Defterler - Nilgün Marmara Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Defterler kimin eseri? Defterler kitabının yazarı kimdir? Defterler konusu ve anafikri nedir? Defterler kitabı ne anlatıyor? Defterler PDF indirme linki var mı? Defterler kitabının yazarı Nilgün Marmara kimdir? İşte Defterler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Nilgün Marmara
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051850382
Sayfa Sayısı: 535
Defterler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Nilgün Marmara'nın günlüklerinin, "Kırmızı Kahverengi Defter" adıyla izinsiz bir şekilde yayınlanmasından itibaren başlayan yanlış anlamalar, yersiz kuşkular, haksızlıklar, aşırı yorumlar silsilesine bir son vermek amacıyla eksiksiz olarak yayınlanan Defterler, Nilgün Marmara ile ilgili soru işaretlerini ortadan kaldırıyor.
Defterler ile Nilgün Marmara adı etrafında dönen spekülasyonlar, yalan haberler, yanlış ithaflar sona eriyor.
Defterler, gündelik yaşama, çevresine, ilişkilerine bakışını yansıtarak, şimdiye kadar bilinenden, varsayılandan farklı bir Nilgün Marmara portresini de gözler önüne seriyor.
Günlükleri bir araya getiren Defterler'in ardından, şairin geride bıraktığı notlar, yazılar ve fragmanlardan oluşan Kağıtlar yayınlanacak.
Defterler Alıntıları - Sözleri
- ölürken, kahkahamı ona bırakacağım.
- “Ölürken, kahkahamı ona bırakacağım.”
- Her şeyi yazmıyorum, korkuyorum. Yazarsam çok dağılacağım gibi...
- “Her şeyi yazmıyorum, korkuyorum.Yazarsam çok dağılacağım gibi.”
- Okuyun, okuyun da anlayın "Anlamak" nasıl bir şeydir bu dokusundan bal rengi sonsuz bir acı sızdıran yerküredeki kusurlu varoluşumuzu...
- Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok.
- "Peki şimdi, nereye gidiyorum? Sağa mı sola mı döneyim?" Çünkü Augusto yaşamda yolculuk etmiyordu, dolaşıyordu. "Bir köpek geçmesini bekleyeceğim" dedi kendi kendine, "sonra onun yöneldiği ilk yola sapacağım."
- Yokluğun dayattığı doğurgan sözcük: acı! Bir deniz kızının uçma tutkusu..
- “Her şeyi yazmıyorum, korkuyorum. Yazarsam çok dağılacağım gibi
- Emel'e.. "Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım."
- Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar.
- “Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…”
- “Sen geldin benim deli köşemde durdun”Sezai Karakoç “Küçücük bir dileğim var. Seninle evde de olsa karşılaşıp yakın iki insan gibi birlikte durup konuşmak...böyle bir dileğin nesnesi olmak çok aşağılatıcı ve alçaltıcı bir şey midir? Geri kalan zamanların ağırlığı ve şiddetini üstlenir, ben tek başıma yaşarım.”
- ...acıklı bir aynılık her gün her gece..
Defterler İncelemesi - Şahsi Yorumlar
“Durgun Hayat Kadını Nilgün”den Anılar, Mektuplar ve Günlükler: Defterler: Kağan: “Hayat yine de üzülmeye değer! Nilgün: “Hayatın neresinden dönülse kârdır!” 1. Kısa Süreli Bir Yaşam: Bu şekilde tanımlıyor kendisini yazar/nilgun-marmara : “durgun hayat kadını Nilgün”. Kısacık ömründe, eylemsiz bir şekilde yaşadığından olacak ki, kendisine bu sıfatı uygun görüyor. Durgun sularda yüzüp boğulmamak için çırpındı belki de hayatı boyunca. Nitekim o büyük eylemini, belki de tek büyük eylemini ise hayatını sonlandırarak gerçekleştirdi. Belki ki planlı bir ölümdü onunki. Bir süre düşünüp taşındı ve bu hayata tutunabilecek yeterince sebep bulamadı. Hoş, belki de yeterince sebebi olmasına rağmen onlara gerek duymamış da olabilir. İntihar eden kişilerin ardından ölümlerini yargılayacak değiliz. Kendi acılarını dindirdikleri için onlara kızacak da değiliz. Yapmamız gereken, varsa eğer ardında bıraktıklarını okuyarak onları anlamaya çalışmak. 