Görme Biçimleri - John Berger Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Görme Biçimleri kimin eseri? Görme Biçimleri kitabının yazarı kimdir? Görme Biçimleri konusu ve anafikri nedir? Görme Biçimleri kitabı ne anlatıyor? Görme Biçimleri kitabının yazarı John Berger kimdir? İşte Görme Biçimleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: John Berger

Çevirmen: Yurdanur Salman

Orijinal Adı: Ways of Seeing

Yayın Evi: Metis Yayıncılık

İSBN: 9789753420839

Sayfa Sayısı: 166

Görme Biçimleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir.

Ne var ki başka bir anlamda da görme sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek bulunuruz. Bu dünyayı sözcüklerle anlatırız ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştiremez. Her akşam güneşin batışını görürüz.

Dünyanın güneşe arkasını dönmekte olduğunu biliriz. Ne var ki bu bilgi, bu açıklama gördüklerimize uymaz hiçbir zaman. Gerçeküstücü ressam Magritte "Düşlerin Anahtarı" adlı resminde sözcüklerle nesneler arasında her zaman var olan bu uçurumu yorumlamıştır. 

(Ön Kapak)

Görme Biçimleri Alıntıları - Sözleri

  • Bakmak bir seçme edimidir.
  • Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler.
  • Kişisel mutluluk peşinde koşmak, evrensel olarak herkesçe kabul edilmiş bir haktır. Oysa günümüzdeki toplumsal koşullar bireyin kendisini güçsüz hissetmesine yol açıyor. Birey, içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki çelişkiyi her gün yeniden yaşıyor. O zaman da ya bu çelişkinin iyice bilincine vararak, başka şeylerle birlikte anamalcı düzeni devirerek tam demokrasiyi gerçekleştirme yolunda siyasal kavgaya katılıyor ya da kendi güçsüzlük duygusuyla beslenen kıskançlık duygusunun pençesinde hiç bitmeyen düşlere kapılarak yaşıyor.
  • Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler.
  • Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir, insanlar da öyle.
  • İlk soyunma anındaki sıradanlığa gereksinme duyarız çünkü bu sıradanlık bizi gerçeğe indirger. Aslında bundan da öte bir şey yapar. Cinselliğin tartışılmaz, atalardan gelme mekanizmasını taşıyan bu gerçeklik cinselliğin herkesçe paylaşılma özelliğini de birlikte getirir.
  • Kıskanılmanın getirdiği bu mutluluk da çekicilik yaratır.
  • Çıplak olmak, insanın kendisi olmasıdır.
  • Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir, insanlar da öyle…
  • Bakmak bir seçme edimidir. Bu edimin sonucu olarak gördüğümüz nesne her zaman elimizle dokunabileceğimiz bir nesne anlamında olmasa da ulaşabileceğimiz bir alana getirilmiş olur.
  • Bir doğa resmi “gördüğümüzde” kendimizi onun içine koyarız. Geçmişte yapılmış sanata “bakıyorsak” o zaman kendimizi tarihin içine koymuş oluruz. Bu sanatı görmemiz engellendiğinde aslında bizim olan tarihten yoksun bırakılmış oluruz. Bu yoksunluktan kim yarar sağlar? Sonuçta geçmişin sanatı, mutlu azınlığın kendine bir tarih yaratmaya çabalamasından dolayı bulandırılmaktadır. Bu tarih, geriye bakıldığında yönetici sınıfların oynadığı tarihsel rolü haklı gösterebilir. Böyle bir haklı çıkarmanın çağdaş dilde hiçbir anlamı yoktur. Bundan ötürü ister istemez bulandırıcıdır.
  • Bir şeyi gördükten hemen sonra, aynı zamanda kendimizin görülebileceğini de fark ederiz. Karşımızdakinin gözleri bizimkilerle birleşerek görünenler dünyasının bir parçası olduğumuza bütünüyle inandırır bizi.
  • Seven birisi için sevgiliyi görmenin hiçbir sözcük ya da kucaklayışla karşılaştırılamayacak bir bütünlüğü vardır; bu bütünlük, geçici olarak, ancak sevişmeyle sağlanabilir.
  • Kadın hiç durmadan kendini seyretmek zorundadır. Hemen hemen her zaman kendi imgesiyle dolaşır. Bir oda da yürürken ya da babasının ölüsünün başucunda ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken görür. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona.
  • Bütün reklamlar huzursuzluk duygusunu işler. Her şey paraya dayanır; parayı ele geçirmek huzursuzluğu yenmek demektir.

