diorex
sampiyon

Demirkırat - Mehmet Ali Birand Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Demirkırat kimin eseri? Demirkırat kitabının yazarı kimdir? Demirkırat konusu ve anafikri nedir? Demirkırat kitabı ne anlatıyor? Demirkırat kitabının yazarı Mehmet Ali Birand kimdir? İşte Demirkırat kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.02.2022 18:47
Demirkırat - Mehmet Ali Birand Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mehmet Ali Birand

Yazar: Can Dündar

Yazar: Bülent Çaplı

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750731679

Sayfa Sayısı: 288

Demirkırat Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu kitapta ilk defa, Türkiye'de demokrasiye geçiş adımlarının atıldığı 1930'lardan başlayarak, ilk askerî müdahaleye (1960) kadarki dönemin toplu hikâyesini bulacaksınız. İlk defa, ülkemizin en önemli tartışmalı döneminin siyasî kavgalarını, Demokrat Parti'nin doğuş, yükseliş ve çöküşünü, 27 Mayıs hareketinin iç pazarlıklarını, rol almış ve tanıklık yapmış kişilerin anlatımlarıyla okuyacaksınız.

 

Demirkırat Alıntıları - Sözleri

  • İnsanların olduğu gibi toplumların da tarihlerinde dönüm noktaları vardır.Bu dönüm noktaları bazen sessizce, kendiliğinden çalar kapıyı, bazen de korkunç bir gök gürlemesi gibi patlar.
  • İnsanoğlu garip bir yaratık.Geriye dönüp, nereden nereye geldiğine pek bakmaz. Övüldükçe, alkışlandıkça kendine güveni artar ve herşeyin en iyisini sadece kendisinin bildiğini sanır. Gitme zamanını, değişiklik zamanının geldiğini göremez veya kabul etmez.
  • Yurdun dört bir yanından Ankara'ya akan yepyeni bir kadro ile Türk siyasi tarihinde yeni bir sayfa açılıyordu.Simdi Demirkırat'in hükümranlık çağrı başlıyordu.
  • İsmet paşa bana şöyle söyledi:" Aman dikkat Madanoğlu" dedi. "Mustafa Kemal zamanında bana demişti ki:İsmet , bu kadar adam astık. Bu astıklarımızın yemedikleri nane , çıkarmadıkları kepazelik yoktu. Ama şimdi bunların bütün rezaletleri, kepazelikleri unutuldu ama asıldıkları unutulmadı."
  • " Hiç küskün değilim. Hiçbir dargınlık duymuyorum."
  • İnönü 66 yaşındaydı ve artık milli şef değildi. Tek parti rejimi tarihe karışmıştı.
  • İnsanoğlu garip bir yaratık. Geriye dönüp nereden nereye geldiğine pek bakmaz. Övüldükçe, alkışlandıkça kendine güveni artar ve her şeyin en iyisini sadece kendisinin bildiğini sanır. Gitme zamanını, değişiklik zamanının geldiğini göremez veya kabul etmez.
  • İsmet,bu kadar adam astık. Bu astıklarımızın yemedikleri nane, çıkarmadıkları kepazelik yoktu. Ama şimdi bunların bütün rezaletleri, kepazellikleri unutuldu ama asıldıkları unutulmadı. Atatürk

