Gönül Gibi - Suat Derviş Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Gönül Gibi kimin eseri? Gönül Gibi kitabının yazarı kimdir? Gönül Gibi konusu ve anafikri nedir? Gönül Gibi kitabı ne anlatıyor? Gönül Gibi PDF indirme linki var mı? Gönül Gibi kitabının yazarı Suat Derviş kimdir? İşte Gönül Gibi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Suat Derviş
Yayın Evi: İthaki Yayınları
İSBN: 9786053755142
Sayfa Sayısı: 192
Gönül Gibi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İthaki Yayınları, Suat Derviş'in tüm yapıtlarını yayımlamaya devam ediyor. Ocak 2016'nın kitabı Gönül Gibi. Toplumcu gerçekçi romanlarıyla daha yakından tanıdığımız Suat Derviş, bu kez gençlik dönemine ait melankolik bir aşk hikâyesiyle karşımızda. Yurtdışına kadar uzanan bu hikâyenin kahramanları, kendi önyargılarının, çaresizliklerinin, kendilerine dair bilgilerinin ve bilgisizliklerinin kurbanı olarak karanlık bir dünyada sürükleniyorlar.
Kendi döneminde çok daha geniş bir okuyucu çevresine seslenme isteğiyle kaleme alınan Gönül Gibi, daha sonraları Fosforlu Cevriye'yi yazacak olan Suat Derviş'in romancılığının hangi yollardan geçtiğini göstermesi açısından da önem taşıyor.
Gönül Gibi Alıntıları - Sözleri
- Sevda gülünç olur mu?
- Siz birden bütün hissiyatını, çocuk kahkahaları ve cehennem gözlerinizdeki manayı da bir melek bakışıyla gizleyen mükemmler bir sanatkarsınız.
- Yüreğimdeki bu ızdırapla dudaklarımdaki bu kahkahalar nedir?
- Çocuğum, sende kalpten daha kuvvetli bir beyin, duygudan daha kuvvetli bir muhakeme vardır. Cok muhakeme eden sevemez ki, sen...
- Onun yanında, hassas, hayalperest, saf bir kadıncıktan başka bir şey değildim.
- O benim beynimin dostu, benliğimin üstadı!
- Mantığın fevkinde, dostluğun, düşmanlığın fevkinde olan bu kudretli his nedir?
- Yalnız artık gözlerimi kapayarak hayatımı bir başkasına emniyet edecek yaşı çoktan geçtim.
- İnsan sevdiği bir mevcut için ya her şeyi olmak ya da hiçbir şeyi olmamak istiyor...
- Niçin onun tarafından beğenilmek ve beğenilmemek ihtimalinden korktum?
- Benim için bir azap, bir ızdırap, bir felaketten başka bir şey olmadığı halde onu seviyordum.
- Fakat duyguyu anlamak için baş zekâsına değil gönül zekasını ihtiyaç vardır.
- Güzel serin bir menbaadan tatlı bir su içip hararetini teskin ettikten sonra bir bardak kuyu suyu içen adam, ne hissederse ben de bugün tanıdığım erkekler karşısında aynı hisle mütehassisim, insan beğenmediğini sevebilir mi?
- Şair, büyük ve fırtınalı bir denizin karşısında kendi kendine söz söyleyen ve sesini karşı sahillere işittirmek isteyen bir çılgına benzer.
- Kalbimde bir cehennem yanarken, dünyada kopan kıyametin nazarımda ehemmiyeti yoktur.
Gönül Gibi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Suat Derviş'in kaleminden okuduğum ikinci kitap. İçerisinde eski kelimeleri oldukça sık barındırmasına rağmen keyifle okunabilecek kadar akıcı. Hatta kelimelerin bozulmadan okuyucuya ulaşması ayrı bir lezzet sunmuş. Bir kadın aşkı ve gururu arasında kalırsa ne olur? Yazar işte bu ikilem üzerine oluşturmuş eserini. Her satırında yer alan duygular içime işledi. Bir kadının gururu ve derin aşkına karşı içinde bulunduğu çaresiz savaş oldukça iyi ele alınmış. Yine de her şeye rağmen Süheyla'nın bu denli kendine eziyet etmesi beni üzdü. Duyguların ve suçlamaların dile getirilmesi ve gerekiyorsa o zaman vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Okuduğuma memnun olduğum kitaplardan biri, tavsiyemdir. (Ece Tecimer)
#Okudukbitti #GönülGibi #SuatDerviş ️ “ Çok sevdiği sultanının kalbine yalnız başına sahip olmadığı için, kendini sevmeyen vefasız sultanını, affetmediği, affedemediği ve affedemeyeceği için ölmüş. ” Yine mükemmel karakterize edilmiş bir kahraman “ Süheyla “ Süheyla genç yaşta kocasını kaybetmiş dul bir kadındır. Bir müddet sonra, daha önceden de tanış olduğu Mithat’a aşık olur. Duygularını açıklamaya çalıştığı bir akşam Mithat’ı bir başka kadınla görür ve bu üzüntüyle yurt dışına gitmeye karar verir. Aklı ve kalbi arasında kalan Süheyla aklını dinler. Ram her şeyi unuttum derken Mithat karşısına çıkar ️ Sonra ne mi olurBurası kitabın kendinde saklı artık Suat Derviş yine kişilik analizlerindeki mükemmelliğini konuşturmuş. Her kahramanın haliyeti ruhiyesini büyük ustalıkla kaleme dökmüş. Konu basit gibi görünse de kalem çok sağlam. Kitabın adı olan Gönül Gibi ile kitabın alakası ne diye soranlara ise kitabın en güzel yeri gönül gibi (İbrahim Purtaş)
Gönül Gibi PDF indirme linki var mı?