2. İnsan, Yaşarken mi Anlaşılmalıdır? “-…Bir hayatın yaşanılarak anlaşılmasından önce pek çok başka hayatın yaşanması gerekiyor.” (sayfa 154) yazar/oguz-atay, kitap/tehlikeli-oyunlar--550’da “Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum” dedirtir Hikmet Benol’a. Ama ne yazık ki çoğu zaman bu gerçekleşmez. Ölenlerin ardından anlamaya çalışırız hep onları. İşin ironik yanı anlarız da çoğu zaman. Yaşarken anlaşılmak istenen insanları ölürken tanırız. Nilgün Marmara da Defterler’de “kitap/tutunamayanlar--130’a nihayet tutunuldu, okundu bitirildi” yazıyordu ama o tutunduğu yerlerin ona artık çok ağır gelmeye başladığını anlıyoruz intiharıyla birlikte. Nereden geldiğimizi bilmediğimiz ve nereye gittiğimizden de bihaber olduğumuz ama “geçerken uğradığımıza” emin olduğumuz bir yer burası: Dünya. Nasıl bu kadar eminiz peki? Elbette diğer insanların varlığıdır bizim buna emin olmamızı sağlayan. Onların hayatına uğrar ve çıkarız. Onlar bizim hayatımıza uğrar ve çıkarlar. Birbirimizin hayatına uğrarız ve çıkarız. yazar/william-shakespeare’in de dediği gibi “dünya adını verdiğimiz bu tiyatro sahnesi”ne girer ve çıkarız. Öncesi ve sonrası meçhulse de, ortası yani diğer insanların hayatına dokunduğumuz gerçeği sabit kalır. Nilgün Marmara’nın hayatı da 29.5 sene sürmesine rağmen öncelikle kendi yaşamında birçok insana dokunmuştur şüphesiz. Onlar arasında Türk şiirinin önemli dönüm noktalarından sayılan “İkinci Yeni” akımı içinde yer alan şairlerin birçoğu vardır elbette. yazar/Ece-Ayhan, yazar/ilhan-berk, yazar/cemal-sureya ve yazar/Tomris-Uyar bunlardan yalnızca bazılarıdır. Annesi, babası, akrabaları, dostları, sevgilileri ve tabii ki eşi Kağan Önal da bu insanlar arasındadır. Bunların ardındansa biz okurları geliriz. 3. Eşi Kağan Önal ile İlişkilerine Dair: “İkimiz için de, birbirimiz dışında güzel, hoş sevindirici bir şey yok.” Yukarıdaki cümleyi eşi için kuruyor Nilgün Marmara. Ona olan sevgisini de yine günlüğünün birçok yerinde dile getiriyor. Yıllarca süren eşi hakkındaki spekülasyonlar böylelikle son buluyor. Bizzat Nilgün’ün gözünden eşine dair sevgi dolu cümleler okuyoruz. Eşi Kağan’la Libya’ya gidip orada aylarca kaldığı bilgisini de not düşmek gerekir. Yalnızca seven bir insanın katlanacağı şeylere katlanıyor. İçinde sevgi bulunmayan bir insanın bu fedakârlıkları yapmayacağı bir gerçek. Eşi Kağan Önal’la birlikte Kadıköy Moda’da bulunan evlerinde yine İkinci Yeni şairleri başta olmak üzere, edebiyat dünyamızdan birçok ismi konuk ettiklerini ve edebiyatla dolu bir hayat sürdürdüklerini de dip not olarak eklemek gerekir. Günlüğünde bazı kısımlarda biraz sitemkâr cümlelere de rastlıyoruz elbette. Fakat bunları Nilgün Marmara’nın intihar nedenleri olarak görmek doğru değildir. Yeterince açık olmayan kısa cümlelerle olup bitenlere dair çıkarım yapılamaz. Yaşamının son dönemlerinde belki ailesiyle belki de eşiyle bir şeyler yaşadığı muhakkak fakat neler olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğimiz şeyler için başkalarını suçlamanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. 4. Nilgün Marmara’nın Anısına Saygısızlık: Kırmızı Kahverengi Defter “Her şeyi yazmıyorum, korkuyorum. Yazarsam çok dağılacağım gibi.” (sayfa 79) Vasiyet mektubunda “Kağan, arzu edersen ileride, daktiloya çekilmiş olan şiirleri bastırabilirsin” demişti Nilgün ve eşi de bu şiirleri bastırdığı için bizler şu an Nilgün Marmara’yı tanıyoruz. Sonrasında günlüklerine dair onyıllarca tartışılan bir dizi olay yaşanmıştır. kitap/kirmizi-kahverengi-defter--19974 adıyla basılan bu basımın Nilgün’ün hayatına büyük bir saygısızlık olduğunu, Defterler’in önsözünde eşi Kağan Önal’ın sözleriyle öğreniyoruz. Tartışmalı olan bu baskı, izinsiz bir şekilde yapılmıştır ve ekleme çıkarma ve sansürlerle Nilgün Marmara’nın anısına saygısızlık içermektedir. Bunun sebebi ise Marmara’nın arkadaşlarından olan Gülseli İnal’dır. Defterler’in önsözünde, Gülseli İnal’ın Nilgün Marmara’nın günlüklerini alıp senelerce geri vermediğini, üstlerini yazıp çizerek saygısızlık yaptığını, ekleme ve çıkarmalarla sansür uygulayarak hatalı bir şekilde bastırdığını öğreniyoruz. Haliyle