diorex
ARTUKBEY

Çingeneler - Osman Cemal Kaygılı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Çingeneler kimin eseri? Çingeneler kitabının yazarı kimdir? Çingeneler konusu ve anafikri nedir? Çingeneler kitabı ne anlatıyor? Çingeneler PDF indirme linki var mı? Çingeneler kitabının yazarı Osman Cemal Kaygılı kimdir? İşte Çingeneler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.07.2023 23:00
Çingeneler - Osman Cemal Kaygılı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Osman Cemal Kaygılı

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750740121

Sayfa Sayısı: 304

Çingeneler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Osman Cemal’in Çingeneler’i muhakkak bir şaheserdir. (…) Okudukça şaşırıyorum. Sayfaları çevirdikçe içim hüzün, sevinçle dolu, karmakarışık bir âleme giriyor.”

Sait Faik Abasıyanık

Görmezden gelinenlerin, unutulanların yazarı Osman Cemal Kaygılı, kült romanı Çingeneler’de gündelik hayatın önemli figürlerinden Çingenelerin kültürüne değdiriyor kalemini. Yazar, birlikte yaşadığımız ama haklarında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz İstanbul Çingenelerinin günlük yaşamı, kültürü, müziği, eğlencelerini; müziğe tutkun, araştırmacı bir gencin hikâyesiyle birlikte, ilginç bir kurguyla anlatıyor ve okuyucularını bir zamanların İstanbul’unda keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.

Ben bu işi salt musiki merakı yüzünden takip ediyorum; onun için ne yapıp yapıp bizdeki şu bohem hayatını, Çigan hayatını beş-on güne kadar yakından inceleyeceğim, bakalım bahtımıza neler çıkacak! Zaten meşhur sözdür: Çingene’nin zurnasında peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına!

Çingeneler Alıntıları - Sözleri

  • "Yemenimin oyası Zerde yedim doyası İşte senin de çıktı Yüreğinin foyası"
  • "Efendilerin meclisinde uşaklara söz düşmez."
  • "Romanes denilen Çingeneceye gelince; bu dil çok karışık bir dildir. İçinde hemen her milletin dilinden kelimeler vardır. Sonra bazı kelimeler de var ki Fransız, Macar, Romen, Bulgar Çingeneleri o kelimeyi hangi manada kullanıyorlarsa bunlar da öyle!"
  • "Siz hiç esmerin sarısını gördünüz mü? Esmerin sarısı büsbütün başka türlü oluyor. Bu kadın da obadaki bütün kadınlar gibi koyu esmer... Ancak bu esmerliğin üstüne öyle açık bir sarılık çökmüştü ki insan onun yüzüne biraz derinden bakınca sanki bu kadının kendi esmer yüzüne hafif bir sarı boyayla mahsus makyaj yapmış olduğunu sanırdı."
  • "Biz bu dile Çingenece diyoruz ama onlar kendi aralarında "Romanes" diyorlar. Zaten kendilerine de Rom dedikleri gibi... Çingeneceyi Istanbul'un şurasında burasında yerleşmiş, oturmuş olan çalgıcı Çingeneler bilmez... Onların kullandıkları şu, "Sipari, piyiz, cızlam, toslamak, hındım, keriz, habe" kelimelerinden yalnız "yemek" anlamına gelen sondaki habe kelimesi Romanes dedikleri gerçek Çingenece olduğu halde ötekiler tam birer kerizci argosudur. "
  • Hasretinle kalmadı artık sabra mecalim Benim cilveli yârim, ben seni ararım!
  • "Biri çalmalı, biri süylemeli, biri oynamalı ve büylecesine insanlar biribirine kaynamalı... Yoksam siz kerizci, biz harmancı, yok bilmem öteki ıskaracı, beriki sepetçi, tarakçı, değirmenci diye düşersek karşılıklı zırıltıya, hırıltıya, marazaya... kaçar o zaman bu yaşamanın keyfi!"
  • "Bizde adet öyledir. Bir işimizin olması için gideriz, Etem Babacığımızın türabina (toprağına) kapanır, sonra da deriz ona: Etem Baba, Etem Baba / Sakalcığı keten baba / Eğer ki işim olursa / Sana göbek atam baba!" "Sonra?" "Sonra da artık işimiz olunca gideriz onun türbesine, cuma avşamlan üçer göbek atarız, adağımızı yerine getiririz."
  • "Yaniya efendim, sizin anlayacağmız, bizim bütün Çingenelerin adı Rom'dur. Ne yana gitseniz, Çingenelerin hepciğine birden Rom denir... Çingene adı sonradan uydurmadır..."
  • "Çingene, insanin tabiata en yakın kalan güzel bir cinsidir. Zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve fagfur dişli kır sakinleri, beşerî şekle istihale etmiş birtakım yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır. Çocukluğumda gördüğüm baharlardan bugün hatırımda kalan hayal, yeşil, kırmızı, sarı şalvarlar giymiş, şarkı söyleyen ve el çırpan bir alay genç ki içinde tahta zurna çalıp bu musikinin vahşi kahkahaları ardından müşabih' akisleriyle vadileri inim inim inleten gene bir Çingene'dir!"

