Gün Olur Asra Bedel - Cengiz Aytmatov Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Gün Olur Asra Bedel kimin eseri? Gün Olur Asra Bedel kitabının yazarı kimdir? Gün Olur Asra Bedel konusu ve anafikri nedir? Gün Olur Asra Bedel kitabı ne anlatıyor? Gün Olur Asra Bedel kitabının yazarı Cengiz Aytmatov kimdir? İşte Gün Olur Asra Bedel kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Cengiz Aytmatov

Çevirmen: Refik Özdek

Orijinal Adı: И дольше века длится день

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9789754370539

Sayfa Sayısı: 413

Gün Olur Asra Bedel Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Cengiz Aytmatov'un bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, tutsaklığa, baskılara ve sürgünlere karşı umudu hep diri tutan bir meydan okuyuştur. Yedigey Cangeldi, cepheden döndükten sonra Kazak bozkırlarında küçük bir tren aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Burada şahit olduğu ve uzak geçmişinden hatırladığı olaylar, aslında yekpare bir coğrafyaya kâbûs gibi çöken bir siyasî rejimin gümbür gümbür çöküşünün sebepleridir. Aytmatov, insanı yok sayan ve onu makineleştirmek isteyen sistemin aslında niçin çökmeye mahkûm olduğunu bu romanında da gösteriyor. Yedigey, ölen emektar arkadaşı Kazangap'ın cenazesini mezarına götürürken, kendisinin ve milletinin geçmişini, acı-tatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün, “asra bedel bir gün olur” onun için. Geçmişi, bugünü ve yarını büyük ustalıkla bir arada sunan Aytmatov, “Demiurg” uzay araştırmaları programı neticesinde keşfedilen bir uygarlığın, insanlarla iletişim kurma çabalarının yerküredeki yansımalarını gösterirken, adeta bizleri aynada kendimizle yüzleşmeye davet eder. Kazangap'ın götürüldüğü Ana-Beyit mezarlığı adını, Nayman Ana adlı efsanevî bir kadının orada gömülü olmasından alır. Aytmatov; Nayman Ana'nın hikâyesini verirken, dünyaya “mankurt” kavramını hediye eder. Bu garip, bu korkutucu kelime hangi anlama mı geliyor? İnsanın, yani bütün geçmişini her an beraberinde taşıyan varlığın yerini, hafızası ve hatıraları olmayan, ruhunu kaybetmiş, içi komutlarla doldurulmuş biyolojik bir makinenin aldığını düşünün.

Gün Olur Asra Bedel Alıntıları - Sözleri

  • "...Düşünmek, her zaman acı veren ,ağır bir iştir..."
  • "... insan sevdiğine kızamazdı ki!"
  • “Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun?”
  • Kendinizi yılgınlığa teslim etmeyin. Hayat böyledir, yaşamak gerek.
  • “İnsan iseler vicdanları da olmalı..”
  • "İnsanı mal sahibi yapan Allah'tır."
  • Oysa düşünmek, her zaman acı veren ağır bir iştir.
  • Duygu bir şarkıdan başka bir şey değilse, şarkı söylemek niçin ayıp olsun?
  • "Asıl mesele bu işte. Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur..."
  • “Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun?”
  • Felaketler çok defa tek başlarına gelmezler ...
  • “Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez..”