bir öfke duyuyoruz. Eğer Marmara’nın hayatına dair bir şeyler öğrenme amacındaysanız ilk olarak Defterler’i okumanız gerekir. Sonrasında Kırmızı Kahverengi Defter’i okuyarak aradaki farkları görmeye çalışmak daha yararlı olacaktır. Bir diğer önemli husus da bu hatalı ve “ayıplı” baskıda Nilgün Marmara’ya ait olmayan şeylerin de yer alıyor olması. Örneğin “öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” dizesinin Nilgün Marmara’ya ait olmadığını Defterler’in önsözün öğreniyoruz yine. Ondan önceki 4 dize Nilgün’e ait olmasına rağmen, son dize orijinal el yazmalarında tırnak işareti içinde yazılmıştır. Bu da bu cümlenin ona ait olmadığını kanıtlar. Özetle, yazar/Ece-Ayhan’ın da sık kullandığını öğrendiğimiz dize aslında anonimdir. 5. Nilgün Marmara’nın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi: “Üşümüşüm… Bu yaklaşan kışla değil, Deniz ürpertisi, göğün alacasıyla değil Ellerimin soğukluğu hep bir kalabalıkta Kaçışının gizini gönlünde tuttuğun Bilisiz aşkı(nı) ver bana! Üşümeyeyim…” (Daktiloya Çekilmiş Şiirler’den) Genelde birçok kişi onu okumaya kitap/daktiloya-cekilmis-siirler-1977-1987--21504 başlar. Sonrasında bir afallama olduğu da muhakkaktır. Zira onun şiirlerinin birçoğu öyle tek okunuşta anlaşılacak türden değildir. Nadir kullanılan kelimelerle kendisine imgelerden oluşan şiirsel kaleler yapar Nilgün Marmara. Okuruz, anlamayız, sonra bir daha okuruz. Minik anlam kırıntılarını biriktirerek bütüne ulaşmaya çalışırız. Tüm bu anlar elbette özeldir. Farklı bir tarzı olduğunu söylemek mümkündür. Şiirlerinde ölümünün izinin sürmek isteyenlerin sayısı da az değildir. Doğaldır da. İntihar etmiş olan ünlü kişilerin hayatları ardında bıraktıklarıyla çözülmeye çalışılır. O da zaten aynısını yazar/sylvia-plath için yapmıştır. (Bakınız: kitap/sylvia-plathin-sairliginin-intihari-baglaminda-analiz--37767) Bu yapıt, Sylvia ve Nilgün arasındaki şiirsel ve duygusal bağların bir kanıtı ve dışavurumudur aslında fakat bu konuya birazdan geleceğiz. 6. Entelektüel Bir Kadın: Nilgün Marmara “Doğmuş olmak bir referans mektubunu nereye ve kime götüreceğimizi bilememektir.” Şiirlerinin ardından onu tanımaya devam etmek isteyenlerin ilk duraklarından biridir kitap/defterler--69069’dir. Sonrasında ise kitap/kagitlar--72867 ve kitap/metinler--147733 gelir. Ölümünden geriye bıraktığı tüm notları, yazıları bu şekilde sınıflandırılarak basılmıştır ve her biri hayatına dair ipuçları içerir. Hepsini okuyan kişi Nilgün Marmara’yı tanımaya bir adım daha yaklaşmıştır. Fakat daha fazla adım atılamaz. Bir yerde dururuz ve arkasından bakarız. Bizimle kendisi arasına bu mesafeyi kendisi koymuştur. Puzzle tamamlanamaz. Nilgün Marmara uzağa, daha uzağa giderken, bizler yazdıklarını okuyarak yerimizde saymaya devam ederiz. “Uçurumlar var diyorum, insanla insan arasında, kendiyle kendi arasında.” (sayfa 281) Eserlerinden çıkarılabilecek en net anlamlardan biri kesinlikle onun entelektüel bir kadın olduğudur. Defterler’i okumuş olanlar ne dediğimi anlayacaklardır. Edebiyat, sinema, müzik, tiyatro, felsefe ve daha birçok alanda üst düzey okumalar yapan, kendisini sürekli geliştiren, zeki, güçlü ve entelektüel bir kadındır Nilgün Marmara. Defterler’de adı geçen yazar, şair, felsefeci, müzisyenler bir hayli fazladır. Elde kağıt kalem, onun okuduklarını, izlediklerini, dinlediklerini not ederken buluyoruz kendimizi. yazar/oguz-atay, yazar/franz-kafka, yazar/friedrich-nietzsche, yazar/jorge-luis-borges, yazar/vladimir-nabokov, yazar/ahmet-hamdi-tanpinar, yazar/john-berger, yazar/Arthur-Rimbaud, yazar/rainer-maria-rilke, yazar/sigmund-freud, yazar/marcel-proust, yazar/Andrey-Tarkovski, yazar/kucuk-iskender, yazar/sylvia-plath, yazar/marquis-de-sade, yazar/ingeborg-bachmann, yazar/william-shakespeare, yazar/bertolt-brecht, yazar/karl-marx, yazar/james-joyce, yazar/Antonin-Artaud, yazar/Thomas-Mann, yazar/samuel-beckett, yazar/paul-celan, yazar/lev-tolstoy, yazar/Elsa-Morante, yazar/gabriel-garcia-marquez, yazar/Paul-Valery