Çingeneler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Romanes: Yazarın 1935 yılında gazetede yayımlanan ve 1939 yılında roman olarak basılmış ilk eseridir. İstanbul'da yaşayan çingene topluluğunu ve orada süren yaşamı aktarması bakımından tam bir etnografik eser olarak tanımlayabiliriz. Romanes (çingene) vatandaşların yaşamını kendilerine özgü dillerini, aralarındaki temel farkları, günlük kazan günü yaşa hayat felsefesini bu kadar detaylı aktarabilmek akademik çapta araştırma inceleme ve gözlem gerektiren bir durumdur ki yazara bu gözle bakmakta yanlış olmayacaktır. Konu olarak bitirim delikanlı miras yedi İrfan ile arkadaşı Hayri' nin bir akşam üzeri Topçularda konaklamış Kıpti çadırlarına yakın bir alanda karşılaştıkları çingene kadının kendi dilinde söylediği şarkı ile başlayan üç bölümden oluşan romandır. Yazar tarz itibariyle Recaizade Mahmut Ekrem' in "Araba Sevdası" romanındaki gibi varsıl, züppe, havai, uçarı İrfan Beyi, o dönem İstanbul' un gece hayatına yön veren Rum, Ermeni ve kıpti çalgıcılarla Topçular, Sulukule, Ayvansaray, Edirnekapı, Balat, Galata, Tepebaşı, Haliç, Çağlayan, Kağıthane başta olmak üzere şehrin göçebe eğlence mekanlarında düzenlenen çalgılı çengili alaturka saz âlemlerini aktarır. Eser "bir Türk Carmeni" bestelemeyi kendisine düstur edinmiş alafranga aşığı İrfan' ın burun kıvırdığı o alaturka müziğe tutulmayı bırakın çingene kadınlar ile evliliği düşünecek kadar müptezel, hangisiyle evleneceğine karar veremeyecek kadar da bağımlı bir şahsiyet olarak güçlü bir ironi oluşturmaktadır. Yalın dili, akıcı anlatımı ile dönemin sosyolojik ve kültürel dokusunu nüktedan bir tarzla aktaran Osman Cemal Kaygılı gölgede kalmış bir yazar olarak daha çok okunmalıdır. (Spinozast)

