Geceyarısı Çocukları - Salman Rushdie Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Geceyarısı Çocukları kimin eseri? Geceyarısı Çocukları kitabının yazarı kimdir? Geceyarısı Çocukları konusu ve anafikri nedir? Geceyarısı Çocukları kitabı ne anlatıyor? Geceyarısı Çocukları PDF indirme linki var mı? Geceyarısı Çocukları kitabının yazarı Salman Rushdie kimdir? İşte Geceyarısı Çocukları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Salman Rushdie
Çevirmen: Aslı Biçen
Orijinal Adı: Midnight's Children
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750734410
Sayfa Sayısı: 704
Geceyarısı Çocukları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Salman Rushdie, bugüne kadar pek çok ödüle layık görülen, ülkesinin gerçeğinden beslenerek evrensele açılan eserleriyle çağdaş edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri.
Anlatacak öyle çok hikâye var ki, bir sürü, birbirine geçmiş bir hayatlar olaylar mucizeler yerler rivayetler bolluğu, olanaksızla olağanın son derece yoğun bir karışımı! Ben bir hayat yutucusuyum ve beni tanımak için, bir tek beni tanımak için sizin de bütün hepsini yutmanız lazım.
15 Ağustos 1947, geceyarısı saat on ikide, Hindistan’ın bağımsızlığının ilan edildiği anda dünyaya gelen Salim Sina, basında ilgi odağı olup Başbakan Nehru tarafından kutlanır. Ancak bu tesadüf, kahramanımız için beklenmedik sonuçlar doğuracaktır. Zira kendisi gibi aynı saat doğmuş bin çocukla telepati kurmak ve tehlikeleri koku alma duyusuyla sezmek yetenekleri bahşedilmiştir kendisine. Bu yolla içinden çıkılmaz bir biçimde ülkesinin tarihine bağlanan Salim, zaman içinde yol aldıkça modern Hindistan’ın zaferlerine, felaketlerine, trajedilerine ve büyük çelişkilerine ayna olur.
Geceyarısı Çocukları Alıntıları - Sözleri
- ‘Benim için geri dönüş yok; başladığım işi bitirmeliyim, hatta bitirdiğim şey başladığım şey olmasa bile.’
- Düşünce fazlasıyla acı vermeye başladığında eylem en güzel devadır...
- Bazı şeyler- hatta insanlar- birbirlerine sızarlar...yemek pişirirken tatların birbirine karışması gibi.
- "Neden surat asıyorsun? Herkes ufak tefek bir şeyleri unutur!" Şimdilik ufak tefek şeyleri unutuyorum, ya büyük şeyleri de unutmaya başlarsam?
- Öğrendim; hayatımın ilk dersi; kimse sürekli açık gözlerle dünyaya tahammül edemez.
- ‘Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur.’
- Hepimiz ölüme bir hayat borçluyuz.
- ‘Siz stratejilerinizi istediğiniz kadar dikkatli planlayın kadınlar bir fiskede yerle bir eder.’
- Nasıl geri dönüleceğini bilmiyorsan sakın kaybolma.
- ‘Gerçeklik nereden baktığınıza bağlıdır; ne kadar uzaklaşırsanız geçmiş size o kadar somut ve anlamlı görünür- bugün ise yaklaştıkça gitgide daha inanılmaz görünmeye başlar.’
- Gerçek ve doğru her zaman aynı şey değildir.
- ‘Kuran’ın dediği gibi: Oku, ismiyle o Rabb’inin ki yarattı, insanı bir alaktan.’
- ‘İnsanlar kediler gibidir. Onlara hiçbir şey öğretemezsin.’
- Doğrunun ne buyurulmuşsa o olduğu bir ülkede gerçeğin varlığı sona eriyor
- ‘O zamanlar neredeyse sekizimdeydim, o da yedisinde. Anlam arayışıyla kafayı bozmak için çok erken bir yaştı.’
