Ertuğrul Faciası - Behçet Necatigil Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Ertuğrul Faciası kimin eseri? Ertuğrul Faciası kitabının yazarı kimdir? Ertuğrul Faciası konusu ve anafikri nedir? Ertuğrul Faciası kitabı ne anlatıyor? Ertuğrul Faciası PDF indirme linki var mı? Ertuğrul Faciası kitabının yazarı Behçet Necatigil kimdir? İşte Ertuğrul Faciası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Behçet Necatigil

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789753633215

Sayfa Sayısı: 74

Ertuğrul Faciası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin büyük ustası Behçet Necatigil, örneğine pek rastlanmayan, her biri inceliklerle örülü 'Radyo Oyunları' da kaleme getirmişti.

"1 Kasım 1973 Perşembe" günü tamamlanmış "Ertuğrul Faciası", aynı adla denizcilik tarihine geçmiş korkunç bir kazadan yola çıkarak, batış yıllarında yeni çevrenlere açılmak isteyen

Osmanlı İmparatorluğu insanını gündeminde barındırır. Unutulmuş şair Ali Ruhi'nin "Ertuğrul Firkateyni"yle Japonya'ya ulaşamamış yolculuğunu odak alan Ertuğrul Faciası, Necatigil'in eşsiz Türkçesiyle, metafizik göndermelerin başı çektiği, dirim ve ölüm izleklerinde, göz kamaştırıcı bir radyo oyunudur.

(Arka Kapak)

Ertuğrul Faciası Alıntıları - Sözleri

  • Niçin mâneviyâtınız bu kadar bozuk, anlıyamıyorum!
  • "Ah, Mehmet Bey, içimi bir bilseniz! Yangınlar içinde!”
  • Takdîrde varsa olur!
  • "Yaşamaktan bu kadar mı bıktınız?"
  • "Asıl çekişme içimizdedir.."
  • "Uyumak istiyorum.. hiç uyanmamak."
  • “Gönül, sevgiliye kavuşamadığı için, kederle dost olursa, bu dünyanın sevinçlerini umursamaz.”
  • Dost kara günde belli olur.
  • “Ah, Mehmet Bey, içimi bir bilseniz! Yangınlar içinde!”
  • "Yanına oturduğum mangalın Küle gömülüydü közleri. Birden buz kestim hatırlayınca Yağan karlar altına gömülmüşleri.”
  • İçimde birbirine zıt duygular.. Ah, ah!
  • Derdimi kimselere anlatamadım,
  • Hamdolsun ve Allah nazardan saklasın, subay ve erlerimizin terbiye ve disiplinlerinin övüldüğünü duydukça göğsüm kabarıyor, Süvari Bey!
  • “Asıl çekişme içimizdedir, hey Teğmen! Sudayızdır, karada olmak isteriz, karadayken suyu özleriz!”
  • “Ömrün solmaz çiçeği Tanrı rızâsıdır, Bay Oki!”

