diorex

Handan - Halide Edib Adıvar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Handan kimin eseri? Handan kitabının yazarı kimdir? Handan konusu ve anafikri nedir? Handan kitabı ne anlatıyor? Handan PDF indirme linki var mı? Handan kitabının yazarı Halide Edib Adıvar kimdir? İşte Handan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 20.04.2022 03:29
Handan - Halide Edib Adıvar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Halide Edib Adıvar

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750723537

Sayfa Sayısı: 232

Handan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ben artık zelil ve sefil bir günahkâr oldum. Ben artık tarihin en mel'un çehresi Yehuda'ya bir nazire oldum. Yehuda nasıl dünyanın pek muazzez bir simasını, efendisini birkaç dinar için sattı ise ben de dünyanın beni en çok sevmiş bir ruhunu, o ruhun hududu olmayan emniyetini, muhitini sattım, dünyada en çok sevdiği bir şeyin kalbini ondan çaldım.

Halide Edib Adıvar, kendisine asıl ününü kazandıran yapıtlarından biri olan Handan'da evlilik ve aşk ilişkilerini konu alır. İngiliz terbiyesiyle yetişmiş Handan, II. Abdülhamid rejimine karşı mücadele eden Nâzım'ı reddederek Hüsnü Paşa ile evlenir, ama mutlu olmaz. Mutsuzluğu onu bir beyin kanamasına ve bilinç kaybına götürür.

Handan'ın yeni ve özenli basımını genç kuşakların kaçırmamaları gerekiyor. 

Handan Alıntıları - Sözleri

  • “İşte nihayet ruhumun lekesini saklamak için sizden, herkesten hatta Allah’ımdan uzak bir zulmete; toprağın delinmez zulmetine giriyorum.”
  • “Gidiyorsun dostum. Mevcudiyetine karıştırdığın kadını bıraktın gidiyorsun. Bir kukla arkasından, geçici maddi bir ihtiras arkasından gidiyorsun. Ve giderken beni, benliğimi götürüyorsun.”
  • "Çehresinde müthiş bir elemden ziyade ebedi bir yorgunluk, yaşamaktan bir bıkkınlık vardı."
  • Ben ona hislerimi anlatamayacağımı hissettim, sustum. Fakat kalbimde bir şey yıkılmıştı.
  • Ben ona hislerimi anlatamaycağımı hissettim, sustum. Fakat kalbimde bir şey yıkılmıştı. Bu beklediğin aşktan o kadar uzak, o kadar sert ve müthiş çehreli bir şey ki!.
  • "Öyle bir noktaya geldim ki ricat gayr-ı kabil."
  • "Fakat ben yanlız kalbimde ağladım..."
  • "-sevmek nedir, bilir misin? -Bu da felsefe dersine dahil mi? -Elbet, elbet! -öyle ise, bilirim. -Yalan!"
  • Kadınlar ne acayip mahluklar, ruhlarında ne çok muhtelif şeyler için ayrı ayrı yerler var.
  • Hiç olmazsa beni benim için sevdiğini söylese idi...
  • Ben ki hislerimi söylemek değil, hissetmekten bile utanırım.
  • Ben ki hislerimi söylemek değil, hissetmekten bile utanırım.
  • Kadınlar kelebekler gibi ebediyen ihtirasa, ateşe mi esir olacaklar?!..
  • Senin ruhun ziyalar, gölgeler, kitaplar ve manzaralardan başka bir şey bilmez, değil mi? Ne derin ve esrarlı gözlerin var. ..
  • Ruhunda sevdiği adama itaat etmek için çırpınan bir şey var...

