diorex
sampiyon

Günden Kalanlar - Kazuo Ishiguro Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Günden Kalanlar kimin eseri? Günden Kalanlar kitabının yazarı kimdir? Günden Kalanlar konusu ve anafikri nedir? Günden Kalanlar kitabı ne anlatıyor? Günden Kalanlar PDF indirme linki var mı? Günden Kalanlar kitabının yazarı Kazuo Ishiguro kimdir? İşte Günden Kalanlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 13.05.2022 18:00
Günden Kalanlar - Kazuo Ishiguro Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Kazuo Ishiguro

Çevirmen: Şebnem Susam-Saraeva

Orijinal Adı: The Remains of the Day

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750832208

Sayfa Sayısı: 208

Günden Kalanlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bir roman düşünün ki asıl anlattığı, tek bir satırında dahi geçmeyen duygular, umutlar, hayal kırıklıkları, özlemler olsun. Kazuo Ishiguro'nun benzersiz tarzını en iyi ortaya koyduğu eserlerinden biri olan Günden Kalanlar böyle bir roman...

İngiliz malikânelerinin ihtişamını yitirdiği dönemin son büyük başuşaklarından biridir Stevens. Amerikalı yeni işvereninin arzuladığı düzeni kurmak için birlikte çalıştığı eski kâhyayı ziyaret etmeye karar verir ve İngiliz taşrasında bir yolculuğa çıkar. Yol boyunca karşılaştığı manzaraların ve insanların yarattığı izlenimler anılarıyla ve mesleğinin gereklerine dair düşünceleriyle birleşerek, özenle bastırdığı duygularını ortaya sererken, hayatını idealleri uğruna harcayan Stevens basmakalıp fikirleri ve saplantılarıyla okurun kalbini fetheden eşsiz bir kahramana dönüşür.

Dokunaklı bir dramın özündeki komiği okura yaşatmayı başaran Günden Kalanlar, edebiyat tarihinin köşetaşlarından biri.

"Katman katman açılan, büyüleyici bir roman."

-The New York Times-

"Okuru fark ettirmeden sarsan, parlak bir roman." 

-Newsweek-

"Bir yazarın varabileceği en yüksek mertebe... Hayranlık uyandıracak derecede cesur ve bütünlüklü bir anlatı."

-The New York Review of Books-

Günden Kalanlar Alıntıları - Sözleri

  • Hep geriye bakıp durma, canını sıkmaktan başka işe yaramaz.
  • Çok parası vardı belki, ama asla bir beyefendi olamadı.
  • Bizim toprağımızın güzelliğini ayrıcalıklı kılan şey, tam da bu apaçık çarpıcılığın ya da göz alıcılığın yokluğudur. Önemli olan, o güzelliğin dinginliğidir; aşırıya kaçmaması, ölçülü oluşudur.
  • İnsanların birbirlerine bu kadar hızlı ısınabilmeleri ne tuhaf!
  • Doğrusu, bugünün dünyası çok karmaşık ve güvenilmez bir yer.
  • Yaşamımın geri kalanı bir boşluk olarak uzanıyor önümde.
  • Ne zaman bir şeyler bulduğum kanısına varsam, o bulduğum şeyin yanlış bir yanının olup olmadığını uzun uzun araştırıyor, düşüncemi her açıdan inceliyordum.
  • “Paramız yok ama kimin umurunda, aşkımız var ve kim daha fazlasını ister, birbirimize sahibiz insanın yaşamı boyunca isteyebileceği tek şey bu işte.”
  • Hep geriye bakıp durma, canını sıkmaktan başka işe yaramaz.
  • İnsan oturup böyle olmasaydı nasıl olurdu diye ömür boyu kafa yoramaz.
  • Neden hep olduğunuzdan başka türlü görünmek zorundasınız?
  • “Yaşamımın geri kalanı bir boşluk olarak uzanıyor önümde.”
  • Ama gereksiz yere deşiyorum geçmişi, neredeyse hastalıklı bir biçimde.
  • Ne zaman ayrılmayı düşünsem, kendimi sokakta kalmış, beni tanıyan ya da benimle ilgilenen bir kişi bile bulamamış bir halde görüyordum. Benim bütün o yüce ilkelerim buraya kadar.
  • "Dönüm noktaları”ndan söz etmek iyi güzel de, kişi bu gibi anları ancak geçmişe dönüp baktığında görüyor.