Ertuğrul Faciası İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Cesedi Bulunamayan Onlarca Ölü...: Her şey Bahriye Nazırı Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa'nın verdiği kararla başladı ve gemi battı. Suyun üzerinde yüzen cesetlerin dehşetini satırlar anlatmaya kafi gelmiş midir? Ertuğrul faciası, isminden de anlaşılacağı üzere acı bir olaydır. Bir insanın iki dudağının arasından çıkacak birkaç cümle, yaklaşık 600 kişinin (587/589 farklı farklı sayılar okudum lakin aşağı yukarı bu civarda) ölüm fermanı anlamına gelir mi? Gelmiştir. Niyeti kötü olmasa dahi derdim, fakat kibrin olduğu yerde iyi bir niyetten bahsetmenin de sanıyorum budalalıktan başka karşılığı olamaz. Bu yüzden Hasan Hüsnü Paşa, eğer burnunun dikine gitmese ve uyarılara kulak verseydi, onca insan bu kadar acı ölmezdi. Japon imparatorunun amcası 1887 senesinde, bir harp gemisiyle İstanbul'a gelmiş ve Osmanlı padişahını ziyaret etmiştir. 1889 senesinin başlarında iade-i ziyaret planlanmış, Japonların gösterdiği değere layıkıyla karşılık verilmek istenmiştir. Ayrıca ziyaretin İngilizlerin, halifenin artık Müslümanlar üzerinde bir hakkı olmadığı yönündeki propagandasına, sancağı kendi sahalarında göstererek yanıt vermek gibi bir amacı daha vardır. Lakin Japonlardaki gemi dayanıklılığı bizde yoktur. Bizde çok şükür özgüven vardır. Aday gemiler içinde 25 sene önce yapılan Ertuğrul seçilmiş, tahtaları ve bir takım yerleri tamir edilmiştir. Sıcak soğuk akıntılar arasında neredeyse 1 yıl hatta daha fazlası bir yolculuk olacaktır. Geminin başçarkçısı Albay Hardy, raporunda; kazanların uzun yola mukavemet edemeyeceğini, gezinin güvenli olmadığını ve selametle nihayete erdirilmesinin düşük bir ihtimal olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden bu kadar önemli bir ayrıntıyı kulak arkası etmek, çok büyük bir hatadır diyemeyeceğim, bunun adı zalimliktir. Burada Paşa'ya bir kez daha yazıklar olsun demeden bu yazıyı yazmak, benim için mümkün değil. Saray bu tamir ve kontrol işinin üzerinde durmuştur. Sakın ola ki es geçildi sanılmasın. Paşanın saraya verdiği rapor sağlam yönündedir. Verilen emirler, kafalarına göre rapor tutanlarca alınınca, ne yazık ki insan hayatı önemsizmişçesine göz ardı edilebiliyor. Tahtası tamir görünce gemi dayanır, Allah kurtarır! Bunlar dua etmeyi, sanki Allah'ın vaadi gibi görüyorlar. Sen duanı edersin, kurban olduğum Allah dilerse kabul eder, dilerse başka şekilde karşılık verir. Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra tevekkül et demişler. Adamları bile bile ölüme göndermişler. Ölüm de onları iade-i ziyaret gerçekleştikten ve gerçekten çok güzel ağırlandıktan sonra bulmuştur, çünkü ziyaret sırası artık onundur. Ertuğrul fırkateyni, bu uzun yolculuk sırasında birçok yeri görme şansını elde ediyor. Hatta gittikleri ülkelerde çok güzel ağırlanıyor ve kıyafetleri, temizlikleri, kibarlıkları ile çok beğeniliyorlar. Gemide yer alan Ali Ruhi isimli ince ruhlu, bir parça alkol kullanmayı seven ve ölüm kalbine düşen (adeta malum olan) şairin enfes mısraları arasında kitabı okuyoruz. Fakat gittiği yerlerde rastgele alkol kullanımı ve vatandan ayrılıkla kalbe vehim düşünce şair bir takım zorluklar yaşıyor. Onun varlığıyla kitap, kalbe daha bir işlemiş. Behçet Necatigil, şiirlerini pek ruhuma pek yakın hissetmediğim bir şairdir. Fakat daha evvel ailesine gönderdiği mektupların olduğu kitap/serin-mavi--6886'nin bir kısmını okumuştum. Bence çok yufka yürekli bir adam. Eşine de çocuklarına da hitap edişi bana çok sevimli gelmişti. Bu kitapta da merhametini çok derinden ama sebebini pek ifade edemeyeceğim şekilde kuvvetli hissettim. Belki seçtiği mısraların bende oluşturduğu hisler bütününden sebeptir, belki de Japonların nahifliklerini aktarış şeklinden dolayı, beni çok etkiledi. Bu olayı araştırıp, bu radyo oyununu ortaya koymuş, fakat sağlığında bunu kitaplaştırmayı, bir takım korkulardan ötürü tercih etmemiştir. Ona bu oyun sorulduğunda, radyoda dinleyen dinledi bitti, gibi bir cevap vermiştir. Kitabı okuduğunuzda en arkada yararlandığı kaynaklar ve Japonya'ya gönderdiği bir mektubu görüyorsunuz. Ertuğrul fırkateyninin ardından bir Japon kardeşimizin bestelediği bir matem şarkısının ses kaydını rica etmiştir fakat ne yazık ki mektubuna bir yanıt alamamıştır. İnce bir emeğin, gerçek bir olayın sesi olan bu değerli kitap, benim hafızamda da hüzünle yerini aldı. (Kübra)

