Dizboyu Papatyalar - Tomris Uyar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dizboyu Papatyalar kimin eseri? Dizboyu Papatyalar kitabının yazarı kimdir? Dizboyu Papatyalar konusu ve anafikri nedir? Dizboyu Papatyalar kitabı ne anlatıyor? Dizboyu Papatyalar kitabının yazarı Tomris Uyar kimdir? İşte Dizboyu Papatyalar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Tomris Uyar
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750807650
Sayfa Sayısı: 80
Dizboyu Papatyalar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hangi sınıftan gelirlerse gelsinler, yaşadıkları baskılara boyun eğmeyen bireylerle onların uyumlu sınıfdaşlarının kişilik ve değer çatışmalarını bulacağınız Dizboyu Papatyalar'da Tomris Uyar'ın yalın, süssüz anlatım biçimi ve kendine özgü kurgusu kendini hissettiriyor. İlk kez 1973 yılında yayımlanan Dizboyu Papatyalar, edebiyatımızın kalıcı yapıtları arasında.
"Dili bilmesek bile anlıyoruz, çünkü Akdeniz'in ortak dili bu. 'Dizboyu Papatyalar' anlamına da gelebilir, 'Daha yığınla çok var doğurulacak, yığınla çocuk bezi, don, erkek çorabı var yıkanacak' anlamına da. 'Seni seviyorum, hadi hoşça kal, bir gün o kıyı kahvesinde yanına çöküp dostça iki kadeh içebilme isteğim baskın geliyor,' anlamına da..."
Dizboyu Papatyalar Alıntıları - Sözleri
- Galiba, güçlüklere birlikte karşı koymaya başladıktan sonra sevdik asıl birbirimizi. Yoksa, birlikte dayatabileceğimizi sezdiğimiz için mi baştan birbirimizi seçtik? Çok kafa yordum, bir türlü işin içinden çıkamadım. Şimdi biliyorum ki as’lolan vardığımız yer; birbirimizi çok sevdiğimiz..
- Sen bir uyansan artık, her şey yerini bulur.
- Gülümsüyor, aramızda olabilir bir uzaklığı kapatmak için..
- ../önce kıyılarına tutuna tutuna gelişir sessizlik, sonra hızlanır, sürer ve görünce kendi egemenliğini, sağlamlığını, dosdoğru güneşin bittiği son çizgiye: denize…
- Azala azala yaşadığımız şu dünyada bir şeyler güzel kalsın.
- Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
- Bir erkeğin merhametini sevin. Yakışıklılık geçer gider. Para; mal, mülk tükenir. Ama merhamet kalıcıdır. Ve bir erkeğe en çok merhamet yakışır.
- Karşınızdakilerin söylediklerinizi unutmamalarını istiyorsanız, sözcükleri insan psikolojisini gözeterek sıralamalısınız.
- İnsan hangi yaşında severse sevsin liseli oluveriyor.
- Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
- Azala azala yaşadığımız şu dünyada Bir şeyler güzel kalsın. Gülümseyen yüzün gibi..
- Ama sevinmek yasak bize.
- Yalnızlığıma katılabilirsin, yalnız soru sormayacaksın.
- Bir şeylerden kurtuluyorum galiba.Kabuklarımdan .Alışkanlıklarımdan.
- Yoksulluk anlatılmaz be ablam. Yoksulluk yaşanır anca. Gerisi puştluktur. Yani anlatıp. Kanına ekmek banıp o ekmekle semirmektir. Övünmek gibi bir şeydir anladın mı? Ayıptır.
