diorex
sampiyon

Gecenin Sonuna Yolculuk - Louis Ferdinand Celine Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Gecenin Sonuna Yolculuk kimin eseri? Gecenin Sonuna Yolculuk kitabının yazarı kimdir? Gecenin Sonuna Yolculuk konusu ve anafikri nedir? Gecenin Sonuna Yolculuk kitabı ne anlatıyor? Gecenin Sonuna Yolculuk PDF indirme linki var mı? Gecenin Sonuna Yolculuk kitabının yazarı Louis Ferdinand Celine kimdir? İşte Gecenin Sonuna Yolculuk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 26.06.2022 07:00
Gecenin Sonuna Yolculuk - Louis Ferdinand Celine Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Louis Ferdinand Celine

Çevirmen: Yiğit Bener

Orijinal Adı: Voyage au bout de la nuit

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750804198

Sayfa Sayısı: 574

Gecenin Sonuna Yolculuk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yayımlanmasından tam yetmiş yıl sonra Türkçe'ye kazandırılan Gecenin Sonuna Yolculuk, edebiyat tarihinde bir dönüm noktası oluşturan, romanda konuşma dilini ve argoyu kullanarak devrim yaratmış bir başyapıt. Louis Ferdinand Céline'in, bugün hâlâ güncelliğini koruyan, insanı derinden etkileyen, içine çeken bu başyapıtı, "İşte böyle başladı" diyerek okuru Birinci Dünya Savaşı'ndan Afrika'daki Fransız sömürgelerine, oradan Amerika'ya, derken Paris'in varoşlarına ve gecenin sonuna kadar uzanan ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor. Céline'in kullandığı dil, özellikle de konuşma dilini yazıya geçirme uğraşı, bugüne dek yapıtlarının Türkçe'ye çevrilmesinin önünde büyük bir engel ve dokunulmazlık yarattı. Yiğit Bener'in iki yılını vererek Türkçe'ye kazandırdığı bu eser, gerek çevirisiyle gerekse okurun yüzüne vurduğu gerçeklerle uzun süre konuşulacak...

Gecenin Sonuna Yolculuk Alıntıları - Sözleri

  • "Bundan sonrası geceye ait"
  • ''... giderek, her şeyden vazgeçe vazgeçe, sanki bir başkası oldum...''
  • İnsanlara güvenmek demek kendini azıcık öldürtmekle eşdeğerdir.
  • Anıların bile bir yaşı, gençliği var... Onları küflenmeye bırakır bırakmaz her tarafından bencillik, böbürlenme ve yalan sızan iğrenç hortlaklara dönüşüverirler... Tıpkı elmalar gibi çürürler...
  • Kafamın içi de tıpkı yaşantım kadar darmadağınıktı.
  • Mutlu olmanın sonu yok. İnsan belirli bir rol oynayabildiği sürece, asla mutluluğa doymak nedir bilmez.
  • Ah! Şu çekip gitme isteği yok mu!
  • Ne dersek diyelim, ne iddia edersek edelim, dünya gerçekten çekip gitmeden çok öncesinde terk ediyor bizleri. Daha önce en çok meraklısı olduğumuz şeylerden, günün birinde artık gitgide daha az söz eder oluveririz, ille de konuşmak gerektiğinde de zorlanırız. Hep kendi sesimizi duymaktan gına gelmiştir... Kısa keseriz... Vazgeçeriz... Otuz yıldır konuşup duruyoruzdur zaten. Haklı çıkmayı bile umursamamaya başlarız. Zevkler arasında kendimize ayırdığımız o küçük yeri bile koruma arzusunu yitiririz. Kendimizden iğreniriz... Azıcık karnını doyurmak, birazcık ısınmak ve hiçbir yere varmayan yolda giderken mümkün olduğu kadar çok uyuyabilmek artık yetiyor da artıyordur bile. Yeniden bir şeylere ilgi duymak için başkalarının önünde takınacak yeni surat...
  • Boşuna heveslenmemekte yarar var, insanların aslında birbirlerine söyleyecekleri hiçbir şey yoktur, karşılıklı olarak yalnızca kendi acılarını anlatırlar, bu böyledir.
  • Bizler için aş pişti bayram geçti… Farkına bile varamadan yaşlandık…
  • "Ruh cümlelerle yetinmesini bilir, oysa beden öyle değildir, o daha müşkülpesenttir, kas da olsun ister. Beden daima elle tutulur bir gerçektir. bu yüzden de hep hüzünlüdür ve tiksindirici bir görüntüsü vardır."
  • İçimizde yeryüzünde ve gökte korkunç olan biricik şey daha henüz söylenmedik sözlerdir olsa olsa. Yalnızca her şey artık tümüyle, geri dönülmez biçimde söylendiğinde rahat yüzü görebileceğiz, işte ancak o zaman nihayet sessiz kalabileceğiz ve artık susmaktan korkmayacağız. O zaman tam olacak işte.
  • Cesaret affetmekten ibaret değildir, her zaman için gereğinden fazla affederiz!
  • “Adeta boş bir insan olmaktan hep ürkmüşümdür, yani var olmak için hiçbir nedenim olmamasından.”
  • İnsan kadere iyice boyun eğdiğinde mutlu olmak için ufacık şeyler bile ona yetiyor. "

Gecenin Sonuna Yolculuk İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yeraltı edebiyatı diye adlandırılan bir tür varsa eğer (ki yokmuş, aslen Transgresyonel Kurgu olan tür ülkemizde Ayrıntı Yayınevinin çıkardığı seriyle özdeşleşmiş selpakvari) “Gecenin Sonuna Yolculuk” anladığım kadarıyla bunun ilk örneklerinden biri. 1932’de Fransız okurunun karşısına çıktığında arada bazı bet sesler çıksa da, büyük bir kesim tarafından çığır açıcı olarak görülmüş ve aynı yıl ülkesinde Renaudot Ödülünü almış. Kitaptaki en göze çarpan unsur edebi dil yerine sokaktaki insanın (sokakta dediysek şu meşhur arka sokaklar) dilini kullanması, ne ararsanız var; her türden argo (asker, denizci, yeraltı vb.), küfür gırla. Kolaylıkla kabullenilmiş anladığım kadarıyla bu tarz. Tabii bunda zamanın ve mekanın etkisi büyük, sanatın altın çağı, büyük değişimlere kucak açan 20-30’lar Fransa’sından bahsediyoruz. Evet 90 yıl olmuş kitap çıkalı. Okuyanlar içinde kitabı beğenmeyen birisini hala görmedim. Çoğunluk özdeşleştiriyor kendisini Celine’le. Hatta Hakan Günday’ı oluşturan kitabın bu olduğunu da yazarın yazılarından anlayabiliyoruz ( http://www.sabitfikir.com/elestiri/heil-celine). Ama bunu sebebi sadece kullandığı sokak dili değil yazarın elbette. Bugün okuduğumuz, izlediğimiz hatta oynadığımız birçok şeyde görüyoruz bu dili. Başka ne var peki bu yolculukta insanı bu kadar içine çeken? Öncelikle bu bir yolculuk romanı, gecenin yani hayatın içinde bir yolculuk, bir macera bir nevi. Maceraları hepimiz severiz değil mi? Kahramanla birlikte biz de atılırız o hikayenin içine. Burada da kahramanımız (anti kahraman olacak doğrusu, hem daha şık) Ferdinand Bardamu’nun ağzından anlatıyor hikayesini Louis-Ferdinand Céline. Benzerlik sadece isimde değil, bu kitap için yarı otobiyografik diyor otoriteler. Spoiler’ın gözüne vurmak gerekirse, savaşla başlıyor kitap. İki savaş görmüş yazarımız burada ilkini anlatıyor ve okur olarak biz de bunun bir savaş romanı olduğunu düşünmek gafletine düşüyoruz. Genç anarşist ve antimilitarist tıp öğrencisi Bardamu kazara kendini savaşın göbeğinde buluyor hemen süvari olarak, şaka gibi değil mi? Zaten bu ironik ve kinik hava gece boyunca etrafımızı sarıyor hep. Savaşla ilgili bölümlerde kaçınılmaz olarak “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”u hatırladım. Farklı saflar, aynı cephe savaşı, ölen/parçalanan insanlar, anlamsız kargaşa, geri planda aynı şovenist nutuklar. Burada ama daha canlı ve komik her şey. Dediğim gibi Celine vermek istediği her şeyin üzerine biraz ironi serpiyor. Şimdi komik dedim diye yanlış anlaşılmasın, olabildiğince karamsar bir kitap bu, ana tema nefret. O insan sevgisi, doğa sevgisi, tanrı sevgisi vb. ağırlıklı edebiyat camiasında her şeyden nefret eden bir karakter Bardamu. Yani Twitter’ın bize kazandırdığı “insan sevmeme durumu” bu kitapta fazlasıyla mevcut. Hayattaki tek gerçek acı çekme, yaşlılık ve ölüm. Hayat zenginler için boş, fakirler için bir eziyet; mutluluk ise bir hayalden ibaret. Bütün bunlara rağmen, olanca umutsuzluğuna rağmen öyle kolayca pes etmiyor Bardamu, hayatta kalabilmek için çaba gösteriyor bir şekilde, bunun için de inanmasa da en önemli özelliğini kullanıyor çoğunlukla insanın, uyum sağlama. Bir şekilde her şeye uyum sağlıyor Bardamu, biz karakterin beyninde yaşadığımız için çelişkilerini en ince ayrıntısına kadar fark edebiliyoruz, ama çoğunlukla o uysal moda giriyor kahramanımız. Olmadığında da kaçıp gidiyor işte. Neyse, savaştan bir şekilde paçasını kurtaran Bardamu, cephenin dumanının ulaşmadığı Paris’te, kahramanlık türküleri ve çığırtkanlar arasında önüne gelen nimetlerden de faydalanmasını biliyor. Ama hiçbir zaman bir kazanan olamayan bu savaş gazisi her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor ve idam/cephe/akıl hastanesi seçenekleri arasında kalıyor bir şekilde. Neyse ki olaylar gelişiyor ve başka bir seyahate çıkıyoruz biz de. Sıradaki durak Afrika, burada Bardamu’nun gözünden dönemin sömürge bürokrasisini görüyoruz, başka bir kokuşmuşluk, başka bir bataklık. Tabii kahramanımız yine piramidin alt katlarında, yerli halkın bir basamak üstünde, kısa süren bu macerada da farklı insanlarla tanışıp (ki kitaptaki nadir güzel insanlardan olan Alsace’ı burada tanıyoruz) hayatını idame etmeye çalışıyor ama sonunda bir kürek mahkumu olarak Amerika’ya doğru yola çıkıyor. Özgürlükler ülkesi Amerika hikayesi de kısa sürüyor. Başlarda bit saymakla geçen macerası, sonra kısa bir Ford mucizesi (ki burada da güzel bir kapitalizm/makineleşme eleştirisi mevcut) ve gerçek sevgiden kaçışla son buluyor. Bundan sonra (derslerini tamamlayıp Celine gibi bir doktor olmasına rağmen) Bardamu’un şansı yine dönmüyor. Sefaletin bir basamak üstünde yaşamaya devam ediyor Paris’in en paspal semtlerinin birinde. Sevmediği insanları ücretsiz tedavi ediyor (İyilikseverliğinden değil, beceremediğinden para almayı). Yine farklı karakterler giriyor hayatına, ölümler, acılar, hayat geçiyor bir şekilde ve bir yerinde bitiyor öykü. Kitabın en uzun kısmı Paris’te geçiyor. Karakterler dedim bolca, gerçekten de kitapta geçen bütün karakterler olabildiğince canlı. Zaten Celine için söyleyebileceğim şeylerin başında iyi bir hikâye anlatıcısı olduğu gelir herhalde, olaylar karakterler romanın içinde hissettiriyor sizi. Bütün karakterler halen aklımda, ama bir tanesi özel bir yere sahip bunların içinde, Robinson Leon. Bardamu için nasıl (bir nevi) Celine’in alter egosu diyebiliyorsak, Robinson için de Bardamu’nun alter egosu diyebiliriz herhalde. Kitap boyunca takip ediyor adamı Bardamu. Olabildiğince çaresiz, olabildiğince boşvermiş haliyle sanki Bardamu’nun olmak istediği kişi Robinson, zaten belki de kitapta Bardamu’yu öldürmeye cesaret edemediğinden Robinson’u bitiriyor Celine. Bilemiyorum Altan. Evet, her şey güzel, hikaye, dil, karakterler, anlatım. Çok akıcı başlıyor her şey, mükemmel tespitler, binlerce alıntılık cümle. Ama bir şey oluyor, tıkanıyor. Yani benim için geçerli bu, dediğim gibi konuda, kurguda hiçbir sorun yok, zevkli hatta bolca. Bir paragrafa başlıyorum, mesela bu; gonderi/154856008 . Bir şeyler uyandırıyor bende. Bir kıvılcım, takip ediyorum ben de (Kitapta binlerce var bu kıvılcımlardan). Devam ediyor, uzuyor, ben hala takipteyim, sonra alev alıp yakıp yıkacağı yerde sönümleniyor yavaş yavaş. Benim heyecanım da yarıda kalıyor tabii, ee ne oldu? Nerde o peşinden sürükleyen cümle. Bir aşağı bir yukarı gidiyor metin, öyle olunca da konu/dil ne kadar ilgi çekici olsa da bir yerden sonra küsüyor insan. Gerçi yazarın böyle bir derdi de yok aslında, bir şey anlatırken başka bir yere dalıyor, üç dört sayfa onu anlatıyor. Benim kadar dağınık en az o da. Yine de, yukarıda bahsettiğim yüksek tempolu yerlerin etkisiyle bitiyor kitap. En hızlı bölümleri ilk kısımlar, Fransa’ya gelince –ilerleyen yaşın da etkisiyle belki :) - yavaşlıyor biraz akış. Hikaye kronolojik olsa da arada bazen atlamalar oluyor. Aklına geldiği gibi anlatıyor Bardamu. Yarı otobiyografi demiştim, Celine’den de bahsedeyim. Doktor kendisi de bahsettiğim gibi, kitabın yayınlanmasına kadar geçen süre yukarıda anlattığıma benzer, tabii o kadar sefil değil bildiğimiz kadarıyla, Amerika’ya da çalışmaya gitmemiş kendisi, sadece kısa bir ziyaret, gerisi yakın.Ama okuyucunun asıl ilgilendiği nokta sonrası. Dönemin anti-seminist havası kendisini de etkilemiş. Almanya’da iktidara gelen görüşün de etkisiyle 3 kitap yazmış (Broşür?). Fransa’nın işgaliyle de dönemin Vichy hükümetini desteklemiş ve anti-semitik açıklamalarda bulunmuş. Kısaca her kendisi azılı bir Yahudi karşıtı. Savaş sonrasında Danimarka’ya sürülmüş ama 1951’de eski bir savaş gazisi olması nedeniyle affedilerek geri dönmüş. İnsan düşünmeden edemiyor tabii, sonuçta kitapta bu yaşamı destekleyen bir görüş yok. Ama ne olursa olsun eseri sanatçıdan ayırmak gerektiğini düşünenlerdenim ben. Bitirmeden bir parantez de Yiğit Bener’e açalım. Bardamu gibi tıp eğitimini yarıda bırakan Bener iki buçuk yıllık bu çeviri serüveni esnasında yazarı o kadar içselleştirmiş ki kitabın sonuna yine Bardamu’nun dilinden “Çevirinin Sonuna Yolculuk” diye bir bölüm eklemiş. Buradan çevirmenin kitapla olan bağını, neyi niçin yaptığını ve olası eleştirilere verdiği cevapları görebiliyoruz. Çevirmesi kolay bir kitap değil Yolculuk. Gerçekten büyük bir şey başarmış Bener, ödül de almış zaten (Çeviri ödülleri biraz göreceli oluyor gerçi tüm diğer ödüller gibi:) Fransızca bilmediğim için çeviri için fazla konuşamayacağım ama Türkçesi bana batmadı. Detaylı bir analizi Süha beyin incelemesinde bulabilirsiniz. (gonderi/131723446) Zaten kitapla ilgili sitede de epey inceleme var, birçoğu da değerli. Başta söylediğim gibi okuyanların büyük kısmında bir iz bırakıyor yolculuk. Eminim benim bu dağınık yazımdan daha mantıklı şeyler bulursunuz kitabın neden okunması gerektiğine dair. Yine de yaklaşık yüz yıl önce yaşanmış bir hikâyeyi olanca samimiliğiyle yaşayıp, üstüne instagram profilinizi vurucu alıntılarla doldurmak istiyorsanız direkt kitaba geçebilirsiniz. Teşekkürler. (Erhan)

Uzun bir okuma serüveni oldun bana Gecenin Sonuna Yolculuk.Aramıza başka kitaplar girdi. İyi ki de girdi belki ısrarla okumaya kalksaydım bu keyfi alamayabilirdim senden. Açıkcası başlarda pek anlaşamadık gibi gelse de sonrasında okudukça sevdim, sevdikçe okudum seni. Okurken hep bana Tutunamayanlar'ı hatırlattın. Louis-Ferdinand Celine'in 1932 yılında yazdığı Gecenin Sonuna Yolculuk yazarın ilk ve en çok ses getiren kitabı. Le Monde'un Yüzyılın 100 Kitabı Listesi'nde de 6. sırada yer alıyor. 2002 yılında Yğit Bener tarafından sancılı bir çeviri sürecinden sonra (bu süreci kitabın sonunda yer alan çevirmenin son sözünden okuyoruz) Yapı Kredi Yayınları tarafından Modern Klasikler kategorisinde yayınlanlanarak okuyucu ile buluşturuluyor. Asıl adı Loius-Ferdinand Destouches olan yazar tıp doktorudur aynı zamanda. Tıpkı kitaptaki esas oğlan Ferdinand Bardamu gibi. Céline ise yazarın babanesinin adıdır. 20.yüzyılın en etkili yazarlarından biri olarak kabul edilen yazar yaşadığı dönem itibariyle iki dünya savaşı görmüş, 1912'de yükselen milliyetçilik akımının etkisiyle Fransız ordusuna katılmış 1914'e kadar orduda pasif görevler almıştır. Ordudan ayrıldıktan sonra çalıştığı şirket tarafından Afrika'ya gönderilmiş ardından Fransa'ya dönerek tıp eğitimini tamamlamıştır. Kitabı okuyanlar anlayacaktır, okumayanlar içinde küçük bir spolier olacak belki ama bu noktada kitabın otobiyografik öğeler taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Céline yükselen Nazi Almanya'sının da etkisi ile Fransa'ya döndükten sonra bazı el kitapçıkları basar. Bu kitapçıklarda kuvvetli bir antisemitizm, ırkçılık ve yobazlık göze çarpar. Bu düşünceleri nedeniyle Céline uzun yıllar Danimarka'da sürgün yaşar ve Fransa'da hala tartışılan bir yazardır. Gecenin Sonuna Yolculuk yeraltı edebiyatının ilk örneklerinden kabul ediliyor. Günümüzde yeraltı edebiyatının geldiği nokta itibariyle her ne kadar bugün o kategoriye çok uygun olmasa da o zaman için gerek kullanılan dil, sokak ağzını ve argoyu kullanması, gerek karakterler bakımından gerekse zaman zaman yarattığı tekinsiz durumlar kitabın yeraltı edebiyatı olarak değerlendirilmesinin etkenleri olsa gerek. Baş karakter Ferdinand Bardamu, hayatı hep bir yere varmaya çalışmakla geçen, ne aradığını bilmeyen, davranış olarak pek de etik davranışlar sergilemeyen (hatta hiç sergilemeyen), varoluş karşısındaki çaresizliği dibine kadar yaşayan bir adam. Ne bir yaşam tutkusu var, ne sevmeyi ne de sevilmeyi becerebiliyor, ne de bir yerlere tutunabilmeyi. Bardamu bu hayatta Tutunamayanlardan. Kitabı Bardamu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndan başlayan, oradan Afrika'ya, Amerika'ya ve tekrar Fransa'ya uzanan yaşam öyküsü olarak anlatmak haksızlık olur kanaatindeyim. Nitekim kitapta çok daha fazlası var. Gecenin Sonuna Yolculuk'un okunması kolay bir kitap olduğunu söyleyemem kendi adıma. Bana okuma deneyimi açısından Tutunamayanlar'ı da hatırlattı bu yönüyle. Hakan Günday bir söyleşisinde kitapla ilgili "Bardamu bir gösteridir. Bittiğinde ne yuhalanabilen ne de alkışlanabilen bir gösteri." diyor. Kitap için çok doğru bir tespit bencede. Kitabın çevirisi ile çeviriyi yapan Yiğit Bener, Dünya Kitap Yılın Çeviri ödülünü almış ve çok da başarılı bir çeviri yapmış. Kitabın sonunda çevirmenin sonsözü okunduktan sonra bazı taşlar kesinlikle yerine daha iyi oturuyor. "Herkesin derdi kendine, dünyanın derdi hepimize" diyor yazar. Kolay olmayan ama mutlaka okunması gereken bir kitap Gecenin Sonuna Yolculuk. Okuyacaklara keyifli okumalar olsun. (Filiz)

Gecenin Sonuna Yolculuk PDF indirme linki var mı?

Louis Ferdinand Celine - Gecenin Sonuna Yolculuk kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gecenin Sonuna Yolculuk PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Louis Ferdinand Celine Kimdir?

Louis-Ferdinand Destouches veya kalem adıyla Louis-Ferdinand Céline (27 Mayıs 1894 - 1 Temmuz 1961), Fransız yazar ve doktor. Céline, yazarın büyükannesinin ismidir. Yeni yazı tarzı ile Fransız ve Dünya edebiyatını geliştirmiştir. 20. yüzyılın en etkili yazarlarından biri olarak kabul edilir.

Gecenin Sonuna Yolculuk adlı kitabı Le Monde 'un Yüzyılın 100 Kitabı listesi'nde de 6. sırada yer almıştır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Louis-Ferdinand_Céline

Louis Ferdinand Celine Kitapları - Eserleri

  • Gecenin Sonuna Yolculuk
  • Profesör Y ile Konuşmalar
  • Taksitle Ölüm
  • D'Un Chateau L'Autre
  • North
  • Guignol's Band
  • Castle to Castle
  • London Bridge

Louis Ferdinand Celine Alıntıları - Sözleri

  • Ne dersek diyelim, ne iddia edersek edelim, dünya gerçekten çekip gitmeden çok öncesinde terk ediyor bizleri. Daha önce en çok meraklısı olduğumuz şeylerden, günün birinde artık gitgide daha az söz eder oluveririz, ille de konuşmak gerektiğinde de zorlanırız. Hep kendi sesimizi duymaktan gına gelmiştir... Kısa keseriz... Vazgeçeriz... Otuz yıldır konuşup duruyoruzdur zaten. Haklı çıkmayı bile umursamamaya başlarız. Zevkler arasında kendimize ayırdığımız o küçük yeri bile koruma arzusunu yitiririz. Kendimizden iğreniriz... Azıcık karnını doyurmak, birazcık ısınmak ve hiçbir yere varmayan yolda giderken mümkün olduğu kadar çok uyuyabilmek artık yetiyor da artıyordur bile. Yeniden bir şeylere ilgi duymak için başkalarının önünde takınacak yeni surat... (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • Zevkler kısa olduğu gibi sıkıntılar da sonsuzdur. (North)
  • “Öyle bedavaya ölünmüyor. Hikayelerle bezeli güzel bir kefen sunmak lazım Hanımefendi’ye. Son nefes emek ister.” (Taksitle Ölüm)
  • Mutlu olmanın sonu yok. İnsan belirli bir rol oynayabildiği sürece, asla mutluluğa doymak nedir bilmez. (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • Artık duramıyoruz birbirimizin içinde. Fazla yakıcı. Tütüyoruz resmen. Cehennemde. (Taksitle Ölüm)
