Fahim Bey ve Biz - Abdülhak Şinasi Hisar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Fahim Bey ve Biz kimin eseri? Fahim Bey ve Biz kitabının yazarı kimdir? Fahim Bey ve Biz konusu ve anafikri nedir? Fahim Bey ve Biz kitabı ne anlatıyor? Fahim Bey ve Biz PDF indirme linki var mı? Fahim Bey ve Biz kitabının yazarı Abdülhak Şinasi Hisar kimdir? İşte Fahim Bey ve Biz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Abdülhak Şinasi Hisar
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750809927
Sayfa Sayısı: 136
Fahim Bey ve Biz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Bu kitap Türk edebiyatı tarihinde birden bire fırlamış bir irtifa noktasını gösteren bir tepe mesabesindedir; bu tepenin üzerine yapışan râkım da Abdülhak Şinasi'nin nâmıdır."
- Halid Ziya Uşaklıgil
"Hiç şüphe etmiyorum ki, Fahim Bey ve Biz çapında daha birkaç eserle Türk edebiyatında, kendine göre müstakil bir âlemin sahibi olacak ve Fransız edebiyatında Barreesien bir eda, Proustien bir hava, Anatole France vâri bir hassasiyet denildiği gibi, Türk edebiyatında da daima Abdülhak Şinasi'ye mal edilen, bir halis ve asil san'atkar havası, merhamet ve istihza ile karışık bir insan hassasiyeti bulunacaktır."
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu
(Arka Kapak'tan)
Fahim Bey ve Biz Alıntıları - Sözleri
- İnsanlar, birbirlerinden uzun mesafelere ayrılmış yıldızlar gibi, kendi hususî boşlukları içinde dönen, hepsi yalnız, hepsi mahrem ve başkalarına kapalı birer dünyadır.
- Zira herkes gizlice hıyanet ettiği bir ahlaka hürmetini başkalarına ithamla ispat etmek ister.
- “Bütün günlerimiz için kendimize bir yol çizer, sonra, her gün bunun aksine hareket ederiz. Kendimizi bazan kendimizden bile ne kadar uzak buluruz!”
- Çünkü hakikati anlamanın ve duymanın muhtelif tarzları vardır. Aklımıza varmış bir haber ruhumuza ermiş sayılmaz.
- "İlahi Fahim Bey! 'Birazdan' geçidi ve 'yarın' caddesi insanı 'hiçbir şey' şatosuna götürür!"
- Başkalarına acıdığımızı sanırken bile, içimizden mutlak biraz kendimize ağlarız.
- “insan iyi kitaplara kavuştuktan sonra, alelâde kimselerin sözlerine karşı müşkilpesend davranır oluyor.”
- Fakat bir yaştan sonra, babalar sustu mu oğullar onlara cevap vermek ihtiyacını duyarlar. Sadadan sonra aksisada başlar ve çok kere bu, sadanın aksinedir.
- “vefa yerine ihanet görmeye, hakikati bulmak yerine iftiraya uğramaya, haksızlığın kurbanı olmaya razıyız. Fakat derdimizi dökecek bir dert ortağı, başımıza gelenlerden şikâyetimizi dinleyecek bir can kulağı bulunsun. (…) En büyük teselli dinlenilmek ve anlaşılmış gibi cevap almaktır.”
- Zira daima başkalarına acıdığımızı sanırken bile içimizden mutlaka biraz kendimize ağlarız.
- İnsanlar, birbirlerinden uzun mesafelere ayrılmış yıldızlar gibi, kendi hususi boşlukları içinde dönen hepsi yalnız, hepsi mahrem ve başkalarına kapalı birer dünyadır.
- Fakat her şeyi muttasıl yoğuran zamanla o da değişiyordu. Gördüğümüz insanların ruhları değişir, şekilleri değişir ve biz değişir, onları değişmiş görürüz.
- Başkaları daima ancak, kendi hesaplarına uygun görüşlerine inanarak bizi kendimize göre değil, kendilerine göre muhakeme ederler ve çok kere hakkımızda erdikleri kanaatlerin bizim hakikatlerimizle hiçbir münasebeti kalmaz.