Günden Kalanlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Günden Kalanlar, bu yılki okuma listeme aldığım kitaplardan Nobel ödüllü yazar Kazuo Ishiguro'nun -sanırım- en iyi eserlerinin başında geliyor. Kitabın gidişatına vakıf olacak kadar okuduktan sonra okurun dikkatini çekecek ilk husus, eserin dilinin oldukça yalın oluşu olacaktır. Öyle ki kitap boyunca herhangi bir edebi söz sanatına rast gelmeyiz. Bundan dolayı eğer bir eserden beklentiniz, dilinin bu doğrultuda edebi yönden zengin oluşu ise muhtemelen beğenmeyeceğiniz bir kitapla karşı karşıyasınız. Bununla birlikte, bence eserin gücünün başlıca iki kaynağından birisi tam olarak, kullandığı bu dildir. Bu durumu, romanda Bay Stevens'ın şu sözleriyle özdeşlik kurarak daha iyi anlamlandırabiliriz: "Bizim toprağımızın güzelliğini ayrıcalıklı kılan şey, tam da bu apaçık çarpıcılığın ya da göz alıcılığın yokluğudur. Önemli olan, o güzelliğin dinginliğidir; aşırıya kaçmaması, ölçülü oluşudur. Toprak, güzelliğinden, büyüklüğünden haberdardır sanki, bunu avaz avaz haykırmaya gerek duymaz." Diğeri ise, hikayenin anlatıcısı 1920-30'larda Lord Darlington'ın malikanesinin başuşağı Bay Stevens'dır. Bu açıdan eserin sahip olduğu dilin, aslında gayet doğru bir seçim olduğu da ortaya çıkmış oluyor. Bay Stevens karakterini güçlü kılan etmenlerden birincisi, son derece gerçekçi oluşudur; öyle ki, 20-30'lu yıllarda yaşamış muhtemelen böyle bir insan vardır diyoruz, kitabı okurken. Ancak bundan daha önemlisi, Bay Stevens'ın kişiliğidir. Hepimiz mesleğine aşık insanlarla karşılaşmışızdır; hatta bu insanları biraz gözlemlediğimizde hem hayranlık hem de çekememezlikten beslenen ufak dozda öfke duyarız. Buna karşın Bay Stevens'ı sadece mesleğine aşık bu tarz insanlarla özdeşleştirmek, bence tam anlamıyla doğru bir niteleme de olmayacaktır. Bay Stevens, mesleğinin içinde kişiliğini uzun yıllar sonucunda eriterek, adeta yok etmiştir. Artık bu kişiliğin özgül bir ağırlığı kalmamıştır. Öyle ki, babasının ölüm haberini aldığı anın hemen akabinde, konukların yanına, işine dönmek arzusu duyar. Tabi bu noktada, her insanın yaşadığı kayıplara karşı takındığı tavır, birbirinden çok farklı olabilir ancak Bay Stevens bu şekilde herhangi bir izlenim bize vermez; o, sadece her şeyden önemli bir noktaya koyduğu işine büyük bir "vakar"la devam etmekten başka bir arzu duymaz ve hatta onun farklı bir arzu duymasını sağlayacak özgür bir istenç de varlığını bize, eser boyunca hiç ama hiç göstermez. Özgür istencinin yokluğuna eserde en büyük gösterge, şüphesiz işvereni Lord Darlington'ın Nazi Almanya'sıyla olan ilişkisinde kendini belli eder. Bilindiği üzere, Almanya Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İtilaf Devletleri ile yaptığı Versay Antlaşması neticesinde askeri ve ekonomik büyük bir yıkıma uğramıştır. Lord Darlington, özel bir sebebin, kişisel özelliklerine eklenmesiyle Almanya'nın bu durumundan dolayı büyük rahatsızlık duymakta ve antlaşmanın şartlarının iyileştirilmesi için büyük çaba sarf etmektedir. Cehennemin yolları iyi niyet taşlarından döşelidir, sözünü haklı çıkartacak bir akıbete doğru giden Lord Darlington, bir noktada Nazi ideolojisinin anti-semitist rüzgârına da kapılır. Bunun sonucunda Bay Stevens'a malikanelerinde uzun yıllardır çalışmakta olan iki Yahudi hizmetçinin işten çıkarılmasını emreder. Bay Stevens ise bunu sorgulamadan uygular ve bu esnada müdüre Bayan Keaton'la ciddi