Geceyarısı Çocukları İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tarihin Keskin Kokusu ve Rushdie'nin Gözünden Bugünün Geceyarısı: Salman Rushdie. Hint asıllı Britanyalı yazar. Müslüman bir ailenin oğlu olarak Bombay’da dünyaya gelmiş. Salim Sina’nın aksine kendisi bir Geceyarısı Çocuğu değil, ama Hindistan’ın bağımsızlığıyla akran. 1947’de doğmuş, günümüzde Twitter’ı da oldukça aktif kullanan yazarın en ünlü romanlarından birisi Geceyarısı Çocukları. Kendi hayatıyla da pek çok paralellik barındıran ana karakter Salim Sina tarafından anlatılıyor olaylar. Salim bize gerçekliğini anlatıyor. Kavanozlara doldurduğu geçmişini anlatıyor. Kendi geçmişi tüm Hindistan’ın geçmişi oluyor. Olayları, nedenleri, sonuçları bir şekilde kendine bağlıyor hep. Olmadığı yerlerde var oluyor, görmediklerini görüyor, duymadıklarını duyuyor ve her şeyin kokusunu alıyor. Keza burunla başlıyor bu hikaye. Burunlar ve dizler… Yılanlar ve merdivenler… Kirli ve delik çarşaflar… Zıtlıklar, tekrarlar… İsimlerini değiştiren kadınlar. Kavanozlar… “Gerçekliğin metaforik bir içeriği olabilir; bu onu daha az gerçek kılmaz.” Hindistan tarihini, kültürünü ve dönemin siyasi olaylarını büyülü gerçekçiliğin kendine özgü dokusuyla bezeli bir şekilde okuyorsunuz sayfalarca. “Bir tek hayatı anlayabilmek için bütün dünyayı yutmanız lazım.” Salim’in dünyasını yutuyoruz biz de. Hindistan’ı yutuyoruz. Pakistan’dan birkaç lokma alıyoruz. Savaş bolca hazımsızlık yapıyor, ama açılacak çok kavanozumuz var. Okuyacak çok sayfa, yutulacak daha birçok lokma… Kitabı okumadan önce kitapla ilgili birkaç çekincem ve tereddüdüm vardı. Sizin de benzer düşüncelerde olabileceğinizi düşünerek önce onlarla başlamak istiyorum. Oldukça kalın bir kitap Geceyarısı Çocukları. Bununla birlikte birçok kitap listesinde en zor okunan kitaplardan biri olarak yer ediniyor kendisi. O nedenle hem kalın hem de anlaması zor bir kitap okuyacağımdan endişe etmiştim kitabı okumadan önce. Ancak okurken anlamak ya da olayları takip etmek açısından bir zorluk çekmedim ben. Evet, sürekli bir olay akışında sürekleyemiyorsunuz kendinizi çünkü anlatıcı varlığını sürekli hissettiriyor ve müdahale ediyor anlatıma, ancak bu bir yandan akıcılığı kesse de diğer yandan özgün ve keyifli bir okuma deneyimi sunuyor. Anlatıcının bu kadar ön planda olması, anlatıcının ana karakter olması ve çok kapsamlı bir zaman akışından bahsetmesi ise bazı sonuçlar doğuruyor: Anlatıcının belleği ve belleğin güvenilmezliği giriyor devreye. “Bellek gerçektir çünkü kendine özgü bir şeydir. Seçer, eler, değiştirir, abartır, azımsar, metheder, hatta kötüler; ama en sonunda kendi gerçekliğini, olayların heterojen ama tutarlı bir çeşitlemesini yaratır; aklı başında hiçbir insan bir başkasının gerçeğine kendisininkinden fazla inanmaz.” Anlatımın ve anlatıcının güvenilmezliği, belleğin değişkenliği ve bu manipülasyonların olay örgüsüne aktarılış şeklini ben oldukça beğendim. Örnek vermek gerekirse: “Yazdıklarımı okuyunca tarih sırasında hata yaptığımı fark ettim. Mahatma Gandhi'nin suikastı yanlış zamanda görünüyor. Ama şimdi olayların gerçek sırasını çıkaramayacağım; benim Hindistanımda Gandhi yanlış zamanda ölmeyi sürdürecek. Bir hata bütün dokuyu değersiz kılar