dedas
Turkcella

Dava - Franz Kafka Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dava kimin eseri? Dava kitabının yazarı kimdir? Dava konusu ve anafikri nedir? Dava kitabı ne anlatıyor? Dava kitabının yazarı Franz Kafka kimdir? İşte Dava kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.02.2022 02:11
Dava - Franz Kafka Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Franz Kafka

Çevirmen: Gülperi Sert

Orijinal Adı: Der Prozeß

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053324249

Sayfa Sayısı: 224

Dava Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Dava yazılışından bir süre sonra dünya sahnesine çıkan, yurttaşlık haklarının askıya alındığı, bir sivil itaatsizlik imasının dahi zulümle karşılandığı totaliter rejimlere dair bir öngörü ve eleştiri olarak yorumlanır çoğunlukla. Nazi Almanya’sına dair bir “önsezi” barındırdığı söylenebilir belki. Erişilmez bir otorite tarafından yöneltilen ve ne olduğu hiçbir zaman açıklanmayan bir suçlamayla karşı karşıya kalan Josef K.’nın davasında, mahkemeye dinsel ya da metafizik bir otorite de atfedilebilir.

Kafka Dava’da suçu yalnızca bir eylem olarak tanımlamayıp zanlının “kötü niyeti”yle de ilişkilendiren ve suçtan çok suçluya odaklanan absürd bir hukuk sistemi paradigması inşa eder. Kuramsal olarak ortada yasadışı bir eylem olmaksızın suçu mümkün kılan bir sistemdir bu. Ancak Kafka suç, sorumluluk ve özgürlük üzerine yazarken bir sistem ya da doktrin ortaya koymaz, çözüm önermez. Okuru ister istemez içine çeken bu karanlık dünya tasavvurunun tartışmaya açık olmayan tek bir özelliği varsa, o da müphemliğidir.

Dava Alıntıları - Sözleri

  • Ve kimin için veriyorum bu güç savaşımı?
  • Adalet rahat olmalı, yoksa terazi sallanır ve adil bir hüküm verilemez.
  • "Kimsenin canını sıkmasına izin verme ve sana doğru gelen şeyi yap."
  • Yalan, dünyanın düzenine dönüşüyor.
  • İnsan bu dünyada otuz yıl yaşamışsa eğer ve benim gibi hep yalnız başına savaşmak zorunda kalmışsa, o zaman beklenmeyen olaylara karşı bağışıklık kazanıyor ve bunlar yüzünden çok sarsılmıyor.
  • Aslında kendilerinin de hiç anlamadıkları şeylerden konuşuyorlar. Kendilerine bu kadar çok güvenmeleri aptallıklarından.
  • "Sen kimseye aldırma,” dedi Avukat, “ve doğru bildiğini yap."
  • "Özellikle geceleri daha düşünüyor insan!"
  • Zaten insan, hep başkaldırır.
  • Ve kimin için veriyorum bu güç savaşımı?
  • Yalan, dünyanın düzenine dönüşüyor.
  • Gerçekten de bazı şeyleri düzeltebileceğinize inanıyor musunuz?
  • Adalet dingin olmalı, aksi takdirde terazi sallanır ve adil bir karar verilemez.