Gün Olur Asra Bedel İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Dünyanın En Güzel Romanı: Bence dünyanın en güzel romanı budur... Evet, kabul ediyorum, tamamen kişisel bir görüş bu ancak ben öyle olduğuna inanıyorum. Bu görüşe ilk sahip olduğumda henüz bir üniversite öğrencisiydim ve kitap okuma maceramın başlarında sayılırdım. Lakin aradan uzun yıllar geçti, aralarında hatırı sayılır miktarda roman da olan binden fazla kitap okumuş birisiyim artık ve Gün Olur Asra Bedel’i bir kez daha okuduğum zaman bu fikrimin değişmesini geçtim, iyice pekiştiğini gördüm. İyi bildiğimi düşündüğüm romanın bende eksik kalan taraflarını da keşfetmiş oldum. Muhteşem bir kurgu, olağanüstü bir anlatımı var. Cengiz Aytmatov bu kitapla edebiyatın zirvesine çıkıyor. Kadim dostu Kazangap'ın cenazesini defnetmeye çalışan Yedigey'in, o “bir gün içinde” yaşadıkları ve geri dönüşlerle anlatılanlar çok farklı bir romanla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor bize... Birbirinden bağımsız gibi görünen ve farklı zamanlarda yaşanan hadiseleri öyle bir bağlıyor ki şaşıp kalıyorsunuz. Üstelik ortak mekân kullanıyor çoğu zaman: Sarı Özek bozkırı… Sarı Özek bozkırı, neredeyse çöle benzeyen uçsuz bucaksız bir mekândır. Kazakistan’da bulunur ve Yedigey’in çalıştığı, yaşadığı Boranlı istasyonu da burada bir yerde bulunur. Aytmatov tam bu bozkırda cereyan eden bazı hadiseleri kullanıyor. Mesela Nayman Ana efsanesi ve mankurtlaşma. Çok, çok eski zamanların bir öyküsüdür bu. Ardından aynı yerde bu sefer Abutalip Kuttubayev adlı bir öğretmenin, bir babanın trajedisini veriyor. Bu sefer 1950’li yıllardayız. Son olaraksa 1970’lerin sonlarında buradaki bir uzay üssü üzerinden bir şeyler anlatıyor. Tabii, devam hikayesi olan ve ayrı bir kitap durumundaki Cengiz Han’a Küsen Bulut’ta da yine Sarı Özek’de idam edilen aşıkları ve Cengiz Han’ı terk eden bulutu işliyor. Bu farklı zaman olaylarının ortak özelliği zalim&mazlum ilişkisidir. Totaliter bir sistem yahut adam, insanlığı doğrayıp geçer bu anlatılarda. Üstelik sonuncusunda bütün bir dünya insanlığının geleceğini ellerinden alırlar. Aytmatov, genelde Kırgız coğrafyasını anlatan bir yazardır. Lakin kök olarak Kırgız ve Kazakların aynı olduğunun farkındadır. Gün Olur Asra Bedel’de onun Kazakistan'da olmasından dolayı uzay üssü motifinin de etkisiyle olabilir, bu defa Kazakları anlatıyor. Hem Yedigey hem de Kazangap, Aral Gölü civarından iki Kazak’tır. Ancak sadece bununla kalmıyor aslında. Mesela Kuttubayev ve Zarife için Tatar tabirini kullanıyor, Raymalı Ağa’ya Türkmenlerin hediye ettiği Ahalteke