bir anlaşmazlık da yaşar. İşte bu anda, Bay Stevens, efendisinin bu kararını desteklediğini ifade eder. Ama yine de bu eylemi bile onun özgür istencinin bir ürünü değil, kendisine eklemlendiği efendisi ve içinde kişiliğini erittiği mesleğine duyduğu sonsuz güven ve bağlılığın ürünüdür. İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminde Lord Darlington, Nazilere verdiği destek neticesinde saygınlığını yitirmiş ve bir süre sonra hayatını kaybetmiştir. Malikanenin yeni sahibi ABD'li bir zengindir. Bu karakter vesilesiyle roman, dünya güç dengesinin uğradığı değişimi kendine arka plan olarak da almış olur. Ancak bundan daha önemlisi, yeni efendisinin kendisine verdiği izni bile malikanenin bir süredir aksayan işlerine bir çözüm bulma imkanı olarak gören Bay Stevens, uzun zamandır mektuplaştığı ve çok önce malikaneden ayrılan Bayan Keaton'ı yeniden eski işine girmesi için ikna etmek amacıyla yola düşer. Bu, onun uzun yıllar sonra malikâne sınırlarından ayrıldığı ilk olaydır. Bu seyahati sırasında, konakladığı bir köyde, kendisine gösterilen saygı ve ilgiye kapılan Bay Stevens, kendisini bir Lord gibi gösterir. Bu nokta, onun kişiliğinin ve istencinin tamamen eriyip yeni bir kalıpta uyanma sancısıdır aynı zamanda. Ancak Bay Stevens, roman boyunca vurguladığı, açıklamaya çalıştığı "vakar" doğrultusunda bir başuşak olduğunu anımsamakta ve bu kalıba kendini teslim etmekte gecikmez. Aslında Bay Stevens, sürekli bir rol içinde bulunduğunu şu sözleriyle açığa vurur: "Vakur olmaya önem veren bir başuşağın bu rolden sıyrılma özgürlüğünü tadabileceği bir tek an vardır: Tam anlamıyla yalnız olduğu an." Ancak biz onun, romanda yalnız olduğu tek bir ana denk geliriz ama bu anda onun nasıl bir kişilik özelliği sergilediğinden ziyade, bu anın Bayan Keaton tarafından bozulduğuyla sınırlandırılmış şekilde. Bu açıdan, "vakur" olmaya takıntılı düzeyde bağlı olan Bay Stevens, hikayenin anlatıcısı olarak, bize en ufak bir açık vermez rolünün dışındaki haline dair. Yine vakur bir davranış sergiler! Öte yandan, seyahati esnasındaki dinlenme duraklarından birinde Harry adında birinin, halk olarak demokrasi uğruna gösterdikleri fedakârlığın karşılığını istediklerini belirten konuşması sırasında söylediği, "Kölelikte vakara yer yoktur," cümlesi biz okurlara, Bay Stevens'ın mesleği icabı vakur olmak yolundaki takıntısının aslında beyhude bir uğraş olduğunun mesajını vermektedir. Evet, Bay Stevens bir köledir. Zihni herhangi bir dış etkenle, özgür istenci zarara uğrayarak bir esir halini almış her insan belli ölçüde bir köledir, sadece ayağında somut bir prangası yoktur. Bununla birlikte, kendisine aşık olduğunun güçlü işaretlerini veren Bayan Keaton'ın duygularından hiçbir anlam çıkaramayacak veya bunlardan ancak mesleğiyle alakalı sonuçlar çıkarabilecek zihinsel prangaları vardır. Son olarak, romanın aynı isimle bir başrolünde Antony Hopkins'in oynadığı bir filmi de bulunmakta olduğunu belirtmiş olayım. Ben önce filmini izledim. Bunun, romanı okuma sürecime olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum. Antony Hopkins, Bay Stevens karakterine gerçekten çok iyi hayat vermiş. Öyle ki bazı anlarda bu karaktere epey gıcık olabiliyor hatta sinirlenebiliyorsunuz. Bununla birlikte genellikle, filmlerin esinlendikleri romanlarla oldukça uyumsuz olduğuna şahit oluruz ancak Günden Kalanlar bu duruma bir istisna teşkil ediyor. Keyifli okumalar (Kaan)