mı? Anlam arayışımda her şeyi bozmayı göze alacak kadar ileri mi gittim - sırf kendimi merkezi bir yere oturtmak için bütün tarihi tekrar mı yazıyorum? Bugün, bu kafa karışıklığıyla bir yargıya varamıyorum. Bunu başkalarına bırakmam lazım. Benim için geri dönüş yok; başladığım işi bitirmeliyim, hatta bitirdiğim şey başladığım şey olmasa bile...” Bu tutarsızlıklar hikâyeyi eksik kılmıyor aksine hikâyeye farklı, keyif veren ve gerçekçi bir anlatım katıyor- tüm gerçeküstü unsurlara rağmen-. Diğer bir tereddüdüm ise Rushdie’nin sert üslubuydu. Kendisi Şeytan Ayetleri kitabından sonra hakkında ölüm fetvası olan, dine ve dinlere karşı olan tutumuyla gündeme gelen bir yazar olduğu için bu konuda ayrı bir merakla okudum kitabı. Fakat bu konuda –en azından bu kitap için- böyle bir şeye rastlamadığımı söyleyebilirim. Kitap zıtlıklarla dolu karakterlerle bezeli olduğu için, iki anlamda da uçlara uğrasa da tuttuğu ve özellikle dikkat çektiği bir taraf görmedim ben. Dediğim gibi kitap pek çok karakterle, birçok konuya değiniyor. Aydın-cahil çatışması ve eleştirisi, kuşak çatışmaları, toplumsal değişim, Hindistan ve Pakistan kültürü ve yaşayışı arasındaki farklar, batıl inançların insanların hayatının bir parçası oluşu ve tüm bu eleştirilerin ve sorgulamaların büyülü gerçekçilikle ve Bollywood klişelerinin özgün halleriyle aktarılışı benim oldukça hoşuma gitti. Okurken kimi zaman yorulsam da genel olarak sevdiğim ve iyi ki okudum dediğim bir kitap oldu benim için Geceyarısı Çocukları. Bu yazıyı bitirmeden önce de kitapla ilgili araştırma yaparken bulduğum, yazarın The Guardian’da paylaşmış olduğu bir yazıdan bahsetmek istiyorum. Yazar Geceyarısı Çocukları’ndan, Hindistan’dan ve kitabı yazma sürecinde hangi kitaplardan nasıl ilham ve fikir aldığından bahseden bir yazı paylaşmış bu ayın başında, kitabın 40. Yılına özel. Bu tesadüf beni şaşırtmakla birlikte, yazı da oldukça ilgimi çekti. Sizin için de yazıyı çevirip genel hatlarıyla özetledim, detay isteyenler için linki de aşağı ekliyorum (link için hemen şuradan yukarı kaydırın :) –şakaydı :) ) ….. Rushdie bu geniş kapsamlı yazısına, bir yazarın kazanmak için uğraştığı asıl ödülün eserlerinin uzun yıllar boyu süren varlığı olduğunu söylerek başlıyor. Bir okur olarak geniş kapsamlı ve dünyayı kucaklayan kurgulardan hoşlandığını belirten Rushdie, Geceyarısı Çocuklarına dönüşecek olan kitabı yazma sürecine başlarken 19. Yüzyıl Rus Edebiyatından (Suç ve Ceza, Anna Karenina, Ölü Canlar gibi geniş kapsamlı realist romanlar), 18. Ve 19. Yüzyıl İngiliz Edebiyatından (Tristram Shandy, Vanity Fair (Gurur Dünyası), Küçük Dorrit, Kasvetli Ev gibi) ilham aldığını söylüyor. Ayrıca kurgusunu oluştururken, bu eserlerin modern benzerleri olan Teneke Trampet, Yüzyıllık Yalnızlık, The Adventures of Augie March ve Madde 22 kitapları ile Iris Murdoch ve Doris Lessing’in geniş dünyalardan ilham almış Rushdie. Fakat diğer bir yandan da Ramayana ve Mahabhrata gibi Hint destanlarını, Kelile ve Dimne’yi, Binbir Gece Masallarını, Hindistan’ın sözlü hikâyelerini ve bu hikâyelerde anlatıcının bir kurguyu, miti, politik bir öyküyü otobiyografik bir döngü içinde anlatması fikri üzerine düşünüyormuş. Bunun yanında çok kuşaklı bir aile kurgusu yazmayı