- Bilmem nasıl oluyordu, bu nazarlar dışlarından ziyade içlerine bakıyor gibiydi.
- “Var olmadan önce yok olduğumuz gibi, var olduktan sonra da yine yok olacağımızı anlıyoruz ve bütün insanların, yeryüzünün en büyük mücrimleri gibi, hep ölüm cezasına mahkûm olduklarını biliyoruz.”
Fahim Bey ve Biz İncelemesi - Şahsi Yorumlar
O Gözler Sizi Çiviler Basmakalıp Bir Yargıyla: "David Hockney'in dediğine göre, kız kardeşi, Tanrının nesneler arasındaki hava, boşluk olduğuna inanıyormuş. Böylece her şey Tanrının içinde oluyor, Tanrının içinde dolanıyor. Fena fikir değil, değil mi? Ressamların algılama tarzına çok yakın bir bakış. Ressamlar imanlı olduğu için değil, hep resmetmeye çalıştıkları şey tam da bu görünmez boşluk olduğu için. Boyadıkları lekelere bir birlik sağlayabilecek tek şey bu boşluk - Tintoretti'den Morandi'ye kadar her ne tür bir boşluk olursa olsun..." (Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar - J.Berger) Berger'in sanatkârının eserini boşluklarla görünür hâle getirmesi, bir kümenin evrenseli ile tanımlanabilmesi Fahim Bey ve Biz'i ifade etmek için sanat ve matematik gibi birbirinden ayrı görülen iki farklı alanın kesiştiği harika bir örnek. Abdülhak Şinasi HİSAR (1887-1963) 'ın 1941'de yayınlanan CHP Hikâye ve Roman Ödülü (üçüncülüğü) alan Fahim Bey ve Biz adlı romanı anlaşılmamış ve kıymeti bilinmemiş eserlerden sadece biri. Abdülhak Şinasi'nin olgunluk çağında yayınlattığı, aynı zamanda kendi yaşamından izler taşıyan eser, insan ilişkileri konusundaki çarpıcı görüşleriyle birlikte, okuruna Hisar'ın edebi sanatkârlığını ölçme şansı da veriyor. Bağlam Yayınları'na ait bu basımda yazara ait bir biyografi yer alıyor ve internette de bu bilgilere aynı klasik sunuşla ulaşmak mümkün. İlginç bir örnekse, İslam Ansiklopedisi'nde yer alan (https://islamansiklopedisi.org.tr/hisar-abdulhak-sinasi) tabiri caizze künyede, tıpkı onun Fahim Bey'i okura sunuşu, Berger'in resimdeki boşluğu tarif ettiği gibi, biz'i, boşluğu, onu etkileyenleri ve onun dışarıdakileri Hisar'ın gözüyle görmek mümkün. Ansiklopedide şöyle ifade edilmiş: "BOĞAZİÇİ MEHTAPLARI Abdülhak Şinasi Hisar’ın geçmiş yaşayışı ile Boğaziçi’ni yepyeni bir değerlendiriş açısından canlandıran eseri. FAHİM BEY ve BİZ Abdülhak Şinasi Hisar’ın yayımlandığında edebî bir hadise olarak karşılanan, geniş akisler uyandırmış romanı. Kardeşi GERÇEK, Selim Nüzhet Türk matbaacılığı, gazeteciliği ve tiyatrosu hakkındaki araştırmalarıyla tanınan yazar. Komşusu ve hocası TEVFİK FİKRET Edebiyât-ı Cedîde şairi. Hocası MÜFTÜOĞLU AHMED HİKMET Edebiyatçı ve fikir adamı. Hakkında biyografik mahiyette eser yazdığı yazar AHMED HÂŞİM Türk şairi ve deneme yazarı. Görüştüğü Jön Türkler’den AHMED RIZÂ Jön Türk hareketi liderlerinden ve Türk siyaset adamı. Yazılarının yayımlandığı dergi DERGÂH 1921-1923 yıllarında yayımlanan fikir, sanat ve edebiyat dergisi. Denemelerinin yayımlandığı dergi VARLIK 1933’ten beri yayım hayatını sürdüren edebiyat, sanat ve fikir dergisi. Kurucu üye olarak çalıştığı dernek TÜRK OCAĞI II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türkçülüğü savunan dernek." 