Demirkırat İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Çok partili deneme için Cumhuriyet tarihinde 3 deneme yapıldı. İlki 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile yapıldı. Fakat Şeyh Sait İsyanı olayından sonra parti kapatıldı. İkinci Deneme 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası ile yapıldı. Atatürk bu partiye yoğun bir destek verdi hatta kız kardeşi Makbule Atadan'ı da bu partinin üyesi yaptırdı. Bu kez ülkede ne kadar eski İttihatçı gerici varsa bu partiye akın edince henüz bebek olan Cumhuriyet için tehlikeli bir maddeye dönüşen bu parti de kurulduktan 3 ay sonra kapatıldı. Son deneme 1946'da yapıldı ve 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti, halk dilindeki adıyla Demirkırat kuruldu. Partinin kurucu kadrosunun İsmet Paşa ile olan ayrılıklarını, sonrasında İsmet Paşa'nın parti içerisinde muhalefete karşı çıkmasını, muhalefet yapılacaksa siyaset meydanlarında yapmaları yani bir parti kurmalarını söylemesini, Cumhuriyet tarihinin 4. siyaset partisinin kurulmasını, Mayıs 1946'da ilk çok partili genel seçimin yapılmasını ama bu ilk çok partili genel seçimin fiyaskoyla sonuçlanmasını, içerisine hileler karıştırılmasını, 4 yıl sonra 14 Mayıs 1950'de Beyaz İhtilal'in olmasını, Ordunun İsmet İnönü'ye isterse seçimlere komünistlerin hile karıştırdığı bahanesiyle müdahale edebileceklerini söylemesi fakat İsmet İnönü' nün demokrasiyi ve çok partili rejimi desteklemesi, İsmet İnönü'nün ABD' de fizik okuyan oğlu Erdal İnönü'ye yazdığı mektupta iktidarı kaybettiklerini söylemesi, İktidarının ilk yıllarında DP'nin daha çok seçmen çekecek faaliyetlerde bulunmasını, ABD ile ekonomik ve askeri destek alışverişi yapılmasını, 1954 seçimlerinden bu yana Cumhuriyet tarihinde en yüksek oranını %58 ile DP'nin elinde tutmasını ve 1950 seçimlerinde milletvekili sayısı 118 olan CHP'nin sadece 4 yıl sonra 31 milletvekiline düşmesini, Daha 1954 yılında DP'ye karşı bir darbe hazırlığının başlaması ve Celal Bayar'ın kabineyle acil toplantı yapması, sadece 9 askerin yargılanıp olayın kapanması, 1955'teki 6-7 Eylül olayları, 1957 erken genel seçimlerinde DP'nin 1954 yılına göre az kala farkla iktidarı kazanması, DP'nin CHP'nin mallarına Atatürk'ün yadigarıdır ve partiye mal edilemez diye el koyması, basına sansür ve müdahalesi, Adnan Menderes'in kendisinin soyadını alacak kadar yakın olan arkadaşı Ethem Menderes'i Milli Savunma Bakanı yapması, Şu an hatırlayamadığım çok daha fazla detay, 1960 yılına girilince artık ülke genelinde DP'ye karşı darbe hazırlığının artması ama darbecilerin lider bulamaması fakat en sonunda İzmirde görevli olan Orgeneral Cemal Gürsel' i lider seçmeleri 5 Mayıs 1960 da Ankara Kızılay'daki DP'ye karşı yapılan öğrenci olayları, tutuklanan öğrenciler, Fakat sonrasında tutuklanıp askeri kamyonlara doldurulan öğrencilerin yollarda serbest bırakılması, yani askerin DP'ye karşı nasıl bir tavır içinde olduğunun gözükmesi, 3 Mayıs 1960'da Orgeneral Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a Adnan Menderes'i cumhurbaşkanı yapmasının DP in iyi olacağı ile ilgili bir mektup göndermesi, 15 Mayıs 1960'da Kızılay'da Harbiyelilerin toplanması, Genelkurmay Başkanı ve üst yönetimden komutanların Adnan Menderesle bu gösterilerin kendi aleyhlerine olmadığını, ordunun DP'nin yanında olduklarını söylemeleri, Darbenin gerçekleşmesinde sonra koca bir partinin Yüce Divan karşısında yargılanması. Hepsini belgeselde ve kitapta takip etmek harikaydı. Hem CHP tarafından, hem DP tarafından, hem Milli Birlik Komitesi üyelerinden, herkes ile tarafsız şekilde yapılan bir belgeseldi. (Tutaşilin Ciddiyeti)

Türkiye’nin Yakın Tarihi: Arka kapaktan; Nihayet karar günü geldi. O gün Yassıada'da son sözü Salim Başol söyleyecekti. Ancak Menderes sözü ona bırakmadı. Çocukluğundan beri hep ölümden korkmuş, hep ölümle savaşmış, hep ölümden dönmüştü. Ama şimdi Marmara'daki bu uzak adada ölümün artık kapısını çaldığını duyuyordu. Ölüm bu kadar yaklaşınca, bu kez kendini onun kollarına atmak istedi. Daha bir yıl önce Meclis kürsüsünde, "Sizi ben bile kurtara mam," diyen İsmet Paşa acaba şimdi Menderes'i kurtarabilir miydi? İlk kez belgeselin DVD'sinin de olduğu bu kitapta, Türki ye'de demokrasiye geçişin ilk adımlarının atıldığı 1930'lar dan 1960'taki ilk askerî müdahaleye kadar olan dönemin öyküsünü bulacaksınız. Türkiye'nin bu en tartışmalı döne minde yaşanan siyasi kavgaları, Demokrat Parti'nin doğuş, yükseliş ve çöküşünü, 27 Mayıs müdahalesinin gelişme sürecini ve iç pazarlıklarını, ilk defa bu süreçte rol almış kişilerin ve tanıkların anlatımlarıyla okuyacaksınız. Kitabın #canyayınları baskısını okudum ve içerisinde DVD vardı, daha 32.Gün arşivlerinde olan belgeselini de izlemiş bunun üzerine kitaplığımda kitabı da olmalı diye almıştım. Belgeselin kağıda dökülmüş hali hiçbir farkı yok. Okumak değilde izlemek isterseniz YouTube da 32.Gün Arşivleri kanalında var, Demirkırat diye aratabilirsiniz. Siyasi bir kitap olmasına rağmen dili sade, akıcı ve anlaşılır. Ben okurken araya başka kitaplar, öyküler, romanlar aldım ki sıkmasın istedim ama sadece bu kitabı okusaydım yine sıkmazdı. Belgeselde de kitapta da adı geçen kişilerin direk kendi ağızlarından dökülen cümleler yer almakta. Belgesel kitap olarak ve Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutması bakımından başarılı buldum. (İdil Aşkın)