Görme Biçimleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Sanat sanat için değil, toplum için değil, benim satın almam içindir.: 'Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir.' Böyle başlıyor kitap. 3 denemede sadece imgelerin kullanıldığı, toplam 7 denemeden oluşuyor. Bir okur arkadaş okumaya başladığımda mesaj atmış. 'Berger okumak bir ayrıcalıktır.' diye, gerçekten de hissettim. Sanat eserlerinin bu kadar yoruma açık olması inanılmaz bir güzellik. Onu da imgeleri görme biçimiz sağlıyor. Bir imge yeniden üretilmiş görünüm. Ve o imgeyi algılayışımız bizim görme biçimimize bağlı. Ve görme biçimimizi de etkileyen düşünsel, yazınsal, fiziksel, hormonal bir çok etken var; bundandır ki imgenin kişilerde bıraktığı etkiler çeşit çeşit. Bir denemede hiçbir çözüme ulaşamamış kadının toplum içindeki yerine yağlıboya tablolar üzerinden değiniyor. Çarpıcı tespitleri var cinsiyetle ilgili. 'Kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendini gözlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona.' Doğru değil mi? Ya döngüsel bir sürece girmiyoruz mu böylece seyredene seyirlik görünerek ve erkeklerin buna göre tutum almasıyla? Kadın kendi içinde 'kendisine nasıl davranılmasını istediğini' gösteren zihniyete boyun eğerek, düzenlemeler yapıyor ve sanata da yansıyor. Çıplaklık içeren yağlıboya tabloların bir seçkisini sunmuş ve ideal seyircinin her zaman erkek olması kabul edildiğini varsayarak çıkarımlarda bulunmuş. Ve bizim gibi 'doğulu'ların alışmadığı bir biçimde Avrupa sanatından örnekleri 'suçluyor'. Bir diğer konu başlığı kitapta kullanıldığı gibi 'sahibolma'. Yağlıboya resimdeki nesnelere sahibolma'nın en temel içgüdülerimizden birine 'mülk aşkına' hizmet ettiğini savunuyor. Sahibinin zenginliğini vurguluyor eser. 'Kapitalin toplumsal ilişkilerde yaptığı etkiyi, yağlıboya resim görünürlerde yapmıştır.' diyerek sanatın başka boyutuna ışık tutuyor. Tabii ki genelleyerek ulaşılabilir sonuçlar bunlar. kitap/yeni-e-dergisi-sayi-19--109973 'nde (Dediklerine göre edebiyat, estetik, eylem, emek, epik, evrim, ekoloji, enternasyonel, evrensel için bir E) yer alan 'Sanat Nasıl Plastik Oldu?' başlıklı, tüketmemize engel değil de (hangi çılgın yapabilir bunu?), en azından tüketirken biraz pişman eden bir yazı okudum. Onda da plastikle sanatın nasıl birleşip satılabilir hale geldiğinden dem vurmuş. Sanatın tüketilebilir hale gelmesinden, daha doğrusu 'benim mülkiyetimde olmalı' kısmına Berger'in bakış açısıyla yaklaşmış. Ve son konu başlığı ise 'reklam imgeleri'. Biliyorsunuz abartılı bir şekilde reklamlara maruz kalıyoruz, kitlesel iletişim araçlarıyla, toplu taşımada, görsel yerleştirmelerde pıt pıt  pıtırdıyor bu imgecikler. Reklamları savunanlar alıcının seçme özgürlüğü ve üreticinin girişim özgürlüğünden bahsediyorlar, ama sattıklarıyla sundukları eşit olmadığından bu sav sönük kalıyor. 'REKLAM İMGESİ ALICIDAN ASLINDA ONUN KENDİSİNE KARŞI DUYDUĞU SEVGİYİ ÇALAR; SONRA DA BU SEVGİYİ ONA, ALACAĞI ÜRÜNÜN FİYATINA YENİDEN SATAR.' O parfümü alınca, karşı cins peşinizde köpek olmuyor; o arabayı alıp özgürce sürünce, patronunuz bu pazartesi gelme demiyor; o yapay gıdayı yiyince de pantolonunuz bollaşmıyor. Umut satıyor, gelecek satıyor, ama biz sadece parayla alınabilir kısmını alabiliyoruz, yani hiçbir şey. Asıl soru şu bence: Niye bildiğimiz halde devam ediyoruz para saçmaya? Belgeseli var okumaya üşenenler için, izleyip kendinize bir iyilik yapabilirsiniz. (Nesrin A.)

