diorex
sampiyon

Değirmen-Esirler - Sabahattin Ali Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Değirmen-Esirler kimin eseri? Değirmen-Esirler kitabının yazarı kimdir? Değirmen-Esirler konusu ve anafikri nedir? Değirmen-Esirler kitabı ne anlatıyor? Değirmen-Esirler kitabının yazarı Sabahattin Ali kimdir? İşte Değirmen-Esirler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 14.02.2022 10:00
Değirmen-Esirler - Sabahattin Ali Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Sabahattin Ali

Editör: Erhan Küçük

Yayın Evi: Martı Yayınları

İSBN: 9786050321791

Sayfa Sayısı: 272

Değirmen-Esirler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ve genç şair altı ay memleketin bütün şehirlerini dolaştı; orada ağlayanları ve gülenleri gördü. Büyük bir konağın geniş salonunda raks ve kahkahadan yorulup terleyenler serin şerbetlere ve buzlu yemişlere koşarlarken, kristal pencerelerden dışarı süzülen ışıkta soğuktan donan ayaklarını avuç avuç karla ovmaya çalışan ihtiyarları gördü.

Kucağında taşıdığı aç çocuğu yaşatmak için sarhoşların arkasından koşan kadınları ve karnında taşıdığı günahsız çocuğu öldürmek için hekimlerin cebine beyaz alevli inci salkımları koyan kadınları gördü.

Aptalların tahakkümüne, günahsızların cezalandırılmasına; faziletin susmasına ve ihtirasların gürültüsüne, hikmet ehlinin aşağılanıp kötülerin alkışlanmasına şahit oldu.

Edebiyatta hikâye alanında bir ekol haline gelişmiş olan Sabahattin Ali’nin Değirmen adlı kitabındaki hikâyeler üzerinden onun edebiyat anlayışındaki değişimlerini gözlemlemek mümkündür. İlk dönem hikâyelerinin çoğu, konularını hayal gücünden alıp coşku dolu, tutkulu bir anlatıma sahipken daha sonraki zaman diliminde kaleme alınan eserleri yazarın sosyalist dünya görüşünü benimsemesiyle birlikte daha gerçekçi ve eleştirel bir boyut kazanmıştır. Kitaptaki hikâyeleri keyifle okurken, sizi aydınlanmaya çağıran Sabahattin Ali’nin sesini de alttan alta duyacaksınız.

(Tanıtım Bülteninden)

Değirmen-Esirler Alıntıları - Sözleri

  • Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegane tesellidir.
  • ... kuvvetli bir kafanın sevince çeviremeyeceği ıstırap yoktur.
  • Konacağı dalın etrafında uçan bir kuş gibi başımın üzerinde kanat çırpışlarını duyuyorum.
  • “Genç kızlar ilk aşklarında pek o kadar titiz değildirler, tesadüfün önlerine ilk çıkardığı adama çabucak minimini kalplerini verirler. Seveceği insanları seçmek ve onlar üzerinde düşünmek, ancak, bu işlerden tecrübeli olduktan sonra başlar.”
  • Bana kolunun yerine kalbini veriyorsun, dedim. Bir kalp, bir koldan daha mı az değerlidir?
  • Bozkır köylüsünün ne düşündüğünü ve ne beklediğini kimse bilmez.
  • Yağmur yıllarında gülen yüzler, parlayan gözler kurak senelerde buruşurdu..
  • Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mi? Pekala, ikincisi ne? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de mi o...? Atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin...?
  • "Her şeyimiz, delikanlı, varımız yoğumuz ormandır bizim.." diye devam etti. "Ormanı evimizden iyi tanırız, her ağaç bizim kahrımızı anamızdan çok çekmiştir. Köyümüz bir ormanın ortasındaydı, etrafını ağaçlar bir duvar gibi sarmıştı. Biz onun dışında da dünya olduğunu bilmezdik bile. Çocukken değneklerden yaptığımız kağnılara kuru yaprak doldurur, arabacılık oynardık. Daha sonraları babalarımıza yardım etmeye özenir, kaybolan deve torunlarını aramak için en sık yerlere dalardık. Orada kaybolmamız mümkün değildi. Hiç bilmediğimiz yerlerde bile sıkıntı çekmeden yolumuzu bulurduk. Kırık dallar, devrilmiş kütükler bize yol gösterirdi. Hem insan kendi evinde kaybolur mu? Büyüdükçe ormanın, bizim için daha başka şeyler olduğunu da anladık: Sırtımızı o giydiriyor, karnımızı o doyuruyor, evimizin kerestesini o veriyordu. Ormansız yaşamak!.. Bunu aklımıza getirmiyorduk bile.."
  • İnsanlar meğer ne anlaşılmaz mahluklarmış...Dünya ne anlaşılmaz yermiş...
  • Sen aşkın ne olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi...?