ve daha başka birçok isimle birlikte bizleri görsel dünyada ve düşün dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor Nilgün Marmara. Hiç durmadan kendine bir şeyler katan, öğrenmeye aç bir insanın günün birinde ölecek olması hüzünlüdür. Bilgiye aç, her gün yeni şeyler öğrenen bu insanın intiharı seçmiş olması ise tabii ki daha fazla hüzünlüdür. Fakat yazının başında da söylediğim gibi, intihar kavramı üzerinden bir romantizm yapmaya gerek yoktur. 7. Ayrılamaz Bir Bütün: yazar/Virginia-Woolf - yazar/sylvia-plath - yazar/nilgun-marmara Üçgeni “Sen gördün mü hiç ölümü? Onu ben gördüm ve çok istedim, Bir leke gibi -Karanlık- Dünyaya getirdim ben ölümü, kendimle. kendimi istediğim kadar çok istedim ölümü.” (sayfa 219) Bu üç ismin hayatları birbirinden bağımsız değerlendirilirse eğer eksik kalır. yazar/Virginia-Woolf, çağının en etkili kadınlardan biridir ve yazdıklarıyla edebiyat dünyasında köklü bir yere sahiptir. Öyküleri ve romanlarıyla çok başarılı bir kariyere sahip olmasına rağmen, belki de en unutulmaz ve önemli işi “kadınların edebiyat tarihi”ne odaklandığı” kitap/kendine-ait-bir-oda--1550 isimli uzun makalesidir. Feminizmin en önemli bayrak taşıyıcılarındandır. Woolf, 1941’de intihar eder. Ardında hayatına ışık tutabilecek “kitap/bir-yazarin-gunlugu--15903” isimli günlüklerini bırakır. yazar/sylvia-plath de yine döneminin önemli kadın edebiyatçılarındandır. Manik depresif kişilik bozukluğuna sahip olması, ailesel problemleri, erkeklerle olan ilişkileriyle ve en çok da şair Ted Hughes’e olan bağlılığı ve aşkı gibi konularla tanınır. Otobiyografik romanı kitap/sirca-fanus--13653 (incelemesi için bakınız: gonderi/109476449) ölümünden sonra yayımlansa da, döneminde şiirleri (kitap/ariel-ve-secme-siirler--24320) ve öyküleriyle Amerika ve İngiltere’de yavaş yavaş tanınmaya başlamıştır. Virginia Woolf’e olan hayranlığı da görmezden gelinemez Plath’in. Hatta öyle ki, günlüklerinde hayatının garip bir şekilde onunkine bağlı olduğunu söyler. Plath, 31 yaşındayken, 1963’te intihar eder. Ardında “bir edebiyat olayı” altbaşlığıyla yayımlanan, hayatına ışık tutabilecek “kitap/gunlukler--19353”ini bırakır. yazar/nilgun-marmara, yukarıdaki iki kadını okur ve sever. Özellikle Sylvia Plath’e hayranlık derecesinde bir bağlılığı vardır. Onun şiirlerini ve günlüklerini okuyarak hayatının izini sürer. Ve bunun sonucunda yukarıda da adını andığım makalesini yazar (Bakınız: kitap/sylvia-plathin-sairliginin-intihari-baglaminda-analiz--37767) Kısa bir süre sonra, henüz 29 yaşındayken, 1987’de intihar eder. Ardında hayatına ışık tutabilecek anıları, mektupları ve günlüklerinden oluşan kitap/defterler--69069‘i bırakır. Yukarıdaki üç paragraf bu kadınların iç içe geçmiş yaşamlarına dair kısa bir özetti. Uzun bir makale konusu olabilecek denli detaylı bir konudur bu. Fakat bundan sonrası yalnızca konunun takipçilerini ilgililendirir tabii ki. 8. Son Söz: “Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…” (sayfa 271) Bu dünyadan bir Nilgün Marmara geçti! İyi ki onu okuyoruz ve iyi ki onu tanıdık. Evet, çok az şey bıraktı ardında ama onu sevenler için her biri kıymetli eserler bunlar. Defterler’deki öykü, oyun ve şiir taslaklarından da anladığımız üzere, uzun yıllar yaşasaydı birçok şey yazardı şüphesiz. Fakat o, böyle olmasını istedi. yazar/tezer-ozlu için “edebiyatımızın nostaljik prensesi” denir. Nilgün Marmara için de “edebiyatımızın melankolik güzeli” diyebiliriz pekâlâ. Teşekkürler Nilgün Marmara. “Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben’i bağışlayın!” (intihar mektubundan) (Bahri Doğukan Şahin)