19. ve 20. yüzyıl Türkiyesi düşünüldüğünde, bu isimler yanında komşusu Şair Nigâr Hanım, isim babaları Şinasi ve eserinde de andığı Abdülhak Hamit Tarhan, Paris'teki eğitimi sırasında görüştüğü Prens Sabahattin, Dr. Nihat Reşat Belger, Ahmet Rıza Bey ve Yahya Kemal,Hisar'ın hayatındaki önemli isimler. Türkiye dışında bizzat tanıştığı ve edebi yönden etkilendiği ifade edilen Maurice Barres, döneminin ünlü sanatçıları Jean Moreas, Emil Faguet, Henri' de Regnier, Jean Cocteau, "Hisar'ı kaplayan boşluk; Abdülhak Şinasi Hisar ve Biz" yargısına erken ulaştıran sebeplerdir. İsim çevresi oldukça kalabalık ancak üzerinde durulması gereken konular bu isimlerden çok daha fazlası... FAHİM BEY VE BİZ "Fahim" sözlük anlamıyla Akıllı. Anlayışlı, (Fahm. dan) İtibâr ve nüfuz sâhibi olan, büyük zât. Romana adını da veren ve ismiyle müsemma Fahim Bey'le, okura alışılagelmiş bir kurgusal biyografi sunmuyor Abdülhak Şinasi, çünkü hikâye doğumla değil ölümle başlıyor. Bir gazete haberiyle duyrulan ölüm, Fahim Bey'in yaşam boyu yanıbaşındaki seslerin, ölünce de onu terk etmediğinin bir göstergesi. İyi ya da kötü anılmak her faninin başına gelecek sıradan bir durumdur. Yazarın sıradanlığı delme çabası ölüm ilanının birkaç gün sonra değiştirilmesiyle başlıyor. İlanın değiştirilme sebebi Fahim Bey'in göreviyle kazandığı "maslahatgüzar" ünvanın gerçek olup olmadığının sorgulanması ve neticede haketmediğine karar verilmesi. Bu başlangıç romanın kıvılcımını yakıyor ve eser boyunca Fahim Bey'i tanıyan insanlar onun gençlik yıllarından vefatına kadar kronolojik olarak, tek bir anlatıcıya verdikleri görünmez röportajla hikâyeyi anlatıyor. Fahim Bey ve Biz'in bir hikayeler kolajı mı bir roman mı olduğu tartışıladursun, tek anlatıcının Fahim Bey'in arkadaşının oğlu olduğu hikâye bu gün alışık olduğumuz biyografik belgesellerin tadını fazlasıyla veriyor. Eser, duyulan geçmiş zaman kipinde ilerlese de yazarın Fahim Bey'le bizzat tanıştığına da şahit olunmakta. Biçimsel olarak bir diğer önemli konu dil. Hisar eski ve yeni dili bağladığı, yabancı dillerden de sözcükler kattığı üslubuyla şiir'e de fazlasıyla değiniyor. Adülhak Şinasi'nin şiir'i bir yaşam biçimi ve bu yalnız dili yansıtan bir sözcük değil, romanın akıcılığı da bilinen anlamıyla bu şiirsel hâl ile sağlanmakta. Sözcük dağarcığının zenginliğiyle birlikte romanın sözlüksüz okunması anlaşılırlığının imkânsızlığına işaret ediyor. Peki okur bu eserin neresindedir? Anlatılan Fahim Bey mi Biz miyiz? Her okur Biz'lere katılan ve onu yargılama fırsatını eline geçiren yeni bir eleman. Fahim Bey hakkında yeni görüşler belirten tüm insanların birleşimi ile oluşan "biz" , Fahim Bey Kümesi'nin evrenselidir ve biz' de tıpkı evren gibi genişlemektedir. Biz'ler hem Fahim Bey'i kapsayarak onu etkilerken ondan ayrılan yanlarıyla onu dışlayıp yargılama şansına sahip toplumdur... Fahim Bey, daha doğmadan toplum onu şekillendirmeye başlamıştır. Ailesinin ona verdiği isim, ondan beklenen karakteri de dikte eder ve hayatla tanışan Fahim Bey tüm adımlarında akıllı ve saygın olmanın peşindedir. Ancak hayatın cilvesidir ki o aklı yansıtan bir çok özelliği yanında hayalperest bir ruhtur aynı zamanda. Tüm deneyimlerinde bir aşırılık göze çarpar çünkü toplum dar olanı ona yakıştırmamıştır. Gençlik yıllarında deneyimlediği yabancı ülke ziyaretleri ona farklı bir dünyanın, bambaşka ruhların varlığını göstermiştir. O hiç söz etmese de savaştan çıkmış bir milletin içerisinde farklı davalarla mücadele eden insanlardan apayrı, diğer