Handan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Zavallı Handan: Halide Edip bu kitabını Meşrutiyet yılları’nda(1900 başları) yani Abdülhamid’in Baskı kurduğu Osmanlı’nın son dönemlerinde kaleme alır. Roman mektuplardan oluşuyor toplamda 66 mektup içeriyor.Romanın baş kahramanı Handan ..Beraberinde Handan’nın hayatındaki Neriman,Ahmet Refik,Cemal Bey,Servet,Hüsnü Paşa’nın birbirlerine yazdıkları mektuplardan oluşuyor. Bu mektupların hepsinin konusu ya doğrudan Handan ile ilgili şeyler ya da dolaylı olarak Handan’ın gölgesinde gelişmiş ,beslenmiş duygu ve düşünceler.. Halide Edip Milli Mücadele edebiyatçılarımızdan olarak biliriz aslında sosyal içerikli eserleri ile tanınır. Handan romanı yazarımızın Kurtuluş Savaşı yıllarından önce kaleme aldığı Türk edebiyatında ilk defa kadın psikolojisinden bahseden bir romanı.. Handan madden ve manen bedeni ve kişiliği ile çevresinde tesir bırakabilen özel bir karakter.Üstün bir kişilik.İç dünyasında aşk ve sevgi kavramlarını aşırı derecede idealize etmiş bunun sonucunda ismindeki anlamın tersine bunalımlı, bedbaht bir yaşam içinde dağdağalı ruhsal fırtınalar geçirip kendini üzüntüden öldürmeyi başarmış bir kadın. Nazım’ın dünyasında tek olabilmek ihtirası sebebiyle Nazım’ın aşkını reddediyor öbür yandan züppe, kişiliği yozlaşmış,duyarsız davranışların hepsine sahip Hüsnü Paşa ile düğünsüz, duvaksız evleniyor..Handan aşk ve sevgi arayışında çünkü. Çok güçlü bir dimağ sahibi,yüksek eğitimli,sanat aşığı, tüm ince zevklerin onda toplandığı bir kadın iken fanilasının düğmesi neden eksik neden dikmedin diyen Hüsnü Paşa tarafından kadınlığı sorgulanacak berbat bir seviyeye düşmek.. Handan’ın Hüsnü Paşa’ya yazdığı mektupları bir okuyucu olarak okurken ‘kızım çıkar artık gözünden şu sanal gözlüğü, bu adam aklı uçkurunda ,kalbi de sadece kan pompalıyor .’deyip Handan’ı kızıl saçlarını kıskanarak sarsmayı çok istedim. :) Yok Handan ‘ın problemi kendini bulamamak.Çok seveceği ve sevileceği bir çift göz bulup dayanak yapmak..Yaşadığı zamana bakınca gerçekten kadın kimliksiz..Her bişeye vakıfsın ama birilerinin süslü salonlarında şatafatlı tuvaletinle endamını göster ama elletme tenbihiyle salınıp duracaksın,izdivaç adı altında geceleri geyşalık yapacaksın, çocuk doğuracaksın,bir erkeğe ruhunla da ait olmak olarak aşkı idealize ettiğin için asla sana bu seviyede gösterilmeyecek bir sadakati erkeğe göstermek için didinip duracaksın. Ne samimiyetsiz,ne çıkarcı ,ne rezil ilişkiler.. Roman ve romancı arasında nasıl bir bağ var düşündüğümde Halide Edip’in kendisi tüm karakterlerde var.Ahmet Refik’in iki çocuğu var mesela kendisi de 31 Mart vakasından sonra Mısır’a sonra Avrupa ‘ya iki çocuğuyla kaçıyor. Halide Edip’in ilk kocası ikinci eş almak istediği için ondan ayrılıyor ikinci evliliğini yapıyor..Roman’da Handan kocası Hüsnü Paşa’nın tüm hovardalıklarını bilmesine rağmen ona soruyor izdivacımız ne olacak.. Hüsnü Paşa başka kadınlara ilgisini alenen yazıyor hatta bir mektubunda Handan’dan inci tarağını göndermesini istiyor sana sonra iade edeceğim diye yazmış.Sevgilisinin saçını karısının tarağı ile tarayacak! Yok daha neler !! Bu satırları okuduktan sonra Handan tüm ruhuyla bu izdivaca kendisini verdiği için şifasız bir illete tutuluyor.. Zavallı Handan dedim mi dedim.. Halide Edip bu romanıyla aslında Handan’dı bir zamanlar bunu sezinliyorsunuz.Kişi sadece kendi iç dünyasını teferruatıyla bilebilir ve ifade etmeye en yakındır ama bu türden romanlarda birden fazla kişinin ruh hali,iç dünyası çok iyi tahlil edildiğinde hepsinde de yazardan bir parça olduğunu görebiliyorsunuz. Aşk ve sevgi çevresinde kadın erkek ilişkileri daima dinlenecek ve okunacak mevzulardan olmaya devam edecek. Handan’ın hazin sonunun ruhunuzda bıraktığı tesir kaybolmadan bir dal tütün eşliğinde Feyruz dinlenebilir. Yattığın yer seni incitmesin güzelim Handan! https://youtu.be/ktjI63IcxuA Keyifli okumalar.. Keyifli okumalar. (Umay Han Atayurtta)