Ertuğrul Faciası: "Sultan 2. Abdülhamid, 1887'de Japonya Prensi Komatsu'nun bir savaş gemisiyle İstanbul'u ziyaret etmesinin ve kendisine hediyeler sunmasının ardından Japonya'ya heyet göndererek, karşı ziyaret yapılmasını emretti. Bu ziyaret için seçilen Ertuğrul Fırkateyni, 2. Abdülhamid'den Japon İmparatoru Meiji'ye mücevherli imtiyaz nişanı ve diğer hediyeleri götürmek amacıyla yola çıktı. Temmuz 1889'da İstanbul'dan ayrılan Ertuğrul Fırkateyni, güzergahı boyunca birçok limana uğradı. Fırkateyn, 11 ay sonra 7 Haziran 1890'da Japonya'nın Yokohama Limanı'na ulaştı. Osmanlı heyeti Japonya'da kaldığı 3 ay boyunca birçok temasta bulundu. Japon Deniz Kuvvetlerinin tayfun uyarısına rağmen, Ertuğrul Fırkateyni 15 Eylül 1890'da Yokohama Limanı'ndan ayrıldı. Kuşimoto açıklarında tayfuna yakalanan fırkateyn, 16 Eylül 1890'da kayalara çarparak battı. Kazadan sadece 69 denizci kurtuldu, 550'nin üzerinde Osmanlı leventi ise hayatını kaybetti. Fırkateynin trajik sonu, Türk-Japon dostluğunun başlangıcı olurken, kazanın yaşandığı Kuşimoto'da 1891'de şehitler için anıt dikildi. 1937'de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde her yıl düzenli anma törenleri yapılıyor." Behçet Necatigil bu tarihî olayı radyo oyunu hâline getirmiş . (bengisu)

Ertuğrul Fırkateyni... Japonya’ya iade-i ziyaret ve hediyelerin teslimi için bahriye nazırı tarafından seçilen savaş gemisi... Hakkında Japonya’ya kadar gidemez, gitse de dönemez denilen raporu olan gemi... Hakkında tüm söylenenlere rağmen, sağsalim Japonya’ya varıyor. Ancak dönüşte fırtına zamanı olmasına rağmen dön emri ve gereken para geldiği için yola acele çıkıyor. Ve bu karar, hakkındaki raporu doğruluyor. Yaklaşık 560 kişi boğularak can verirken, 69 kişi yüzerek karaya çıkmayı başarıyor. Denizden 260 kişinin cesedi çıkarılıyor ve Japonya topraklarına gömülüyor. Onlar için orada bir anıt dikiliyor. Acı bir yaşanmışlık hikayesi üzerine yazılan radyo oyunu... Rabbimden ölenlerin ruhuna rahmet diliyorum. (Ellyf)

Ertuğrul Faciası PDF indirme linki var mı?

Behçet Necatigil - Ertuğrul Faciası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ertuğrul Faciası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Behçet Necatigil Kimdir?

Behçet Necatigil, 16 Nisan 1916'da İstanbul'un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa'da doğdu.

Kastamonu'lu olan babası Mehmet Necati Gönül, dersiam vaizdi. Uzun yıllar İstanbul'da, Beyoğlu ilçesinde müftülük yaptıktan sonra Sarıyer müftülüğünden emekli oldu.

Annesi Fatma Bedriye Hanım, Geyve'li müderris hafız İbrahim Hakkı Efendi'nin kızıydı. Sanatkâr ruhlu, duyarlı bir hanım olan annesi Fatma Bedriye Hanım (1896-1918), "mide humması" olarak tanımlanan hastalığının nekahat dönemindeyken, yaşadıkları konak, büyük Fatih yangınında yandı ve Bedriye Hanım yangından son anda kurtarılabildi. Geçirdiği hastalık nedeniyle çok zayıf düşen bünyesi, bu yangının şokunu atlatamadı ve Necatigil, iki yaşındayken annesini kaybetti. Bir süre Karagümrük'te oturan anneannesi ile birlikte yaşadı. Bir yıl sonra babası, Beşiktaş'ta bir saray memurunun kızı olan Saime Hanım'la evlenince, Necatigil için anneannesinin evi ile babasının evi arasında geçecek bir dönem başladı.

Babası Necati Efendi'nin ikinci evliliğinden iki kızı oldu (Sabahat, 1921 ve Fahamet, 1923). Behçet Necatigil ilkokula başlayacağı yıl, anneannesinin de hastalanması üzerine, Karagümrük'ten Beşiktaş'a, babasının yanına geri döndü ve 1923'de Beşiktaş Cevri Usta Okulu'na başladı.

