diorex
sampiyon

Günlerin Getirdiği - Nurullah Ataç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Günlerin Getirdiği kimin eseri? Günlerin Getirdiği kitabının yazarı kimdir? Günlerin Getirdiği konusu ve anafikri nedir? Günlerin Getirdiği kitabı ne anlatıyor? Günlerin Getirdiği PDF indirme linki var mı? Günlerin Getirdiği kitabının yazarı Nurullah Ataç kimdir? İşte Günlerin Getirdiği kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 09.08.2022 03:00
Günlerin Getirdiği - Nurullah Ataç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Nurullah Ataç

Yayın Evi: Akba Kitabevi

İSBN:

Sayfa Sayısı: 159

Günlerin Getirdiği Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Günlerin Getirdiği Alıntıları - Sözleri

  • İnsanoğlu kendinden çıkamaz, kendine benzemeyen, kendinden başka bir şey yaratamaz.
  • Melâlî anlamayan nesle âşînâ değiliz der; ben de Ahmet Haşim’i anlamayan nesle âşînâ olamıyorum.
  • Bir Fransız şairi soruyor: “Ey hafıza!. Sen bize Rabbin bir rahmeti, yoksa laneti misin?...”
  • Erkeklerin güldüğü, ciddiye almadıkları birçok sözleri kadınlar ehemmiyet vererek, yahut ehemmiyet veriyor gibi gözükerek dinlemesini bilirler.
  • “İnsanlar böyle bir düziye konuşmasa birbirleriyle geçinmeleri kolaylaşır, yeryüzünde felâket de bu kadar olmazdı.”
  • Mihneti kendüye zevk etmedir âlemde hüner.
  • Tercüme dergisinin 13’üncü sayısında Schiller’den çevrilmiş üç mektup vardı; bunlardan birinde Schiller: “İnsan bir devletin yurttaşı olduğu kadar bir zamanın da yurttaşıdır.” diyor.
  • Bir insan kendi ölümü ile değil, kendisini sevmiş, yahut sadece tanımış en son insanın da toprağa düşmesiyle ölür.
  • Bir de Mahir’in: Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
  • Descartes’i da analım: “Sağduyu, dünyada en iyi paylaşılmış şeydir.”
  • Mutluluk,emsalsiz olduğunu sonradan anladığımız bir anın hatırasından başka bir şey değildir.
  • Şeyh Galip: Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
  • Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz
  • “Sanki yaşamıyorum; etrafımı çeviren her şeyden uzakta, geçmişe karışmış gitmişim. O kadar ki biri gelip yavaşça koluma dokunsa birdenbire hiç tanımadığım bir aleme düşmüş gibi ürpereceğim, bugünle hiçbir ilişiği olmayan bir dünyadayım “
  • Gerçekten edilmemiş yeminler, gerçekten duyulmamış kokular ,ancak hayal ettiğimiz öpüşler ...Onlar da birer hatıra değil mi? İçimizde gerçek hatırlar gibi yaşamıyor mu?

