar Christopher Isherwood’un 1930lu yılların Berlin’ine ilişkin izlenimlerini aktardığı bir roman; hatta bence daha doğru bir ifade ile bir anı kitabı. Yarı otobiyografik bu anlatı, birbirine bağlanmış kısa hikayelerden oluşuyor ve her bir hikayede Isherwood yaşadığı dönem Berlin’inden farklı karakterleri bizlerle tanıştırıyor. Bu sevimli kitap döneminde çok popüler oluyor ve hatta sinemaya uyarlanıyor. Popülerliğin ana sebebi büyük ölçüde Isherwood’un doğru zamanda, doğru yerde olması. Zira ilk dünya savaşından yenilgiyle çıkan, 1920li yılların sonunu hiper enflasyonla boğuşarak geçiren bir zamanın güçlü ve çalışkan devi Almanya’daki günlük toplumsal hayatı tanımak; 1930ların ortasından itibaren etkisini arttıran Nazi faşizmini ve 2. Dünya Savaşı sırasında yaşananları anlamlandırabilmek için büyük önem taşıyor. Isherwood, gençliğinde yaptığı bu gezinin ve tuttuğu notların mükafatını ömrü boyunca görüyor. Kitap bizi; yazarın, kendi tanımlaması ile “bir fotoğraf makinesi gibi” kaydetmeyi ve yorumsuz aktarmayı seçtiği, 1930'ların ilk yarısındaki kozmopolit Berlin’e götürüyor. Hayatını İngilizce dersi vererek kazanan genç yazarımızın eşliğinde dönemin Alman toplumsal hayatını tanıyor, yazarımızın çevresindeki renkli karakterler sayesinde ise toplumun dokusuna ilişkin önemli bilgiler ediniyoruz. Isherwood, Berlin gece hayatını, yeni yeni yükselmeye başlayan nazi sempatizanlığını, etkinliğini arttırmaya çabalayan komünistleri, ticarette etkin Yahudileri, kendisi gibi yönünü arayan göçmenleri, çıkar ilişkilerini, eşcinsel çiftleri, tarafsız bir gözle resmediyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, çok sayıda gencini bu savaşa kurban vermiş bu çalışkan ülkenin bir de 1920lerin sonundaki hiper enflasyon dönemi ile iyice sarsıldığını ve toplumun büyük bir yoksulluğun içine düştüğünü görüyoruz öncelikle. Geçmişte bolluk içinde yaşandığı belli olan o büyük ve gösterişli konaklar şimdi parçalanmış, oda-oda kiralanan döküntülere dönüşmüş. Yazarımızın oda kiraladığı evler hep çok yoksul ve bakımsız; tüm aile bireyleri çalışmasına rağmen Almanlar karınlarını doyuracak parayı zor denkleştiriyorlar. Yazarımızın aktardıklarına göre o bunalım günlerinde insanlar tren vagonlarındaki deri pencere kayışlarını kesip satıyor, kompartman döşemelerini kesip kendilerine kıyafet yapıyorlarmış. Maddi bu çöküş ahlaki çöküşü de beraberinde getirmiş; “herkes, her şeyini satmaya başlamış, kendisi dahil”. Fahişelik utanılacak bir şey olmaktan çıkarken her daim birbirini koruyan ve para kazanmayı başaran yahudilere şüphe ile bakılmaya başlanmış. Bu garip ortamda Nazilerin yükselişi de kolayca izlenebiliyor arka planda; saçma eylemleri ile Naziler komik karşılanıyorlar, ancak yazarımızın deyimiyle “herkes kendilerine gülüp geçtiği için” tehlikeliler, zira son aşamaya kadar hiç ciddiye alınmıyorlar. Isherwood’un en uzun bölümü ayırdığı Sally Bowles, Berlin’de bir süre yazarımızla aynı evde kiracı olarak kalan Jean Ross’un gerçek hikayesi. Bir kabare oyuncusu olan ve ünlü bir film yıldızı olabilmek için tanıştığı tüm yönetmenlerle yatan Bowles figürü, hayatının olgunluk yıllarında politik aktivist ve komünist parti üyesi olarak siyasi hayatın içinde etkin yer alan Jean Ross’u son derece rahatsız etmiş. Nitekim Jean Ross’un kızının bu konuda yazılmış ve Isherwood’u eleştiren bir makalesi var; Isherwood Sally Bowles karakterini yüzeysel, hatalı ve kaba şekilde resmetmekle itham edilmiş. Kitap edebi anlamda büyük şeyler vaat etmiyor, zaten öyle bir iddiası da yok. Ancak artık kaybolmuş bir dönemin renkli atmosferini izlemek, “kötülük bir hastalık gibi tüm Avrupa’ya bulaşmadan önce” sıradan insanların nasıl yaşadığını öğrenmek için, bence keyifli bir kaynak. (AkilliBidik)
1930'lu yıllar Almanya'nın başkenti Berlin'de yaşananları anlatan İngiliz yazar(daha sonra ABD'ye göç etti), gece hayatından, politik sürece, Nazilere, Yahudilere, eşcinsellere, Almanlara dair tanıdıkları insanları ve gördüğü olayları anlatıyor. Yazar bu yıllarda beş sene Berlin'de, İngilizce öğretmeni sıfatıyla kalmıştır. Bir nevi kendi otobiyografisini anlatmış. (Zühal Uğur)
Roman, yazarın Berlin’de geçirdiği 4 yıllık bir döneme ait izlenimlerinden meydana geliyor. Genel olarak bir olay örgüsünden bahsetmek mümkün değil ancak Almanya'daki değişimi ortaya koyma açısından önemli bir kitap. Yazarın dili edebî anlamda oldukça başarılı, değişimi ifade ediş tarzı (kişiler ve aileleri anlatırken dolaylı olarak) da aynı şekilde oldukça başarılı. (Hüseyin Zorlu)
Hoşça Kal Berlin PDF indirme linki var mı?