Handan,Halide Edip Adıvar’ın diğer eserlerinde de kullandığı bir teknik olan “mektup roman” olarak yazılan eserlerden biri. Roman, Türk Edebiyatı’nda kadın psikolojisini anlatan ilk eser ve bu sebepten olacak ki beklenenin aksine derin ve geniş çapta bir psikolojik tahlilden yoksun. Ben bunu biraz da kullanılan “mektup roman” tekniğine bağladım çünkü kurgu eserlerde psikolojik tahlil yapılacaksa olaylar ya söz konusu karakterin kendi ağzından ya da Tanrısal bakış açısıyla anlatıldığı takdirde okur daha tatmin edici bir hikaye okuma şansına sahip oluyor. Eserde yer alan mektupların çoğunu Handan’ın en yakın arkadaşı olan Neriman’ın kocası Refik Cemal’in, arkadaşı Server’e yazdığını da göz önünde bulundurursak, bahsettiğim derinsizlik ve havada kalmışlığın sebebi bariz şekilde ortaya çıkıyor. Yine de bu durum Handan’ın, Halide Edip Adıvar vasıtasıyla Türk Edebiyatı’na getirdiği yeniliği yadsımaya asla sebep değil. Roman aynı zamanda Halide Edib Adıvar’ın feminist duruşunun ne kadar keskin olduğu hakkında da fikir veriyor çünkü dönemin erkeklik ve kocalık olgusunu ince ince satır aralarından Hüsnü Paşa ve Refik Cemal karakterleri üzerinden eleştiriyor Adıvar. Sultan Abdulhamit döneminin çalkantılı günlerinde geçen eser Anadolu’dan Avrupa’ya uzanan bir hikayeye sahip ve dönemin burjuvasının sarayla olan ilişkisi hakkında da fikir edinmeye oldukça yardımcı. (Zeynep)

Handan PDF indirme linki var mı?

Halide Edib Adıvar - Handan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Handan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halide Edib Adıvar Kimdir?

Halide Edib Adıvar (Osmanlıca: خالده اديب اديوار; d. 1882 veya 1884 - 9 Ocak 1964), Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. Halide Onbaşı olarak da bilinir.

Halide Edib, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapmış bir sivil olmasına rağmen rütbe alarak savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı’nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.

II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte yazarlığa başlayan Halide Edib; yazdığı yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki tiyatro eseri ve çeşitli incelemeleriyle Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri Türk edebiyatının en çok eser veren yazarlarındandır. Sinekli Bakkal adlı romanı, en bilinen eseridir. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiş, yazıları ile kadın hakları savunuculuğu yapmıştır. Birçok kitabı sinemaya ve televizyon dizilerine uyarlanmıştır.

1926 yılından itibaren yurt dışında yaşadığı 14 sene boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce olarak kaleme aldığı eserler sayesinde zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştur.

İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat profesörü olan Halide Edib, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapmış bir akademisyen; 1950’de girdiği TBMM’de ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçidir. I. TBMM hükûmetinde sağlık bakanı olan Adnan Adıvar’ın eşidir.

Çocukluk ve öğrencilik yılları

1882 yılında Beşiktaş, İstanbul'da doğdu. Babası, II. Abdülhamit devrinde Ceyb-i Hümayun (Padişah Hazinesi) kâtipliği, Yanya ve Bursa Reji Müdürlüğü yapan[1] Mehmet Edib Bey, annesi Fatma Berifem Hanım'dır. Annesini küçük yaşta veremden kaybetti. Evde özel dersler alarak ilköğrenimini tamamladı. Yedi yaşında iken yaşını büyüterek girdiği Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nden bir öğrencinin jurnali üzerine bir sene sonra padişah II. Abdülhamit'in iradesi ile uzaklaştırıldı[3] ve evde özel ders görmeye başladı. İngilizce öğrenirken çevirdiği kitap 1897’de basıldı. Bu, Amerikalı çocuk kitapları yazarı Jacob Abbott'un "Ana" adlı eseri idi. 1899 yılında bu çeviri nedeniyle II. Abdülhamit tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Daha sonra kolejin yüksek sınıfına geri dönerek İngilizce ve Fransızca öğrenmeye başlayan Halide Edib, Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nden lisans derecesi alan ilk Müslüman kadın olmuştur.

İlk evliliği ve çocukları

Halide Edib, kolejin son sınıfında iken matematik öğretmeni olan Salih Zeki Bey ile okuldan mezun olduğu yıl evlendi. Eşi rasathane müdürü olduğu için evleri hep rasathane içinde oldu ve bu yaşam ona sıkıcı geldi. Evliliğinin ilk yıllarında eşine Kamus-ı Riyaziyat adlı eserini yazmada yardımcı oldu, ünlü İngiliz matematikçilerin yaşam öykülerini Türkçeye çevirdi. Birkaç Sherlock Holmes hikâyesinin de çevirisini yaptı. Fransız yazar Emile Zola’nın yapıtlarına büyük ilgi duymaya başladı. Daha sonra ilgisi Shakespeare’e yöneldi ve Hamlet adlı yapıtının çevirisini yaptı. 1903 yılında ilk oğlu Ayetullah, bundan on altı ay sonra da ikinci oğlu Hasan Hikmetullah Togo dünyaya geldi. 1905 yılında gerçekleşen Japon-Rus Savaşı'nda Batı uygarlığının bir parçası sayılan Rusya'yı Japonların yenmesinin verdiği sevinçle oğluna Japon Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Togo Heihachiro'nun ismini vermişti.