Günlerin Getirdiği İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Nurullah Ataç eleştirmen ve denemeci olarak bir döneme damgasını vuran ve bu alanda on beş cildi dolduracak kadar denemeyle eleştiri alanında yazılar yazan büyük bir sanatçıdır. Ataç kendini, “günde yirmi dört saat edebiyatçı olan” diye tanımlamıştır. Dergâh dergisinde yazdığı şiirler ve Ahmet Haşim hakkında kaleme aldığı bir yazı ile edebiyat dünyasına giriş yapan sanatçı deneme, eleştiri, inceleme ve çeviri türlerinde onlarca eser meydana getirmiştir. Eleştiri alanında çok büyük bir etki bırakan yazar için, 1945 ile 1957 yılları arasında sanatçıların çoğunun Ataç’ın ne diyeceğini hesap ederek yazdıkları söylenmiştir. Yazdığı yazılarla birçok sanatçıyı öven, kimilerini de ağır bir şekilde yeren Ataç, hiçbir düşünceyi söylemekten korkmamış ve her anlamda yenilikçi bir tavır sergilemiştir. Edebiyatımızda modern anlamda deneme türünde eser veren ilk yazar Nurullah Ataç’tır. 'Günlerin Getirdiği' adlı eserinde , tenkitçilikten daha çok kendini denemeci olarak ifade eden yazar, gerçekten de objektifliğinden çok sübjektif olması, belgelere dayanmaktan daha çok mantığı ile olaylara yaklaşması, ayrıntılar üstünde durarak hükümleri durmadan sorguya çekmesi, “ben buyum ve böyle düşünüyorum” tavrını takınması ile deneme türüne daha yakın bir sanatçı olduğunu göstermiştir. Türkçenin özleşmesi için çalışmış, Türkçenin içindeki bütün yabancı kelimelerin atılması için gayret göstermiş, “özleştirmecilik” akımına öncülük etmiş olan Nurullah Ataç hafif mizaha kaçan bir üslupla eserlerini kaleme almış ve konuşur gibi yazmıştır.Üslubunun en özgün taraflarından biri de “devrik cümleleri” yoğun bir şekilde kullanmasıdır. Bazı yazılarında devrik cümleleri çok fazla kullanmış ve bu yüzden de yapmacıklığa düştüğü yönüyle eleştirilmiş olan Ataç, edebiyatımızda devrik cümlenin babası sayılmaktadır. 'Günlerin Getirdiği 'adlı eser Nurullah Ataç 'ın deneme ve eleştiri tarzı yazılarını içerir.Bu eseri oluşurken de çevresi tarafından beğenilen yazılarının bir araya getirilmesi gerektiğini düşünmüştür. Bu eserde aruz ve hece ölçüsü ile şiir yazmayı denediğini fakat şiire yeteneğinin olmadığını ve kendisini deneme alanında daha başarılı bulduğunu belirtmiştir. Kitabın dili ağır değil. Azıcık Türk edebiyatı bilgisi ve ilgisi olan herkes rahatlıkla anlayabilir. Kitabın yazılış amacı arka kapağında yer alıyor. Deneme ve eleştiri tarzı kitapları seven,okumak isteyenlere tavsiye edebilirim. Keyifli okumalar dilerim ;) (R4bia.tr)

Günlerin Getirdiği 1946 ilk basım.: Yıllardır yazarım, benden de bir şey kalsın istiyorum. Bir umut... Bu yazıları gönlümce sevecek belki birkaç kişi bulunur umudu. Ölüm başımızda dolaşıyor... " Der Ataç kitabın önsözünde basılan ilk kitabıdır, Günlerin Getirdiği ve 1946'da Akba Kitabevinden çıkan ilk baskısının kitabıdır elimdeki bu kitap. 71 yıllık kitabın maalesef ki bir okuyanı olmamış basımdan çıktığı halde hala sayfaları birbirine yapışık bir halde elime geçti o yüzden bir yanda ilk baskıdan olan kitapta ilk okumayı gerçekleştirmek, bir yanda okumayan insanların elinde yıllardır dolaşan kitabın böyle bir mirasın sokak sahaflarından elde edilmesi.. acı bir gerçek var ortada ama buna değinmek yetersiz kalıyor şuan . . - Yaklaşık 7 ay Ankara'da bulundum fakat hep özlerim Ankara'yı. Sokak sahaflarını daha çok özlerim çünkü her gün farklı bir kitabı bulacağımı bilirdim Nurullah Ataç'ın bu kitabını bulduğum zaman cebimde bu kitabı satın alacak kadar bir para yoktu cuzzi bir miktar vardı. -Böyle kitaplara değer biçemem ben o yüzden aldığım fiyattan söz etmek değersizlik katar- bu kitabın satıcısı olan Osman adında sokak sahafıdır sürekli ondan kitap aldığım için - ve arada bir çay içimi sürede gündem ve sistem hakkında muhabbetler ettiğimiz için - fiyatının yarısına satın alıp kütüphaneme ekledim o yüzden insanlarla bazen muhabbet kurmanın iyi taraflarından birine rastladım o gece ... / Ataç insanın içindeki yalancı taraflara ve kendini beğenme- beğendirme yönlerine sivri bir dille epey dokunur zaten eleştiri alanında iyi olması şaşılacak bir şey değildir. . Özellikle kendisi ile olan hesaplaşmasından kaçmadığını satır aralarında hep vurgular biz yapar mıyız? Uzun uğraşlar sonunda kendi bencillik denizimizin kıyısına varırız ancak o denizi aşıp benliğe varmak mümkün mü belki de hiç bir zaman bilemeyeceğiz diye düşünüyorum.. . - "Biz, yeryüzüne, tanıklık etmeye, insanoğlu için ne işitir, ne görürsek, ne bilirsek onu söylemeye gelmişiz. Doğruyu hiçbir şeye, dünkü düşüncemize bile feda edemeyiz; yoksa yalan söylemiş, dünyaya karşı da, kendimize karşı da en büyük, en utanılacak suçu işlemiş oluruz." Bu suçu günümüzde işlemek için birbirleriyle yarışan o kadar insan var ki... 20.06.2017 (Adem Yüce)