Christopher Isherwood - Hoşça Kal Berlin kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hoşça Kal Berlin PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Christopher Isherwood Kimdir?
1904'te High Lane, Cheshire'da doğdu. Cambridge'den mezun olmadan ayrıldı, kısa bir süre tıp öğrenimi gördü.
1928'de All The Conspirator'ı yayımladı, bunu 1932'de The Memorial adlı ikinci bir roman izledi. 1928'den sonra çoğu zaman İngiltere dışında yaşadı; dört yıl Berlin'de, beş yıl Portekiz, Hollanda, Belçika ve Danimarka'yı da kapsayan çeşitli Avrupa ülkelerinde kaldı. 1939'da, yaşamının sonuna dek kalacağı Kaliforniya'ya gitti.
Berlin deneyimleri iki romanın kaynağını oluşturdu; Mr. Norris Changes Trains (1935) ve Goodbye to Berlin (1939).
Isherwood, 1946'da Amerikan tabiyetine geçti, Amerika'ya göç ettikten sonra beş roman [Prater Violet 1945), The World in the Evening (1954), Down There on a Visit (1962), Single Man (1964) ve A Meeting by the River (1967)], Güney Amerika'ya ilişkin bir gezi kitabı, (The Condor and the Cows) ve büyük bir Hint mistiğine ilişkin bir yaşam öyküsü (Ramakrishna and His Disciples) yazdı. 1971'de annesiyle babası arasındaki mektuplaşmaya ve annesinin güncesine dayalı bir kitap olan Kathleen and Frank'i yayımladı.
1977'de Christopher and His Kind adında, 1929 ile 1939 arasındaki dönemi konu alan otobiyografik bir roman; 1980'de de My Guru and His Disciple adında Swami Prabhavanda ile olan dostluğunu dile getiren bir kitap yayımladı.
Ocak 1986'da öldü.
Christopher Isherwood Kitapları - Eserleri
- Tek Başına Bir Adam
- Hoşça Kal Berlin
- Prater'in Menekşesi
- Mr. Norris Aktarma Yapıyor
- Gelip Geçerken
Christopher Isherwood Alıntıları - Sözleri
- Zenginlerin çoğu size bir kez güvenmeye karar verdiler mi, onlara hemen her şeyi kabul ettirebilirsiniz. (Hoşça Kal Berlin)
- Gerçeği söyleyenlerin cezasını ödeyeceğiz... (Prater'in Menekşesi)
- , yataktan başka bir yerde kendisine bir kadın olduğunun hatırlatılmasından nefret ederdi (Mr. Norris Aktarma Yapıyor)
- "Kendisini şimdiden ayarlıyor; her yeni yönetime uyum sağlayacağı kesin. Bu sabah kapıcının kapısına "Der Führer"den saygıyla söz ederken işittim onu. Eğer birisi ona, geçen Kasım'da komünistlere oy verdiğini anımsatacak olsa herhalde hararetle inkar ederdi, üstelik bunu iyi niyetle yapardı. Frl. Schroeder salt doğa yasası gereği kendini adapte ediyor, tıpkı kışın tüy değiştiren bir hayvan gibi. Onun gibi binlerce insan yeni ortama uyma çabasında. Ne de olsa, hangi hükümet iktidarda olursa olsun, bu kentte yaşamaya mahkum onlar." (Hoşça Kal Berlin)
- Film şeytani bir makinedir. Bir kere ateşlenip harekete geçti mi muazzam bir devingenlikle dönmeye başlar. Duramaz. Af dileyemez. Hiçbir şeyi geri alamaz. Senin onu anlamanı bekleyemez. Kendini anlatamaz. Sadece kaçınılmaz patlama anına doğru büyür. Bu patlamayı bizim hazırlamamız gerek, tıpkı anarşistler gibi, büyük bir ustalıkla ve kötülükle... (Prater'in Menekşesi)
- Belki çok seyahat etmiş, kalbimi çok yerde bırakmıştım. (Prater'in Menekşesi)