attan söz ediyor, Kazangap’ın eşinin bir Karapapak olduğunu söylüyor. Türkistan tabirini kullanıyor ve Hoca Ahmed Yesevi’den bahsediyor. Elbette bunda Sovyetler’deki kısmi yumuşamanın da etkisi vardır. Öyle ki, anadili konuşmanın öneminden bile bahsedip, anadilini konuşmamakta ısrar eden bir Kazak subaya eleştiriler getiriyor. Eserin pek çok yerinde dua etmenin, dua bilmenin gereği vurgulanıyor. Bir ölüyü defnederken dua bilmeyen gençlerin varlığından rahatsızlık duyuluyor. Nihayetinde Kazangap’ı eksiğiyle, yanlışıyla da olsa bir cenaze namazının ardından defnediyorlar. Aytmatov, şahsi hayatında dindar bir insan olmamakla birlikte burada, Kazakların bir dinleri, gelenekleri olduğunu vurguluyor. Romanın fantastik bölümleri de vardır. Bu, uzayla ilgili öyküdür. Sonunda yolu ana hikayeyle kesişecektir. Buna göre ABD ile SSCB arasında Parite, yani eşitlik adı verilen ortak bir uzak araştırma çalışması vardır. O kadar eşittir ki, personel sayısından tutun da, okyanusta bekleyen geminin San Francisco ile Vladivostok arasındaki mesafesi bile eşittir. Bu arada ilginç bir durum şudur, Vladivostok, Rusçada, “Doğuya hakim ol” manasına gelmektedir. Zihniyet budur yani… Ancak bu çalışma sırasında iki kozmonot, uzaydaki bir başka gezegenle irtibat kurar. Orman Göğsü denilebilecek olan bu gezegende de insanlar vardır. Gelgelelim, her iki devletin yöneticileri bu bilgiyi bütün insanlıktan saklayacaklardır. Çünkü insanların savaşsız da yaşabilmeleri onların işlerine gelmemektedir. Ayrıca her iki ülkenin gönderdiği füzeler ile dünya üzerinde bir kalkan oluşturulacak ve diğer gezegendekilerin dünyayla irtibat kurmaları engellenecektir. Şimdi bu “kalkan” ifadesine bir mim koyalım, yeri gelince döneceğim… Romanda, vefat eden Kazangap’ın oğlu Sabitcan tiplemesi Sovyet sistemi eseridir. İyi ve başarılı bir insan olması için bin bir fedakarlıkla okutulan, Sovyet yatılı okullarına gönderilen Sabitcan, maalesef değerlerinden uzak, silik ve emir kulu bir kişi olacaktır. Bu arada cenaze gününe kadar ayyaş ve sevimsiz bir tip olan, Kazangap’ın damadı bütün roman boyunca bir dönüşüm içine girmiş gibi görünecektir. Aytmatov burada, ortalama Kazaklara öze dönüş mesajı vermiş olabilir. Roman, doğal olarak Aytmatov’un hayatından izler taşıyor. Çocukluğum’da anlattığı Aral Gölü ve tren rayları manzarasını burada kullanıyor. Keza, Kazangap’ın babası “gulag” olarak ihbar ediliyor ve çalışma kampında ölüyor. Ancak birkaç sene sonra masumiyeti ortaya çıkıyor. Gerek burada gerekse de ve özellikle öğretmen Abutalip’in yaşadıklarında babası Törekul ve kendi çocukluğundan