Suat Derviş - Gönül Gibi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gönül Gibi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Suat Derviş Kimdir?
Suat Derviş (d. 1903, İstanbul - ö. 23 Temmuz 1972, İstanbul), Türk gazeteci, yazar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan Suat Derviş Hanım, ülkenin öncü gazetecilerinden biri ve döneminin en üretken yazarlarındandır..
Otuza yakın roman, pek çok hikaye, makale, eleştiri ve çeviriler yayımlanan Suat Derviş’in en bilinen eseri Fosforlu Cevriye’dir. Eseleri yabancı dillere çevrilen ilk Türk yazarlardandır. Adı, toplumcu gerçekçilik ile birlikte anılır.
Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci, ilk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliği'nin kurucusudur. Kadın hakları, demokrası alanlarında mücadele etmiş bir aktivisttir.
Hayatı
Gençliği
1903 yılında İstanbul'un Moda semtinde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu idi. Ailesi ona Hatice Suat adını koydu ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçti. Babası, Darülfünûn’un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid’in mabeyncilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır. Osmanlı'da Telefon İdaresi'nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardan Hamiyet Hanım’ın kardeşidir.
Çocukluk çağında evde özel eğitim görüp Fransızca ve Almanca öğrendi.Eğitimine Kadıköy Numune Rüştüyesi’ne, ardından Bilgi Yurdu’na devam etti. Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duydu. Hezeyan başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet 1918’de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu, onun yayımlanan ilk eseridir. Henüz çocuk yaşta olan Suat Derviş edebiyat dünyasına Mehmet Rauf tarafından “hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi" olarak tanıtıldı.
Bu yıllarda Nazım Hikmet ile arkadaşlığının şairin ona duyduğu tek taraflı bir aşka dönüştüğü iddia edilir.Şair Nazım Hikmet, 1920’de Gölgesi adlı şiirini Suat Derviş’e ithafen yazmıştır.
İlk eserleri
Suat Derviş’in ilk romanı olan Kara Kitap 1921 yılında basıldı. Edebiyat dünyasında hayret ve şaşkınlıkla karşılanan bu eserde ölüme mahkum güzel ve hassas bir genç kızın son nefesine kadarki yaşama arzusunu belirten iç seslerini ve duygularını anlattı. 1923’de yazdığı Hiç Biri romanını, Ne Ses Ne bir Nefes (1923), Bir Buhran Gecesi (1924), Fatma'nın Günahı (1924), Gönül Gibi (1928) ve Latin harfleri ile yazdığı ilk eser olan Emine(1931) romanları izledi. Bu romanlarında İstanbul’un üst düzey yaşamından kesitler sundu; ilişkileri anlattı; kadının toplumsal konumunu özgürlük talebini irdeledi. 1925’te ilk hikayeleri Almanca’ya çevrildi.
İlk gazetecilik deneyimleri
Derviş, ilk romanı yayımlandığı sırada Alemdar gazetesinde çalışmaktaydı. 1922'de Ankara hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul'a gelen Refet Bey’le ilk röportajı Alemdar gazetesi için yaptı.
Bir süre sonra Alemdar’dan ayrılıp İkdam’a geçti ve gazetede bir kadın sayfası hazırlayacak bu konuda öncü oldu.
Berlin yılları
1927’da konservatuar eğitimi için kardeşi Hamiyet Hanım ile birlikte Almanya'ya gönderildi; Berlin’de Sternisches Konservatuvarı’nda piyano dersleri aldı. Bir süre sonra ailesinden habersiz Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Faşizmin yükselmesine tanıklık ettiği Almanya’da öğrenciliği sırasında gazete ve dergilerde çalıştı. Yazıları çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinden siyasi gazetelere kadar pek çok yayın organında yayımlandı. 1932’de babasının ölümü üzerine fakülteden mezun olmadan Türkiye'ye döndü.