Değirmen-Esirler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Değirmen Esirler "Yeryüzünde adalet var mıdır?," diye bana sorarsanız. Kuşkusuz adaletin olmadığını söylerim. Neden mi? Misal doğada bir kurdun bir kuzuyu yediğini düşünelim. Olaya kuzu açısından bakarsak; kurt, kuzuyu canından etti, onu öldürdü. Bu durumda kurt suçludur. Ama eğer ki olaya kurt açısından bakarsak; bu kez kurt, kuzuyu yemezse açlıktan ölecektir. Eee bu durumda kim haklı? Demem o ki adaletin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden her şeyde adalet aramak, nedense bana yersiz geliyor. Gönül ister ki adalet olsun. Ama yok. Hatta bunun için eskilerin değimi bile vardır. "Harcadığın emeğinin sonucunu hakkımdır diyerek alacağını zannetme, çünkü hak ancak yalnızca değirmende aranır," diye boşuna dememişler.. Buradan hareketle, Sabahtin Ali'nin öykülerinde; adaletsizlik, sosyal eşitsizlik, haksızlığa uğramak gibi ana temalar üzerinde duruyor. Öykülerden bana en çarpıcı geleni, sosyal eşitsizliğin vurgulandığı kaptan ile tayfalar arasında geçen öyküydü. Öyküde kaptan, geminin en lüks kamarasında et yerken; tayfalar ise geminin izbe kuytu köşesinde bakla yiyordu. Sosyal eşitsizlikle ilgili dikkatimi çeken bir başka hikayede de bir kaymakamın mevkisinin verdiği gücü kullanarak bir başkasının namusuna göz dikmesiydi. Son olarak öyküler, Orta Asya'da yaşayan Göktürkler'den Kürşad'ın Esirleri Çin baskısından kurtarmak için aşkı Hiyungi'yi feda ettiği bir tiyatro senaryosuyla bitiyor. Eserin dili oldukça açık ve anlaşılır. Aydınlatıcı nitelikte.. Okumanız dileğiyle.. ๑ ◕‿◕ ๑ 06kalem06 (Gizemli okur)

Sabahattin Ali nin hikayelerinden oluşan eseridir. Hayat ile ilgili nasihatler veriyor hikaye şeklinde . Sürükleyici bir kitap okumanızı tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar dilerim... (Halit GÜNEŞ)

