Durgun Don - Mihail Şolohov Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Durgun Don kimin eseri? Durgun Don kitabının yazarı kimdir? Durgun Don konusu ve anafikri nedir? Durgun Don kitabı ne anlatıyor? Durgun Don kitabının yazarı Mihail Şolohov kimdir? İşte Durgun Don kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mihail Şolohov
Çevirmen: Gani Yener
Çevirmen: Mete Ergin
Orijinal Adı: Tihiy Don
Yayın Evi: Yordam Kitap
İSBN: 9786051722450
Sayfa Sayısı: 1696
Durgun Don Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Durgun Don, edebî dehası Tolstoy ile kıyaslanan Nobel Ödüllü yazar Mihail Şolohov’un başyapıtı; Ekim Devrimi ve Sovyetler’de İç Savaş gibi önemli tarihsel olayları hikâye eden bir epik roman.
Şolohov, devrim öncesi ve sonrasındaki Rus yaşamını, özellikle de feodal değerlere ve Çar’a bağlılığını sürdüren Kazakları betimlerken anlatısını tarihsel belgeler üzerine kurmakla kalmayıp birey ve toplum ilişkilerini de yoğun bir dikkatle irdeliyor. Karşı safta olanlara yapay olarak yaratılmış bir düşmanlık besleyen Kazaklar, aslında değişen bir dünyanın içinde yaşadıklarının da ayrımındalar.
Durgun Don’un ana kahramanı Gregor Melehov bilincinde iki temel eğilimi yan yana ve çatışma halinde barındırıyor. Bunlardan biri, köylü yaşamına, çalışmaya, doğaya, bilhassa durgun Don ırmağına duyduğu derin sevgi ile bağımsızlık tutkusu; diğeriyse, haklarını almak için başkaldıran milyonlarca köylüden biri olduğuna dair bilince çıkarmakta zorlandığı sınıfsal farkındalık.
Romanın önemli bir meselesi de Gregor ile Aksinya arasındaki imkânsız aşk. Durgun Don’un bu iki ilginç kahramanı geleneklerin baskısına boyun mu eğecek yoksa kendilerini dışlayan toplumsal çevrede kalıp savaşacaklar mı? Oysa Ekim Devrimi çemberin dışına çıkarak yepyeni bir yaşam biçimini seçmeleri için onlara bir fırsat sunuyor.
Yordam Edebiyat’ın okurlarına 4 cilt halinde sunduğu Durgun Don çevirisi üç değerli çevirmenin imzasını taşıyor. Mete Ergin ve Gani Yener’in dilimize kazandırdığı metin Hasan Âli Ediz tarafından Rusça aslıyla karşılaştırıldı. Rus halk edebiyatı ile Rus klasik edebiyatını kaynaştıran Şolohov’un parlak edebî biçemini bu titiz çeviriden zevkle takip edeceksiniz.
Durgun Don Alıntıları - Sözleri
- 'Sanatın başlıca amacı, insan ruhu üzerinde gerçeği söylemek, insan ruhuyla ilgili basit insanların söyleyemeyeceği sırları söylemektir.' Tolstoy
- "Ama bir de sen kendin karar ver. Acı çekmesi gereken yalnız ben miyim bu dünyada?"
- Çocukluğundan beri tuzlu gözyaşlarının tadını unutmuş kaba saba, koskoca adamların ağlamaya başlaması müthiş bir şeydir.
- "Adın nedir senin adamım?" diye sordu. "Gregor. Ya seninki?" "Sen nasıl istersen öyle çağır beni."
- "Üzümlü kek gibi mübarek kadın, yalnız üzümleri çıkartılmış işte. Tam bana göre!"
- "İyi haber yerinden kıpırdamaz ama kötü haber ta dünyanın öbür ucuna kuş olur uçar."
- "Biliyor musun, senden ayrılmak çok zor benim için... Henüz iyice gelişmemiş duyguların bile insanın elini kolunu bağladığının bir başka kanıtı işte..."
- "Çok çetin bir yaşam. Aslında yaşam da değil ya, karanlık sadece!"
- Mezarları otlar nasıl bürürse, zaman da öylece acıyı sarar. Rüzgar gidenlerin izlerini nasıl silerse, zaman da öylece, sevdiklerinin dönmesini boş yere beklemiş olanlarla, hep boş yere bekleyecek olanların müthiş acılarını ve anılarını alır götürür, çünkü insan ömrü kısadır ve çimleri çiğnemek için dünyada hiç kimseye uzun bir zaman bağışlanmamıştır.