Eserde Cumhuriyet tarihimiz için dönüm noktası olan çok partili siyasal hayata geçişin doğumunu ve emekleme sürecini anlatılmaktadır. İkinci Dünya Savaşının bitmesi ile beraber dünya iki kutba ayrıldı: Batı Bloku ve Doğu Bloku. Türkiye kendisine Batı Blokunda yer edinmeyi hedeflemişti. Ancak bunu tek partili demokrasi ile sağlayamayacağını düşünüyordu. Çünkü Tek Parti rejimi, Doğu Blokundaki Bolşevik Parti rejimini anımsatıyordu. Bu sebeple, Türkiye Cumhuriyetinin siyasi yapısında değişikliklere gidilme kararı alındı. Öncelikle Milli Şef İsmet İnönü'nün Milli Şef ünvanına son verildi ve CHP içindeki muhaliflere, parti dışında muhalefet yapılmasının önü açıldı. Celal Bayar'ın başını çektiği muhalif grup, 1946 yılında Demokrat Partiyi kurdu. İsmet İnönü hemen seçim kararı alarak yurt çapında seçime gidildi. Literatüre daha sonra ''sopalı seçim'' olarak geçen 1946 seçimleri, açık oy ve gizli sayım ilkesi ile gerçekleştirildi ve CHP oy çoğunluğu ile iktidarına 4 yıl daha devam etti. Geçen dört yıllık süre içinde gizli oy-açık sayım ilkesi kararı alınarak seçim kanununda değişikliği gidildi. 14 Nisan 1950 seçimleri gizli oy-açık sayım-çoğunluk usulü sistem ile yapıldı ve seçimde %55 oyu alan DP iktidara geçti. Kansız bir şekilde iktidar el değiştirdiği için buna Beyaz İhtilal denildi ve CHP nin 27 yıllık iktidarı sona erdi. Peki halk neden CHP iktidarına son verdi? Değişmesine sebep olan en büyük etmen, ekonomiktir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında halkın refah durumu oldukça kötüdür ve Süleyman Demirel'in dediği gibi "Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur." DP iktidara gelir gelmez ülke çapında büyük ekonomik hamleler yapıldı. İnönü'nün Devletçi politikaları yerine daha liberal, serbest teşebbüsü teşvik eden hamleler yapıldı. 1950-1954 yılı arasında yapılan bu atılımlar, vatandaşın refahını arttırdı ve DP bu durumun meyvesini 1954 seçimlerinde günümüze kadar alınmış en büyük oy oranı olan %58 oy oranı ile topladı. Halkın desteğini hisseden DP, bu süreçten sonra daha cüretkar olmaya başlamış ve özellikle Başbakan Adnan Menderes ve Muhalefet Lideri İsmet İnönü arasında TBMM de sert konuşmalar yaşanmıştır. 1955 yılından itibaren ekonomide kırılganlık görülmeye başlanmış ve bu durum DP'nin oy oranını düşürmüştür. 1957 yılında yapılan genel seçimlerde oyların %47 sini alan DP, TBMM de güç kaybetmeye başlamıştı. Ayrıca o dönem uygulanan listeli tek turlu çoğunluk seçim sistemi eleştiriye uğruyordu ve CHP bunun düzeltilmesini talep ediyordu. Ancak DP bu talebe yanaşmadı. Her ne kadar DP nin oy oranı düşse de halkın çoğu yine DP'yi destekliyordu. Bu durumun karşısında CHP nin destekçisi basın ve üniversitelerdi. DP'nin ilk yılların göre kötü olan ekonomik gidişat 1957 seçimlerinden sonra kendini daha çok hissettirdi. Hükümetin almış olduğu develüasyon kararı ile dolar 2,7 TL den 9 TL ye kısa bir süre içinde yükseldi. Bu durum ise muhalefetin elini kuvvetlendiriyordu. 27 Mayıs 1960 tarihli askeri darbeye kadar hükümet ile muhalefet arasında yaşanan şiddetli tartışmalar daha da artmaya başladı. Üniversite eylemleri, meclis kavgaları, tahkikat komisyonu, hükümet-muhalefetin siyasi olarak uzlaşmaz tutumları ile geçen üç yılın sonunda 27 Mayıs 1960 tarihinde askeri darbe gerçekleştirildi. Askeri darbenin ardından DP'li milletvekili ve hükümet üyelerinin yargılanması için tabii hakim ilkesine aykırı olsa da Yassıada Mahkemeleri kuruldu. Yargılamalar sonucu 15 idam kararı alındı. Ancak bu idam kararları halk nezdinde ve basında tepki çekti. MBK kararı ile idam kararı alan kişi sayısı 4" e indi. Bu isimler Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'dan oluşmaktaydı. Celal Bayar'ın idam kararı yaş haddinden dolayı müebbet hapis cezasına çevrildi. Bu süreçte Adnan Menderes ilaç içerek intihar girişiminde bulundu ve hastaneye kaldırıldı. Adnan Menderes hastanede iken 16 Eylül 1961 tarihinde ilk idam edilen Fatin Rüştü Zorlu oldu. (Fatin Rüştü Zorlu'nun oldukça cesur bir tutum takındığı ve iskemleyi kendisinin ittiği söylenir.) İdam edilen ikinci kişi ise Hasan Polatkan oldu. (Hasan Polatkan"ın oldukça bitkin ve yorgun olduğu söylenir.) 17 Eylül 1961 tarihinde ise hastaneden ayrılan Başbakan Adnan Menderes idam edildi. Kendisinin son sözü şöyledir: "Hiç küskün değilim. Hiçbir dargınlık duymuyorum." (Muhammet Kağan YAZICI)