planladığından, kendi kitabının tüm gerçek dışı unsurlarına rağmen Thomas Mann’ın Buddenbrook Ailesi kitabından da ilham aldığını söylüyor. Sonrasında ise kitabın bir Bombay kurgusu olacağı için doğal olarak Bollywood köklerine de sahip olduğunu bu nedenle Bollywood’a özgü doğumda bebeklerin ve annelerin karışması gibi felaketlerin de kurguda yer buluşunu anlatıyor. Kitabında birçok unsura yer veren Rushdie, bunu nasıl yapacağını bilmediğinden yazarak öğrenmeye çalışmış. Beş yıl boyunca, hazır olmadığı için kurgusunu kimseye göstermemiş. Rushdie, Geceyarısı Çocukları’nın içinde barındırdığı tüm gerçek üstü ögelere rağmen tarihin bizlere sorduğu büyük bir soruya yanıt aradığını söylüyor: Toplum ile birey, makro kozmos ve mikro kozmos arasındaki ilişki nedir? Ya da diğer bir deyişle, biz mi tarihi yazıyoruz, yoksa tarih mi bizi yazıyor –veya bozuyor? Bizler yaşadığımız zamanın efendisi miyiz, yoksa kurbanı mı? Ardından ana karakteri Salim Sina’dan bahsediyor Rushdie. Salim, olan her şeyin kendisi yüzünden olduğuna inanıyor, diyor. Tarihin o şekilde yaşanmasının onun suçu olduğunu düşünüyor. Bu düşünce başta saçma ve komik olsa da, sonrasında Salim büyüdükçe, inancı ve hayatının gerçekliği arasındaki uçurum genişledikçe, harekete geçen değil, geçirilen ve gittikçe pasifleşen bir kurbana döndükçe hikayenin daha üzücü hatta trajik bir hal aldığını söylüyor ve ekliyor: “Belki de Salim’in deyişiyle hepimiz tarihe kelepçeliyiz ve eğer böyleyse Salim’in dediği gibi tarih bizim hatamız. Tarih seçimlerimizin akışkan ve değişken sonuçlarından oluşur. Bu nedenle bu sorumluluk ve sonuçların ahlaki sorumluluğu bize aittir. Sonuçta sorumluluk bizim değilse, kimin? Başka kimse yok ki. Sadece biz. Eğer Salim’in bir hatası varsa o da olaylar için çok fazla sorumluluk almasıydı. Ona şimdi şunu söylemek istiyorum: Hepimiz bu yükü birlikte paylaşıyoruz Salim, tüm yükü tek başına sırtlanmak zorunda değilsin.” Bunun sonrasında Rushdie yazısına kitabın diliyle ilgili karşılaştığı zorlukları ve bu zorlukların ileride yazım şekline etkisini anlatarak devam ediyor. Daha sonrasında yazma sürecinden, karakterlerin oluşma sürecine, kitabın kendi hayatıyla paralel noktalarından bahsediyor. Salim’le bulunan ortak noktalarına rağmen benzemediklerini, hayatlarının çok farklı doğrultularda ilerlediğini belirtiyor. Karakteriyle aynı kişi olmadığını farklı örneklerle belirtiyor. Hatta bir keresinde bir okuru Delhi’de sahneye çıkıp Rushdie için “Sıradan bir burnu var” diye bağırmış. Bu anekdotla bir kez daha kendisinin Salim olmadığını söylüyor yazar :) Yazısının sonunda ise Rushdie kırk yılın uzun bir süre olduğunu ve Hindistan’ın artık Geceyarısı Çocukları’nda anlatılan Hindistan olmadığını söylüyor. Kitabı yazarken umudun, kanlı da olsa umudun, bağımsızlıktan ihanete yine de ümidin olduğu bir ülke olduğunu fakat günümüz Hindistan’ının çok daha karanlık bir dönemden geçtiğini belirtiyor. Kadına şiddet, devlette artan otoriterleşme, dini fanatizm, haksız tutuklamalar… Hepsinden kötüsü de gittikçe artan umutsuzluktan bahsediyor. En sonunda ise koca burunlu Salim’in edebiyatı koruyucu misyonundan bahsederek tüm kötü gidişata rağmen yine de umut ettiğini söylemiş. https://www.theguardian.com/books/2021/apr/03/salman-rushdie-on-midnights-children-at-40-india-is-no-longer-the-country-of-this-novel Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Dünyanın çığırından, normallerin normallikten çıktığı bu belirsizlik zamanlarında kitapların olduğu gibi kalması en büyük şansımız belki de… Herkese iyi okumalar diliyorum. Ve son olarak bu kitabı okumamı sağlayan ve okuma sürecinde eşlik eden LaLiseuse Hanım'a ayrıca teşekkür ediyorum. (İclâl)