Görme Biçimleri Öncelikle John Berger den bahsetmek isterim. Mesleğine ressam olarak başlamış ve daha sonra sanat eleştirmenliğine dönüşümüs. 2017 de 90 yaşında hayata gözlerini yummuş. Kitabın kapağındaki "Düşlerin Anahtarı" adlı resimden başlamak istiyorum anlatmaya (daha iyi görebilmeniz için ikinci resme koydum). Resimdeki atın altında kapı, saatin altında rüzgar, sùrahinin altında kuş, valizin altında ise valiz yazıyor. Yani esneler ve sözcükler arasıdaki uçurum anlatılıyor. Kitabın ilk cümlesi ise şu şekilde "Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir... Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler." Kitapta karşımıza çıkan çok önemli bir kavram ise "imge". Kitaptaki tanımıyla imge "yeniden üretilmiş görünümdür". Yani bir sanat eserine hatta bir fotoğrafa baktığımızda zihnimizde bir imge canlanıyor ve aslında bu imge canlandırdığı şeyden daha kalıcı oluyor. Daha basitçe şöyle düşünülebilir sanırım; bir sanat eserine baktığımızda o eseri ve detaylarını unutabilir ama hissettirdiklerini unutmayız. Başka ve daha güzel bir örneği ise kitaptan vereyim. Öncelikle gönderiyi kaldırarak 3. resme bakın. Van Gogh'un ekin tarlası ve kuşlar eseri. Tipik Van Gogh çizgileri, huzurlu bir manzara vs şeklinde yorumlanabilir değil mi? Şimdi ise 4. resme geçin. Altta yazan "Bu Van Gogh'un kendini öldürmeden önce yaptığı son resimdir." sözünü okudunuz. Eklenen bu sözün imgeyi nasıl değiştirdiğini fark ettiniz mi? Yani yukarıda dediğimiz gibi yeniden canlandırıldı. İmge sözü aydınlattı. Kitap (her ne kadar içinde bazı kuramlar bulunsa da) 7 tane denemeden oluşuyor diyebiliriz. Bunların bazıları tamamen resim bazıları ise yazı ve resim karışık şekilde. Sadece resim olan kısımlarda bizi anlattıkları üzerinde düşünmeye sevk ediyor. Bu yüzden bu kitabın yarısı resim hemen biter gibi düşünmeyin. Kitabın farklı bölümlerinde farklı konulara değinilmiş, özellikle sanat eserlerinde kadın konusunun bulunduğu bölümü ben çok sevdim. En son bölümde ise daha güncel bir konu olan reklamlardan bahsetmiş. Güzel sosyolojik tespitlere yer verilmiş. Aslında belki bildiğimiz şeyler olsa da anlatılış şekli ve resimlerle desteklenişi çok özgün bir hava katıyor. Kitap aslında genelde tam tersi olsa da aynı isimli BBC belgeselindeki bazı önemli noktaların yazıya geçirilmesinden oluşuyor. YouTube dan izleyebilirsiniz. Kısacası ben çok severek okudum ancak sanırım çeviriden kaynaklı bazı yerleri anlamakta zorlandım. Buna rağmen önereceğim bir kitap oldu. Sizde alıp okuyarak görme biçimlerinizi geliştirebilir, farklı bir bakış açısı kazanabilirsiniz. #görmebiçimleri #johnberger (Beyza Nur Özdemir)