Kitabın Yazarı Mehmet Ali Birand Kimdir?

Mehmet Ali Birand (d. 9 Aralık 1941; Beyoğlu, İstanbul - ö. 17 Ocak 2013, İstanbul), Türk gazeteci, yazar, köşe yazarı, haber sunucusu, televizyon yapımcısı.

İlk yılları

Mürvet ve İzzet Birand'ın oğlu olan 9 Aralık 1941 gecesi Alman Hastanesi'nde dünyaya geldi. Birand'ın kökeni Elazığ'ın Palu ilçesine dayanmaktadır ve Kürt kökenlidir. Birand, iki yaşındayken babasını kalp krizi nedeniyle kaybetti. İlkokulu Erenköy Zihnipaşa'da tamamladı ve 1955'te Galatasaray Lisesi'nde okumaya başladı. Bu okula, Dışişleri Bakanlığında "küçük bir diplomat" olan dayısının maddi yardımlarıyla gitti. Liseyi 1962'te bitirdi. İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesinde Fransızca bölümüne girerek eğitimini sürdürdü fakat maddi sorunlardan dolayı devam edemedi.

Kariyeri

Mesleğe 1964 yılının Temmuz ayında Abdi İpekçi'nin vasıtasıyla Milliyet gazetesinde başladı. 1971'de evlendikten sonra 500 dolar maaşla Brüksel'de Milliyet için çalışmaya başladı ve burada yirmi yıl çalıştı. 1974 Kıbrıs Harekatı'nın meydana gelmesiyle sürekli Washington, Atina, Strasbourg'a (Avrupa Konseyi için) gider oldu. Abdi İpekçi'den sonra kısa bir dönem Milliyet'in genel yayın yönetmenliğini yaptı.

1985 yılında TRT 1'de 32. Gün adlı bir aylık haber programı yapmaya başladı. Programda uluslararası ilişkileri ele aldı ve yabancı devlet adamlarını konuk etti. Birand, programı, Avrupa televizyonlarında gördüklerini örnek alarak ve izlediklerinden esinlenerek yaptı. 32. Gün'ün beğenilmesiyle Birand, oldukça tanındı. Can Dündar, Mithat Bereket, Çiğdem Anat, Ali Kırca, Deniz Arman, Cüneyt Özdemir, Rıdvan Akar, Musa Çözen, Talip Korkmaz, Sacit Baydar başta olmak üzere birçok muhabir, kameraman ve teknisyen program için çalıştı.