izler vardır. Aytmatov’un eserlerinin en öne çıkan taraflarından birisi de “Kader” fikri olsa gerek. Kendisi ateist olduğunu söylediği dönemlerde bile kadere çok inanmış bir adamdı. Ömrünün olgunluk dönemlerinde ise “ibadetlerini yapmayan bir Müslüman’ım” diyecek, hatta tıpkı Kazangap’ta olduğu gibi vefatının ardından cenaze namazı kılınıp, defnedilecekti. Ancak ne olursa olsun o kadere inanan ve her eserinde bu olguyu kullanan bir yazardır. Romanda, kımız içilmesinden türkülere kadar çok sayıda Kırgız/Kazak geleneğini görebiliyoruz. Mesela Yedigey kendisinden büyük olan Kazangap'a, Kazake yani Kazangap Abi diyor. Keza ona da çoğu kez “Yedike” diye hitap ediliyor. Gün Olur Asra Bedel’in edebiyata kattıkları çoktur lakin Aytmatov bu romanla birlikte sosyal-psikolojiye 'mankurt' kavramını da yerleştirmeyi başarmıştır. En az roman kadar ünlü bir kavram olmuştur mankurt. Savaş esirlerinin başlarına yeni kesilmiş deve derisinden bir şire geçirilir ve kızgın güneşin altında bekletilen bu esirlerin kafa derileri değişir, alttan gelen saçlar beyne baskı yapar. Böylece çoğu ölse bile kalan esirler, geçmişini bilmeyen, efendisine köle olan, hafızasız ve duygusuz bir robot-insana dönüşür. Romanda Sarı Özek bozkırında geçen bir efsane olan Nayman Ana efsanesi anlatılıyor. Mankurt yapılan oğlunu bulmak için yollara düşen bu ananın kabri Kazangap’ı gömmek için yola çıkacakları Ana Beyt Mezarlığıdır. Ancak gelin görün ki, oraya bir uzay üssü kurulmuş ve etrafı tellerle çevrilmiştir. Romanın en önemli karakterlerinden biri de öğretmen Abutalip Kuttubayev’dir. Savaştan önce coğrafya öğretmenliği yapan Abutalip, cepheye gider. Burada Almanlara esir düşer ancak bir şekilde kaçıp, Yugoslav partizanların saflarına katılır. Savaş bitince Yugoslav partizanların şahitliğiyle birlikte ülkesine döner ve hayatına devam eder. Ancak birkaç sene sonra Stalin, Tito’ya kızmıştır ve Yugoslavya’yı düşman ilan eder. Böylece o vakte kadar bırakın suç olmayı bir savaş kahramanı sayılabilecek olan Abutalip’in yazgısı tersine döner. Okuldaki bir öğrencisinin “Madem esir düştünüz, niçin kendinizi öldürmediniz? Stalin’in kesin emri vardı.” Suçlanmasının ardından tıpkı bir KHK’lı gibi, sorgusuz sualsiz atılır öğretmenlikten. Oysa yeni evlidir ve iki küçük çocuğu vardır. Eşi de bir öğretmendir. İkisi çaresiz yollara düşer ve bu Boranlı denen istasyonda demiryolu işçisi olurlar. Abutalip bir yandan okuyup, bir yandan anılarını ve civardaki destanları derleyip yazmaktadır. Yani, “Her aydının yapması gereken şeyi yapıyor, yani kitap okuyor, yazı yazıyordu. Sf.182” Ama onu