Çingeneler Hakkında Birkaç Not: Çingenelerin Hint kökenli olduğunu ve kendilerine ait Romca/Romanes denen bir dil konuştuğunu biliyor muydunuz? Peki ya sokaklarda fal bakan, çiçek satan çingeneler ile aralarından önemli müzisyenler çıkan çalgıcı çingenelerin birbirinden çok farklı olduğunu? Ben bu kitabı okuduğumda çingenelere dair adamakıllı hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Osman Cemal Kaygılı’nın İstanbul’un birbirinden farklılık arz eden göçebe ve yerleşik çingene topluluklarının hayatından kesitler sunduğu bu romanı 1935’te tefrika edilmeye başlanmış, 1939’da kitap olarak basılmış. Yazar, edebiyatımızda çokça işlenmeyen bu halk tabakasının yaşantısını gündelik hayatından eğlentilerine, dilenmelerinden kavgalarına, adetlerinden türkülerine kadar teferruatıyla yansıttığı bu romanıyla 1942’de CHP roman yarışmasında dereceye girmiş. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarında mahalle ağzını başarıyla kullanması gibi Osman Cemal Kaygılı da bu romanında çingene şivesini başarıyla taklit etmiş. “Kokorozlu bey, abe gel bakalım şuracıkta senin bir kokorozlu falına!” "Ah, laçi ağabeyciğim, toslayasın şuncağıza beş paracık, Odel (Allah) versin sana daha çok! :)) Roman birinci tekil kişi anlatımıyla başlayıp yazarın arkadaşı İrfan’ın anı defterini okuyucuya sunmasıyla devam ediyor. Romanın çingene müziğine meraklı, hatta Carmen gibi bir opera yazmak hayaliyle çingenelerin peşine düşen başkişisi İrfan, bir çingeneye âşık olup iki buçuk yıl onlarla düşüp kalkıyor. Ana olay örgüsünü bozan gözlem ve konuşmalar nedeniyle romanın bütünlüğü bozulsa da İrfan’la birlikte, bu renkli insanların çalgılı çengili, manili kafiyeli, kavgalı cümbüşlü yaşantısına tanık olmak çok keyifliydi. Okumalarında farklılık arayan herkese tavsiye olunur. (Yasemin)

Bir Türk Karmen'i niye olmasın diyerek yola çıkmış yazar. Bizet ünlü operası Carmen'in başta başarısız oluşuna üzülüp genç yaşta öldüğünde, belki de genç hayalperest aşık İrfan'dan çok yaşamıştır. İrfan bir Bizet olma hayaliyle Çingenelerden kendi besteleyecegi operalarina aryalarina öğeler, melodiler toplarken kâh bu kâh öteki Çingene kızına tutuluyor, istikbalini ve kabiliyetini Çingene eğlencelerinde harcayıp, en sonunda katil ve sefil olarak kimbilir nerde ölüyor, fakat unutulmaz bir Çingene aşığı ve evliyası olarak adı kalıyor. Binlerce yıllık bir serüven, onlarca milletin dil ve kültürlerinin bir harmanı, kaderi insanlığın kaderi olacak yetmisikibuçugun buçugu bir millet, bu dramatik hikaye içinde tanıtılıyor, örneklerle hikayeye yediriliyor, bir yandan da İstanbulun dönemsel yerleşimine ve hayatına dair bir kesit sunuluyor. Daha çok İrfanın günlüğünden oluşan kitapta, aslında bir batılı gibi günlük tutma alışkanlığına sahip oluşu ve o dönemdeki batı müziği üretmeye aşkı beni şaşırttı. Tabii ki aşk müziği, müzik Çingeneyi, Çingene belayı çeker ve bunlarsız bir dünya düşünülemez. (Glp)

Çingeneler PDF indirme linki var mı?

Osman Cemal Kaygılı - Çingeneler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Çingeneler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Osman Cemal Kaygılı Kimdir?

Osman Cemal Kaygılı (d. 4 Ekim 1890, İstanbul – 9 Ocak 1945, İstanbul), Türk yazar.

Roman, hikâye, oyun, sözlük ve araştırma-inceleme türlerinde eserler yazmıştır. Yaşadığı dönemde edebiyat dünyasının dışında kalmış Kumkapı, Kasımpaşa, Samatya, Hasköy gibi semtleri; bu semtlerdeki sosyal hayatı; çingeneler, tulumbacılar, hovardalar, akşamcılar, külhanbeyleri gibi tipleri; meyhâneler, kahvehâneler, gazinolar gibi eğlence yerlerini, eserlerine malzeme olarak seçmiştir. Ahmet Mithat’la başlayan Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim’le süren geleneğin son halkası olarak değerlendirilir. 1932’de tefrika edilen "Argo Lügatı" adlı eseri, Türkçe’nin ilk argo sözlüklerindendir.