Masal okumayı sever misiniz? Salman Rushdie'den okuduğum ikinci kitap Geceyarısı Çocukları. Aslında tanışmamız üniversite yıllarına dayanıyor. İngiliz edebiyatı derslerinde o kadar çok ismi geçerdi ki kitabın. Ta o zamanlar niyetlenmiştim okumaya neyse ki kavuştuk sonunda. Evet ne diyordum Rushdie memleketinin masalını anlatıyor, siz de dinliyorsunuz. Neler yok ki içinde; kuşaktan kuşağa bir aile öyküsü mü desek Hindistan'ın siyasal ve politik tarihi mi desek, hangisinden bahsetsek bilemiyorum. Okurken Yüzyıllık Yalnızlık ve Buddenbrookler kitabını anımsayanlardanım ben de. Bitirdikten sonra okuduğum bir röportajında zaten yazarın kendisi de bu kitaplardan ilham aldığınından bahsediyordu. Kullandığı büyülü gerçekçilik öğeleri ve aile yaşantısını ele alış biçimiyle benzettiğim bölümler oldu.Bana göre kolay bir okuma değildi, hani günde şu kadar okusam da şöyle bitse şeklinde ilerleyemedim. Derin ve yoğun bir anlatımı olduğu için dikkatli bir okuma istiyor. Siz de Hindistan'ın tarihini böyle müthiş bir kurgu ile okumak isterseniz buyrun. (Zuhal)
20.yy lın en iyi 100 romanından biri derken,1981 Man Booker Ödülü 1993 Booker of Bookers Ödülü ve 2008 Best Of the Booker Ödülu almıs. Kitabımiz 700 sayfa,okuması çok rahat ilk günler özellikle hızla ilerledim.Son bölümde (200 sayfa kadarcık )az biraz zorlandim sanki bir yerlerde anlayamadigim şeyler oldu gibi fakat genel anlamda kendimi hic tanımadigim bir sehirde kocaman bir ailenin icindeymis gibi hissettim.Bu tarz kitapları seviyorum,nasıl mı? Geçmis nesillerin farklı hikayelerinin aktarildigi,akrabaların tam olarak birbiriyle olan baglantilarinın anlatildigi kitaplar ve biraz fantastik biraz masalsı.Mesela Gabriel Marguez in Yüzyıllık Yalnızlık,Mo Yan Iri Memeler ve Genis Kalçalar adlı eserlerindeki gibi nesillerin ic ice gecmis aktarimlari beni okurken fazlasiyla etkiliyor.Birden fazla kahramana sahip bu kitaplar benim gözümde. Kitabın iceriginden bahsetmek gerekirse,15 Agustos 1947 yılının geceyarısı dogan ne kadar çocuk varsa ve dogduklari an geceyarısina ne denli yakinsa özellikleri de o denli gelismis.Dönüşüm,kehanet,cadılık,ucma gibi.Bu saatte doganlardan biri Salim Sina.Kitap Salim'in doktor olan dedesinin gencligiyle baslar ve koca bir aileyi tanimakla derken gece yarısi doganların durumlari hakkinda bilgilerle kitap sonlanir.Öyle farklı hadiseler olur ki okurken kitabi elinizden birakmak istemeyeceginizi düşünuyorum.Ben severek okudum yazarin baska kitaplarina da yer verecegim mutlaka.Sevgiyle ve kitapla kalın. (Nilgün)
Geceyarısı Çocukları PDF indirme linki var mı?
Salman Rushdie - Geceyarısı Çocukları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Geceyarısı Çocukları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Salman Rushdie Kimdir?