Birden fazla kez yazdım bu değerlendirmeyi, bilemedim çünkü; kırmadan dökmeden, kalemimi hoyratlaştırmadan nasıl izah edebileceğimi bilemedim. “Defterler” 535 sayfa, siz bunu peşinen ikiye bölebilirsiniz, zira orijinal metinleri de kapsıyor. Yani, yazanının elinden çıktığı şekli, kitaba dahil edilmiş. Raf fiyatı 43 lira. O kadar çok sorum var ki, maalesef bir kısmını törpülemem ya da yumuşatmam, çeşitli denemelerime rağmen mümkün olmadı, ben de içimden geldiği gibi soruyorum. Kimdir mesela Nilgün Marmara? Niçin günlüklerine kadar basılıp kitaplaştırılmış? Ölmeden önce edebiyatımıza hangi eserleri kazandırmış? Birebir tanışıklık ve arkadaşlık içinde olduğu ünlü yazarlarla nerede tanışmış, Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk liste uzayıp gidiyor. Ölüm yaşı 29 olan biri için biriktirilen bunca insanın menşeini merak ediyor, ama esaslı bir kaynak bulamıyoruz. Defterler, eşi Kağan’ın iş için gittiği Libya’nın Tobruk kentinde başlıyor. Marmara da eşinin yanında birkaç ay geçirip oradan eşe dosta bolca mektup gönderiyor. Temize çekilmeden önce de defterlere yazılıyor. İlk 200-220 sayfa bu mektuplardan oluşuyor (yine sayfa sayısını ikiye bölün) . Yazılan kişiden kişiye üslup farklılığıyla anlatılan şey hep aynı. Evin içine dolan kum, evdeki fareler, çöl ve onun birebir söylemiyle “şantiyedeki gerzek karılar”. (Diğer birkaç çalışanın eşi) . Mektubun adresi x kişi isimsiz bir arkadaşsa, dil “gerzek kelimesi Gerze’den mi gelir” şeklinde yuvarlanırken, ünlü bir şaire yazılıyorsa şu yazardan şu makaleyi okudun mu diyerek form buluyor. Elbette alıntıyı da ekliyor. :) Önce kolej sonra İngiliz Dili ve Edebiyatından mezun, dile yazarlara, yaşı tecrübesi elverdiğince hakim. Yine genç yaşta intihar eden Sylvia Plath üzerine yazıyor bitirme tezini. (Hayranı demeye gerek var mı bilemedim) Kelimelerle oynuyor, bazen bilinçli olarak deforme ediyor, kendince tekrar yoğurup şekillendiriyor, böylece kendine has bir dil yaratma gayreti de var. Libya onun için bi nevi inziva, kendini dinleme yeri. Dönebilir, kalabilir bu bir zorunluluk değil, yine bilinçli tercih. Hep aynı ortamda yapacak bir şey bulamadan, durağan bir hayat yaşananın sıkıntısını anlarım. Bir kişiye üç kişiye neyse artık, olduğu yerdeki rahatsızlıklarını, ortamı anlatmasını anlarım, fakat; defalarca defalarca aynı şeyi ufak tefek farklarla bu kadar çok kaleme almasını anlamakta yetersiz kaldım. Mektuplar bitince yazdığı oyun başlıyor, o da elli altmış sayfa kadar (ikiye bölün lütfen). Oyunun ismi, bir oyun yazıyorum söylemi, neredeyse oyunun kendinden daha uzun. İki kişilik oyunda, oyuncular çırılçıplak olacak, ismi “Sırttaki Mor Yürek, Sırtındaki Yürek, Sırt Kalp, Sırt Yürek, Sırtlan Yüreği” vs vs. Yaşasaydı oyunu sahnelenir miydi? Nasıl bir başarı sağlardı? Yine soru işareti. Oyun sonrası çöl döneminde okuduğu kitapları değerlendiriyor, notlar alıyor. Bazılarını ben de okuduğum için, tekrar okusam satır satır söyleyeceğim başka sözler de olacak. Hele okuduğum için net bildiğim Freud’un “Totem ve Tabu” kitabı, madde madde özet çıkarılmış, muhtemelen ezbere katılmak istenen kısımlar listelenmiş. Okuduğu her yazardan, her eserden etkilendiğini özgün kalmakta zorlandığını gördüm, kaldı ki onun kalemini, tesirinde kaldıklarından arındırmak için, bir okuma listesi oluşturup süzmek, karşılaştırmalarla mümkünsüz değil. Gençtir heyecanlıdır, çok okuyanın kendini çevresel faktörlerden ya da okuduklarından izole edip, ari bir dil oluşturması zordur, bu benim bile kitapları değerlendirirken çekindiğim durum. Nerdeyse anı anına okuduğu eserleri paylaşma konuşma, karşılıklı eleştirme arzusu belki onu her okuduğunu, yazdığına yansıtır hale getirmiştir. Ben bunu hep genel olarak, yeni öğrendiği kelimeyi olur olmaz her yerde kullanan çocuk literatürü olarak değerlendiriyorum. Yaşamı boyunca yayımlanmış eseri yok, eşi şiir yazdığından haberim yoktu demiş (kimler neler demiş? Ölümü dahil pek çok spekülatif şey var) Oysa mektup yazdığı şahıs şairse, şu şiirimi de ekliyorum diyerek, onlara şiirlerini