diorex
Dedas

Gençlik ve Edebiyat Hatıraları - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Gençlik ve Edebiyat Hatıraları kimin eseri? Gençlik ve Edebiyat Hatıraları kitabının yazarı kimdir? Gençlik ve Edebiyat Hatıraları konusu ve anafikri nedir? Gençlik ve Edebiyat Hatıraları kitabı ne anlatıyor? Gençlik ve Edebiyat Hatıraları kitabının yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu kimdir? İşte Gençlik ve Edebiyat Hatıraları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.03.2022 18:00
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yayın Evi: İletişim Yayınevi

İSBN: 9789754700565

Sayfa Sayısı: 284

Gençlik ve Edebiyat Hatıraları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslüp özellikleri bakımından Yakup Kadri'nin 1910'dan 1974'e dek verdiği eserler Türkçe'nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri'nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı,1920'lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyoloik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-Ati'den yetişmiş ama bunu izleyen elli yılboyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreler romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş biryazar olan Karaosmanoğlu'nun eserleri, hala tüketilememiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir 'panorama'dır.

(Tanıtım Bülteninden)

Gençlik ve Edebiyat Hatıraları Alıntıları - Sözleri

  • "Mesela bence bir yazı güzeldir, tesirlidir, ne vakit ki kalbimde sessiz duran bir takım hisleri dile getirir ve yazarın iç alemiyle benim iç alemim arasında bir kavuşmaya yol açar. O yazar çoğu zaman hiç tanımadığım, görmediğim hatta başka memleketten, başka çağdan bir kimsedir. Nasıl olur da coğrafi sınırların ve tarihi uzaklıkların ötesinden gelip beni bulmuştur ve benimle kırk yıllık dostummuş gibi içli dışlı konuşmak imkanına yol açmıştır? İşte bunun sırrı yazı sanatı dediğimiz 'meleke'dedir."
  • "Tek zevkim okumak ,okumak,okumaktı."
  • "Biraz yukarıda Refik Halit için 'hayat adamı' demiştim.Buna karşılık kendime de bir 'kitap adamı' demem lazım gelir " (Yakup Kadri)
  • Abdülhak Şinasi'ye dönüp şu sözü söylemişti: «Azizim Şinasi Bey, sizin ağzınızdan hiç 'sen' hitabı çıktığı vaki değil midir ? Görüyorum, küçük kardeşinize bile 'siz' diye hitap ediyorsunuz» ve biraz durduktan sonra gülerek ilave etmişti: «Kuzum, siz Paris'te bulunduğunuz zaman Sen nehrine de 'Siz nehri' mi derdiniz?»
  • "Namık Kemal ona(Abdülhak Hamit Tarhan'a) yazdığı mektupların birinde şöyle başlar: 'Hâmid; sana kendi adından daha yüksek bir hitap bulamadım."
  • "Terk etti mi Leylâsını Mecnun"
  • On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru yapılmış bir edebiyat anketinde Paul Verlaine'e «Siz ki sembolizmin babasısınız; bize bu çığıra dair bir açıklamada bulunur musunuz ?» diye sormuşlardı. Bu soru karşısında Verlaine'in tepesi atmış: «Sembolizim de nedir ? Bu Almanca bir söz müdür?» demiş ve ilave etmişti: «Ben bir kuşum, ötüyorum; nasıl ki, Zola da bir öküzdür, böğürüyor.»
  • "Zulmün topu var ,güllesi var, kal'ası(kalesi)varsa, Hakkın da bükülmez kolu,dönmez yüzü vardır. Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa, Sönmez ebedî; her gecenin gündüzü vardır." (Tevfik Fikret)
  • Hâmid Bey’in çeşitli edebî konular üzerinde durmaktan kaçınır hâli öteden beri gözümden kaçmamıştır. Zira, bilirdim ki yüksek değerde en geniş ün sahibi şair, yazar ve sanatkârların çoğu kendilerine “selef” veya “üstad” tanımayı sevmezler. Tanıdıkları takdirde yaratıcılık vasıflarına gölge düşmesinden korkarlar. Hele, şu veya bu çığırın kurallarına, geleneklerine bağlı görünmeyi hiç istemezler. Çünkü, her şeyi yoktan var ettikleri kanaatindedirler.
  • "On beş on altı yaşımda tek başıma hayata atıldığım zaman ,Paul Verlaine'in Zavallı Gaspard manzumesindeki bahtsız öksüzden hiç farkım yoktu. Türlü engeller ve kaderin türlü terslikleriyle bir labirent halini almış olan yolumu kendi kendime sökmüştüm. Nereye gitmek için? Onu da bana gösteren olmamıştı. Dante'nin sık bir ormana benzettiği hayatta insanlar birer ağaç gibi ilgisiz ve duygusuzdu."
  • "Abdülhak Şinasi sanatta 'yaratma gücü' dediğimiz şeyin yoktan var etme olmadığını bilecek kadar geniş edebi kültür sahibiydi. Buna göre bir sanatçının muhayyelesi ne kadar kuvvetli olursa olsun, meydana koyacağı eserin malzemesini mutlaka hayattan almak zorunda bulunduğunu da inkâr edemezdi."
  • «-Vaktiyle üstüme saldırmayı bir yırtıcı kuş avı sanıp kahramanlık taslayanlar, şimdi birer birer yanıma sokulup gagamı okşuyorlar. Ama, ben, hala mücadelemde devam ediyorum. Kime karşı bilir misin? Kendime karşı. Hem öyle bir öfke, öyle bir nefretle ki, aynada gördüğüm yüzüme tüküresiye kadar ... »
  • Divan edebiyatında kaynaklar arıyordu. Nedim tarzında şiirler yazdığı için kendisine "Harabat şairi" diye sataşan Ziya Gökalp'a verdiği şu cevap bu görüşünde hiç yanılmadığını ispat eder: Ne Harabî, ne Harabatîyim Kökü mâzide olan âtiyim
  • "Her gecenin gündüzü vardır."
  • "Zira, bilirdim ki, yüksek değerde en geniş ün sahibi şair,yazar ve sanatkârların çoğu kendilerine 'selef' veya 'üstad' tanımayı sevmezler . Tanıdıkları takdirde, yaratıcılık vasıflarını gölge düşmesinden korkarlar."