Salman Rushdie,(Hintçe:सलमान रश्दी, Okunuşu: Selman Rüşti) (d. 19 Haziran 1947, Bombay, Hindistan) Hint asıllı Britanyalı yazar ve romancı.
Romanlarının çoğu Hindistan'ı konu alır. Anlatımı, mit ve fantaziyi gerçeklik ile iç içe geçiren bir tarzdır. Bunun yanında Günter Grass, Mikhail Bulgakov gibi isimlerden de etkilenmiştir. Booker ödülü yanında birçok ödül sahibidir.
Salman Rushdie, Urduca ve İngilizce konuşan Müslüman bir ailenin oğlu olarak 1947'de (bağımsızlıktan iki ay önce) Bombay'da doğdu. 1961'de lise eğitimi için İngiltere'ye gönderilen Rüşdi'nin ailesi, 1964'te diğer Müslümanlarla birlikte zorunlu olarak Pakistan'a göç etti ve Karaçi'ye yerleşti.
Cambridge'de tarih eğitimi gören Rüşdi, fantastik bir bilimkurgu denemesi olan ilk romanı Grimus (1975) ile eleştirmenlerin dikkatini çektikten sonra,Geceyarısı Çocukları (Metis, 2000) romanıyla (1981 Booker, 1982 James Tait Black, 1993 Booker of Bookers ödülleri) dünya çapında ün kazandı. Hindistan tarihi ve politikasına eleştirel yaklaşımı nedeniyle Hindistan'da yasaklanan bu romanı, bu kez Pakistan'da aynı akıbete uğrayan Utanç (Metis, 2005) izledi.Nikaragua anılarını aktardığı The Jaguar Smile'ın (1987, Jaguar Gülüşü, Pencere, 1989) ardından yazdığı The Satanic Verses (1988, Şeytan Ayetleri) ile 1988 Whitbread ödülünü kazandıysa da Müslümanlığa hakaret ettiği gerekçesiyle kitap Hindistan ve Güney Afrika'da yasaklandıktan sonra Humeynitarafından yazar hakkında ölüm fetvası verildi.
Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğuDünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 10., 2008 yılında 23. sırada yer almıştır.
Şeytan Ayetleri tartışması
1989'da yayınlanan Şeytan Ayetleri romanı, İslam dini peygamberi Muhammed'e ithamda bulunduğu gerekçesiyle İslam dünyasından büyük tepkiler almış; Güney Afrika, Pakistan, Suudi Arabistan, Mısır, Somali, Bangladeş, Sudan, Malezya, Endonezya, ve Katar'da kitabın yayınlanması yasaklanmış; 14 Şubat 1989'da İran lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni tarafından fetva verilerek Rüşdi'nin başına üç milyon Amerikan doları ödül konmuştur. Dünyanın birçok ülkesinde aleyhinde yapılan kitlesel gösteriler Şubat 1989 gündemini oluşturmuştur.
Bunun takip eden yıllarda da çeşitli ülkelerde kitabın çevirmen ve yayıncı kuruluşlara yönelik saldırılar olmuştur. 1998'de İran, İngiltere ile ilişkilerini düzeltmeye yönelik bir adım olarak Salman Rüşdi hakkında aldığı ölüm cezası kararından vazgeçmişse de İran dini lideri Ali Hamaney 2005'te fetvayı sadece veren kişinin kaldıracağını, ancak bu kişinin yani Humeyni'nin 1989'da öldüğünü ifade etmiştir.