1986 yılında Sovyetler Birliği yetkililerini ve Milliyet'i ikna edip, Moskova'da da büro açtı. 1988'de Lübnan'ın Beka vadisindeki PKK kampında Abdullah Öcalan ile röportaj yaptı. Bu röportaj, Türkiye'de Öcalan ile yapılan ilk röportajdı ve basılması sonrası Milliyet gazetesi toplatıldı ve yayımlanması yasaklandı. Daha sonraki yıllarda çeşitli belgeseller çekti.

1991 yılının Haziran ayında Birand, ailesiyle birlikte Türkiye'ye geri döndü. İstanbul'a yerleştikten sonra Milliyet'ten Sabah'a geçti ve 32. Gün programını TRT'den Show TV'ye taşıdı. Fakat 28 Şubat sonrası Sabah'tan kovuldu ve Show TV'deki programı da durduruldu. 1997'de Aydın Doğan, kendisine CNN Türk'ün kuruluşunda görev verdi ve bu dönem, Posta gazetesinde yazmaya başladı. CNN Türk'te Manşet adlı günlük siyasi bir talk show yaptı. 2005'te Kanal D Ana Haber Bülteni'nin Genel Yayın Yönetmeni ve bültenin anchor'u oldu. Ocak 2009 hem CNN Türk'ü, hem de Kanal D'nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendi.

Tartışmalar

Adı, 1996-1997 yıllarında 28 Şubat sürecinde "andıç" adlı belgede geçti. TRT için 32. Gün programını hazırladığı dönemde sahtecilik ve dolandırıcılık iddiası ile hakkında açılan kamu davasından yargılandı ve hüküm giydi. Olayı ortaya çıkaran TRT Teftiş Kurulu raporunda Birand'ın kurumu uğrattığı zarar: 2 milyon Belçika Frangı, 4 milyon 650 bin İtalyan Lireti, 104.100 Fransız Frangı, 34.600 ABD Doları, 28.400 İngiliz Sterlini, 35.360 Avusturya Şilini, 1.558 Alman Markı, 310 İsviçre Frangı olarak belirlenmiştir. Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi'nin Esas 1994/1315 sayılı kararıyla TRT`yi dolandırmaktan 11 ay 20 gün hapis cezası almıştır. Cezası Yargıtay tarafından da onanan Birand, TRT'nin zararını geri ödemiş ve aldığı hapis cezası paraya çevirilmiştir. Hakkında aynı suçtan açılan ikinci bir davada, mahkemece suçu sabit görülmekle birlikte zaman aşımı nedeniyle dava düşmüştür.

Kişisel hayatı ve ölümü

Milliyet'te çalışırken karşılaştığı Cemre ile evlendi ve evli çift, evlilik sonrası Brüksel'e giderek burada yirmi yıl yaşadı. Çiftin Umur Ali adında bir oğlu oldu. Birand ayrıca Fransızca ve İngilizce bilmekteydi ve aynı zamanda Belçika vatandaşıydı.

Bir süre önce pankreas kanserine yakalanan Mehmet Ali Birand, hastalığı ile ilgili bir seri ameliyat geçirmiş ve kemoterapi görmüştü. Tedavisinin bir parçası olarak safra kesesindeki stentlerin değiştirilmesi için gittiği İstanbul Amerikan Hastanesi'nde yapılan ameliyat sonrasında 17 Ocak 2013 tarihinde yoğun bakımda hayatını yitirmiştir. Sabah saatlerinde medya tarafından verilen ölüm haberi, oğlu ve tedavi gördüğü hastane tarafından yalanlanmış ve Birand'ın yoğun bakım altında olduğu açıklanmıştır. Ancak oğlu Umur Birand saat 19.00'a doğru yaptığı basın açıklaması ile Birand'ın, 18.29 sıralarında vefat ettiğini açıklamıştır.

Mehmet Ali Birand Kitapları - Eserleri

  • Demirkırat
  • 12 Mart/İhtilalin Pençesinde Demokrasi
  • The Özal: Bir Davanın Öyküsü
  • Son Darbe: 28 Şubat
  • 12 Mart
  • 12 Eylül Türkiyenin Miladı

  • 12 Eylül Saat 4.00
  • Emret Komutanım
  • Apo ve PKK
  • 30 Sıcak Gün
  • Diyet
  • 32. Gün
  • Türkiye’nin Ortak Pazar Macerası

  • 32.gün 10 yılın perde arkası
  • 31 Temmuz 1959’dan 17 Aralık 2004’eTürkiye’nin Büyük Avrupa Kavgası
  • Türkiye'nin Avrupa Macerası 1959-1999
  • Bir Pazar Hikayesi