dünyadaki bilimsel ve ekonomik gelişmelerin farkında olan bir insandır. Bu gün satın alınmak için sıraya girilen multidisipliner düşünce adamlarının arayıp da bulunamayanı Fahim Bey'ken, düzinelerce kağıda döktüğü hayallerinin eyleme dönüşememesiyle aynı Fahim Bey, biz'in gözünde asla anlaşılmamış ve neticede hayalperest olarak dünyadan göç etmiştir. Abdülhak Şinasi Hisar'ın yenilikçi ve modern bir yazar olup eserinde de modern insanın anlaşılmaması ve toplumca dışlanması sorununu işlediği rahatlıkla söylenebilir. Fahim Bey bireysel yaşamına başladığı ilk anda minimal bir hayat yerine ailesinin şanına yakışır bir ev seçer. Eş seçimi keza "Saffet" hanım gibi varlığı ispat edilemeyecek eski zamanın silik kadınıdır. Toplum ona nepotizmi dikte eder, çünkü o zamanda da mevki ancak torpille elde edilir. Giyimini dahi statüsü belirler ve eser boyunca trajikomik olaylar silsilesi ona hem acımaya hem de tebessüm etmeye neden olur. Tüm bu seçilmek zorunda olunanların içinde tek seçebildiği lezzetli peynirleri, yalnızlık gerçeğiyle bir ofise sığınıp, ideallerini kağıda dökebilmesidir. Hisar'ın eserlerini daha çok İstanbul üzerine verdiği belirtilmekle birlikte döneminin sorunlarını pek yansıtmadığı için eleştirilmektedir. Fahim Bey ve Biz romanında da İstanbul'a değinenen yazarın diğer eserlerine oranla burada daha az İstanbul yüzü görülmektedir. Görüldüğü kadarıyla İstanbul hâlâ eski İstanbul olup, modernizmden henüz pek etkilenmemiştir ancak insan ilişkileri için aynı durum söz konusu değildir. Dönem yazarlarının üzerine düştüğü Romantizm ağırlıklı konulara değinmemesi, onu diğerlerinden ayırırken toplumsal konulara duyarsız olarak yaftalanması dönemin hassasiyeti ile kabul edilse de bu gün bakılan açıdan doğru değildir. Abdülhak Şinasi, evrensel düşünen, bilimsel gelişmelerden haberdar, edebi açıdan zengin bir yazardır. Fahim Bey ve Biz bağlamında her bölüm için zamanı belirten betimlemeleri oldukça sevimliyken, bir sayfayı aşan ve her bölümde rastlanan örneklendirmeleri okuyucuta abartılı gelebilir. Nitekim bu eleştiriler de onu Abdülhak Şinasi Hisar yapmaktadır. Türk Edebiyatı okurunun mutlaka okuması gereken bir eser olan Fahim Bey ve Biz'den alıntılara yer vererek bir inceleme yapılsaydı daha lezzetli olurdu ancak bu da okurda yaratacağı tılsımı bozabilirdi çünkü üzerinde durulacak onlarca sağlam psikolojik ve toplumsal analiz içermekte. Türk okurunun mesafeli durduğu eser Almanca'ya da çevrilmiş ve ülkedeki durumu düşünülürse yabancı okurla olan ilişkisinin ne durumda olduğu yine bir merak konusu. Merkezinde insan olan, insanı anlatmanın yine insanla mümkün olduğu ancak bu anlatıcıların yargılarının insan gibi, zaman gibi, yerinde durmayan değişkenlerden meydana geldiğini, resim, matematik gibi edebiyatla anlatmanın da mümkün oluşunun ispatı. İlgilisi okursa mutlaka kâm alacaktır. Ve Sevgili semptomania Çok teşekkür ediyorum yeniden, bana bu güzel eseri tanıttığın için. (Psyche)
Kitaptan yaptığım şu alıntı, kitabı okumaya karar vermenizde etkili olacaktır diye düşünüyorum. “Kimse göründüğü gibi değildir. Fakat kimse görünmediği gibi ve kendi olduğunu sandığı gibi de değildir. Kimse bizi kendimizin olduğumuzu sandığınız gibi göremez. Kimsenin nasıl olduğunu hiç kimse bilemez.” (SERKAN GÖKÇE)
Fahim Bey ve Biz PDF indirme linki var mı?