Günlerin Getirdiği PDF indirme linki var mı?

Nurullah Ataç - Günlerin Getirdiği kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Günlerin Getirdiği PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Nurullah Ataç Kimdir?

Nurullah Ataç (d. Nurullah Ataç, 21 Ağustos 1898 - 17 Mayıs 1957), Türk eleştirmen, denemeci, yazar, şair. Eleştiri ve deneme alanı dışında hemen hemen yapıt vermeyen sayılı yazar ve şairlerden biridir.

Hayatı

Nurullah Ataç, 21 Ağustos 1898'de Hammer'in Osmanlı Tarihi isimli kitabı Türkçeye çeviren Mehmet Ata Bey'in oğlu olarakİstanbul'da doğdu. Nurullah Ataç'ın babası Mehmet Ata başarılı bir bürokrat idi. İlkokuldan sonra Galatasaray Lisesi'nde 4 yıl okudu. Daha sonra eğitimini İsviçre'de sürdürdü. Babasının ölümünün ardından 1919'da İstanbul'a döndü.1922 yılına kadar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni sürdürdü tamamlayamadı. Fransızca öğretmenliği ve çevirmenlik yaptı. 1945'ten sonra Cumhurbaşkanlığı çevirmeni olarak görev yaptı.

1926 yılında Leman Ataç ile evlendi. Bu evlilikten 1926'da, daha sonra babasının yaşamından kesitler anlattığı kitabı "Babam Nurullah Ataç"ı yazacak olan Meral Ataç Tolluoğlu doğar.

TDK yayın kolu başkanı oldu. İlk şiirleri Dergâh'ta yayımlandı. Fransız, Latin ve Rus klasiklerinden çeviriler yaptı. Gazete ve dergilerde eleştiri ve deneme türünde yazılar yazdı. Eleştiri yazılarıyla Türk edebiyatında izlenimci eleştirinin ilk örneklerini verdi. Akşam'da tiyatro eleştirmenliği, Hakimiyeti Milliye, Ulus, Milliyet, Tan, Posta, Cumhuriyet, Son Havadis, Dünya gazetelerinde eleştiri yazıları çıktı. Denemeleri Türk Dili, Varlık, Yedi gün, Ülkü, Seçilmiş Hikayeler dergilerindedir.

Nurullah Ataç’ın pek çok kez kullandığı takma isimlerden bazıları Sabiha Yağızlar, Alkan, Ahfeş, Süha Kavafoğlu, Ali Gümrükçü olarak sıralanabilir.