Salman Rushdie Kitapları - Eserleri
- Geceyarısı Çocukları
- Floransa Büyücüsü
- Utanç
- İki Yıl Sekiz Ay Yirmi Sekiz Gece
- Doğu, Batı
- Öfke
- Ayaklarının Altındaki Toprak
- Mağripli’nin Son İç Çekişi
- Altın Ev
- Soytarı Şalimar
- Harun ile Öyküler Denizi
- The Satanic Verses
- Peyğəmbərin Tükü
- Jaguar Gülüşü
- Soytarı Şalimar
- Quichotte
- At the Auction of the Ruby Slippers
Salman Rushdie Alıntıları - Sözleri
- ‘O zamanlar neredeyse sekizimdeydim, o da yedisinde. Anlam arayışıyla kafayı bozmak için çok erken bir yaştı.’ (Geceyarısı Çocukları)
- Ben dürüst davrandım ve sen beni kendi yalanına çevirdin. Bu ben değilim. Ben değilim bu. Sensin. (Soytarı Şalimar)
- ...Hasarlı insanlar koleksiyonu yapmak ve onları tamir etmeye çalışmak, Mila’nın özel hobilerinden biriydi. Bu konuyu ona açtığında, genç kız dürüstçe cevap verdi: “Benim becerim de bu. İnsanları onarmak. Bazıları eski evleri satın alıp yeniden dekore eder. Ben insanları onarırım.”... (Öfke)
- Zaten sık sık, pek çok açıdan vekâleten yaşıyorum ben. (Doğu, Batı)
- Konuşacak kimsesi yoktu. (Floransa Büyücüsü)
- Adaletin olmadığı yerde onu aramanın da manası yok. (Utanç)
- "İnsanların asıl özlem duyduğu şey toplumsal normlar değil; olağandışı, ölçü dışı, sınır dışı olandı." (Mağripli’nin Son İç Çekişi)
- "Hatim şut," dedi yavaş sesle, "tüm Öyküler'in, hatta Dil'in bile Baş Düşmanı'dır. Susku'nun Prensi ve Sözün Düşmanı'dır. Her şey sona erdiğinden, düşler sona erdiğinden, öyküler sona erdiğinden, yaşam sona erdiğinden, her şeyin sonunda onun adını kullanırız. 'Bitti,' deriz birbirimize, 'sona erdi. Hatim Şut: Son.' " (Harun ile Öyküler Denizi)
- Korku ya heptir ya hiç. Ya zalim bir zorba gibi bütün hayatınızı aptalca, kör edici bir kuvvetle yönetir ya da onu bertaraf edersiniz ve gücü bir anda duman olup yiter. (Mağripli’nin Son İç Çekişi)
- Aradığım şey, rahat bırakılmak. (Öfke)
- İnsanlar en çok bahar aylarında intihar eder. Dünya aşık olurken kendi sevgisizliğiniz bir tokat gibi patlar. (Ayaklarının Altındaki Toprak)
- En küçük ünlü olma olasılığının mahremiyetten vazgeçmeye değer olduğunu herkes öğrenmişti, ancak mahremiyetini koruyan bir bireyin gerçekten özerk ve özgür olduğu düşüncesi televizyon dalgalarının statiğinide kaybolup gitmişti. (İki Yıl Sekiz Ay Yirmi Sekiz Gece)
- Her koleksiyoncu, hazinelerini en az bir kişiyle paylaşmak zorunda olduğunu hisseder. (Doğu, Batı)
- Benden kalbimi isteme, çünkü onu çekip çıkartıyorum, paramparça ediyorum ve fırlatıp atıyorum, bu yüzden kalpsiz kalacağım, ama sen bunu fark etmeyeceksin bile, çünkü aşık bir kadını kusursuz biçimde canlandıracağım ve sana mükemmel bir sahte aşk sunacağım. (Soytarı Şalimar)
- Yoksullar asla zenginler kadar sinsi olamayacak, bu yüzden en sonunda hep kaybedecekler. (Mağripli’nin Son İç Çekişi)
- ‘Gerçeklik nereden baktığınıza bağlıdır; ne kadar uzaklaşırsanız geçmiş size o kadar somut ve anlamlı görünür- bugün ise yaklaştıkça gitgide daha inanılmaz görünmeye başlar.’ (Geceyarısı Çocukları)
- İyiler yalnızca henüz yol ayrımına gelmemiş hainlerdi. (Altın Ev)
- İbadet inancın kılıcıdır. (Utanç)
- “Sevgi nedeniyle,” dedi. “Bütün bunlar Sevgi için. Sevgi harika bir şeydir ve insana sınırsız bir şevk verir. Ama sevgi çok aptalca bir şey de olabilir, elbette.” (Harun ile Öyküler Denizi)
- Hiçbir şey beklemeyin, böylece hayal kırıklığına uğramazsınız. (Öfke)