1890 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası mahallenin bakkalı Mustafa Efendi, annesi Ülfet Hanım’dır. Orta öğrenimini Eğrikapı Merkez Rüştiyesi'nde tamamladıktan sonra Menşei Kuttab-ı Askeriye'yi (Askeri Kâtip Yetiştirme Okulu) bitirerek Erkan-ı Harbiye-i Umumiye dairesinde (1906), Kıtaat-ı Fenniye Müfettişliği kaleminde çalıştı (1909).İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra İttihat ve Terakki Fatih Kulübü’ne üye oldu. İlk yazısı Baha Tevfik'in Eşek adlı güldürü dergisinde yayımlandı. Yazarın bu dergide birkaç mizahî yazısı daha yayımlanır. Şebâb dergisinde e de mizahî manzumeler ve yazılar yazmaya başlasa da asker olduğundan bu yıllarda yazarlığı meslek edinemedi. 1912’de Tepebaşı Tiyatrosu’nda bir gösteride taşkınlık yapmasından ve Mahmut Şevket Paşa suikastına adının karışmasından sonra bir çok muhalif aydınla birlikte Sinop'a sürgün edildi. Sinop’ta üç yıl kaldı. Döndüğünde Kıtaat-ı Fenniye Müfettişliği’ndeki görevine devam etti.

I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla seferberlik ilan edilince bir süre kâtiplik göreviyle gezici tümenlerde bulundu. Hastalığı nedeniyle emekliye ayrıldı (1918). Geçimini sağlamak için pazarcılık, vapurlarda biletçilik gibi çok çeşitli işler yaptı. Geçimi için tiyatrculuk da yapan Osman Cemal’in ortaoyununda kavuklu, pişekar ve zenne rollerinde bulunduğu, karagöz oynattığı, çok sayıda taklit yapabildiği bilinmektedir. 1920 yılından itibaren devrin gazete ve dergilerinde yazılar yayımlamaya başladı. Sürgündeyken yazdığı ilk hikâyesi Çuvalcı Şeyhinin Halefi Alay dergisinde yayımlandı. 1921’de Güleryüz dergisinde O.C. imzasıyla hikâye ve mizahî şiirler yayımladı. 1922 yılında Aydede dergisinde yazmaya başladı. Asıl ünü Akbaba dergisinde yakaladı. Bazı yazılarında "Anber" takma ismini kullandı. 1923’te de ilk hikâye kitabı Altın Babası yayımlandı. Bunu diğer hikaye kitapları izledi.

Semih Lütfi’nin çıkardığı Zümrüd-i Anka’da (1923), daha sonra yayın hayatına giren Yıldız’da (1924), Papağan adlı mizah dergisinde (1924-1926) hikâye ve mizahî yazılar yazdı. 1928’den itibaren gazetelerde daha çok fıkra yazarı olarak tanındı. Sabah, İkdam, Payitaht, Alemdar, Akşam, Cumhuriyet, Yenigün, Son Saat, Vakit, Son Posta, Kurun, Haber, Açıksöz, Son Telgraf düzenli olarak yazdığı gazetelerdendir.

Cumhuriyetten sonra İstanbul İmam Hatip Okulu'nda, Çemberlitaş Ortaokulu'nda, Fener Kız Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. 1926 yılında Leman Hanım’la evlenen yazarın bir oğlu oldu. Oğlunu üç yaşında iken kaybetmek onu derinden etkiledi. 1928 yılında Kaygılı soyadını aldı. Oğlunun ardından annesini, 1934’te eşi Leman Hanım’ı kaybetti. 1935’te ikinci eşi Sabriye Hanım ile evlendi.

1931’d Yeni Gün gazetesinde İstanbul’un Köşe Bucağı başlığıyla gezi yazıları yayımladı. 1932’de Haber gazetesinde "Argo Lügatı" adlı eseri tefrika olarak yayımlanmıştır. Bu eser, Türkçenin ilk argo sözlüklerindendir. 1935’te Tulunbacı Edebiyatı adıyla tefrika edilen halkbilim çalışmasını 1937’de kitap olarak yayımladı.