II. Meşrutiyet'in ilan edildiği 1908 yılı Halide Edib’in hayatında bir dönüm noktası oldu. 1908'de gazetelerde kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başladı. İlk yazısı Tevfik Fikret'in çıkardığı Tanin'de yayımlandı. Başlangıçta, -eşinin isminden ötürü- yazılarında Halide Salih imzasını kullandı. Yazıları, Osmanlı içerisindeki muhafazakâr çevrelerin tepkisini çekti. 31 Mart Ayaklanması sırasında öldürülme endişesiyle kısa süre için iki oğluyla Mısır'a gitti. Oradan İngiltere’ye giderek kadın hakları konusundaki yazıları nedeniyle kendisini tanıyan İngiliz gazeteci Isabelle Fry’ın evinde konuk oldu. İngiltere’ye gidişi o dönemde kadın-erkek eşitliği konusunda sürüp giden tartışmalara tanık olmasına, Bertrand Russell gibi fikir adamlarıyla tanışmasına vesile oldu.

1909'da İstanbul'a geri döndü, siyasi içerikli yazıların yanı sıra edebi yazılar da yayımlamaya başladı. Heyyula ve Raik'in Annesi adlı romanları basıldı. Bu arada kız öğretmen okullarında öğretmenlik ile vakıf okullarında müfettişlik görevlerinde bulundu. İleride yazacağı Sinekli Bakkal adlı ünlü romanı, bu görevler gereği İstanbul’un eski ve arka mahallelerini tanıması sayesinde ortaya çıkmıştı.

Eşi Salih Zeki Bey'in ikinci bir kadınla evlenmek istemesi üzerine ondan 1910 yılında boşandı ve artık yazılarında Halide Salih yerine Halide Edib adını kullanmaya başladı. Aynı yıl Seviyye Talip romanını yayımladı. Bu roman, bir kadının kocasını terk ederek sevdiği erkekle yaşayışını anlatır ve feminist bir eser olarak değerlendirilir. Basıldığı dönemde birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Halide Edib, 1911 yılında ikinci kez İngiltere'ye gidip kısa bir süre orada bulundu. Yurda döndüğünde Balkan Savaşı başlamıştı.

Balkan Savaşı yılları

Balkan Savaşı yıllarında kadınlar toplum yaşamında daha aktif rol almaya başlamışlardı. Halide Edib de bu yıllarda Teali-i Nisvan Cemiyeti’nin (Kadınları Yükseltme Derneği) kurucuları arasında yer aldı ve yardım işlerinde çalıştı. Bu dönemde genç yaşta ölen arkadaşı ressam Müfide Kadri'nin hayatından esinlenerek Son Eseri adlı aşk romanını kaleme aldı. Öğretmenlik mesleğinin içinde olduğundan eğitim ile ilgili bir kitap yazmaya yöneldi ve Amerikalı düşünür ve eğitimci Herman Harrell Horne'un "The Psychological Principle of Education" (Eğitimin Psikolojik Temeli) adlı eserinden yararlanarak Talim ve Edebiyat adlı kitabı yazdı. Aynı dönemde Türk Ocağı içinde Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hamdullah Suphi gibi yazarlarla tanıştı. Bu kişilerle dostluğu sonucu Turancılık fikrini benimseyen Halide Edib, bu düşüncenin etkisiyle Yeni Turan adlı eserini yazdı. 1911'de Harap Mabetler ve Handan isimli romanları yayımlandı.

I. Dünya Savaşı yılları

Balkan Savaşları 1913’te sona ermişti. Öğretmenlikten istifa eden Halide Edib, Kız Mektepleri Umumi Müfettişliği görevine getirildi. I. Dünya Savaşı başladığında bu görevdeydi. 1916'da Cemal Paşa'nın daveti üzerine okul açmak üzere Lübnan ve Suriye'ye gitti. Arap eyaletlerinde iki kız okulu ve bir yetimhane açtı. Orada bulunduğu sırada babasına verdiği vekâlet ile Bursa’da, aile doktorları Adnan Adıvar ile nikâhları kıyıldı. Lübnan’da iken Kenan Çobanları adlı 3 perdelik operanın librettosunu yayımladı, eseri Vedi Sebra besteledi. Yusuf Peygamber ve kardeşlerini konu alan bu eser, o yıllarda savaş koşullarına rağmen yetimhane öğrencileri tarafından 13 defa sahneye kondu. Türk ordularının Lübnan ve Suriye'yi boşaltması üzerine 4 Mart 1918’de İstanbul'a döndü. Yazar, hayatının buraya kadar olan bölümünü Mor Salkımlı Ev adlı kitabında anlatmıştır.