Bu kitabı üniversitedeki hocamın önerisi ile aldım. Çok farklı bir tarzda kitap. İlk defa bu tarzda bir kitabı okudum. Açıkçası çok etkilendim. Farklı bir bakış açım oluştu. Sanatseverlerin daha çok sevip, ilgi duracağına eminim. Yazarın kalemi harika idi. (sezinokuyor)

Kitabın Yazarı John Berger Kimdir?

1926'da Londra'da doğdu. İngilizce yazan en etkili sanat eleştirmenlerinden biri olan Berger, ayrıca senaryo yazarı, romancı ve belgesel yazarı olarak da tanınıyor.

İlk romanı 1958'de yayımlanan "Zamanımızın Bir Ressamı"dır. Romanı "G." İle 1972 yılında Booker ödülünü almıştır.

Metis Yayınları yazarın klasikleşmiş yapıtı Görme Biçimleri'nin (1986) yanı sıra, Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı (1988), Düğüne (1997), Alain Tanner ile birlikte yazdığı 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus (1997), Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar (1999) ve Fotokopiler (1999) adlı kitaplarıyla, özellikle görsellik üzerine denemelerini bir araya getiren O Ana Adanmış (1988) adlı seçkisini yayımlamıştır. Berger'ın son romanı Kral ise 2001 yılında Müge Gürsoy Sökmen çevirisiyle yayımlandı.

John Berger Kitapları - Eserleri

  • Görme Biçimleri
  • Hoşbeş
  • Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü
  • A'dan X'e
  • Uçuşan Etekler
  • Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar

  • Bir Fotoğrafı Anlamak
  • Sanatla Direniş
  • Düğüne
  • Portreler
  • G.
  • Yedinci Adam
  • Duman

  • Buluştuğumuz Yer Burası
  • Bento'nun Eskiz Defteri
  • Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı
  • Kıymetini Bil Herşeyin
  • Hayvanlara Niçin Bakarız?
  • Kral
  • O Ana Adanmış

  • Manzaralar
  • Fotokopiler
  • Domuz Toprak
  • Gökyüzü Mavi Siyah - Bütün Şiirleri
  • Sanat ve Devrim
  • İstanbul’dan Gelen Telefon
  • Bir Zamanlar Europa'da

  • Leylak ve Bayrak
  • Görme Duyusu
  • Şiirin Saati
  • Zamanımızın Bir Ressamı
  • Clive’ın Koğuşu
  • Bologna'nın Kırmızı Tenteleri
  • 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus

John Berger Alıntıları - Sözleri

  • Delilik, benliğe kapatılmış devrimci özgürlüktür. (Görme Duyusu)
  • Bir yalan hakikat sayılırsa, gerçek hakikat sahte olanı doğrudan teatral bir ha kikate çevirir. (Görme Duyusu)
  • Sevilen insan sokaktan geçerken ya da yüzünü yıkarken görülen insanla aynı değildir. (O Ana Adanmış)
  • Ölülere yakılan ağıtlar ölmekle kaybettikleri umutlaradır aslında. (Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü)
  • Geleceği görmek için geriye gidiyorum. (Bir Fotoğrafı Anlamak)
  • Fotoğraflar belirli bir durumda hayata geçirilen insansal bir seçimin tanığıdır. (Bir Fotoğrafı Anlamak)