Abdülhak Şinasi Hisar - Fahim Bey ve Biz kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Fahim Bey ve Biz PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Abdülhak Şinasi Hisar Kimdir?
Abdülhak Şinasi Hisar (İstanbul, 14 Mart 1887 - 3 Mayıs 1963) Çocukluğu, Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca'da geçti. 1898'de Galatasaray Lisesi'ne girdi; 1905'te Fransa'ya kaçtı. Paris'te École Libre des Sciences Politiques'e devam etti. II. Meşrutiyet'in ilânından (1908) sonra Türkiye'ye döndü. Fransız ve Alman şirketlerinde, Osmanlı Bankası'nda, Reji İdaresi'nde, 1931'den sonra ise Ankara'ya yerleşerek Dışişleri Bakanlığı'nda çalıştı. 1948'de İstanbul'a döndü; Ayaspaşa'da Boğazı gören bir apartmana yerleşti. Bir süre Türk Yurdu dergisinin genel yayın müdürlüğünü üstlendi (1954-57). Cihangir'deki evinde beyin kanamasından öldü.
Edebiyata, mütareke yıllarında Dergâh ve Yarın dergilerindeki şiir, kitap tanıtma ve eleştiri yazılarıyla başladı. 1921'den itibaren İleri ve Medeniyet gazetelerindeki yazılarıyla tanındı; Ağaç, Varlık, Ülkü ve Türk Yurdu dergileri ile Milliyet, Hâkimiyet-i Milliye ve Dünya gazetelerinde yazdı. Cumhuriyet dönemi yazarı olmasına rağmen dil ve üslup açısından Meşrutiyet kuşağına bağlı kalan Hisar'ın bütün yapıtları esas olarak "hatıra"ya dayalıdır. Romanlarında Maurice Barrés, Anatole France ve Marcel Proust gibi yazarların edebiyat anlayışlarını benimsemiştir.
1942 CHP Hikâye ve Roman Mükâfatı'nda üçüncülük alan Fahim Bey ve Biz, Almancaya çevrildi (Unser Guter Fahim Bey, Çev.: Friedrich Von Rummel, 1956). Sermet Sami Uysal (Varlık Yayınları, 1961) ve Necmettin Türinay'ın (M.E.B., 1993) Abdülhak Şinasi Hisar adlı birer kitabı vardır.
Ölümünden sonra Abdülhak Şinasi Hisar: Seçmeler (Haz.: S. İleri, YKY, 1992), Geçmiş Zaman Edipleri (Haz.: T. Yıldırım, Selis, 2005) ve Kelime Kavgası: "Edebiyata ve Romana Dair" (Selis, 2005) adlı üç kitabı daha çıkmıştır.