Millî Mücadele yılları ve ABD mandası tezi

Halide Edib, İstanbul'a döndükten sonra Darülfünun'da Batı edebiyatı okutmaya başladı. Türk Ocakları'nda çalıştı. Rusya'daki Narodnikler (Halka Doğru) hareketinden esinlendi ve Türk Ocakları içindeki küçük bir grubun Anadolu'ya uygarlık götürmek amacıyla kurduğu Köycüler Cemiyeti'nin reisi oldu. İzmir'in işgalinden sonra "millî mücadele" en önemli işi hâline geldi. Karakol adlı gizli örgüte girerek Anadolu’ya silah kaçırma işinde rol aldı. Vakit Gazetesi'nin sürekli yazarı, M. Zekeriya ve eşi Sabiha Hanım'ın çıkarttıkları Büyük Mecmua'nın başyazarı oldu.

Millî Mücadele taraftarı aydınların bir kısmı işgalcilere karşı ABD ile işbirliği yapma düşüncesindeydi. Halide Edib bu düşüncedeki Refik Halit, Ahmet Emin, Yunus Nadi, Ali Kemal, Celal Nuri gibi aydınlarla 14 Ocak 1919'da Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı. Cemiyet, iki ay sonra kapandı. Halide Hanım, Amerikan mandası tezini Sivas Kongresi hazırlıklarını sürdürmekte olan Millî Mücadele'nin önderi Mustafa Kemal'e yazdığı 10 Ağustos 1919 tarihli bir mektupla açıkladı. Ancak bu tez kongrede uzun uzun tartışılacak ve reddedilecekti. Yıllar sonra Mustafa Kemal Nutuk adlı eserinde "Amerikan Mandası için Propogandalar" başlığı altında Arif Bey, Selahattin Bey, Ali Fuat Paşa ile telgraf görüşmeleri yanında Halide Edib'in mektubuna da yer vermiş ve mandaterliği eleştirmiştir.

Yıllar sonra Halide Edib Türkiye'ye geri döndüğünde verdiği bir röportajında Millî Mücadele için "Mustafa Kemal Paşa haklıymış!" demiştir.

İstanbul mitingleri ve idam kararı

15 Mayıs 1919 günü İzmir’i Yunanların işgal etmesi üzerine İstanbul’da ardı ardına protesto mitingleri düzenlenmekteydi. İyi bir hatip olan Halide Edib, 19 Mayıs 1919 günü Asri Kadınlar Birliği’nin düzenlediği ve kadın hatiplerin de konuşmacı olduğu ilk açık hava mitingi olan Fatih Mitingi’nde kürsüye çıkan ilk konuşmacıydı, attığı nutuk ile belleklerde büyük iz bıraktı. 20 Mayıs’ta Üsküdar mitingi, 22 Mayıs’ta Kadıköy mitingine katıldı. Bunları Halide Edib’in başkahramanı haline geldiği Sultanahmet mitingi izledi. Önceden hazırlanmadan ve yazmadan yaptığı konuşmada sarf ettiği “Milletler dostumuz, hükûmetler düşmanımızdır.” cümlesi bir vecize halini aldı.

İngilizler İstanbul’u 16 Mart 1920’de işgal ettiler. Hakkında idam emri çıkardıkları ilk kişiler arasında Halide Edib ve eşi Dr. Adnan da vardı. 24 Mayıs’ta padişah tarafından onaylanan kararda idama mahkûm edilen ilk 6 kişi Mustafa Kemal, Kara Vasıf, Ali Fuat Paşa, Ahmet Rüstem, Dr. Adnan ve Halide Edib idi.

Anadolu'da mücadele

Haklarında idam kararı çıkmadan önce Halide Edib, eşi ile birlikte İstanbul’dan ayrılıp Ankara’daki Millî Mücadele’ye katılmıştı. Çocuklarını İstanbul’da yatılı okulda bırakarak 19 Mart 1920 günü Adnan Bey ile at sırtında yola çıkan Halide Hanım, Geyve’ye ulaştıktan sonra buluştukları Yunus Nadi Bey ile birlikte trene binip Ankara’ya gitmiş ve 2 Nisan 1920 günü Ankara’ya varmıştı.

Halide Edib, Ankara’da Kalaba'daki (Keçiören) karargâhta görev aldı. Ankara yolunda iken Akhisar İstasyonu’nda Yunus Nadi Bey ile birlikte kararlaştırdıkları gibi Anadolu Ajansı isimli bir haber ajansının kurulması Mustafa Kemal Paşa'dan onay görünce ajans için çalışmaya başladı. Ajansın muhabiri, yazarı, yöneticisi, ayak işlerine bakanı olarak çalışıyordu. Haber derleyip Millî Mücadele’ye ilişkin bilgileri telgrafı olan yerlere telgrafla iletmek, olmayan yerlerde cami avlusuna afiş olarak yapıştırılmalarını sağlamak, Avrupa basınını takip edip Batılı gazetecilerle iletişim kurmak, Mustafa Kemal'in yabancı gazetecilerle görüşmesini sağlamak, bu görüşmelerde tercümanlık yapmak, Yunus Nadi Bey'in çıkardığı Hâkimiyet-i Milliye gazetesine yardımcı olmak ve Mustafa Kemal'in diğer yazı işleri ile ilgilenmek Halide Edib'in yürüttüğü işlerdi.