- Bir on yıl sonra, ben nerede olacağım? Herhalde burada değil. O uzak güne ulaşmam için kimbilir daha kaç deniz, kaç sınır aşmak zorunda kalacağım? Yaya, at sırtında, arabayla, bisikletle, uçakla, vapurla, trenle, asansörle, yürüyen merdivenle ve tramvayla daha ne kadar yol katedeceğim, kimbilir? Bu muazzam yolculuk için bana ne kadar para gerekecek? Yolculuk süresince, yavaş yavaş, yorgun argın ne kadar yiyecek tüketmek zorunda kalacağım? Kaç çift pabuç eskiteceğim? Kaç bin sigara içeceğim? Kaç fincan çay ve kaç bardak bira içeceğim? Ne korkunç, ne tatsız bir gelecek! Ve yine de ölmek zorunda olmak! (Hoşça Kal Berlin)
- "Bir dahinin kural dışı bir insan olduğunu ve kural dışı şeyler yapmakta özgür olduğunu kabul edelim mi, yoksa şöyle mi diyelim: Hayır, güzel bir şiir ya da güzel bir resim yapabilirsiniz ama günlük yaşamınızda sıradan bir insan gibi davranmak zorundasınız ve sıradan insanlar için yaptığımız yasalara uymak zorundasınız." (Hoşça Kal Berlin)
- Belki çok seyahat etmiş,kalbimi çok yerde bırakmıştım (Prater'in Menekşesi)
- Şu kadınların, bir erkeği paçavraya çevirmekte ne korkunç bir yetenekleri vardı! (Hoşça Kal Berlin)
- Ona sadece bakınca bile memnun olduğunu anlıyorum.Cok memnun.Bir erkek onu çok memnun etmiş.Artık arayışta değil.Hepimizin aradığı şeyi bulmuş.Hepimizi anlıyor .Kitaplara,kuramlara,felsefeye,rahiplere ihtiyacı yok.Michelangelo'yu,Beethoven'ı,İsa'yıq,Lenin'i bile anlıyor.Hiç birseyden ama hiç birşeyden korkmuyor ..Benim dinim böyle kadınlar (Prater'in Menekşesi)
- Ben okuman gereken bir kitap gibiyim. Kitap sana kendi kendisini okuyamaz ki. Kitap içinde ne yazılı olduğunu bile bilmez. Ben de bilmiyorum. (Tek Başına Bir Adam)
- Diyelim ki ölüler gerçekten de yaşayanları ara sıra yokluyor. Yaklaşık Jim diye tanımlayabileceğimiz bir şeyler, George başının çaresine bakıyor mu diye bir göz atmak üzere geri gelebilir . Peki bu bir işe yarar mı? Hatta değer mi? Bu olsa olsa bir an için özgürlüğünün uçsuz bucaksız sokaklarından içeriye göz atmasına izin verilen başka bir ülkeden bir konuğun kısacık bir ziyarete gelmesi, camın gerisinde, ta uzakta, daracık odada tek başına küçük bir masanın başına oturmuş, uslu uslu, görev gibi yumurtasını yiyen birini, o müebbet mahkumunu görmesi gibi bir şey olmaz mıydı? (Tek Başına Bir Adam)
- "Führer'imiz savaş istemiyor. Programımız onurlu bir barış temeline dayanıyor. Ama yine de..." Birden yüzü aydınlanıyor, özlemle ekliyor: "Savaş muhteşem bir şey, bilirsiniz! Eski Yunanlıları bir düşünsenize!" (Hoşça Kal Berlin)
- Sinema filmleri tiyatro oyunu değildir, edebiyat değildir düpedüz matematiktir. (Prater'in Menekşesi)
- İnsanlar nasıl bazı yerlere ait oluyorlar, ne tuhaf, hem de doğmadıkları yerlere... (Hoşça Kal Berlin)
- Geçmiş geçti gitti. Geçmediğine inandırmaya çalışıp müzelerdeki eşyaları gösterirler insana. Ama geçmiş onlar değildir. (Tek Başına Bir Adam)
- Bütün bunların lüzumsuzluğunu anlatmaya kelimeler yetmez.. (Gelip Geçerken)
- Burada ne yaptıklarını sanıyorlar acaba ? Eh, resmi yanıt şu; kendilerini içinde çocuk yetiştirebilecekleri bir iş ve güvence ortamı demek olan hayata hazırlıyorlar, sonra çocukları da kendilerini içinde çocuk yetiştirebilecekleri bir iş ve güvence ortamı demek olan... (Tek Başına Bir Adam)
- Sinema filmleri tiyatro oyunu değildir,edebiyat değildir düpedüz matematiktir (Prater'in Menekşesi)