Yurda dönüş ve 1930’lu yıllar
Yurda döndükten sonra Babıali’nin başarılı muhabirleri arasına girdi; İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’da çıkan pek çok gazetede yazılar yayımladı. Bir yandan da roman tefrika etmeyi sürdürdü. Onu Bekliyorum (1934), Onları Ben Öldürdüm (1935), Baba Oğul (1936) romanları çeşitli gazetelerde tefrika edildi.
Resimli Ay’da çalışmaya başlaması ile solcu basın dünyasına adım attı. 1936 yılında Son Posta gazetesinde çalışırken Montreeux Konferansı'nı izlemeye gitmesi ona yurtdışına giden ilk kadın gazeteci unvanını getirdi.
1936 yılından itibaren çalışmaya başladığı Tan gazetesinde kadın sorunlarına değindi ve dış siyaset olayları ile ilgili haberler yaptı. Bu gazetede çalıştığı dönemde Sovyetler Birliği’ne yaptığı gezi, düşünce dünyasını etkiledi.Dönüşünde yayımladığı röportaj dizisi, "kıpkızıl komünist" olarak damgalanmasına ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmasına neden oldu.
Gezinin yapıldığı 1937’de tefrika edilen Bu Roman Olan Şeylerin Romanı görüşlerindeki değişimi yansıtır. Gazetelerde nazizme, faşizmin yükselişine ve adaletsizliğe karşı yazılar yayımlarken romanlarında köşklerde yaşanan aşkları, yemek ziyafetleri ve davetleri yazmayı reddeden yazar, artık toplumcu- gerçekçi bir edebiyat anlayışına yönelmiştir. 1938’de Bir İstanbul Gecesi tefrika edildi, 1939’da "Hiç romanı yayımlandı.
Politik yaşamı ve mahkumiyeti
Suat Derviş’in sol görüşleri, kısa süren ilk üç evliliğinin (Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilik ile pekişti. Baraner ve Derviş’i bir araya getiren, partinin talebi doğrultusunda çıkarttıkları "Yeni Edebiyat Dergisi" olmuştu. Çift, Türkiye'de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan dergiyi 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında yirmialtı sayı yayımladı. Derviş, dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo gibi genç yazar ve şairlerin tanınmasına yardımcı oldu.
1944’te Zeynep İçin romanını yazdı. Aynı yıl Biz Üç Kardeşiz, Fosforlu Cevriye, Çılgın Gibi” romanları gazetelerde tefrika edildi.
"Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum?" adlı incelemesinin 1944’te yayımlanmasından sonra gazeteci kimliği ile hiçbir yerde iş bulamayan Suat Derviş, gerçek ismi olan “Hatice Saadet Baraner” yerine takma adla yazılar yazmaya başladı. Aynı yıl TKP Soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner ile birlikte tutuklandı. Sorgu sırasında çocuğunu düşüren yazar, Reşat Fuat Baraner'i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi'ne katıldığı gerekçesiyle yargılandı, 8 ay tutuklu kaldı.
Hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntı çekti.. Geçimini sağlamak için Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler ve editörlük yaptı. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazdı. 1947’de "Büyük Ateş ", 1950’de "Yaprak Kıpırdamasın " romanları tefrika edildi.
Paris yılları
1951’de tekrar tutuklanan eşinin 1953’de yargılanmaya başlaması üzerine kendisinin de tekrar tutuklanma olasılığına karşılık ülkeden ayrıldı; İsveç'teki ablasının yanına yerleşti. Avrupa’da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayımladı; kendisini yurtdışında tanıtacak kitapları kaleme aldı.
Zeynep İçin romanını Ankara Mahpusu adıyla yeniden yazdı. Romanı, ablası Hamiyet Hanım Fransızca'ya çevirdi. 1957’de Le Prisonnier d’Ankara adıyla yayımlanan eser on sekiz dile çevrildi ve o kadar beğenildi ki eleştirmenler tarafından Ivo Andriç’in Drina Köprüsü’nden bile daha iyi bulundu.Daha önce yayınlatamadığı Çılgın Gibi eserini Fransızca’ya çevirdi. Eser, Les Ombres du Yali (Yalının Gölgesi) adıyla 1958’de yayımlandı.
Yurda dönüşü
Reşat Fuat Baraner’in hapisten çıkmasının ardından 1963 yılında Türkiye’ye döndü. Bu dönemde takma isimler roman ve hikayeler, çocuk masalları yazdı, tercümeler yaptı. Aksaray’dan Bir Perihan adlı romanı 1963’te Gece Postası’nda tefrika edildi. Fosforlu Cevriye, öğrenci ayaklanmaları ve sert isyanların zirveye ulaştığı 1968'de May Yayıncılık tarafından Ankara Mahpusu ile birlikte yayımlandı.