Gençlik ve Edebiyat Hatıraları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yazarın tam olarak konumlandırılamayacak bir eseri. Bu hatıralar aslında inceleme niteliğinde sayılabilir. Kesinlikle öznel durumlar ve bahsettiği insanların kişisel duruşlarını ön plana çıkaran ama bu insanlar hakkında bizzat kendi zamanlarına tanıklık etmiş birinin yorumları. Edebi bir birikimden ziyade bilgilenme amaçlı okunması daha iyi bana göre. Çünkü içindeki kişisel bilgiler kolay kolay bulunabilecek cinsten değil. Edebi değeri yok demiyorum bu arada onu da belirteyim. Öğretici kısmı daha fazla diyorum. Mehmet Rauf, Şahabettin Süleyman, Refik Halit, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Abdülhak Hamid, Tevfik Fikret, Abdülhak Şinasi Hisar ve Halide Edip Adıvar ise kitapta kendine yer bulan insanlar. Kitap yine bir öz eleştiri ile başlıyor. Ahmet Haşim’e bu konuda kendine haksızlık ettiğini düşünerek çok kızan yazar, üstüne bir de bu konuda kitap çıkarmış ancak kendine hiç bakmamış. Sürekli kendini eleştiriyor. Daha kitaba başlamadan hayattan zevk almadığından, kendini kötü hissettiğinden başlıyor. Dur be amcacım bir kendimize gelelim, biraz okuyalım ama hemen duygusallık, hemen bizi bir üzmeler. Biraz bekle, olmaz. Kısa kısa ilerlemek istiyorum. Mehmet Rauf: Gençliğinde ona en çok tesir eden Eylül romanıyla hatırlar onu. Hayalindeki en büyük aşklardan birini o romanda bulmasıyla da durumu açıklar. Onun asil bir resmini eklemeyi de ihmal etmez. Şahabettin Süleyman: Onu da çoğu insandan ayırdığından bahseder. Aşkın en güzel tahlili onda yapılmıştır. Onunla takılmış her şeyi inkar ettiğinden ve paradan başka hiçbir şeyi düşünmediğinden dem vurmuş. Esprili bir dil hakimdi. Fotoğrafını da ihmal etmemiş. Refik Halit: Dramatik bir tanışma var aslında burada. Özellikle onun Anadolu’dan gelmesi, Halit’in ise burjuvadan gelmesi yine esprili anlatımıyla hoşuma giden bir başlangıç oldu. Kendi konuşmasından söz edip kıyaslama yaparken aynı zamanda İstanbul hakkında bildiği her şeyin de Refik Halit sayesinde olduğunu söylemeyi ihmal etmiyordu yazar. Ahmet Haşim: Onu anarken yine duygusal, hatta yazısının başında kendisini Şahabettin Süleyman sonrası anmama ne kadar kızardı diye de söylemeden edememiş Yakup Kadri. Gerçi kendisine koca bir kitap hediye ettiği için buradakiler az bile ona. Yahya Kemal: Büyük usta ile tanışma kısmını esprili bir dille aktarıyor yazar. Onun ne kadar dönüm noktası olduğu, hiç tanımazken, adını dahi bilmezken tanıdıktan sonra nasıl bir dönüm noktası olduğunu aktarıyor bizlere. İki fotoğraf arasındaki büyük farkı görmenizi de tavsiye ederim. Hem kullanılan resim hem anlatılan kısım. Cenap Şahabettin: Bir gemi yolculuğundan başlayan, şaşkınlık ve hayranlık dolu bir anıda geldiğimiz seviye beni çok şaşırttı diyebilirim. Yani hayatının daha doğrusu kariyerinin başı ve sonu, kötü biri olmaması ama kötülüklerin de sürekli ondan eksik olmaması da tanıdık geldi bana. Hikayenin sonu çok üzücüydü. Süleyman Nazif: Yazarın pek sevip beğenmediğini düşündüğü, bunu da itiraf ettiği, her şeyiyle değişik bir adam. Yaşananlar özellikle son birkaç sayfadakiler ve ölümü dahil her şeyiyle bir gariplik, bir ilginçlik bizleri bekliyor. En etkilendiğim kısımlardan biri bu kısımdır. Abdülhak Hamid: Ona olan büyük hayranlığını ilk satırdan gizlemiyor yazar. Yerde mi yoksa gökte mi bilemediğim bir mitolojik varlık gibiydi diyordu onun için. Hayranlık dolu satırları her yerde görmek mümkün. Namık Kemal’in ona söylediği Hamid, sana adından daha yüksek bir hitap bulamadım cümlesiyle yazısını noktaladığını belirtirsek ne kadar kıymetli gördüğünü anlatmış oluruz kanımca. Tevfik Fikret: Bizim dönemimizde asla kendine ait olmayan sözleriyle tanıdığımız yazardır kendisi. Yazarın döneminde ise şiir üstadı ve dokunulmaz karakterde biridir. Vatan sevgisiyle başlayıp vatan sevgisiyle bitirdiği yazısında yere göğe sığdıramaz onu yazar. Abdülhak Şinasi Hisar: Edebiyata ilk adım attığı günden beri tanıdığı, diğerlerinin aksine bu eseri kaleme alırken hayatta kalan tek kişi olduğu için en sona onu bıraktığını açıklayarak başlamış yazar. Kişiliği üzerindeki derin tahliller bir yerlerden tanıdık gelebilir, bilhassa korkuları... Kendimizden... Halide Edip Adıvar: Büyük bir ruh ve zihin ortaklığından söz ederken Adıvar’ın aynı zamanda kişiliği ve dönem dönem resimlerini eklemeyi de ihmal etmemiş yazar. Çok uzun aslında ama kısa notlarla açıklamayı uygun buldum. Uzun uzun anlatınca kitap geri planda kalıyor bu sefer. Ayrıca biraz serzenişte de bulunmak istiyorum çünkü aniden bitti kitap. Son cümleyi okudum ve anında bitti kitap. Her kitapta bir kronoloji, son bir yazı ne bileyim bir şeyler hiç olmazsa Yakup Kadri Karaosmanoğlu tanıtımına alışmıştık. Aniden bitince garip oldum. Hepimize iyi okumalar dilerim.. (Sadık Kocak)