Abdülhak Şinasi Hisar Kitapları - Eserleri
- Fahim Bey ve Biz
- Boğaziçi Mehtapları
- Çamlıca'daki Eniştemiz
- Boğaziçi Yalıları
- Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği
- Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
- Geçmiş Zaman Köşkleri
- Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı
- Kelime Kavgası
- Geçmiş Zaman Fıkraları
- Yahya Kemal’e Veda
- Türk Müzeciliği
- Geçmiş Zaman Edipleri
- İstanbul ve Pierre Loti
- Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
- Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963)
- Boğaziçi Yalıları - Geçmiş Zaman Köşkleri
- Kanlıca'daki Yengemiz
- Kitaplar ve Muharrirler II - Edebiyat Üzerine Makaleler (1928-1936)
- Kitaplar ve Muharrirler I - Mütareke Dönemi Edebiyat
Abdülhak Şinasi Hisar Alıntıları - Sözleri
- Neşât-ı hâtır-ı âlem elindedir sâkî Bu gamları yine bir câmdır sürûr edecek Halkın gönlünü şenlendirmek elindedir saki, Bu gamları yine bir kadehtir sevince çevirecek. (Aşk İmiş Her Ne Var Alemde)
- "Her şey kayar, akardı. Sular, rüzgârlar, bulutlar ve bilhassa zamanlar. Zaman ki baş döndürücü akışını bu saf, bu berrak havada ruh daha çok duyar." (Boğaziçi Yalıları)
- Geçmiş nice günler ve akşamlar, nice mevsimler ve seneler, nice gönüller ve nesiller hüzünlerini bu eski aynalara aksettirmiş, kim bilir nice zamanlar onlara kâh yanan kâh ıslanan gözlerle bakmış ve belki kendilerinden bile gizlemek istedikleri sırları onlara aksetmiş olacaktı. (Boğaziçi Yalıları)
- . Kadınların yüzlerine sürdüğü boya olmasaydı, göz nasıl boyanırdı? . (Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı)
- “vefa yerine ihanet görmeye, hakikati bulmak yerine iftiraya uğramaya, haksızlığın kurbanı olmaya razıyız. Fakat derdimizi dökecek bir dert ortağı, başımıza gelenlerden şikâyetimizi dinleyecek bir can kulağı bulunsun. (…) En büyük teselli dinlenilmek ve anlaşılmış gibi cevap almaktır.” (Fahim Bey ve Biz)
- Baudelaire: "ilham çalışmaktır." (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
- Bize gelenlerin kim olduklarını, çaldıkları tokmağın çıkardığı seslerden duyar ve anlarız. Kimi sert, kimi munis, kimi ümitli, kimi meyus çalar... Herkes, çıkardığı seste; biz dinlersek, kendi sesini duyurur; biz duyarsak, kendini söyler. (Türk Müzeciliği)
- Bu yaz günü denize bir konup bir kalkan martılar yüksekten avlarına bakarak haykırışırlar. Seslerinin çiğ çiğ dökülüşü, güneş ışığıyla adeta madeni gibi parlayışı, size güya eski bir mevsimin sesi ve seslenişi gibi gelir. Bu ses sanki geçen zamanın bir kılıfını yırtmış gibi, onun içindeki lezzetli, nazlı sırlar ve daha gelecek günlerin tatları, bir sepetten boşalan çiçekler ve meyveler tarzında dökülüyor zannedersiniz. Kendinizi ta eskiden yaşamış olduğunuz bir günün içinde sanırsınız. O kadar her şeyde değişmemiş ve tadılmış bir hal vardır. İşte ben de, sihirli bir kapıdan eski bir âleme geçmiş gibi, kendimi birdenbire eski zamanımın içinde ve hatıraları arasında buldum. (Boğaziçi Yalıları)
- Mesela yeni bir aşk bütün ruhumuzu kaplar. Ve bütün mevcudiyetimizde öyle bir hamle duyarız ki eriştiğimiz bu lezzet, bu vuslat karşısında o zamana kadar yerlere sürünür gibi geçmiş bütün zamanlarımızın iklimleri, seneleri, mevsimleri bize hep birden nafile yere geçmiş gözükür ve, "Eyvah! Şimdiye kadar geçen ömrümü hep ziyan ve tebah etmişim!" deriz. Yahut mesela bir ölüyü ilk defa olarak öyle bir katiyetle görürüz ve o, ölümü bize o kadar tekzip kabul etmez bir tarzda temsil eder ki onun karşısında artık ahirete hiçbir itikat ve itimadımız kalmaz. Kendi faniliğimizi kendi gözlerimizle görmüş gibi oluruz. "Ya? Bir tek ömrümü ben böyle mi geçirecektim?" deriz. (Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği)