Ataç yazı yaşamına tiyatro eleştirisi ile başlamıştır. İlk yazısı 1921’de Dergâh’ta yayımlanan “Türk Tiyatrosunda İlk Göz Ağrısı” adlı tiyatro eleştirisidir. Ataç, tiyatro eleştirisi ile ilgili yazılarını Dergâh ve Akşam dışında Hâkimiyet-i Milliye, Milliyet, Son Posta, Haber-Akşam Postası, Ulus, Son Havadis gazetelerinde ve Hayat, Darülbedayi (Türk Tiyatrosu), Yeni Adam, Ülkü dergilerinde yayımlamıştır. Bu gazete ve dergilerde 1921-1957 yılları arasında tiyatro hakkında yaklaşık 125 yazısı bulunmaktadır ve bu yazıları kitaplarına girmemiştir. Ataç, tiyatro eserleri için yazdığı eleştirilerle Türk tiyatrosu için bir yol gösterici olmuştur. Batılı tiyatroyu yakından tanıyan Ataç, Türk tiyatrosunun ve seyircisinin Batı’nın seçkin oyunlarını oynayacak ve izleyecek düzeye gelmesi için çok çaba harcamıştır. Ataç tiyatro hakkında yazmış olduğu eleştirilerle yalnızca tiyatro sanatı ile ilgili teorik görüşlerini ve Türk tiyatrosunun tarihî gelişimini gözler önüne sermekle kalmamış, aynı zamanda bu sanatın ülkemizde gelişimine de katkıda bulunmuştur.

Yazınsal Biçimi

Dilde yalınlaşma ve özleştirme deviniminin savunucularındandır. Türkçedeki yabancı sözcükleri kullanmamış, dille düşünce arasında dolaysız bir ilişki olduğunu, somut düşünme geleneğinin doğabilmesi için kavramların saydam, hangi kökten geldiklerinin anlaşılır olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu yol da, Ataç'a göre, Latince, Grekçe, Farsça, İngilizce,Arapça gibi yabancı dillerin eğitimini zorunlu kılmak başarılamayacağına göre, bunlardan alınan sözcüklerin Türkçeleştirilmesinden geçer:

Uydurma dil dediler mi, bir şey söylediklerini sanıyorlar. Söyleyim ben size; Bu uydurma sözünü, Türkçecilik akımına karşı bir silah diye kullanmaya kalkanlardan ne dediğini bilen, şöyle gerçekten düşünerek konuşan bir tek kişi tanımıyorum. Evet, uyduracağız, bizim yaptığımız, uydurduğumuz kelimeler de yavaş yavaş halka işleyecek, eski Arapça, Farsça kelimelerin işlediği gibi. Onların yerini tutacak.

 

Bazı yazılarında arı Türkçe kullandığı için anlaşılmaz olarak eleştirilmiştir. Onu eleştirenler arasında Attilâ İlhan, Halit Fahri Ozansoy gibi isimler vardır.[3]Divan Edebiyatıgeleneğini iyi bildiği anlaşılır, kişisel olarak zevk aldığını da belirtir, fakat zamanını doldurmuş bir yazın olduğu görüşündedir. Yazı diliyle konuşma dili arasındaki uçurumu kapatma çabasının bir parçası olarak özgün Türkçeyi ve devrik tümceyi kullanmasıyla döneminin yazarlarını da, daha sonraki kuşakları da etkilemiştir.

Oysaki ben, öz Türkçe için nice kazançları teptim, rahatımı kaçırdım, üzdüm kendimi, adımı deliye çıkarttım. Hepsi de ne dediklerini bilmez, kafalarına düşüncenin gölgesi bile girmemiş birer alıktır bana deli diyenler. Öz Türkçeye özenişim de duygularımın etkisiyle değildir. Latince, Yunanca öğretilmeyen bir ülkede tek doğru yolun, tek usul (akla uygun) yolun öz dile gitmek olduğunu düşüncemle anladım da onun için o yolu buldum.

 

Ölümü

1955 yılında gut ve şeker hastalığı ortaya çıktı. Eşinin 1955 yılında ölümünün ardından karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları başladı. 17 Mayıs 1957 yılında İstanbul Numune Hastanesi'nde öldü.

Ölümünden sonra birçok yazın ve sanat dergisinde kendisi için özel sayı çıkartılmıştır ve hakkında 2 kitap hazırlanmıştır. Bunlardan ilki 1959'da Tahir Alangu'nun hazırladığıAtaç'a Saygı isimli, O'nun için yazılmış yazıların derlendiği bir kitaptır. İkincisi ise, Türk Dil Kurumunun 1962'de Ankara'da çıkardığı Ataç isimli kitaptır.