"DEĞİRMEN" Sabahattin Âli'nin 1935 yılında yazdığı ilk öykü kitabıdır. Eser sabahattin Âli'nin hem çocuk denilebilecek yaşta yazdıklarını hem de ilerleyen yılların ustalık işi öykülerini ele alıyor. Yazar Değirmen'de Çingene müzisyenle köylü kızı arasında geçen bir aşk hikayesini sen diliyle yazılmış bir üslupla anlatıyor. Yazar'ın bu kitabında "KURTARILAMAYAN ŞAHESER" adında masal olarak'da okunan öyküsü yer alıyor. Kurtarılmayan şaheserin başkarakteri kendini beğenmiş genç bir şairdir. Şair; sevgilisini kazanmak için şaheserim dediği yapıtını ortaya çıkarıyor fakat umduğunu bulamıyor. Ortaya çıkardığı eseri sevgilisine beğendiremeyip sevgisini kazanamıyor. Tekrar tekrar deniyor umduğunu yine bulamıyor. Sabahattin Âli'nin çok genç yaşta söyleyiş güzelliğiyle dolu cümlelerle ustalığını konuşturduğu öyküsünün sonu şaşırtıcı oluyor. 1933 yılında yazmış olduğu "KIRLANGIÇLAR" adlı öyküsünde bir çift kırlangıcın sohbeti yer alıyor. Yazar kırlangıçların sohbetinde hem iş hayatının anlamına değiniyor hem de bir gençlik aşkına göndermeler yapıyor. Yazarın 1928 yılında yazdığı "VİYOLONSEL" adlı öyküsünde Afrika'da bir kabileyle yaşayan , ormanda kendi başına viyolonsel çalan bir beyazın başından geçenler anlatılıyor.. Kitaptaki ilk dört öyküde aşk izlenimleri ön plandayken sonraki öykülerde bu izlenimler çeşitleniyor. Yazar 1929'da yazdığı "BİRDEN BİRE SÖNEN KANDİLİN HİKÂYESİ" adlı öyküsü'nde bekar erkek odası kahraman bakış açısıyla betimleniyor. Öykünün baş karakteri olan delikanlının kadın özlemiyle dolu olduğunu ve bu özlemin onu sokaktaki birine sürükleyişini anlatıyor. Yazarın 1930 yılında gözlemci bakış açısıyla ele aldığı "BİR GEMİCİ HİKÂYESİ" adlı öyküsünde kekeme gemici bir gencin ve diğer işçi grubun çalışma koşullarının zorluğunu ve işçilerin bu zor koşullar karşısında isyan etme noktasında olmalarını baş karakter olan gencin sağlığının bozulmasından ötürü üç dört yıl sonra elinin ayağının tutamayacak olmasının yarattığı korkuyu, genç işçinin ve diğer çalışanların yetersiz ve neredeyse yenilemeyecek durumda olan yiyeceklerle beslenmek zorunda olmalarının ardından kaptanın odada et yemesi bardağı taşıran son damla oluyor. Yazarın 1930 yılında kaleme aldığı "BİR ORMAN HİKAYESİ" adlı öyküsünde bir ihtiyar, baş kahramanımıza bir hikaye anlatıyor. Hikâyenin girişindeki orman betimlemeleri ustaca yapılıyor. Öykü ormanın günümüzden 80-90 yıl öncesinden kapitalistlere çekilmesini anlatıyor. Bu yönüyle yani konu içeriğiyle güncel bir yapıt olduğunu söyleyebiliriz. Yazarın 1933 yılında yazdığı "KAZLAR" adlı öyküsünde olay bir köyde geçiyor ve köyde yaşanan olaylar bir öğretmenin gözünden anlatılıyor. Dudu'nun kocası bir cinayet nedeniyle