göndermiş. Aldığı notlar arasında rüyaları da var, tutulan bir günlük dahi olsa, rüyamda babamla ilişkiye giriyordum diye “ensest” ilişkinin neden kişisel kalsa bile, kayıt altına alındığını yine anlamlandıramadım. Çok mu yazdım acep :) Neyse sona geliyorum. İntihar mektubunun da yer aldığı kitapta, eşine şiirlerini yayımlatabileceğini söylüyor. Sevdiklerinden, canından geçmiş birinin, ölmeden önce şiirlerini daktilo edip, intihar notuna iliştirmesi yine yeni bir soru işareti. Daha da yazmamak için tutuyorum kendimi. Son iki sorumdan ilki, neden kitapların eşinin soyadı ile basılmadığı. Edebiyat camiasında en az bir kitabı olsa ve o kitapla tanınırlık kazansa? İkinci ve son sorum verdiğim 43 lira nereye gidiyor? Marmara kitaplarının geliri nasıl değerlendiriliyor. Kitabı tavsiye listeme almadım. Sevenlerini üzmemek için de, birçok düşüncemi içime attım. Ama şunu anladım ki, gerekli çevreye sahipsen, edebi başarın/başarısızlığın ne olursa olsun, öldükten sonra bile ünlendirilebilirsin. Saygılarımla.. (Kitapzede)
Kitap incelemesi değil, bir Nilgün hasretidir bu.: Nilgün... İç yangınım. Hüzün sebebim. Ruhuma bir anne gibi sahiplendiğim. Sahipsiz bırakılmış gibi hissedilme sebebim. Yıllar, yıllar önce bir yerde denk geldiğim bir söz vardı. Kısacık bir söz; "Hayatın neresinden dönülse kârdır." Okumakla bertaraf olmuştum sanki o an. O an varoluştan yok oluşa giden tüm yollar gözümün önüne serilmeye başlamıştı. Bu sözün kime ait olduğunu öğrenmek için internete yazdım. Eli çenesinde, yorgun, gülmeye yeltenmiş ama becerememiş, küçük bir kız çocuğu gibi kaşlarının hizasına kadar kesilmiş kahkülleri olan, yüzünde tanımlayamadığım anlamlar taşıyan bir kadın çıktı karşıma; - Nilgün Marmara. O an sahiplendim onu. İçime yerleştirdim. Hüznüme arkadaş eyledim. Beni anlayacağına emindim. Biraz araştırdıktan sonra, hüznüme arkadaştan ziyade, hüznümün sebeplerinden biri de o oldu. Sanki yıllar boyunca annesini arayan, bulduğu gün onu toprağa gömen bir evlat gibi hissettim o gün kendimi. Eli çenesinde olan, üzerinde "Hayatın neresinden dönülse kârdır." yazısı bulunan fotoğrafın çıktısını aldım. Odamda, yatağımın tam karşısına astım. Sonra oturup karşısına saatlerce ağladım. Anlatıp anlatıp ağladım. Sanki beni dinliyordu. Sanki beni hissediyordu. Baktım ağladım, konuştum ağladım, sustum ağladım. Uyudum, uyandım yine ağladım. Onun dertleri yetmezmiş gibi bir de ben tüm derdimi sıkıntımı ona açtım. Mahzun mahzun eli çenesinde dinledi beni. İçselleştirdiğim oldu benim. Nereye gidersem gideyim, içimde taşıdığım oldu. Bu kitabı ise uzun süredir okuyup okumamak arasında kararsız kaldım. Defalarca elime aldım, defalarca geri bıraktım. Çünkü okumadığım son kitabı buydu. Bunu da okuduğumda sanki konuşacaklarımız tükenecekmiş gibi hissediyordum. Başlamaya cesaret edemediğim bu kitabı bugün bitirdim, konuşacaklarımız tükenmenin aksine daha çok arttı. Eşi Kağan'ın işi dolayısıyla gittiği Libya'da yaşadığı iç sıkıntısını anlattığı mektupları, günlükleri ve karalamaları bulunan bir kitap bu. Aslında hiç basılmaması, okutulmaması gereken, Nilgün'ün basıldığından, yayımlandığından haberi dahi olmadığı bir kitap. Çünkü bu kitap basıldığında o çoktan ırmağın akışına müdahale edip, hayatına son vermişti. Okunması için yazılmış şeyler değil bu kitapta bulunan hiç bir şey. Hepsi bir iç sıkıntısının yansıması. Ve bir intihar mektubu. Gerisi kocaman bir hiçlik.. Herkese hitap eden bir kitap da değil. Sebebi ise okur çoğunluğunun kitapta bir kurgu, olaylar zinciri vs. arıyor olması. Ancak "Defterler" canı sıkıntı sınırında olan bir kadının içini kağıda dökmesi ve ölümünden sonra eşi tarafından tüm bu günlüklerin bir araya getirilmesinden oluşturulmuş bir kitap. Boğazım düğümlenerek okuyup bitirdim ben. Bu Defterler şimdi içimde ayrı bir yangın yeri. Nilgün.. Hüzün sebebim. Rahat uyu, kuşlara iyi bakacağız. (Büşra T.)