Dava İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"Ah Franz kafka! Benim hüzünlü kekim..": 1883 senesi yazında, sıcağın kasıp kavurduğu bir yaz gününde buz gibi biri olarak doğuyorsunuz. Prag'da Almanca konuşan bir Yahudi ailenin, 6 çocuğundan en büyüğüsünüz. İki küçük kardeşiniz bebeklik döneminde ölüyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan birkaç yıl önce hayatınızı kaybediyorsunuz. Ardından üç küçük kız kardeşi toplama kamplarında ölüyor. Sürekli hikayeye ilgi duyuyorsunuz ve en sevdiğiniz yazar Fransız romancı Gustave Flaubert. Tıpkı Tolstoy ve Dostoyevski'de olduğu gibi, tip itibariyle çelimsiz ve çirkin birisiniz, bir Maksim Gorki değilsiniz mesela. Babanızla ilişkiniz oldukça karışık. Mutsuz ev yaşantısına rağmen 31 yaşına kadar ebeveynlerinizle yaşamaya devam ediyorsunuz. 36 yaşınızdayken ilişkinize ilişkin duygularınızı açıklığa kavuşturmaya ve kişiliğinizi ileri sürmeye çalışan babanıza 100'den fazla sayfalık uzun bir mektup yazıyorsunuz. Romantik hayatınız ünlü olmasına rağmen, güvensizlikleriniz, nevrozlarınız, ve samimiyet korkunuz insanlarla ilişkilerinizi üstlenmesini zorlaştırıyor. Hiç evlenmediniz fakat hayatınızda üç farklı kadın (Felice, Dora, Milena) oldu. Hatta birisiyle (Felice) 2 kez nişanlandınız ama olmadı. Ardından evli bir kadına aşık oldunuz. (Milena) İki yıl mektuplaştınız ardınan Polonyalı birisiyle nişanlandınız.(Dora) Onunla ciddisiniz. Hatta Filistin'de bir restoran açıp oranın başgarsonu olmayı, nişanlınızın da aşçı olmasını planlıyorsunuz lakin hastalığınız buna izin vermiyor. Yaşadığınız dönemde araf'ta kalmış birisiniz. Almanca konuştuğunuz için Çekler; Yahudi olduğunuz için Almanlar sizden pek haz etmiyor. Haliyle yaşadığınız dönemde yalnızlığa mahkum olmanızın temelinde bu da etkili oluyor. Tüberküloza yakalanıp ölümünüzün yaklaştığı sırada arkadaşınızı (Max Brod) yayınlanmamış tüm edebi eserlerini yakmaya çağırıyorsunuz: "Sevgili arkadaşım (Max) son isteğim: Arkamdan bıraktığım her şeyin, tüm yazılar, mektuplar (benim yazdıklarım ve aldığım cevaplar), çizimlerin okunmadan yanmasıdır." diyerek 1924'te vasiyetinizi yazıyorsunuz. Arkadaşınız ise her şeyi yakmıyor. Sizin birçok kitabınızı ölümünüzden sonra yayınlıyor. Kafka'dan bahsediyorum. Kendinizi onun yerine koymanızı istiyorum. Bu kadar karmaşık hayata sahip Kafka bile kendisini tam manasıyla anlayamamışken  bizim de tam manasıyla anlayamamamız sürpriz olmasa gerek. Kafka'yı anlayabilmek istiyorsak bilmemiz gereken ilk şey Kafkaesk kavramıdır. Kafkaesk sözlük bilgisi olarak tehdit edici ya da korkutucu anlamlarına gelir. Geniş anlamda baktığımızda ise Kafka ile bütünleşmiş olan bütün kavramları bu tanımın içine alabiliriz. Umutsuzluk, yalnızlık, çaresizlik, korku, kuşku, suç, şüphe... Fakat hepsinden önce Kafkaesk bir ''belki''dir, ''olabilir''dir. Ucu görünmeyen bir yolun karanlığıdır. Yürüdükçe çıkışa yaklaştığını düşündürten bir çıkmaz sokaktır. Epey düşünülmüş cümlelerin, sabahlanan gecelerin, beyazlaşan saçların ve öne eğik omuzların sonucunda çaresiz bir dürtüyle bildiklerini kelimelerle oynayarak akseden Kafka, okuyucusunu kimsenin olmadığı bir odaya kitler. Orada öylece cümleleriyle baş başa bırakır. Çok uzattım farkındayım lakin Kafka'yı anlatmadan direkt kitaptan bahsedecek olursam anlatacaklarım bir bakıma lafügüzah olur. Zaten incelemeyi baştan sona kadar okuyan taş çatlasa 15-20 kişi var biliyorum lakin kaptanı bilmeden bir yolculuğa çıkılır mı? Gel gelelim Kafka'nın o dillere destan Dava'sına. Bu Dava, sadece Kafka'nın Dava'sını mı yoksa herkesin davası mı? Okuduğumda aklına takılan ilk soru buydu benim. Kafka'nın anlattığı dünya her ne kadar distopik olsa da yaşananlar o kadar gerçek ki.. Sitemini