- "bir insan mutluluğu kadar güzelsiniz."
- "Durun köylüler." "Ulan kuyruğu kesik, sen kim oluyorsun da köylüler diyorsun bize?"
- "Yağmur olsanız kimsenin tarlasına yağmazsınız zaten!"
- Güz yağmuruna benziyorsun, nefes aldırdığın yok.
- "Artık ölümden korkmuyorum. Bütün korkum, öte dünyada, şarkıda olduğu gibi birbirimizi tanımayacağımızdır. Sen de ben de orada olacağız Feodor ama birer yabancı gibi karşılaşacağız... Ben bundan korkuyorum!"
Durgun Don İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Selamlar... Yaklaşık dört aylık bir sürece yayarak okuduğum ve neredeyse her bir karakterinin hayatımın bir parçası haline geldiği Durgun Don eseri için inceleme yazmazsam olmazdı:) Zaten çok beğendiğim eserlere mümkün olduğu kadar inceleme yazmaya, paylaşımlar yapmaya, daha çok okura ulaştırmaya çalışıyorum. Umarım fayda sağlayabiliyoruzdur. Durgun Don Şolohov'un kaleme aldığı, 14 yıllık bir süreçte tamamlanan, yazara nobel edebiyat ödülünü getiren tabiri caizse muhteşem bir Kazak destanıdır. Eser 4 ciltten oluşmaktadır. Yazarın üslubu tıpkı kitaba ismini veren Don Nehri gibi akıcı, insanı sürükleyen bir niteliktedir. İlk ciltle birlikte Don bölgesinde yaşayan Kazak halkının günlük yaşantısı, gelenek ve görenekleri, inançları, aile yapıları anlatılmaktadır. Yazar Özellikle bir aile üzerinden tüm Kazak toplumunu tanıtmaya çalışmıştır. Ciltler ileriledikçe 1. Dünya savaşı, Rusya'da Çarşık rejiminin yıkılması, Ekim Devriminin gerçekleşmesi, Bolşeviklerin yönetimi ele geçirmesi ve Rusya topraklarında yaşanan iç savaşlar eserin ana hatlarını oluşturmaktadır. Savaşın insanlar üzerindeki etkisi, nasıl bir yıkıma neden olduğu, ne büyük acılar yaşattığı etkileyici bir şekilde anlatılmıştır. Fakat eseri sadece savaş içeriğiyle tanımlamak hatalı olur; savaşlar yaşanırken Kazak halkının aile ilişkileri, geçim şekli, kadın-erkek ilişkileri, aşk, evlilik, insanların hayata bakış açıları gibi bir çok olgu işlenmektedir. Bu detaylı anlatım bir çok okura Kazak toplumunu daha yakından tanıma fırsatı verecektir. Kitabı okurken sık sık kapıldığım şu düşünceyi de paylaşmak istiyorum: iki zıt politik düşüncenin kitleleri harekete geçirerek çıkardığı savaşın sonunda kazananlar kahraman, kaybedenler hain ilan ediyor. Halbuki belki de hain ilan edilenlerin politik düşüncesi o toplum için daha faydalıdır. Ya da savaşın sonucu tam tersi şeklinde de sonuçlanabilirdi. O zaman da kahramanlar hain, hainler kahraman olacaktı. Ki o iç savaş yıllarını okurken savaşın bir o tarafa bir bu tarafa gidip geldiğini, her iki tarafın da kazanabileceğini görüyorsunuz. Bu düşünceler bir kez daha bana savaşın ne kadar anlamsız olduğunu, insanların ne kadar kolay harcandığını, toplumların sinir uçlarına dokunularak nasıl kışkırtıldığını göstermiş oldu. Artık incelememin sonuna gelmişken Durgun Don'un okuduğum kitaplar içerisinde en iyilerinden biri olduğunu, beni çok etkilediğini ve tüm okur arkadaşlarıma tavsiye ettiğimi belirtmek isterim. Keyifli okumalar dilerim... (Ebubekir Şeker)
