Güven - Cilt 1 - Vedat Türkali Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Güven - Cilt 1 kimin eseri? Güven - Cilt 1 kitabının yazarı kimdir? Güven - Cilt 1 konusu ve anafikri nedir? Güven - Cilt 1 kitabı ne anlatıyor? Güven - Cilt 1 kitabının yazarı Vedat Türkali kimdir? İşte Güven - Cilt 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Vedat Türkali

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789752892699

Sayfa Sayısı: 862

Güven - Cilt 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Zaman: İkinci Dünya Savaşı'nın var gücüyle devam ettiği 1940 'ların başı. İstanbul Üniversitesi'nde okuyan bir avuç anti-faşist devrimci genç, dönemin tek muhalefet partisi olan illegal Türkiye Komünist Partisi'ni aramaktadır. Bir avuç insan, 1940'ların Türkiye'sindeki tüm boyutlarıyla sergilenen karanlığı bir ucundan yırtmak için mücadele vermektedir. 

Vedat Türkali, beş kitaplık ve iki ciltlik romanı boyunca Komitern belgelerine dayanarak, hakkında verilen "desantralizasyon" kararının öncesindeki ve sonrasındaki TKP'nin durumunu romancılığının bilinen ustalığıyla; iç monologlar ve diyaloglara, olayların, olguların, kişilerin akışıyla ortaya koyar.

Türkali, İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki Türkiye'yi anlatan "Güven"de Türkiye Komünist Partisi'nin tarihini sürece tanıklık etmiş bir yazar olarak tüm içsel dinamikleri ve sorunsallarıyla gözler önüne sererken, yalnızca o dönemdeki sol hareketin değil, demokratından faşistine, iş adamından polisine bir toplumun tüm farklı kesimlerinin aynalığını yapar. Türkali'nin coşkulu anlatımı karakterlere ve olaylara ilişkin derin bakışıyla birleşince, Türk edebiyatında benzersiz bir roman çıkar karşımıza: Toplumun her kesiminin görüşlerinin tarafsızca, ustalıkla aktarıldığı uzun bir yolculuk, bize kendi yanıtlarımızı üretmemizi sağlayacak yepyeni araçlar eden dev bir yapıt. 

Güven - Cilt 1 Alıntıları - Sözleri

  • Bir avuç soyguncu kanını emiyor halkın.
  • “Kadın olmanın çilesi bitmez. Atatürk yasayı değiştirdi, bizi değiştirmedi ki. Atatürk ne yapsın?”
  • Bir bok bilmezler, her şeye de karışırlarmış.
  • Evlenmek, işte böyle bir eve tıkılmak, yemek pişirip çocuk doğurmak, erkeğini beklemek, bir süre sonra da sevişmenin tadını tuzunu yitirmek olmalı.
  • Kuşku diye bir şey yoksa yaşamda doğruları nasıl bulacağız?
  • Kimi ekmek derdinde, kimi soygun peşinde.
  • Nasıl küçük şeylere takılıp kalıyor şu insanlar.
  • Evlenmeyeceksin en iyisi. Kimse kimseden çekinmeden yesin istediği boku.
  • Savaş var şimdi, kitap nemize? Saçmalama ulan, kitapsız yürür mü bizim savaşımız?
  • Ne kadar kaçsak üstümüze yıkılacak sonunda yaşam.
  • Hiçbir gülüş, içinde düğümlenmiş acıyı dağıtmıyordu.
  • Vakıf malıdır bu gövde, mülkümüz değil...
  • Hiçbir gülüş, içinde düğümlenmiş acıyı dağıtmıyordu.
  • Toprağın altına sinmiş tohum gibi yapayalnız yaşamasını bileceksin böyle bir dünyada, çürümeden.
  • Enişte sözü çirkin. Keşke hiç olmasaydı Türkçede böyle bir söz daha iyiydi!