Yakup Kadri, bu kitapta edebiyatçılar ile yakın ilişkiler kurduğu 1908 yılına ve sonrasına, gençlik yıllarına gider. Anılarının her bölümünü bir edebiyatçıya ayırır. Şehabettin Süleyman ile Fecr-i Ati topluluğuna katılışını, Refik Halit ve Ahmet Haşim ile dostluklarını, Yahya Kemal'den nasıl etkilendiğini, Halide Edip ile nasıl tanıştığını anlatır. Bunlar dışında Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif, Abdülhak Hamid ve Tevfik Fikret'e de kitabında yer verir. Yakup Kadri belli olaylardan yola çıkarak anlattığı edebiyatçıların iç dünyasını kendi bakış açısıyla aksettirir. Yeri gelince anlattığı kişiyi yargılamaktan da çekinmez. Satırlarında istibdat döneminden "Ağızlarımıza kilit, kalemlerimize kement vurulduğu ve hepimizin kurtuluştan umudu kestiğimiz günler" (sayfa 204) diye bahseder. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte, istibdatın baskısı altında tutulan dillerin çözüleceğinin ve birçok yeni şeyler söyleneceğinin sevincini yaşar. O dönemin hem siyasetini hem edebiyatını çok akıcı bir dille anlattığı, saydığım isimleri daha yakından tanımanıza olanak sağlayan çok güzel bir hatıra kitabı olduğunu düşünüyorum. (Seda Çakır)