1921’de Ankara Kızılay başkanı oldu. Aynı yılın Haziran ayında Eskişehir Kızılay’da hasta bakıcılık yaptı. Ağustos’ta orduya katılma isteğini Mustafa Kemal’e telgrafla iletti ve cephe karargâhında görevlendirildi. Sakarya Savaşı sırasında onbaşı oldu. Yunanların halka verdiği zararları incelemek ve raporlamakla sorumlu Tetkik-i Mezalim Komisyonu’nda görevlendirildi. Vurun Kahpeye adlı romanının konusu bu dönemde oluştu. Türk'ün Ateşle İmtihanı (1922) adlı anı kitabı, Ateşten Gömlek (1922), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno'nun Oğlu adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı'nın değişik yönlerini gerçekçi biçimde dile getirebilmesini savaştaki deneyimlerine borçludur.

Savaş boyunca cephe karargâhında görev yapan Halide Edib, Dumlupınar Meydan Muharebesi’nden sonra ordu ile İzmir’e gitti. İzmir’e yürüyüş sırasında rütbesi başçavuşluğa yükseldi. Savaştaki yararlılıklarından ötürü İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Kurtuluş Savaşı sonrası

Kurtuluş Savaşı, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandıktan sonra Ankara'ya döndü. Eşi, Dışişleri Bakanlığı'nın İstanbul temsilciliği ile görevlendirilince birlikte İstanbul'a gittiler. Anılarının buraya kadar olan kısmını Türk'ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde anlatmıştır.

Halide Edib, cumhuriyetin ilanından sonra Akşam, Vakit ve İkdam gazetelerinde yazdı. Bu arada Cumhuriyet Halk Fırkası ve Mustafa Kemal Paşa ile siyasi fikir ayrılıkları yaşadı. Eşi Adnan Adıvar'ın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluşunda yer alması sonucu iktidar çevresinden uzaklaştılar. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılıp Takrir-i Sükun kanununun kabul edilmesiyle tek parti dönemi başlayınca, kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrılmak zorunda kalarak İngiltere'ye gitti. 1939 yılına kadar 14 yıl boyunca yurt dışında yaşadı. Bu sürenin 4 yılı İngiltere'de, 10 yılı da Fransa'da geçti.

Halide Edib, yurt dışında yaşadığı dönemde kitap yazmayı sürdürdüğü gibi Türk kültürünü dünya kamuoyuna tanıtmak amacıyla pek çok yerde konferanslar verdi. İngiltere'de Cambridge, Oxford; Fransa'da Sorbonne üniversitelerinde konuşmacı oldu. İki defa Amerika Birleşik Devletleri'ne, bir defa da Hindistan'a davet edilerek gitti. 1928 yılında ABD'ye ilk gidişinde Williamstown Siyaset Enstitüsü'nde yuvarlak masa konferansına başkanlık yapan ilk kadın olarak büyük ilgi çekti. Artık ABD'de yaşamakta olan oğullarını, Anadolu'da Millî Mücadele'ye katılmak için onlardan ayrılışından 9 yıl sonra ilk defa bu gezi sırasında tekrar görebildi. 1932 yılında Columbia Üniversitesi College Of Barnard'dan gelen çağrı üzerine ikinci kez ABD'ye gitti ve ilk gidişindeki gibi seri konferanslarla ülkeyi dolaştı. Yale, Illinois, Michigan üniversitelerinde konferanslar verdi. Bu konferansların sonucu olarak Türkiye Batıya Bakıyor adlı eseri ortaya çıktı. 1935 yılında İslam üniversitesi Jamia Milia'yı kurmak için açılan kampanyaya katılmak üzere Hindistan'a çağrıldığında Delhi, Kalküta, Benares, Haydarabad, Aligarh, Lahor ve Peşaver üniversitelerinde dersler verdi. Konferanslarını bir kitapta topladı, ayrıca Hindistan izlenimlerini içeren bir kitap yazdı.

1936 yılında en ünlü eseri olan Sinekli Bakkal’ın İngilizce orijinali "The Daughter of the Clown" yayımlandı. Roman aynı yıl Türkçe olarak Haber gazetesinde tefrika edildi. Bu eser 1943 yılında CHP Ödülü’nü aldı ve Türkiye’de en çok baskı yapan roman oldu.

1939'da İstanbul'a döndü ve 1940 yılında İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Filolojisi kürsüsünü kurmakla görevlendirildi, kürsünün 10 yıl başkanlığını yürüttü. Shakespeare hakkında verdiği açılış dersi büyük yankı uyandırdı.

1950 yılında Demokrat Parti listesinden İzmir milletvekili olarak TBMM'ye girdi ve bağımsız milletvekili olarak görev aldı. 5 Ocak 1954 günü Cumhuriyet Gazetesi'nde Siyasi Vedaname başlıklı bir yazı yayımlayarak bu görevinden ayrıldı ve tekrar üniversitede görev aldı. 1955'te eşi Adnan Bey'in kaybı ile sarsıldı.

Halide Edib Adıvar, 9 Ocak 1964 tarihinde İstanbul'da 80 yaşındayken böbrek yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi. Cenazesi, Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.

Sanatı

Hemen her eserinde anlatı türünü benimseyen Halide Edib Adıvar, en çok Ateşten Gömlek (1922), Vurun Kahpeye (1923-1924) ve Sinekli Bakkal (1936) adlı romanlarıyla tanınır ve Cumhuriyet dönemi edebiyatında gerçekçi roman geleneğinin öncülerinden biri olarak kabul edilir. Eserleri genellikle içerik bakımından üç grupta incelenmiştir: Kadın meselelerini ele alan ve eğitilmiş kadının toplumdaki yerini arayan eserleri, Millî Mücadele dönemini anlatan eserleri ve şahsiyetleri, içinde bulundukları geniş toplumla birlikte ele alan romanları.

İngiliz romanı geleneklerine uygun yapıtlarında Türk toplumunun geçirdiği evrimi, bu evrim sürecindeki çatışmaları, kendi deneyim ve gözlemlerine dayanarak sergilemiştir. Olaylar ve kişiler çoğunlukla birbirinin devamı özelliği taşıdığı için ırmak roman olarak nitelendirilebilir. Kadın psikolojisini derinliğine işlediği romanlarında, ideal kadın tipleri yaratmaya çalışan Halide Edib, romanlarını sade bir dil ve üslupla kaleme almıştır.

Eserleri

Roman

Heyulâ (1909)

Raik’in Annesi (1909)

Seviyye Talip (1910)

Handan (1912)

Son Eseri (1913)

Yeni Turan (1913)

Mev'ud Hüküm (1918)

Ateşten Gömlek (1923)

Vurun Kahpeye (1923)

Kalp Ağrısı (1924)

Zeyno'nun Oğlu (1928)

Sinekli Bakkal (1936)

Yolpalas Cinayeti (1937)

Tatarcık (1939)

Sonsuz Panayır (1946)

Döner Ayna (1954)

Akile Hanım Sokağı (1958)

Kerim Usta'nın Oğlu (1958)

Sevda Sokağı Komedyası (1959)

Çaresaz (1961)

Hayat Parçaları (1963)

Hikâye

Harap Mabetler (1911)

Dağa Çıkan Kurt (1922)

İzmir'den Bursa'ya (1963)

Kubbede Kalan Hoş Seda (1974)

Anı

Türkün Ateşle İmtihanı (1962)

Mor Salkımlı Ev (1963)

Oyun

Kenan Çobanları (1916)

Maske ve Ruh (1945)

Halide Edib Adıvar Kitapları - Eserleri

  • Ateşten Gömlek
  • Handan
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı
  • Çaresaz
  • Mor Salkımlı Ev
  • Kerim Usta'nın Oğlu
  • Sevda Sokağı Komedyası
  • Âkile Hanım Sokağı
  • Zeyno'nun Oğlu
  • Kalp Ağrısı
  • Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri 2
  • Tatarcık
  • Yolpalas Cinayeti
  • Son Eseri
  • Sinekli Bakkal
  • Vurun Kahpeye
  • Harap Mabetler
  • Yeni Turan
  • Dağa Çıkan Kurt
  • Hindistan'a Dair
  • Döner Ayna
  • Sonsuz Panayır
  • Raik’in Annesi
  • Seviyye Talip
  • Halka Doğru
  • Kubbede Kalan Hoş Sada
  • Kenan Çobanları - Maske ve Ruh
  • Doktor Abdülhak Adnan Adıvar
  • Hayat Parçaları
  • Mev'ut Hüküm
  • Heyula
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı - 1.Cilt
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı - 2. Cilt
  • Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt I
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt II (Elizabeth Devri ve Shakespeare)
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt III (XVII. ASIR ve MILTON)