hapishaneye girer, hapishaneden Dudu'ya mektup gönderir, Dudu'dan kendisine iki kaz göndermesini ister amacı bunları yöneticilere verip kendini daha iyi bir yere aldırmaktır ancak Dudu'nun iki kaz göndermesi olanaksızdır. Dudu kazları bulabilecek mi? Bulacaksa nerede? Nasıl? Olaylar beklenmedik bir biçimde gerçekleşecektir.. Yazar 1933 yılında yazdığı "BİR FİRAR" adlı öyküsünde suçlu olmayan bir köylünün işlemediği bir suç yüzünden dayak yemesini ve yediği dayaklardan ötürü suçu üstlenmek zorunda kalışını anlatıyor. Yazar 1930'da yazdığı şiir'de ATATÜRK'e hakaret ettiği iddiasıyla bir süre hapis yatar. Hapishanede geçen günlerinde yazdığı eserlerinde yeni konular ve kişilere yer verir.. Yazarın "KANAL" Adlı öyküsünün başlangıcı halk destanlarını andırıyor; "Çumra kanalı'nın suları Beyşehir'e çıkarken su rengindedir, Konya Ovası'nda kan renginde.. Siz bana; Ova'nın kırmızı toprağının rengidir diyeceksiniz; ben, Dedemköylü Mehmet'le kardeşinin kanının rengidir diyeceğim. Konya Ovası'nın ufukları mavi değil, sarıdır sapsarıdır.. Siz bunun rüzgarın kaldırdığı tozlardan böyle olduğunu söyleyeceksiniz; ben, Konya hapishanesinde yatan Zâğar Mehmet'in benzinin sarılığındandır diyeceğim.." Yazarın 1934 yılında yazdığı "KANAL" Adlı öyküsünde toprak ve su kavgası ve bu kavganın iki tane çocukluk arkadaşının ailelerinin hayatlarını zehir edişini anlatıyor.. Yazarın 1934 yılında kaleme aldığı öyküsü "CANDARMA BEKİR" de önceki iki öyküdeki gibi bu öyküsünde de hapishanede geçen yıllarından esinlendiği anlaşılıyor. Yazar 1933 yılında yazdığı "SARHOŞ" adlı öyküsünde bir kanun sanatçısının aynı gazinoda çalışan şarkıcıya yönelik ilgisini gözler önüne seriyor. Bir türlü şarkıcıyla yalnız kalamıyor aynı zamanda eşi (karısı)kendisini bekliyor. Sanatçı şarkıcıya olan ilgisinden rahatsız oluyor. Öykü sürpriz sonla bizi karşılıyor.. Yazarın 1927'de yazdığı "BİR SİYAH FANİLA İÇİN" adlı öyküsünde kaymakam olacak bir mülkiyelinin nasıl olupta ayakkabı boyacısı olduğunu görüyoruz. Öyküde kasaba ileri gelenleri başarılı bir şekilde betimleniyor. Yazarın 1927'de yazdığı "BİR CİNAYETİN SEBEBİ" adlı öyküsünde bir katilin mahkemedeki konuşmasını dinliyoruz. Ölen kişinin cinayete kurban gittiğini değil aslında başka bir nedenden öldüğünü öğreniyoruz.. Yazarın "KOMİK-İ ŞEHİR" (ÜNLÜ KOMİK) adlı öyküsünde kasabaya gelen bir tiyatro kumpanyası konu ediliyor. Yazarın diğer öykülerinde olduğu gibi bu öyküde de kasabalı betimlemeleri başarılıdır. Öyküde kasaba ileri gelenlerinin ve idari amirlerin elindeki güçle kötülükte sınır tanıyamayacaklarını gösteriyor.. Yazarın yokluğunun ardındaki karanlığın kalktığı günleri görmenin umuduyla.. Keyifli okumalar diliyorum.. (Nevin BÜYÜKTAŞ)