  • “Zorunluluk hem tragedya hem de komedya üretir. Öptüğünüz ya da kafanızı çarptığınız şeydir.” (Sanatla Direniş)
  • Soyut sanata gelinceye kadar insan bedeni her anıtsal heykele konu olmuştur. Dolayısıyla, sembolizmle yüklenmiş ve idealize etmenin birçok değişik biçimine girmiştir. Oysa bugün, insan bedeni tek ve kaçınılmaz konu değildir. Bugün bir sanatçı, bedene özgü nitelikler ilgisini çektiğinden ötürü insan bedenini seçebilir. (Sanat ve Devrim)
  • Vedalaşmayla buluşma ne kadar da yakındır birbirine! (O Ana Adanmış)
  • Kapitalist üretim tarzı kadar sürekli ve kapsayıcı bir biçimde geleneği parçalayan, geçmişi gereksiz kılan ve yadsıyan başka hiçbir şey yoktur. Brecht’in dediği gibi “Radikal olan, komünizm değil kapitalizmdir.” (O Ana Adanmış)
  • Bugün resim yapmak, yaygın bir ihtiyaca cevap veren bir direniş eylemidir ve umutlanmayı teşvik edebilir. (Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar)
  • NASIL OLUYOR DA hâlâ yaşıyorum? (Kıymetini Bil Herşeyin)
  • Hikayelerimizin bizi ele geçirme tehlikesi olduğunu bilsek, başka türlü yazar mıydık acaba? Sanmıyorum. (Hoşbeş)

  • 'Solcu'ların bazı teorileri kolaylıkla aşırı basit olarak eleştirilebilir. Mühendis-sanatçı, sanatçı türlerinden yalnızca biridir, filozof-sanatçılar da vardır. Sanat eseriyle makine ürünü de kesin olarak aynı şeyler değildir. Gene de, makineyi gözlerinde bu denli büyütmüş olmaları, bağlantıları içinde görülürse kolayca anlaşılabilir; sanayileşme fikri lirik bir güç kazanmıştı, çünkü, sanki bu fikir sayesinde tarihin bütün bir evresi, acılarıyla, sıkıntılarıyla yaşanacak yerde atılabilecekti. Aynı liriklik Lenin'in ünlü, 'komünizm demek, elektrik enerjisi artı Sovyetler demektir' sloganında da alttan alta saklıdır. (Sanat ve Devrim)
  • Kalbin gecikmelere tahammülü yoktur, inancını yitirmişçesine perişan olur. (Kıymetini Bil Herşeyin)
  • Yorulunca sessizliği ararız, ama sessizlikten de korkarız, boş tiyatrolardan korkan oyuncular gibi. (Düğüne)
  • "Bir resim cansızsa, bunun nedeni ressamın mo­deline bir işbirliğinin başlaması için yeteri kadar yaklaşmaya cesaret edememesidir." (Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar)
  • Kelimeler konuşan kişiyi ayakta tutarlar,  düşüşler ancak konuşmaların yokluğunda ortaya çıkar. (Şiirin Saati)
  • Roland Barthes fotoğrafla ölüm arasındaki gizli anlaşmayı keskin bir dille ifade etti; her ikisi de zamanı durdurur, her ikisi de öldürücü bir darbe indirir. Senin sorun başka türlü. Geçmiş ve gelecek donar da, şimdiki zaman sonsuza dek sürerse ne olur? Saatsiz bir mutfağın sessizliğinde neler yaşanır? (Bir Fotoğrafı Anlamak)
  • Çıplak doğan kalbimin ilk kundağı ninnilerdi. Ardından kendi kendine şiir giydi giysi diye. Bir gömlek gibi taşıdım sırtımda okuduğum şiirleri. Yarım yüzyıl yaşadım böyle Sandalye sırtındaki gömleğimden karşılaşana dek o sözsüzlükte. Öğrendim ki bu gece yıllar boyu kalbimin ezberlediği bekleyişimmiş seni. (Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü)