Falaka - Ahmet Rasim Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Falaka kimin eseri? Falaka kitabının yazarı kimdir? Falaka konusu ve anafikri nedir? Falaka kitabı ne anlatıyor? Falaka PDF indirme linki var mı? Falaka kitabının yazarı Ahmet Rasim kimdir? İşte Falaka kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Rasim
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786052958223
Sayfa Sayısı: 116
Falaka Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Osmanlı’da çocuk olmak ne demekti? Çocuklar nasıl yetiştirilir, nasıl okula başlar ve nasıl bir eğitim alırlardı? Ahmet Rasim Falaka’da kendisinin çocukluktan ilk gençliğine uzanan hatıraları eşliğinde bu soruların cevaplarını verir. Fatih’teki Sofular Mektebi’nde başladığı ve Darüşşafaka’da tamamladığı eğitimini anlatırken bir yandan da 19. yüzyıl İstanbul’unun gündelik hayatını ve çocukluğunu tasvir eder. Reşat Ekrem Koçu’nun ifadesiyle, Ahmet Rasim’in yazılarında İstanbul, manzaraları ve insanlarıyla sesli ve renkli bir film halinde akar. Falaka da bu filmin en renkli sahnelerini barındırıyor.
Ahmet Rasim (1865-1932) İstanbul üzerine yazdığı yazılarıyla “Şehir Mektupçusu” unvanını alan Ahmet Rasim, Türk edebiyat ve gazeteciliğinin oldukça üretken ve şöhretli simalarındandır. İstanbul’da doğan Ahmet Rasim, babası henüz o doğmadan evi terk ettiğinden annesi Nevber Hanım tarafından ve eniştesinin de yardımlarıyla oldukça zor şartlarda yetiştirildi. Mahalle mekteplerinde başlayan öğrenim hayatını Darüşşafaka’da tamamladı. Kendi çabasıyla Fransızca öğrendi. Posta ve Telgraf Nezareti’nde memur olarak çalışırken bir yandan da Ahmet Mithat’ın gazetesi Tercüman-ı Hakikat’te yazmaya başladı. Hüseyin Rahmi’yle Boşboğaz adlı mizah dergisini çıkardılar. Savaş muhabirliği de yapan Ahmet Rasim, Balkan Savaşı sırasında Sofya’ya, Birinci Dünya Savaşı’nda da Romanya cephesine gitti. 1927’de İstanbul milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Küçük yaşlardan beri ilgi duyduğu müziği Darüşşafaka’da öğrenciyken Zekai Dede’den aldığı musiki dersleriyle geliştirdi. Pek çoğunun güftesi kendisine ait olan altmıştan fazla şarkı besteledi. Yazarlık mesleğini hayatının sonuna kadar sürdüren Ahmet Rasim hikâye, roman ve hatıra türlerinden gazete yazılarına, tarih ve okul kitaplarına kadar çok çeşitli alanlarda eserler ortaya koydu. Herhangi bir edebi akıma girmemiş, siyasi ve edebi tartışmalardan uzak, halkı bilgilendirmeyi amaç edinmiş yazarlardandır. Ceride-i Havadis, Basiret, Tasvir-i Efkâr, Sabah, İkdam, Akşam, Cumhuriyet gibi gazetelerde gözleme dayalı, İstanbul hayatını bütün renkleriyle yansıtan, yalın ve güzel Türkçesiyle yazdığı yazılarla şöhret bulmuş, sevilerek takip edilmiştir. Memleketini, halkın ruhunu, âdet ve gelenekleri çok iyi bilip tanıyan yazarın seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikler Dizimizde yer vermeyi sürdüreceğiz.
Falaka Alıntıları - Sözleri
- Bilmiyor ki dayak atıldığını seyretmek de hemen hemen dayak yemektir!
- O kalbimin sevgilisi artık görünmüyordu. Şimdi büsbütün kimsesiz kalmıştım.
- Kadın kısmı sokakta gülümseyebilir mi? Ya biri görecek olursa... Sonra ne derler?
- Zaman geçer, bırakır yadigâr eserlerini
- İster siyahi , isterse beyaz olsun kadın değil mi ? Kadın kısmı , sokakta gülümseyebilir mi ? Ya biri görecek olursa ? ... Sonra ne derler ?
- Çocukları dövmekten ana, baba, dadı, hoca, lala, mürebbi ve mürebbiyeler kesinlikle kaçınmalıdır. Hatta sert sözlerden, kaba ve şiddetli davranmaktan da çekinmelidirler. Çünkü çocuk ne kadar küçük olursa olsun, kendisini döven el ve kendisine hakaret eden dil için ruhunda yeni filizlenen izzetinefse pek ağır gelir; bu ele ve dile karşı gizli bir düşmanlık beslemeye başlar."
- Zaman geçer, bırakır yadigâr eserlerini
- Canım çocukluk!.. En uslu hali bile sessiz, rahat rahat otururken -her nedense- fingirdemeye denktir. O bile başıboşluğa vurgundur. İster ki kimseler oyununa karışmasın, kimseler düşüncelerine engel olmasın. Ötüşsün, bağırsın, çağırsın, kimse "yapma, etme" demesin, herkes nazını çeksin. Uyuyacaksa ona ninni söylensin. Yesin, içsin, gezsin, vursun, kırsın, binsin, sallansın! Despotluğun nasıl olduğunu anlamak isterseniz haşarı bir çocuğu dikkatlice seyredin.
- Çocuk kısmı zorla okumazmış, heves olmalıymış.
- İki ruh karşılıklı birer ayna kesilmiş, birbirimize bakıyorduk. İki dost ağız sözde ayrı, fakat özde aynı şeyi söylüyordu.
- Üç mektep değiştirmiş ama bir aferin alamamıştım. Şair Nabi nereden uydurmuş da "Ya Rab bu aferin ne tükenmez hazinedir" demiş.
- İnsan mektebe gözü kapalı değil, gözü açık gitmeli, değil mi? Yok, değilmiş! Gözü kapalı gitmeli, orada açılmalıymış!
- Canım çocukluk!.. En uslu hali bile sessiz, rahat rahat otururken -her nedense- fingirdemeye denktir. O bile başıboşluğa vurgundur. İster ki kimseler oyununa karışmasın, kimseler düşüncelerine engel olmasın. Ötüşsün, bağırsın, çağırsın, kimse "yapma, etme" demesin, herkes nazını çeksin. Uyuyacaksa ona ninni söylensin. Yesin, içsin, gezsin, vursun, kırsın, binsin, sallansın! Despotluğun nasıl olduğunu anlamak isterseniz haşarı bir çocuğu dikkatlice seyredin.
Falaka İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yazarımız, Osmanlı'da çocuk olmanın zorluklarına, çocuğun mektebe başlarken ki merasimine, mektepteki hocaların tutumuna kadar birçok noktaya değinmiş; kendi hayatından da örnekler vererek bizlere sunmuştur. Osmanlı'da her çocuğun mektebe başlarken ki en büyük korkusu falakacı bir hocaya denk gelmektir. Âmin alayından sonra okula başlayan çocuğa, okulun hocası ve kalfası yumuşak davranır, ta ki çocuk okula alışana kadar. Alıştıktan sonra en küçük hatasında - onu eğittiğini düşünerek- şiddet ile cezalandırır. 'Aba altından sopa göstermek' deyiminin karşılığı bu olsa gerek! Ebeveynlerin tutumları ise bundan daha kötü, çünkü falakaya yatıran hocaya karşı çıkmak şöyle dursun, sonuna kadar hocayı destekleyen bir kesim var. Yer yer sinirlerimi zıplatan cümleler olmadı değil: "Hoca dediğin böyle olmalı. Elinden sopası düşmemeli!" Anı niteliğinde olan Falaka, aslında günümüze de benziyor. Tek fark artık falakaya yatırmak yok; ama çocuklarımıza karşı uygulanan bir psikolojik şiddet, fiziksel şiddet var. Eğitim hayatımızda şiddeti benimseyen, çocukları şiddet ile korkutarak eğitebileceğini sanan, "eğitilememiş" öğretmenlerimiz maalesef ki mevcut. Mesleğinin hakkını veren canım öğretmenlerimizi tenzih ediyorum tabi ki de. Kolay okunabilen, yer yer Arapça kelimelere yer verilmiş olan bu kitabı birkaç günde bitirebilir, Osmanlı dönemine de küçük bir seyahatte bulunabilirsiniz. :) (Büş)
Falaka Okudum bitti. Yazarın kalemiyle ilk defa tanıştım ve beğendim. Akıcı ve sürükleyici bir kitap. Bir günde biter. Yer yer resimlerle anlatılması çok hoşuma gitti. Ahmet Rasim kendi yaşadığı çocukluğunu anlatıyor. Ben seviyorum bu tarz kitapları okumayı. Acaba eski dönemlerde yaşasaydım nasıl olurdu diye düşünüp duruyorum. Osmanlı döneminde çocukluk nasıl olurdu, güzel olabilir miydi? Bazı konularda evet güzel olabilirdi diye düşünüyorum. Mesela okula başlayacak bir kişiye "Amin Alayı" yapılıyormuş . Okula daha hevesli başlasın diye yapılır. Bu hoşuma gitti günümüzde devam edilebilirdi herkes severek giderdi. Ama okula hevesle gidip, hevesle devam edilmiyor. Okulda ceza vardı, falaka vardı. Bu da okula gitme isteğini yok ediyordu. Bu açıdan kötü. Zaten falakayla eğitimin olacağına inanan birisi değilim. Yazarımız okul eğitimden başlayıp Darüşşafaka eğitimden devam ediyor anlatmaya. Okuyun derim. Evet kimler okudu? (Hazelnutlibrary)
Ahmet Rasimin okuduğum ilk kitabıydı açıkcası çok içten yazılmış kısa ve sürükleyici bir hikayeydi sonuda kendi açımdan yorumluyorum benim için hüzünle bitti şiddetle okunmasını öneririm (Sümeyye Pehlivan)
Falaka PDF indirme linki var mı?
Ahmet Rasim - Falaka kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Falaka PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmet Rasim Kimdir?
Kendine özgü bir üslupla kaleme aldığı eserleri geniş bir okur kitlesi tarafından okunan, mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerine tanıklık etmiş bir yazardır. 50 yılı bulan yazı hayatında farklı edebi türlerde ve çok sayıda eser verdi. Dönemin İstanbul hayatının ayrıntıları üzerinde durduğu fıkralarıyla tanındı.3.ve 4. Dönem TBMM'de İstanbul milletvekili olarak yer aldı. Tanınmış bestekar Osman Nihat Akın'ın dedesidir.
Darüşşafaka mezunudur. Muharrirlik, Yazarlık, Bestekârlık, Posta Telgraf İdaresi Memurluğu, Tercümanı Hakikat, Saadet, İkdam, Sabah, Malumat, Servet, Tanin, Hak ve Tasvir-i Efkar gazeteleri yazarlıkları, Güneş, Gülsen, Sebat, Say ve Servet-i Fünun, Resimli Gazete, Musavvar ve Malumat dergileri yazarlıkları, TBMM III. ve IV. Dönem İstanbul Milletvekilliği ve III. Dönem Kütüphane Encümeni Reisliği yapmıştır. Evli ve altı çocuk babasıdır.
Yaşamı
1864'te İstanbul'da Fatih'in Sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi. Babası Menteşeoğulları'ndan Kıbrıslı Bahaeddin Efendi, annesi Nevbahar Hanım'dır. Babası kendisi doğmadan evvel ailesini terk ettiği için Nevbahar Hanım onu tek başına yetiştirdi. 1875 yılında başladığı Darüşşafaka'da edebiyatla tanıştı. Bu okulda bestekâr Mehmet Zekai Dede'den müzik dersleri de aldı. Kendi çabasıyla Fransızca öğrendi. Eğitimini 1883 yılında birincilikle bitirdi.
Okulu bitirdikten sonra diğer Darüşşafaka mezunları gibi Posta ve Telgraf Nezareti'nde memur oldu. Bu kurumda kısa bir süre kâtiplik yaptı. Memuriyet hayatının ilk aylarında Sadberk Hanım ile evlendi; 1902'de eşinin ölümüne kadar süren bu evlilikten dört oğlu, iki kızı oldu.
Memuriyet hayatını benimsemeyen ve hayatını yazar olarak kazanmak isteyen Ahmet Rasim'in ilk yazısı Ahmet Mithat Efendi'nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlandı. Bu, 'Yolcu' başlıklı bir tercüme yazı idi. Ardından dönemin ünlü gazetecisi Baba Tahir vasıtasıyla Ceride-i Havadis'te fenni konularla ilgili yazı ve tercümeler yayımlamaya başladı. Bir süre Mekteb-i Behrami adlı okulda ve Komonto Musevi okulunda öğretmenlik yaptı. Ahmet Mithat'tan gördüğü teşvik sayesinde 1885'ten sonra kendisini tamamen gazeteciliğe verdi.
Yayın hayatına 1891'de başlayan Servet-i Fünun dergisinde fen konularındaki yazılarının yanında, tefrik halinde romanlarını da çıkarma imkanı buldu. Leyal-i Izdırap, Meşak-ı Hayat ve Afife burada yayınlandı. Ancak Servet-i Fünun yazarlarının genel edebi çizgisini benimsemedi. O, Ahmet Cevdet Paşa ve Ahmet Mithat Efendi'nin doğu ve batı edebiyatının olumlu yanlarını sentez haline getirmeyi amaçlayan edebi anlayışını benimsemişti.
1908'de Hüseyin Rahmi ile birlikte 37 sayı süren 'Boşboğaz ile Güllâbi' adlı bir mizah gazetesi çıkaran Ahmet Rasim, gazeteciliği Malumat, Sabah, Sebat, Güneş, Maarif, Resimli Gazete, Mecmuai Ebüzziya, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, Resimli Ay, İkdam, Boşboğaz, Basiret, Tasvir-i Efkar, Vakit, Akşam, Cumhuriyet gazete ve dergilerindeki yazılarıyla sürdürdü. Bunun yanında Gülşen, Sebât, Hamiyyet, Şafak, Servet, Tanin, Envâr-ı Zekâ, Maarif, Resimli Gazete, Hazine-i Fünun, Mektep, Pul, Fen ve Edep, İrtika, Surâ-yı Ümmet, Donanma, Resimli Kitap, Musavver, Muhit gibi dergilere gerçek adıyla, Hanımlara Mahsus Malumât'ta ise 'Leyla Feride" adını kullanarak yazılar göndermiştir.
1898'de Alman İmparatoru II. Wilhelm'in Suriye gezisi sırasında Malumat gazetesi tarafından Suriye'ye, 1916'da da Sabah gazetesince harp muhabiri olarak Romanya cephesine gönderildi.
Bu arada okullar için yazdığı tarih, dil bilgisi, imlâ ve aritmetik gibi çeşitli konulardaki eserlerini kitap halinde bastırdı. Menâkıb-ı İslâm adlı kitabı dolayısıyla II. Abdülhamit'ten Mecidi nişanı aldı. Şiir, hikaye ve roman alanlarında eserler verdiyse de onu günümüze ulaştıran "Şehir Mektupları", "Eşkâl-i Zaman", "Cidd-ü Mizah", "Gülüp Ağladıklarım" gibi inceleme, araştırma ve gözleme dayanan yazıları oldu.
Müzik alanında da eserler veren sanatçı, besteleri de kendisine ait olan pek çok şarkı sözü yazdı. Yakın dostu müzisyen Tatyos Efendi'nin bestelediği uşşak makamındaki 'Bu akşam gün batarken / Sakın geç kalma, erken gel' dizeleri ile başlayan güftesi günümüze kadar gelen eserlerindendir.
1927'de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in referansıyla İstanbul milletvekili oldu ve TBMM'nin üçüncü ve dördüncü dönemlerinde milletvekilliği yaptı. Ancak sağlık sorunları yüzünden meclis oturumlarına bile katılmadı. 1932'de Heybeliada'daki evinde hayatını yitirdi, Heybeliada'daki Abbaspaşa Mezarlığı'na gömüldü.
İstanbul Fatih Karagümrük'te 1938-1939 öğretim yılında kurulan Karagümrük Ortaokulu'nun adı 1965-1966'da Ahmet Rasim Ortaokulu olarak değiştirilmiştir. Okul 1988-1989'dan itibaren Ahmet Rasim Lisesi adını almıştır.