Defterler PDF indirme linki var mı?
Nilgün Marmara - Defterler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Defterler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Nilgün Marmara Kimdir?
Nilgün Marmara, Balkan göçmeni olan bir ailenin iki kızından biri olarak, 13 Şubat 1958'de İstanbul, Moda'da doğdu. Bir Marksist olan babası Fikri Marmara, muhasebe müdürüydü. Babası, Bulgaristan'ın Plevne şehrinden, annesiyse Vidin'den İstanbul'a göç etmişlerdir.
Liseyi Kadıköy Maarif Koleji'nde okudu. Üniversite hayatına İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden başladı ancak siyasi sebeplerle burada devam edemeyip tekrar sınava girdi ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı. Okulu, "Sylvia Plath'in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi" tezi ile 1985'te bitirdi. Mezun olduktan sonra Marmaris'te bir tatil köyünde çalışmaya başladı. Farklı şirketlerde sekreterlik, Mısır Konsolosluğunda memurluklarda bulunsa da iş hayatı çok uzun süreli olmadı.
1982'de, arkadaş ortamında tanıştığı endüstri mühendisi Kağan Önal ile evlendi. Eşinin işi dolayısıyla 16 ay Libya'da yaşadılar.
13 Ekim 1987'de 29 yaşındayken kaldığı evin balkonundan atlayarak intihar etti.
İntiharının ardından Ece Ayhan, "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirinde "Aldırma128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında.." mısralarıyla kendisine seslendi.
Ferda Erdinç, “üstü ağır oturaklı bir kadın, altı ayak parmakları birbirine bakan bir çocuktu”, Cemal Süreya 841. gün eserinde, "Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha.. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor." demiştir. Ayrıca Seyhan Erözçelik, Nilgün Marmara'nın intiharının ardından Nilgün'ün Göztaşı isimli şiiri yazmıştır.
Ölümü Ardından Tartışmalar
Nilgün Marmara'ın intihar etmediği, öldürüldüğü ve Nilgün Marmara'nın ölümünde eşi Kağan Önal'ın ihmali olduğu söylenmiştir.
Kağan Önal, kendisine yöneltilen suçlamalara yönelik, "Oysa Nilgün’ün tedavi olması gerekiyordu ama o doktordan kaçıyordu. Doktor, geldiğinde evde olması gerekirken evde değildi. Doktor beklemişti. Gelince de konuştular... Doktor bana “İşiniz çok zor, tedavi olması lazım ama çok zeki ve kültürlü. Yani en zor vakalardan” demişti. Çünkü iyileşmesi için entelektüel faaliyetlerde bulunmaması gerekiyordu. İlacı dayayacaklar ve uyuşacaktı. Orta kültür ve zekalı durumlarda bu hastalık genelde 20’li yaşlarda ortaya çıkarmış, Lityum tedavisi ile başarılı olunurmuş. Ancak Nilgün bu tipte değildi. Tedavi olması, buna ikna olması, tedaviden memnun kalması hepsi ayrı bir dertti. Dolayısıyla tedavi olmadı. Öldüğü gün bana tedaviye tekrar başlayacağına dair söz vermişti." şeklinde açıklamıştır.
Nilgün Marmara'nın, ölümünün ardından basılan Kırmızı Kahverengi Defter isimli kitap büyük bir tartışma yarattı. Kitap, Nilgün Marmara'nın günlüklerini yayımladığını söylüyor olsa da Libya'da geçirdiği zamana dair tek alıntıyı "Kağan eteğine pis bir herif oldu, her gün barlarda sürtüyor." şeklinde yapmıştı ve kitabın en büyük sorunu "baskının kesilip biçilme tarzı nedeniyle, Nilgün Marmara, ıstıraplar içinde, sadece ölümü ve arada da şiiri düşünen, asık suratlı, sinik ve sonuç olarak intiharından ibaret birisiymiş, yaşamamış, yani aslında intiharına kadar bayağı varolmamış biri gibi" sunmasıydı.