Dizboyu Papatyalar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tomris Uyar'ın kalemi ile tanıştığım ilk eser, Dizboyu Papatyalar oldu. Eser,toplumda dikkatimizi çekmeyen insanların hayatından kısa kesitler içeren -Çehov Tarzı dediğimiz- sekiz durum öyküsünden oluşuyor. Büyük bir maçta en dikkat çeken, gol atandır. Bir yarışta en göz odağı insan, birincilik getirendir. Bir ailede en sevilen çocuk,başarılı olandır. İki kişi çılgınlar gibi dans ediyorsa arkasında sakince dans edenler kimsenin odak noktası olmaz asla. Bazılarına göre kötü bir huyum vardır : her zaman güzel olan şeyin içinde ufak olan kötü ihtimale odaklanırım ben. Pastanın büyük bölümünün güzelliği dururken şu küçücük kötü ihtimal dilimine mi takılıyorsun, derler her zaman. Bütünü tamamlayan da o küçük dilimdir ve ben hiçbir zaman haksız çıkmam bu konuda. Eğer iki kişi çılgın gibi dans ediyorsa ben arkadaki sakince dans eden ikiliyi izlerim mesela. Ailede herkesin gözü başarılı çocuktayken ben ihmal edilen öbür çocuğu merak ederim. Gol atan futbolcudan çok sevdiğim futbolcu ne yapmış ona bakarım. Birinci olan yarışmacıya değilde o gün herhangi bir sebep ile yarışmaya katılamayan o insana bakarım. İşte bu eseri okuduğunuzda sizde de biraz bakılmak istenmeyen birçok insanı göreceksiniz. Yalnız da olsa bu hayatta doğru bildiğini yapmaktan vazgeçmeyen -eğer o tek kişi olsa bile- herkesi kutlayacaksınız. Ben eserde hangi sınıftan gelirse gelsin, iyisiyle kötüsüyle doğru bildiğinden vazgeçmeyen, gerekirse bu uğurda hata yapan, boyun eğmeyen o devrimci kokuyu aldım. Yalnız bir ağaç gibi, belki de ezilen, güzelliği hiçbir zaman fark edilmeyen ama ne olursa olsun her şeye rağmen kendine bir dünya kurup yaşayan insanlar var; papatyalar gibi. "O kadar azız ki sayıca, acı çekenimiz o kadar az ki, ilgilenmeye değmez zaten." (Sümeyye)
Bu akşam okul çıkışı, hafiften yağmur, soğuk, yapayalnız Kartal'daydım. Normalde arkadaşlarım olurdu ve kahkahayla geçen bir akşam yaşanırdı, klasik bir cuma...ama yalnızdım, her zaman gittiğimiz yerden başka bir cafeye gidip sıkılarak oturdum. Eve dönene dek içim ağırlaşmıştı iyice, hem biraz yürüdüm, çamur, toprak, her yer karanlık, yanda hâlâ devam eden yeni inşaatlar, ve her yer araba dolu, lambasız sokak, arada ağaçlardan yapraklardan gelen yağmur sesi. ev de aynıydı: boğucu bir hava, kırk beş senelik eşyalar, koltuklar, boyanma zamanı gelmiş soluk mavi renkli duvarlar... Dodi aynı yerinde yatıyor, hasta; annem soğuktan korunmak için sarmalanmış, ev aynı loş ışıkla aydınlanıyor...hemen odama geçtim. uzandım yatağa. biraz uyumuşum. kütüphanem artık daha boş. evet, gönderdim bazı kitaplarımı, evet bazılarını arkadaşlarıma verdim, bir çoğunu okuluma taşıdım. Raflar daha boş şimdi. Senelerce yüz yüze baktığım kitapların bir çoğu artık yeni yuvalarında...Gidecek olan diğer kitaplarım hâlâ bekliyorlar... elim yine, arada sırada olduğu gibi, arka sıralarda dolaştı...acaba var mı? elim uzansın da bulayım bir tane daha, ve hemen okuyayım, çünkü ihtiyacım var, uzanmak istiyorum, belki okumaya çalışırken dalıvereceğim bir daha uykuya. sonra buluyorum onu: senelerce nice kitabın arasında, nice kereler yeri değiştirilerek, bazen acaba okusam mı diye elimde sıkılgan, mazlum bekleyen Diz boyu papatyalar, bu cuma akşamıma sızıverdi; yatağıma uzanıp sayfalarını çevirmeye başlayınca, beklediğimden daha iyisiydi okuduğum, çünkü sağa sola dönüp, arada dayanamayıp kendimi bıraktığımda kapanınca gözlerim, birden hatırlayıp açılıyor göz kapaklarım ve okuyorum: edebiyat insanı gerçekten iyileştiriyor. Başkasının acısını hikâye hikâye okudukça, ve bu insanların her biri nerdeyse elli yıllık bu