Nurullah Ataç Kitapları - Eserleri

  • Gene Yalnızlık
  • Karalama Defteri - Ararken
  • Günlerin Getirdiği - Sözden Söze
  • Diyelim - Söz Arasında
  • Okuruma Mektuplar - Prospero ile Caliban
  • Günce 1956-1957
  • Aisopos Masalları
  • Günlerin Getirdiği
  • Söyleşiler
  • Günce 1953-1955
  • Karalama Defteri
  • Karalama Defteri - Sözden Söze
  • Ataç Diyelim
  • Keziban’a Mektuplar
  • Prospero ile Caliban
  • Dergilerde
  • Ataç

Nurullah Ataç Alıntıları - Sözleri

  • Sevdiğim bir şiiri tanıdıklarıma okumadığım, yahut bir edebiyat sorusu üzerine tartışmaya girmediğim günler, yaşadım saymam kendimi. (Diyelim - Söz Arasında)
  • Ne diyor Sultan Süleyman "Aşkıma müstağrakım kılmam nazar hiçbir yana - Bilmezsem var mı cihanda sana benzer ya değil." (Okuruma Mektuplar - Prospero ile Caliban)
  • Öğretmenin kitaplığı kurulunca ilkokulu bitirmiş olanların kitaplığı da kurulur. (Gene Yalnızlık)
  • Günler geçtikçe şiir şudur, şiir budur demekten uzaklaşıyorum, şiir arıyorum, bana şiir zevkini verecek söz arıyorum. Divanları karıştırıp şiir arıyorum, halk türkülerini dinleyip şiir arıyorum. (Ataç Diyelim)
  • Yalancıları susturacağız diye ya doğrucuları da susturursanız? (Diyelim - Söz Arasında)
  • Hiç şüphe etmeyin: Her aldığınız kitap iyi çıkacak.. (Söyleşiler)
  • Av köpeğinin biri bir tavşan yakalamış, bir ısırır, bir ağzını burnunu yalarmış. Tavşan dayanamamış: "Ayol, ya ısırmayı, ya öpmeyi bırak da dostum musun, düşmanım mısın bir anlayayım" demiş. (Aisopos Masalları)
  • Anıların, geçmişi anmanın tadı, güzelliği de bir umut beslememize bağlıdır. Umutsuz kişiye anılar da bir avunma getiremez, onlar da gözlerini ışıklandıramaz. (Günce 1953-1955)
  • Aşk tehlikeli bir konudur, çocuklara açmaya gelmez. (Günce 1953-1955)
  • Ölümü düşünmeden, aklımıza getirmeden yaşamak elbette en iyi şey, ama elimizde mi? Ölüm düşüncesi bizi bir yol sardı mı, bir daha bırakmıyor, sevinçlerimiz gülmelerimiz içinde bile kendini duyuruveriyor. Yaşamak cömertliktedir: saatlar, günler, aylar, yıllar geçiversin ne çıkar?.. Ölüm korkusu Ölüm düşüncesi ise bizi cimri ediyor; aman bu saat geçmesin! sıkıntılar içindeyim, yarın belki bir genişliğe kavuşacağım, olsun gene de bu saat geçmesin! yarın, o güzel yarın benim ömrümü kısalmış bulacak… Ölüm düşüncesinin çağımızda çok yaygın olduğunu sanıyorum: bakın şairlerin çoğu, hemen hepsi yaşamanın güzelliğini anlatıyorlar. Yaşamanın geçici olduğunu, o nimeti çabucak yitireceğimizi duymasalar, düşünmeseler, hep onun güzelliğini anlatırlar mıydı? O sevincin altında bir acı var ki kendini gizliyemîyor. Öyle sanıyorum ki dünün acılan seven, ölümü istiyen, yeryüzünden yalanıp duran, bir an önce yerin dibine mi, göğe mi, neresi olursa olsun işte oraya göçmek için çırpınan, “Ey ölüm! koca kaptan, vakit erişti, demir al!  