Mehmet Ali Birand Alıntıları - Sözleri

  • Hiçbir şey dünkü gazete kadar eski olamaz ! (32. Gün)
  • İnsanların olduğu gibi toplumların da tarihlerinde dönüm noktaları vardır.Bu dönüm noktaları bazen sessizce, kendiliğinden çalar kapıyı, bazen de korkunç bir gök gürlemesi gibi patlar. (Demirkırat)
  • Darağacındakiler hayata asılırlar. Asanlar ölüme gömülürler. (12 Mart)
  • Kürt sorununun sadece güvenlik önlemleriyle çözümlenemeyeceğini en iyi bilenlerin başında da yine askerler gelmektedir. Ancak onlara bir görev verilmiştir. PKK terörünü durdurmaları istenmektedir. Türk subayı, düzenli bir ordunun halktan belirli bir destek alan gerilla ile başa çıkma­sının imkansız derecede güç olduğunu bilmektedir. Ancak artık geri çe­kilmesine de imkan yoktur. Ordunun sinirliliği işte bundan kaynaklanıyor. Bir yandan, verilen emri yerine getirmesi gerekli. Aksi halde prestiji yok olacak. Türk toplumunun gözündeki yeri sarsılacak. Öte yandan, ne eğitimi ne de düzeni verilen görevle bağdaşmakta ... (Apo ve PKK)
  • Şevket Kazan (RP kocaeli milletvekili): Erbakan Hoca’nın bir ifadesi var: “Bizim İnanlarımız var, diğer partilerin seçmenleri var.” (Son Darbe: 28 Şubat)
  • 1966 yılının 19 Mayıs törenlerinde her şeyden çok genç kızların mini şortları konuşuldu. Tutucu çevreler, kızların şortla gösteri yapmasına karşı çıkıyordu. Aslında şortların boyları öncedeki yıllardakinin aynıydı. Ne uzamış ne kısalmıştı. Törenlerde de hiçbir değişiklik yoktu. Değişen, ülkedeki dinci güçlerin seslerini yükseltmeye başlamalarıydı. (12 Mart)