Ahmet Rasim Kitapları - Eserleri
- Falaka
- Şehir Mektupları
- Gecelerim ve Falaka
- Leyal-i Iztırab
- Meşakk-ı Hayat
- Hamamcı Ülfet
- Güzel Eleni
- Eski İstanbul'da Hovardalık
- İki Güzel Günahkar
- Ramazan Sohbetleri
- Eserlerinden Seçmeler
- Osmanlı Tarihi
- Eşkal-i Zaman
- Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik
- İstanbul'da Eğlence Hayatı
- Muharrir Bu Ya
- Kitabe-i Gam
- Şehir Mektupları
- Asabi Kız Sabiha
- Gecelerim
- Falaka
- Meşakk-ı Hayat
- Ameli ve Nazari Talim-İ Lisan-ı Osmani
- Söz ve Çizgi Ustalarımız
- Osmanlı İmparatorluğu'nun Reform Çabaları İçinde Batış Evreleri
- Ahmet Rasim Kitaplığı 1: İlk Sevgi
- Asker Oğlu
- Hanım
- Osmanlı Tarihi
- Gülüp Ağladıklarım
- Romanya Mektupları
- Ramazan Karşılaması - Sohbetler
- Osmanlı Tarihi
- Anılar ve Söyleşiler
- İki Hatırat Üç Şahsiyet
Ahmet Rasim Alıntıları - Sözleri
- Bir kıyafet, bir eda hiç olmazsa hoş bir seda. (Eşkal-i Zaman)
- Ben seninim, sen benimsin Göz önünde durma,kaçıl (Şehir Mektupları)
- Bizde siyasete karışmayan, karıştırılmayan ne vardır? (Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik)
- Fuhuş, çıplak ve perişan sokak ortalarına, duvar diplerine, viranelere, ıssız yerlere, deniz kenarlarına, ağaç altlarına, gölgeliklerle doldu, tabir mazur görülsün, çoluk çocuk maskarası ve belki bir kat daha rezil ve rüsva oldu! (Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik)
- İşte insanlık böyle... Karanlık, muzlim, müphem vaziyete girmedikçe: “Ben neredeyim? Demez." (İstanbul'da Eğlence Hayatı)
- Görmek neye yarar? Hissetmeliyim, bu bana yeter. (Gecelerim ve Falaka)
- İnsanın tahammülden ziyade neye ihtiyacı var ? (Kitabe-i Gam)
- Meğer tutku kederle ümit arasında yatıp kalktıkça serpilir, tazelenirmiş. (Hamamcı Ülfet)
- Güler gibi ağlarım. Yok. Ağlar gibi gülerim. Ah! Tarif edemedim. (Gecelerim)
- Dayak atıldığını izlemek de hemen hemen dayak yemektir. (Gecelerim ve Falaka)
- iki sefilin bakışları , birbirlerine tesadüf etmesi gönül alıcı hasretleri olan birtakım mutluluk manzaraları anlattı. Fakat hayalleri o kadar safça , o kadar çocukçaydı ki bu özel vaziyet ancak bu çağdaki masum kalplere vergidir. (Güzel Eleni)
- “İhtiyarlık ne yaman dert…” (İstanbul'da Eğlence Hayatı)
- Zaman ne olursa olsun hızını değiştirir mi? (Hamamcı Ülfet)
- Öldürdü beni zaman (İstanbul'da Eğlence Hayatı)
- Fakat öyle kalpler vardır ki onlardaki üzüntü girdibanın derinliği bilinemez. Orası bir çıkmazdır. (Güzel Eleni)
- Siması, fotoğraf amatörlerini bile hayrette bırakacak doğaüstü bir profil çizer. (Eşkal-i Zaman)
- Kamuoyu üzerinde hükmünü yürütmek istersen, yaz. (Gürültülü sesler...) Ama bâzıları yazdıklarına saçma, sayıklama diyeceklermiş, bunlar azınlık partisidir. Senin mensûb olduğun parti ise, çoğunluktur. Kısım kısım değiş-tokuş yap, araştırıcı gâvurları kov, gerçekleri bulup ortaya çıkan günahkârlara yüz verme.(*) * Ahmet Rasim, burada; düşünmeden, aklına nasıl gelirse öyle yazan kimselere taş atmaktadır. Anlatmak istediği şey şudur: Böylelerinin gözünde gerçek araştırıcılar ve bilginler değersizdir, kötüdür. (Muharrir Bu Ya)
- Okul herhâlde evden daha eğlenceliydi. Hiç olmazsa kaçamak olarak leblebiyle; tek mi, çift mi, iplikten su yolu, almaca, ten ten, el el üstünde kimin eli var, vay benim köse sakalım, evelenme develenme, devekuşu kovalama, parmak ayırmaca, yokuş aşağı, seke seke ben geldim, çıngırağım hoş geldin, fış fış kayıkçı, duvarda top, cevizle vurup almaca, beş taş oynardık. Mahallede ise bir arkadaşımla kapı dibinde olsun, bir kaydırak oynayamaz, bahçemize; çiçekler bozulur, toz toprak olur derler diye, kimseyi çağıramazdım. Oyunsuz çocuk ise, karnına dokundukça, vık vık! eden kukla bebeklerden başka bir şey değildir. (Eserlerinden Seçmeler)
- Ben Galata'nın kendisini sevmiştim. Burada korkunç olduğu kadar eğlendirici bir hayat vardı. Hâlbuki insan etraflıca düşünecek olursa bu dünyanın ne tarafı korkunç değil? (Eski Fuhuş Hayatı Fuhş-i Atik)
- Senden uzağa gitmek de mümkün değil.Azmediyorum.Takatim kesiliyor.Duruyorum.Senden sakınıyorum.Anlıyorsun ya.Seni hem görmek,hem görmemek istiyorum. (Kitabe-i Gam)