işinden atanlar peşini bırakmamaya niyetlidir. Bir lanetli gibi yaşamaya çalışan bu küçük aileyi bulurlar ve Abutalip tutuklanır, götürülür. Birkaç ay sonra ise kalp krizinden öldüğü haberi gelir. Aytmatov, o zamanın şartlarında romana ekleyemediği Abutalip’in akıbeti hikayesini, Cengiz Han’a Küsen Bulut adıyla yıllar sonra neşredecektir. Aytmatov, karısı Zarife’nin eşinin ölüm haberini aldığı günü 5 Mart 1953’e bağlar. O gün şehre giderler ve ölüm haberinin olduğu evrakı alırlar. Tam o gün katil de ölmüştür. Yani Stalin. Burada ciddi bir katil ve maktul karşılaştırması yapmıştır Aytmatov. Nihayetinde onun babasının, amcasının ve daha pek çok Kırgız aydının da katili de aynı kişidir! Ancak Abutalip’in büyük şanssızlığı şu olmuştur, onun vefatından birkaç ay sonra Stalin de ölecektir. Hiç bitmeyecek gibi görünen zulüm bir anda bitecek, diktatör geberip gidecektir. Onun ardından ise Sovyetler’de Anti-Stalin dönemi başlayacak ve onun gazabına uğramış olan kişiler ve hakların büyük bir kısmının itibarları iade edilecektir. Aytmatov, eserlerinde aşka yer veren ve bunu çok yetkin bir şekilde anlatan bir yazardır. Burada Yedigey’in Zarife’ye oaln aşkı da kendine yer buluyor. Ancak Yedigey bunu kötü niyetle yapmıyor, kocası başındayken de yapmıyor. Ona ve çocuklarına olan merhameti, yardım etme isteği, sevgisi, ilgisi bir aşka dönüşüyor. Romanı 1998 yılında ilk okuduğumda büyük bir kısmı zihnimde yer etmişti. Ancak Zarife ve çocukların akıbetlerini hatırlamıyordum. Acaba, yazacak mıydı diye büyük bir merak içerisine girdim ve romanın sonlarına doğru aradığım cevabı buldum. Ancak bir yürek yangını yaşamadım diyemem… Aytmatov, Abutalip’in alıp götüren KGB ajanının adını Tansıkbayev olarak vermişti. Aradan otuz yıl geçtikten sonra bu defa karşılarına bir başka Tansıkbayev’i çıkaracaktı: Teğmen Tansıkbayev. Ana Beyit mezarlığına, kafileyi sokmayan bu subay, Kazak dilinde konuşan Yedigey’e, “yabancı yoldaş, Rusça konuşun” diyecek, anadilini konuşmak istemeyecek kadar özünden kopmuş biriydi. Aytmatov’a göre her ikisi de mankurtlaşmıştı! Son olarak mim koyduğumuz şire/kalkan kısmına dönelim. Aytmatov burada sembolleri kullanır. İnsanlığın başına geçirilen ve onları köleye çeviren üç şey vardır. Birincisi geçmiş yıllarda Naymanların başına deve dersi geçiren Juan Juanlar. İkincisi halklarının başına ideolojik halka geçiren Stalin rejimi ve üçüncüsü bütün insanlığın başına uzay kalkanı geçiren ABD&SSCB ortaklığı... Hepsi de diğerlerini birer mankurt yapmak istemiştir! Büyük, çok büyük bir roman bu… Bence dünyanın en güzel romanı! (Mehmet Y.)