incelikli, acılı kitabın yapraklarından hafızama aktıkça iyileştiğimi hissettim. Okurken aklım bahçedeydi: adlarını Çehov'un hikâyelerinden koyduğum bahçedeki yavru kedilerin bir çoğu yok şimdi, Gusev öldü, Varka öldü, İvan görünmüyor ortalıkta, ölülerini bulamadım ve senelerdir olduğu gibi, sır oldular, ve böyle hâyâl etmesi daha iyi geliyor şimdi, çünkü nicesini ellerimle gömdüm bahçemize, hayat edebiyat kadar güzel değil her zaman, bu yüzden içim sıkılsa ve üzülsem de artık kabul ediyorum, yok olacağız hepimiz, tomris uyar'ın kitabın son hikâyesinde insanın ruhunu titretircesine anlattığı gibi, sıcacık kalacak ölümüz bir an için, ve soğuyacak yavru kediler gibi, sonra sır olup gideceğiz. Kitabı okurken en çok hissettiğim şey her karakterin yanına oturup ya da yorgunluktan uzanıp yanlarına, onlarla beraber kalmak isteğiydi, herkes korkunç çaresiz, acı dolu göründü bana...ve sene daha 1973. Peki ya bugün? Her yerden daha büyük zulümler kötülükler, insanlıktan çıkmışların vahşetleri gelirken, edebiyata sığınarak, korunabilir miyiz? Bunu yapabilir miyim? Yavru kedilerimi köpekler sırf öldürmek adına ve aldıkları zevkten, öldürürken, aynen insanlar gibi, ne kadar sebepleri olsa da sosyal, psikolojik, herkes bir yandan da türüne özgü davranıyor sanki, köpeklerin kedileri öylesine öldürmesi gibi. Böyleyken edebiyata sığınıp mutlu olabilir miyim? Bir gazete sayfasına bakıp DİZBOYU PAPATYALAR yazısını görünce kitaptaki o karakter gibi, içimdeki sıkıntıyı atabilir miyim? Emekli albay Halit Akçam'ın yaptığı gibi, beyni dağılmış bir insanın yanına eğilip "sana ne be kardeşim? " diyebilir miyim? Kaçabilmek için bu zihni kamaştıran dilin güzelliğine sığınıp, hikâyeden hikâyeye koşabilir miyim? Bu akşamımı dolduran bu hikâyelerin her birisinden aklımda kalanlar: paslar, puslar; acıyan, acılı karakterler ve gerçekten yaşasalar hepsi çoktan ölmüş olacak ama bir küçük hikâye kitabının içine sıkışıp kalmış, orada tekrar tekrar yaşayan karakterlere "herşey çok daha kötü" deme isteği...yazar mekânları ve ruh durumlarını öylesine güzel anlatıyor ki bazı yerlerde alâkası yokken bile gözlerim yaşardı, sanki çok güzel yıllanmış bir kitap gibiydi, sanki senelerce kütüphanemde okunacağı günü beklerken de güzelleşmişti ve acıtırken bile güzelliği keyif veriyordu. Açıkçası tekrar tekrar okunacak güzellikte bir eserdi okuduğum. Okuduktan sonra, yani buraya döndüğümde, yani loş ışıklı odamda, yatağımda kendime geldiğimde, elbette değişen birşey yoktu..ama yine de iyi geldiğini hissediyorum bana. Biz yalnızlar, ömrümüz geçiyor, daha ne kadar hikâye kitaplarına sığınacağız? edebiyatla başbaşayız. (CemCBG)
Kitabın Yazarı Tomris Uyar Kimdir?
Tomris Uyar (d. 15 Mart 1941 - ö. 4 Temmuz 2003) Türk öykü yazarı ve çevirmen. İngiliz Kız Ortaokulunda, Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde eğitim gördü (1961). İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine bağlı Gazetecilik Enstitüsünü bitirdi (1963). Papirüs dergisi kurucularından olan Uyar’ın deneme, eleştiri ve kitap tanıtma yazıları Yeni Dergi, Soyut, Varlık gibi dönemin belli başlı dergilerinde yayımlandı. On öykü derlemesinden Yürekte Bukağı ile 1979, Yaza Yolculuk ile 1986 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. 60’ı aşkın çevirisi kitaplaşan Uyar’ın günlükleri, “Gündökümü” genel başlığı altında, yayımlandı. Yürekte Bukağı ve Yaza Yolculuk öykü kitapları ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aldı. Tomris Uyar, şair Turgut Uyar ile evlidir ve Hayri Turgut Uyar isimli, İTÜde öğretim görevlisi bir oğulları vardır. 2003 yılında kanser nedeniyle vefat eden yazarın kabri Zincirlikuyu Mezarlığındadır.