Kazuo Ishiguro’dan okuduğum ilk kitap “Günden Kalanlar” yazar ile tanıştığım için çok mutluyum;fakat kitap için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Belki de çok büyük bir beklentiyle okumaya başladığım için böyle düşünüyorumdur,bilmiyorum. Kitapta işine aşık bir başuşağın arabayla çıktığı seyahat anlatılıyor.Bu yolculukta yaşadıkları ve çalıştığı malikaneden anıları geçişler halinde gerçekten ustalıkla anlatılmış.Kazuo Ishiguro’nun dili oldukça yalın ve akıcı. Benim “Günden Kalanlar”a ısınamayışımın nedeni bu yazarı okumaya yanlış bir kitaptan başlamam olabilir.Bu yüzden siz bana bakmayın ve Kazuo Ishiguro’yu mutlaka okuyun efendim,sevgiler:) (Esra Doğru)

Eğer gözümden kaçmadıysa, galiba tek bir metafor yoktu kitapta. Oysa günümüz yazarları için metafor okuru hipnotize etmek için başvurulan bir sihirdir. Altı hemen çizilir. Alegori, imge ve sembol peki? Gırla gitsin kullanılır yazarlarca. Mesela bizde H.A. Toptaş bayılır. Ben de. Bunlar peki, varlar mıydı bu eserde? Belki önemsiz birkaç tane. Billahi fark bile edemedim. Mesela Birgül Oğuz, harika öykü kitabı Hah’a şöyle başlar. “Anam beni doğurmamış. Tutmuş, bir akasyanın dibine bırakmış. Ve vaki olmuş ki ben kendimi Akasya'nın dibinde bulmuşum. O hışıldamış ben tutunmuşum, o hışıldamış ben tutunmuşum. Bir pirinç tanesi kadarken, koca, koygun bir akasya gölgesi olmuşum.” Ne kadar çarpıcı değil mi? Ben şahsen bayıldım. Zira ilk darbeyi daha girişte aldım. Bu kitapta işte, yok böyle yazar cambazlıkları. Çünkü Başuşak Stevens anlatır. Çünkü Stevens’ın derinliği bu kadardır. Kitap boyunca derinliği olan tek söz edemez Stevens. İşte bunu, ki her satırda hem de gözünüze sokmadan hissettirir size. İyi yazarlık böyle bir şey işte. Londra’ya yerleşen biraderim bir gün dedi ki, bak Ziko, bu İngiliz asilzadeleri, aristokratları öyle alçak gönüllü insanlar ki anlatamam. İkisiyle tanıştım çalıştığım zengin Musevi sahipli barda. Sabaha kadar muhabbet etmişliğim bile oldu. Sonra öğrendim ki, bu iki, alçak gönüllülükten ve kibarlıktan kırılan, herif bilmem ne malikanelerinin sahipleriymiş. Adam kadehini tazeletirken bile, bin kere özür diliyordu. Kaldı ki çok Amerikalı zenginle tanıştım. Bir saniye gecikmemde “bok suratlı herif, o boklu donunu benim bahşişimle ancak değiştirebilirsin, acele et,” gibi laflar ediyorlardı. Üstelik bahşişleri asla o iki, yüzü kızararak konuşan asilzadenin yarısı bile etmiyordu. Bu minvalde anlattı, bolca da küfür yedi benden. İşte bu romanı okuyunca hak verdim biradere, anlattığı şeylerin doğru olduğuna karar verdim. İki göçmenin gözlemi de aynıymış. Biri TC’den diğeri Japonya’dan. Stevens anlatıyordu zira aynı şeyleri. Aristokratın yine aynı sınıftan vaftiz babası olduğu bir Kardinal var, Stevens’ın onunla yaptığı muhabbeti okuyunca biradere hak vereceksiniz. (Romanın hissettirdiklerini doğru buldum. Elbette bu benim öznelim tamamen) Biraz konusuna girersek, ki bazı kitapları tüm detaylarıyla anlatsanız da temasını, asla bir spoiler olamazsınız. Bu kitap da öyle. Stevens’ın başuşak olduğu malikanenin sahibi aristokrat adam bir Nazi hayranı. Hayranlıkla kalmıyor, hatta İngiltere'nin Hitler’le işbirliğine gitmesi için toplantılar düzenliyor malikanede. Ama yine alçak gönüllü yine kibar. Hatalarını fark ediyor, itiraf ediyor, telafi için samimiyetiyle uğraşıyor, ama kaybediyor. İşe alınışları kendi direktifiyle olan iki Yahudi hizmetçiyi yine kendisi ve yine Yahudi oldukları için atar. Çok sonra, hem de tek bir zorunluluk olmadığı halde bu iki Yahudi hizmetkarı araması bunun için güzel bir delildi. Kitapta benim için vurucu üç noktayı vurgulamak istiyorum. İlki, malikanenin sonraki sahibi olan Amerikalı sonradan görme zenginin, bizim Başuşak Stevens’ı izine gönderirken emrine verdiği Daimler marka lüks arabayla verdiği mesajdı, ki olağanüstüydü. Ama Stevens’in bu mesajı almadığını hissetmeniz gerçekten yıkıcıydı. Daimler bir Alaman markasıdır zira. İkincisi, İngiltere’nin ileri gelenleri yine malikhanede bir toplantıdadırlar. Bunlardan biri, Stevens’e bazı sorular sorar. Alacağı cevabı bilmektedir elbette. Biri sorulardan ““O zaman, belki başka bir konuda yardım edersin bize. Fransızlarla Bolşevikler arasında bir silah anlaşması yapılması durumunda Avrupa’daki döviz oranları iyiye mi yoksa kötüye mi gider sence?” Stevens’ın tüm bu sorulara cevabı aynıdır. “Çok özür dilerim, efendim, ama bu konuda size yardımcı olamayacağım.” Bu zatı şahanelerinin varmak istediği yer, ta o zamandan, şudur. “Bu ulusun geleceğiyle ilgili kararları şu dostumuzun ve onun gibi birkaç milyon daha insanın ellerine bırakma düşüncesinde diretiyoruz hâlâ. Bize ayak bağı olan bu parlamento sistemimiz varken sorunlarımıza çözüm bulamamamız şaşılacak şey mi?” Kısacası der ki, hiç dağdaki çobanla benim oyum bir olur mu!” "Peki ya şu sınıf çatışması? Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki sosyal sınıflar denen bir şey yok, toplumda farklı zeka eğrileri var. Nedir bu zeka eğrileri ve doğrudan sonuçları: Yeryüzünde tüm toplumlarda, tüm kültürlerde değişmez bir gerçeklik var: Daha düşük ortalama zekaya sahip olan gruplar, daha düşük gelir seviyesine sahiptir." Bu son parantez içi fikirler bana, Plotinuss'a ait ve inanıyorum. Ama bu, oy vermede eşitliğin benim için bir tabu olduğunu asla değiştirmez. Adam, insanların tek eşit olduğu, insanlığın bulduğu en önemli hakkı olan, “herkese eşit ve tek oy”u çalma düşüncesine delil yapar Stevens’ın cevabını. Üçüncüsü için, ki kitabın temi buydu. Bunu uzun uzun anlatmayacağım. Verdiğim linkten Tatar Çölü’nün Drogo’suna yaptığım incelemeyi okuyun eğer merakınızı cezbederse. Benim değil, eleştirmenlerin ekserisinin Drogo’ya yaptıkları, Dino Buzatti’yi meşhur eden tespitler aslında Stevens’de gerçek anlamını buluyor. gonderi/22408332 Ve aşk, Drogo'yu da Stevens'ı da seven kadınlar vardı. Farkı anlamanızı romana bırakıyorum. Tatar Çölü'ne eleştirmenlerin yaptığı tahlillere bakışınız değişecek. K.Işiguro iyi yazar. (Metin T.)