ve eleştirisi net şekilde anlıyorsunuz. O zamanlar da adaletin sadece sözde olduğunu, çarkın bozuk olduğunu, bu bozuk çarktaki insanların yaşayışı ve psikolojik durumların anlatıldığı bir kitaptır Dava. Dolayısıyla bu Dava sadece Kafka'nın Dava'sı değildir. Kafka, Ceza Sömürgesi isimli eserinde işkence aletinin nasıl olduğunu okuyucuya bıraktığı gibi burda da  davayı okura bırakmıştır bu yüzden. Kitaptaki ana karakterimiz Josef K.'dır. K., Kafka mıdır yoksa başka birisi midir bilinmez, bunu da biz okuyuculara bırakmıştır. Memur olan Josef K. hukukla da ilgilenmektedir. Tıpkı gerçekte Kafka'nın olduğu gibi. Dönüşüm kitabının girişine benzer bir girişle başlayan kitap Josef K.'ın bir gün uyanmasıyla kendisine dava açıldığını öğrenmesiyle başlar. Birtakım adamlar odasının ortasında kendisine dava açıldığını söyler. Josef K. ne bu adamların kim olduğunu ne de davanın ne olduğu öğrenemez. 6. sayfada da bu durumu o arşa çıkan sözüyle belirtir. "Aslında kendilerinin de hiç anlamadıkları şeylerden konuşuyorlar. Kendilerine bu kadar çok güvenmeleri aptallıklarından." Josef K. hukuka olan ilgisinden dolayı davayı çok önemser ve rutin hayatına devam eder. Aslında kendisi dürüst bir insandır, kendisine neden dava açıldığını bilmez ve bulmaya çalışır. Bizler gibi o da kendini hukuk devletinde yaşadığını düşünür. (Kusura bakmayın ama tutamadım kendimi bu cümleyi yazarken dkdksmfmsksmzmdksmmakd) Bundan dolayı bunun ciddi bir sorun olduğunu düşünür. Yaptığı araştırmalar sonucunda adaletin sadece süslü bir kelime olduğu sonucuna varır. Adaletin üzerinden primlerin kasıldığının, oyunlarının oynandığının farkına varır. 138. sayfada bunun çözümünü bizlere sunar, her ne kadar bunun olmayacağını kendisi bilse de. "Adalet rahat olmalı, yoksa terazi sallanır ve adil bir hüküm verilemez." Kitabın devamı hakkında bir şeyler anlatmak istemiyorum. Özet geçmek pek adetim değil, bilirsiniz. 1984'teki Winston'un sonuna benzer kahramanımız Josef K.'nın sonu. O kısmı okurken hissettiğim duyguları 1984'ün sisteme ve hayata karşı hep sitemle yaklaşan Winston için hissetmiştim. Bu iki kahraman da sisteme karşı mücadele eden kişiler olmuştu. İkisi de yalnızdı. Yalnız Josef K.'nın bıçak darbeleri alırken karşı binada bir el görür. Onun kendini kurtaracağına ümitlenmesi Kafka'nın son mesajıydı aslında. Orda kurtulacağını ümit ettiği kişi yarattığı Josef K.'nın canı değil, sistemdi abiler sistem. Adaletti. Hayattı. Doğrudur, günümüzde Adalet, kimilerine sadece bir kadın ismidir. Kimilerine göre bir sarayın ismi. Biz edebiyatsevelere göre de güzide bir yazarımızın ismi. Lâkin bu sadece bu döneme has bir şey değil maalesef. İnsanın olduğu her yerde hükmetme problemi olmuştur ve bu her zaman adaletsizliği beslemiştir. İki gün  önce Nâzım'ın kitabını instagram sayfamda paylaşırken babamla amcalarım gelmişti odama, eşlerinden kaçıp sigara içmek için. Her Türk erkeğinin grup halinde oturduğu yerde siyaset konuşulur, bunun anayasada yeri yoktur ama bir hakikattir. Ben de işte öyle bu kitabı okumanın verdiği dolulukla adaletle ilgili birtakım sitemlerden  bahsettiğimde babam bana birkaç cümle kullandı. Çok üzücüydü ama acı gerçekti. "Bizim gençliğimizde var mıydı bahsettiğin o adalet, ya da içerdeki dedenin gençliğinde? Sen otur önündeki Nâzım Hikmet'i rahat rahat okuduğuna şükret." Haklıydı. 2009'a kadar Nâzım'ın hali ortadaydı. Şahıslar değişiyordu. Lakin adaletsizlik ve boş sitemkarlık değişmiyordu. Dejavu üstüne dejavu. Kafka da Orwell da daha onlar gibi daha birçok usta kalemler olanları ve olacakları yazsa da hiçbir şey değişmemişti. Dava, hepimizin davasıydı fakat bu dava; insanlığın, özgürlüğün, düşüncelerin infazıyla sonuçlandı.. Esen kalın. (Kadir Tribbiani)