Her gün insan kalabilmek ne zormuş!: Her yazar içinde yetiştiği coğrafyanın, kültürün ve toplumun bir çocuğudur. Eserleri ister kurgu olsun, ister gerçeğe yaslansın o toplumun sesini, soluğunu ve rengini taşır. Bunu doğudan batıya dünyaca meşhur tüm yazarların eserlerinde görmek mümkün. Onları özel kılan en önemli şey ise her ne kadar kendi tarih, kültür ve değerlerinin bir tercümanı olsalar da yazdıklarıyla “yerelden” kanatlanıp “dünyaya” mal olmayı başarmalarıdır. Günümüzde eserleri yüz yetmiş altı dile çevrilen yazar/Cengiz-Aytmatov da o yazarlardan biri.     • • • Bu yönüyle “kitap/gun-olur-asra-bedel--1577 ”in, Cengiz Aytmatov’u en iyi yansıtan ve onu tanımamızı sağlayan eserlerinin başında geldiğini söyleyebilirim. Aytmatov bu eserinde, Kazakistan Sarı Özek bozkırlarındaki Boranlı tren istasyonunda çalışan Yedigey ve onun dostu Kazangap’ın hikâyesini anlatıyor. Bu öyle bir hikâye ki Yedigey’e en sıkıntılı zamanlarında el uzatan can dostu Kazangap’ın ölümüyle başlıyor. Yedigey’in Kazangap’ın vasiyetini yerine getirmek üzere bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına giderken geçmişi, bugünü ve geleceği arasında düşündüklerini ve yaşadıklarını bir güne sığdırarak anlatmasıyla devam ediyor. Aytmatov, Yedigey’in, bir ömür yaşadıklarını bir güne sığdırarak, adeta bir asra bedel hale dönüştürüyor ve zamanın izafiliğini bir kez daha bizlere hatırlatıyor.       • • • Aytmatov, Yedigey’in hikâyesi içerisinde birçok hikâyeye yer vererek insana dair sevgiyi, aşkı, vefayı, hırsı, iyiliği, kötülüğü, arkadaşlığı, dostluğu ve fedakârlığı gözler önüne seriyor. Geçmişi, geleneği, değerleri, kültürü ve tarihiyle bir toplumu masal ve halk hikâyeleri eşliğinde anlatıyor. Özellikle Nayman Ana destanıyla savaşların kötülüğünü, kendi toplumunun uğradığı baskıları, haksızlıkları ve adaletsizlikleri bir bir ortaya koyuyor. Bu destanı anlatırken insanlarının nasıl “Mankurt”laştırılarak* kendi değerlerinden uzaklaştırıldığını; ailesine, toplumuna ve tarihine yabancı hale dönüştürüldüğünü tarihsel örneklerle açıklıyor.        • • • Aytmatov tüm bunların yanında, bozkırın ortasında hayatta kalma çabasını, umudu ve mücadeleyi öyle muhteşem anlatıyor ki adeta Yedigey’in eşi, çocukları ve arkadaşlarıyla birlikte yaşadıklarını bütün benliğinizde hissediyorsunuz. Boranlı’nın yoksulluğunu, kışın insanı donduran soğuğunu, yazın insanı kavuran sıcağını öyle güzel tasvir ediyor ki hikâyenin kahramanlarıyla beraber acı çekiyor, soğuğunda donuyor ve sıcağında kavruluyorsunuz. “Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir..gider gelirdi…” sözlerini sık sık okurken yaptığınız yolculuklara hayalen gidip geliyorsunuz. Bunun sadece doğudan batıya, batıdan doğuya gidip gelen bir yolculuk olmadığını; aynı zamanda insanın doğduğu anda başlayan kendi içinde ve dışında bir ömür boyu süren bir yolculuk olduğunu anlıyorsunuz.            • • • Aytmatov’un daha önceden “kitap/toprak-ana--866” ve “kitap/beyaz-gemi--820” kitaplarını okumuş ve çok beğenmiştim. “Gün Olur Asra Bedel”i okurken de aynı duygu ve düşünceleri yaşadığımı söylemeliyim. Gerçekten de insanı merkeze alarak bir halkın hikâyesini anlatan bu eser; masalları, efsaneleri, hikâyeleri, edebi, felsefi ve psikolojik çözümlemeleriyle insanı çok derinden etkiliyor. Fantastik, ütopik ve gerçekçi yönleriyle sade ve akıcı dili, kitabı çok kısa sürede bitirmenizi kolaylaştırıyor. Aytmatov’un bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu harika eserini tüm okurlara mutlaka okumalarını tavsiye ederim.        “Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur” sözünün ne anlama geldiğini merak eden okurlara… Keyifli okumalar dilerim! …………………………………… *Günümüzde sosyal psikologlar tarafından da kullanılan Mankurt kavramını dünya literatürüne ilk kazandıran isim Cengiz Aytmatov’dur. Konuyla ilgili bknz. https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Mankurt.    (nalkan)