Etkileyici ve uzun soluklu bir Şolohov yolculuğunun ardından bu esere inceleme eklememek olmazdı benim için. Her satırda birbirinden farklı merhalelerden geçtikten sonra hislerimi, fikirlerimi ifade etmeye nereden başlasam inanın bilemiyorum. Sanki savaştan çıkan, bütün o dramları yaşayan benmişim gibi hissediyorum ki bu da bana kalırsa kitabın en büyük başarısı. Şolohov'un bu eseri yazmasının temel sebebi olarak 1.Dünya Savaşı sırasında General Kornilov ile tanışması gösterilir. Kornilov'un 1917 yılında yaptığı başarısız bir darbe girişimi vardır. Buna kitapta da rastlayacaksınız. İşin ilginç yanı Şolohov bu eseri 23 yaşında yazmaya başlamış ve esere tamı tamına 14 yılını vermiş. Böylesine kıymetli bir ürünü bu yaşta verecek kapasitede olması dikkate değer ki kendisi zaten edebiyat camiasında Tolstoy'un yeni asır varisi olarak görülüyor. Hatta kitap içerisinde de Tolstoy'un Savaş ve Barış isimli eserine atıf yapmaktadır. Eser toplamda dört ciltten oluşuyor fakat eski baskılarında fazladan bir ya da iki cilt daha olduğunu duydum. Bunlar dört cilde ek olarak bir devam kitabı mı yoksa eserin daha geniş hali mi onu henüz bilmiyorum ama öğreneceğim. İlk ciltte Don bölgesindeki Kazakların yaşam tarzı, gelenekleri, inançları, karakterlerin tahlilleri ağırlıklı olarak yer almaktadır. Çok sakin ve doğayla iç içe bir yaşam tarzıyla yapılan girişin ardından devrim düşüncesinin filizlenmeye başladığı görülür. İkinci cilde geçildiğinde ise artık savaş yüzünü göstermiştir. I.Dünya Savaşı, Ekim Devrimi gibi pek çok olay sahnededir artık. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde ise artık savaşa isyan eden Don Kazaklarının ayaklanmaları, karışıklıklar, Avrupa ülkelerinin boy göstermesi gibi unsurlar yer alır. Son eseri de bitirdiğinizde Kazaklara ait bir destan okuduğunuzu görürsünüz. Benim için eserde önemli olan ve dikkatimi çeken bazı olgular var. Öncelikle eserin baş kahramanı bence ne Gregor, ne Aksinya ne de baba Melehov; bu eserin başrolü koca bir tarihe tanıklık eden Don Nehri. Bu bana Ivo Andriç tarafından yazılan Drina Köprüsü'nü anımsattı. O köprü de her şeyiyle Balkan tarihine tanıklık etmiştir. Bir nesnenin bu denli güzel vücut bulduğunu gördüğüm ikinci eser oldu Durgun Don. Diğer yandan savaş olgusunu Yaşar Kemal'in ve Hasan İzzettin Dinamo'nun eserlerinden sonra buram buram hissettiğim bir eserdi. Bilirsiniz iki yazar da savaş olgusuna çok değinir, çok da güzel anlatır savaşın yıkıcılığını. İşte Şolohov da savaşın bir insana neler yaptığını, yapabileceğini, insandan neleri götürdüğünü o kadar güzel anlatmış ki sanki savaşa siz girmişsiniz de sizin üstünüz başınız kana bulanmış, duygularınız körelmiş gibi hissediyorsunuz. Hiç istemediğiniz halde bir savaş kapınızın önüne kadar geliyor ve siz ne pahasına olursa olsun insanları öldüren kılıcı tutan ellerinize, kendinize, sevdiklerinize yabancılaşıyorsunuz. En acısı da bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, olamıyor. Hani Mehmet Akif'in çok güzel bir deyişi vardır; 'Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen İki kazma kürek iki de ırgat gerek, Ancak hadi gel yapalım şunu geri desen Bir Sinan bir de Süleyman gerek.'' İşte bu kadar basit bir şeylerin yıkılması, bozulması, tahrip edilmesi. Ama o denli kolay olmuyor yerine aynısının koyulması. Eserimizin başından sonuna dek her zaman ve mekanın olmazsa olmazlarından aşk olgusu da yer alıyor. Gregor ve Aksinya arasında geçen aşkı okurken pek çok olguyu da sorgulatıyor yazar size. Özellikle namus kavramı eserde çok baskın, her fırsatta vurgulanıyor. O dönemin yaşantısından günümüze pek bir şey değişmediğini görüyoruz. Kadın kocasını aldattığında yerin dibine batırılırken erkek karısını aldatınca normal bir şeymiş gibi görülüyor. Zaman, mekan, millet değişse de bazı olgular değişmiyor ne yazık ki. Savaş ağırlıklı anlatımlar olmasından dolayı sadece ikinci ciltte sıkıldığım ama genel anlamda çok beğendiğim, çokça duygulandığım, emekleri ve bu güzel yaratımı için Şolohov'a şükran duyduğum bir eserdi benim için. Ne kadar yaşayacağımızın bile belli olmadığı şu hayatta hala nefes alabiliyorken bir an evvel bu şaheserle buluşun derim. Herkese keyifli okumalar. :) (Şeyma Öztürk)