Midesinde kanser, ciğerlerinde verem tespit edilen yazar 9 Ocak 1945’te hayatını kaybetti.

Osman Cemal Kaygılı Kitapları - Eserleri

  • Çingeneler
  • Uhreviler Diyarında Geceler
  • Karagöz’ün Son Günleri
  • Köşe Bucak İstanbul
  • Eski İstanbul Akşamcıları
  • Aygır Fatma
  • Kovuk Palas’ın Esrarı
  • İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri
  • Argo Lugatı
  • Köşe Bucak İstanbul
  • Sandalım Geliyor Varda
  • Eski İstanbul Simalarından Bekri Mustafa

Osman Cemal Kaygılı Alıntıları - Sözleri

  • “Üsküdar’ın kışın tamah edilecek hiçbir tarafı, hiçbir şeyi yoktur; lakin burası yazın pek hoştur. Ne tarafına gitseniz güzel bir manzara, latif bir hava, tatlı bir eğlenceyle karşılaşırsınız.” (Uhreviler Diyarında Geceler)
  • " Beyim, rakı adeta bir çeşit sinema makinesidir. " (Eski İstanbul Akşamcıları)
  • Çalgılı kahvelerde ara sıra divan şairlerinden Enderunlu Vasıf gibilerin eserleri de okunup çalınır; fakat bunların halk şiirlerine vezin ve eda itibarı ile en yakın olanları seçilirdi. Çalgılı kahvelerde Emrah, Zihnî Seyranî, Gevherî, Âşık Ömer, Kuloğlu adlarını bilmeyenler bulunabilirdi. Ancak Dertli'yi hemen hemen herkes bilir, tanır ve ona tapınırdı. Bunun için Dertli'nin: * Haraba kul olduk bezm-i âlemde Dünyada olsak da olmasak da bir Düşdük çare nedir dame âlemde Azâd olsak da bir olmasak da bir * diye başlayan meşhur koşması okunup çalınırken bütün başlar yere eğilir, gözler yarı kapanır, gövdeler put kesilirdi. Sonra yine Dertli'nin: * Sâkıyâ camında nedir bu esrar Etti bir katresi mestâne beni Şarab-ı lâlinde ne keyfiyet var Söyletir efsâne efsâne beni * diye başlayan ve kesik kerem şeklinde bestelenip terennüm edilen koşmasıyla Gevherî'nin: * Bâd-ı sabâ yâre benden selam et Mübarek hatırın sor suâl eyle Vurup huzuruna feth-i kelâm et Bana var mı meyli gör suâl eyle * matlalı koşması söylenirken kahvenin içi inim inim inlerdi. (İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri)
  • ''..bu civarda bana adıla sanıla Aygır Fatma derler. Fakat benim yüzüm, bu civar karılarının çoğundan daha çok ak, alnım daha çok açık, vicdanım daha çok temizdir.'' (Aygır Fatma)
  • "Çingene, insanin tabiata en yakın kalan güzel bir cinsidir. Zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve fagfur dişli kır sakinleri, beşerî şekle istihale etmiş birtakım yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır. Çocukluğumda gördüğüm baharlardan bugün hatırımda kalan hayal, yeşil, kırmızı, sarı şalvarlar giymiş, şarkı söyleyen ve el çırpan bir alay genç ki içinde tahta zurna çalıp bu musikinin vahşi kahkahaları ardından müşabih' akisleriyle vadileri inim inim inleten gene bir Çingene'dir!" (Çingeneler)
  • Vakıa yaşamak hiç de fena değil,hani insan bir kere burnundan nefes alıp da ağzından koyuverdi miydi, bunun tadına doyum olmaz... (Köşe Bucak İstanbul)