Gün Olur Asra Bedel romanı, yazarın edebiyat hayatının zirvelerinden birini teşkil eder. Bir bakıma Sovyetler Birliği zamanında sosyal ve kültürel döneme eleştiri yaparken kutsal şeylerin yok sayılmaması için uğraşan ve gelenekleri korumaya çalışan yedigey’in hikayesi anlatılır. Savaş,özlem, umut, Aşkın duyguları gerçekçi bir şekilde okura hissettirilir. Okumayanların vakit kaybetmeden faydalanması gereken bu kitabı okumanız dileğiyle… (A.Topcu)

Kitabın Yazarı Cengiz Aytmatov Kimdir?

Cengiz Aytmatov, (Kırgızca: Чыңгыз Айтматов (Çıňğız Aytmatov), Rusça: Чингиз Торекулович Айтматов) (d. 12 Aralık 1928, Kırgızistan - ö. 10 Haziran 2008, Almanya).

Ünlü Kırgız Türkü edebiyatçı, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi. 12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'daki Talas eyaletinin Şeker köyünde doğdu. Babası Torekul Aytmatov, Sovyet Kırgızistanı'nda seçkin devlet adamı idi, ancak 1937'de tutuklandı ve 1938'de kurşuna dizildi. Tatar kızı olan annesi Nagima Hamziyevna Abdulvaliyeva tiyatro aktrisiydi. Adı, Cengiz Han'dan esinlenerek konulmuştur.

Gençliği sıkıntılı bir döneme denk gelmişti. O dönemde zaten yeni yerleşmeye başlayan siyasî sistemle, bir de savaşla mücadele etmek zorundaydı. Çok genç yaşta çalışmaya başladı; çünkü II. Dünya Savaşının SSCB üzerindeki etkileri gençleri de etkiliyordu, yetişkinler savaşta olduklarından, gençlere büyük iş düşüyordu. On dört yaşında köyündeki sekreterliğe girdi. Burada tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalıştı. Köyünden, Kazakistan'a giderek Cambul Veterinerlik Teknik Okulu'nda okudu. Daha sonra şimdiki Kırgızistan'ın başkenti olan Bişkek'e giderek burada Frunze Tarım Enstitüsü'nde öğrenimine devam etti. Ardından Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne geçti ve 1956 ile 1958 yılları arasında Moskova'da okudu. Yazmaya bu yıllarda Pravda gazetesinde başladı. Yazdığı eserleriyle üne kavuştu ve 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963'te Lenin Ödülü'nü aldı. Eserleri yüz elliyi aşkın dile tercüme edildi. 1990-1994 yıllarında Sovyetler Birliği'ni ve Rusya Federasyonu'nu, sonra ise 2008 yılına kadar Kırgızistan Cumhuriyeti'ni büyükelçi olarak temsil etti.

Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanının film çekimleri için gittiği Rusya'nın Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da 16 Mayıs 2008'de rahatsızlandı ve böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için Almanya'ya getirildi. Almanya'nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord'da tedavi gören Cengiz Aytmatov, komaya girdi.10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg'de hayatını yitirdi.

Cengiz Aytmatov Kitapları - Eserleri

  • Beyaz Gemi
  • Toprak Ana
  • Gün Olur Asra Bedel
  • Cemile
  • İlk Öğretmenim
  • Cemile - Sultanmurat

  • Elveda Gülsarı
  • Yıldırım Sesli Manasçı - Yüzyüze - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
  • Dişi Kurdun Rüyaları
  • Çocukluğum
  • Ebedi Gelin
  • Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu - Deve Gözü
  • Cengiz Han'a Küsen Bulut

  • Sultanmurat
  • Selvi Boylum Al Yazmalım
  • Kassandra Damgası
  • Elveda Gülsarı / Yüzyüze / Cemile / Oğulla Görüşme / Askerin Oğlu
  • Şafak Sancısı
  • Sokrat'ı Anma Gecesi
  • Al Yazmalım, Selvi Boylum - Erken Gelen Turnalar - Fuji Yama - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek

  • Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim
  • Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu
  • Yüz Yüze / Oğulla Görüşme / Deve Gözü / Askerin Oğlu
  • Fuji-Yama
  • Yıldırım Sesli Manasçı - Kızıl Elma - Beyaz Yağmur - Baydamtal Irmağı’nda
  • İlk Turnalar - Fuji Yama
  • Kader Ağı (Kıyamat)

  • Cemile - Deve Gözü - Selvi Boylum
  • Deve Gözü
  • Yüzyüze
  • Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
  • Kızıl Elma - Oğulla Buluşma
  • Yıldırım Sesli Manasçı - Asker Çocuğu - Beyaz Yağmur
  • Cemile - Öğretmen Duyşen

  • Hekayələr
  • Kuz Başındaki Avcının Çığlığı
  • Bütün Eserleri: 2
  • Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri
  • Time to Speak
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Yüz Yüze - Oğulla Görüşme