2016 yılında Everest Yayınları'nca Nilgün Marmara'nın arkasında bıraktığı “günlüklerinin ‘Kırmızı Kahverengi Defter’ adıyla izinsiz bir şekilde yayımlanmasından itibaren başlayan yanlış anlamalar, yersiz kuşkular, haksızlıklar, aşırı yorumlar silsilesine bir son vermek amacıyla eksiksiz olarak yayımlanan ‘Defterler’, Nilgün Marmara ile ilgili soru işaretlerini ortadan kaldırıyor. ‘Defterler’ ile Nilgün Marmara adı etrafında dönen spekülasyonlar, yalan haberler, yanlış iftiralar sona eriyor. ‘Defterler’ gündelik yaşama, çevresine, ilişkilerine bakışını yansıtarak şimdiye kadar bilinenden, varsayılandan farklı bir Nilgün Marmara portresini de gözler önüne seriyor.” arka kapak yazısıyla günlüğün tıpkıbasımı da içerir şekliyle yayımlandı.
2017 yılında günlüklerini tuttuğu iki defterinden başka notları da yine Everest Yayınları'nca Kağıtlar ismiyle yayımlandı.
Eserleri
Şiir
Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988)
Metinler (1990)
Günlük
Kırmızı Kahverengi Defter (1993, Gülseli İnal tarafından hazırlandı)
Defterler. (2016)
Kağıtlar. (2017)
İnceleme
Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi (1985, Dost Körpe tarafından 20 yıl sonra Türkçeye çevrildi)
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Nilgün_Marmara
Nilgün Marmara Kitapları - Eserleri
- Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987)
- Kırmızı Kahverengi Defter
- Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analiz
- Metinler
- Kağıtlar
- Defterler
Nilgün Marmara Alıntıları - Sözleri
- Beklentim yokmuş gibi davranıp içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum. (Kırmızı Kahverengi Defter)
- “Hiçliği kusan uzaklıklar yazgımdı ve öğrettiler hoşnutluğu, yaşamdan sıyrılacak gizleri.” (Metinler)
- ölürken, kahkahamı ona bırakacağım. (Defterler)
- Zamanın kara saplı bıçağı, kanımca büyük yaralar açtı, o güzel kızıllığın kapanması da olanaksız bence. (Kağıtlar)
- Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimseler izin vermez yollarına kuş konmasına? (Kırmızı Kahverengi Defter)
- Herkesin vicdanı kendi polisidir. (Kağıtlar)
- Pavese’nin intihar etmeden önceki son günlerinde günlüğüne yazdığı gibi: “Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım." Plath da bir zamanlar varoluş sebebi olan sözcüklerde teselli aramaktan vazgeçer ve son şiirlerinden biri olan “Seneler”de şöyle der: “Sözcükler kuru, sürücüsüz, Yorulmak bilmez toynak sesleri. Bu arada Sabit yıldızlar havuzun dibinden Bir yaşamı yönetiyor.” (Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analiz)
- Beklentim yokmuş gibi davranıp, içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum. (Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987))
- Ey, iki adımlık yerküre Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben! (Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987))
- Avazım çıktığı kadar gülüyorum... (Kağıtlar)
- .. Sana neler anlatmalıyım neler, çok yer, çok insan, çirkin, güzel, olaylar, tarihler, akış, akış... Gözlerimin önünde biten, yiten herşey bir çevrimin içinde tutsaklandığım ben ve rastlantıyla aynı çevrim içre bulunan diğerleri, bize değen, değmeyen her şeyi. konuşmak, konuşabilmek böylesine zorken ben anlatıyorum beynimdeki diğer ses yoluyla sana, bazen de düşlerde. şükür! bir güven var hâlâ (nereden sonra!) beni duyarsın. (Kağıtlar)
- Her şey yitik değerde, Burada bu çöl kıyısında, Acı avcımız: Düzenli ısrarı ve çantası dolu pıhtılarımızla. (Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987))
- “Delilik sevgilim, bir sözcük üzerine kurulmuyor, var olanı dürtüyor, eşeliyor, o bölgede yer ediniyor.” (Metinler)
- Bir tek güneşten utandım hayatımda. Yalnızca. (Kırmızı Kahverengi Defter)
- Ağlıyordum, onu gönlümde isterdim ve sadece orada. (Metinler)
- Eskiden bir yıldızmış. Göğünü yitirmiş. (Kırmızı Kahverengi Defter)
- “…Doğayı yok edemediğim için de, sadece kendimi yok ediyorum, hiçbir suçlunun bulunmadığı bir tiranlığa katlanmaktan bezmiş olarak...” (Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analiz)
- Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. (Defterler)
- Kim ekler kendine uçtu uçacak düşüncemizi ve ne yakın kılar gücünü bize aydınlanabilir gecenin? Bizim söz, sözün biz olduğu! (Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987))
- Ben sadece atan bir kalptim. (Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analiz)