FRANZ KAFKA-DAVA: Distopik bir eser olan Dava, Kafka'nın ölümünden sonra 1925 yılında yakın arkadaşı tarafından yayımlanmıştır. Kitap genel bir olay çerçevesinde dönmemiş, fazla sürükleyici de değil; okurken sıkılanların da olacağını düşünüyorum. Zaten dava, ortada hiç bir olayın olmaması diyebiliriz. Ana karakterimiz Josef K, bir sabah uyandığında tutuklandığını ama normal yaşamına devam edebileceğini öğrenir. Hatırlarsanız Dönüşümde de Gregor Samsa uykusundan böcek olarak uyanmıştı ve hayatına normal bir şekilde devam edememişti. Josef K'da doğal olarak suçsuz bir şekilde tutuklanmasının üzerine gitmiş ve daha çok hukuk sisteminin çıkmazına sürüklenmiştir. Yargılanmayan, üst mahkemeyle ve yargıçla tanışamayan kimsenin bir şey bilmediği, kimsenin kimseyi tanımadığı ve davasının nasıl ilerlediğini hukukla ilişkisi olmayan insanlardan öğrendiği absürt bir sistemi ele almıştır Kafka. Kitabın büyüsü ne diye sorarsanız, herkesin farklı anlam çıkarabileceği bir eser. Kimileri burdaki mahkemeyi totatileter rejimlere atfederken, dinsel otoriteye benzetenler de olmuştur. Kitap şu soruyu da gündeme taşıyıp, tartışmaya açmaktadır: Ne kadar özgürüz? Distopya dediğime bakmayın; anlatılan günümüz dünyasına çok uzak değildir. Güçlü olanın yargılanmaktan muaf olduğu, zayıf olanın ise elinden bir şey alınmak istenildiği vakit(canı dahil) çok ucuz bahaneler üretilebilen bir dünyada yaşıyoruz. Kitapta da hukuk yoluyla erişimin mümkün olmadığı mahkemeye; ilişkiler kurarak, rüşvet vererek davanız hakkında bir şeyler elde edebiliyorsunuz. Şu alıntıyla inceleme yazımı sonlandırmak istiyorum: Bütün hayvanlar eşittir; ama bazıları diğerlerinden daha eşittir.(Hayvan Çiftliği, George Orwell) Daha adil bir dünyanın olması dileğiyle... (Akademik Amele)