  • “Bir ihtilalci müzakereye girdiği andan itibaren kaybetmiştir. Kendi iç dünyasında evvela anlaşmazlığa düşmüştür. Kendi kafasında kargaşaya düşen bir lider, sağlam karar veremez.” (12 Mart/İhtilalin Pençesinde Demokrasi)
  • ..Belçikalıların ne denli büyük bir yanlış yaptıklarını anladım . Bize İranlı müslüman diye gönderdikleri adamın adı Yezidyan dı ve su katılmamış bir Ermeni’ydi. (32. Gün)
  • - Mesud Barzani ile ilişkileri nasıl bir çizgi gösterdi? lrak'a küçük bir grup olarak gelmişlerdi. Sonradan büyüdüler... Me­sud Barzani ile de 1986 sonunda ilişkilerini kestiler. 1987'de tamamen bitti. Barzani, PKK'yı sözlerinde durmamakla suçladı. Apo da Barzani'yi Türkiye ile gizli müzakereye girmekle suçladı. Mesud'un PKK'yı topraklarından çıkarma yönünde söz verdiğini ileri sürdü. Buna karşı da Türk­lerin Barzani'ye saldırmayacağı sözü verdiğini ileri sürdü. Mesud bunun üzerine, PKK'nın topraklarından çıkması emrini verdi. Bütün parti üyelerine köylülere de, PKK'nın hiçbir üyesine yardım etmemeleri, köylerine almamalarını söyledi. (Apo ve PKK)
  • "Şah'ın ordusu her yıl ilkbahar ve sonbaharda sistematik şekilde Kürtleri bombalar, dirençlerini kırmaya çalışırdı. Hatta bu bombardımanlar sırasında durum önceden Türkiye'ye bildirilir ve bir yandan İran uçaklarının yanlışlıkla Türk hudutlarını geçmeleri halinde yaratabilecekleri sakıncalar önlenmeye, öte yandan da Türkiye'nin hudutları kapaması halinde, canlarını kurtarmak için Türkiye'deki akrabalarının yanına sığınacak olanların bu girişimleri engellenmeye çalışılırdı. (Türkiye İran ile hudutlarını etkin biçimde kapayamadığından dolayı, Şa'a yollanan yanıt bazen “önlem alındığı”, bazen de “kapatılamadığı” şeklinde olurdu. Türkiye bombardımanlar döneminde Kürt grupların, hududu geçmesine genellikle göz yumar, ancak gözetimini de artırırdı.) Şah'ın Kürtlere yaptığı baskı mevsimlik bombardımanlarla kalsa yine de iyiydi. Örneğin, herhangi bir Kürt'ün bölgesinden ayrılıp Tahran'da iş araması, bulması, arayıp bulsa dahi çalışması olanaksızdı. İşi veren de alan da kısa sürede cezasını bulurdu. Gaddarcasına bir ezme, bezdirme ve öldürme kampanyası sürdürülürdü. İşte böyle bir ortam içinde sıkışmış Kürtler de yıllar boyunca aralarındaki dayanışmayı ellerinden geldiğince artırmış, doğu veya batı gözetmeksizin nereden bulurlarsa silah alıp güçlenmişlerdi. Bölgede çıkarı olan tüm ülkelerin Kurt unsurunu görmezlikten gelmeleri söz konusu değildi. Aksine, ister Sovyetler Birliği olsun, ister Amerika veya Batı Avrupa olsun, hatta Libya, bu bölgede kendilerinden yana bir KÜRDİSTAN kurulmasına yardım etmek, hiç değilse böyle bir olayın dışında kalmamak isterler. Bu nedenle de Kürt hareketini para veya silahla daima desteklerler. Her birinin de kendi görüşü paralelinde bir Kürt politikası vardır." (12 Eylül Saat 4.00)
  • Bir gün, Kara - Hava - Denizci subayların bulundukları bir toplantıda sohbet ediyorduk. Karacı bir dostumuz gelişmeler hakkında ve Türkiye ile ilgili görüşlerini açıklıyordu. Denizci dostumuz -sonradan çok da iyi arkadaş olduklarını öğrendim- durdu ve «...Oğlum, sen yanlış vapura binmişsin.» dedi. Önce hiçbir şey anlamadım, merak edip sorunca bunun bir deyim olduğunu ve Ada'ya (O zaman Deniz Harp Okulu Heybeliada'daydı.) giden vapura bineceğine, Çengelköy'e (Kuleli Askeri Lisesi'nin bulunduğu yer.) giden vapura bindiğini, yanlış kuvvet seçtiğini söylermiş... Denizciler için, beğendikleri, sevdikleri Karacıya en büyük övgü buymuş. Karacı subay arkadaşlarını fazla katı ve tutucu bulurlar. Disiplin anlayışları da biraz farklıdır. (Emret Komutanım)
  • Çin yanlıları, Türkiye İşçi Köylü Parti'sinde örgütlüydü. Yasal olan bu partinin genel başkanı Doğu Perinçek'ti. TİKP, günlük Aydınlık gazetesini yayımlıyordu. Bu gruba Çin yanlısı denilmesinin nedeni de Mao Zedung'un görüşlerine duydukları saygıydı. Yine aynı şekilde Kamboçya'da Kızıl Khmerleri sosyalist bir hareket olarak tanımlıyorlafı. Aydınlık gazetesinde yapılan yayınlar nedeniyle diğer sol gruplar TİKP'lileri "ihbarcı" olarak niteliyordu. (12 Eylül Türkiyenin Miladı)
  • Yabancıların karşılaştıkları en büyük güçlük dil oluyor. Ancak özel kursları izledikten sonra, anlayabilecek duruma giriyorlar. Zaten öğretmenler de bu handikapı düşünerek gerektiğinde fazla yüklenmiyorlar ve yardımcı oluyorlar. Yabancılar bazı derslere sokulmuyor. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çok can alıcı konularının tartışıldığı «gizli» sayılan bilgilerin konuşulduğu dersler sadece Türk subaylarına açık oluyor. Bu uygulama bize özgü değil. Örneğin, İngiliz veya Amerikan Askeri Akademilerinde de, Türk subayları bazı derslere gizlilik nedeniyle alınmaz. Güney Korelilerle, Pakistanlıların Türk Akademisinden mezun olmaktan dolayı ülkelerinde bir üstünlükleri oluyor. Türkiye'de eğitim görmüş olmak onlara bir başkalık kazandırıyor. Amerikalıların subay yollamaları ise, daha fazla o genç adamın Türkiye üzerinde uzmanlaşması amacından kaynaklanıyor. Karargahlarında komutanları tarafından seçilip, önce Türkçe kurslarda hazırlanan Amerikalılar, Akademinin uzunca bir süredir gedikli müşterileri arasına giriyorlar. Genelde de, bir süre sonra Türkiye'de görevlendiriliyorlar. JUSMATT'da olsun, bizdeki Amerikan tesislerinde olsun, kazandıkları Türkçe ve daha da önemlisi Akademideki arkadaşlıkları, kendilerine önemli bir avantaj sağlıyor. (Emret Komutanım)