Babasının Singer Dikiş Makineleri firmasında müfettiş olarak işe başlaması ve ailesiyle birlikte Kastamonu'ya taşınmasıyla, Necatigil ilkokul son sınıfı Kastamonu Muallim Tatbikat Mektebi'nde okudu ve 1927'de mezun olarak Kastamonu Lisesi'nde ortaöğrenimine başladı.

Ancak, yıllar önce yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle başlamış olan hastalığı "adenit tüberküloz" yüzünden öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Aile yeniden İstanbul'a taşındı. İstanbul'da ameliyatlar ve elektrik tedavileriyle geçen uzunca bir süreden sonra öğrenimine 1931 yılında Kabataş Lisesi'nde, orta ikinci sınıftan yeniden başladı ve 1936'da okulun edebiyat bölümünden birincilikle mezun oldu.

Edebiyata ilgisi, Kastamonu'da, ortaokul yıllarında başladı. İyi bir raslantı sonucu edebiyat öğretmeni olan şair Zeki Ömer Defne, onu hep destekledi ve yazması için teşvik etti. O yıllardan kalan bir kompozisyon defterinde Zeki Ömer Bey'in 23.1.1930 tarihli şu cümleleri var: "Yarının iyi bir kalemine sahipsin. Boş durma, oku!"

Necatigil ortaokul yıllarında bir de dergi çıkarmaya başladı. Kendi ifadesiyle "17 ekim 1927'den itibaren eskilerin eser-î cedid dedikleri kağıtları "El-Marifet" matbaası adını verdiği hususi matbaasında(yani kendi el yazısıyla) doldurarak hazırladığı Küçük Muharrir adındaki bu dergi, 14. sayısı ile birlikte birinci cildini kapamış ve iki yıllık bir tatilden sonra 20 haziran 1932'den itibaren ikinci cildine başlayarak 12 sayı daha çıkmış". Bugüne kadar saklanmış olan bu dergilerin okuyucuları arkadaşları ve akrabalarıydı.

Aynı yıllarda, Akşam gazetesinin haftalık Çocuk Dünyası sayfasına Küçük Muharrir imzasıyla şiirler,fıkralar, hikâyecikler yazmaya başladı. 1931-1933 yılları arasında sürdürdüğü bu çalışmalarının karşılığında, yıllar sonra yaptığı bir röportajda dediğine göre, dergi yönetiminden telif ücreti de aldı ya çikolata, ya da bonbon olarak!

Necatigil Kabataş Lisesi'ni bitirdikten sonra öğrenimine Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde devam etti. Bu arada Alman Filolojisi'ndeki bazı derslere konuk öğrenci olarak katıldı ve ilk ders yılı sonunda "Deutscher Akademischer Austauschdienst" kuruluşunun davetlisi olarak bursla Berlin'e gönderildi; dört ay Almanya'da kalarak Berlin Üniversitesi'nin dil kurslarına devam etti

Yüksek öğrenimini 1940 yılında tamamlayarak okuldan birincilikle mezun oldu. Aynı yıl Kars Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. İklim koşullarına uyum sağlamakta güçlük çekip hastalanması üzerine 1941 yılında Zonguldak Çelikel Lisesi'ne, 1943 Mart ayında da İstanbul'a, Pertevniyal Lisesi'ne tayin edildi. İki ay sonra, yaz dönemine girince yedek subaylık için başvurarak Ankara'ya gitti. Temel eğitim sonrası askerlik görevini İzmir'de levazım subayı olarak yaptı (Ekim 1943- Kasım 1945) ve terhis olmasının ardından İstanbul'a, on beş yıl süreyle çalışacağı Kabataş Lisesi'ne tayin edildi (Aralık 1945). İlk şiir kitabı "Kapalı Çarşı" da aynı yıl yayımlandı.

Yine aynı yıl, İstanbul Üniversitesi Alman Filolojisi'ne kaydını yaptırarak iki yıl süreyle, öğretmenliği ve öğrenciliği birlikte sürdürdü. İki yıl sonra, lisedeki ders saatleri arttığı için, modern Almanca sertifikası alarak Alman Filolojisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.

Zonguldak'tan İstanbul'a döndükten bir süre sonra, 1948 yılında Edebiyat Fakültesi öğrencisi olan ve o dönemde Sarıyer Ortaokulu'nda stajyer öğretmen olarak çalışan Huriye Korkut ile tanıştı. Ağustos 1949'da Necatigil'in ailesinin yaşadığı Beşiktaş, Valideçeşmesi, Dibekçi Kamil Sokağı (şimdi Enis Akaygen Sokağı), 22 numaralı evde, aile arasında kıyılan bir nikahla evlenerek yine Valideçeşmesi, Setüstü Sokak, 22 numaralı kiralık eve taşındılar.