“Hukuk Her Zaman Güçlüden Yanadır”: YAŞAMAK “DAVA”SI Lise yıllarında dershaneye gidiyordum,çoğumuz gibi.Bir gün önüme bir test sorusu gelmişti, bin yıl önce yaşamış bir filozofun sözü vardı soruda, “Hukuk her zaman güçlüden yanadır”. 17 yaşındaydım ve kafam allak bullak oldu, inanamadım. Hayır ya dedim olamaz ! Düşündüm ,düşündüm ,düşündüm. Evet ya dedim olabilir! Şimdi 17x2 yaşındayım. Davayı okudum. Dava. Franz Kafka’nın 20. yy. başlarında yazdığı hem gerçeğin ta kendisi hem kurgu hem metaforlar zinciriyle örülü kitabı. Hukuk okumuştur Kafka. Hakim,savcı,avukat değildir ama hukukçudur. “Joseph K.’ya iftira edilmiş olmalıydı” diye başlar kitap. “K.” Diyelim ki Kafka olsun. Ona davayı haber vermeye gelen birtakım adamlardan birinin adı ise “Franz”. O da diyelim Kafka olsun. Dakika bir gol bir . 1-0. Yoksa 1-1 mi demeli ? Al sana bir adamın çift yüzlü karakteri. Joseph K. tutuklanır, peki ama hapse mi atılır ? Hayır. Gözaltına mı alınır? Hayır. İyi de bu nasıl tutuklama? Al sana metafor zincirinin halkası. K. bankacıdır, orta çaplı sayılabilecek bir memurdur. Bu kitapta belki de kesinlikle emin olduğum tek konu, Kafka’nın yıllarca çalıştığı sigorta şirketini ve işini burada banka ve bankadaki memuriyeti olarak anlatması. Bunun dışındaki hiçbir şeyden tam olarak emin olamam sanıyorum. K. hakkında bir dava açılır, davacı bilinmez ama ipucu var gibidir. Suçu nedir bilinmez ama ipucu var gibidir. K. Kendinden emin bir şekilde davayı önemsemez çünkü masumdur. Sonra birtakım adamlar onu birtakım mahkeme benzeri yerlere çağırır veya çağrılmadan gider veya her ikisi de. Bilmiyorum.. Ortalıkta dolaşan bir mübaşir karısı vardır, ki mübaşir dediğimiz adamın mevkisi nedir ki alt tarafı mübaşir. Fakat herkes adamın karısını elde etmenin peşindedir. Kadın metaforu gücü elinde tutmayı mı temsil ediyor? Bilmiyorum.. Görünen yargıçlar, görünmeyen yargıçlar, hiçbir zaman görünemeyecek yükseklikte yargıçlar. Bu ülkeden bir Ergenekon geçti malum ! Bir de 15 temmuz o da malum ! Şimdi şu paragrafa dikkat kesilelim, “Şurası kesin ki, mahkemenin bütün yapıp etmelerinin dışında,benim davamı örnek gösterirsek , bu tutuklanış ve soruşturmanın arkasında büyük bir örgüt var,öyle bir örgüt ki,emrinde sadece parayla tutulmuş görevliler,ahmak şefler ve en önde gelenlerinin erdemi kibirsiz olmayı geçmeyen sorgu yargıçları görevlendirmekle kalmıyor,hademelerin,yazmanların,jandarmaların ve öteki yardakçılarının,hatta cellatların aralarında bulunduğu o epey kalabalık maiyetleriyle yüksek ve en yüksek yargıçlar topluluğunu da yapısında tutuyor.Bu organizasyonun amacı nedir acaba beyler?Suçsuz günahsız insanların tutuklanması,bu insanlara karşı anlamsız ve benim davamdaki gibi genellikle sonuçsuz kalacak bir takibat ve kovuşturmanın süregitmesi.” Bu sözler kime ait ? Doğu Perinçek’e mi? Aziz Yıldırım’a mı? İlker Başbuğ’a mı? Bu nasıl dünya , bu nasıl döngü, bu nasıl kurgu? Metofarlar zinciri diyorum da aynı zamanda hakikatin ta kendisi mi? Sonra K.’nın amcası girer devreye. Bakar ki bu işin bu davanın iyiye gideceği yok, ( kötüye gittiğinin işareti var mı peki, o da yok) K.’ya bir avukat bulur, avukat da amcanın çok eski bir dostudur. Adama rica minnet davayı verirler de avukatın da dünya umrunda değildir, hem yaşlı hem hastadır. Avukatın yanında bir genç hanım kalmaktadır, hastabakıcısı mı metresi mi neyidir belli değil.. Kahramanımız K. Bu kadınla bir gönül bağı kurar, yakınlaşır,oynaşır,bir ilişki biçimi geliştirmeye çalışır. Bu kadın da tıpkı mübaşirin karısı gibi herkesin elde etmek istediği bir kadın ve tabiri caizse hafif meşrep ve her erkeğe yol veren bir kadındır.(Mübaşirin karısı da böyleydi) Bu kadın da mı gücü temsil ediyordu, hani herkesin elde etmek istediği?Güç kendisini arzulayana yakın mı duruyordu? Bilemiyorum.. Avukatımızın evi yolgeçen hanı gibidir. K. Ve amcası, bakıcı ya da metres olduğu şüpheli kız, derken bir de fabrikatör karakteri dahil olur. Bu adam da tüccarlar yoluyla parayı mı temsil ediyordu ? Bilemiyorum.. Peki bitti mi ? Yok. Asıl bir de ressam karakteri devreye girer ki bana göre kitabın en etkileyici karakteridir. Bu arada K. Bankadaki memuriyetine devam etmektedir, müdür, müdür yardımcısı, müşteriler gibi karakterlerle olan ilişkileri de sürüp gitmektedir. Zaten tutuklu muydu ki K.? Hayır. Fabrikatör bir gün K.’yı bankada ziyarete gelir, avukatla ortak dostlukları vardır ve davayı duyduğundan bahseder, size olsa olsa ressam Titorelli yardım edebilir diyerek K.’yı bu adama gönderir. Adına hasta olduğum bu ressam amca, K.’yı iyi karşılar, tam eski zaman gariban sanatçılarına uygun köhne tavanarası gibi bir ev hatta sadece bir odada kalmaktadır. Uzun bir sohbet geçer K. İle aralarında, bir şey çıkar mı bundan, kim bilebilir? Ressamın çok önemli bir özelliği , davaya bakan ya da davayı açan yargıçların, yüksek yargıçların tablolarını yapıyor oluşudur. O kimseye eyvallahı olmayan kibir abidesi yargıçlar bu ressam karşısında kedi gibidirler, ressam da onlara saygı duyar ama pek de önemsemez. Buradan benim çıkardığım şu oldu ki, sanata ve sanatçıya olan mecburiyet.. Ne olursan ol , ne mevkide olursan ol sanatçıya muhtaçsın, sanatçı olmak başka türlü bir şey.. Neyse konumuz neydi? Ya da bir konu var mıydı? Neyse K. ressamdan yardım almaya gelmiştir, yargıçlara olan bu yakınlığından ötürü. Ressam konuşmanın bir yerinde K.’ya sorar, “Daha önce soracaktım ama unuttum; nasıl bir aklanma istiyorsunuz siz?Üç tercihiniz var çünkü: Gerçek aklanma, sözde aklanma, sürüncemede bırakma” Sonrası mı? Ne bileyim okuyun.. Peki karakterler biter mi? Hayır. Bir de kilisenin papazı çıkar karşımıza. Bir gün İtalyan bir banka müşterisini gezdirme görevini K.’ya verirler. Müşteri bankaya gelir, müdür adamı K ile tanıştırır, K. biraz İtalyanca da bilmektedir üstelik. İtalyan müşteriyle ertesi sabah gezilerine başlayacakları kilisede buluşmak üzere sözleşirler. K. tam vaktinde kiliseye gider ama müşteri ortalıkta yoktur. K. kilisenin belli belirsiz loş ışığında kilisedeki tasvirleri ,ince işçilikleri incelemeye koyulur.Derken rahip çıkar meydana. “Başını iyice çevirince yaklaşmasını işaret etti rahip.” “Senin ismin Joseph K.” “Bir zamanlar ismini ne kadar rahat söylediği geldi aklına.Nice zamandır ismi yüktü kendisine. Artık ismini ilk kez karşılaştığı kimseler bile biliyordu.Önce tanıtılmak,sonra tanınmak ne de güzel bir şeydi” “Sanıksın sen dedi rahip” “Davan kötüye gidiyor haberin var mı?” Şimdi bu zavalli K. ne halt etsin? Nerden çıktı bu rahip? Dava üzerine konuşmaya başlarlar, rahip kıssadan hisse bir hikaye anlatır , bilmece iyice çetrefilleşir. K. bankaya döner. Bu kısım da dinin hayattaki yerini mi anlatıyordu? Bilemiyorum.. K.’nın sonu pek iyi olmaz, okursunuz artık. Dava ne olacak peki? Bir dava mı vardı? Hangi dava? Anlatabildim mi bir şeyler ? Pek sanmıyorum. Belki buz dağının görünen yüzünden bir parça sadece. Beynim,ruhum,kalbim bu büyük yaranın ne kadar farkına varabildi? Bilemiyorum. Bir şeyler eksik kaldı,bir şeyler eksik kalmaya mecburdu,bir şeyleri anlatmak istemedim,bir şeyleri de anlatamadım. Bu bir yaşamak davası mıydı? (Osman Y.)

Kitabın Yazarı Franz Kafka Kimdir?

Yahudi bir tüccar aileden gelen, Almancaya da hâkim olan bir yazardı. Kafka'nın en önemli eserlerini, üç romanının (Dava, Şato ve Kayıp) yanı sıra; ortaya koyduğu birçok hikâyeleri oluşturuyor.

Kafka'nın eserlerinin büyük bölümü ancak Kafka'nın ölümünden sonra meslektaşı ve yakın arkadaşı Max Brod tarafından yayımlandı ve bu eserler 20. yüzyılda dünya edebiyatında kalıcı bir etki bıraktı.

1883 yılında Prag'da doğdu. Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudi'si annenin çocuğu olan Franz Kafka'nın, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu olduğu söylenir. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka'nın iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyası'nın organize ettiği Yahudi katliamı Holocaust'da hayatlarını kaybettiler. Kafka, çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü. Ailesinin Prag'daki Alman toplumuyla kaynaşma çabaları sonucunda Alman okullarında okudu.

1893 yılında öğrenim görmeye başladığı Avusturya Lisesi, yalnızlığını ve kendi içine kapanmasında büyük etken oldu. Çek kökenli bir aileden geldiği halde Almancayı anadili olarak kullandığı için tam bir Çek sayılmayan Kafka'yı, Almanlar da tam anlamıyla kendilerinden görmediler. Ufak yaşlarda da Çekçe konuşan Kafka gittiği Alman okullarının da etkisiyle Almancada ustalaştı.

1901 yılında Altstädter Gymnasium lisesini bitirdikten sonra Prag'daki Karl Ferdinand Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi'ne girdi. Buradaki eğitimi sırasında Alman edebiyatı derslerini takip etmeye başladı. Öğrenciliği sırasında Yiddiş tiyatro çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi. Kafka ilk eseri olan 'Bir Savaşın Tasviri' adlı öyküsünü bu dönemde yazdı.

1902 yılında Max Brod'la tanıştı. Max Brod, Kafka'nın yaşamında önemli rol oynayan isimlerden biri olacaktı.

1906 yılında hukuk öğrenimini doktora ile tamamladı ve bir yıl süren avukatlık stajını yaptı.

1907'de Sigorta Şirketi'nde memur olarak çalışmaya başladı. Gündüzleri sigorta şirketinde sürdürdüğü çalışma hayatının yanı sıra geceleri ölümden bile daha derin bir uykuya benzettiği yazma işine yoğunlaşıyordu. Aynı yıl 'Taşrada Düğün Hazırlıkları' adlı öyküsünü kaleme aldı.

1912 yılında nişanlısı Felice Bauer'le tanıştı. Onunla ilişkisini, üç kez ayrılıp yeniden nişanlanarak,

1919'a kadar sürdürdü. Evlenmemesine neden olarak hastalığını gösteriyordu. Oysa güncesinde evliliği bir burjuva bağı olanak nitelendirmiş ve edebiyat hayatını sürdürebilmesi için yalnızlığa ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Nişanlısıyla bu ilişkisinden geriye beş yüzün üzerinde mektup kalmıştır. Bunlar, Kafka'nın ölümünden çok sonra 1967'de 'Felice'ye Mektuplar' adıyla yayınlandı.

1917'de Kafka, verem olduğunu öğrendi.

1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı.

1920 yılında Milena Jesenska ile tanıştı. Mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve önemli olan Milena Jesenska'ydi. Milena'yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. Fakat Milena evli olduğundan bu mutsuz ve imkânsız ask Kafka'yı derin acılara sürükledi. Mektuplaştıkları üç yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler Kafka'yı üzmekten başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden biri sayılacak olan "Milena'ya Mektupları”nda Kafka şöyle dile getirir durumunu;

"En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki..."

Milena bu mektupları 1939 yılında yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas'a verdi ve kendisi 17 Mayıs 1944'te Almanya'da toplama kampında öldü.

1922'de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu.

1923`de ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya yoğunlaşmak için Berlin'e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena`dan daha şanslıydı Nazi Almanya'sına direndi ve 1952`de Londra'da öldü.

1924 yılı 3 Haziran gecesi, 1917 senesinde kaldırıldığı Viyana yakınlarındaki Keirling sanatoryumunda hayata gözlerini yumdu.

Kafka'nın eserlerinin hepsinde görülen yabancılaşma olgusu, onun kendi yaşamında da belirgin bir biçimde izlenir. Ona göre ne kadar küçük ve basit bir yaşamı olursa o kadar mutlu ve sorunsuz olacaktır. Nazilerin Çekoslovakya'yı işgali sırasında Kafka ile ilgili birçok belge yok edildi. 20 yıl süren dostluklarının sonunda Kafka bütün yazdıklarını ölümünden sonra yakması için Max Brod'a vermişti. Yazdıklarının gereğinden fazla kişisel ve değersiz olduğunu düşünüyordu. Tabii Max onunla ayni fikirde değildi ve Kafka'nın ölümünden sonra, karışık halde bulunan binlerce sayfa metni toplayıp düzenleyerek yayınladı.

Yaşamının ve yapıtlarının ortak yani, Camus'nün dediği gibi, "Her şeyi göstermek ve hiçbir şeyi teyit etmemektir".

Çünkü yaşamayı bir savaş, ama önceden yitirilmiş bir savaş olarak görür. Çünkü bir insan olarak yaşamak ve doğru yolda ilerlemek hemen hemen olanaksızdır.

Franz Kafka Kitapları - Eserleri

  • Dava
  • Şato
  • Dönüşüm
  • Milena'ya Mektuplar
  • Babaya Mektup
  • Mavi Oktav Defterleri

  • Ceza Sömürgesi
  • Açlık Sanatçısı
  • Aforizmalar
  • Çin Seddi'nin İnşası
  • Amerika
  • Akbaba
  • Bir Savaşın Tasviri

  • Bütün Öyküler
  • Günlükler
  • Hayvan Öyküleri
  • Kovalı Süvari
  • Ottla’ya ve Aileye Mektuplar
  • Özdeyişler
  • Bir Köy Hekimi