Son yılları ve ölümü
1968 yılında eşini, 1970 yılında ise ablasını kaybetmesi onu derinden etkiledi. İki gözünde de ciddi sağlık sorunları çıkana kadar yazmaya devam etti.Moskova’da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği'nin kuruluşunda görev aldı. Derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verdi. Sürekli göz altında tutulan Şişi’deki evini devrimci gençlere açıp onları gizledi. 1971’de evi basıldı, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklandı.
Ertesi sene Fosforlu Cevriye 'yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırıldı. 23 Temmuz 1972'de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
Suat Derviş Kitapları - Eserleri
- Fosforlu Cevriye
- Ankara Mahpusu
- Çılgın Gibi
- Bir Haremağasının Hatıraları
- Kara Kitap
- İki Kadın İki Aşk
- Aksaray'dan Bir Perihan
- Hiç
- Gönül Gibi
- Şoför Mustafa
- İstanbul'un Bir Gecesi
- Kendine Tapan Kadın
- Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır
- Hiçbiri
- Behire'nin Talipleri
- Dirilen Mumya
- Beni mi?
- Sınır
- Ahmet Ferdi Bir Kış Gecesi
- Anılar Paramparça
- Alev Dudaklı Kadın
- Emine
- Onu Bekliyorum
- Yeniden Yaşayabilseydik
- Hepimiz Birbirimizin Örneğiyiz
- Fukara Ölüsü
- Fosforlu Cevriye
- Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?
Suat Derviş Alıntıları - Sözleri
- "Sen hiç tek başına, kimsenin bulunmadığı ve hiç bir aksiseda (yankı) vermeyen bir boşlukla konuştun mu?" (Kendine Tapan Kadın)
- “Alnının teri, yorgunluğun, canın pahasına kazanıp bıraktığın şeyler kime kalacak biliyor musun, tanımadığın birsürü insana.” (Beni mi?)
- Siyah istanbulin ve kırmızı fes giyen haremağaları canlı mahluklardan ziyade birer heyulayı hatırlatıyorlardı. (Bir Haremağasının Hatıraları)
- ben kimseyi sevmedim. (Kara Kitap)
- Hayat öyle güzel bir şey ki yarabbi! (Yeniden Yaşayabilseydik)
- Hiç kimse kendinden başkasını, hakiki muhabbet diye anladığımız duygularla sevemez! Sade ben değil, herkes... herkes öyle. Tahlil etmeyen, menfaatsiz, fedakâr sevgiler, şimdi bize sizin zamanınızın hikâyeleri kadar hayali geliyor. Başka asırların zevkini okşayacak tarzda yapılmış, şiirler, besteler gibi, ruhumuzda ufacık bir tesir bırakmadan, kaybolup gidiyor. (Hiçbiri)
- Yaşamak için sana ihtiyacım var. (Yeniden Yaşayabilseydik)
- “Bu gece niçin bu kadar mahzunsunuz?” “Sana bu kadar yakın ve senden bu kadar uzak olduğum için.” (Çılgın Gibi)
- Güzel serin bir menbaadan tatlı bir su içip hararetini teskin ettikten sonra bir bardak kuyu suyu içen adam, ne hissederse ben de bugün tanıdığım erkekler karşısında aynı hisle mütehassisim, insan beğenmediğini sevebilir mi? (Gönül Gibi)
- Sahiden bir daha gelmeyecek mi ? (Şoför Mustafa)
- Bizi çirkinleştiren veya utandıran şeyleri düşünmemek en hayırlısı değil miydi? (Aksaray'dan Bir Perihan)
- -Niye güldün? -Ağlamamak için! (Hiç)
- Bazen müellif ne kadar az eserine benziyor. (Anılar Paramparça)
- O, kendisini herkesten kıskanıyordu. Kendisini kimseye layık görmüyordu. Kendisine aşkla arzuyla yaklaşan insanlardan nefret ediyordu. Kendilerini onun aşkına layık gören bu küstahlari tokatlamak istiyordu. (Kendine Tapan Kadın)
- Saadeti dünyanın her kıtasında, her eğlencesinde, her hissesinde aradım. Ve nihayet onu evimde buldum. (Beni mi?)
- Kalbimde bir cehennem yanarken, dünyada kopan kıyametin nazarımda ehemmiyeti yoktur. (Gönül Gibi)
- Ben aşk olmasa yaşanabileceğini dahi kabul etmiyorum. (Sınır)
- Gideceği yolu düşündükçe çarmıhını sırtında taşıyan bir İsa gibi bütün vücudu dehşetle titriyor ve dizleri hemen orada bükülüp kıvrılacak gibi adeta kesiliyor. (Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır)
- Sen de bana onlar gibi kötü olma. Sen beni anla. (Yeniden Yaşayabilseydik)
- Hiçbir saadet pürüzsüz olamaz. (Bir Haremağasının Hatıraları)