Güven - Cilt 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"BENİM HÂLÂ UMUDUM VAR!": "..boynuna sarılmak, öpmek öpmek, acıyan yaralarını göstermek, çektiklerini açık açık anlatmak ona, kapkara bir dünyaya birlikte sövmek onunla.." Bir Gün Tek Başına'dan... Güven 'den sonra benim için "O", kendisidir.. Abdulkadir Pirhasan..Vedat Türkali olmadan önceki adı. Yoksul bir ailenin son çocuğu, tek erkek evladı. Kız çocuklarının okutulmadığı bir aile görüşünün içinde yaşama gözünü açması, şanssızlığı; erkek olması belki de ilk şansıydı o zamanlar. Yine de kolay değildi onun için kitaplara ulaşmak. En sağlam sığınağı kütüphaneydi. Orada büyüttü içindeki kıvılcımı. Komünizmle de polisle de yolları ilk bu vesileyle kesişti. Zaten bizi biz yapan, bir yerlerde yolumuza çıkan insanlar ve onlarla birlikte şekillendirdiğimiz düşüncelerimiz değil midir? Küçük bir fidanın narin gövdesine yazılanların, o fidan koskoca bir ağaç olduğunda bile orada izinin kalması gibi.. Çok sevdiğim birçok büyük yazarla benzer olarak, mesela Yaşar Kemal, çıktığı yolda ilk adımlarını şiirleriyle attı. Onun en etkin yöntemi,gözlem yeteneğiydi kuşkusuz. O özledikçe, o düşündükçe, o inandığı kavgasını dillendirdikçe Türk edebiyatı kazandı. Kendi yolundan yürüdü hiç şaşmadan. O yol dikenli bir yoldu. Çokları geri döndüler. Bazıları güvenli patikalara saptılar. Bazıları korkutuldular, korktular. Yenilmişlik ve umutsuzluk onun yanına uğramadı hiç. Bu yüzden bastırmak bile zor oldu kaleminden çıkanları. Ve işte, kendi ağzından Vedat Türkali olma hikayesi; “Uzun yıllar önce Beyoğlu’nda yürürken Yaşar Kemal’le karşılaştığımı hatırlıyorum. Yaşar, ‘Bizim Abdülkadir yeni hapisten çıktı. İçeride sinemaya merak sarmış, senaryo yazmak istiyor.’ diyor. Benim telefonumu vermiş. Kadir Ağbi’nin telefonunu da bana veriyor. Hangimiz daha önce aradık hatırlamıyorum. Sonunda, sanırım bizim evde buluşuyoruz. Abdülkadir Demirkan ve eşi Merih Demirkan’la ilk karşılaşmamız böyle olmuştu. O yıllar sinemanın bereketli yılları, bol bol film çekiliyor. Kadir Ağbi’ye hemen bir senaryo işi ayarlıyorum ama isim sorunu var. Abdülkadir Demirkan imzalı bir senaryonun sansürden geçme şansı sıfır. Kadir Ağbi’yle isim aramaya başlıyoruz. Sonunda Kadir Ağbi, hepimizin heyecanla onayladığı Vedat Türkali adını buluyor ve Vedat Türkali ismi Kadir Ağbi’nin önce senaryoları, daha sonra da ‘Bir Gün Tek Başına’ romanıyla başlayıp gittikçe olgunlaşan edebiyatçı, romancı yanıyla ölümsüzlüğe kavuşuyor.’’ Evet..Vedat Türkali.. Kimi zaman iç çelişkilerimizin yakasına yapışıp insanı güneşli günler umuduna boğan, Türk edebiyatının tartışmasız en müstesna isimlerinden biri. Ben böyle direnen bir kalem daha görmedim. Bakan, gören, gördüklerini gösterebilmek için çırpınıp duran, bekleyen, pes etmeyen.. Temellerini 1956 yılında cezaevindeyken atmaya başladığı, on yıllık bir yazım sürecinin ardından uzun çabaların sonucunda buram buram emek kokan satırlar.. Düşünce aşamasından ta basılışına kadar, onun hayatının tam ortasında belki de onlarca yıl savrulup duran bir serüvendir Güven. Ikinci Dünya Savaşı yılları.. TKP ve tutuklamalar ekseninde karanlıklaştıkça karanlıklaşan bürokrasinin göbeğinde, 'savaşa nereden bakarsan ne görürsün 'ün kitabıdır. Ekonomik darboğaz, katılmadığımız halde bizi derinden sarsan bir savaş, Varlık Vergisi, Milli Koruma Kanunu,karne uygulamasının başlaması, kaosu sadece büyütmeye yarayan sözde savaş tedbirleri.. Eleştiren bir kalem, sağlam bir karakter tablosu, gerçekçi olduğu kadar en ince duyguyu bile es geçmeyen muazzam bir anlatım. Güven.. Arka fonda yeşertmeye çalıştığı tarih bilinci; Hitler, Stalin, Mussolini gibi liderlerin politik ifade tarzında kendini gösteriyor. Karakterler oldukça canlı ve kendi içlerinde mutlak bir tutarlılık sergiliyorlar. Tüccar Eşref 'ten terzi Nezahat 'a, Turgut 'tan Necla 'ya herbiri farklı görüşlere sahip insanlar oldukça başarılı ve gerçekçi bir şekilde hayat bulmuş. Gözaltılar, işkenceler, cinayetler ve MAH. Kitapta TKP'nin tarihsel sürecine ilişkin bolca bilgi mevcut. Bunun yanında aniden karşınıza Puşkin çıkarsa şaşırmayın örneğin. Ya da ne bileyim, Hasan İzzettin Dinamo. Eugene Onegin ya da Lermantov size bir göz kırpıp çekilebilir sahneden. Aydınlara da rastlayabilirsiniz bu kitapta, zifiri karanlığa gömülen örümcek beyinli insanlara da. O yüzden hayat kadar gerçek. O yüzden hayatın bir kesitinden çoook daha fazlası. Aslında Güven, birlik olabilmenin sesidir. Birleşince güçleneceğimizin ifadesidir. Turgut, Halil, Süreyya, Sahir, Nedret, Seher olup aramak da var aydınlıkları; Galip, Mithat, Sait ya da Nafi olup karanlıklara gömülmek de var. Bunun yanında aynı kavgaya gönül vermiş pekçok gerçek isme de rastlamak mümkün. Peki ya ararsınız, ararsınız, ararsınız da bulduğunuzu sandığınız anda avcunuzda dağılıverirse bulduğunuzu sandığınız? Güven, sadece bir kitap değil. Muhteşem bir arşiv niteliğinde. Dikkatli bakılırsa bugüne ya da bir on yıl öncesine bile yansıyan izdüşümleri batıyor gözünüze. Yazar, farklı karakterlerin ağzından monolog bir anlatım kullanıyor. Diyaloglar var ama özellikle uzak durulmuş gibi. Ben anlatıcıyla devam ederken aniden Tanrı anlatıcıya geçişlerin yapılması bile göze batmayacak derecede ustaca. Ayrıca edebiyat öğretmeni olduğunu da belirtmek isterim. Kitabın, yoğun ve açık bir şekilde cinsellik içerdiği ve bazı çevrelerce bunun rahatsız edici olduğu düşünülse de bana kesinlikle fazla gelmedi. Her şeyden önemlisi, bütünün doğallığının asla önüne geçmedi. Ayrıca hiç tanışma fırsatı bulamadığı Nazım Hikmet ve şiirleri kitapta yoğun bir şekilde boy gösteriyor. Gizli gizli okunuyor hepsi de. Bütün arayış bu şekilde başlıyor aslında. Kavgayı, umudu, aşkı, direnmeyi, inanmayı, nefreti, devrimi.. Içinde yitip gittiklerimizi, Bulma hayallerimizi, Arama cesaretimizi, Sorguladıklarımızı, Inandıklarımızı, Baş koyduklarımızı.. GÜVEN 'i ondan daha güzel HİÇ KİMSE anlatamazdı.. Onu nasıl anlatabilirim size.. Rıfat Ilgaz 'la Gar Yayınlarını kurmasından mı bahsetmeliyim.. Yoksa senaristliğinden, yönetmenliğinden mi.. Aldığı ödüllerden mi.. Ya da hapishane günlerinden mi?.. Hayır hayır.. Istanbul desem hepiniz hatırlarsınız. Ilk defa Arif Damar tarafından bir işçi sendikası toplantısında okunan, hepimizin bildiği o muhteşem şiirinden bahsetmeliyim. Ya da boşverin yazdıklarımı... Gözlerinizi kapatıp dinleyin sadece.. https://youtu.be/6IOT3j_Xk10 Keyifli okumalar. :)) (Liliyar)

Nasıl güzel, nasıl güzel yazmış... Üniversite yıllarının verdiği heyecanlı ruh haliyle okumuş sanırım çok da ayırdına varamamışım. Büyülendim yeniden... Türkiye'nin 1940'lı yılların paranoması gözler önüne serilirken her karakterlerle birlikte yeniden büyüyor adeta şekil alıyor insan. Hiçbir karakterin sırıtmadığı, taaa derinlere kadar her birinin şekillendirdiği müthiş bir anlatı. İyi ki yazmış üstad, iyi ki doğmuş, memleketin güzelliğine güzellik katmış, karanlığını kalemiyle aydınlamış. (Gamze gamze)

Az diyologlu, bol iç monologlu klasik bir Vedat Türkali eseri. 2 ciltte yer alan 5 kitaptan (bölüm gibi düşünebilirsiniz) oluşan eserde 40'lı yılların Türkiyesi, yeniden ve son derece gizli bir şekilde örgütlenen Komünist Parti'ye dahil olmayı amaçlayan bir grup devrimcinin gözünden anlatılmış çoğunlukla. Bir yanda da para ve aşk arayışı var elbette. Bay Türkali'nin çok ayrı bir yeri var bende, bu kitabı da çok beğendim. Bir Gün Tek Başına'da olduğu gibi, tadı damağımda kaldı. O zamanın gençleri ve üstlendikleri sorumluluk, üzerinde ciddi ciddi durulması gereken bir konu. O dönemi bizzat yaşamış olan yazarın tanıklığı da, kaçırılmayacak bir fırsat. Çok, çok sevdim. İyi ki okumuşum. Tavsiye ederim. =) (G. İlke)

Kitabın Yazarı Vedat Türkali Kimdir?

Vedat Türkali (doğumu. 13 Mayıs 1919, Samsun) Abdülkadir Demirkan 'ın (1950'li yıllarda Abdülkadir Pirhasan olmuştur) yazılarında kullandığı ismidir. Senarist, şair ve romancı olan Türkali, liseyi Samsun Lisesi'nde okuduktan sonra 1942 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olmuştur. Aynı yıl eşi Merih Pirhasan'la evlenmiştir.

Maltepe Askeri Lisesi ve Kuleli Askeri Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1951'de siyasi eylemleri sebebiyle tutuklanmış; 9 yıl ceza almış 7 yıl sonunda koşullu olarak serbest kalmıştır. Gar Yayınları'nı Rıfat Ilgaz ile kurduktan sonra, 1960'da Dolandırıcılar Şahı ile senaristliğe başlamıştır. Senaristliğine devam eden Türkali, 1965'de yönetmenliği denemiştir.

Bir Gün Tek Başına ve Mavi Karanlık gibi romanları Türk edebiyatının en büyük eserleri arasına girmiş; daha sonra da Yeşilçam Dedikleri Türkiye ve Tek Kişilik Ölüm romanlarını da yazmıştır.

Mihri Belli'nin yakın arkadaşı ve Atıf Yılmaz'ın arkadaşı ve akrabasıdır. TKP'nin eski üyelerindendir. 2002 seçimlerinde DEHAP'dan aday olarak aktif siyasete atılmıştır.

Vedat Türkali, oyuncu Deniz Türkali ve yönetmen Barış Pirhasan'ın babası, Deniz Türkali'nin kızı şarkıcı Zeynep Casalini'nin dedesidir.

Vedat Türkali Kitapları - Eserleri

  • Fatmagül'ün Suçu Ne?
  • Güven - Cilt 1
  • Güven - Cilt 2
  • Bir Gün Tek Başına
  • Mavi Karanlık
  • Özgürlük İçin Kürt Yazıları

  • Şeytanın Kaşık Oyunları
  • Tüm Yazıları Konuşmaları
  • Yalancı Tanıklar Kahvesi
  • 141. Basamak
  • Bu Ölü Kalkacak
  • Dallar Yeşil Olmalı
  • Eski Filmler

  • Eski Şiirler Yeni Türküler
  • Üç Film Birden
  • Yeşilçam Dedikleri Türkiye
  • Komünist
  • Ölmedikçe
  • Kayıp Romanlar
  • Tek Kişilik Ölüm - Komünist

  • Tüm Yazıları Konuşmaları 2
  • Özgürlük İçin Kürt Yazıları 2
  • Bitti Bitti Bitmedi
  • Tek Kişilik Ölüm
  • Bekle Bizi İstanbul Eski Şiirler Yeni Türküler
  • Bu Gemi Nereye
  • Yanıtlar

  • Güven (4 Cilt Takım)
  • Güven - Özel Baskı(Birinci Kitap)
  • Güven - Özel Baskı(İkinci Kitap)
  • Güven - Özel Baskı(Üçüncü Kitap)
  • Güven - Özel Baskı(Dördüncü Kitap)
  • Mavi Karanlık
  • Eski Şiirler Yeni Türküler

  • Tiyatro Oyunları

Vedat Türkali Alıntıları - Sözleri

  • Kitap rüzgâr olmalı, perdeyi kaldırmalıdır. (Komünist)
  • Bedenini söküp atabilseydi, yaksaydı onu, başka bir beden giyinebilseydi... (Fatmagül'ün Suçu Ne?)
  • Dünyanın en acımasız canavarı yatıyor içimizde. (Mavi Karanlık)
  • Evlenmek, işte böyle bir eve tıkılmak, yemek pişirip çocuk doğurmak, erkeğini beklemek, bir süre sonra da sevişmenin tadını tuzunu yitirmek olmalı. (Güven - Cilt 1)
  • "Kirlendik mi, hiçbir yağmur arıtmıyor bizi!" (Mavi Karanlık)
  • En güzel dünya çocuklarla delilerin dünyası ! (Tek Kişilik Ölüm)

  • Nazım'ın dizelerindeki gibi. ''Nereden ,nasıl geleceğini bilmeden gelecek dehşetli güzel günlere inanıyorduk!..'' (Tek Kişilik Ölüm - Komünist)
  • Enişte sözü çirkin. Keşke hiç olmasaydı Türkçede böyle bir söz daha iyiydi! (Güven - Cilt 1)
  • Korkuyorum yalnızlıktan; senin olmadığın her yerde yalnızım. (Mavi Karanlık)
  • "Itri'yi de dinleyeceksin,Bach'ı da .Marks'ı da bileceksin,Bedrettin 'i de . Nâzım'ın şiiri olmasa nerden bilecektik Bedrettin'i?" (Güven - Özel Baskı(Birinci Kitap))
  • Bir bilsen dostunu düşmanını kardeş Bir bilsen nedendir çektiklerimiz Nasıl da başka olacak yaşamanın tadı (Bekle Bizi İstanbul Eski Şiirler Yeni Türküler)
  • Yıkılamaz, görkemli sosyalist toplum, bu sindirilmiş aydınlarla, "depolitize" edilmiş emekçi sürüleriyle mi kurulacaktı? (Komünist)
  • Dünya tatlı da, birbirlerine çirkin yazgılar oluşturmak için insanlar yaratıyor tatsızlıkları! (Bitti Bitti Bitmedi)

  • ...yönetmen hamit akınlı ''bu ölü kalkacak''ı şehir tiyatrosu'nda sergilemek için bana başvurduğunda, elimde oyunun teksti bile yoktu. sağolsun, seçici kurul üyesi iken edinip sakladığı oyunla çalışmalara girişebilmişti sayın akınlı. oyun fatih şehir tiyatrosu'nda oldukça iyi karşılandı. yılın ikinci yarısında üsküdar şehir tiyatrosu'na geçirilince nerdeyse kapalı gişeye gidiyordu ki, bir ''ihbar'' sonucu savcılık kararıyla oyun durduruldu... ... (vedat türkali) (Bu Ölü Kalkacak)
  • - Kolay ne var bu dünyada? Sen bunları kolay mı yaşadın? (Bitti Bitti Bitmedi)
  • İngiliz kompradorları olan Ermeni varsılları üstüne Kürtler'in saldırtılması, kıyıma uğratılması, ittihatçılarca da benimsenip sürdürülen bir Abdülhamit kalıtıdır.. Ancak Kürtler'i sindirip yok etmenin de yollarını ararlar. I. Dünya Savaşı başlarında, Ermeni saldırısından korunması gerekçesiyle, Kürtler'i yerlerinden, yurtlarından ayırıp yoğun Türk bölgeleri arasında dağıttıkları bilinir. Bu göçlerde, açlıktan, soğuktan, hastalıktan ölenlerin sayısı belli değildir. 1920 yılındaki Koçgiri Kürt halk başkaldırısını canavarca kıyım, kırımla bastıran Sakallı Nurettin Paşa'nın "Türkiye'de Zo' diyenleri yok ettik, 'Lo' diyenleri de ben kökünden temizleyeceğim!" sözleri ulusalcılık savındaki ittihatçı kafasının göstergesi gibidir. (Özgürlük İçin Kürt Yazıları)
  • ...boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul bekle bizi... ... (eylül 1944,akşehir) (Eski Şiirler Yeni Türküler)
  • Şu para denen pisliği bulanın... Kes zevzekliği de işine bak! Bin yıllardır dünyayı o pis para değiştiriyor; sövgülere şerbetli! (Yalancı Tanıklar Kahvesi)
  • "Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz" diyor Başbakan. Desen ne olacak, demesen ne olacak. Devletin tüm önemli koltuklarını bölüşüp oturmuş faşistler. (Yalancı Tanıklar Kahvesi)
  • Alıştık, dedi. Herkes kendi acısını yaşıyor sonunda.. (Kayıp Romanlar)