Muhteşem bir başyapıt: Mihail Şolohov’un 14 yılda tamamladığı Durgun Don yazarın ilk büyük eseri. Bu eseriyle Stalin Nişanı, Uyandırılmış Toprak ile de Lenin Nişanı alan yazar 1965 Nobel Edebiyat Ödülü’nün de sahibidir. Durgun Don 4 ciltten oluşan geniş bir tarihi süreci kapsayan bir roman. 1. Dünya Savaşı öncesinde Don Kazaklarının yaşantısından başlayarak Sovyetler Birliği’nin kuruluşuna kadar olan süreçte Don Kazaklarının yaşadıkları ve bu süreçteki rolleri ele alınıyor. Su gibi akan, çok sürükleyici bir kitap. Yazarın yarattığı karakterler o kadar renkli, canlı ve gerçek ki hepsini kanlı canlı karşınızdaymış gibi hissediyorsunuz. Ayrıca kitapta bol bol doğa tasvirlerine, betimlemelere yer verilmiş ve bu doğa tasvirleri yaşanan olaylar için bir fon görevi görüyor. Bütün olaylar yanı başınızda gerçekleşiyormuş gibi hissediyorsunuz ve her manzara gözünüzün önünde canlanıyor. Savaşın iç yüzü, yarattığı yıkım ve savaş psikolojisi muhteşem bir şekilde aktarılmış. Kazakların birbirleriyle olan savaşı, kardeşin kardeşi öldürdüğü o sahneler yazar tarafından bütün duyguları karşıya tamamen geçirecek şekilde ustalıkla anlatılıyor. Bunları okuyup canınızın yanmaması, bu yıkımı ve savaşın acımasızlığını iliklerinize kadar hissetmemeniz mümkün değil. 4 cilt boyunca süren bu yolculuğun sonunda sanki ailemle, sevdiklerimle ayrılmış gibi hissediyorum çünkü bu süreçte onlarla bir aile olmuş, aynı sofraya oturmuş, aynı ekmeği bölüşmüş ve acılarına ortak olmuş gibiydim. Bu muhteşem başyapıt kesinlikle daha fazla okunmayı hak ediyor. Okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Okumanızı mutlaka ama mutlaka, ısrarla tavsiye ediyorum. Lütfen bu kitabı bir an önce edinip okuyun. Küçük bir bilgi daha vermek isterim. Yaşar Kemal’in de çok sevdiği eserlerden biri olup 20. yüzyılı en iyi anlatan eserlerden biri olduğunu söylemiş kendisi. Yaşar Kemal severlerin bu kitaba da hayran kalacağını düşünüyorum. (Begüm Şahbaz)
Kitabın Yazarı Mihail Şolohov Kimdir?
Mihail Aleksandroviç Şolohov, 1905'te Don Bölgesi'nde, Viyesenskaya'nın Krujilino köyünde Rusya’da doğar. Annesi bu köyden bir Kazaktır. Babası Orta Rusya'nın Riyazan Bölgesi'nden Don kıyılarına yerleşmiş biridir. Sholohov lisedeyken; I. Dünya Savaşı başlar, bunu 1917 Ekim Devrimi ve iç savaş takip eder. 16 yaşındayken, devrimcilerin yanında savaşa katılır. İç savaş sona erdiğinde, bir süre; hamallık, taşçılık, ilkokul öğretmenliği ve gazetecilik yapar. Yazmaya 17 yaşında başlar. İlk hikâyesi Doğum Lekesi’ni 19 yaşında yazar. 1922 yılında Moskova’ya gider ve gazetecilik yapar. Test adlı makalesi yayımlanır. Fakat geçimi için gazetecilik yeterli değildir. Bu dönemde taş işçisi, rıhtım işçisi ve muhasebeci olarak da çalışır. 1924’de Veşenskaya’ya geri döner ve kendini tamamen yazmaya verir. Aynı yıl Mariya Petrovna Gromoslavskaya ile evlenir. Bu evlilikten iki kız, iki de erkek çocukları olur.