  • olağanüstü bir hafızaya sahip olmanın böbürlenecek bir tarafı yok aslında... hatıralarla dolup taşıyor kafa, işin yoksa ayıkla hepsini, eh sonra dakka başı, durduk yere aklına geliyorlar... sonra da neticede... son tahlilde... şöyle bir yığıyorsun hepsini üst üste... bir bakıyorsun, hatırlanmaya değecek bir bok da yokmuş ortada... (Profesör Y ile Konuşmalar)
  • ''... giderek, her şeyden vazgeçe vazgeçe, sanki bir başkası oldum...'' (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • Heves kadar kolay kırılan başka ne vardı ki şu dünyada (D'Un Chateau L'Autre)
  • "Ruh cümlelerle yetinmesini bilir, oysa beden öyle değildir, o daha müşkülpesenttir, kas da olsun ister. Beden daima elle tutulur bir gerçektir. bu yüzden de hep hüzünlüdür ve tiksindirici bir görüntüsü vardır." (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • "Bundan sonrası geceye ait" (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • İçimizde yeryüzünde ve gökte korkunç olan biricik şey daha henüz söylenmedik sözlerdir olsa olsa. Yalnızca her şey artık tümüyle, geri dönülmez biçimde söylendiğinde rahat yüzü görebileceğiz, işte ancak o zaman nihayet sessiz kalabileceğiz ve artık susmaktan korkmayacağız. O zaman tam olacak işte. (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • dur diyemezsin cehalete!... sizin eve de uğrayacak elbet! ben biliyorum da konuşuyorum!... yağmacı lan bunlar, domuzdan hallice! (Profesör Y ile Konuşmalar)
  • İnsanlara güvenmek demek kendini azıcık öldürtmekle eşdeğerdir. (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • hadi bas git yürü, bir daha intihar et şimdi! (Profesör Y ile Konuşmalar)
  • “… içimde, dipte, en derinimde arıyordum kendimi, hangi büyük kötülükten, benzeri görülmemiş bir günahtan ötürü suçlu olmam gerektiğini anlamak için.” . (Taksitle Ölüm)
  • “Ticarette iyi temsildir işin özü. Kendine özen göstermeyen bir eleman patronun utancıdır…” (Taksitle Ölüm)
  • Giderek, her şeyden vazgeçe vazgeçe sanki bir başkası oldum. (D'Un Chateau L'Autre)
  • Boşuna heveslenmemekte yarar var, insanların aslında birbirlerine söyleyecekleri hiçbir şey yoktur, karşılıklı olarak yalnızca kendi acılarını anlatırlar, bu böyledir. (Gecenin Sonuna Yolculuk)
  • kesin kıskançlıktan yediniz siz kafayı! (Profesör Y ile Konuşmalar)
  • ve benim gözümde hiçbir şey, ama hiçbir şey, şu fikir denen şeylerden daha aşağılık, daha boktan, daha tiksinç değildir! kütüphaneler ağzına kadar fikir dolu! kafelerin bahçeleri de!... bütün çöpten çelebiler fikir zengini olmuş!... hele o felsefeciler!.. (Profesör Y ile Konuşmalar)

Yorum Yaz