Gençlik hatıralar ve edebiyat olan ilgisi. Yazarın hatıraları çoğu kitabından mevcut. Yaşam öyküleri kısa hikayelerle süslemiş. İnsanlar hatıralarını hikaye olarak anlatmayı sever ama bunu abartır. Bu söz gerçekten çok doğru abartmak bizim özümüzde vardır. Gençlik zamanlarını farklı hayatları da aktarır. Hatıralar ve anılar zamanla bir roman hale gelir. (Muhammed Siyah)

Gençlik ve Edebiyat Hatıraları PDF indirme linki var mı?

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Gençlik ve Edebiyat Hatıraları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gençlik ve Edebiyat Hatıraları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kimdir?

27 Mart 1889´da Kahire´de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa´da başladı. 1903´te İzmir İdadisi´ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır´a döndü, öğrenimini İskenderiye´deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908´de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi´ni bitirmedi. 1909´da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916´da tedavi olmak için gittiği İsviçre´de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı´nı destekledi. 1921´de Ankara´ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 

1923´te Mardin, 1931´de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. Kadro Dergisi 1932´de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934´te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935´te Prag, 1939´da La Haye, 1942´de Bern, 1949´da Tahran ve 1951´de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960´tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 13 Aralık 1974´te Ankara´da öldü. 

Yazı Hayatı: Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler´in `sanat şahsî ve muhteremdir` görüşünü paylaştığı ve `sanat için sanat` yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920´lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955´ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban´dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu´nun ilk romanıdır. 1922´de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu´nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca´daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba´yı Euripides´in Bakkhalar´ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.

Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir. Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında etkin bir siyasal yaşam sürmüştür. Milli Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almış; TBMM II., IV., XII. dönemlerde milletvekilliği yapmıştır. Kadro Dergisi'nin kurucularındandır. Dergi, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurtdışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitapları - Eserleri

  • Yaban
  • Kiralık Konak
  • Sodom ve Gomore
  • Ankara
  • Atatürk
  • Hep O Şarkı
  • Nur Baba
  • Vatan Yolunda
  • Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları
  • Hüküm Gecesi
  • Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
  • Politikada 45 Yıl
  • Panorama
  • Milli Savaş Hikayeleri
  • Tiyatro Eserleri
  • Bir Serencam
  • Ahmet Haşim
  • Bir Sürgün
  • Zoraki Diplomat
  • Anamın Kitabı
  • Hikâyeler
  • Erenlerin Bağından
  • İzmir'den Bursa'ya
  • Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden
  • Atatürkçülük Nedir
  • Pasifik Seçme Öyküler Dizisi 4
  • Okun Ucundan
  • On Dördünde Bir Adam