  • Ahlaktan , faziletten bahsedenler tıpkı kemana , mandoline , uda , kitaraya benzerler . Çünkü bu güzel sesli çalgılar , nasıl bize dinlettikleri çok güzel havaların farkında değilseler , onlar da aynen öyledirler . Ağızlarıyla bize çok şeyler dinletirler , fakat ne söylediklerinin kendileri de farkında değildirler . (Kovuk Palas’ın Esrarı)
  • Allah gözyaşının tadını tadana bir daha kahkahanın acısını duyurmasın! (Kovuk Palas’ın Esrarı)
  • Ah, bilseniz, kendi kendine bir kenara çekilip insanın nefsiyle, kalbiyle, ruhuyla baş başa kalarak düşünmesi kadar zevkli bir şey var mıdır? (Eski İstanbul Akşamcıları)
  • ''..kadın ikinci defa şanoya geldiği zaman söylediği bir kantonun arasında birden durup da seyircilere karşı kırıtarak baygın bir tavırla: ''A benim nazlı güvercinim, senin de var mı gamın.?'' diye sordukça, Hasan'ın yüreğinin bütün yağları eriyor: - Nasıl yok, inanmazsan gel de şu kalbimi bir dinle.! diye, kantocu karıya karşı bağıracağı geliyordu.'' (Aygır Fatma)
  • Aşk diye bir dalga icat etmişler, birçok zavallıları onunla tongaya düşürüyor, sersemleştirip bırakıyorlar. (Kovuk Palas’ın Esrarı)
  • "Biri çalmalı, biri süylemeli, biri oynamalı ve büylecesine insanlar biribirine kaynamalı... Yoksam siz kerizci, biz harmancı, yok bilmem öteki ıskaracı, beriki sepetçi, tarakçı, değirmenci diye düşersek karşılıklı zırıltıya, hırıltıya, marazaya... kaçar o zaman bu yaşamanın keyfi!" (Çingeneler)
  • "Biz bu dile Çingenece diyoruz ama onlar kendi aralarında "Romanes" diyorlar. Zaten kendilerine de Rom dedikleri gibi... Çingeneceyi Istanbul'un şurasında burasında yerleşmiş, oturmuş olan çalgıcı Çingeneler bilmez... Onların kullandıkları şu, "Sipari, piyiz, cızlam, toslamak, hındım, keriz, habe" kelimelerinden yalnız "yemek" anlamına gelen sondaki habe kelimesi Romanes dedikleri gerçek Çingenece olduğu halde ötekiler tam birer kerizci argosudur. " (Çingeneler)
  • ''Derdu gam,aşku sevda Eyledi beni Şeyda O güzelin yoluna Edeydim canım feda O güzelin yoluna Saçım başım yoluna Taramış kâkülleri Atmış sağ ü soluna Taramış kâkülleri Gerdanda fülfülleri Sanırsın yanağında Açmış cennet gülleri Sanırsın yanağında Küpeler kulağında Ayda ay yıl, ay yıldız Mahcemalin mahitap'' çalgılı kahve kalenderisi (İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri)
  • “Hey gidi Kadıköy hey! İstanbul’un hiçbir semtine benzemez. Yazı da hoştur kışı da.” (Uhreviler Diyarında Geceler)
  • "Romanes denilen Çingeneceye gelince; bu dil çok karışık bir dildir. İçinde hemen her milletin dilinden kelimeler vardır. Sonra bazı kelimeler de var ki Fransız, Macar, Romen, Bulgar Çingeneleri o kelimeyi hangi manada kullanıyorlarsa bunlar da öyle!" (Çingeneler)
  • Hayır , hayır , hayır .. ( Pala bıyıklarını sıvazlayarak ) Bak ben erkek oğlu erkeğim , ben karıyla konuşmam , erkeksen sen anlat meseleyi ! (Aygır Fatma)
  • "Yemenimin oyası Zerde yedim doyası İşte senin de çıktı Yüreğinin foyası" (Çingeneler)
  • Badem şekeri: Tabanca kurşunu (Argo Lugatı)
  • Suda yorgun, muzi tecelliler Ediyor bir takarrübü ifşa Mamulü hande keştiler. Kuğular geliyor sineküşa. (Karagöz’ün Son Günleri)

Yorum Yaz