  • "30 yıllık devlet tecrübem bana, rejim ne olursa olsun devlet idare edebilmek için mutlaka disiplin ve otoritenin gerektiğini öğretti. Bizim şimdiye kadar kurabildiğimiz koa­lisyonlar, disiplin ve otoriteyi sağlamakta yeterli olamadılar... Sayın Ecevit de, Sayın Demirel de denedi. Bu nedenle istik­rarlı, sürekli bir hükümete bu devletin ihtiyacı büyüktür. İstik­rarın başlıca şartı da, memlekette huzur ve sükunu sağlayabilmektir. Bunun için de terörü geride bırakmaya mecburuz." (12 Eylül Saat 4.00)
  • Demirel' e gore, hukumet Amerika tarafindan dusurulmustu. Erbakan' a gore, "Kukreyen Musluman Turkiye' yi istemeyenler, hukumeti sabote etmisti." Turkes' e gore, "Titreyip kendine gelecek olan buyuk Turkiye' den korkan dis gucler ve onlarin icerdeki yardakcilarinin isiydi" bu sonuc. Hic biri " Acaba biz ne tur hata ettik?" diyemedi. Neyin "Diyet" ini odediklerinin olsun farkina varamadilar... (Diyet)
  • "Efendim Özal bir havalara girmişti. Hem komünist, hem sosyal demokrat, hem sağcı her şey oluyordu. Nereden oy gelecekse oyum diyordu. Ben de kızıyordum bu ne biçim particilik diye, her şeye benim diyor. Oy gelecek şeye benim diyor diye kızıyordum açık oturumda." (12 Eylül Türkiyenin Miladı)
  • (...) en ağır sözleri söyleyenler daha sonra Sayın Çiller'in kabinesinde bakan oldular. Türk siyasetinin böyle ilginç anlarını, sahnelerini yaşadık o dönemde. (Son Darbe: 28 Şubat)
  • 12 Mart rejimi bir kasırga gibiydi. O kasırga solu ezdi geçti. Ülkede sol görüşlü olanlara karşı büyük bir tutuklama ve gözaltı kampanyası başladı. İşkenceli sorgular insanları dehşete düşürdü. (12 Eylül Türkiyenin Miladı)
  • Sivil toplum olarak bizler her şeyden önce, Türkiye'nin ve Demokrasinin gerçek sahibi olduğumuza inanmak ve ona göre hareket etmek zorundayız. Zaman zaman bazı sivil kesitler zora geldikçe müdahale bekler, hatta kışkırtır ve davetiye çıkartırsa, bu kısır döngüden kurtulamayız. Adeta askeri müdahaleye alışmış, altından kalkamadığı sorunlar çıktığında «Asker gelip düzeltsin» yaklaşımıyla hareket etmek ülkemize ilerde çok pahalıya mal olacaktır. Dikkat edilecek olursa, askeri müdahalelerin tümü, sivil kesimin bıraktığı büyük boşluğun ordu tarafından doldurulması ile gerçekleşmiştir. Siyasi alanda içinden çıkılamayacak kilitlenmeler de olsa, büyük ekonomik ve sosyal çalkantılar da çıksa, 12 Eylül öncesi durumun tam aksine, çözümün askeri müdahaleden değil, demokratik sistem içinde Büyük Millet Meclisi'nden geçmesi gerektiğini bilmemiz ve benimsememiz gerekmektedir. (Emret Komutanım)
  • ...adeta "hücum" emri verilmişti. Çorum'da 18 kişinin öldürülmesi üzerine 50 tanka bindirilmiş askeri birlikler yola çıkarılırken Fatsa olayları pat­lak veriyordu. Çorum'daki gelişmeleri izlemeye giden Milliyet gazetesi muhabiri, kentin sınırında silahlı komandolar tara­fından durdurulup, kimliği öğrenilince geldiği arabaya tıkılıp kovalanıyor, kent adeta sağın kurtarılmış bölgesi ilan edili­yordu.... Fatsa ise solun kurtarılmış bölgesi oluyor, ardından hem Tunceli hem de Fatsa'daki aramaya suratları maskeli sivil komandoların da katılması, olayların boyutunu ve tepki­leri artırıyordu. ... Durum ancak, sokağa çıkma yasağı konularak önlenebi­liyordu. (12 Eylül Saat 4.00)

Yorum Yaz