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Alıntıları - Sözleri

  • "...sevmek, daima sevmek!" diyordu."Sonuna kadar, her şeye rağmen, ezalar, cezalar, hummalar ve gözyaşları içinde ve hastalıklar ve ölümler önünde daima sevmek." (Kiralık Konak)
  • Onun için insanlığın yegâne şiarı (işareti) yüksek bir edebî zevk sahibi olmaktı. (Ahmet Haşim)
  • "Dakikalar birer altın külçesidir; ey fani! Her külçenin altınını sızdırmadan bırakma!" (Okun Ucundan)
  • Bu kitabın neşrinden maksat, ne aleyhimizdekileri lehimize çevirmeye çalışmak, ne milletin kalbindeki gayz ve kini yeniden tutuşturmaktır; herkesten ziyade kendimizin habersiz olduğumuz Türk mazlumluğunun derecesi hakkında bizzat kendimizi aydınlatabilmektir. (İzmir'den Bursa'ya)
  • Bütün hayatınız ne kadar değersiz, ne kadar yapma hummalar içinde yıpranıp gidiyor... (Bir Sürgün)
  • Çünkü inanmak insanlar için ezeli bir ihtiyaçtır. (Bir Sürgün)

  • Ben, ne zamanın insanıyım? (Hep O Şarkı)
  • Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. (Yaban)
  • İşsiz ve yalnız saatleri o kadar çoktur ki bu küçük ayna için onun yegâne ve daimî bir meşgalesidir, diyebiliriz. (Hikâyeler)
  • kırılıp dökülen benim gönlüm (Hep O Şarkı)
  • Ağa Han’ın en büyük ve hatta başlıca gelir kaynağı gerilik ve cehalettir. Asya milletleri ve bunun en karanlık bir cüz’ü olan İsmaililer, Kemalist Türkiyesi’nin yaymaya çalıştığı aydınlıkla bir kere uyanıp gözlerini açtılar mı ve yılda bir kerre yarı Tanrı olarak tanıdıkları Ağa Han’ın ağır cüssesini çeken kantar ortadan kalktı mı, vay bizim milletler arası milyonerin haline!.. Artık ne birini bırakıp öbürünü aldığı genç matmazellerin boyunlarına sıra sıra inci gerdanlık takabilir, ne Cannes’teki, Nice’deki konaklarda yan gelip oturabilir. Geçmiş ola artık bu villaların, bu şatoların, bu konakların kapısında bekleyen “Rolls Roys”lara da. İşte, Ağa Han, Tahran’ın Pakistan Büyükelçisi Raca Gazanfer Han’la beraber Türkiye’de irticaı böyle bir akıbeti önlemek için istiyordu. Zira, hissediyor ve biliyordu ki, Kemalist inkılâpçılığı maddi ve manevi sömürgeciliğin sonu demektir. (Zoraki Diplomat)
  • "Saatler, dakikalar bir türlü geçmesini bilmiyordu." (Panorama)
  • Ona göre, sevgi öncesizdi, sevgi sonrasızdı (Ankara)

  • Batan bir gemide bile,herkes kumanda mevkiini ele geçirmek istiyor. (Atatürk)
  • “ Sevmek daima sevmek! Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeksizin, daima kendimizden vermek, esef etmemek, pişman olmamak, sevmek, daima sevmek ! “ (Nur Baba)
  • “Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?” (Yaban)
  • Gel, demek isterdim ona ; gel sevgilim , daha yakına . Kaç zamandır hasretinle yanıp tutuşmaktayım. (Hep O Şarkı)
  • Her şey unutulup geçer diyenlere inanmayınız: Bizim şimdiki ruhumuz dünkü hâdisatın muhassalasıdır. (Bir Serencam)
  • "İnsan, evet, insan;" diyordu, "ona ne oldu? Onu ne yaptılar? (Panorama)
  • "Sevmeden sevilmek kadar büyük bir ruh işkencesi yoktur." (Hüküm Gecesi)

Yorum Yaz