Günden Kalanlar PDF indirme linki var mı?

Kazuo Ishiguro - Günden Kalanlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Günden Kalanlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Kazuo Ishiguro Kimdir?

Kazuo Ishiguro, 8 Kasım 1954 doğumlu Japon asıllı İngiliz romancı. Nagazaki kentinde doğan İşiguro 1960 yılında ailesiyle birlikte İngiltere'ye göçtü. University of Kent'i bitirdikten sonra (1978) University of East Anglia'da yaratıcı yazarlık yüksek lisansı yaptı. 1982 yılında İngiliz yurttaşlığına geçti.

İngilizce edebiyat dünyasının çok sevilen yazarları arasında bulunan Ishiguro, 4 kez saygın edebiyat ödülü Man Booker Prize'a aday gösterildi. 1989 yılında ise "The Remains of the Day" (Günden Kalanlar) romanıyla Man Booker Prize ödülüne layık görüldü.

Yazar Kazuo Ishiguro, 2015 yılında yazdığı ve VI.yy. İngiltere'sini anlattığı " kitap/gomulu-dev--32830 " (The Buried Giant) adlı romanıyla 2017 yılında Nobel Edebiyat Odülüne layık görülmüştür.

2005 yılında yazdığı Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go) romanı 2010 yılında yönetmen Mark Romanek tarafından aynı adla sinemaya aktarılmıştır.