Tomris Uyar Kitapları - Eserleri
- Dizboyu Papatyalar
- Aramızdaki Şey
- Yaza Yolculuk
- Otuzların Kadını
- Metal Yorgunluğu
- Yürekte Bukağı
- Gecegezen Kızlar
- Yaz Düşleri Düş Kışları
- İpek ve Bakır
- Sekizinci Günah
- Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 1
- Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi
- Güzel Yazı Defteri
- Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 2
- Bütün Öyküleri
- Aşkın Yıpranma Payı
- Kitapla Direniş
- Günlerin Tortusu
- Yüzleşmeler
- Sesler, Yüzler, Sokaklar
- Rus Ruleti
- Yazılı Günler (1985-1988)
- Bütün Yazıları
- Dön Geri Bak
- Tanışma Günleri/ Anları
- İki Yaka İki Uç
- Gündökümü 75
- Ödeşmeler
- Otuzların Kadını
- Amerikan Hikayeleri Antolojisi
Tomris Uyar Alıntıları - Sözleri
- Susarsam bir boşluk çünkü, konuştukça bir eksilme. (Bütün Öyküleri)
- En güvenilir devrimci kadrolar, ellerine olanak geçtiğinde neden en katı bürokrasiyi oluşturuyorlar ? (Günlerin Tortusu)
- Edebiyayçılarla yazarlar arasındaki farkı sık sık konuşuyoruz Füsun Altıok'la. Keskin tanımlar yapmadık daha, değer sınıflandırmasından da kaçınıyoruz, yalnız yazması gerektiği ya da yazılması gereken şeyleri yazanlara "yazar", bir tür aşkla, tutkuyla tazanlara, yazmayı bir ikame olarak kullanmayanlara edebiyatçı diyebiliriz. (Sesler, Yüzler, Sokaklar)
- "..Kim aldırır benim yorgunluğuma? Saat kaç? diyeceğime kendi bileğime bakıyorum. İncelmiş. Çok sıcak bir yaz ikindisinin 3'ü gibi geçmek bilmiyor zaman, hep sürüncemede. Gelmeyenler öylesine kalabalıklaştı ki koltuklar hep boş. Yine de yerlerini sık sık değiştiriyorum ki hiç kimse başkasının eski yerine oturmasın." (Sekizinci Günah)
- Bu halkın okumadığını, hele siyasetle ilgilenmediğini görmüyorlar mı? Televizyonla gazete yetiyor da artıyor bile onlara. (Güzel Yazı Defteri)
- Ev, bir çeşit kabuk oldu bana. (Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 1)
- En sıcak yaz günlerinde bile, yüreğimize buz gibi çöken o yoklukları, yoksunlukları, kara kışı unutamadık. (Aşkın Yıpranma Payı)
- Akla yakın bir yorum bulunca, yanlış da olsa, dört elle sarılıyoruz. Karşımızda, hep gölgeleriyle korkutan, karanlıkta sallanan şeyler var da ondan. (Rus Ruleti)
- Gülümsüyor, aramızda olabilir bir uzaklığı kapatmak için.. (Dizboyu Papatyalar)
- Bu evden artan neyim varsa kesmek, budamak isterdim. Kanasa da. Yeter ki bir erinç: ödün değil bu, düpedüz yaşama uyma. (İpek ve Bakır)
- Onun gülüşlerine benzemiyor. Her zamanki gülüşlerini çok iyi bilirim. Sevinç, ansızın değil usul usul açılır onun yüzünde.. (İpek ve Bakır)
- Kendi hikayemi kendime anlatmaktan, durmaksızın aklımdan geçirmekten bıktım Lin bey oğlum. Artık içimde eskiyor. Dışa vuracak sözcükleri bulamıyorum. (Metal Yorgunluğu)
- Sevilmemeyi rahatça kaldırabiliyorsun da sevilmek zor geliyor sana, sen de bunu anlamıyorsun. (Bütün Öyküleri)
- Derin kazın, diyordum kendi kendime, derin kazın. Şu gözlerimden akan yaşları, bu yetmezlikleri, katılıkları, artık gereksiz olan bu hüzünleri, kavrayamadığımız güzel aşkları derin gömün. Hepsi altında kalsın toprağın. (Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi)
- Nasıl karşı konulabilir kültürlü kültürsüzlüğe? (Aşkın Yıpranma Payı)
- Ah ne yapsam ne yapsam Ne yapsam da bu kente tertemiz bir düş bulsam... (Bütün Öyküleri)
- Şimdiyse aralarında kaskatı, birbirlerine değseler ürpertecek kadar soğuktu suskunluk. (Otuzların Kadını)
- Edebiyata neden tutkun olduğumu sorarsanız, okura ve yazara bir tek insan yaşamının sınırlarına sığmayacak binlerce dünya ve kişilikte yaşama olanağını tanımasından ötürü derim. (Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 2)
- Diyorum ki kişinin doğum tarihi pek önemli değil aslında, dünyaya gözlerini açmak daha önemli. (Metal Yorgunluğu)
- Yaşadığı anı bilerek, tadına vararak yaşayan bir çocuk ya da bir genç göremiyorum ortalıkta. Acaba bu duygu bir güvensizlik, yarına, bir an sonraya güvenememe duygusundan mı çıkıyor, yoksa o anı, o yarını, o kitabı hep elde bir sayma doygunluğundan mı? (Sesler, Yüzler, Sokaklar)