Halide Edib Adıvar Alıntıları - Sözleri

  • Nasıl eski günlerde tarih,bir memleketi baştan başa çökerten umumi ve salgın vebalar,sıtmalar,o zaman adı dahi bilinmeyen hastalıklar kaydetmiş ise,gelecekte de tarih,bugünün ruh salgınları ile çöken,yıkılan memleketler kaydedecektir. (Döner Ayna)
  • “En nihayet, insanları tamamen şeytanın nüfuz mıntıkasına sokabilecek kudret şunlardır: Kuru gürültü, ahenksiz fakat dinmeyen bir şamata, sonsuz bir söz ve seda anarşisi! Şamata şamata... Manalı manasız, lüzumlu lüzumsuz, ebedî bir gümbürtü ve çığlık! Bunları insanlara dinamizm, kudret, hareket diye yutturmak lazım... Ve yutturabilirsiniz, yeter ki insanlarda düşünmeye, iç hayatı yaşamaya mecal bırakmayacak, aman, aralık vermeyecek gümbürtü ve gürültü, günlük bir ihtiyaç haline gelsin.” (Sonsuz Panayır)
  • Mezarlar, bize kendimizin son bulacağını duyurarak bizi korkuturlar; fakat yapıtlarımızın düşüncelerimizin gereksiz bir süsü olacağını, geçmişin bağışlayan bir lütufla bunları bir köşeye saklayacağını hisseder etmez, düşüncemizin, sanatımızın, ruhumuzun en ince gururu, en duygulu yeriyle sızlar ve inleriz. (Harap Mabetler)
  • İçimde bir şeyin yırtamayacağı ağır, kesif, elle tutulacak kadar katı bir sıkıntı var. (Kalp Ağrısı)
  • Büyük bir Fransız kadını, “Anlamak affetmektir,” demişti. (Yolpalas Cinayeti)
  • “Bizler, eskiden, hayat boyunca olduğumuz yerden yükselmeye çalışan gençlerdik...” (Âkile Hanım Sokağı)
  • Hokkabaz gibi, böyle piyano çaldığını ve şarkı söylediğini göstererek, bir sürü aptalmışız gibi ağzımızı açıkta bırakmağa çalışışı sinirime dokundu. (Mev'ut Hüküm)
  • Belki de insanlar birbirlerine kanla, sınıfla değil, inandıkları şeyde iştirakle bağlanıyorlar. (Yolpalas Cinayeti)
  • "Evlenmek sadece vurgunlukla olamaz, bütün bir hayat içindir. Bütün bir ömrü beraber, el ele geçirmek sadece vurgunluktan daha çok derin şeylere bağlıdır." (Âkile Hanım Sokağı)
  • "Hayalinde isim ve şekil veremediği saadetler ve ürperişler vardı." (Vurun Kahpeye)
  • Ağızdan ağza şöyle bir rivayet dolaşıyordu: İstanbul’daki irticaı ve ayaklanmayı bastırmak için Selânik’den bir ordu geliyormuş... Ne garip bir tarih tecellisi. Yüz yıl evvel de yine Makedonya’dan, Alemdar Mustafa Paşa kumandasında bir ordu, Üçüncü Selim’in inkılâbları aleyhine ayaklanan kuvvetleri ve isyanı bastırmak için gelmişti. Acaba tarih, başka isim ve kılıklarla daima bir tekerrürden ibaret mi, diye düşündüm. (Mor Salkımlı Ev)
  • Kim demiş çingeneler neşelidir. Onlar sadece neşeyi kovalayan mahlûklardır. Onun için dur otur bilmezler, ömürleri alabildiğine, istikameti belli olmayan, nihayetsiz bir gidiştir.. (Kubbede Kalan Hoş Sada)
  • ‘’ İçimdeki huzursuzluk, ne yapacağımı bilmemek bana sarih bir açıdan, hatta felaketten daha kötü geldi. İçimde evini kaybedip sokak sokak dolaşan, ne yapacağını bilmeyen bir avare çocuk hali vardı. ‘’ (Âkile Hanım Sokağı)
  • "Tek başına kazanılmak için mücadele edilen gaye, hürriyet imtihanıdır." (Mor Salkımlı Ev)
  • Başka bir his de hareketsiz bir suya benzeyen, bazı günlerde boğazımı tıkayan, gözlerimden yaşlar akmasına sebep olan bir iç sızlamasıdır. (Mor Salkımlı Ev)
  • Beni bir ruh tahliline mi tâbî tutmak istiyorsun, Feridun? Senin ruhun olduğuna emin değilim ama yine isterdim. (Sevda Sokağı Komedyası)
  • Sınıflar ve milletler arasındaki mücadele,insanların haysiyetlerindeki müsavilik ve haklar tanınıncaya kadar devam edecektir. (Türk'ün Ateşle İmtihanı)
  • Anadolu’da hakim, insan değil tabiattır. (Dağa Çıkan Kurt)
  • Sevmek kafa ile, düşünme ile değildir. Sevmek... Sevmektir işte! (Kalp Ağrısı)
  • ... Bana Machbet'in bir cümlesini hatırlattı: "Bir divanenin söylediği bir hikâye; şamata ve şiddetle dolu fakat manasız." (Hindistan'a Dair)

Yorum Yaz