- Maksud eserse mısra-i berceste kâfîdir. (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
- Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor. Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile. (Yahya Kemal’e Veda)
- Öleceğini duyan, düşünen, anlayan ve kendi ölümüne bakan, iki seneden fazla can çekişen bir insan!.. Bu facia sanki hangi insani günahın kefareti olabilir? Bu büyük trajedinin fecaatini söylemek için bulunacak hiçbir söz yetişmiyor. Hatıra gelen bütün sözler nafile geliyor. Bunu ifade için yalnız göz yaşları, ancak dinin ve musikinin bildiği birtakım matem sesleri ve bir nevi musiki işaretlerinin kaydedeceği ağlamalar ve haykırışlar isterdi. (Geçmiş Zaman Edipleri)
- Mesut bir ömür, hiçbir yangın felâketini görmemeliydi. Muhteşem bir ömür, okunmuş kitaplarının bir tanesini kaybetmemeliydi. Eski kitaplarımızın hepsi yanımızda kalmalıydılar. Dostlarımız, kendilerine okunmak üzere verdiğimiz kitapları iade etmeliydiler.Kütüphanemizin bütün kitapları muhafaza edilmeliydi. (Kelime Kavgası)
- "Yaşmaklanma tarzı, saraylılarınkine benzerdi. Sapsarı saçları, o zaman hanımlar arasında "firizen" denilen, maşayla yapılma kıvrımlarla, lüle lüle yüzünün yanlarından aşağı sarkardı. Böylece yarı Bektaşi, yarı saraylı, yarı genç ve yarı yaşlı, her durumda iddialı bir baş olarak herkesin dikkatini çekerdi." (Kanlıca'daki Yengemiz)
- En evvel başkalarının sandığı gibi olmadığını göstermeye çalış! Kendin gibi ol kendin fakat bil ki buna hiç muvaffak olamazsın. Sonra kendini olduğun gibi göstermeye alış! Fakat bil ki buna büsbütün muvaffak olamazsın. (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
- O iyi bir ana babadan doğmuş olduğu için, ruhu vücudunun cürufundan kurtulunca, asıl mayası meydana çıkmıştı. (Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği)
- Bir Acem bahçesi, bir seccâde, Dolduran havzı ateşten bâde... Ne kadar gamlı bu akşam vakti... Bakışın benzemiyor mu'tade. Gök yeşil, yer sarı, mercân dallar, Dalmış üstündeki kuşlar yâda; Bize bir zevk-i tahattur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyâda! (Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı)
- Ve ben onu; ölümlülüğün yitmek, yok olmak tehlikesini duyurmuş olduğu anlar içinde görüyor gibi oluyorum." (Kanlıca'daki Yengemiz)
- 1504 senesi (Hicri 910) İkinci Bayezid zamanında Enderun hazinesi hakkında tanzim edilmiş bir defter bulunmuştur. Ata tarihinin verdiği izahata göre, Yavuz Sultan Selim zamanında hazinenin mevcudu Enderun ve Harem hazinelerine sığamayarak, bunların bir kısmı Yedikule mahzenlerinde hıfzedilmeye başlanmıştı. Üçüncü Sultan Murad'a kadar Yedikule hisarında böyle bir hazinenin muhafaza edildiğini ve ancak onun zamanında Topkapı Sarayı'na naklolunduğunu da, yirmi sene kadar Üçüncü Murad'ın sarayında hekim başılığı eden Dominicos isimli Kudüslü âlim bir Musevi'nin kitaplarından öğreniyoruz. Osmanlı padişahlarının o zamandan beri bu hazinelerinde topladıkları mücevherat, tezyini sanatlara ait ve nadide eşya, silahlar ve Çin porselenleri, hâlâ daha hayretimizi mucip kılacak de eşya, silah recede zengin ve kıymetlidir. İşte bu "hazine" bizde, bir müzenin nüvesi, taslağı ve başlangıcıdır. Nasıl ki Cumhuriyet sayesinde bu “hazine"nin, 3 Nisan 1924'ten beri, bir müze olarak açılmış bulunduğunu da aşağıda göreceğiz. (Türk Müzeciliği)
- 1873’te asar-ı atikanın Çinili Köşk’e naklolunmasına karar verdiren Suphi Paşa, 1874’te de bizde otuz altı maddelik ilk bir Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni hazırlayarak neşrettiriyor. (Türk Müzeciliği)