Kitabın Yazarı Sabahattin Ali Kimdir?

Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907'de Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı Eğridere kazasında doğmuştur.

Babası piyade yüzbaşısı (Cihangirli) Selahattin Ali Bey'in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolayısiyla, ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında tamamlamıştır.

Edremit'e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na giren Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu'nda mezun olmuştur (1926). Bir yıl kadar Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği yapmış, Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek iki yıl orada okumuştur (1928 - 1930).

Yurda döndükten sonra Sabahattin Ali, Orhaneli’nde ilkokul öğretmenliğine atandı. Aydın ve sonra Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır.

Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933). Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak (15 Ocak 1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Ortaokul'da öğretmenlik yapmıştır.

16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936'da askere alınmış, 1937 Eylülünde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir.

Yedek Subay olarak askerliğini Eskişehir'de tamamlamış, 10 Aralık 1938 de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştır.

1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmıştır (1941 - 1945).

"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır (1945). Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır (1946 - 1947). Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır.

Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?"

Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş, alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş fakat para karşılığı anlaştığı Ali Ertekin adlı kaçakçı tarafından Jandarma karakolunda katledilmiş daha sonra da cesedi 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunmuştur.

Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden ve Milli Emniyet mensubu olduğu iddia edilen Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; fakat birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.

Bulgaristan’ın Eğridere (Ardino) kentinde, Sabahattin Ali’nin 100. doğum yılı kutlandı. 31 Mart 2007 günü gerçekleşen toplantıya, başta Bulgaristan Yazarlar Birliği Başkanı olmak üzere Sofya ve Bulgaristan’ın çeşitli kentlerinden Türk ve Bulgar yazarlar, şairler, okurlar ve Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali katıldı. Bütün eserleri 1950’li yıllardan beri Bulgaristan’daki tüm okullarda okutulduğundan, Sabahattin Ali bu ülkede çok tanınan bir yazardır.

Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (1926).

Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazan (1926 - 1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk öyküsü "Bir Orman Hikayesi" Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930).

Toplumsal eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı bizde örneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazekâr ve ileri taraflarını, iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz".

Sabahattin Ali, af yasasından yararlanarak hapisten çıktıktan sonra, özellikle Varlık dergisinde yayımladığı "Kanal", "Kırlangıçlar", "Arap Hayri", "Pazarcı", "Kağnı" (1934 - 1936) gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir.

Sabahattin Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir.

1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir.

Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgâr (1934) adlı kitabı yazın çevrelerinde ilgi uyandırmış, örneğin Yaşar Nabi, Hakimiyeti Milliye'de şu övücü satırları yazmıştır: "Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir deneme teşkil etmesidir. Sabahattin Ali'nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve bize, şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissetirmekle beraber, o tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike imajlardan kaçınılmış olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş." Ancak, Sabahattin Ali, bu kitabından sonra şiirle ilgilenmemiş, sadece öykü ve roman yazmıştır.

'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi halk dilinden yararlanarak yazdığı şiirler herkes tarafından bilinir.

Sabahattin Ali, Varlık'ta Esirler adlı üç perdelik bir oyun da yazmış (1936), ancak bu türü de bir daha denememiştir.

Sabahattin Ali Kitapları - Eserleri

  • Kuyucaklı Yusuf
  • Bütün Şiirleri
  • Çakıcı'nın İlk Kurşunu
  • Değirmen
  • Hep Genç Kalacağım
  • Kağnı - Ses - Esirler

  • Kamyon
  • Mahkemelerde
  • Markopaşa Yazıları ve Ötekiler
  • Sırça Köşk
  • Yeni Dünya
  • İçimizdeki Şeytan
  • Öyküler Şiirler ve Oyun

  • Arabalar Beş Kuruşa
  • Canım Aliye, Ruhum Filiz
  • Bütün Öyküleri - 2
  • Bütün Öyküleri 1
  • Üç Öykü
  • Bütün Eserleri
  • Dağlar ve Rüzgar

  • Değirmen - Dağlar ve Rüzgar
  • Kuyucaklı Yusuf - İçimizdeki Şeytan - Kürk Mantolu Madonna
  • Dağlar ve Rüzgar - Kurbağanın Serenadı - Öteki Şiirler
  • Tüm Eserleri - Öyküler
  • Kırlangıçlar
  • Kağnı
  • Ses

  • Kağnı - Ses
  • Kürk Mantolu Madonna
  • Aldırma Gönül
  • Esirler
  • Bütün Öyküleri - 3
  • Bütün Öyküleri - 4
  • Bütün Öyküleri - 5

  • Tüm Eserleri - Oyunlar Şiirler Mektuplar Yazılar Tutanaklar
  • Köpek
  • Bir Delikanlının Hikayesi
  • Bir Cinayet Sebebi
  • Seçme Şiirler
  • Gramofon Avrat
  • Ehliyetsiz İktidar

  • Leylim Ley
  • Benim Meskenim Dağlardır
  • Beyaz Bir Gemi
  • Şiirler
  • Mehtaplı Bir Gece
  • Sabahattin Ali Seti
  • Kuyucaklı Yusuf

  • Değirmen-Esirler
  • Tüm Eserleri
  • Gönül Yayıncılık Sabahattin Ali Seti 12 Kitap
  • Bir Fotoğraf Camı: Çektiği ve Çekemediği Fotoğraflarıyla Sabahattin Ali
  • Yeni Dünya ve Ses
  • Sırça Köşk ve Masallar
  • Değirmen ve Kağnı