Kazuo Ishiguro Kitapları - Eserleri

  • Beni Asla Bırakma
  • Günden Kalanlar
  • Gömülü Dev
  • Uzak Tepeler
  • Klara and the Sun
  • Değişen Dünyada Bir Sanatçı
  • Noktürnler - Müziğe ve Günbatımına Dair Öyküler
  • Öksüzlüğümüz
  • Avunamayanlar
  • Yirminci Yüzyıl Filmini İzlediğim Akşam ve Başka Küçük Keşifler
  • The Remains Of The Day
  • Come Rain or Come Shine
  • When We Were Orphans

Kazuo Ishiguro Alıntıları - Sözleri

  • Dünya sandığın kadar çok değişmedi sevgili çocuk. Seni biraz şok etti, o kadar. (Öksüzlüğümüz)
  • İnsana televizyonu açmakla yaşayabileceği bir deneyimin aşağı yukarı aynısını sunacaksa , roman yazmanın ne anlamı vardı ? Yazıya dökülmüş kurmaca , eşsiz bir şey , başka formların yapamadığı bir şey sunmadıkça , sinema ve televizyonun kudreti karşısında tutunmayı nasıl umabilirdi ? (Yirminci Yüzyıl Filmini İzlediğim Akşam ve Başka Küçük Keşifler)
  • (Klara and the Sun)
  • "Dönüm noktaları”ndan söz etmek iyi güzel de, kişi bu gibi anları ancak geçmişe dönüp baktığında görüyor. (Günden Kalanlar)
  • ‘Dayanırım. Dayanırım. Çok daha kötülerini yaşadım. Dayanırım.’ (Avunamayanlar)
  • Sevişmemiz gerekmeyecek. O iş birbirini yeterince tanımayan, birbirinden nefret edip sonra tekrar sevmemiş genç aşıklar için. (Avunamayanlar)
  • En iyi şeyler, derdi, gecede toplanır ve sabah gelince dağılır. (Değişen Dünyada Bir Sanatçı)
  • Ömür boyu yaşadığın yerden ayrılmak kolay değil. (Gömülü Dev)
  • Ne olursa olsun, temiz bir niyetle yapılan yanlışlar kesinlikle büyük bir utanç kaynağı sayılmamalı. Asıl büyük utanç kaynağı, yanlışları kabul edememek veya etmemek olur. (Değişen Dünyada Bir Sanatçı)
  • “Saki insani güçlü yapar mı?” …” Saki insanı güçlü olduğuna inandırır. Ama gerçekte,…, onu içmeden önceki haline göre hiç de güçlü değilsindir.” (Değişen Dünyada Bir Sanatçı)
  • İnsan oturup böyle olmasaydı nasıl olurdu diye ömür boyu kafa yoramaz. (Günden Kalanlar)
  • Vaktinden önce geliyorlar, beklemeyi bilmiyorlar, sonra çekip gidiyorlar. (Avunamayanlar)
  • Vakit öldürmek için nostaljik hayaller kuruyorum hepsi bu. (Beni Asla Bırakma)
  • Kazanmak mı? Kazanılacak bir şey yoktu kayıkçı. Aptallıktı, gururdu, o kadar. Ve bir erkeğin kalbinin derinliklerinde pusuya yatmış daha ne varsa. Belki cezalandırma arzusuydu beyim. Sözümle, davranışımla affettim, ama uzun yıllar boyunca yüreğimin küçük bir bölmesinde intikam arzusunu kilitli tuttum. Alçaklık ettim, kötülük ettim ona, oğlumuza da. (Gömülü Dev)
  • Yaşamımın geri kalanı bir boşluk olarak uzanıyor önümde. (Günden Kalanlar)
  • Ama izninizle söylüyorum, bence insan hayatının bir noktasında kararlarının arkasında durmayı öğrenmelidir. ‘Ben buyum, ben bunu yapmayı seçtim,’ diyebilmelidir. (Avunamayanlar)
  • Ne zaman bir şeyler bulduğum kanısına varsam, o bulduğum şeyin yanlış bir yanının olup olmadığını uzun uzun araştırıyor, düşüncemi her açıdan inceliyordum. (Günden Kalanlar)
  • Soğuk bir insan görünümü vermek gibi bir niyetim yok, ama başka türlü olmak için hiçbir özel çaba göstermediğim de doğru sayılırdı. Çünkü yaşamımın o noktasında hala yalnız kalmak istiyordum. (Uzak Tepeler)
  • Gençler çoğu zaman eğlenmekten suçluluk duyarlar ve sanirim ben de öyleydim. (Değişen Dünyada Bir Sanatçı)
  • İçimde bir şey vazgeçti... (Beni Asla Bırakma)

Yorum Yaz