1951 yılında ilk kızları Selma dünyaya geldi. 1955 yılında, Beşiktaş Camgöz Sokağı'ndaki 22 numaralı ahşap evi satın alarak oraya taşındılar. 1957 yılında küçük kızları Ayşe doğdu. 1964 yılında yine Beşiktaş'ta, Nüzhetiye Caddesi üzerindeki Deniz Apartmanı'nın bir dairesini satın alarak oraya taşındılar. Necatigil, ölümüne dek bu apartmanın 23 numaralı dairesinde yaşadı.

Necatigil, 1960 yılında Çapa Eğitim Enstitüsü'ne tayin edildi ve 1972 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Emeklilik dönemini, evinde yoğun bir biçimde çalışarak geçirdi.

1979 yılının Kasım ayında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne yatırıldı. Kısa bir tedavi döneminin ardından, 13 Aralık 1979 tarihinde aramızdan ayrıldı. İstanbul'da Zincirlikuyu mezarlığında yatıyor.

Ölümünden sonra ailesi tarafından konulan Necatigil Şiir Ödülü, 1980'den beri verilmektedir.

1960 yılında yayımlanan Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'nde, şiir serüvenini şöyle özetlemiş: "İlk şiiri lisede öğrenciyken, Varlık dergisinde çıkmıştı (Ekim 1935). Şiirde kırk yılını, doğumundan ölümüne, orta halli bir vatandaşın, birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya; ev-aile-yakın çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarını iletmeye, duyurmaya harcadı. Arada biçim yenileştirmelerinden ötürü yadırgandığı da oldu, ama genellikle, eleştirmenler, onun için, tutarlı ve özel bir dünyası olan bir şair dediler."

Necatigil'in "Eski Sokak" şiirine konu olan Camgöz Sokağı'nın adı artık "Behçet Necatigil Sokağı". Ölümünün ardından, 1987 yılında yakın arkadaşlarının çabaları ve basının da desteğiyle, yaklaşık on yıl yaşadığı sokağın adı Belediye tarafından "Behçet Necatigil Sokağı" olarak değiştirildi.

Şehr-i İstanbul Derneği de sanatçıların evlerini belgelemek amacıyla yaptığı çalışma kapsamında, 19 Mart 2005 günü düzenlenen bir törenle Behçet Necatigil'in 1964 yılından 1979 yılında ölümüne dek yaşadığı Deniz Apartmanı'nın girişine bir plaket koydu.

Behçet Necatigil Kitapları - Eserleri

  • Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü
  • Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca
  • Sevgilerde
  • Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü 995 Türk Edebiyatçısının Hayatı ve Eserleri
  • Kareler Aklar
  • Eski Sokak
  • Şiirler
  • Mektuplar
  • Düzyazılar 1
  • Düzyazılar 2
  • Ertuğrul Faciası
  • Serin Mavi
  • Bile/Yazdı
  • Radyo Oyunları
  • Yalnızlık Bir Yağmura Benzer Çeviri Şiirler
  • Şiirler 1972-1979
  • Şiirler 1938-1958
  • Naima
  • Silinir Ayak İzleri
  • Evliya Çelebi
  • Eski Toprak
  • Pencere
  • Bütün Eserleri
  • Arada
  • Küçük Muharrir
  • Dar Bir Çember İçinde
  • Divançe
  • 100 Soruda Mitologya
  • Gece Aşevi
  • Çevre
  • İki Başına Yürümek
  • Üç Turunçlar
  • Küçük Mitologya Sözlüğü
  • Bütün Eserleri 1: Şiirler 1
  • En / Cam
  • Şiirler
  • Dost Meclislerinde Kasideler
  • Evler
  • Vaktin Zulmüne Karşı Yazmak
  • Konuş ki Göreyim Seni / Radyo Oyunu Uyarlamaları
  • Bütün Eserleri 3 Şiirler 3
  • Gedichte
  • Yaz Dönemi
  • Söyleriz
  • Dar Çağ
  • Beyler
  • Kapalıçarşı
  • Zebra