  • Sabahattin Ali - Bütün Eserleri (Özel Deri Ciltli Kutulu)
  • Asfalt Yol
  • Değirmen - Sırça Köşk
  • Seçme Öyküler 1
  • Yeni Dünya - Sırça Köşk
  • Balaca Həsən
  • Devlerin Ölümü - Bir Aşk Masalı - Koyun Masalı - Sırça Köşk

  • İstanbul'u Dinliyorum - Leylim Ley (2 Kitap Birden)
  • Hasan Boğuldu - Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır (2 Kitap Birden)
  • Gramofon Avrat - Nedime
  • Seçme Öyküler 2
  • Dağlar ve Rüzgar-Esirler
  • Ses & Duvar ve Diğer Öyküler
  • Seçme Öyküler

  • Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali Alıntıları - Sözleri

  • ⊰ benim aşkım ⊱ “Sensin, kalbim değildir, böyle göğsümde vuran, Sensin “Ülkü” adıyla beynimde dimdik duran. Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran; Seni çıkarsam, ömrüm başlamadan bitiyor. Hem bunları ne çıkar anlatsam bir dizeye? Hisler kambur oluyor dökülünce yazıya. Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi’ye. Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.” 1934 (Şiirler)
  • Herkes kendi havasında ve menfaat peşinde. (Kağnı)
  • °Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım. (Bütün Eserleri)
  • Ben zannediyorum ki, olan şeylerin karşısında şu anda duyduğumuz elem ve ızdırap, bunların niçin böyle olduğunu düşünmekten bizi menedecek kadar kuvvetlidir. (Bütün Öyküleri - 2)
  • Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı, İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum. (Leylim Ley)
  • Ve ozaman kalbimi sen alacaksin ! (Gramofon Avrat)

  • İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. (Kuyucaklı Yusuf)
  • Çünkü azlıkta kalanlar çok olanlara nedense tepeden bakarlar. (Kırlangıçlar)
  • “Şimdi şiir bence senin yüzündür Şimdi benim tahtım senin dizindir Sevgilim, saadet ikimizindir Göklerden gelen bir yadigar gibi.” (Çocuklar Gibi)
  • İki kişi birbirlerini yeni tanıdıkları zaman havadan sudan bahsetmek âdettir. (Kamyon)
  • Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar çok inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. (Kürk Mantolu Madonna)
  • "Rızkını vermediğimiz, veremediğimiz müddetçe ne çocuk, ne nüfus isteyemeyiz. Karnını doyuramadığımız, sıhhatini koruyamadığımız, tahsilini temin edemediğimiz her çocuk, "Bu memlekete yüz milyon lazım!" diyenlerin gözüne, onları gaflet uykularından uyandırmak için sokulmuş birer parmaktır." (Ehliyetsiz İktidar)
  • "Hiçbir fikre inanmadıkları için fikirlere, insanı insan eden duygulara yabancı oldukları için insanlık sevgisine, herhangi bir şeyi bilip öğrenemeyecek kadar beyinsiz ve tembel oldukları için bilgiye ve kitaba düşman olanlara lânet olsun..." (Ehliyetsiz İktidar)

  • “Hanım, burası neresi? Mahpus koğuşu, hırsız yatağı. Adamın gözünden sürmeyi çalarlar.” (Ses & Duvar ve Diğer Öyküler)
  • İçimde, kendime de izah edemediğim karışık ve üzücü birtakım hisler belirmişti.” (Yeni Dünya)
  • Ve onların arasında nasılsa kalmış olan beyaz bir kasımpatı, buraları örten siyah perdenin üzerinde geçmişi görmek için bırakılmış bir delik gibiydi (Arabalar Beş Kuruşa)
  • 'Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi..' (İçimizdeki Şeytan)
  • Gökyüzüne baktı, bir bulut aradı ve bekledi… (Kamyon)
  • Elbette, dünyada her şey parayla olur... (Beyaz Bir Gemi)
  • Aya hitap eder gibi, şarkısına devam etti: Ayın şavkı vurur sazım üstüne Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne Gel ey hilâl kaşlım, dizim üstüne, Ay bir yandan, sen bir yandan sar beni. (Kamyon)

Yorum Yaz