  • Dava (Çizgi Roman)
  • Felice'ye Mektuplar
  • Yeni Bulunmuş Mektuplar
  • Bir Köpeğin Araştırmaları
  • Bir Kardeş Cinayeti
  • Küçük Bir Kadın
  • Öyküler

  • Kafka Öyküler 1
  • Kafka Öyküler 2
  • Ofis Yazıları
  • Üç Uzun Hikaye
  • Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu
  • Hayata Yön Veren Sözler
  • Ceza Sömürgesi (Çizgi Roman)

  • Mutsuzluk
  • Kafka
  • Yakılmamış Öyküler
  • Seçme Eserleri
  • Taşrada Düğün Hazırlıkları
  • Günlük'ten Seçmeler
  • Dönüşüm

  • Anlatılar
  • Köy Öğretmeni - Ateşçi
  • Seçme Yazılar
  • Kanun Önünde
  • The Sons
  • Ateşçi
  • İn

  • Grete Bloch'a Mektuplar
  • Dönüşüm ve Diğer Hikayeler
  • Dönüşüm (The Metamorphosis)
  • Bir Dostluk
  • Kafka'nın Kedisi
  • Contemplation
  • Günlükler 2

  • Gammaz Yürek - Dönüşüm (2 Kitap Birden)
  • Yargı
  • Vəsiyyət
  • Blumfeld: Geçkin Bir Bekar
  • Kafkadan Rilkeyə qədər 12 Hekayə
  • İmparatordan Bir Haber
  • On Bir Oğul

  • Kararlar
  • Milena'ya Mektuplar, Cilt 2
  • Erzählungen
  • Dönüşüm
  • The Metamorphosis

Franz Kafka Alıntıları - Sözleri

  • Hiç eksiğim yok. Kendime muhtacım yalnızca. (Hayata Yön Veren Sözler)
  • "Evet, dünyada hâlâ sadakat diye bir şey var." (Amerika)
  • Değer vaktinde bilinmeli. (Dönüşüm (The Metamorphosis))
  • "İyi kitap en iyi arkadaştır." (Taşrada Düğün Hazırlıkları)
  • Oysa biliyorum, uyuyamayacağım. Sana yazmaktan vazgeçtiğim için uyuyamayacağım. (Milena'ya Mektuplar)
  • "Yargılama adaletsizlik kokuyordu, infaz da insanlık dışıydı." (Ceza Sömürgesi)

  • hiç senin dengin değildim; (Babaya Mektup)
  • Adalet rahat olmalı, yoksa terazi sallanır ve adil bir hüküm verilemez. (Dava)
  • Keşke varlığımı unutsaydı.. (Açlık Sanatçısı)
  • Gittiğim her yerde benden önce bir şairin orada bulunduğunu görüyorum. (Hayata Yön Veren Sözler)
  • Kanepeye yatsın, ona kimse dokunmasın, yaşam boyu tavana bakıp dursun, daha ne ister? (Bir Köy Hekimi)
  • "Hiç kalıcı ve samimi olmayan insan ilişkileri. Şeytan görsün hepsinin yüzünü!” (Dönüşüm)
  • Bizde in­sanlar şimdiki zamanı yok etmeye bu kadar ha­zırdır işte. (Akbaba)

  • Pek çok şeyin bambaşka olmasını isterdim. (Kafka)
  • Evlilik korkusunun bazen, kişinin kendi ebeveynine karşı işlediği günahlarının acısını ileride kendi çocuklarının ondan çıkaracağı yolunda duyduğu endişeden kaynaklandığına dair bir görüş vardır. (Babaya Mektup)
  • Dünyanın fakir insanlardan beklediği her şeyi yerine getiriyordu. (Dönüşüm ve Diğer Hikayeler)
  • Bırakın, boş sokaklar mutsuz kılacaktır onları, biliyorum. (Anlatılar)
  • "Ah" dedi fare, "Dünya daralıyor günden güne. Başlangıçta o kadar genişti ki, korkuyordum, koştukça koşuyor ve nihayet uzakta, sağlı sollu duvarlar görünce mutlu oluyordum; ama bu uzun duvarlar o kadar hızla birbirine yaklaşıyor ki, son odaya gelmişim bile, şu köşede de koşup gireceğim tuzak duruyor." (Kararlar)
  • Sizi çok iyi tanımak benim koruma altında olmam anlamına gelmez, sadece sizi önümde numara yapma zahmetinden kurtarır. (Ateşçi)
  • Pencereyi açıp kendimi dışarıya atmak çok yararlı bir şey gibi görünürdü bana. (Felice'ye Mektuplar)

Yorum Yaz