  • Gülsarı / Yüz Yüze

Cengiz Aytmatov Alıntıları - Sözleri

  • Bir erkek, bir adam ol oğlum.Nerede olursan ol, erkek ol, mert bir erkek olarak kal! (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu)
  • İnsana korku veren bazı sözler vardır. "Artık hiçbir zaman!" gibi. Böyle sözlerden sonra söyleyecek bir şey kalmaz. (Elveda Gülsarı / Yüzyüze / Cemile / Oğulla Görüşme / Askerin Oğlu)
  • Biraz daha; birkaç dakika daha yaşatmak istiyordu onu gönlünde. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • Gün gelir, ağacın kendisi değil, gövdesi bile işe yarar. (Yüz Yüze / Oğulla Görüşme / Deve Gözü / Askerin Oğlu)
  • Gözünün bütün yaşlarını dökerek ağlamak istiyordu, ağlayamıyordu. (Yıldırım Sesli Manasçı - Yüzyüze - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
  • “Yalnız çalışmak için mi yaşar insan?” (İlk Turnalar - Fuji Yama)

  • 20. yüzyıl insanlığın iki büyük dünya savaşına ve türlü kan döküşlere, nükleer felaket ve depremlere, uzayı ele geçirme ve bilimsel teknik uçuşlara tanıklık etmekle kalmadı. Bununla birlikte nice bin yılların, nesillerinin eleğinden geçip seçilmiş manevi zenginliğin, en önemlisi inanç değerlerinin düşmesine; hayatı çürümekten, bozulmaktan koruyangelen yüce sevgi duygusunun basitleşmesine, yok edici edep dışı davranışların mizahı haline gelip zayıf düşmesine yol açtı. Bence bu, insanlık için nükleer savaştan sonra en tehlikeli beladır. (Kuz Başındaki Avcının Çığlığı)
  • "Seviyordu ama özlemiyordu , yanındayım diyordu ama uzaktaydı ; sadece sözler vardı , kendisi yoktu." (Selvi Boylum Al Yazmalım)
  • Talih vardır güldürür, talih vardır öldürür. (Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
  • Hayatım boyunca hep seni özledim, seni düşündüm ben. Bu kadar çok beklettiğim için özür dilerim. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • Demek ki, düşünmemek unutmak demek değilmiş. (Elveda Gülsarı)
  • İnsanoğlu ömründe bir kerecik olsun vicdanıyla baş başa kalmak, yaşamın hay-huyundan uzak durmak istiyor, … (Al Yazmalım, Selvi Boylum - Erken Gelen Turnalar - Fuji Yama - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek)
  • "Uzun zamandan beri seviyorum seni.. Bilmediğim zamanlardan beri seni sevmiş, seni beklemişim ben. Ve işte geldin, seni beklediğimi biliyormuş gibi geldin! (Cemile)

  • İnsan kalbi böyledir: Onu kolayca dondurabilirsiniz ama çok zor eritir, çok zor ısıtırsınız. (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • Sanki sevginden utanç duyuyor gibisin! (Kızıl Elma - Oğulla Buluşma)
  • İnsanın kahpeliği sınır tanımaz. (Ebedi Gelin)
  • Aşk, yaratılışın hediyesi, sonsuzluğun gizli enerjisidir. (Ebedi Gelin)
  • İnsanlar ne diye böyle yaparlar, bilmem ki! İyiliğe karşılık hep kötülük, hep kötülük. Sonra yaptıklarından utansalar, pişman olsalar bari! O da yok.... (Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim)
  • İnsanın sağlığı yerindeyse, eli kolu tutuyorsa çalışmaktan daha iyi ne var yeryüzünde? (Beyaz Gemi - Toprak Ana - Deve Gözü - İlk Öğretmenim)
  • “Öyle bir bakıyordu ki sanki hem acı çekiyor hem de hayranlık duyuyordu Cemile’ye ve mutlulukla acıyı aynı anda yaşıyordu bakışlarında.” (Cemile - Öğretmen Duyşen)