İlk kitabı, 1. Dünya Savaşı ve İç Savaş yıllarındaki Kazakları anlatan Don Hikayeleri, 1926 yılında basılır. Aynı yıl Ve Durgun Akardı Don -Durgun Don diye de bilinir.- adlı romanını yazmaya başlar. Bu romanı yazması 14 yılını alır ve Stalin nişanı ile ödüllendirilir. Bu roman Sovyetler’de zamanın en çok okunan yapıtlarından biri olur ve 1965’de Nobel Edebiyat Ödülü alır. Bitirmesi 28 yılını aldığı Uyandırılmış Toprak adlı romanı ile de 1954 yılında Lenin Nişanı’na layık görülür. Bu roman Yarınların Tohumu (1932) ve Don’da Hasat (1960) olmak üzere 2 kısımdan oluşmaktadır. Bu romanda da kollektivizmin uygulandığı yıllardaki günlük hayatı yansıtır. 1957’de yazdığı kısa hikâyesi İnsanın Kaderi (Sudba çeloveka) film olarak da çekilir.Vatan için dövüştüler isimli eseri bitirilememiştir.
II. Dünya Savaşı boyunca Gerçekler (Pravda) Gazetesinde savaş hakkında yazılar yazmıştır. 1956-1960 yılları arasında toplu eserleri sekiz kitap olarak yayımlanır. Şolohov, Aleksandr Solzhenitsin tarafından Ve Durgun Akardı Don adlı romanında çalıntı yapmakla suçlanmıştır. Delil olarak da eserle yazarın diğer yapıtları arasındaki kalite farkını göstermiştir. Şolohov kendini romanın taslaklarını göstererek ispatlayabilirdi. Ancak tüm taslakların II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından yok edildiğini belirtti. 1984 yılında monograf Geir Kjetsa bilgisayar yardımıyla romanda yapılan incelemelerin sonucunda Ve Durgun Akardı Don adlı romanın Şolohov’un eseri gibi göründüğünü söyledi. Daha sonra da 1987’de de romanla ilgili yazara ait binlerce not, taslak bulundu.
Şolohov 21 Şubat 1984’de, Rostov ilinde hayata gözlerini yumar. Mezarı Don nehri kıyısındaki Veşki köyündedir..
Şolohov 1932’de SSCB Komünist Partisi'ne, 1939’da SSCB Bilimler Akademisi’ne üye oldu ve yine 1939 yılında da Seçkin Sovyet unvanı aldı. 1959’da Sovyet Başkanı Nikita Kuruşkev’e Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri gezisi sırasında eşlik etti. 1961’de SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne seçildi. İki kere Sosyalist Kahramanlık Madalyası ile ödüllendirildi. Sovyet Yazarlar Birliği'nin yardımcı başkanlığını yaptı.
Eserleri
Ve Durgun Akardı Don - Durgun Don
Uyandırılmış Toprak
Don Kıyısında Hasat
Don Öyküleri
Vatan İçin Döğüştüler
Mavi Bozkır
İnsanın Kaderi
Mihail Şolohov Kitapları - Eserleri
- Uyandırılmış Toprak Cilt 2
- Ve Durgun Akardı Don - 2. Cilt
- Ve Durgun Akardı Don - 3. Cilt
- Ve Durgun Akardı Don - 4. Cilt
- Don Hikayeleri
- İnsanın Yazgısı
- Savaş Esirleri
- Mavi Bozkır
- Uyandırılmış Toprak Cilt 1
- İlyuşa
- Vatan İçin Dövüştüler
- Kin ve Sevgi
- Alyoşka'nın Yüreği
- Don Kıyısında Hasat 1
- Don Kıyısında Hasat 2
- Don Kıyısında Hasat 3
- Don Kıyısında Hasat 4
- Durgun Don
- Yaşam Bu mu?