Behçet Necatigil Alıntıları - Sözleri

  • Ne gitmek geçebilir aklımdan Ne de git demek. Eli kolu bağlı ben, ağzı dili bağlı Yaşa yorum Sevin emi yorum. (Eski Sokak)
  • Asıl söylenecekler hep sonradan hatırlanır. (Eski Sokak)
  • Ürkek bezgin baktığımız göklerden Yarınlara güvendi umduğumuz. Çocuklar, evler ve ekmek... Ama mutlu muyuz? (Divançe)
  • Artık alıştık, alışıyor insan. Acılarımızı bir acemilikten sonra ustalıkla taşıyabiliyoruz. Ve gözyaşı dökmeden ağlamasını öğreniyoruz. (Dar Bir Çember İçinde)
  • Kimi yürüdüğü yol Kendine yeter de Hem ne kadar yürüse Başı göğe erer de. (Şiirler 1972-1979)
  • "Neden bazı şeyleri pek çabuk unuturuz Çünkü apartmanlar o evlerin yerinde." Çay adlı şiirinden alıntı (Bütün Eserleri 1: Şiirler 1)
  • Derdimi kimselere anlatamadım, (Ertuğrul Faciası)
  • Devran büktü belimizi Geçme kapım önünden Görüyorsun halimizi. (Çevre)
  • biliyorum saadet bana dünyada gelmez ölümü bekliyorum (Sevgilerde)
  • "İnsanlık sevgisi lafta kaldı." (Şiirler)
  • GÖZLEMEVİ MÜDÜRÜ — Azizim! Sokakları öğrenmek için, uzunca bir süre, gün doğmadan yollara düşmek gerekir. Sütçü beygirleri, sebze arabaları geçerken. Erkenci kahvelerde çaylar yeni demlenirken. Sokak, bu vakitlerde sokaktır. Sokakların da bir kişiliği olduğunu unutmayın! (Pencere)
  • Filozofun şimdiye kadar edebiyat kitaplarında söylenilmek istenmeyen bir tarafı vardır: Filozof gerek vatanda, gerek menfada iken vatan için içten gelen bir sevgi göstermesidir. ... Yüce Balkanları duman bağlamış Yine mi gurbetten kara haber var Seher vakti burda kimler ağlamış Çimenzar üstünde taze çiyler var (Düzyazılar 1)
  • Ve şairler boyuna kimlere yazarlar? Y ıkılınış köprülerin başında Ürkmüş boşluktan biri inliyorsa Ve şairler onlara geldiınlere yazarlar. DAG Ette cızırtı keyy Bir kuzgunun indiği bir/ine değdiği Bizi hep o aşağılar - - Bağrında her dakika keyy. Bu sanki ocaktır tav, akşam eza Sürdürür hastalığı iyi etmez Tahta perde sevgililer Yaslanır bakarız özlemle uzaklara. Ağaçlara dönülür sonra kararır bahçe Boşluk - - açıkta her şey Düşünce midir kırılır dal ince Akşam en/ cam ve keyy. (En / Cam)
  • Aşklar seslenir, çekingen, tatlı... Ama inanma, maske! (Bütün Eserleri 1: Şiirler 1)
  • İnsan, aylı gecelerde bir ağaç altında hiç oturmamışsa, samanyollarından gökyüzü kırlarına hiç tırmanmamışsa, kayan yıldızlara karşı bir dilekte bulunmamışsa, arada bir olsun başını göklere kaldırmamışsa, teleskoplarla bakmış, ne görebilir ki? (Pencere)
  • Ben senin yolunda Yaya kaldım, yoruldum. (Şiirler)
  • "İstediğin hangi şan, hangi övgü Ey işine akıl ermez kader? Bak şu halimize, Neler almadın bizden Ey zalim yazgı! Ölümsüz ışık mısın hâlâ? Bizi genç yap yeniden öyle ise! Ey tuttuğumuz ellerimizde İnce yeşil dal; Solma Ey ümit!" Hans Leip (Yalnızlık Bir Yağmura Benzer Çeviri Şiirler)
  • Evlerin içi oda oda üzüntü, Evlerin dışı pencere, duvar. (Eski Sokak)
  • "Sağlığımda esirgenen sevgi Ölümümde ölgün bir akşamüstü Seslenirse çok geç... İstemem, susturunuz." (Bütün Eserleri 1: Şiirler 1)
  • Geçer gider ömürler kışlar, baharlarla değil, Eriyen yağlar, tükenen sabunlarla geçer gider. Çocuklar büyür gider, başlayan şarkılarla değil, Eskiyen giysiler, tükenen güçlerle büyür gider. (Arada)