Bu ülkeden sıkıldık, ey ölüm! açılalım!” diyen romantik şairi, ölümün ne olduğunu, yaşamanın tutarsızlığını bizim kadar anlamamıştı. Ölümle oynuyordu o, biz ise onunla oynanamıyacağını anladık, bir yol gözlerimizi kapadık mı bir daha hiçbir güzelliği duyamıyacağımızı, göremiyeceğimizi, bu yeryüzünden başka bir acun olmadığını anladık, onun için ölümle sakal aşamıyoruz, çabucak kaçacağını bildiğimiz yaşamayı yudum yudum tatmak istiyoruz. (Karalama Defteri)
  • Hani şiir okumağı, hikâye okumağı boş bir iş sayıp da kendilerine yakıştıramayan kimseler vardır, siz onlar arasında başkalarını anlıyan, başkalarının dertlerine, kaygılarına ortak olan birini gördünüz mü hiç? (Günlerin Getirdiği - Sözden Söze)
  • Hadini de deli gönül hadini. Aramazlar gurbet ile gideni. Ak göğüs üstünde çakır dikeni Bitmeyince gönül yârdan ayrılmaz. Karacaoğlan (Okuruma Mektuplar - Prospero ile Caliban)
  • Kişi dilediğini başarırmış... Doğru mu? Doğruysa da ben o kişilerden değilim, bilirim kendimi. (Günce 1956-1957)
  • Adamın biri tahtadan bir Hermes (2) yontusu yapmış, pazara götürüp satılığa çıkarmış. Bakmış ki alan olmuyor, ille bir alıcı bulayım diye başlamış bağırmaya: "Bu benim sattığım tanrının insana çok iyiliği dokunur, her işinde kazancını artırır." Oradan biri geçiyormuş, durmuş: "Be adam! O kadar iyiliği dokunursa ne diye satarsın? Sakla da sana iyilik etsin" demiş. Putçu: "Beklemeye vaktim mi var benim? Ben hemen bir yardım istiyorum. Oysa ki bu, acele nedir, hiç bilmez: durur durur da ondan sonra eder edeceği yardımı!" demiş. (Aisopos Masalları)
  • Mutluluğa ermek için inanmayı öğütlemek de, bir iş görmeyi öğütlemek de kendi kendimizden kaçmayı öğütlemektir. Doğru değil bence. Ben mutluluğu anlamakta görenlerdenim, aldanmakta, avunmakta değil. Kendimizi anlayalım, elimizden ne gelir, ne gelmez, bilelim onu, yeter mutlu olmamıza. Üzüldüğümüz de olurmuş. Olsun. Üzülmenin de mutluluğa yardımı vardır. (Günce 1956-1957)
  • Doldururlar evlerine kitapları, bir yerde bir kitap gördüler mi, nedir diye bakmadan geçemezler, benim sokakta gördüğüm her kediyi okşamak istemem gibi. (Diyelim - Söz Arasında)
  • Siz sever misiniz boyuna gülümseyenleri? Hani sağlarına bakar gülümserler, sollarına bakar gülümserler. Doğrusu, ben iğrenirim öylelerinden. Yalandan gülümseye gülümseye yalan işler içlerine, bütün işlerine bir düzmecelik siner. Öylelerini gördüm mü, kaçarım. Çoğu alıktır, düşüncesizdir onların. Alık oldukları, düşüncesiz oldukları için de kötü olurlar. (Günce 1956-1957)
  • "Romanlardaki kişiler de bizleri yöneten yasalara uymak zorundadırlar, onlar da bizim gibi, ancak bizim gibi birer kişidir, gerçeğin çocuklarıdır." (Karalama Defteri)
  • Ben, şımarık gençleri günümüzün istediği o sünepe, köhne kafalı gençlere yeğlerim. (Günce 1953-1955)
  • Gül rengi yüzün benli de sinen niye bensiz? (Prospero ile Caliban)

Yorum Yaz