- Durgun Don 1.Cilt
- Yazarın Sorumluluğu
- Seçilmiş Əsərləri
- Durgun Don 1.Cilt
- Durgun Don 2.Cilt
- Durgun Don 3.cilt
- Durgun Don 4.cilt
Mihail Şolohov Alıntıları - Sözleri
- "Ama bir de sen kendin karar ver. Acı çekmesi gereken yalnız ben miyim bu dünyada?" (Durgun Don)
- Kiminin talihine mutluluk düşer, kimininkine mutlulukçuk ... (Alyoşka'nın Yüreği)
- Gelecek, benim için geçmişimden beter olamaz. (Ve Durgun Akardı Don - 4. Cilt)
- "Artık ölümden korkmuyorum. Bütün korkum, öte dünyada, şarkıda olduğu gibi birbirimizi tanımayacağımızdır. Sen de ben de orada olacağız Feodor ama birer yabancı gibi karşılaşacağız... Ben bundan korkuyorum!" (Durgun Don)
- "Biz bütün insanların kardeş olmalarından yanayız." (Ve Durgun Akardı Don - 3. Cilt)
- “…üç kere lanet sana,lanetledim seni…Eğer bir daha birbirimizi göremeyecek olursak ne ala,cehennemin dibine kadar yolun var.” (Don Hikayeleri)
- bunca okumuş yazmışlığınız var, siyasetten yana bu denli bilgisiz olmanıza şaştım doğrusu! (Durgun Don 2.Cilt)
- . Güneş batarken ilk don belli belirsiz tuttu. Nilüferlerin yaygın yaprakları üzerine gümüşî bir ışıltı serpti don, ertesi sabah erken erken, suyla işleyen değirmenin dolabında mika gibi, çeşitli renklere bürünmüş incecik buz tabakaları gördü Lukiç. . (Don Hikayeleri)
- Burada, şu çitin üstünde oturmak,sessizlik ve yalnızlık içinde tek başına kalmak,eski asker pantolonumu çıkarabilmek,yolda ıslanmış saçlarımı güneş ve rüzgarda kurutmak ve şu solgun mavi gökte dalgalanan dolgun bulutları seyretmek ve hiçbir şey düşünmemek ne hoştu. (Yaşam Bu mu?)
- "bir insan mutluluğu kadar güzelsiniz." (Durgun Don)
- "Silahlarınızla kurşun sıkıp atlarınızın üstünde çalımınan dolaşmak hoşunuza gidiyor. Ama biz analar n’olacaz, biz? Ölenler bizim evlatlarımız değil mi? Savaşınız da batsın, siz de batın inşallah, emi!” (Ve Durgun Akardı Don - 3. Cilt)
- .
<< ......İnsan yüzüne hasret kaldın demek, ha?>>
<
> < > . (Don Hikayeleri) - Başkasının bitinin hesabını tutma sen ! Kendininkiler yeter ! Kendin ekmek dilenirken başkasının babasına laf ediyorsun. (Alyoşka'nın Yüreği)
- "Insan birlikte çarpışır ama yalnız ölür " (Vatan İçin Dövüştüler)
- "Üzümlü kek gibi mübarek kadın, yalnız üzümleri çıkartılmış işte. Tam bana göre!" (Durgun Don)
- Bazen, gece uyku tutmadığında, boş gözlerle karanlığa bakıp düşünür insan! "Yaşam beni böyle niye yıktı? Niye bu kadar perişan etti?". Bu soruya ne karanlık yanıt verir, ne de açık, pırıl pırıl bir güneş... Yanıt beklemek de boşuna! (İnsanın Yazgısı)
- Toprak için, yoksullar için çarpışmaya gidiyorum, herkes eşit olsun diye çarpışacağım, ortalıkta ne zengin, ne de yoksul kalsın diye... Herkes eşit olsun diye. (Mavi Bozkır)
- Tanrı bizi dostlarımızdan korusun, düşmanlarımızın hakkından nasıl olsa geliriz. (Ve Durgun Akardı Don - 2. Cilt)
- Kadın dediğin çok ciddi bir konudur! Hayatta birçok şey kadına bağlıdır! (Uyandırılmış Toprak Cilt 1)
- "Kimi zaman uyayamazsın geceleri; boş gözlerle karanlığa 10 dalar gidersin :"Yaşam, nasıl da savurdun beni böyle ? Neden sürdün beni böyle ordan oraya?"Ve yanıt alamazsın, ne karanlıktan, ne aydınlık günden... Yanıt veren olmaz, yaşadığın sürece de olmayacaktır." Sen aşağı in de su kenarında oyna oğul. Akan suda her zaman birşeyler bulunur. (Kin ve Sevgi)